TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BURCU DEMİRKAYA VE YÜCEL DEMİRKAYA BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2020/8844)
|
|
Karar Tarihi: 26/7/2022
|
R.G. Tarih ve Sayı: 6/10/2022-31975
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
Raportör
|
:
|
Mahmut ATEŞ
|
Başvurucular
|
:
|
1. Burcu DEMİRKAYA
|
|
|
2. Yücel DEMİRKAYA
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Zeynep Betül GEÇİM AY
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, bir yolcu treninin raydan çıkması sonucu
meydana gelen ölüm olayı nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 19/2/2020 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan
ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde
beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde yer alan bilgi ve
belgelerle birlikte Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla
erişilen, ayrıca Bakanlığın görüşlerinde yer verdiği bilgi ve belgelere göre
ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Haydarpaşa-Ankara seferini yapan Yakup Kadri
Karaosmanoğlu adlı ekspres yolcu treni 22/7/2004 günü saat 19.45 sıralarında
Pamukova ilçesi Mekece Mahallesi yakınlarında raydan çıkmıştır. Kaza sonucu 38
kişi yaşamını yitirmiş, 80'den fazla kişi yaralanmıştır. Başvurucuların annesi
F.Y. kaza nedeniyle hayatını kaybedenlerden biridir.
A. Tren
Makinistleri ve Tren Şefi Hakkındaki Ceza Soruşturması ve Kovuşturması
10. Olay nedeniyle Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığınca
derhâl soruşturma başlatılmıştır. Soruşturma kapsamında otopsi ve
şikâyetçi-tanık ifadelerinin tespiti gibi birçok soruşturma işlemi ile birlikte
23/7/2004 ve 30/7/2004 tarihlerinde İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim
üyelerinden oluşan üç kişilik bilirkişi heyeti olay yeri keşfinde bulunmuştur.
Ayrıca 18/8/2004 tarihinde kazaya karışan vagonlar üzerinde ayrı bir inceleme
daha yapılmıştır.
11. Bu incelemeler sonucunda hazırlanan 31/8/2004 tarihli
bilirkişi raporunda yer verilen kusur ve sorumlulukla ilgili değerlendirmeler
özetle şöyledir:
i. Raydan çıkan trenin tarife kitapçığında (livre) olay
yerinde yapılabilecek hız 80 km/h olarak yazılıdır. Tren raydan çıktığında
hızının 130 km/h olduğu tespit edilmiştir. Dolayısıyla sorumlu makinistler
trenin hızını kitapçığa göre ayarlamamıştır.
ii. Trenin raydan çıktığı yer bir dönemeç (kurba)
kesimidir. Olay yerinde, rayların eski ve yıpranmış olduğu, traverslerin taşıma
gücünün olması gerekenden az olduğunu gösteren deray izleri görülmüştür.
Üstyapının hat işletim-proje hızında yerine getirmesi gereken şartname
koşullarına tam uyumlu olmadığı, dolayısıyla statik ve dinamik yüklere karşı
tam güvenliği sağlamadığı gözlenmiştir. Raydan çıkmanın meydana gelmesinde
dönemeç kesimine yüksek hızla girilmesinin yanı sıra bu kesime ait üstyapının
(ray, travers, balast, küçük malzemeler, balast altı tabakalar ve makaslar,
kruazman vb. gibi üstyapı tesisleri) statik ve dinamik dayanımının
yetersizliğinin, bir başka deyişle fiziksel ve muhtemelen geometrik
bozukluğunun etkisinin olduğu kanaatine varılmıştır.
iii. Özellikle Arifiye-Eskişehir arasında küçük dönemeç
yarıçapları nedeniyle hızların sık aralıklarla değiştiği görülmüştür. Bu denli
değişik hız uygulamaları seyir kontrolünü zorlaştırıcı etki yaratarak seyir
güvenliğini önemli ölçüde azaltır. Küçük yarıçaplı dönemeçler nedeniyle hızın
yalnızca insan kontrolüne bırakılması risk yaratacağından makinistlere yardımcı
olacak bilgisayar destekli otomatik-yarı otomatik kontrol sistemleri gibi
tedbirler alınmalıdır. Sistemin bu türden kontrol düzenekleri ile donatılmamış
olmasının olayın meydana gelmesine etkisi bulunmaktadır.
iv. Bu tespitlere göre kazanın meydana gelmesinde 1. tren
makinisti F.K., trenin hızını gerektiği gibi ayarlamayarak seyir kontrolü için
gerekli dikkat ve özeni göstermemesi nedeniyle 3/8 oranında kusurludur. 2. tren
makinisti R.S. ise 1. makinisti hız konusunda uyarmaması nedeniyle 1/8 oranında
kusurludur. Tren şefi K.C.nin ilgili mevzuat uyarınca seyir kontrolü ile ilgili
görevi bulunmadığından kusuru olmadığı kanaatine varılmıştır.
v. Olay yerindeki üstyapının yeterli bakım ve onarımının
yapılmamış olması ve değişik yarıçaplı dönemeçler nedeniyle ortaya çıkan sık
aralıklı hız değişimini güvenli bir seyir kontrolü ile gerçekleyecek
sistemlerin bulunmaması kazanın oluşumunda 4/8 oranında etkilidir.
12. Soruşturmasını tamamlayan Sakarya Cumhuriyet
Başsavcılığının 7/9/2004 tarihinde Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesine açtığı kamu
davasında F.K., R.S. ve K.C.nin 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza
Kanunu'nun 389. maddesinde yer alan tedbirsizlik, meslek veya sanatında
tecrübesizlik ya da nizam, emir ve kaidelere riayetsizlik neticesi demir yolu
üzerinde kazaya neden olma suçunu işledikleri iddiasıyla cezalandırılması talep
edilmiştir.
13. Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden
yargılama sürecinde kazanın nedenleri ve sorumluları hakkında bir kez daha
bilirkişi raporu temin edilmiştir. Bu raporda da kazanın oluşumunda F.K.nın
3/8, R.S.nin 1/8 oranında kusurlu olduğu belirtilmiş; 4/8 oranındaki kusurun
işletmeden sorumlu kurum olan Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarında (TCDD)
olduğu değerlendirilmiştir. Belirtilen raporda ayrıca kazanın hızlandırılmış
tren uygulamasından hemen sonra meydana geldiği, bu uygulama için gerekli ek
tedbirlerin yeterince alınmadığı kanaati bildirilmiştir.
14. Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesi; başvurucuların da
müdahil olduğu davada 1/2/2008 tarihinde verdiği kararla F.K.nın 2 yıl 6 ay
hapis ve 1.000 TL adli para cezasıyla, R.S.nin ise 1 yıl 3 ay hapis ve 733 TL
adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Aynı kararda K.C.nin
ise beraatine hükmedilmiştir. Bu karar sanık müdafileri tarafından temyiz
edilmiştir.
15. Yargıtay 2. Ceza Dairesi 12/7/2010 tarihinde verdiği
kararla, K.C. hakkındaki ceza davasının zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle
düşmesine, diğer sanıklar hakkında verilen mahkûmiyet kararlarının ise
bozulmasına karar vermiştir. Bozma kararı gerekçesi genel olarak bazı
katılanların adlarının ve suç yerinin karar başlığına yazılmaması, yargılama
giderlerinin sanıklardan müştereken tahsiline karar verilmesi gibi tespit
edilen usul hatalarına dayanmaktadır (anılan bozma kararının gerekçeleri için
bkz. Serap Sivri, B. No: 2019/6198, 23/11/2021, § 18).
16. Bozma sonrası yeniden yargılama yapan Sakarya 2. Ağır
Ceza Mahkemesi bozma ilamına uyulmasına karar vererek ilamda belirtilen
eksikliklerin giderilmesine çalışmıştır. Anılan Mahkeme 7/2/2012 tarihinde
verdiği kararda, sanıklara isnat olunan eylemin 765 sayılı mülga Kanun'un 389.
maddesinde düzenlenen suçu oluşturduğunun Yargıtayın 12/7/2010 tarihli
kararıyla belirlendiği, söz konusu suç için kanunda öngörülen dava zamanaşımı
süresinin dolduğu gerekçesiyle sanıklar hakkında açılan davaların düşürülmesine
karar vermiştir. Belirtilen bu zamanaşımı nedeniyle düşme kararı da bir kısım
katılan vekili tarafından temyiz edilmiştir.
17. Yargıtay 3/2/2014 tarihinde tamamladığı temyiz
incelemesi sonucunda sanıklara isnat edilen eylemin 765 sayılı mülga Kanun'un
455. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen dikkatsizlik ve
tedbirsizlik neticesi birden fazla kişinin ölümüne ve birçok kişinin
yaralanmasına sebebiyet verme suçu kapsamında da değerlendirilebileceği
gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar vermiştir.
18. Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesi bozma kararı sonrası
yeniden yaptığı yargılamada bozma ilamına uyulmasına karar vermiştir.
24/11/2014 tarihli hükümde ise sanıkların eylemlerinin 765 sayılı mülga
Kanun'un 455. maddesine uyduğu kabul edilerek R.S.nin 1 yıl 15 gün hapis ve 50
TL adli para cezasıyla, F.K.nın ise 3 yıl 1 ay 15 gün hapis ve 152 TL adli para
cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. R.S. hakkında hükmolunan ceza
ertelenmiştir. Bu son mahkûmiyet kararı da sanık müdafileri ve bazı katılan
vekilleri tarafından temyiz edilmiştir (cezanın ertelenmesi kararının gerekçesi
ile temyiz talebinde dile getirilen talepler için ayrıca bkz. Serap Sivri,
§§ 22, 23).
19. Yargıtay 26/9/2018 tarihli kararıyla Sakarya 2. Ağır
Ceza Mahkemesinin 24/11/2014 tarihli kararının bozulmasına karar vermiştir.
Bozma ilamının gerekçesinde, ilk derece mahkemesinin karar başlığında suç
isminin yanlış yazılması gibi usule ilişkin hatalarla birlikte müdafilerin bazı
talepleri hakkında karar verilmemiş olması ve R.S. hakkında yeniden suç
işlemeyeceği hususunda olumlu kanaat edinilemediği gerekçesiyle hükmün
açıklanmasının geri bırakılmamasına karar verildikten sonra sabıkasız
geçmişinden dolayı ileride tekrar suç işlemeyeceği hususunda olumlu kanaat
edinildiğinden bahisle hapis cezasının ertelenmesine karar verilmek suretiyle
hükümde çelişkiye neden olunması gibi esas bakımından tespit edilen hatalara da
yer verilmiştir (bozma gerekçeleri için ayrıca bkz. Serap Sivri, § 25).
20. Yeniden yapılan yargılamada bir kez daha bozma
ilamına uyulmasına karar veren Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesi 1/4/2019
tarihinde verdiği esas hakkındaki kararında F.K.nın 15.784 TL adli para
cezasıyla, R.S.nin ise 47.352 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve
verilen adli para cezalarının ertelenmesine karar vermiştir. Bu karar da
müdafiler ve bazı katılan vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
21. Yargıtay 25/12/2019 tarihinde sanıklar hakkındaki
kamu davalarının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar vermiştir.
B. Anayasa
Mahkemesine Yapılan 2015/1232 Numaralı Bireysel Başvuru
22. Başvurucular 21/1/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuru yaparak ceza yargılamasının on yıldır devam ettiğini,
sorumluların cezalandırılmadığını ve mağduriyetlerinin giderilmediğini ileri
sürmüş; bu nedenle yaşam, adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal
edildiğini iddia etmiştir (Burcu Demirkaya ve Yücel Demirkaya, B. No:
2015/1232, 30/10/2018, § 39). Anayasa Mahkemesi, şikâyetlerin özünün ceza
soruşturmasının makul bir süratle yürütülmemesine ilişkin olduğunu
değerlendirerek başvurucuların iddialarının yaşam hakkının etkili ceza
soruşturması yürütülmesi yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında
incelenmesine karar vermiştir (Burcu Demirkaya ve Yücel Demirkaya, §
40).
23. Anayasa Mahkemesi 30/10/2018 tarihinde başvurucuların
Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam haklarının usul
boyutunun ihlal edildiğine karar vermiştir. İhlal kararının 55. ve 56.
paragrafları şöyledir:
"55. Başvuruya
konu olay 2004 yılında meydana gelmiş olup bu olay hakkında Cumhuriyet
Başsavcılığınca yürütülen soruşturma iki aydan daha kısa bir sürede
tamamlanmıştır. Ceza Mahkemesi ilk kararını 2008 yılında vermiştir. Ne var ki
kararın kanun yoluna başvurma hakkı olan bazı kişilere tebliğ edilmemesi
nedeniyle ilk bozma kararına ilişkin temyiz süreci yaklaşık 2 yıl 6 ay, ikinci
bozma kararına ilişkin temyiz süreci ise yaklaşık 2 yılda sonuçlanmıştır. Ceza
Mahkemesince en son 24/11/2014 tarihinde karar verilmiş olup yargılama henüz
sonuçlandırılamamıştır.
56.
Meydana gelen olayda
ölen ve yaralananların fazlalığı nedeniyle ölenlerin yakınları ile yaralıların
ifadelerinin tespitinin uzun zaman alması anlaşılabilir bir durum olmakla
birlikte soruşturmadaki hiçbir unsur yargılamanın bu denli uzamasını ve henüz
sonuçlandırılamamasını haklı kılmamaktadır. Bu sebeple başvurucuların
yakınlarının ölümüyle ilgili soruşturmanın makul süratle yürütüldüğünün
söylenemeyeceği kanaatine varılmıştır."
C. TCDD Yetkilileri Hakkında Yürütülen Soruşturma
24. Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığınca kazanın oluşumunda
üstyapı eksiklikleri ve makinistlere yardımcı olacak otomatik kontrol sistemi
bulunmaması nedenleriyle TCDD yetkilileri hakkında ayrı bir soruşturma
yürütüldüğü, yetkisizlik kararı ile Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen
bu soruşturmanın neticesinin tespit edilemediği hususlarına Burcu Demirkaya
ve Yücel Demirkaya ile Serap Sivri başvurularında yer verilmiştir (Burcu
Demirkaya ve Yücel Demirkaya, § 12; Serap Sivri, § 12).
25. Bakanlık somut başvurudaki görüşlerinde Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığının 2004/67974 numaralı soruşturması üzerinden TCDD
yetkilileri hakkında bir soruşturma yürütüldüğünü belirterek soruşturma
süreçleri hakkında bilgiler vermiştir. Bu bilgilere göre;
i. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına değişik tarihlerde
verilen dilekçelerde süper ekspreslerin 6/6/2004 tarihinde hiçbir bilimsel
çalışma ve altyapı hazırlığı yapılmadan sefere konulduğu, 22/7/2004 tarihinde
meydana gelen tren kazasına eskimiş demir yolu ağı üzerindeki altyapı
yetersizliği, rayların eskiliği, niteliksizliği gibi faktörlerin davetiye
çıkardığı, yol yenileme çalışmalarının saatte 120 km hıza göre yapılmasına
rağmen Haydarpaşa-Ankara güzergâhında saatte 140 km seviyesinde hız yapılmasına
altyapının uygun olmadığı iddiaları dile getirilerek TCDD üst düzey yetkilileri
hakkında görevi ihmal ve kötüye kullanma suçlarından ihbarda bulunulmuştur.
ii. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 2/12/1999 tarihli ve
4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun
uyarınca Ulaştırma Bakanlığından soruşturma izni verilmesini talep etmiştir.
Ulaştırma Bakanlığı 4/10/2004 tarihinde TCDD Genel Müdürü S.K. hakkında
soruşturma izni verilmesine karar vermiştir. İzin verilmesine dair kararda,
tren yolu kazasında çok sayıda kişinin ölmesi ve bu durumun kamuoyunda uzun
süre tartışılması nedeniyle konunun adli mercilerce incelenmesine imkân
sağlanmasının isabetli olacağı gerekçesine yer verilmiştir.
iii. Soruşturma izin kararına yapılan itirazı
değerlendiren Ankara Bölge İdare Mahkemesi 16/3/2005 tarihinde verdiği kararda "olayın
niteliği itibariyle ve hakkındaki iddialarla sınırlı olarak S.K'nın Türk Ceza
Kanunu kapsamında suç sayılabilecek bir fiil veya eyleminin olmadığı"
gerekçesine yer vererek itirazın kabulüne ve S.K. hakkındaki soruşturma izni
verilmesine ilişkin kararın kaldırılmasına karar vermiştir.
iv. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, itiraz üzerine Ankara
Bölge İdare Mahkemesi tarafından verilen soruşturma izni kararının
kaldırılmasına dair kararın kesin nitelikli olması ve soruşturma yapma imkânı
bulunmaması sebebiyle 12/4/2005 tarihinde soruşturmanın işlemden kaldırılmasına
karar vermiştir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
26. Olayın meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan 765
sayılı mülga Kanun'un 102. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Kanunda başka türlü yazılmış olan
ahvalin maadasında hukuku amme davası:
...
3 - Beş seneden ziyade ve yirmi seneden
az ağır hapis veya beş seneden ziyade hapis yahud hidematı ammeden müebbeden
mahrumiyet cezalarından birini müstelzim cürümlerde on sene,
4 - Beş seneden ziyade olmamak üzere
ağır hapis veya hapis yahud sürgün veya hidematı ammeden muvakkaten mahrumiyet
cezalarını ve ağır para cezasını müstelzim cürümlerde beş sene ... geçmesile
ortadan kalkar.
...”
27. 765 sayılı mülga Kanun'un 104. maddesi şöyledir:
“Hukuku amme davasının müruru zamanı,
mahkümiyet hükmü yakalama, tevkif, celb veya ihzar müzekkereleri, adli makamlar
huzurunda maznunun sorguya çekilmesi, maznun hakkında son tahkikatın açılmasına
dair olan karar veya C. müddeiumumisi tarafından mahkemeye yazılan iddianame
ile kesilir.
Bu halde müruru zaman, kesilme gününden
itibaren yeniden işlemeğe başlar. Eğer müruru zamanın kesen muameleler
müteaddid ise müruru zaman bunların en sonuncusundan itibaren tekrar işlemeğe
başlar. Ancak bu sebepler müruru zaman müddetini 102 nci maddede ayrı ayrı
muayyen olan müddetlerin yarısının ilavesile baliğ olacağı müddetten fazla
uzatamaz.”
28. 765 sayılı mülga Kanun'un 389. maddesinin birinci
fıkrası şöyledir:
“Bir kimse tedbirsizlik veya meslek
veya sanatında tecrübesizlik veya nizam ve emir ve kaidelere riayetsizlik
neticesi olarak demiryolu üzerinde bir kaza vukuu tehlikesine meydan verirse üç
aydan otuz aya kadar hapse ve iki yüz liraya kadar ağır cezayı nakdiye ve kaza
vukubulmuş ise beş seneye kadar ağır hapse ve yüz elli liradan aşağı olmamak
üzere ağır cezayı nakdiye mahkum olur.”
29. 765 sayılı mülga Kanun'un 455. maddesi şöyledir:
“Tedbirsizlik veya dikkatsizlik veya
meslek ve sanatta acemilik veya nizamat, ve evamir ve talimata riayetsizlik ile
bir kimsenin ölümüne sebebiyet veren şahıs iki seneden beş seneye kadar hapse
ve 250 liradan 2.500 liraya kadar ağır para cezasına mahkum olur.
Eğer fiil birkaç kişinin ölümünü mucip
olmuş veya bir kişinin ölümü ile beraber bir veya birkaç kişinin de
mecruhiyetine sebebiyet vermiş ve bu yaralanma 456 ncı maddenin 2 nci
fıkrasında beyan olunan derecede bulunmuş ise dört seneden on seneye kadar
hapis ve 1.000 liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezası ile mahkum olur.
Yukardaki fıkralarda beyan olunan
cezalar, kusurun derecesine göre sekizde birine kadar indirilebilir.”
30. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun
“Zaman bakımından uygulama” kenar başlıklı 7. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Suçun işlendiği zaman yürürlükte
bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise,
failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.”
31. 5237 sayılı Kanun'un “Dava zamanaşımı” kenar
başlıklı 66. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Kanunda başka türlü yazılmış olan
haller dışında kamu davası;
...
d) Beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az
hapis cezasını gerektiren suçlarda onbeş yıl,
...
Geçmesiyle düşer.
...”
32. 5237 sayılı Kanun'un “Dava zamanaşımı süresinin
durması veya kesilmesi” kenar başlıklı 67. maddesinin (2), (3) ve (4)
numaralı fıkraları şöyledir:
“2) Bir suçla ilgili olarak;
a) Şüpheli veya sanıklardan birinin
savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi,
b) Şüpheli veya sanıklardan biri
hakkında tutuklama kararının verilmesi,
c) Suçla ilgili olarak iddianame
düzenlenmesi,
d) Sanıklardan bir kısmı hakkında da
olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi,
Halinde, dava zamanaşımı kesilir.
(3) Dava zamanaşımı kesildiğinde,
zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlar. Dava zamanaşımını kesen birden fazla
nedenin bulunması halinde, zamanaşımı süresi son kesme nedeninin gerçekleştiği
tarihten itibaren yeniden işlemeye başlar.
(4) Kesilme halinde, zamanaşımı süresi
ilgili suça ilişkin olarak Kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar
uzar.”
33. 5237 sayılı Kanun'un “Taksirle öldürme” kenar
başlıklı 85. maddesi şöyledir:
“(1) Taksirle bir insanın ölümüne neden
olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne
ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla
kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.”
B. Uluslararası
Hukuk
34. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “İnsan
haklarına saygı yükümlülüğü” kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
“Yüksek Sözleşmeci Taraflar kendi yetki
alanları içinde bulunan herkesin, bu Sözleşme'nin birinci bölümünde açıklanan
hak ve özgürlüklerden yararlanmalarını sağlarlar.”
35. Sözleşme'nin “Yaşam hakkı” kenar başlıklı 2.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkesin yaşam hakkı yasayla
korunur...”
36. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında,
Sözleşme'nin 2. maddesinin ilk cümlesinin devletin yalnızca kasti ve hukuka
aykırı olarak ölüme sebebiyet vermekten kaçınmasını değil aynı zamanda
devletlerin egemenlik yetkileri içinde bulunan kişilerin yaşamlarını korumak
için gerekli tedbirleri almalarına dair devletlere pozitif yükümlülük
yüklediğini hatırlatmaktadır (L.C.B/Birleşik Krallık, B. No: 23413/94,
9/6/1998, § 36).
37. AİHM’e göre Sözleşme’nin 2. maddesi, devletin
sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can kaybının bulunduğu
durumlarda devlete elindeki tüm imkânları kullanarak yaşama hakkını korumak
için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve bu
hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak yeterli
yargısal veya diğer tedbirleri alma görevi yüklemektedir (Osman/Birleşik
Krallık [BD], B. No: 23452/94, 28/10/1998, § 115; Paul ve Audrey
Edwards/Birleşik Krallık, B. No: 46477/99, 14/3/2002, § 54). AİHM, bu yükümlülüğün
-kamusal olsun veya olmasın- yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her türlü
faaliyet bakımından da geçerli olduğu kanaatindedir (Öneryıldız/Türkiye
[BD], B. No: 48939/99, 31/11/2004, § 71).
38. Bone/Fransa ((k.k.), B. No: 69869/01,
1/3/2005) kararında devletlerin tren istasyonunda bulunan herkesin yaşamını
güvence altına almaya yönelik tedbirler almaları yönünde pozitif yükümlülükleri
olduğunu belirten AİHM, Kalender/Türkiye (B. No: 4314/02, 15/12/2009)
kararında devlet görevlilerinin ya da kurumlarının demir yolu taşımacılığı gibi
tehlike potansiyeli taşıyan faaliyetlerde muhakeme hatasını veya dikkatsizliği
aşan bir ihmali olduğu yani olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz
konusu makamların kendilerine verilen yetkileri gözardı ederek demir yolu
taşımacılığı nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli
önlemleri almadığı durumlarda -bireyler kendi inisiyatifleriyle hangi hukuk
yollarına başvurmuş olursa olsun- insan hayatının tehlikeye girmesine neden
olan kişiler aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin
yargılanmamasının Sözleşme'nin 2. maddesinin ihlal edildiği anlamına
gelebileceğini ifade etmiştir (Kalender/Türkiye, § 52).
39. AİHM'in yaşam hakkının etkili soruşturma
yükümlülüğünün usul boyutunun incelenmesi konusunda benimsediği ilkeler için
bkz. Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017, §§ 95, 96.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
40. Anayasa Mahkemesinin 26/7/2022 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
41. Başvurucuların yaşam haklarının ihlal edildiğine dair
iddiaları özetle şöyledir:
i. Tren kazasının meydana gelmesinde TCDD yetkililerinin
kusurları bulunduğu sabit olduğu hâlde bu kişiler hakkında hiçbir işlem
yapılmamıştır. Bu tarihten sonra yapılacak bir soruşturmanın zamanaşımı
nedeniyle düşeceği de açıktır. Neticede TCDD yetkilileri bakımından bir
sorumsuzluk durumu ortaya çıkarılmıştır.
ii. Tehlikeli bir faaliyet olan demir yolu
taşımacılığında devlet, vatandaşının zarar görmesini engelleyememiştir. Tren
yolunda gerekli denetim gerçekleştirilmemiştir. Eski altyapı ile trenlerin
haddinden fazla hız yapması nedeniyle bu kaza gerçekleşmiştir. Bu hususlar
bilirkişi raporuyla da sabittir.
iii. Devlet, üzerine düşen koruma yükümlülüğünü yerine
getiremediği gibi etkili bir yargı süreci yürütmeyerek sorumluların cezasız
kalmalarına neden olmuştur. Bu cezasızlık durumu benzer olaylar için de kötü
bir örnek oluşturmakta ve toplumda sorumluların hiçbir şekilde
soruşturulmadığı/yargılanmadığı algısı yaratmaktadır.
iv. Sorumluların cezasız kalmasıyla yaşam hakkının maddi
boyutu ihlal edilmiştir.
42. Başvurucular; adil yargılanma ve etkili başvuru
haklarının ihlal edildiğine dair iddialarında özetle ceza yargılamasının 15
yılı aşkın bir süredir devam ettiğini, bu sürenin makul olarak kabul
edilmesinin mümkün olmadığını, somut olayda etkin bir yargılamadan
bahsedilemeyeceğini ileri sürmüştür.
43. Bakanlık görüşlerinde "Olay ve Olgular"
bölümünde ayrıntılı olarak yer verilen, başvuru konusu tren kazası nedeniyle
başlatılan soruşturmalar ve ceza yargılaması süreçleri ile ilgili bilgiler
verildikten sonra yer alan hususlar özetle şöyledir:
i. Zamanaşımı dolayısıyla düşme kararı ile neticelenen
kovuşturma süreci nedeniyle şikâyet edilen uzun yargılama hususu Anayasa
Mahkemesince 2015/1232 numaralı bireysel başvuruda daha önce
değerlendirilmiştir.
ii. Yaşam hakkına ilişkin pozitif yükümlülüklerin usule
ilişkin boyutunu oluşturan etkin soruşturma yükümlülüğü bir sonuç yükümlülüğü
değil araç yükümlülüğüdür.
44. Başvurucular, Bakanlık görüşlerine karşı beyanlarında
özetle şu hususları dile getirmiştir:
i. Anayasa Mahkemesi tarafından daha önce incelenen
2015/1232 numaralı bireysel başvuru somut başvurudan tamamen farklıdır.
2015/1232 numaralı başvuruda uzun yargılamadan şikâyet edilmekteyken somut
başvuruda sorumluların cezasız kalmalarından şikâyet edilmiştir.
ii. TCDD Genel Müdürü hakkında soruşturma izni verilseydi
dahi ceza davası zamanaşımı nedeniyle düşeceğinden soruşturma izninin ortaya
çıkan cezasızlık sonucuna bir etkisi olmayacaktır.
iii. Ceza davasının zamanaşımına uğraması ve sorumluların
cezasız kalması zaten uygun araçlarla etkili bir soruşturma yürütülmemesi
sonucunda gerçekleşmiştir. Etkin bir soruşturma yürütülseydi olaydan sonra
gerçekleşen birçok tren kazası önlenmiş olacak ve ayrıca toplum nezdinde
sorumluların cezasız kaldığı algısı oluşmayacaktır.
B. Değerlendirme
1. İddiaların
Nitelendirilmesi ve İnceleme Kapsamının Belirlenmesi
45. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve
manevî varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, yaşama ... hakkına
sahiptir.”
46. Anayasa’nın “Devletin temel amaç ve görevleri”
kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …
kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmaktır.”
47. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Somut başvuruda adil yargılanma ve etkili başvuru hakları kapsamında
dile getirilen yargılamanın makul bir sürede tamamlanmadığı ve etkisiz olduğuna
dair iddialar, F.Y.nin ölümü nedeniyle yürütülen ceza yargılaması süreçlerinin
etkisiz olduğuna ilişkindir. Dolayısıyla bu iddialar yaşam hakkı bağlamında,
etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında, yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal
edildiğine dair iddialar ise yaşamı koruma yükümlülüğü kapsamında
incelenecektir.
2. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
48. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını
kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı
nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvurucular,
başvuruya konu tren kazasında ölen F.Y.nin çocuklarıdır. Dolayısıyla somut
başvuruda başvuru ehliyeti bakımından bir sorun görülmemiştir.
49. Anayasa Mahkemesi, somut başvuruya konu yargılama
süreçleri nedeniyle yapılan Burcu Demirkaya ve Yücel Demirkaya
başvurusunda olayın demir yollarının işletilmesi sırasında vuku bulduğunu
belirterek yaşam hakkının usul boyutunun ceza soruşturması yapılmasını
gerektirdiği sonucuna varmıştır (anılan kararda bkz. § 50). Bu nedenle somut
başvuruda başvuru yollarının tüketilmesi yönünden herhangi bir eksiklik
bulunmamaktadır.
50. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmayan
yaşamı koruma ve etkili soruşturma yapma yükümlülüklerinin ihlal edildiğine ilişkin
iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
51. Yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa'nın 17.
maddesi, devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen Anayasa'nın 5.
maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete birtakım negatif ve pozitif
yükümlülükler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).
52. Anılan pozitif yükümlülükler kapsamında devlet, yetki
alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer
bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere
karşı koruma ödevi altındadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 51). Bu
ödev kapsamında devlet;
i. Yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı
caydırıcı ve koruyucu yasal ve idari çerçeve oluşturmalı (İpek Deniz ve
diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016, § 149),
ii. Bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir
tehlikenin bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gerektiği
durumlarda, görevlileri aracılığıyla makul ölçüler çerçevesinde ve bu
tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlemler almalıdır (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 53).
53. Demir yolu taşımacılığı faaliyeti niteliği itibarıyla
kişilerin yaşamı ve vücut bütünlüğü bakımından birtakım riskler içermektedir.
Bu tehlikeli olma durumu nedeniyle kamu makamları, demir yollarının
işletilmesinde gerekli güvenlik tedbirlerini almalı; trenlerin seyrüseferinde
veya gar ve benzeri işletmelerde istenmeyen ölüm ve yaralanma olaylarının önüne
geçmek için makul ölçüler çerçevesinde gerekenleri yapmalıdır (Gürkan Kaçar
ve diğerleri, B. No: 2014/11855, 13/9/2017, § 68; Hüseyin Münüklü,
B. No: 2014/5973, 13/9/2017, § 62).
54. Anayasa'nın 17. maddesinin kendisine yüklediği
pozitif yükümlülüklerin usule ilişkin yönü uyarınca devlet; şüpheli her ölüm
olayının tüm yönleriyle ortaya konulmasına, sorumlu kişilerin belirlenmesine ve
gerektiğinde bu kişilerin cezalandırılmasına imkân tanıyan bağımsız bir
soruşturma yürütmelidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54; Sadık
Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 94).
55. Kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana gelen ölüm
olaylarında kamu makamlarının muhakeme hatası veya dikkatsizliği aşan bir
kusuru olduğu yani olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların
kendilerine verilen yetkiler kapsamında tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan
riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda
-ilgililer diğer hukuk yollarına başvurmuş olsalar dahi- kişilerin hayatının
tehlikeye girmesine neden olanlar hakkında bir ceza soruşturması yürütülmesi
gerekir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 60).
56. Bununla birlikte etkili soruşturma yükümlülüğü bir
sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür.
Anayasa'nın 17. maddesi başvuruculara üçüncü kişileri bir suç nedeniyle
yargılatma ya da cezalandırma hakkı vermediği gibi devlete tüm yargılamaları
mahkûmiyetle sonuçlandırma ödevi de yüklemez (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,
§ 56).
57. Şüpheli bir ölüm olayı hakkında yürütülen ceza
soruşturmasının Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği etkinlikte olduğunun
kabul edilebilmesi için;
i. Soruşturma makamlarının olaydan haberdar olur olmaz,
resen harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların
belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 57),
ii. Soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olması ve
ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için soruşturma sürecine
gerekli olduğu ölçüde katılabilmeleri (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §
58),
iii. Soruşturmanın makul bir özen ve süratle yürütülmesi
(Salih Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 30) gerekir.
58. Ceza yargılaması sonucunda hükmedilen yaptırımlara
ilişkin bazı uygulamalar, ihlalleri gerçekleştiren sorumluların cezasız
kalmalarına ya da gerektiği gibi cezalandırılmamalarına yol açarak
caydırıcılığı sağlayamadığı için etkili ceza soruşturması yürütülmesi
yükümlülüğünü zedeleyebilir. Bu durum, yaşam hakkını korumak için oluşturulan
mevzuatın etkili şekilde uygulanmamasına, dolayısıyla da kişilerin hayatlarının
kanunla korunamamasına sebebiyet verebilir (benzer değerlendirmeler için bkz.
Seyfullah Turan ve diğerleri, B. No: 2014/1982, 9/11/2017, § 162).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
i. Yaşamı
Koruma Yükümlülüğü Bakımından
59. Yaşamı koruma yükümlülüğü pozitif bir yükümlülüktür.
Bir başka deyişle devletin egemenlik alanındaki kişilerin yaşamlarının
korunması için eylemde bulunmasını gerektirir. Yaşam hakkına yönelebilecek
tehdit ve risklere karşı caydırıcı yasal ve idari düzenlemeler yapılması bu
yükümlülüğün önemli unsurlarından biridir.
60. Demir yolu taşımacılığı gibi kişilerin yaşamı ya da
fiziksel bütünlüğü bakımından tehlike potansiyeli taşıyan faaliyetler söz
konusu olduğunda kamu makamları tarafından bu faaliyetlerin güvenli bir şekilde
yerine getirilebilmesi için gereken makul tedbirlerin alınması gerekir.
Dolayısıyla somut başvuruya konu olayda devletin demir yolu taşımacılığı
faaliyetinin işletimi, güvenliği, kontrolü ve denetimi konularında alacağı
makul tedbirlerle yaşamı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır.
61. 31/8/2004 tarihli bilirkişi raporunda, başvuruya konu
tren kazasının gerçekleştiği demir yolunda üstyapının yeterli bakım ve
onarımının yapılmamış olması ve kaza yapan trende değişik yarıçaplı dönemeçler
nedeniyle ortaya çıkan sık aralıklı hız değişimini güvenli bir şekilde
sağlayacak sistemlerin bulunmaması hususlarının kazanın oluşumunda önemli bir
neden olduğu tespiti yapılmıştır. Öte yandan başvuruya konu ceza yargılaması yalnızca
makinistlerin trenin hızını kurallara uygun şekilde belirlememe eylemlerini
konu edinmiştir. Dolayısıyla ceza yargılaması sürecine katılan adli makamlar
tarafından bilirkişi raporunda tren yolunun fiziksel yeterliliği, bakım ve
onarımı ile teknik sistem eksikliği olarak tarif edilen kaza nedenlerine dayalı
sorumluluk ile ilgili bir tespit yapılmamıştır.
62. Demir yolu üstyapısının trenlerle güvenli bir şekilde
seyahat edebilecek şekilde yapılandırılması, gerekli teknik donanımın
sağlanması ve denetim vasıtasıyla hizmetin kişilerin yaşamı ve fiziksel
bütünlükleri bakımından güvenli bir şekilde devamının temin edilmesi
hususlarının yetkili kamu makamları tarafından yerine getirilmesinin gerekli olduğu
tartışmasızdır. Başvuru dosyasında, olay yerinde yapılan incelemelere dayanan
ve uzman bilim insanları tarafından hazırlanan bilirkişi raporunda tespit
edilen hususların doğru olmadığını gösteren bir unsur bulunmamaktadır.
63. Bu açıklamalar ışığında başvurucuların yakınları ile
birlikte onlarca kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olan somut başvuruya
konu tren kazasında yetkili makamların demir yolu taşımacılığı gibi tehlikeli
bir faaliyet nedeniyle kişilerin yaşamı ve fiziksel bütünlüğüne karşı oluşan
riskleri bertaraf etmek için kendilerine düşen pozitif yükümlülük kapsamında
gerekli ve yeterli önlemleri aldıkları söylenemez.
64. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde
güvence altına alınan yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
ii. Etkili
Soruşturma Yükümlülüğü Bakımından
65. Öncelikle başvurucuların ceza yargılamasının makul
sürede sonuçlandırılmaması şikâyetiyle daha önce yaptıkları bireysel başvuruda
yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verildiği tekrar
edilmelidir (Burcu Demirkaya ve Yücel Demirkaya, §§ 56, 57). Somut
başvuruda ise belirtilen ihlal kararının verildiği tarihten yaklaşık 1 yıl 2 ay
sonra tüm sanıklar hakkında verilen zamanaşımı nedeniyle düşme kararının bir
kez daha etkili soruşturma yükümlülüğünü ihlal ettiği iddia edilmiştir.
66. "Genel İlkeler" kısmında
belirtildiği üzere ceza yargılaması sonucunda hükmedilen yaptırımlara ilişkin
bazı uygulamalar, ihlalleri gerçekleştiren sorumluların cezasız kalmalarına ya
da gerektiği gibi cezalandırılmamalarına yol açarak caydırıcılığı sağlayamadığı
için etkili ceza soruşturması yürütülmesi yükümlülüğünü zedeleyebilir. Bu
durum; yaşam hakkını korumak için oluşturulan mevzuatın etkili şekilde
uygulanmamasına, dolayısıyla kişilerin hayatlarının kanunla korunamamasına
sebebiyet verebilir.
67. Somut başvuruya konu tren kazası 38 kişinin öldüğü,
80'den fazla kişinin yaralandığı son derece vahim bir hadisedir. Etkili
soruşturma yükümlülüğü üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da
cezalandırma veya tüm yargılamaları mahkûmiyetle sonuçlandırma hakkı vermese de
adli süreçler sonucunda sorumlulukları tespit edilen kişilerin cezasız
bırakılmaması, hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı
eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi
açısından kritik bir öneme sahiptir.
68. Başvuruya konu kazanın ardından derhâl başlatılan
soruşturmada delillerin de süratle toplanarak olayın meydana geldiği şartların
ortaya çıkarıldığı ve sorumluların tespit edildiği görülmüştür. Buna karşılık
demir yolunun güvenli bir şekilde işletilmesi için gerekli üstyapı, teknik
donanımı sağlama ve denetim konularında kusurları olduğu değerlendirilen kamu
görevlileri hakkında açılan bir ceza davası bulunmamaktadır. Kusur ve
sorumlulukları yargı sürecine katılan tüm adli birimler tarafından kabul edilen
makinistler hakkındaki ceza davası ise zamanaşımı nedeniyle düşmüştür. Neticede
bu derece vahim sonuçları olan bir olayda kusurlu oldukları bilirkişi
raporlarıyla tespit edilmesine karşılık cezai sorumluluğuna yargı organlarınca
kesin olarak karar verilen kimse bulunmamaktadır.
69. Bu durumda somut olayda yargı sisteminin yaşam hakkı
ihlallerinin önlenmesindeki caydırıcı rolünü yerine getirdiği söylenemeyeceği
gibi olayın ciddiyeti karşısında yetkili makamlar tarafından gösterilen
tepkinin derecesinin de yeterli olmadığı değerlendirilmiştir.
70. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinde
güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
4. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
71. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
72. Başvurucular, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve
ayrı ayrı 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
73. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret
etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
74. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
75. İncelenen başvuruda başvurucuların yaşam haklarının
maddi ve usul boyutuyla ihlal edildiğine karar verilmiştir. Ancak Anayasa'nın
38. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca suç için sonradan yürürlüğe giren
kanunda öngörülen daha uzun dava zamanaşımı süresi geçmişte işlenen suç
yönünden uygulanamadığı için kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak
üzere Ceza Mahkemesine gönderilmesi mümkün görülmemiştir.
76. Öte yandan yalnızca ihlal tespitinin başvurucuların
uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır.
Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün
sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuların talebi de dikkate
alınarak yaşam hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara ayrı ayrı net
90.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
77. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 446,90 TL harç ve
4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.946,90 TL yargılama giderinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan
yaşam hakkının maddi boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam
hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvuruculara net 90.000 TL manevi tazminatın AYRI
AYRI ÖDENMESİNE,
D. 446,90 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 4.946,90 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi edinmesi için Sakarya 2.
Ağır Ceza Mahkemesine (E.2018/270, K.2019/69) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 26/7/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.