logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Meryem Boyacıoğlu [1. B.], B. No: 2020/9020, 13/3/2025, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MERYEM BOYACIOĞLU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/9020)

 

Karar Tarihi: 13/3/2025

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Fatma Gülbin ÖZTÜRK

Başvurucu

:

Meryem BOYACIOĞLU

Vekili

:

Av. Şaban ÖNAL

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, emekli ikramiyesi ödenmemesine ilişkin işleme karşı açılan davanın reddedilmesi sebebiyle mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. 1986 yılında Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde öğretmenlik mesleğine başlayan başvurucu 1/9/2016 tarihli ve 29818 (mükerrer) sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 672 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Kamu Personeline İlişkin Alınan Tedbirlere Dair Kanun Hükmünde Kararname (672 sayılı KHK) ile kamu görevinden çıkarılmıştır. Başvurucu hakkında 2016 yılında Fetullahçı Terör Örgütüne (FETÖ) üye olma suçundan Konya Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından soruşturma başlatılmıştır. 10/11/2017 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Kararda, başvurucunun 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ile kapatılan Aktif Eğitim Sen (Aktif-Sen) isimli sendikaya üye olması dışında başvurucu hakkında başka bir delile ulaşılamadığı belirtilmiştir.

3. Özel eğitim kurumları da dâhil olmak üzere toplam 27 yıl 1 ay hizmet süresi bulunan başvurucu; kamu görevinden çıkarılmasının ardından emeklilik talebinde bulunmuştur. Bu sürenin 17 yıl 1 ay 29 günlük kısmını Emekli Sandığına tabi, 9 yıl 10 ay 18 günlük kısmını ise sigortalı olarak geçiren başvurucuya 1/10/2016 tarihinden geçerli olarak Emekli Sandığına tabi hizmet süresi üzerinden emekli aylığı bağlanmıştır. Bununla birlikte başvurucuya emekli ikramiyesi ödemesi yapılmamıştır.

4. Başvurucu 23/3/2017 tarihinde yasal şartları taşıdığını belirterek emekli ikramiyesinin ödenmesi için Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) başvuruda bulunmuştur. SGK 29/5/2017 tarihli yazısında, başvurucunun Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde öğretmenlik yapmadan önce 10 yıl süreyle özel eğitim kurumlarında çalıştığını, başvurucunun emekliliği bakımından hizmet birleştirmesi yapıldığını, 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nun 89. maddesinin ikinci fıkrasına göre başvurucuya ancak iş akdinin 25/8/1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanunu'nun 14. maddesinde belirtilen kıdem tazminatına hak kazanma şartlarına uygun olarak sona ermesi hâlinde emekli ikramiyesi ödenebileceğini belirtilerek başvurucunun talebini reddetmiştir.

5. Başvurucu, Ankara 2. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) iptal davası açmıştır. Mahkeme 13/9/2018 tarihlinde dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Mahkeme gerekçeli kararında; 24/5/1983 tarihli ve 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanun hükümleri uyarınca başvurucunun özel eğitim kurumundaki çalışma süresi ile Millî Eğitim Bakanlığı bünyesindeki çalışma süresinin birleştirilmesine karar verildiğini belirtmiştir. Mahkeme, 2829 sayılı Kanun uyarınca yapılan hizmet birleştirmesinin Kanun'un amacı doğrultusunda, hizmet birleştirmesinin herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna tabi olarak geçen hizmet süreleri tek başına aylık bağlanmaya yeterli olmayan sigortalılar yönünden resen, tek başına o kurumdan aylık bağlanmasına yeterli olan sigortalılar yönünden ise ancak sigortalının talebi hâlinde yapılacağını ifade etmiştir. Bununla birlikte başvurucunun Emekli Sandığına tabi olarak geçirdiği hizmet süresinin tek başına 27 yıl olduğunu, bu sürenin Sandıktan aylık bağlanması için yeterli bulunduğunu, hizmetlerinin tamamı Sandığa tabi olarak geçen ve hizmeti, kıdem tazminatı ödenmesini gerektirecek şekilde sona ermemiş olan Sandık iştirakçilerine 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin birinci fıkrasına göre koşulsuz ikramiye ödendiğine de dikkat çeken Mahkeme, benzer bir uyuşmazlıkta Ankara Bölge İdare Mahkemesi 11. İdari Dava Dairesi tarafından da 8/3/2017 tarihinde bu doğrultuda karar verildiğini de belirterek başvurucunun talebinin reddedilmesi işleminde hukuka uygunluk görmemiştir.

6. SGK, karara karşı istinaf isteminde bulunmuştur. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 11. İdari Dava Dairesi (istinaf mercii) 16/1/2020 tarihli kararı ile SGK'nın istinaf talebinin kabulüne, Ankara 2. İdare Mahkemesinin 13/9/2018 tarihli kararının kaldırılmasına ve davanın kesin olarak reddine karar vermiştir. İstinaf mercii gerekçeli kararında; hizmetlerinin tamamı Sandığa tabi olarak geçen iştirakçilere yapılacak ikramiye ödemesinin 5434 sayılı Kanun'un 6270 sayılı Kanun'la değişik 89. maddesinin birinci fıkrası hükmüne göre Sandığa tabi hizmetlerinin ne şekilde sona erdiğine bakılmaksızın Sandıktan aylık bağlanmış olması veya toptan ödeme yapılmış olması koşuluna bağlandığı, bununla birlikte farklı sosyal güvenlik kurumlarına tabi olarak geçen hizmetleri birleştirilmek suretiyle aylık bağlananlara ise yapılacak ikramiye ödemesinin anılan Kanun'un 89. maddesinin ikinci fıkrası gereği Sandığa tabi hizmetin kıdem tazminatı ödenmesini gerektirecek şekilde sona ermiş olması koşuluna tabi kılındığı vurgulanmıştır. Başvurucunun Emekli Sandığına tabi olarak geçen hizmet süresinin tek başına Sandıktan aylık bağlanmaya yeterli olmadığına dikkat çeken istinaf mercii, bu sebeple başvurucu hakkında 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin ikinci fıkrasının uygulanması gerektiğini tespit etmiştir. 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin ikinci fıkrasının 1475 sayılı Kanun'un 17. maddesine yaptığı atıf gereği iş akdinin işveren tarafından haklı nedenlerle feshi hâllerinde sigortalılara kıdem tazminatı ödemesi yapılmayacağını belirten istinaf mercii başvurucunun 672 sayılı KHK ile kamu görevinden ihraç edilmesi sebebiyle iş akdinin işveren tarafından haklı nedenle feshedildiği sonucuna ulaşmıştır.

7. Nihai karar, başvurucu vekiline 23/2/2020 tarihinde elektronik tebligat yoluyla tebliğ edilmiş sayılmıştır. Başvurucu 4/3/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

8. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

9. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

10. Başvurucu, kendisiyle aynı statüde olan sigortalılara emekli ikramiyesi ödenirken kendisinin bu ödemeden mahrum bırakılmasının eşitlik ilkesini ve sosyal güvenlik hakkını ihlal ettiğini ileri sürmektedir. Hakkında tesis edilen kamu görevinden çıkarma kararının disiplin soruşturması yapılmadan ve savunması alınmaksızın gerçekleştirildiğini belirten başvurucu, bu işlemin istinaf mercii tarafından -10/11/2017 tarihinde takipsizlik kararı da gözetilmeksizin- haklı nedenle fesih olarak kabul edilmesinin hakkaniyete aykırı olduğunu ve masumiyet karinesini de ihlal ettiğini iddia etmektedir.

11. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, başvurucunun öncelikle hakkındaki kamu görevinden çıkarma kararına karşı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonuna (OHAL Komisyonu) başvurmasının gerekli olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. OHAL Komisyonu kararı ile başvurucunun kamu görevinden çıkarılma işleminin incelenmesi ve Komisyon tarafından itirazının kabul edilmesi hâlinde görevine dönebilmesinin mümkün olduğu, başvurucunun kamu görevinden çıkarılması işlemine karşı OHAL Komisyonuna başvuruda bulunup bulunmadığının ilgili kurumlardan sorulmak suretiyle açıklığa kavuşturulmasının uygun olacağı ileri sürülmüştür. Diğer yandan başvurucunun şikâyetinin özünün derece mahkemelerinin mevzuat hükümlerine yönelik değerlendirmesinde isabetsizlik bulunduğu, eksik inceleme yapıldığı ve bu sebeple yargılama sonucunun hakkaniyete uygun olmadığına yönelik olduğu, derece mahkemeleri tarafından somut olayın ilgili mevzuat çerçevesinde değerlendirilmek suretiyle bir sonuca varıldığı, bariz takdir hatası yahut açık keyfîlik içeren bir karar verilmediği ifade edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin 8/11/2012 tarihli ve E.2012/33, K.2012/174 sayılı soyut norm denetimi kararında 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "25/08/1971 tarih ve 1475 sayılı İş Kanununun 14. maddesine belirtilen kıdem tazminatına hak kazanma şartlarına uygun olarak" ibaresinin Anayasa'ya uygun olduğuna karar verdiği ve Danıştay Onikinci Dairesinin de 5/12/2019 tarihli ve E.2018/5149, K.2019/9816 sayılı kararında hakkında hizmet birleştirmesi yapılan sigortalı yönünden haklı nedenle fesih şartını aradığına dikkat çekilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca başvurucunun kamu görevinin 672 sayılı KHK ile "terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu" gerekçesiyle sona erdirildiğine dikkat çekilerek anılan durumun istinaf mercii tarafından haklı nedenle fesih hâli olarak değerlendirildiği ve başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğinden söz edilemeyeceği ileri sürülmüştür.

12. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında genel itibarıyla başvuru formunda ileri sürdüğü iddiaları tekrarlamıştır.

13. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun şikayetleri Fikret Aslan ([GK], B. No: 2019/41241, 25/2/2025) kararında yapılan değerlendirmeler ışığında mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak ayrımcılık yasağı kapsamında incelenecektir.

14. Bakanlık görüşünde, başvurucunun öncelikle hakkındaki kamu görevinden çıkarma işlemine karşı OHAL Komisyonuna başvurması gerektiği ileri sürülmüştür. Bununla birlikte gerek Mahkeme gerekse istinaf mercii tarafından yapılan yargılamada uyuşmazlık konusuna ilişkin incelemenin esasa yönelik olduğu ve nihai olarak uyuşmazlığın esasına ilişkin olarak davanın reddedildiği anlaşılmaktadır. Bu bağlamda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

Yılmaz AKÇİL bu görüşe katılmamıştır.

15. Başvuruya konu olayda Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde öğretmen olarak görev yapan başvurucu 672 sayılı KHK ile kamu görevinden çıkartılmıştır. Hizmet süresinin 17 yıl 1 ay 29 günlük kısmını Emekli Sandığına tabi, 9 yıl 10 ay 18 günlük kısmını ise sigortalı olarak geçiren başvurucu, SGK'dan emeklilik talebinde bulunmuş ve başvurucuya aylık bağlanmıştır. Bununla birlikte başvurucunun emekli ikramiyesi ödenmesi yönündeki talebi reddedilmiştir. Başvurucu, bu durum üzerine iptal davası açmıştır. İlk derece mahkemesi tarafından davanın kabulü şeklinde karar tesis edilmiş ise de yapılan istinaf incelemesi neticesinde mahkeme kararı kaldırılmış, başvurucu hakkında 672 sayılı KHK ile kamu görevinden çıkarma kararı verildiği, bu durumda başvurucunun iş akdinin kıdem tazminatına hak kazanma koşullarına uygun olarak sona ermediği belirtilerek ret kararı verilmiştir. Bu bağlamda nihai karar istinaf mercii tarafından yapılan inceleme neticesinde verildiğinden inceleme istinaf merciinin 16/1/2020 tarihli kararı üzerinden yapılacaktır (bkz. §§ 5, 6).

16. Anayasa Mahkemesi Fikret Aslan kararında birleştirilen hizmet süreleri üzerinden emeklilik aylığı bağlananlara emekli ikramiyesi ödenebilmesi için kamudaki görevin kıdem tazminatına hak kazanma şartlarına uygun olarak sona ermesine ilişkin koşula bağlanmasını mülkiyet hakkıyla bağlantılı ayrımcılık yasağı kapsamında incelemiştir. Kararda; kıdem tazminatına hak kazanma şartlarını haiz olma koşulunun yalnızca hizmet birleştirmesi yoluyla emekli aylığı bağlananlar için geçerli olduğu belirtilmiştir. Buna karşılık 5434 ve 5510 sayılı Kanunlar kapsamında sigortalılık süresi tek başına yeterli olanların kamu görevinden çıkartılmış olsalar dahi emekli aylığı alabildiği vurgulanmıştır. Kararda; hizmet süresi -hizmet birleştirilmesi gerekmeksizin- aylık bağlanmaya yeterli olmayanların ise 1475 sayılı Kanun'un 14. maddesi gereğince kıdem tazminatına hak kazanma şartlarına tabi tutulduğu ve bu durumun mülkiyet hakkı ile bağlantılı ayrımcılık yasağını ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır. İhlalin kanundan kaynaklanması nedeniyle kararın Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) bildirilmesine hükmedilmiştir.

17. Somut olayda Fikret Aslan kararından ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Zira Fikret Aslan kararında da izah edildiği üzere karşılaştırılabilir gruplar arasında oluşturulan bu farklılık açıkça orantısızlığa sebebiyet vermektedir. Bu değerlendirmeler ışığında başvurucunun, emekli aylığının da hizmet birleştirmesi yoluyla bağlandığı ve bu sebeple başvurucu açısından da emekli ikramiyesine hak kazanma yönünden kıdem tazminatına ilişkin koşulların arandığı anlaşılmakla bu durumun başvurucuya orantısız külfet yüklediği sonucuna ulaşılmıştır.

18. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa'nın 10. maddesinde güvence altına alınan ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Yılmaz AKÇİL bu görüşe katılmamıştır.

III. GİDERİM

19. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yeniden yargılama talebinde bulunmuştur.

20. Başvuruya konu olayda Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa'nın 10. maddesinde güvence alınan ayrımcılık yasağının ihlal edildiği ve ihlalin doğrudan 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin ikinci fıkrasından kaynaklandığı sonucuna varılmıştır.

21. Anayasa Mahkemesi, ihlalin kanundan kaynaklandığı hâllerde giderimin ne şekilde yapılacağı ile ilgili olarak Hulusi Yılmaz ([GK], B. No: 2017/17428, 1/12/2022) kararında ilkeleri tespit etmiştir. Buna göre ihlal, idari makamların veya derece mahkemelerinin Anayasa’ya uygun yorum yapmalarına imkân vermeyecek açıklıkta bir kanun hükmünü uygulamaları veya kanundaki belirsizlikler nedeniyle ortaya çıkmışsa bu ihlal, kanunun uygulanmasından değil doğrudan kanundan kaynaklanmaktadır. Bu durumda ancak ihlale yol açan kanun hükmünün ortadan kaldırılması veya ilgili hükmün yeni ihlallere yol açılmayacak bir şekilde değiştirilmesi ya da yeni ihlallere yol açılmasının önüne geçilmesi için belirsizliğin ortadan kaldırılması hâlinde söz konusu ihlalin bütün sonuçlarıyla giderilebildiğinden söz edilebilir (Hulusi Yılmaz, § 56).

22. Anayasa Mahkemesinin Hulusi Yılmaz kararında benimsendiği üzere kanundan kaynaklanan ihlal durumunda ihlalin giderimini sağlayabilecek yöntemlerden biri de ihlale neden kanuni düzenlemenin Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle ilgili mahkemesince itiraz yoluna başvurulmasıdır. Bu bağlamda somut başvuruda Anayasa'nın 152. maddesi uyarınca ilgili kanun hükmünün iptali için Anayasa Mahkemesine itiraz yoluyla başvurulmasının sağlanması amacıyla yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu sonucuna varılmıştır.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA Yılmaz AKÇİL'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa'nın 10. maddesinde güvence alınan ayrımcılık yasağının İHLAL EDİLDİĞİNE Yılmaz AKÇİL'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

D. Kararın bir örneğinin karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. İdari Dava Dairesine (E.2018/7833, K.2020/130) iletilmek üzere Ankara 2. İdare Mahkemesine (E.2017/2668, K.2018/1613) GÖNDERİLMESİNE,

E. 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 13/3/2025 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvuru; birleştirilen hizmet süreleri üzerinden emeklilik aylığı bağlananlara emekli ikramiyesi ödenebilmesi için kamudaki görevin kıdem tazminatına hak kazanma şartlarına uygun olarak sona ermesi koşulunun aranması nedeniyle mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Kararda, Emekli Sandığına bağlı olarak geçen hizmet süresinin tek başına yeterli olması hâlinde görevin ne şekilde sona erdiğine bakılmadan emekli ikramiyesi ödeneceği halde hizmet süresinin tek başına emekliliğe yeterli olmaması durumunda kıdem tazminatına hak kazanma şartlarına uygun olarak hizmetin sona ermiş olma koşulunun aranmasının başvurucuya orantısız külfet yüklenmesi nedeniyle Anayasa’nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa’nın 10. maddesinde güvence altına alınan ayrımcılık yasağının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, § 54). Bu nedenle öncelikle başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaatinin bulunup bulunmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26; İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).

3. Anayasa’nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).

4. Mülkiyet hakkı, özel hukukta veya idari yargıda kabul edilen mülkiyet hakkı kavramlarından farklı bir anlam ve kapsama sahip olup bu alanlarda kabul edilen mülkiyet hakkı, yasal düzenlemeler ile yargı içtihatlarından bağımsız olarak özerk bir yorum ile ele alınmalıdır (Hüseyin Remzi Polge, B. No: 2013/2166, 25/6/2015, § 31; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, § 51).

5. Anayasa’nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma beklentisi -kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- Anayasayla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki Anayasa’nın 35. maddesi soyut bir temele dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil mülkiyet hakkını güvence altına almaktadır. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru bir beklenti Anayasa’da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37; Mehmet Şentürk [GK], B. No: 2014/13478, 25/7/2017, §§ 41, 53; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, §§ 52-54).

6. Meşru beklenti, objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına ya da ayni menfaatle ilgili hukuki bir işleme dayanan yeterli derecede somut nitelikteki bir beklentidir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28; Mehmet Şentürk, § 42). Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tespit, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, § 37).

7. Diğer taraftan derece mahkemeleri önünde hukukun ne şekilde yorumlanacağına ve uygulanacağına dair bir uyuşmazlık olduğunda ve bu bağlamda başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların derece mahkemelerince kesin olarak reddedildiği durumlarda açık bir keyfîlik olmadığı veya bariz bir takdir hatası içermediği sürece “meşru bir beklentinin” bulunduğu sonucuna varılamaz (Yusuf Dilekçi, B. No: 2014/12026, 21/9/2017, § 48).

8. Somut olayda başvurucu kamu görevlisi olarak görev yapmakta iken 1/9/2016 tarihli ve 672 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (KHK) kapsamında kamu görevinden çıkarılmıştır. Emeklilik işlemlerinin gerçekleştirilmesi üzerine kendisine emekli aylığı bağlanan ancak emeklilik ikramiyesi ödemesi yapılmayan başvurucu, emeklilik ikramiyesi ödenmesi talebiyle SGK’ya yaptığı başvuruya cevap verilmemesi üzerine dava açmıştır. İdare Mahkemesince başvurucunun Emekli Sandığı’na tabi 17 yıl, 1 ay, 29 gün hizmetinin bulunduğu, 25 yılını tamamlamadığı, Emekli Sandığına tabi olarak geçen hizmet süresinin aylık bağlamaya tek başına yeterli olmaması nedeniyle 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’nun 89. maddesine göre emekli ikramiyesi ödenmesi isteğiyle yapılan başvurunun reddi şeklinde tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir. Bu durumda karara dayanak teşkil eden 5434 sayılı Kanun’un ilgili hükümlerinin kapsamının belirlenmesi gereklidir.

9. Genel olarak hizmetlerinin tamamı 5434 sayılı Kanun’a veya 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun geçici 4. maddesi kapsamında geçenlere, bir başka ifadeyle, hizmet birleştirmesi yapmaksızın emekliye ayrılanlara, 5434 sayılı Kanun’un 89. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, herhangi bir şart aranmaksızın; buna karşılık hizmet birleştirmesi yapmak suretiyle emekli olabileceklere ise anılan maddenin ikinci fıkrasında yer alan şartlar dâhilinde emekli ikramiyesi ödenmesi gerektiği düzenlenmiştir.

10. 5434 sayılı Kanun’un 89. maddesinin birinci fıkrasında; 5434 sayılı Kanun ve/veya 5510 sayılı Kanun’un geçici 4. maddesi kapsamındaki görevlerinin sona erdiği tarih itibarıyla söz konusu hizmet süreleri tek başına 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre emekli aylığı bağlanacak olanlar için emekli aylığına özgü hizmet süresi koşulunu karşılayanlara, 1475 sayılı Kanun’un 14. maddesinde belirtilen kıdem tazminatına hak kazanma koşullarına bakılmaksızın emekli ikramiyesi ödenmesi gerektiği öngörülmüştür. Diğer bir deyişle, hizmet birleştirmesi yapmaksızın emekliye ayrılanlara memuriyet görevlerinden ayrıldıkları tarih itibarıyla 5434 sayılı Kanun ve/veya 5510 sayılı Kanun'un geçici 4. maddesi kapsamındaki hizmet süreleri toplamı tek başına 5434 sayılı Kanun kapsamında emekli aylığı bağlanması için gerekli olan kadın ise 20, erkek ise 25 yıl ve üzerinde olanlara emekli ikramiyesi ödenmesi gerekmektedir. Somut olayda ise erkek olan başvurucunun KHK ile kamu görevinden çıkarıldığı tarihte Emekli Sandığı’na tabi 17 yıl, 1 ay, 29 gün hizmet süresi bulunmakta olup yukarıda izah edildiği üzere 5434 sayılı Kanun’da öngörülen 25 yıllık hizmet süresi dolmamıştır. Buna göre kamu görevinde çalıştığı döneme ait hizmetleri tek başına emekli ikramiyesi almaya yeterli olmayan başvurucunun durumunun 5434 sayılı Kanun’un 89. maddesinin birinci fıkrası kapsamında değerlendirilemeyeceği anlaşılmaktadır.

11. Başvurucu KHK ile kamu görevinden çıkarıldıktan sonra hizmet birleştirmesi yaptırarak kendisine emekli aylığı bağlanmıştır. Başvurucu gibi hizmet birleştirmesi yapmak suretiyle emekli olanlara, 5434 sayılı Kanun’un 89. maddesinin ikinci fıkrasına göre emekli ikramiyesi ödeneceği düzenlenmiştir. Anılan maddenin ikinci fıkrasında, birinci fıkradan farklı olarak gerekli olan hizmet süresinin yanında ayrıca hizmet birleştirmesi yapılanlar yönünden 5434 sayılı Kanun’a tabi çalışmanın 1475 sayılı Kanun’un 14. maddesinde belirtilen kıdem tazminatına hak kazanma şartlarına uygun olarak sona ermiş olması gerektiği belirtilmiştir.

12. Ayrıca belirtmek gerekir ki söz konusu Kanun’un 89. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesindeki ''25/8/1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesinde belirtilen kıdem tazminatına hak kazanma şartlarına uygun olarak'' ibaresi ile dördüncü fıkrasının birinci cümlesindeki "1475 sayılı Kanunun 14 üncü maddesine göre kıdem tazminatı ödenmesini gerektirmeyecek şekilde sona eren geçmiş hizmet süreleri ve'' ibarelerinin iptali talebiyle açılan davada Anayasa Mahkemesi 8/11/2012 tarihli kararıyla iptal isteminin reddine karar vermiştir (AYM, E.2012/33, K.2012/174, 8/11/2012).

13. Başvuru konusu olayda, mahkemelerce başvurucunun kamu görevine KHK ile son verilmiş ve birleştirilen hizmet süresi üzerinden emeklilik aylığı bağlanan başvurucunun kamuda geçen hizmet süresinin tek başına emekli aylığı bağlanması için yeterli olmadığı değerlendirilerek emekli ikramiyesi ödenmesi talebi reddedilmiştir. Bu bilgiler ışığında bireysel başvuruya konu mahkeme kararı incelendiğinde delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında açık ve bariz bir takdir hatasının bulunmadığı ve yargılama sonucunda ulaşılan kanaatin keyfîlik içermediği sonucuna ulaşılmaktadır.

14. Bu durumda KHK ile kamu görevine son verilen başvurucunun birleştirilmiş hizmet süresi üzerinden kendisine emekli ikramiyesi ödenmesine yönelik beklentisinin meşru bir beklenti olduğunu gösteren bir kanun hükmü veya yerleşik yargı içtihadı gibi somut bir temele dayanmadığı görülmektedir. Buna göre somut başvuru açısından birleştirilmiş hizmet süresine bağlı olarak başvurucuya emekli ikramiyesi ödenmesi yönünden Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı kapsamında bir mülkünün veya somut ve yeterli bir hukuki temele dayalı olarak mülkiyeti elde etmeye yönelik meşru bir beklentisinin bulunduğunun gösterilemediği anlaşılmaktadır (farklılıklarla birlikte benzer değerlendirme için bkz. Melahat Binzet [1. B.], B. No: 2020/16869, 5/9/2023).

15. Öte yandan, ayrımcılık yasağı Anayasa’da güvenceye bağlanan hak ve özgürlüklerden yararlanılması bağlamında bir etkiye sahip olduğundan maddi haklardan bağımsız olarak bir varlığa sahip olmayıp diğer hakların tamamlayıcısı mahiyetindedir. Ayrımcılık yasağının tatbik edilmesi diğer hükümlerin ihlal edilmesini zorunlu kılmasa da ihtilaf konusu mesele Anayasa’daki diğer haklardan biri veya birkaçının kapsamına girmedikçe ayrımcılık yasağının uygulanması mümkün değildir (Nuriye Arpa [2. B.], B. No: 2018/18505, 16/6/2021, § 43).

16. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşıldığından, aksi yönde oluşan çoğunluk görüşüne katılmıyorum.

17. Kaldı ki konu bakımından yetki yönünden kararda yer verilen değerlendirmeler çerçevesinde başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında korunması gereken bir ekonomik menfaatin bulunduğunun kabulü halinde dahi mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak ayrımcılık yasağının ihlal edildiği yönündeki sonuca katılmak mümkün olmamaktadır. Zira ayrımcılık iddiasının incelenmesinde öncelikle Anayasa’nın 10. maddesi çerçevesinde farklı muamelenin mevcut olup olmadığı tespit edilecek, bu bağlamda aynı ya da benzer durumdaki kişiler arasında mülkiyet hakkına müdahale bakımından farklılık gözetilip gözetilmediği belirlenecektir (Nuriye Arpa, § 61). Somut olayda başvurucu ile ayrımcılık yasağı yönünden benzer durumda olduğu belirtilen diğer kategorideki kişilerin mülga 2829 sayılı Kanun hükümlerine göre birleştirilmiş hizmet süreleri üzerinden aylık bağlanmış ve memuriyet görevlerinden kıdem tazminatına hak kazanma koşullarına aykırı biçimde ayrılmış olsalar bile memuriyet görevinden ayrıldıkları tarih itibarıyla anılan kapsamdaki hizmet süreleri toplamı tek başına emekli aylığı bağlanması için gerekli yıl şartını sağlayan kişiler olduğu, başvurucu ile bu kişilerin hukuki durumlarının farklı bir statü arz ettiği, Anayasa’nın 10. maddesi yönünden yapılacak inceleme kapsamında anılan grupların karşılaştırmaya esas alınabilecek nitelikte aynı ya da benzer durumdaki kişiler olmadıkları anlaşılmaktadır.

 

 

 

 

Üye

 Yılmaz AKÇİL

 

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Meryem Boyacıoğlu [1. B.], B. No: 2020/9020, 13/3/2025, § …)
   
Başvuru Adı MERYEM BOYACIOĞLU
Başvuru No 2020/9020
Başvuru Tarihi 4/3/2020
Karar Tarihi 13/3/2025

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, emekli ikramiyesi ödenmemesine ilişkin işleme karşı açılan davanın reddedilmesi sebebiyle mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Mülkiyet hakkı Mülkiyet hakkı ile bağlantılı ayrımcılık yasağı İhlal Yeniden yargılama
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi