TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
GENELKURUL
|
|
KARAR
|
|
NECATİ COŞKUN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2022/62422)
|
|
Karar Tarihi: 15/5/2025
|
R.G. Tarih ve Sayı: 8/8/2025 - 32980
|
|
GENELKURUL
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Başkanvekili
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
|
:
|
Basri BAĞCI
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
|
|
Muhterem İNCE
|
|
|
Ömer ÇINAR
|
|
|
Metin KIRATLI
|
Raportör
|
:
|
Muhammed Cemil KANDEMİR
|
Başvurucu
|
:
|
Necati COŞKUN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, sosyal medya paylaşımında kullanılan ifadenin hakaret kabul edilerek adli para cezasına hükmedilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/6/2022 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
4. İkinci Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
6. Facebook isimli sosyal paylaşım sitesinde, başvurucu adına kayıtlı profil hesabından 16/8/2020 tarihinde M.G.nin fotoğrafının yanında "TC'yi tabelaya sığmadığı için çıkardık... Hatırladınız mı rüşvetçi hırsızı şimdi felçli" ifadeleri bulunan görsel paylaşılmıştır.
7. Müşteki M.G. 22/1/2021 tarihinde, başvurucunun hakaret suçundan cezalandırılması talebiyle şikâyette bulunmuştur. Söz konusu dilekçede; M.G.nin ve oğlunun masumiyetinin 2015 yılında netleştiği, buna rağmen son günlerde sosyal medya platformlarında M.G. hakkında ifade özgürlüğünün sınırlarını aşan paylaşımlar yapıldığı, Facebook isimli sosyal medya platformunda birçok kişi tarafından hakaret içerikli yorumlar ile birlikte paylaşılan görselin kendisini son derece üzmesinden dolayı M.G.nin sükûnetini bozmak zorunda kaldığı belirtilmiştir. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) 11/10/2021 tarihli iddianame ile başvurucunun hakaret suçundan cezalandırılmasını talep etmiştir.
8. Yargılamayı yapan İstanbul Anadolu 33. Asliye Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 29/3/2022 tarihinde başvurucunun hakaret suçundan 87 gün adli para cezasının karşılığı 1.740 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"... Suç tarihinde sanığın Facebook isimli sosyal medya hesabından katılanı kastederek ve katılanın fotoğrafının altına 'Hatırladınız mı rüşvetçi Hırsızı şimdi felçli.' ibareleri yazılı görseli paylaşmak suretiyle alenen hakarette bulunduğu, sanığın bu suretle üzerine atılı hakaret suçunu işlediği anlaşılmıştır.
Sanığın alınan savunmasında söz konusu paylaşımı kendisinin yapmadığını belirterek atılı suçlamayı kabul etmediğini belirtmiş ise de sanığın aşamalardaki beyanlarının çelişir nitelikte olduğu, sanığın soruşturma beyanında iddiaya konu facebook hesabının şifresini birilerinin kırdığını ve kullandığını belirttiği, yargılama aşamasında ise bazı insanların telefonunu kullanmak amaçlı kendisinden istediklerinde insaniyet namına telefonunu verdiğini, paylaşımın bu şekilde yapılmış olabileceğini belirttiği, sanık savunmalarının hayatın olağan akışına aykırı ve suçtan kurtulmaya yönelik olarak değerlendirildiği, iddiaya konu edilen paylaşımın dosya kapsamında alınan bilirkişi raporu uyarınca sanığın kullanmış olduğu facebook hesabı üzerinden paylaşıldığına dair ve söz konusu facebook hesabının sanık tarafından kullanıldığına dair tespit içeriği de birlikte değerlendirildiğinde sanığın suçtan ve cezadan kurtulmaya yönelik beyanlarına itibar edilmemiş, sanığın atılı suçtan cezalandırılmasın ..."
9. Başvurucu, kararı 16/5/2022 tarihinde öğrenmiş, 6/6/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
10. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Hakaret" başlıklı 125. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden ... veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır...
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur."
B. Uluslararası Hukuk
11. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Kemal Kılıçdaroğlu [1. B.], B. No: 2014/1577, 25/10/2017, §§ 29-37; Koray Çalışkan [1. B.], B. No: 2014/4548, 5/12/2017, §§ 17-23.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
12. Anayasa Mahkemesinin15/5/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
13. Başvurucu; ceza davasına konu paylaşımı kendisinin yapmadığını, söz konusu paylaşımın ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu, bir haber yahut yorumu paylaşmasının içeriğini tamamen uygun bulduğu anlamına gelmediğini, böyle bir paylaşım yapana ceza verilemeyeceğini ve hükmedilen cezanın ölçülülük ve belirlilik ilkelerine aykırı olduğunu ileri sürerek ifade özgürlüğünün ve özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
14. Bakanlık görüşünde; somut olayın ve yargılamanın bir özeti yapıldıktan sonra başvuruda kabul edilebilirlik şartlarının sağlanıp sağlanmadığının değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucunun ifade hürriyetinin ihlal edildiğine yönelik şikâyetleri incelenirken Anayasa ve mevzuat hükümleri doğrultusunda somut olayın kendine özgü koşullarının gözönüne alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
B. Değerlendirme
15. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Somut olayda başvurucu adli para cezasına konu edilen ifadeleri kullanmadığını ileri sürmesine rağmen eylemi sabit görülerek cezalandırılmıştır. Buna göre her ne kadar başvurucu, eylemi olgusal olarak reddetmişse de adli para cezası şeklindeki müdahalenin başvurucunun anılan sözleri sarf ettiği kabul edilerek yapıldığı gözetildiğinde başvurunun ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Aksi durumda ise kişinin temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiği iddiasında bulunabilmesi, suçlandığı eylemi kabul etmesi şartına bağlanmış olacağından kişinin kendi kendini suçlamaya zorlanamayacağına ilişkin evrensel hukuk standartlarına da aykırılık oluşturacaktır (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin benzer değerlendirmelerde bulunduğu karar için bkz. Müdür Duman/Türkiye, B. No: 15450/03, 6/10/2015, § 30). Başvurucunun iddialarının bir bütün olarak ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
16. Anayasa’nın "Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti" başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması,... başkalarının şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…"
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
17. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
18. Sosyal medya paylaşımında kullandığı bir ifade nedeniyle başvurucu hakkında adli para cezasına hükmedilmiştir. Söz konusu mahkeme kararıyla başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahalede bulunulmuştur.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
19. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler,... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar,... demokratik toplum düzeninin... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
20. Yukarıda anılan müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk şartlarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
21. 5237 sayılı Kanun'un 125. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
22. Müdahalenin başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı kanaatine ulaşılmıştır.
iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
23. Anayasa Mahkemesi demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir. İfade özgürlüğü üzerindeki sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve istisnai nitelikte olması gerekir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 51-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 68-72; Tansel Çölaşan [1. B.], B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).
24. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Kamu gücünü kullanan organların düşüncelerin açıklanmasına ve yayılmasına müdahale ederken ifade özgürlüğünün kullanılmasından kaynaklanan yarardan daha ağır basan, korunması gereken bir menfaatin ve kişiye yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların varlığını somut olgulara dayanarak göstermeleri gerekir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, §§ 57; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit [2. B.], B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§ 59, 68).
25. Bununla birlikte ifade özgürlüğü, sıkı bir şekilde yorumlanması gereken istisnalara tabidir ve herhangi bir kısıtlama ihtiyacı ikna edici bir şekilde tesis edilmelidir. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden ve bu bağlamda ifade özgürlüğünü kullananların uyması gereken görev ve sorumluluklardan biri de başkalarının şöhret veya haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının korumasından faydalanır (İlhan Cihaner (2) [1. B.], B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 44). Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Adnan Oktar (3) [2. B.], B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33; Nilgün Halloran [2. B.], B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 41; Bekir Coşkun, § 45; Önder Balıkçı [2. B.], B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 44).
26. Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında bu iki hak arasında adil bir dengenin gözetilip gözetilmediğini değerlendirmiştir (İlhan Cihaner (2), § 49; Nilgün Halloran, § 27). Bu, soyut bir değerlendirme değildir. Çatışan haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için kullanılan ifadelerin türünün, kamusal tartışmalara katkı sunma kapasitesinin, ifadelere yönelik kısıtlamaların niteliğinin ve kapsamının, ifadelerin kim tarafından dile getirildiğinin, kime yöneldiğinin, tarafların ünlülük derecelerinin, ilgili kişilerin önceki davranışlarının ve kamu ile diğer kişilerin kullanılan ifadeler karşısında sahip oldukları hakların ağırlığının değerlendirilmesi gerekir (Nilgün Halloran, § 44; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 58-66; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 56).
27. Bu bağlamda somut olayda başvurucunun ifade özgürlüğü ile eski bir bürokrat ve siyasetçi olan M.G.nin şeref ve itibarının korunması hakkı arasında adil bir denge kurulmalıdır (bu konuda genel ilkeler için bkz. İlhan Cihaner (2), §§ 65-73). Çatışan bu iki hak arasında dengeleme yapılırken kullanılması gereken ölçütler genel olarak ise şunlardır:
i. İfadelerin kim tarafından dile getirildiği (Kemal Kılıçdaroğlu, § 59; Nihat Zeybekci [1. B.], B. No: 2015/5633, 8/5/2019, § 29)
ii. Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük düzeyi ve önceki davranışları yanında katlanması gereken eleştirinin sınırlarının sade bir vatandaşa göre daha geniş olup olmadığı (hedef alınan kişinin kamusal yetki kullanan bir görevli olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. İlhan Cihaner (2), § 82; Nilgün Halloran, § 45; Kadir Sağdıç §§ 60-66; Ali Suat Ertosun (7) [2. B.], B. No: 2014/1416, 15/10/2015, § 36; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, §§ 128, 129; hedef alınan kişinin siyasetçi olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. Bekir Coşkun, §§ 66, 67; Ergün Poyraz (2), § 56; Kemal Kılıçdaroğlu, §§ 59-61)
iii. İfadelerin genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, kamuyu ile diğer kişilerin düşünce açıklamaları karşısında sahip oldukları hakların ağırlığı (İlhan Cihaner (2), §§ 66-73; Bekir Coşkun, § 69; Çetin Doğan (2) [GK], B. No: 2014/3494, 27/2/2019, § 62; Nihat Zeybekci, § 32)
iv. Kamuyu bilgilendirme değeri, toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı (İbrahim Okur (2) [1. B.], B. No: 2018/12363, 26/5/2021, § 28; Seray Şahiner Özkan [1. B.], B. No: 2016/6439, 9/6/2021, § 44)
v. Katılanın kendisine yöneltilen ifadelere cevap verme olanağı olup olmadığı (Nihat Zeybekci, § 39; Temel Coşkun [1. B.], B. No: 2017/1632, 29/1/2020, § 33; Şaban Sevinç (2) [1. B.], B. No: 2016/36777, 26/5/2021, § 42)
vi. İfadelerin hedef alınan kişinin hayatı üzerindeki etkisi (Ali Suat Ertosun (2) [2. B.], B. No: 2013/1592, 20/5/2015, § 33; Hüseyin Kocabıyık [1. B.], B. No: 2020/15593, 22/11/2022, § 24)
vii. Cezalandırmaya konu edilen ifadelerin kullanıldığı bağlamından koparılıp koparılmadığı (Nilgün Halloran, § 52; Bekir Coşkun, §§ 62, 63; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 45, Nihat Zeybekci, § 36)
viii. Başvurucunun yaptırıma maruz kalma endişesinin başvurucu üzerinde caydırıcı etki yaratıp yaratmayacağı (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Kemal Kılıçdaroğlu ve Cumhuriyet Halk Partisi [1. B.], B. No: 2014/12482, 8/5/2019, § 46)
ix. Dava konusu söylemlerin maddi vakıaların açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği (Deniz Karadeniz ve diğerleri [GK], B. No: 2014/18001, 6/2/2020, §§ 48, 49; Durmuş Fikri Sağlar (2) [GK], B. No: 2017/29735, 17/3/2021, § 50)
28. Anayasa Mahkemesi; somut olayın koşullarında başvurucunun yaptığı sosyal medya paylaşımı sebebiyle hakaret suçundan cezalandırılmasının zorunlu bir ihtiyaca karşılık gelip gelmediğini, gerçekleşmesi amaçlanan meşru amaçla orantılı olup olmadığını, bunu haklı göstermek için ortaya konan gerekçenin Anayasa Mahkemesince ortaya konulan ve yukarıda açıklanan kriterleri karşılayan ilgili ve yeterli bir gerekçe olarak görünüp görünmediğini davanın bütününe bakarak değerlendirecektir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Kemal Kılıçdaroğlu, § 58; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 120).
29. Somut olayda başvurucunun kamuya mal olmuş bir kişi olmadığı, sade vatandaş olduğu ve uzun yıllar bürokrat ve siyasetçi olan müşteki M.G.ye ilişkin olarak sosyal medya hesabından paylaşımda bulunduğu görülmektedir. Paylaşımda adı geçen M.G. ülke çapında tanınan eski bir bürokrat ve siyasetçidir. Uzun yıllar kaymakamlık ve valilik yapan M.G. 2013 yılında içişleri bakanı olarak görev almış, 2011-2015 yılları arasında ise milletvekilliği yapmıştır. Hakkında 2013 yılında çıkan yolsuzluk iddiaları üzerine bakanlık görevinden istifa etmiş ve ilerleyen yıllarda siyaset arenasından çekilmiştir. Eleştirilerin hedefinde olan M.G.nin kamuoyunca uzun zamandan bu yana bilindiği ve tanındığı için müşteki bakımından kabul edilebilir eleştiri sınırları, sade bir vatandaş ile karşılaştırıldığında daha geniştir. Müşteki aktif siyasi hayatını uzun yıllar önce (7/6/2015 tarihinde) sonlandırmıştır. Ancak müştekinin 8/5/2015 tarihinde kısmi felç geçirdiğine ilişkin birçok haberin yapıldığı anlaşılmaktadır. Öte yandan müştekinin şikâyet dilekçesinde (bkz. § 7), başvuru konusu paylaşımın yapıldığı tarihte birçok benzer paylaşım yapıldığı da ifade edilmektedir. Mezkûr olgular da müştekinin eleştirilere göstermesi gereken hoşgörünün sınırının belirlenmesinde dikkate alınmalıdır.
30. Kamuoyunda 17-25 Aralık soruşturmaları olarak anılan süreçte İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2013 yılının Aralık ayında başlatılan operasyonlar kapsamında M.G.nin oğlu gözaltına alınmıştır. Soruşturmaların başlatıldığı dönemde içişleri bakanı olan M.G. de yolsuzluk yaptığı iddia edilenler arasında yer aldığından 25/12/2014 tarihinde bakanlık görevinden istifa etmiştir. Sonrasında aralarında müştekinin de bulunduğu bazı bakanlar hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisinde (TBMM) soruşturma yürütülmüştür. TBMM'de 2015 yılında yapılan oylama sonucunda M.G.nin de aralarında bulunduğu bakanların Yüce Divana gönderilmemesi yönünde karar çıktığı görülmüştür. Müştekiye ilişkin olarak açık kaynaklardan yapılan sorgulamada sonraki yıllarda da adının çeşitli haberlere konu olmaya devam ettiği görülmektedir. Bu bağlamda başvurucunun kullandığı ifadenin genel kamu yararına ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı ve bu tartışmanın güncel olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
31. Başsavcılık, başvurucunun sosyal medya hesabında müştekiyle ilgili olarak hakaret içeren paylaşım yaptığı iddiasıyla başvurucu hakkında kamu davası açmıştır. Mahkeme ise başvurucunun söz konusu paylaşımı yapmak suretiyle hakaret suçunu işlediğini, alınan bilirkişi raporu uyarınca paylaşımın başvurucunun Facebook hesabı üzerinden yapıldığını ve söz konusu Facebook hesabını başvurucunun kullandığını belirterek başvurucunun hakaret suçundan cezalandırılmasına karar vermiştir. Mahkeme yalnızca şikâyete konu ifadenin hakaret suçu kapsamında olduğunu ve başvurucunun bunu paylaştığını tespit etmekle yetinmiş (bkz. § 8); dile getirilen konunun güncel olup olmadığını, genel yarara ilişkin tartışmaya katkı sağlayıp sağlamayacağını, başvuruya konu ifadenin dile getirilme nedenini, kullanılan sözün arka planı olup olmadığını tartışmaksızın başvurucuyu hakaret suçundan mahkûm etmiştir. Mahkeme, başvurucunun ifade özgürlüğü ile müştekinin şeref ve itibarının korunması hakkı arasında bir denge kurmaya çalışmamış; bahsedilen konularda yeterli bir değerlendirme yapmaksızın söz konusu ifadenin hakaret suçunu oluşturduğunu kabul etmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Oğuz Demirkaya [2. B.], B. No: 2018/15033, 18/5/2021, § 38; Sami Küçükbaşkan [2. B.], B. No: 2018/5571, 8/9/2021, § 44; Metin Çapar [2. B.], B. No: 2018/12551, 16/12/2020, § 40).
32. Sonuç olarak yukarıdaki açıklamalarla birlikte değerlendirildiğinde Mahkeme karar verirken kullanılan ifadeyi, ifade özgürlüğü penceresinden gerekli olan tüm yönleriyle değerlendirmemiş (Nilgün Halloran, § 52; Önder Balıkçı, § 45), başvurucunun mahkûmiyetinin demokratik toplumda zorunlu bir ihtiyacı karşıladığını ortaya koyamamıştır. Bu durumda Mahkemenin mahkûmiyet kararı kapsamında kaleme aldığı gerekçe, başvurucunun ifade özgürlüğü hakkına yapılan müdahale için ilgili ve yeterli olarak kabul edilemez.
33. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Recai AKYEL, Yıldız SEFERİNOĞLU, İrfan FİDAN, Muhterem İNCE, Ömer ÇINAR ve Metin KIRATLI bu görüşe katılmamıştır.
34. Öte yandan başvurucu ceza davasına konu paylaşımı kendisinin yapmadığını ve bu hususa ilişkin iddialarının yargılama mercilerince karşılanmadığını ileri sürerek masumiyet karinesi ile suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. İfade özgürlüğü kapsamında yapılan değerlendirme ve varılan hak ihlali sonucu ile bu konuda -aşağıda gerekçesi açıklandığı üzere- Mahkemece yeniden yargılama yapılacağı hususları gözetildiğinde başvurucunun anılan haklar kapsamında ileri sürdüğü ihlal iddialarının incelenmesine gerek olmadığı değerlendirilmiştir.
VI. GİDERİM
35. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yargılamanın yenilenmesi ile birlikte 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
36. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
37. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın neticesiyle ilgili olarak belli yönde bir yaklaşımda bulunduğu sonucu çıkarılmamalıdır. Bu ihlal kararı ifade özgürlüğü ile şeref ve itibar hakkı arasındaki uyuşmazlığın dengelenmesinde mahkeme gerekçesinin ilgili ve yeterli olmamasına ilişkindir. Kararda, başvuru konusu paylaşımda kullanılan ifadenin içeriğinin ifade özgürlüğü kapsamında olup olmadığına ilişkin bir değerlendirme yapılmamıştır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın esasına ilişkin sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.
38. İhlalin niteliği dikkate alınarak başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE Recai AKYEL, Yıldız SEFERİNOĞLU, İrfan FİDAN, Muhterem İNCE, Ömer ÇINAR ve Metin KIRATLI'nın KARŞIOYLARI ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Diğer ihlal iddialarının İNCELENMESİNE GEREK BULUNMADIĞINA,
D. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul Anadolu 33. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2021/726, K.2022/177) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
F. 664,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/5/2025 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY
Başvurucu, sosyal medya üzerinden yapılan bir paylaşım nedeniyle hakkında adli para cezasına hükmedilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini iddia etmiş, Sayın Mahkemece yapılan değerlendirmede çoğunluk tarafından, başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiği kabul edilmiştir. Aşağıda belirttiğimiz gerekçeler ile çoğunluk görüşüne katılmıyoruz. Şöyle ki;
Başvurucu, sosyal medya (Facebook) üzerinden kendisi adına kayıtlı profil hesabından 16.08.2020 tarihinde M.G’nin fotoğrafı yanında “T.C.yi tabelaya sığmadığı için çıkardık…hatırladınız mı rüşvetçi hırsızı şimdi felçli” ifadeleri bulunan görseli paylaşmış, M.G.’nin şikayeti üzerine Başsavcılık tarafından başvurucunun hakaret suçundan cezalandırılması için iddianame düzenlenmiş, yerel mahkemece yapılan yargılama sonucunda dosyaya ilişkin alınan bilirkişi raporu uyarınca söz konusu hesabın başvurucu tarafından kullanıldığının belirlendiği ve başvurucunun üzerine atılı hakaret suçunu işlediği gerekçeleri ile başvurucunun 87 gün adli para cezası karşılığı 1740 TL ile cezalandırılmasına hükmedilmiştir.
Anayasanın 17. maddesinde kişilerin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkı düzenlenmiştir. Yine Anayasanın 26. maddesinde herkesin düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahip olduğu belirtilmiş, bu hürriyetlerin kullanılmasının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabileceği belirtilmiştir. Buna göre, kişilerin şeref ve itibarının korunması amacı ile kanunla ifade özgürlüğüne müdahale edilmesi ve sınırlanması mümkündür.
Türk Ceza Kanunu’nun 125. maddesinde “Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir. (2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur” düzenlemesi yer almaktadır. Yine aynı Kanunun 126. maddesinde, “- (1) Hakaret suçunun işlenmesinde mağdurun ismi açıkça belirtilmemiş veya isnat üstü kapalı geçiştirilmiş olsa bile, eğer niteliğinde ve mağdurun şahsına yönelik bulunduğunda duraksanmayacak bir durum varsa, hem ismi belirtilmiş ve hem de hakaret açıklanmış sayılır”.
Anayasanın 26. maddesinde şeref ve haysiyetin korunması amacı ile ifade özgürlüğünün sınırlanması mümkün kılındığından kişilerin şeref ve itibarının korunması ve söz konusu hakaret ve sövme fiillerinin tekrarlanmaması amacı ile Türk Ceza Kanunu’nun 125. ve 126. maddelerinde öngörülen düzenlemeler kanunilik ölçütünü karşılamaktadır. Bunun yanında hakaret veya sövme fiilleri nedeniyle kişilik hakları ihlal edilen kişilerin Türk Ceza Kanunu uyarınca failin cezalandırılmasını istemesi, mutlaka failin hapis cezası alması anlamına da gelmemektedir. Öyle ki, ceza hukukunda adli para cezası, hükmün açıklanmasının geri bırakılması gibi yaptırım türleri mevcut olup, mahkeme somut durum ve koşullara göre fiilin suç oluşturmayacağını kabul edebileceği gibi, suç olduğu kanaatine ulaşırsa hapis cezası dışındaki yaptırım türlerine de hükmedebilecektir.
Buna göre, somut olayda başvurucunun hesabından yapılan paylaşımda şikayetçinin fotoğrafına da yer verilerek “rüşvetçi”, “hırsız”, “felçli” gibi ifadelere yer verilmiştir. Oysa, söz konusu iddiaların muhatabı olan şikayetçinin suç oluşturan bu fiilleri işlediğine dair bir mahkeme kararı olmadığı gibi, yine şikayetçinin sanki işlediği sabit olmayan suçlar nedeniyle hasta olduğu izlenimi de uyandırılmıştır. Şikayetçinin uzun bir süre bürokrat ve siyasetçi olarak görev yapmış olması, paylaşımın yapılmasından çok önce hakkında bazı iddialar ileri sürülmüş olması, güncel olmayan ve mahkeme kararı ile sabit olmayan bu iddiaların aradan geçen uzun yıllar sonrasında sosyal medya üzerinden yazılmış olmasını haklı göstermemektedir. Başvurucu tarafından kullanılan “rüşvetçi”, “hırsız” gibi ifadelerin hakaret olarak kabul edilmesine yönelik toplumsal bir kabulün olduğu, daha hukuki bir ifade ile söz konusu ifadelerin hakaret oluşturmasının maruf ve meşhur bir vakıa olduğu ve ayrıca ispatının da gerekmediği aşikardır.
Anayasa Mahkemesi Emin Aydın kararında (Emin Aydın, B. No: 2013/2602, Karar Tarihi; 23/1/2014) kamu görevlilerin daha fazla eleştiriye katlanmaları gerektiğini belirttikten sonra onların kamuoyu önünde itibarsızlaştırılması nedeniyle somut olayda adli para cezasına hükmedilmesi ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesini Anayasa’ya aykırı görmemiştir. Mahkeme, kararında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Janowski/Polonya kararına da atıf yapmıştır. Anayasa Mahkemesi söz konusu kararında özetle (Emin Aydın, B. No: 2013/2602, Karar Tarihi; 23/1/2014), “77. Nitekim AİHM, Janowski davasında, gazeteci olan başvurucunun belediye görevlilerinin yüzlerine karşı “aptal” ve “hödük” ifadelerini kullanması sonucu yerel mahkemece cezalandırılmasını ifade özgürlüğü kapsamında inceleyerek, başvurucunun bu sözlerinin, kamuoyunu ilgilendiren konularda yapılan bir fikir alışverişi kapsamında olmadığını, bu sözlerin kamuya açık bir alanda ve birçok kişinin önünde sarf edildiğini bu sebeple başvurucunun olayda gazeteci değil sıradan bir vatandaş olarak kabul edileceğini, kamu görevlilerine yapılan bu hakaretin kabul edilebilir eleştiri sınırını aştığını belirterek, kullanılan sözlerin ifade ve basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğine karar vermiştir (bkz. Janowski/Polonya, B.No: 25716/94, 21/1/1999, §§32-35).78. Diğer taraftan müdahalenin ölçülülüğü değerlendirilirken dikkate alınması gereken başka bir husus da uygulanan yaptırımın ağırlığıdır… 79. … Somut olayda başvurucu hakkında ceza davası açılmış ve yargılanmış olmakla birlikte başvurucu aleyhine hapis cezası verilmekten kaçınılarak adli para cezasına hükmedildiği ve verilen cezanın da hükmün açıklanmasının geri bırakılması suretiyle uygulanmadığı görülmektedir.” gerekçelerine yer vermiş, sanık hakkında adli para cezası verildikten sonra hükmün açıklanmasının geri bırakılması suretiyle kararın uygulanmamasını da ölçülü bir yaptırım olarak değerlendirmiştir. Somut olayımızda ise, yukarıda yer verilen kararda geçen “aptal” ve “hödük” gibi ifadelerden daha ağır ifade ve ithamlar kullanılmış olup, başvurucu aleyhine 87 gün adli para cezası karşılığı 1.740 TL para cezasına hükmedilmiştir. Cezanın adli para cezası olduğu ve meblağ olarak yüksek bir tutarda olmadığı nazara alındığında söz konusu yaptırım ölçülü olmaktadır.
Anayasa Mahkemesi’nin yerleşik içtihatlarında ifade edildiği üzere, delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanması bireysel başvurunun ikincilliği ilkesi gereği yargılamayı yapan derece mahkemelerinin görevidir. Anayasa Mahkemesinin görevi ise, derece mahkemelerinin yorumlarının açıkça keyfi veya bariz takdir hatası içerecek nitelikte olup olmadığını incelemektir. Yerel mahkeme, somut olay bağlamında dosya kapsamındaki delilleri değerlendirmiş, bilirkişi raporu alarak başvurucunun sosyal medya hesabını kullandığını belirlemiş, kararını gerekçelendirerek başvurucu hakkında ilgili Kanun maddeleri çerçevesinde adli para cezasına hükmetmiştir. Buna göre, başvurucu hakkında verilen hapis cezaları başvurucunun işlediği fiil ile orantılı olmaktadır. Başvurucunun cezalandırılması, şikayetçinin Anayasa’nın 17. maddesindeki maddi ve manevi varlığının korunması hakkı açısından zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiği gibi, adli para cezasına hükmedilmesi şeklindeki müdahale orantılı olup, demokratik toplum düzeninin gereklerine de aykırı değildir.
Yukarıda belirttiğimiz nedenlerle, başvurucunun Anayasanın 26. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğü hakkı ihlal edilmediği kanaatinde olduğumuzdan, aksi yöndeki çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Muhterem İNCE
|
Üye
Ömer ÇINAR
|
Üye
Metin KIRATLI
|