|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
|
|
KARAR
|
|
|
|
İBRAHİM ÖZYILMAZ BAŞVURUSU
|
|
(Başvuru Numarası: 2020/9039)
|
|
|
|
Karar Tarihi: 30/7/2025
|
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
|
|
KARAR
|
|
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
Üyeler
|
:
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
|
Muhterem İNCE
|
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
|
Raportör
|
:
|
Eren Can BENAKAY
|
|
Başvurucu
|
:
|
İbrahim ÖZYILMAZ
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, iş sözleşmesinin idare tarafından feshedilmesine karşı açılan davada davanın sonucuna etkili iddianın kararda karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkınınihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Çankırı İl Koordinatörlüğünde (Kurum) 15/2/2012 tarihinde sözleşmeli uzman olarak çalışmaya başlamıştır. Kurum tarafından 21/07/2016 tarihli işlem ile başvurucunun sözleşmesi feshedilmiştir. İşlemde gerekçe olarak Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile irtibat ve iltisaklı olma gösterilmiştir. Başvurucu işlemin iptali istemiyle 19/9/2016 tarihinde dava açmıştır.
3. Kastamonu İdare Mahkemesi 22/2/2017 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:
"667 sayılı KHK ile yapılan düzenlemelerin olağanüstü tedbir niteliğinde olduğu, yapılan değerlendirme için delile dayanma zorunluluğu aranmadığı, terör örgütlerine veya MGK'ca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara; üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı olduğu yahut bunlarla irtibatı olduğunun değerlendirilmesinin kişinin meslek veya kamu görevinden çıkarılması için yeterli olacağı öngörülmüştü.
Ayrıca davacının, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Çankırı Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Sor:2016/3466 sayılı dosyası ile silahlı terör örgütüne üye olmak suçlamasıyla başlatılan soruşturma kapsamında 17.12.2016 tarihinde Çankırı Sulh Ceza Hakimliği'nin 2016/130 sayılı dosyası ile tutuklandığı görülmektedir.
Terör örgütlerine veya MGK'ca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara; üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı olduğu değerlendirilen davacının, Tarım ve Kırsal Kalkınma Kurumu Personel Yönetmeliği'nin, personelin yükümlülüklerini düzenleyen 29/1-b maddesine aykırı hareket ettiği, FETÖ/PDY terör örgütüyle irtibatı, iltisakı ve mensubiyetinin tespit edildiği, bu durumun aynı madde kapsamında sözleşmeye aykırılık teşkil ettiği, 667 sayılı KHK'nın 4/f maddesi yanında aynı Yönetmeliğin 21/1-ç maddesi uyarınca da fesih sebebinin oluştuğu değerlendirilerek sözleşmesinin sona erdirilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir."
4. Başvurucu karara karşı 8/5/2017 tarihinde istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) 15/2/2018 tarihinde istinaf başvurusunu reddetmiştir. Başvurucu 25/4/2018 tarihinde temyiz yoluna başvurmuştur. Danıştay Onikinci Dairesi (Danıştay) 9/10/2019 tarihinde başvurucunun temyiz talebini reddetmiştir.
5. Nihai karar başvurucuya 12/2/2020 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 2/3/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
6. Başvurucu hakkında FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan cezalandırılma istemiyle açılan davada Çankırı Ağır Ceza Mahkemesi (Ağır Ceza Mahkemesi), 14/5/2018 tarihinde, isnat edilen eylemin başvurucu tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle beraat kararı vermiştir. Kararda, başvurucunun örgütle bağlantılı derneğe örgütsel bir talimat olmadan üye olduğu, 17-25 Aralık 2013 öncesinde örgütle iltisaklı dershaneye gittiği, yine bu tarih öncesinde bir dönem örgüt evinde kalıp sohbet toplantılarına katıldığı, Bank Asya'ya örgüt liderinin talimatıyla ilişkilendirilemeyen şekilde para yatırdığı hususlarına yer verilmiştir. Başvurucunun Bank Asya'ya para yatırmasının akabinde bu paraya yakın bir miktarın aynı Banka'ya ait kredi kartı borcuna karşılık olarak tahsil edildiği, asıl maddi birikiminin Bank Asya dışındaki diğer bankalarda bulunduğu belirtilmiştir. Diğer bankalarda yer alan hesaplarda 2014-2015 yıllarında yüksek miktarlarda Türk parası ve döviz bulunmasına ve bu hesaplarda yüksek miktarlarda para yatırma-çekme işlemleri olması rağmen Bank Asya hesabına bu anlamda yatırılmış bir paranın bulunmadığı ifade edilmiştir. Bank Asya hesabına yatan paraların kredi kartı ödemelerine karşılık olduğu nazara alındığında sempati ve iltisak boyutunu aşan, örgüt üyesi olduğunu ispat etmeye yeterli örgütsel faaliyetler kapsamında değerlendirilebilecek eyleminin tespit edilemediği hususu kararda yer almıştır. Örgüt hiyerarşisine dâhil olup örgütün amaç ve faaliyetleri doğrultusunda hareket edildiğine dair mahkûmiyet kararı vermeye yeterli her türlü şüpheden uzak, kesin, yasal ve inandırıcı delil elde edilemediği gibi bu hususların terör örgütüne yardım etme olarak da değerlendirilemeyeceği sonucuna varılmıştır.
7. Karara karşı yapılan 15/5/2018 tarihli istinaf başvurusu Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesinin 18/12/2019 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Karar temyiz edilmemesi nedeniyle 21/1/2020 tarihinde kesinleşmiştir.
8. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
9. Başvurucu; irtibat ve iltisak kanaatine nasıl varıldığının dava konusu işlemde belirtilmediği gibi mahkeme kararlarının gerekçesinde yer almadığını belirtmiştir. İrtibat ve iltisak konusunda yeterli araştırma yapılmadığını ve somut olarak ortaya konulmadığını ifade etmiştir. İstinaf ve temyiz başvurusunun herhangi bir gerekçe belirtilmeden reddedildiğini iddia etmiştir. Kanun yolunun tüm aşamalarında Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hakkında beraat kararı verildiğini ısrarla ileri sürmesine rağmen bunun hiçbir bir şekilde dikkate alınmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
10. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, Anayasa’nın 148. maddesinin 4. fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik içeren yorumların, uygulamaların ve sonuçların Anayasa Mahkemesinin denetim yetkisi kapsamında olduğu ifade edilmiştir. Başvurucunun sözleşmesinin feshedilmesinin mahkemeler tarafından hukuka uygun bulunduğu ve mahkemelerce yapılan yorumda takdir hatası ya da keyfîlik bulunmadığı ileri sürülmüştür. Bu nedenle yapılacak değerlendirmede başvurucunun iddialarının kanun yolu şikâyeti olup olmadığı hususunun dikkate alınması gerektiği vurgulanmıştır. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanında, bireysel başvuru formunda belirttiği hususları yinelemiştir.
11. Başvuru gerekçeli karar hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.
12. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
13. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı, kişilerin hakkaniyete uygun bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve bu amaca uygunluk yönünden yargılamanın denetlenmesini amaçlamaktadır. Mahkeme kararlarının, davanın temel maddi ve hukuki sorunları ile taraflarca ileri sürülen ve davanın sonucunu etkileyen iddia ve itirazlar hakkında delillerle bağ kurulmak suretiyle yeterli gerekçe içermesi zorunludur. Uyuşmazlığın hukuki ve maddi sorunlarıyla ilgisiz değerlendirmelere kararda yer verilmesi de gerekçeli karar hakkıyla bağdaşmamaktadır. Karar gerekçesinin belirtilen unsurları taşıması, yargılamanın adil yargılanma hakkı güvencelerine uygun şekilde yürütülüp yürütülmediğinin taraflarca öğrenilmesini sağladığı gibi ayrıca demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (bazı eklemeler ve farklılıklarla birlikte bkz. Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
14. Diğer taraftan kanun yolu incelemesi yapan merciin, yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya aynı atıfla kararına yansıtması, kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından yeterli görülebilir. Bununla birlikte ilk derece mahkemesince karşılanmayan veya ancak ilk defa kanun yolu merciine ileri sürülebilecek nitelikteki esaslı iddia ve itirazların kanun yolu merciince de değerlendirilmemesi gerekçeli karar hakkının ihlaline yol açabilir (bazı eklemeler ve farklılıklarla birlikte bkz. Mehmet Yavuz [1.B.], B. No: 2013/2995, 20/2/2014, § 51).
15. Mahkeme başvurucunun sözleşmesini fesheden işlemi hukuka uygun bulurken, gerekçe olarak başvurucunun FETÖ/PDY terör örgütüyle irtibatı, iltisakı ve mensubiyetinin tespit edilmesini göstermiştir. Bu tespiti ise başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olmak suçlamasıyla başlatılan soruşturma kapsamında tutuklanması ile ilişkilendirmiştir. Öncelikle söz konusu soruşturmanın kovuşturma aşamasına geçtiği, kovuşturma aşamasında başvurucu hakkında beraat kararı verildiği ve söz konusu kararın da kesinleştiğinin altı çizilmelidir.
16. Mahkeme başvurucu hakkında soruşturma bulunduğu ve bu soruşturma kapsamında tutuklandığını aktarmakla birlikte bu hususları herhangi bir şekilde değerlendirmemiştir. Kararda yalnızca başvurucu hakkında başlatılan soruşturma kapsamında tutuklandığı bilgisine yer verilmiştir, ancak başvurucunun iş sözleşmesinin feshedilmesine sebep olduğu ileri sürülen olay veya olgular değerlendirilmemiştir. Halbuki ceza soruşturmasında yer alan bilgi ve belgelere ulaşılarak söz konusu verilerin başvurucunun sözleşmesinin feshedilmesine olan etkisini değerlendirilmesinin önünde -masumiyet karinesine uygun olmak koşuluyla- herhangi bir engel bulunmamaktadır. Mahkeme tarafından ceza soruşturmasında yer alan verilerin sözleşmenin feshedilmesine olan etkisinin ortaya konulması gerekmektedir. Somut olayda, Mahkeme tarafından ceza soruşturması esas alınmakla birlikte soruşturmada yer alan olgular irdelenmemiştir.
17. Kural olarak mahkeme kararlarında esasa ilişkin hususlarda yeterli gerekçe bulunması hâlinde kanun yolu merciince bu karara atıf yapılarak değerlendirme yapılması makul görülebilir. Mahkeme kararlarında gerekçe bulunmadığı hâllerde ise kişilerin ileri sürdüğü esaslı itirazların kanun yolu mercii tarafından gerekçeli bir şekilde karşılanması gerekir. Somut olayda Mahkeme kararının yukarıda belirtilen bağlamda bir gerekçe içermediği, Bölge İdare Mahkemesi ve Danıştay tarafından ise bu karara atıf yapılarak herhangi bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmıştır.
18. Sonuç olarak başvurucu hakkında elde edilen verilerin iş sözleşmesinin feshedilmesini neden ve nasıl haklılaştırdığı hususunun yargılama mercilerinin gerekçelerinde yer almadığı görülmektedir. Yargılama mercileri başvurucu hakkında elde edilen bilgileri herhangi bir şekilde değerlendirmediğinden başvurucunun iş sözleşmesinin idare tarafından feshedilmesine ilişkin iddiaları yeterli bir şekilde açıklığa kavuşturulmamıştır. Bu itibarla yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde, başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
19. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
20. Başvurucu; ihlalin tespiti ve 1.000.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
21. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir(Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
22. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.
23. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Kastamonu İdare Mahkemesine (E.2016/891, K.2017/429) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 5.064,40 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 30/7/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.