logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Oktay Şener [1.B.], B. No: 2020/9407, 3/3/2022, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

OKTAY ŞENER BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/9407)

 

Karar Tarihi: 3/3/2022

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Yusuf Enes KAYA

Başvurucu

:

Oktay ŞENER

Vekili

:

Av. Arif Ali CANGI

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; tutuklamanın hukuki olmaması, tahliye talebi üzerine verilen tutukluluğun devamı kararlarının ve tutukluluğun gözden geçirilmesi kararlarının tebliğ edilmemesi, tutukluluğun devamı kararlarına yapılan itirazın sonucunun tebliğ edilmemesi, tutukluluk incelemelerinin mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 12/3/2020 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyon tarafından bu kararda incelenen şikâyet haricindeki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna, bu şikâyet yönünden ise başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

8. Avusturya adli makamları tarafından kasten öldürme suçuna istinaden düzenlenen yakalama müzekkeresi çerçevesinde anılan ülkeye iadesi amacıyla aranan başvurucuya ilişkin difüzyon mesajının (kırmızı bülten çıkartılması zaman aldığından bu aşamada herhangi bir gecikmeye yer verilmemesi amacıyla, kırmızı bültene ilişkin kriterler çerçevesinde ilgili ülke interpolü tarafından diğer ülke interpollerine kaçak şahısların yakalanması için çekilen dağıtımlı teleks yazısı) İnterpol Ankara bürosuna ulaşması üzerine anılan mesaj Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından 13/6/2018 tarihinde Bakanlığa (Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü) gönderilmiştir. Difüzyon mesajında; başvurucunun 21/5/2018 tarihinde A.R.S. adlı kişiyi kasten öldürdüğünden şüphelenildiği, başvurucunun mutfak bıçağıyla A.R.S.yi boynundan bıçakladığı, maktulde her iki elde ve ön kollarda defansif yaralar, sağdan aşağıya doğru 4 cm derinliğinde bir bıçak yarası tespit edildiği belirtilmiştir.

9. Emniyet Genel Müdürlüğünün Bakanlığa gönderdiği yazıda; başvurucunun 24/5/2018 tarihinde Atatürk Havalimanı'ndan ülkeye giriş yaptığı, Anayasa'nın 38. maddesinin son fıkrası uyarınca Türk vatandaşı olması nedeniyle iadesinin mümkün olmadığı ancak 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 11. maddesi uyarınca Türkiye'de soruşturma açılması olanağının bulunduğu belirtilmiştir. Yazıda ayrıca İstanbul Emniyet Müdürlüğünden -adres bilgisinden de faydalanmak suretiyle- başvurucunun İstanbul'da bulunulabileceği yerlerden araştırılması istenmiştir.

10. Emniyet Genel Müdürlüğü daha sonra 21/6/2018 tarihinde Bakanlığa yazdığı yazıda, yapılan araştırma sonucunda başvurucuya ulaşılamadığını bildirmiştir.

11. Bu yazı ile ilgili olarak Bakanlık Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü tarafından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına 27/8/2018 tarihinde yazı yazılmıştır. Savcılık Bakanlık Bürosu 29/9/2018 tarihinde Bakanlık Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Genel Müdürlüğünün yazısını Savcılık Suçüstü ve Müracaat Bürosuna ileterek kanuni gereğinin takdir ve ifası ile evrakın soruşturmaya kaydedilerek soruşturma numarası ile işlemlerin sonucundan bilgi verilmesini istemiştir.

12. Bunun üzerine başvurucu hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatılmıştır. Aynı zamanda, başvurucu tarafından Avusturya'da öldürüldüğü ileri sürülen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı A.R.S.nin kardeşi D.B. de 12/9/2018 tarihinde Başsavcılığa müracaat ederek ağabeyinin ölümü nedeniyle başvurucudan şikâyetçi olmuştur.

13. Başsavcılık 5/10/2018 tarihinde Nöbetçi Sulh Ceza Hâkimliğinden tüm aramalara rağmen kendisine ulaşılamadığı belirtilen başvurucu hakkında yakalama emri düzenlenmesini talep etmiştir.

14. Başsavcılığın talebi üzerine 5/10/2018 tarihinde İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 98. maddesi uyarınca başvurucu hakkında yakalama kararı çıkarılmıştır.

15. Bu yakalama kararı uyarınca başvurucu 6/10/2018 tarihinde MERNİS'te (Merkezi Nüfus İdaresi Sistemi) kayıtlı bulunan ikamet adresinde İzmir'in Torbalı ilçesinde yakalanmıştır. Başvurucu yakalama kararında belirtildiği şekliyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına sevk edilemediğinden aynı gün Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) üzerinden başvurucunun ifadesi alınmıştır.

16. İfadesinde başvurucu "Eşimin öğretmen olması nedeniyle 2017 yılı ağustos ayında dil eğitimi görmek için eşim ile beraber Avusturyaya gittik. Orada A.R.S. Avusturya da taksicilik yapmakla beraber ayrıca öğrenci işlerini takip etmektedir. Kendisiyle Adıyaman ilinde tanışmışlığımız vardır. Bize gelirsek yardımcı olacağını söylemişti, bizde onun üzerine Avusturyada kendisini bulduk. Orada kaldığımız sürede eşim ben ve oğlum dil eğitimi aldık. Eşimin ücretsiz izni bitince geri Türkiye'ye döndük. Hatta taksici A.R.S. bizi havalimanına bıraktı. Bende evin aboneliklerini kapatmak için kaldım. Eşim 12 Mayısta döndü. [A.R.S.] şirket kuracaktı. Bütün arkadaşlarından para istedi. Biz de bütün arkadaşlar toplanıp bütün parayı verdik. Daha sonra o bize paramızı iade edecekti. Ölümü ile birlikte paramızı alamadık. Ben şahsı son görenlerden birisiyim. Ben kendisinden Türkiye'ye gideceğim için valiz istedim. Evine gittim kendisi ile çiğ köfte yedim ve ayrıldım. Evine hayat kadını çağırmış, sabaha karşı bana ve iki tane daha arkadaşıma mesaj attı. Kadın ile eğleniyorum gelin diye ben de kendisine evliyim bu ortama katılamayacağımı söyledim. Günay ve Murat isimli arkadaşlarımıza da aynı mesajı atmış. Biz sonra bir iki gün haber alamadık. Amerika'da yaşayan ablası benim arkadaşımdır. O beni aradı kardeşine ulaşamadığını söyledi, bizde bunun üzerine whatsap grubu kurduk, herkes kendi bildiğini yazdı. Sonra Viyana polisi evine gitmiş, kapıyı kırıp içeri girmiş [A.R.S.] cansız bedenine ulaşılmış. Viyana 14 cadde karakolunda biz arkadaşlar ile beraber ifademizi verdik. Viyana da kullanmış olduğum telefon ile birlikte ben Türkiye'ye geldim. Viyana kriminal polisi benimle iletişime geçti. Beni Viyana ya çağırdılar, [A.R.S.] ile son görüşmelerimiz nedeniyle bu yazışma hakkında bana soruları olduğunu söylediler. Tercümanın bana aktardığı, eve gelen kadını biliyor musun, aşık olduğu kızı biliyor musun, bir şirket kuracakmış bunun hakkında bildiklerimi soracaklarmış. Ancak eşim düşük yaptığı için Viyana'ya gidemedim. Kendilerine İstanbul Emniyetine veya Çağlayan Adliyesine gidebileceğimi söyledim. Yardım edebileceğim her türlü konuda yardım edebileceğimi söyledim. Bide Viyana Kriminal daire başkanı kendisi bana biz bir tercüman aracılığıyla sana ulaşacağız dedi. Bu konuşmaların yazışma ekranları halen telefonumda durmaktadır. Telefonumun her türlü inceleme için alınmasına razıyım. D.B. beni Viyana'ya cenazeyi almaya gitmem için aradı, ancak Viyana kanunlarına göre naaşı ancak 1.derece akrabası alabilirdi, bunu ona söyledim. Sonra Amerika'da ki kardeşi beni aradı İstanbul'a geleceğini benim onu karşılamamı istedi. Bunlar da mesajlarımda mevcuttur. Ama o sırada D.B. hakkımda şikayette bulunmuştur. Ben Ankara'da iken komşularım aradı beni, evime polisin geldiğini söyledi. Ben de o sırada Ankara da gbt girdim ancak aranmam çıkmadı. Torbalı Cumhuriyet Başsavcılığından Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmek üzere dilekçe yazdım. Dilekçemde adresimi, telefon numaramı bildirdim. Ben kaçmadım, sadece kimle irtibata geçeceğimi bilmiyordum. [D.B.]nin beni şikayet etme gerekçesi kendilerine yardımcı olmadığım düşüncesinde olduklarındandır. Kesinlikle üzerime atılı suçları işlemiş değilim." şeklinde beyanda bulunmuştur.

17. Başsavcılık 6/10/2018 tarihinde ifadesinin alınması sebebiyle başvurucu hakkındaki yakalama emrinin kaldırılmasına karar vermiştir ve başvurucu aynı gün serbest bırakılmıştır.

18. Serbest kalan başvurucu 8/10/2018 tarihinde İstanbul'a gitmiş ve hakkındaki soruşturma dosyasına ilişkin tüm savunmalarını ve savunmaya ilişkin belgelerini yazılı şekilde ve CD ortamında bir dosya hâlinde Savcılığa teslim etmiştir. Başvurucu bu hususu tutanakla kayıt altına almıştır.

19. Başsavcılık 8/10/2018 tarihinde ifadesi alındıktan sonra sehven serbest bırakıldığı kanaatine vararak başvurucunun ifadesinin alınması ve ifadesi alındıktan sonra da serbest bırakılmayarak tutuklanması için yakalandığı yerdeki sorgu hâkimliğine sevkinin yapılmasını talep etmiştir. Başsavcılık ayrıca 8/10/2018 tarihinde başvurucu hakkında yurt dışına çıkmama şeklinde adli kontrol kararı verilmesi talebinde bulunmuştur.

20. Başsavcılığın talebi üzerine 9/10/2018 tarihinde İstanbul 11. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucu hakkında yakalama emri çıkarılmıştır. Hâkimlik; dosyada bulunan tutanaklara göre başvurucunun atılı suçtan suç şüphesi altında bulunduğu, yine dosyada yer alan tutanağa göre başvurucuya ulaşılmaya çalışılıp ulaşılamadığı gerekçesiyle ve hukuka uygun delil elde edilip hazırlık soruşturmasının makul sürede sonuçlanması amacıyla talebin kabulüne karar vermiştir. İstanbul 11. Sulh Ceza Hâkimliği 9/10/2018 tarihinde başvurucu hakkında yurt dışına çıkmama şeklinde adli kontrol tedbirine de karar vermiştir.

21. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 9/10/2018 tarihinde 5271 sayılı Kanun'un yabancı ülkede işlenen suçlarda yetkiyi düzenleyen 14. maddesi gereğince başvurucunun ikametgâh adresinin İzmir/Torbalı olmasından dolayı yetkisiz olduğuna ve dosyanın Torbalı Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar vermiştir.

22. Yakalama emri gereği başvurucu 10/10/2018 tarihinde Torbalı'daki ikamet adresinde gözaltına alınmıştır. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı SEGBİS üzerinden başvurucunun ifadesini aldıktan sonra aynı gün başvurucuyu kasten öldürme suçundan tutuklanması istemiyle İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.

23. Bu arada A.S.B. (maktulün ablası) tarafından 10/10/2018 tarihinde Avusturya Başsavcılığının olaya ilişkin raporu soruşturma dosyasına sunulmuştur. Raporda; olay yerinde cesedin altında başvurucunun karışık DNA profilini taşıyan bir yara bandı bulunduğu, olayda kullanılan kanlı bıçakta başvurucunun karışık DNA profilinin tespit edildiği, olay zaman dilimi itibarıyla başvurucunun HTS baz istasyon bilgilerinin olay yeri ile örtüştüğü, tanık A.Ü.nün 21/5/2018 tarihinde saat 03.00 civarında olay yeri evinden kuvvetli kavga ve gürültü sesleri duyduğunu belirttiği ifade edilmiştir.

24. İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 10/10/2018 tarihinde başvurucunun sorgusu yapılmıştır. Başvurucu sorgusunda "A.R.S. benim arkadaşımdır, evine gelip giden birisiyim, Viyana'da olan soruşturma ile ilgili bizzat kendim gidip ifade verdim, benim DNA profilini nasıl bilebilirler, okumuş olduğunuz belge içeriğini kabul etmiyorum, DNA eşleştirilmesi için kimse benden örnek almadı, A.Ü.nün bende ve tüm ailesinde ses kaydı vardır, üst katta bir kadının M.M. diye bağırdığını duyduğunu söylemektedir, biz kendisiyle akşam beraberdik, 20 Mayıs Pazar günü biz akşam iftarda ve sonrasında beraberdik, yaklaşık 4-5 saat beraber kaldık, iftar akşam 21:00 sularında oluyordu, evine hayat kadını getirecekti ben o nedenle gece ayrıldım, ölüm vakası benim ayrıldıktan sonraki saatlerde ve günde olmuş olabilir, ben ne zaman öldüğünü bilmiyorum, şahsın ölüm saati belli ise benimle yapmış olduğu yazışmaların saati de bellidir bu hususa bakabilir, ben olayın gerçekleştiği evde yaşadım, bu nedenle benim DNA örneğim evde bulunabilir, hakkımdaki suçlamayı kabul etmiyorum," şeklinde beyanda bulunmuştur.

25. Başvurucu, SEGBİS üzerinden yapılan sorgusunun ardından kasten öldürme suçundan tutuklanmıştır. Tutuklama kararının gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Olayın anlatımına ve şüphelinin yakalanmasına ilişkin kolluk tutanakları, Viyana makamlarınca tanzim edilen olay yerindeki cesedin altında Oktay Şener'in karışık DNA profilini taşıyan bir yara bandı bulunduğuna, kan ile lekelenmiş olan olay bıçağında da Oktay Şener'in karışık DNA profilinin tespit edildiğine, şüphelinin 20/05/2018 günü saat 21:54 ile 21/5/2018 günü saat 03:05 arasında 1160, Familienplatz 8 adresinde bulunan baz istasyonunda veri kullanımı yaptığına, bu baz istasyonuna olay yerinden ulaşılabildiğine, tanık A.Ü.nün 21/5/2018 tarihinde saat 03:00 sularında olay yerinden kuvvetli kavga ve gürültü sesleri duyduğunu, 25/5/2018 tarihli ifadesinde ise mobilyaların devrilmesi gibi sesleri ve birinin anlaşılmaz şekilde bağırdığını beyan ettiğine ilişkin 23/8/2018 tarihli (Almanca'dan Türkçe'ye yeminli ve tasdikli tercüme) belge içeriği, şüphelinin savunmaları ve tüm dosya kapsamından şüphelinin üzerine atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterir somut deliller bulunduğu, atılı suçun CMK'nın 100/3-a maddesinde yazılı kanunen tutuklama nedeni var sayılan katalog suçlardan olduğu, atılı suç için ceza kanunda öngörülen ceza miktarı göz önünde bulundurulduğunda şüphelinin kaçma ihtimali bulunduğundan tutuklama tedbirinin yerinde ve ölçülü olacağı, adli kontrol tedbirlerinin yeterli olmayacağı, şüpheli yönünden herhangi bir tutuklama engeli bulunmadığı gözetilerek şüphelinin CMK'nın 100 ve devamı maddeleri uyarınca tutuklanmasına... [karar verildi.]"

26. Başvurucu 17/10/2018 tarihinde tutuklama kararına itiraz etmiş ve tahliye talebinde bulunmuştur. Torbalı Sulh Ceza Hâkimliği 25/10/2018 tarihinde tutuklama kararındaki gerekçelere dayanarak tahliye talebinin reddine karar vermiştir.

27. Başvurucu 30/10/2018 tarihli dilekçesiyle tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumundan getirilerek yüz yüze ifadesinin alınması, kuvvetli şüphe ve tutuklama nedenleri bulunmadığından resen tahliyesine karar verilmesi, bu istem kabul edilmez ise tutukluluk hâlinin görüşülmesinin duruşmalı bir şekilde yapılması talebinde bulunmuştur.

28. Torbalı Sulh Ceza Hâkimliği 1/11/2018 tarihli yazısında başvurucunun taleplerinin Başsavcılığa yönelik olduğunu ve belirtilen hususların Başsavcılıkça değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir.

29. Torbalı Başsavcılığı 2/11/2018 tarihli yazısında; başvurucunun tahliye talebinde bulunduğunu, bu konuda Hâkimlikçe karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir.

30. Torbalı Sulh Ceza Hâkimliği 2/11/2018 tarihinde sorgu sonrası başvurucu lehine değişen bir durum olmadığı gerekçesiyle tahliye talebi ile tutukluluk hâlinin görüşülmesinin duruşmalı olarak yapılması talebinin reddine karar vermiştir.

31. Yine başvurucu hakkındaki tutukluluk incelemesi soruşturma sürecinde avukatının katılımıyla 9/11/2018, 7/12/2018, 4/1/2019 ve 1/2/2019 tarihlerinde duruşma açılarak yapılmış ve başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. Bu tutukluluk incelemeleri sırasındaki savunmalarında başvurucu vekili; başvurucunun DNA'sını taşıyan yara bandının olay yerinde bulunmuş olmasının delil niteliğinin olmadığını zira müvekkilinin o evde vakit geçiren biri olduğunu, kan ile lekelenmiş bıçağın ise müvekkili ile maktulün kutlama yapmak için aldıkları pastayı kesmek için kullandıkları bıçak olduğunu, söz konusu bıçağın böylesine bir olayı gerçekleştirmeye elverişli olmadığını, Viyana'dan gönderilen belgelerde maktulün ölüm tarihi ve saatinin belli olmadığını, müvekkilinin 20/5/2018 tarihi saat 21.54 ila 21/5/2018 tarihi saat 03.05'te maktul ile birlikte olmasından yola çıkılarak hiç başka şüpheli aranmadan cinayetin müvekkiline yüklenmeye çalışıldığını oysa aynı belgelerden anlaşıldığına göre maktulün cesedine ulaşıldığı 23/5/2018 tarihinde ceset üzerinde kırmızı kan tespit edildiğinin yazıldığını, bu hususun da cinayetin 23 Mayıs itibarıyla yakın bir zamanda işlendiğini gösterdiğini yani 3 gün önceki birliktelikten yola çıkılarak müvekkilinin şüpheli gösterilmesinin hukuka açıkça aykırı olduğunu, diğer yandan delil olarak gösterilen karışık DNA tespitlerinin olasılık hesaplarına göre bulunduğunu, gönderilen evrakın hiçbir yerinde maktulün üstünde müvekkilinin DNA'sına rastlandığının yazmadığını, boğuşma sonucunda öldürülen maktulün üzerinde müvekkilinin DNA'sının olmamasının lehine değerlendirilmesi gerektiğini, baz istasyonu verilerinin müvekkilinin bulunduğu adresi değil en az 500 metre çapında geniş bir çemberi kapsadığını, müvekkilinin cinayetin ortaya çıkmasının ardından kaçmadığını, tam tersine Viyana polisine yardımcı olmaya çalıştığını, Türkiye'ye gelmeden evvel ifadesinin alınabilmesini sağladığını, hiçbir kaçma emaresi göstermediğini, müvekkilinin 10 yıl polislik ve kriminalistik alanında yüksek lisans yaptığı gözönüne alındığında böyle bir cinayette kendisini işaret edebilecek delillerden kurtulma bilgi ve becerisine sahip olduğunu ileri sürmüştür.

32. 9/11/2018 ile 4/1/2019 tarihli tutukluluk devam kararlarına başvurucu vekili itiraz edilmiş, itirazlar sırasıyla İzmir 5. ve 2. Sulh Ceza Hâkimlikleri tarafından 23/11/2018 ve 19/1/2019 tarihlerinde reddedilmiştir.

33. Torbalı Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucu hakkında yürütülen soruşturma sonucunda hazırlanan 8/2/2019 tarihli fezleke İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.

34. Fezleke ve soruşturma evrakını değerlendiren İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı 18/2/2019 tarihinde başvurucunun kasten öldürmek suçundan cezalandırılması talebiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası açmıştır. İddianamede suçlamaya esas alınan olgular özetle şöyledir:

- Viyana Savcılığının talimatı ile olay yerinden elde edilen örneklerdeki DNA profilleri ile başvurucunun DNA profillerinin karşılaştırılmasının istendiği, bu kapsamda yapılan çalışmalarda başvurucunun DNA veri bankasında kaydının bulunmadığı, bu nedenle DNA karşılaştırma profilinin hazırlanması için başvurucunun kaldığı yerdeki birçok eşyadan, duşta bulunan musluktan, yastık kılıfından alınmış örneklerin ve çarşafta bulunan iki kan izinin aynı erkeğin DNA profilini gösterdiği, bu DNA profilinin başvurucuya ait olan karşılaştırma profili olarak kullanıldığı, ayrıca karşılaştırma örneği olarak banyodaki musluktan bir örnek incelemesi yapıldığı, bu örneğin en azından üç kişi tarafından sebebiyet verilen DNA karışık profilini gösterdiği, bu kişilerden birinin erkek olduğu, bu DNA karışık izleri ana profilinin başvurucunun çarşafındaki DNA profili ile uyuştuğu, yorgan nevresiminin ve yatak çarşafının aynı şekilde karşılaştırılma örneği olarak incelendiği, yorgan nevresiminde ve yatak çarşafındaki örneklerin en azından üç kişi tarafından sebebiyet verilen DNA karışık profilini gösterdiği, profillerden en azından birinin erkek cinsiyeti taşıdığı, bu DNA karışık izleri ana profilinin başvurucunun DNA profili ile uyuştuğu, yine maktulün boyun bölgesinden, sağ el ve sol el ekleminden, anal bölgeden, sağ el ve sol elin parmak uçlarından ve penisinden alınan örneklerin bir erkek DNA profilini gösterdiği, incelenmiş olan DNA belirleyici özellik sistemlerinde bu DNA profilinin A.R.S.nin DNA profili ile uyuştuğu belirtilmiştir.

- Kan lekeli yara bandında iki kişi tarafından sebebiyet verilen DNA karışık profili bulunduğu, değerlendirilebilen DNA belirleyici özellik sistemlerinde bu DNA karışık izleri ana profilinin A.R.S.nin DNA profili ile uyuştuğu, ayrıca başvurucunun DNA profiline ait olan bütün DNA özelliklerinin görüldüğü, bu nedenle bu karışık izlere kısmi olarak sebebiyet verenin başvurucu olmasının mümkün olduğu, yine olayda kullanılan bıçak sapında iki kişi tarafından sebebiyet verilen DNA karışık profilinin bulunduğu, bu DNA karışık izleri ana profilinin maktulün DNA profili ile uyuştuğu, ayrıca başvurucunun DNA profiline ait olan bütün DNA özelliklerini gösterdiği, bu nedenle bu karışık izlere kısmi olarak sebebiyet verenin başvurucu olmasının mümkün olduğu belirtilmiştir.

- Başvurucunun telefonunun ve hizmet aldığı baz istasyonlarının tespiti amacıyla yapılan çalışmalarda başvurucu tarafından kullanılan telefonun verilerinin geriye dönük olarak toplanması için talepte bulunulduğu, cep telefonunda 20/5/2018 tarihi saat 21.54 ila 21/5/2018 tarihi saat 03.05 arasında 1160, Familienplatz 8 adresinde bulunan baz istasyonundan 8 adet veri kullanımı yapıldığının tespit edildiği, bu baz istasyonuna olay yerinden ulaşılabildiği belirtilmiştir.

- Maktulün altındaki evde oturan tanık A.Ü. beyanında; 21/5/2018 Pazartesi günü saat 03.00 civarında evden gürültü duyduğunu, bir kadının devamlı olarak çok yüksek ses ile anlaşılamaz bir şekilde bağırdığını ve mobilyalarının yerinin değiştirilmesi veya devrilmesi gibi sesleri duyduğunu, yaklaşık 10 dk sonra bu gürültülerin kesildiğini, bu yüzden polisi aramadığını, daire kapısının açılıp ve kapatıldığını ise duymadığını bildirmiştir.

- Yine tanık M.Y.nin 30/5/2018 tarihli ifadesinde olay günü bir kadının bağırdığını gazetede okuduğunu, A.R.S.nin sesinin erkek sesi gibi yüksek olmayan bir ses olduğunu, A.R.S.nin bağırdığında bunun kadın sesi gibi algılanabileceğini bildirdiği, başvurucunun cep telefonunda 21/5/2018 tarihinde saat 05.20'de Viyana Gablenzgasse 95-99/blok 2 adresinde bulunan baz istasyonundan iki adet veri kullanımı yapıldığı, bu baz istasyonunun olay yerine havadan yaklaşık 800 metre uzaklıkta olduğu, böylelikle başvurucunun cep telefonunun zaman açısından olay yerine çok yakın bir yerden lokalize edildiği ileri sürülmüştür.

- Maktulün cep telefonunda 21/5/2018 tarihinde saat 04.33 ile 04.40 arasında kısa mesajların ve WhatsApp mesajlarının tanık M.E.ye gönderildiğinin tespit edildiği, bu mesajların maktul tarafından yazılmadığına M.E. ve diğer arkadaşlarının inandığı çünkü yazılış stilinin maktulünkine uygun olmadığı, yine aynı zaman çerçevesinde maktulün cep telefonundan başvurucunun cep telefonuna WhatsApp mesajları gönderildiğinin tespit edildiği, bu mesajlarda maktulün "kardeşim ne yazıkki beni dinlemedin ve gelmedin, kadın çok az Türkçe biliyor" diye yazdığı, başvurucunun o zaman zarfında cep telefonunun bulunduğu yer nedeniyle olayın meydana geldiği evde olduğunun düşünüldüğü, yine başvurucunun maktulün cep telefonu şifresini bilen tek kişi olduğunu arkadaşlarının tahmin ettiği, bu yüzden SMS ve WhatsApp mesajlarının başvurucu tarafından olaydan sonra yanıltma amaçlı yazıldığının düşünüldüğü ileri sürülmüştür.

- Başvurucunun 24/5/2018 tarihinde saat 14.29'da Avusturya'dan İstanbul'a uçtuğunun tespit edildiği, geri uçuş rezervasyonun bulunmadığı, çok eşyası olduğundan giriş işlemi kontrolünde bunlar için ücret ödediği, bu nedenle Avusturya'ya geri dönmeyeceğinin düşünüldüğü, bavulu dâhil olmak üzere kendisinin şahsi eşyalarını daha önce oturduğu yerden aldığı ve maktulün evine getirdiği, maktulün evinde hiçbir eşyası bulunamadığından dolayı bu eşyalarını beraberinde alıp götürdüğünün tahmin edildiği, maktulün taksisini de kullanmış olabileceğinin ve anahtarı tekrar eve geri getirebileceğinin mümkün görüldüğü belirtilmiştir.

- Tanık D.A. (maktulün arkadaşı) beyanında; maktulün Mayıs 2017'de kendisine evinde dost bir ailenin kalıp kalamayacağını sorduğunu, kendisinin de bunu kabul ettiğini, bunun üzerine evine başvurucu, karısı ve 8 yaşındaki oğlunun taşındığını, başvurucunun karısının Türkiye'de bir iş bulmasından dolayı olaydan yaklaşık 2 hafta önce oğlu ile birlikte Türkiye'ye geri döndüğünü, kendisinin evli olan biriyle aynı evde yaşamayı istemediği için başvurucunun taşınması gerektiğini söylediğini, maktulün de bunun problem olmadığını ve başvurucunun kendi evinde kalabileceğini söylediğini, 21/5/2018 tarihinde başvurucunun eşyalarını paketlediğini ve evi terk edeceğini kendisine mesajla bildirdiğini, başvurucuyu kısa bir süreliğine 22/5/2018 Salı günü tarihinde çantasını kendi evinden çıkartırken gördüğünü, bu rastlaşma esnasında başvurucunun diğer zamanlara göre daha stresli ve sinirli olduğunu bildirmiştir.

- Tanık D.A.nın babası olan tanık O.K.A. beyanında; başvurucunun maktulün en iyi arkadaşı olduğunu, maktulün arabuluculuğuyla başvurucunun ailesi ile birlikte kızının evine taşındığını, başvurucunun 15/5/2018 tarihinde kızının evinden ayrıldığını ve eşyalarının bir bölümünü maktulün evine götürdüğünü, başvurucunun 20/5/2018 Pazar günü saat 21.30 sıralarında eşyalarını maktulün evinden aldığını çünkü maktulün kadın bir misafir beklediğini, bu durumu da kendisine başvurucunun söylediğini belirtmiştir.

- Cinayet ile alakalı kendisinden haber alınamaması üzerine ailesi ve arkadaşları tarafından kurulmuş olan WhatsApp grubunda bulunan başvurucuya ait mesajlarda başvurucunun Avusturya polisine güvenmediğini çünkü orada M. isimli rüşvet alan ve Türk olan bir polis memuru bulunduğunu, M.nin tanıdığı S. isimli kadının maktul ile cinayet gecesinde beraber olduğunu iddia ettiği tespit edilmiştir.

- Tanık G.T. beyanında; maktulün ABD'de yaşayan kız kardeşinin kendisini olayla ilgili bilgilendirdiğini, bunun üzerine başvurucunun kız kardeşini aradığını ve başvurucunun kız kardeşinin kendisine başvurucunun şu anda Viyana havaalanında iki Türk ajanı refakatinde bulunduğunu, Avusturya Kriminal polisinin kendisinden saç örneğini, parmak izi ve ağzından tükürük örneğini aldığından dolayı Avusturya'yı hemen terk etmesi gerektiğini ve izlerin maktulün evinde depolanacağından korktuğunu, bir polisin fuhşa aracılık yaptığını ve onun tanıdığı S. isimli kadının maktulün alt katında kiracı olarak kaldığını, bunun sadece fahişelik ve para ile alakalı olmadığını, daha çok şeyin olduğunu söylediğini ileri sürmüştür.

- Toplanan delillerin değerlendirilmesi sonucunda başvurucunun tanık D.A.nın evini 15/5/2018 tarihinde terk ederek eşyalarını alıp maktulün evine getirdiği, maktulün de evinin anahtarını başvurucuya verdiği, olay günü maktulün evinin anahtarının kendi pantolonunun cebinde bulunduğu, evde başka bir anahtar bulanamadığı, başvurucunun eşyalarını alarak maktulün evine getirdiği, başvurucunun tanık O.K.A.ya verdiği bilgiye göre 20/5/2018 tarihinde saat 21.30 sıralarında eşyalarını tekrar aldığı, çünkü maktulün bir kadının gelmesini beklediği ancak bir kadının ziyareti yüzünden eşyaların evden alınmasının mantıklı bir durum olarak görülmediği, başvurucunun 24/5/2018 tarihinde kendisinden kriminal polis memurları tarafından saç, parmak izi, tükürük örnekleri alındığını söylemesine rağmen hiçbir şekilde böyle bir örneğin alınmadığı ileri sürülmüştür.

- Maktulün olay anında yanında bulunduğu iddia edilen kadınının kim olduğunun tespit edilemediği, M. isimli Avusturyalı polis memuru ile ilgili olarak Viyana Eyalet Polis Müdürlüğünde sadece Murat isimli bir polisin bulunduğu, M. isimli polis memurunun tanık olarak verdiği ifadede maktulü ve S. isimli kadını tanımadığını beyan ettiği belirtilmiştir.

35. İzmir 7. Ağır Ceza Mahkemesi 21/2/2019 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2019/164 sayılı dosya üzerinden kovuşturma başlamıştır.

36. İzmir 7. Ağır Ceza Mahkemesi 21/2/2019 tarihli tensip duruşmasında başvurucunun üzerine atılı suça ilişkin mevcut delil durumu kapsamında kuvvetli suç şüphesinin bulunduğunu, atılı suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (a) bendinde sayılan katalog suçlardan olduğunu, adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağını değerlendirerek tutukluluk hâlinin devamına ve ilk duruşmanın 13/5/2019 tarihinde yapılmasına karar vermiştir.

37. Başvurucunun tutukluluk hâlinin devamı kararına yaptığı itiraz, İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesince 11/3/2019 tarihinde reddedilmiştir.

38. Başvurucunun tutukluluk durumu otuzar günlük periyotlarla resen ve talep üzerine ele alınarak incelenmiştir. 13/5/2019, 28/8/2019, 21/11/2019 ile 14/2/2020 tarihli duruşmalara bizzat katılan başvurucunun savunmaları alınmış ve tutukluluğunun devamına karar verilmiştir.

39. 21/11/2019 tarihli duruşmada maktulün ölüm saati ile ilgili olarak Adli Tıp Kurumu Birinci Adli Tıp İhtisas Kurulunca düzenlenmiş olan 30/9/2019 tarihli rapor okunmuştur. Bu raporda kesin olmamakla birlikte kişinin ölüm zamanının ölü bulunduğu tarihten 1-3 gün ile uyumlu olduğu belirtilmiştir.

40. Başvurucu 14/2/2020 tarihli duruşmada verilen tutukluluğun devamı kararına itiraz etmiştir. İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi aynı gün itirazın reddine karar vermiştir.

41. Başvurucu 12/3/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

42. Adli Tıp Kurumu Birinci Adli Tıp İhtisas Kurulu iddia edilen bıçağın kişinin öldürülmesinde kullanılıp kullanılmadığına ilişkin olarak düzenlendiği 27/3/2020 tarihli raporu mahkemeye sunmuştur. Raporda, maktulün vücudunda tespit edilen kesik vasfındaki yaraların incelemesi yapılan kesici-delici alet ile meydana gelmesinin mümkün olduğu belirtilmiştir.

43. COVID-19 salgını nedeniyle 30/4/2020 tarihinde resen açılan duruşmada başvurucunun tutukluluğunun devamına karar verilerek duruşma tarihi 21/7/2020 tarihine ertelenmiştir. Başvurucu 21/7/2020, 2/10/2020, 11/12/2020 ile 22/1/2021 tarihli duruşmalara SEGBİS aracılığıyla katılmış; yine alınan savunmalarının ardından başvurucunun tutukluluğunun devamına karar verilmiştir. Belirtilen tutukluluğun devamına ilişkin kararlara yapılan itirazlar İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedilmiştir.

44. İzmir 7. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından alınan tutukluluk hâlinin devamı kararlarında 5271 sayılı Kanun'un 101. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereğince başvurucuya, İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından alınan, tutukluluk hâlinin devamıyla ilgili kararlara ilişkin itirazın reddine dair kararlarda ise itiraz edene tebliğ edilmesi hususu belirtilmiştir.

45. İzmir 7. Ağır Ceza Mahkemesi; yapılan yargılama sonucunda 22/1/2021 tarihinde başvurucunun üzerine atılı kasten öldürme suçunu işlediğinin sabit olduğunu değerlendirerek 25 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hükümle birlikte tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.

46. Bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucunun mahkûmiyetine ilişkin istinaf incelemesi devam etmektedir.

IV. İLGİLİ HUKUK

47. 5271 sayılı Kanun'un "Kararların açıklanması ve tebliği" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"(1) İlgili tarafın yüzüne karşı verilen karar kendisine açıklanır ve isterse kararın bir örneği de verilir.

 (2) Koruma tedbirlerine ilişkin olanlar hariç, aleyhine kanun yoluna başvurulabilecek hâkim veya mahkeme kararları, (…) (1) hazır bulunamayan ilgilisine tebliğ olunur.

 (3) İlgili taraf serbest olmayan bir kişi veya tutuklu ise tebliğ edilen karar, kendisine okunup anlatılır."

48. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.

 (2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.

b) Şüpheli veya sanığın davranışları;

1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,

2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,

Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.

 (3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;

...

3. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),

..."

49. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.

 (2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;

a) Kuvvetli suç şüphesini,

b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,

c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,

gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."

50.5271 sayılı Kanun'un "Şüpheli veya sanığın salıverilme istemleri" kenar başlıklı 104. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.

 (2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir."

51.5271 sayılı Kanun'un "Usul" kenar başlıklı 105. maddesi şöyledir:

"103 ve 104 üncü maddeler uyarınca yapılan istem üzerine, merciince Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiin görüşü alındıktan sonra, üç gün içinde istemin kabulüne, reddine veya adlî kontrol uygulanmasına karar verilir. (Ek cümle: 24/11/2016-6763/23 md.) 103 üncü maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesi uyarınca yapılan istemler hariç olmak üzere örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar bakımından bu süre yedi gün olarak uygulanır. Duruşma dışında bu karar verilirken Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiinin görüşü alınmaz. Bu kararlara itiraz edilebilir."

52.5271 sayılı Kanun'un "Tutukluluğun incelenmesi" kenar başlıklı 108. maddesi şöyledir:

"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü madde hükümleri göz önünde bulundurularak, şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar verilir.

(2) Tutukluluk durumunun incelenmesi, yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir.

 (3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde de re'sen karar verir."

53.5271 sayılı Kanun'un "İtiraz olunabilecek kararlar" kenar başlıklı 267. maddesi şöyledir:

"Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir."

54. 5271 sayılı Kanun'un "Karar" kenar başlıklı 271. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Kanunda yazılı olan hâller saklı kalmak üzere, itiraz hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilir. Ancak, gerekli görüldüğünde Cumhuriyet savcısı ve sonra müdafi veya vekil dinlenir."

55. 5237 sayılı Kanun'un "Vatandaş tarafından işlenen suç" kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:

"(1) Bir Türk vatandaşı, 13 üncü maddede yazılı suçlar dışında, Türk kanunlarına göre aşağı sınırı bir yıldan az olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçu yabancı ülkede işlediği ve kendisi Türkiye'de bulunduğu takdirde, bu suçtan dolayı yabancı ülkede hüküm verilmemiş olması ve Türkiye'de kovuşturulabilirliğin bulunması koşulu ile Türk kanunlarına göre cezalandırılır.

 (2) Suç, aşağı sınırı bir yıldan az hapis cezasını gerektirdiğinde yargılama yapılması zarar görenin veya yabancı hükûmetin şikayetine bağlıdır. Bu durumda şikayet, vatandaşın Türkiye'ye girdiği tarihten itibaren altı ay içinde yapılmalıdır.

56.5237 sayılı Kanun'un "Diğer suçlar" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"(1) Aşağıdaki suçların, vatandaş veya yabancı tarafından, yabancı ülkede işlenmesi halinde, Türk kanunları uygulanır:

a) İkinci Kitap, Birinci Kısım altında yer alan suçlar.

b) İkinci Kitap, Dördüncü Kısım altındaki Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı, Yedinci ve Sekizinci Bölümlerde yer alan suçlar.

c) İşkence (madde 94, 95).

d) Çevrenin kasten kirletilmesi (madde 181).

e) Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188), uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırma (madde 190).

f) Parada sahtecilik (madde 197), para ve kıymetli damgaları imale yarayan araçların üretimi ve ticareti (madde 200), mühürde sahtecilik (madde 202).

g) Fuhuş (madde 227).

h) (Mülga : 26/6/2009 – 5918/1 md.)

i) Deniz, demiryolu veya havayolu ulaşım araçlarının kaçırılması veya alıkonulması (madde 223, fıkra 2, 3) ya da bu araçlara karşı işlenen zarar verme (madde 152) suçları.

 (2) (Ek ikinci fıkra: 29/6/2005 – 5377/3 md.) İkinci Kitap, Dördüncü Kısım altındaki Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümlerde yer alanlar hariç; birinci fıkra kapsamına giren suçlardan dolayı Türkiye'de yargılama yapılması, Adalet Bakanının talebine bağlıdır

 (3) Birinci fıkranın (a) ve (b) bentlerinde yazılı suçlar dolayısıyla yabancı bir ülkede mahkûmiyet veya beraat kararı verilmiş olsa bile, Adalet Bakanının talebi üzerine Türkiye'de yargılama yapılır."

57.5237 sayılı Kanun'un "Kasten öldürme" kenar başlıklı 81. maddesi şöyledir:

"Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

58. Anayasa Mahkemesinin 3/3/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

59. Başvurucu suç işlediğine dair inandırıcı somut bir delil bulunmadan tutuklandığını, henüz toplanmayan delilleri karartmasının mümkün olmadığını, toplanmayan delillerin toplanmasının uzun zaman alabileceğini, bu durumun da tutuklamayı peşinen cezalandırmaya dönüştüreceğini, sabit bir ikamet adresi bulunan, işi ve ailesi olan bir kişi olduğundan kaçma şüphesinden de bahsedilemeyeceğini, hiçbir haklı gerekçe bulunmadan tutukluluğunun devam ettirilmesinin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ağır bir şekilde ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

60. Bakanlık görüşünde, tutuklama kararında kuvvetli suç şüphesinin ortaya konulduğu ileri sürülerek tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın özel koşulları ile sulh ceza hâkimlikleri tarafından verilen kararların içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığının söylenemeyeceği belirtilmiştir.

61. Bakanlık görüşünde ayrıca soruşturma konusu suç için öngörülen yaptırımın ağırlığı, işin niteliği ve önemi de gözönünde tutulduğunda başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varılmasının keyfî olduğunun savunulamayacağı ileri sürülmüştür. Bu hususlar dikkate alınarak başvurucunun tutuklanmasında herhangi bir keyfîliğin bulunmadığı hususuna vurgu yapılmış ve tutuklamanın hukuki olmadığına dair şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez bulunması gerektiği ifade edilmiştir.

62. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formu ve ek beyan dilekçelerindeki açıklamalarını ve şikâyetlerini yinelemiştir.

2. Değerlendirme

63. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

64. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

...

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."

65. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığına yönelen iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

a. Genel İlkeler

66. Genel ilkeler için bkz. Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, §§ 47-52.

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

67. Somut olayda Türk vatandaşı olan başvurucu yurt dışında işlediği iddia olunan bir suç nedeniyle tutuklanmıştır. Anayasa'nın 38. maddesi gereğince Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler hariç olmak üzere vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye verilemeyeceğinden vatandaşın suç işledikten sonra kendi ülkesine sığınıp ceza almaktan kurtulabilmesine yönelik ihtimali bertaraf etmek adına 5237 sayılı Kanun'un 11. maddesinde bir düzenleme öngörülmüştür. Anılan düzenleme gereğince bir Türk vatandaşının yurt dışında işlemiş olduğu bir suçtan dolayı Türkiye’de yargılanabilmesi için bazı koşulların bulunması gerekir. Buna göre;

- Suçun yurt dışında yani Türkiye Cumhuriyeti devletinin egemenlik sahası dışında işlenmiş olması,

- Failin Türk vatandaşı olması,

- İşlenen suçun 5237 sayılı Kanun'un 13. maddesinde belirtilenler dışında bir suç olması,

- Türk kanunlarına göre aşağı sınırı bir yıldan az olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçun işlenmiş olması,

- Failin Türkiye’de bulunması, ayrıca suçun Türkiye’de kovuşturulabilirliğinin olması, suç Türkiye’de affa veya zamanaşımına uğramamışsa ve fail aranıyorsa şikâyet koşulunun da gerçekleşmiş olması,

- Suç dolayısıyla yabancı ülkede ayrıca bir hüküm verilmemiş olması gerekir.

68. Somut olayda başvurucunun Türk vatandaşı olması, Türkiye'de bulunması, üzerine atılı suçun niteliği, kanunda öngörülen ceza miktarı ve başvurucu hakkında yurt dışında ayrıca bir hüküm verilmediği gözetildiğinde başvurucunun Türkiye'de soruşturulması ve kovuşturulabilmesi mümkündür. Bu yönüyle başvurucunun tutuklanmasını engelleyebilecek bir soruşturma ve kovuşturma engeli bulunmamaktadır. Öte yandan başvurucu, 5237 sayılı Kanun'un 81. maddesinde düzenlenen kasten öldürme suçundan 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.

69. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.

70. Somut olayda başvurucu hakkında Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen tutuklama kararının gerekçesinde; Viyana adli makamlarınca yapılan incelemede öldürülen şahsın cesedinin altında başvurucunun DNA profilini taşıyan bir yara bandı bulunduğuna, olayda kullanılan bıçakta başvurucunun DNA profilinin tespit edildiğine, olay zaman dilimi itibarıyla başvurucunun HTS baz istasyon bilgilerinin olay yeri ile örtüştüğüne, tanık A.Ü.nün beyanlarına dayanılarak başvurucunun yüklenen kasten öldürme suçunu işlediğine ilişkin kuvvetli suç şüphesi bulunduğu tespitine yer verilmiştir. Tutuklama kararında gösterilen delillerin suç işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez.

71. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.

72. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen kasten öldürme suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (bkz. § 48).

73. Somut olayda Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken atılı suç için kanunda öngörülen ceza miktarı gözönünde bulundurulduğunda kaçma ihtimalinin bulunmasına ve suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan tutuklama nedeni varsayılabilen katalog suçlar arasında yer almasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 25).

74. Dolayısıyla somut olayın özelliği ve Hâkimlik tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen- kaçma şüphesine ilişkin tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.

75. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır.

76. Yurt dışında işlenen bir suçun soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakacak niteliktedir. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır. Somut olayın bu özellikleri dikkate alındığında Hâkimliğin tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.

77. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Tahliye Talepleri Üzerine Verilen Tutukluluğun Devamı Kararlarının ve Tutukluluğun Gözden Geçirilmesi Kararlarının, Tutukluluğun Devamı Kararlarına Yapılan İtirazın Sonucunun Tebliğ Edilmediğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

78. Başvurucu; tahliye talepleri üzerine verilen tutukluluğun devamı kararlarının ve tutukluluğun gözden geçirilmesi kararlarının kendisine tebliğ edilmediğini ileri sürmüştür.

79. Bakanlık gerek soruşturma gerekse kovuşturma aşamasında müdafi vasıtasıyla tahliye talep etme hakkının her zaman bulunduğunu, savcılık mütalaaları ile tutukluluğun devam kararlarını inceleme imkânının da bulunduğunu, bu konuda 5271 sayılı Kanun uyarınca öngörülen herhangi bir sınırlamanın söz konusu olmadığını, bu nedenle tutukluluk incelemeleri sonucunda verilen kararların tebliğ edilmediği yönündeki iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğunu belirtmiştir.

2. Değerlendirme

80. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).

81. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (k) bendi, yakalanan veya tutuklanan kişilere yakalama ve tutuklama işlemine karşı kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmamaları durumunda maddi ve manevi her türlü zararlarının tazminini isteyebilmelerine olanak sağlamaktadır. Anayasa Mahkemesi bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla tahliyesine karar verilen başvurucular yönünden anılan yolun tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Cafer Yıldız, B. No: 2014/9308, 9/1/2018, §§ 37-40; Yaşar Saçlı, B. No: 2014/9311, 24/1/2018, §§ 37-40).

82. Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi itibarıyla kişinin tutukluluk hâli sona erer (Korcan Polatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 33). Başvurucu hâlihazırda tahliye olmuş ya da hükümlü hâle gelmiş ise itirazların geç değerlendirilmesi nedeniyle Anayasa Mahkemesince verilecek bir ihlal kararı başvurucunun serbest kalması sonucunu doğurmayacak, ayrıca serbest bırakma talebine ilişkin başvuru hakkı bakımından da bir etki sağlamayacaktır. Bu durumda yalnızca hak ihlalinin tespiti ve gerekiyorsa belli bir miktar tazminata hükmedilmesiyle yetinilecektir. Dolayısıyla bu tür ihlal iddiaları bakımından öncelikle aynı giderim imkânını sağlayan başvuru yollarının tüketilmesi ve bunlardan sonuç alınamaması hâlinde bireysel başvuruda bulunulması gerekir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ali Efendi Peksak, B. No: 2017/29428, 17/7/2019, §§ 101-112).

83. Anayasa Mahkemesi; yukarıda atıf yapılan Ali Efendi Peksak, Cafer Yıldız ve Yaşar Saçlı kararlarında kişinin tahliye edilmesi ya da hükümlü hâle gelmesi durumunda asıl dava sonuçlanmamış da olsa bu şikâyetler bakımından 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır. Somut olayda başvurucu, tahliye edilmemiş ancak ilk derece mahkemesinin 22/1/2021 tarihli kararıyla mahkûm edilmiştir. Mahkûmiyet kararıyla birlikte tahliye kararında olduğu gibi tutukluluk hâli sona erdiği için 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davasının bu durumda da etkili bir yol olduğu kabul edilmelidir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ali Efendi Peksak, §§ 101-112; Emre Altındağ, B. No: 2017/7726, 10/3/2021, §§ 96-102).

84. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.

85. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Tutukluluk İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

86. Başvurucu; tutuklandıktan sonra yüz yüze ya da SEGBİS yoluyla dinlenmesinden sonra tutukluluk hâli konusunda karar verilmesi talebinde bulunmasına rağmen bu taleplerinin yerine getirilmediğini, tutuklanmasından yedi ay sonraki 13/5/2019 tarihli duruşmada ilk kez hâkim karşısına çıktığını ileri sürmüştür.

87. Bakanlık görüşünde; Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin içtihatlarına atıfla başvurucunun mahkeme önüne çıkarıldığı belirtilerek 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde düzenlenen tazminat davasının başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu, dolayısıyla söz konusu şikâyet yönünden başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

2. Değerlendirme

88. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereği bireysel başvurunun başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.

89. Başvurucu 10/10/2018 tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucunun tutukluluk incelemesi soruşturma sürecinde avukatının katılımıyla 9/11/2018, 7/12/2018, 4/1/2019 ile 1/2/2019 tarihlerinde duruşma açılarak yapılmış ve başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. Kovuşturma aşamasında başvurucunun ve müdafiinin katıldığı 13/5/2019 tarihli duruşmada da başvurucunun tutukluluk durumu değerlendirilmiş ve tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması şeklindeki müdahale kişinin mahkeme/hâkim önüne çıkarılmasıyla sona erer. Bu durumda bireysel başvurunun mahkeme önüne çıkarılmadan itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.

90. Somut olayda 13/5/2019 tarihinde duruşma açılarak başvurucunun tutukluluk durumu incelenmiştir. Anılan tarihte yapılan duruşmayla birlikte başvurucunun tutukluluğunun incelenmesi bağlamında hâkim/mahkeme önüne çıkarılmama durumu sona ermiştir. Ancak başvurucu bu tarihten itibaren otuz günlük başvuru süresi geçtikten sonra 12/3/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

91. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

D. Diğer Şikâyetler

92. Başvurucu28/12/2020, 21/4/2021 ve 10/8/2021 tarihli ek beyan dilekçelerinde bireysel başvurudan sonra da tutukluluğunun gerekçesiz kararlarla devam ettirildiğini, bu kararlara yaptığı itirazların da gerekçesiz bir şekilde reddedildiğini, kanunda öngörülen azami tutukluluk süresinin aşıldığını, tutukluluk hâlinin devamı kararlarına yaptığı itirazların süresi içinde sonuçlandırılmadığını, mahkûmiyet kararı verildikten sonra dosyanın bölge adliye mahkemesine gönderilmemesi nedeniyle tutukluluk durumunun incelenmediğini, yargılamanın özensiz yürütüldüğünü ileri sürmüştür.

93. Başvurucunun tutukluluğunun gerekçesiz kararlarla devam ettirildiği, bu kararlara yaptığı itirazların da gerekçesiz bir şekilde reddedildiğine ilişkin iddiaları tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasına bağlı bir şikâyet niteliğindedir. Ancak başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığı şikâyeti tazminat yoluna başvurulmadığı gerekçesiyle Komisyonca, daha önce başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez bulunduğundan bu şikâyetin tekrar incelenmesi mümkün görülmemiştir. Başvurucunun yargılamanın özensiz yürütüldüğüne ilişkin şikâyeti de aynı başvuru kapsamında Komisyonca daha önce başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez bulunduğundan bu şikâyetin de tekrar incelenmesi mümkün görülmemiştir.

94. Ek beyan dilekçesindeki diğer iddialar -yeni bir bireysel başvuru formunu doldurmak, başvuru harcını yatırmak gibi usul yükümlülüklerini yerine getirmek koşuluyla- bireysel başvuru konusu edilecek önceki şikâyetlere bağlı olmayan yeni iddialar niteliğindedir. Belirtilen nedenle başvurucunun sonradan ileri sürdüğü bu şikâyetler yönünden ayrıca bir değerlendirme yapılmamıştır.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Tutuklamanın hukuki olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Tahliye taleplerine üzerine verilen tutukluluğun devamı kararlarının ve tutukluluğun gözden geçirilmesi kararlarının, tutukluluğun devamı kararlarına yapılan itirazın sonucunun tebliğ edilmediğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Diğer şikâyetlerin İNCELENMESİNE GEREK OLMADIĞINA,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerine BIRAKILMASINA 3/3/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Oktay Şener [1.B.], B. No: 2020/9407, 3/3/2022, § …)
   
Başvuru Adı OKTAY ŞENER
Başvuru No 2020/9407
Başvuru Tarihi 12/3/2020
Karar Tarihi 3/3/2022

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, tutuklamanın hukuki olmaması, tahliye talebi üzerine verilen tutukluluğun devamı kararlarının ve tutukluluğun gözden geçirilmesi kararlarının tebliğ edilmemesi, tutukluluğun devamı kararlarına yapılan itirazın sonucunun tebliğ edilmemesi, tutukluluk incelemelerinin mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutukluluk (suç süphesi ve tutuklama nedeni) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Tutulan kişinin yargı merciine başvuru hakkı (hakim önüne çıkarılma) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Süre Aşımı

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 35
100
101
104
105
108
267
271
5237 Türk Ceza Kanunu 11
13
81
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi