TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ESME AKAR VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2021/12031)
Karar Tarihi: 22/1/2025
Başkan
:
Basri BAĞCI
Üyeler
Engin YILDIRIM
Yıldız SEFERİNOĞLU
Kenan YAŞAR
Ömer ÇINAR
Raportör
Eren Can BENAKAY
Başvurucular
1. Esme AKAR
2. Hamide ÜLKER
3. Zahide TAŞ
4. Zeynep YILDIRIM
Vekili
Av. Yunus Emre KEÇELİ
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, kadastro tespit ve tescil davasında usule ilişkin imkânlar bakımından zayıf duruma düşürülme nedeniyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Konya ili, Kadınhanı ilçesi, Örnekköy Köyü kadastro sınırları içinde 119 ada 5 parsel, 119 ada 6 parsel, 119 ada 28 parsel, 120 ada 13 parsel, 121 ada 12 parsel, 123 ada 6 parsel, 122 ada 10 parsel, 125 ada 6 parsel, 125 ada 61 parsel, 125 ada 7 parsel, 120 ada 17 parsel, 124 ada 31 parsel, 124 ada 33 parsel altındaki taşınmazlar H.B. adına tespit edilmiştir. H.B.'nin iki kardeşi bulunmaktadır. Başvurucular ise H.B.nin mirasçılarıdır.
3. Başvurucular aleyhine, H.B.nin kardeşlerinin mirasçıları tarafından, H.B.'nin kardeşleri adına da kadastro tespiti yapılması gerekirken yapılmadığı, dava konusu taşınmazlarda kendilerinin de hakları bulunduğu belirtilerek yapılan tespitin iptali ve kendileri adına kayıt ve tesciline karar verilmesi istemiyle 26/12/2006 tarihinde dava açılmıştır.
4. Kadınhanı Kadastro Mahkemesi 9/9/2011 tarihinde uyuşmazlığa ilişkin ilk keşfi gerçekleştirmiştir. Keşifte taraflar intikal etmiş olmakla birlikte mahalli bilirkişi temin edilememesi nedeniyle esaslı bir işlem yapılamamıştır.
5. Kadınhanı Kadastro Mahkemesi 15/6/2012 tarihinde ikinci keşif yapmıştır. Keşif sırasında, mahalli bilirkişi ile tanıkları dinleyerek beyanlarını almıştır. Beyanlarda özetle taşınmazların kim tarafından kullanıldığı konusunda birlik sağlanamamıştır. Dinlenenler genel olarak taşınmazın kime ait olduğunu bilmediklerini, kadastro yapıldıktan sonra uyuşmazlık çıktığını ifade etmiştir. Taşınmazın bir kısmını H.B. kullandığı gibi H.B.nin kardeşlerinin de taşınmazı kullandığı beyanlar arasında yer almıştır.
6. Kadınhanı Kadastro Mahkemesi 21/2/2013 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararda, gerek miras sebebi, gerekse de zilyetlik sebebine dayanan davanın davacılar tarafından ispat edilemediği belirtilmiştir. Her mirasçının kendine düşen payı kullandığı ifade edilmiştir. Davacıların murisinin kadastro tespit tutanağını imzaladığı ve tutanakta, taşınmazın başvurucuların murisine ait olduğunun belirtildiği vurgulanmıştır. Başvurucuların dava konusu taşınmazları kazanmasının kadastro öncesine dayandığı değerlendirilmiştir.
7. Davacılar karara karşı 6/6/2013 tarihinde temyiz yoluna başvurmuştur. Yargıtay 16. Hukuk Dairesi (Yargıtay) 2/3/2015 tarihinde bozma kararı vermiştir. Kararda, taşınmazlar başında yaşlı, tarafsız ve taşınmazları iyi bilen yerel bilirkişiler, taraf tanıkları, sağ iseler belirtmelik bilirkişileri, tespit bilirkişileri ve fen bilirkişi katılımı ile keşif yapılması gerektiği belirtilmiştir. Bilirkişiler tarafından, tanıklar, tespit ve belirtmelik bilirkişilerinden taşınmazların öncesinin kime ait olduğu, kimden geldiği, taksim edilip edilmediği, kullanımın neye dayalı olduğu, kim tarafından ne sebeple kullanıldığının tespit edilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
8. Kadınhanı Kadastro Mahkemesi kapatılarak Konya Kadastro Mahkemesine(Mahkeme) bağlanması nedeniyle dosya Mahkeme esasına kaydedilmiştir. Mahkeme 16/7/2017 tarihli duruşmada, davaya konu taşınmazların başında 8/8/2017 tarihinde keşif yapılmasına ve bir fen bilirkişisinin ve tercüman bilirkişisinin keşif günü re’sen refakate alınmasına karar vermiştir.
9. Başvurucuların vekili 7/8/2017 tarihli mazeret dilekçesi ile 8/8/2017 tarihinde yapılacak olan keşfin ertelenmesini talep etmiştir. Mazeret olarak dedesinin vefatını göstermiş ve ölüm belgesinin daha sonra dosyaya sunulacağını ifade etmiştir. 17/8/2017 tarihli dilekçe ekinde ölüm belgesi Mahkemeye sunulmuştur.
10. Mahkeme 8/8/2017 tarihinde keşfi gerçekleştirmiştir. Keşifte başvurucular vekili mazereti nedeniyle hazır bulunmamıştır. Davacılar ve vekili, bilirkişiler ve tanıklar ile davalılardan da iki kişi keşifte yer almıştır. Keşifte dinlenen tanıkların bir kısmı, taşınmazlara ilişkin doğrudan bilgiye sahip olmadığını, taşınmazların davacı ve davalıların mirasbırakanı olan kardeşlere ait olduğunu bilmekle hangi kardeşe ait olduğunu net olarak bilmediklerini beyan etmiştirler. Tanıkların bir kısmı ise taşınmazların mirasbırakan olan kardeşlerin üçü tarafından da ayrı ayrı kullanıldığını ifade etmiştirler. Taşınmaz başında tanıklar, bilirkişiler, davacı H.B. ve davacılar vekili dinlendikten sonra keşfe son verildiği tutanakta yer almakla birlikte davalı olarak katılan kişilerin keşif yerini terk ettikleri de tutanak altına alınmıştır.
11. Mahkemece gerçekleştirilen 2/11/2017 tarihli duruşmada başvurucular vekili, Yargıtayın bozma kararında taşınmazın başında yaşlı, taraifsız ve taşınamız iyi bilen yerel bilirkişilerin katılımı ile keşif yapılmasının belirtilmesine rağmen bu hususun keşifte yerine getirilmediğini ifade etmiştir. Keşiften önce dedesinin vefat ettiğini, keşif sırasında cenazede olduğunu, 17/8/2017 tarihinde ölüm belgesini Mahkemeye sunduğunu belirtmiştir. Müvekkillerinin en küçüğünün 80 yaşında, Türkçe bilmeyen ve hukuki olarak yardıma muhtaç kişiler olduğunu dile getirmiştir.
12. Mahkeme 10/5/2018 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar vermiştir. Kararda, 15/6/2012 tarihli ikinci keşifte dinlenen tanıklar ve 8/8/2017 tarihinde dinlenen tanıklar ile bilirkişilerin birlikte değerlendirildiği ifade edilmiştir. 119 ada6 ve 28 parsel sayılı taşınmazlar, 120ada 13parsel, 121 ada 12 parsel sayılı taşınmazlar ile 122 ada 10 parsel sayılı taşınmaz ve 125 ada 61 parsel sayılı taşınmazlar açısından davacıların kadastro tutanağının aksini şüpheden uzak bir açıklıkta ispatlayamamış oldukları yönünde mahkemede vicdani kanaat hasıl olması nedeniyle davanın reddedilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır. Geri kalan taşınmazlar bakımından ise davacıların miras hakkından kaynaklanan külli halefiyet sebebiyle eklemeli zilyetlikle beraber dava konusu taşınmaz üzerinde kadastro tespitinin yapıldığı güne kadar 20 yılı aşan malik sıfatıyla nizasız ve fasılasız zilyetliğinin bulunduğu anlaşıldığından davanın kabul edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
13. Başvurucular kararı 23/5/2018 tarihinde temyiz etmiştir. Temyiz dilekçesinde, 8/8/2017 tarihinde yapılan keşfe yakınlarının vefatı nedeniyle katılamayacaklarını belirterek keşif erteleme talebinde bulunmalarına rağmen keşfin ertelenmediği ve yokluklarında keşif yapıldığı belirtilmiştir. Dava konusu parseller kadastro kayıtlarından önce de miras şirketi tarafından yönetildiği ve mirasçıların mülkiyeti ve zilyetliği elde etmesinin kadastro tespitinden önce olduğu ifade edilmiştir. Hükme dayanak alınan tanığın keşifte dinlendiği ve mazeretleri dikkate alınmadığından bu tanığın beyanlarına karşı iddialarını ileri süremediklerinden şikayet edilmiştir.
14. Yargıtay 16. Hukuk Dairesi (Yargıtay) 1/12/2020 tarihinde Mahkeme kararını onamıştır. Başvurucular 9/2/2021 tarihinde karar düzeltme yoluna başvurmuştur. Dilekçede, 8/8/2017 tarihli keşif davalı tarafın yokluğunda icra edildiği ve bu keşifte dinlenilen tanıkların daha önce kadastro tespit tutanaklarındaki beyan ve imzalarını inkâr yoluna giderek ifade değiştirdiği belirtilmiştir. Kadastro tespitindeki imzalarını keşifte inkâr eden, imzaları atmadıklarını beyan eden tanıkların beyanına üstünlük tanındığı ifade edilmiştir. Miras yoluyla kazanılan taşınmazların malik ve zilyeti durumuna kadastro tespitinden önce kavuştuklarından kararın düzeltilmesi gerektiği ileri sürülmüştür. Yargıtay 23/12/2021 tarihinde karar düzeltme talebini reddetmiştir.
15. Nihai karar 21/1/2021 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucular 19/2/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Başvurucu Zeynep Yıldırım ve Zahide Taş Yönünden
16. Anayasa Mahkemesi olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan S.Ö. [2. B.] (B. No: 2013/7087, 18/9/2014) ve Mehmet Güven Ulusoy [GK] (B. No: 2013/1013, 2/7/2015) kararlarında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Başvuruculardan; Zahide Taş 2/8/2020 tarihinde, Zeynep Yıldırım ise 9/8/2020 tarihinde vefat etmiştir. Bu doğrultuda başvuru tarihi olan 19/2/2021 tarihinden önce vefat etmiş başvurucular adına vekâlet ilişkisi sona ermiş olan avukat tarafından yapılan bireysel başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer Başvurucular Yönünden
17. Başvurucular; mazereti olmalarına rağmen keşfin yokluklarında yapıldığını, Keşifte alınan beyanlara göre karar verildiğini ve bu beyanlara karşı iddialarını ileri süremediklerini ifade etmişlerdir. Bu hususun kanun yolu aşamalarında da dile getirilmesine rağmen herhangi bir değerlendirme yapılmadığını iddia ederek adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
18. Başvurucuların iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamında silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
19. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiği iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
20. Silahların eşitliği ilkesi davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (Yaşasın Aslan [2. B.], B. No. 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Silahların eşitliği ilkesi, mahkeme önünde sahip olunan hak ve yükümlülükler bakımından taraflar arasında dengenin sağlanması ve bu dengenin yargılamanın her aşamasında korunmasını ifade etmekte olup bu usul güvencesi gereğince uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmalıdır (Yüksel Hançer [1. B.], B. No. 2013/2116, 23/1/2014, § 18).
21. Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli yargılama ilkesi, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara, gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir. Bu çerçevede başvuranların bilirkişi raporunun sonucuna itiraz edememesi ya da delillerle ilgili görüş bildirmelerine fırsat verilmemesi çelişmeli yargılama ilkesinin ihlali olarak değerlendirilebilmektedir (Hüseyin Sezen[2. B.], B. No: 2013/1793, 18/9/2014, § 38).Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamındaki görevi, somut olayın usul kurallarına uygunluğunu değil adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin somut olayda ihlal edilip edilmediğini denetlemektir. Bu kapsamda silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri uyarınca taraflara delillerini sunma ve inceletme noktasında uygun imkânların tanınıp tanınmadığı yargılamanın bütünü nazara alınarak değerlendirilecektir (bazı değişikliklerle birlikte Fazlı Celep [1. B.], B. No. 2015/1025, 21/3/2018, § 25).
22. Somut olayda başvurucular vekili, taşınmaz nezdinde 8/8/2017 tarihinde yapılacak keşfe, dedesinin vefat etmesi nedeniyle katılamayacağını 7/8/2017 tarihinde bildirmiştir. Daha sonra 17/8/2017 tarihinde mazeretine ilişkin ölüm belgesini Mahkemeye sunmuştur.Mahkeme mazeret hakkında değerlendirme yapmadan keşfi gerçekleştirmiş ve keşifte dinlenen tanıklar ile düzenlenen raporları gözönünde bulundurarak davanın başvurucular aleyhine kısmen kabulüne karar vermiştir. Karar, Yargıtay tarafından onanmıştır.
23. Adil bir yargılamanın gerçekleşmiş olduğundan söz edilebilmesi için yargılamanın bütününde taraflara yargılamaya esas olan tüm kanıt ve belgeler hakkında yorumda ve itirazda bulunabilmeleri için pratik ve etkin imkânların sunulmuş olması/çelişmenin sağlanmış bulunması gerektiği açıktır (Feyzullah Çelik ve Sevda Özdemir [2. B.], B. No: 2018/35147, 16/12/2020, § 39).
24. Somut olayda başvurucular vekili 8/8/2017 tarihinde gerçekleşecek olan keşiften bir gün önce Mahkemeye mazeret dilekçesi sunmuş ve dedesinin vefatına bağlı olarak keşfe katılamayacağını bildirmiştir. Mahkeme ise belirtilen tarihte keşfi gerçekleştirmiştir ancak mazeret hakkında herhangi bir değerlendirme yapmamış, mazereti neden kabul etmeyerek keşfin yapıldığını açıklamamıştır.
25. Mahkeme kararı değerlendirildiğinde 8/8/2017 tarihli keşifte dinlenilen tanıklar ve tespit edilen hususların varılan kanaate doğrudan etkisinin olduğu anlaşılmaktadır. Zira keşifte dinlenen bir kısım tanıklar davacılar lehine beyanda bulunmuştur (bkz. § 11). Ancak başvurucular vekilinin mazereti bulunmasına karşın, mazeretin neden kabul edilmediği belirtilmeden keşif gerçekleştirilmiş ve böylelikle başvurucular keşifte yapılan tespitlere ve dinlenen tanıkların beyanlarına karşı aksini ispata imkân tanıyan usul güvencelerinden yararlanamamıştırlar. Başvurucular, bu hâliyle kendilerine dava açan kişilere karşı zayıf bir konuma düşürülmüştür. Mahkeme keşfe katılmama mazeretini kabul etmediğini açıklamadığı gibi davacılar karşısında zayıf konuma düşme durumunu telafi edecek herhangi bir yolun denendiğine ilişkin açıklama da yapmamıştır.
26. Öte yandan keşiften sonra yapılan 2/11/2017 tarihli duruşmada başvurucular vekili, müvekkillerinin en küçüğünün 80 yaşında olduğunu, Türkçe bilmemesi nedeniyle müvekkillerinin yardıma muhtaç olduğunu belirtmiştir (bkz. § 12). Bu durum gözönüne alındığında başvurucular vekilinin yapılacak bir keşfe katılmasının, uyuşmazlığın adil bir şekilde çözülebilmesi için ne kadar önemli olduğu anlaşılmaktadır.
27. Kural olarak mahkeme kararlarında esasa ilişkin hususlarda yeterli gerekçe bulunması hâlinde kanun yolu merciince bu karara atıf yapılarak değerlendirme yapılması makul görülebilir. Mahkeme kararlarında gerekçe bulunmadığı hâllerde ise kişilerin ileri sürdüğü esaslı itirazların kanun yolu mercii tarafından gerekçeli bir şekilde karşılanması gerekir. Başvurucular anılan hususu temyiz ve karar düzeltme aşamalarında da ısrarla dile getirmiştir. Ancak Yargıtay tarafından, Mahkeme kararına atıf yapılarak keşfe katılmama mazereti hakkında herhangi bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmıştır.
28. Sonuç olarak başvurucular vekilinin mazereti değerlendirilmeden gerçekleştirilen keşifte yapılan tespitler uyarınca yargılamanın sona erdirilmesi, başvurucuları, kendilerine dava açan kişilere nazaran zayıf bir konuma düşürülmesi sonucunu doğurmuştur. Bu durum silahların eşitliği ve çelişmeli yargılanma ilkeleri ile çelişmektedir.
29. Açıklanan gerekçelerle yargılamaya bir bütün olarak bakıldığında Anayasa’nın 36. maddesinde hüküm altına alınan adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan silahların eşitliği ve çelişmeli yargılanma ilkelerinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
30. Başvurucuların, mülkiyet haklarının da ihlal edildiğini ileri sürdüğü görülmekte ise de silahların eşitliği ve çelişmeli yargılanma ilkelerinin ihlal edildiğine karar verildiğinden mülkiyet haklarının ihlal edildiğine yönelik iddia hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasının gerek olmadığına karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
31. Başvurucular; ihlalin tespiti ve 50.000 TL maddi tazminat talebinde bulunmuşturlar.
32. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
33. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.
34. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı ve başvurucular maddi zarara ilişkin olarak bilgi/belge sunmadığından maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvuruculardan Zeynep Yıldırım ve Zahide Taş yönünden başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle REDDİNE,
B. Diğer başvurucular yönünden silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Diğer ihlal iddialarının İNCELENMESİNE GEREK OLMADIĞINA,
E. Kararın bir örneğinin silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla Konya Kadastro Mahkemesine (E.2015/29, K.2018/10) GÖNDERİLMESİNE,
F. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
G. 487,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.487,60 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
H. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihlerinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 22/1/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.