logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Ali Er ve diğerleri [1.B.], B. No: 2021/12275, 19/11/2024, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ALİ ER VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/12275)

 

Karar Tarihi: 19/11/2024

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Hasan SARAÇ

Başvurucular

:

1. Ali ER

 

 

2. Kerime EDİS

 

 

3. Medine AY

 

 

4. Nezir ER

 

 

5. Şirin KARAKUŞ

Vekili

:

Av. Cüney KANDEMİR

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; murisin toplumsal olaylar sırasında ölümü nedeniyle uğranılan zararın tazmini için açılan davanın reddedilmesi nedeniyle yaşam hakkının, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, masumiyet karinesinin ve toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucuların yakını olan A.E. 22/3/1992 tarihinde Nusaybin’de PKK terör örgütü lehine yapılan gösteriler sırasında çıkan arbedede ölmüştür. Olayla ilgili olarak başlatılan ceza soruşturmasının kapsam ve akıbetine ilişkin başvurucular tarafından herhangi bir açıklamada bulunulmamıştır. Bununla birlikte, aşağıda incelemesi yapılacak olan yargı kararlarında bu olaylara ilişkin bazı açıklamalarda bulunulduğu tespit edilmiştir. Danıştay Onbeşinci Dairesinin (Dava Dairesi) bozma kararında olaya ilişkin değerlendirmelerinin ilgili kısımları şöyledir :

''22/03/1992 tarihinde saat 08.00 sıralarında yasadışı örgüt militanlarının Nusaybin İlçesi, Abdülkadirpaşa Mahallesi'nde bulunan sokaklarda evleri dolaşarak Alman Köprüsü ve kütüphane binası çevresinde toplanıp Cizre'de meydana gelen olayları protesto etmek amacıyla yürüyüş yapılacağı, yürüyüşe katılmayanların örgüt tarafından tespit edilerek cezalandırılacaklarını bildirmeleri üzerine Abdülkadirpaşa Mahallesi'nde bulunan sokaklardan 50-100 kişilik grupların ellerinde bulunan yasadışı terör örgütünü simgeleyen bez parçaları ile örgüt lehine sloganlar atarak yürüdüğü, kütüphane binası ve yeni yapılan köprü civarında yaklaşık 500-600 kişilik bir grubun toplandığı, topluluğa katılmaların devam ettiği sırada İlçede bulunan panzer aracının olay yerine intikal ettiği, aracın içerisinde bulunan görevlilerin, topluluğa, yapmış oldukları gösterinin kanunsuz olduğu, bölgenin olağanüstü hal bölgesi olduğu, toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmak için izin almaları ve dağılmaları gerektiğini ikaz ederek bildirmeleri üzerine, topluluk içerisinde bulunan yasadışı terör örgütü mesuplarının, topluluğa, dağılmamaları, panzer üzerlerine geldiğinde yola oturmalarını söyledikleri, bu arada panzer aracına bir roket atıldığı, arkasından seri şekilde evlerin damlarından otomatik silahlarla panzerin taranması üzerine, panzerin etrafında bulunan topluluk içerisindeki şahıslardan bazılarının silahlarla, bazılarının da panzerin manevra yaparak olay yerinden uzaklaşmak istediği sırada yaralandığı ve öldüğü belirtilmiştir.

Davacılar murisinin maktuller arasında yer aldığı Nusaybin Cumhuriyet Savcılığı'nın 10/04/1992 tarih ve Hazırlık No: 1992/184, Karar No: 1992/38 sayılı Ek Görevsizlik Kararı ile; yapılan ek soruşturma neticesinde sanıkların A.S. yönetiminde halkı zorla toplayarak panzer önüne sürdükleri, 25/03/1992 tarihli görevsizlik kararında tutuklananların olaya zorla sokulduğu, kast unsurları tespit edilemediğinden tutukluluk hallerinin yeniden değerlendirilmesi gerektiği belirtilerek hazırlık evrakının yetkili ve görevli Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmiştir. ''

3. Başvurucular, murislerinin olaylarda polis panzerinin altında kalarak yaşamını yitirmesi nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında Mardin Valiliği 4 No.lu Zarar Tespit Komisyonuna (Tespit Komisyonu) müracaat etmiştir.

4. Tespit Komisyonu 28/3/2013 tarihinde başvurucunun yakının; olay günü bölücü terör örgütünün organize ettiği kanunsuz olarak yapılan gösteri yürüyüşüne katıldığı ve panzerin önünde duran, terör örgütü lehine slogan atan ve olaya müdahale eden grup içinde yer aldığı, panzere yapılan roketli saldırı sırasında olay yerinden uzaklaşmaya çalışan panzeri engellemeye çalıştığı sırada A.E.nin panzerin altında kalarak yaşamını yitirdiği, ölüm olayının ölenin %100 kendi kusurundan kaynaklandığı bu nedenle 5233 sayılı Kanun kapsamı dışında olduğu gerekçesiyle ret kararı vermiştir.

5. Başvurucu bu işlemin iptali talebiyle Mardin 1. İdare Mahkemesi (İdare Mahkemesi) nezdinde dava açmıştır. İdare Mahkemesi 19/02/2014 tarihinde davayı reddetmiştir. Bu kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

''Dosyada mevcut tüm bilgi ve belgeler incelendiğinde; 22/03/1992 tarihinde Nusaybin’de pkk terör örgütü lehine gösteriler yapıldığı, olaylar sırasında emniyet güçleri tarafından gösterinin kanunsuz olduğu ve dağılmaları gerektiği konusunda ikazda bulunulduğu, bu sırada topluluk içerisinde bulunan bazı pkk mensuplarının topluluğa dağılmamalarını, panzer üzerlerine geldiğinde ise yola oturmalarını söylediği, bazı örgüt mensuplarının durumdan faydalanarak panzer aracına roket ve silahlarla ateş açmaları üzerine, panzerin etrafında bulunan topluluk içerisinde bulunan şahıslardan bazılarının silahla yaralanır iken, bazılarının ise panzerin manevra yaparak olay yerinden uzaklaşmak istediği sırada altında kalmak suretiyle hayatını kaybettiği, davacılar yakınının da ölen kişiler arasında bulunduğu görülmektedir.

Olayın meydana geliş şekli dikkate alındığında, adı geçen şahsın yasa dışı terör örgütü lehine izinsiz gerçekleştirilen gösteriler sırasında göstericiler arasında bulunduğu ve polisin yapılan gösterinin kanunsuz olduğu ve dağılmaları gerektiği yönündeki uyarılarına karşın eylemin devam ettirilmek suretiyle çıkan arbede öldüğü, böylece uğranıldığı iddia edilen zararın kendi kasıtlı-kusurlu davranışı sonucunda meydana geldiği, adı geçen kişinin terörle mücadele kapsamında güvenlik güçlerince yürütülen bir faaliyet sırasında kusuru ve terör olayıyla ilgisi olmadan bu olaydan zarar gören konumunda olmadığı, dolayısıyla yapılan başvurunun 5233 Sayılı Yasa kapsamında değerlendirilemeyeceği sonucuna ulaşıldığından, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.''

6. Danıştay Onbeşinci Dairesi (Dava Dairesi) 15/06/2017 tarihinde İdare Mahkemesinin bu kararını temyiz incelemesinde bozmuştur. Bu kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

''...[D]avacılar murisinin yasadışı bir gösteri yürüyüşünde çıkan olaylar sırasında öldüğü sabit olmakla birlikte, terör örgütü üyesi olduğu, terör örgütüne yardım ve yataklıkta bulunduğu ya da gösteri yürüyüşüne gönüllü olarak katıldığı, 22/03/1992 tarihinde meydana gelen olaylarda aktif olarak rol aldığı, güvenlik güçlerine ateş ettiği veya herhangi bir şekilde saldırıda bulunduğu yönünde bir belirleme bulunmadığından, ilgilinin ölümünün 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerekirken aksi yönde tesis edilen işlemde hukuka uyarlık görülmemiştir.''

7. İdare Mahkemesi 12/12/2018 tarihinde bozma kararına uymayarak ısrar kararı vermiş ve başvurucuların davasını reddetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir :

''Dosyada mevcut tüm bilgi ve belgeler incelendiğinde; 22/03/1992 tarihinde Nusaybin’de pkk terör örgütü lehine gösteriler yapıldığı, olaylar sırasında emniyet güçleri tarafından gösterinin kanunsuz olduğu ve dağılmaları gerektiği konusunda ikazda bulunulduğu, bu sırada topluluk içerisinde bulunan bazı pkk mensuplarının topluluğa dağılmamalarını, panzer üzerlerine geldiğinde ise yola oturmalarını söylediği, bazı örgüt mensuplarının durumdan faydalanarak panzer aracına roket ve silahlarla ateş açmaları üzerine, panzerin etrafında bulunan topluluk içerisinde bulunan şahıslardan bazılarının silahla yaralanırken, bazılarının ise panzerin manevra yaparak olay yerinden uzaklaşmak istediği sırada altında kalmak suretiyle hayatını kaybettiği, davacılar yakınının da ölen kişiler arasında bulunduğu görülmektedir.

Olayın meydana geliş şekli dikkate alındığında, adı geçen şahsın yasa dışı terör örgütü lehine izinsiz gerçekleştirilen gösteriler sırasında göstericiler arasında bulunduğu ve polisin yapılan gösterinin kanunsuz olduğu ve dağılmaları gerektiği yönündeki uyarılarına karşın eylemin devam ettirilmek suretiyle çıkan arbedede öldüğü, böylece uğranıldığı iddia edilen zararın kendi kasıtlı-kusurlu davranışı sonucunda meydana geldiği, adı geçen kişinin terörle mücadele kapsamında güvenlik güçlerince yürütülen bir faaliyet sırasında kusuru ve terör olayıyla ilgisi olmadan bu olaydan zarar gören konumunda olmadığı, dolayısıyla yapılan başvurunun 5233 Sayılı Yasa kapsamında değerlendirilemeyeceği sonucuna ulaşıldığından, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.''

8. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (İDDK) 2/3/2020 tarihinde İdare Mahkemesinin ısrar kararını onamış ve 11/11/2020 tarihinde de karar düzeltme taleplerini reddetmiştir.

9. Kararın 12/2/2021 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine başvurucular 4/3/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

10. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

11. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucuların adli yardım taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

12. Başvurucular; olayın olduğu tarih itibarıyla yasa dışı örgütlerin terör faaliyetlerinin yoğun olduğu, yakınlarının bir çatışma olmaksızın öldürülmüş olması ve faillerinin de bulunamaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğini öne sürmüştür.

13. Yaşam hakkının maddi boyutuyla ilgili iddialar yönünden başvuruya uygulanabilir ilkeler, devletin yaşam hakkı bağlamında yüklendiği negatif yükümlükle ilgili olanlardır. Bu ilkeler Serpil Kerimoğlu ve diğerleri ([2. B.], B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 51), Cemil Danışman ([1. B.], B. No: 2013/6319, 16/7/2014, §§ 44, 45-50, 57, 63), Nesrin Demir ve diğerleri (([1. B.], B. No: 2014/5785, 29/9/2016, §§ 105-109, 111-113) ve Fatma Akın ve Mehmet Eren ([GK], B. No: 2017/26636, 10/11/2021, §§ 82-87) başvuruları hakkında verilen kararlarda yer almaktadır.

14. Anayasa'nın 17. maddesi uyarınca devletin yaşam hakkı kapsamında birtakım pozitif yükümlülükleri de vardır. Pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin boyutu gereğince devletin kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm ve yaralama vakalarında sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütmesi gerekir. Bu tür olaylarda, yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi ihlali gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55). Tazminat ödenmesini amaçlayan davaların da başvuru süresi üzerinde bir etkisi bulunmamaktadır (Nevzat Koçak, B. No: 2015/11217, 9/10/2019, § 42).

15. Açıklanan nedenlerle başvurucuların şikâyetleri açısından olayda sorumluluğu bulunanların tespiti ve cezalandırılması konusunda makul bir başarı şansı sunabilecek olan başvuru yolu, etkili bir ceza soruşturmasıdır.

16. Somut başvuruda başvurucular, yakınlarının ölümü nedeniyle başlatılan ceza soruşturmasının kapsam ve neticesine ilişkin olarak herhangi bir açıklama yapmamıştır. Gerçekten de başvurucuların ileri sürülen iddialar bakımından; ceza soruşturmasının ne zaman başladığına, ceza soruşturması sonucunda nasıl bir karar verildiğine, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmişse bu karara itiraz edip etmediklerine, itiraz sonucunda verilen karara dair bir açıklamada bulunmadıkları görülmüştür. Başvurucular, aynı doğrultuda olmak üzere, ceza soruşturması sonucunda bir iddianame ile kovuşturma evresine geçilerek yargılama yapıldığına veya faillerin bulunamaması nedeniyle daimi arama kararı verildiğine dair de bir izahat yapmamıştır. Başvuru, yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın incelenmesinin Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisine girip girmediği ve ihlal iddiasının süresinde dile getirilip getirilmediği konusunda değerlendirme yapılabilmesine imkân verecek bilgi de ihtiva etmemektedir.

17. Tüm bu hususlara ek olarak başvurucuların yaşam hakkının hangi boyutunun ne suretle ihlal edildiğini ve buna dayanak olan olguları da bireysel başvuru incelemesini sağlayacak şekilde göstermek suretiyle ortaya koyamadıkları anlaşılmıştır. Somut olayda başvurucular 5233 sayılı Kanun kapsamında kalan süreç sonrasında yaşam hakkının ihlal edildiğini genel ve soyut olarak ileri sürmüşlerdir. Anayasa Mahkemesi, mevcut başvuruda, başvurucuların dava açarken bireysel başvuruda belirttikleri hususların hepsini dile getirip getirmedikleri, idari yargı mercilerinin bu iddiaları ne ölçüde değerlendirdiği, başvurucuların değerlendirilmeye alınmayan iddialarının bulunup bulunmadığı, başvurucuların ceza soruşturması sürecine ilişkin bir şikâyetlerinin olup olmadığı, varsa bu şikâyetlerin neler olduğu konularında bilgi sahibi değildir.

18. Ayrıca 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurunun ve bu başvurunun reddi üzerine yürütülen yargısal sürecin başvuru süresine bir etkisi de bulunmamaktadır (Sözü edilen tazminat yolunun devletin yaşamı koruma yükümlülüğü yönünden de etkili bir yol olmadığının değerlendirildiği örnek karar için bkz. Aziz Biter ve diğerleri ([1. B.], B. No: 2015/4603, 19/2/2019, §§ 56-78).

19. Bu itibarla somut olayın niteliği ile başvurucuların iddiaları birlikte değerlendirildiğinde başvuruda yaşam hakkı kapsamında başvuru yollarının tüketilmediği sonucuna varılmıştır.

20. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

21. Başvurucular; İdare Mahkemesi ile İDDK kararlarının açık bir keyfîlik içerdiğini, hukuka uygun olmayan değerlendirmeler ile davalarının reddedildiğini, yargısal mercilerin etkili bir şekilde inceleme ve araştırma yapmadıklarını öne sürmüştür.

22. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; başvurucuların iddialarının dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların ispatı, delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasına ilişkin olduğunu, başvurunun kanun yolu şikâyeti kapsamında olduğunu, açıkça dayanaktan yoksun olup olmadığı hususunun Anayasa Mahkemesince yapılacak değerlendirmede dikkate alınmasının faydalı olacağını açıklamıştır. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı cevap vermemiştir.

23. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).

24. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlık konusunda varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam [2. B.], B. No: 2013/3351, 18/9/2013).

25. Ancak temel hak ve özgürlüklere müdahalenin söz konusu olduğu durumlarda derece mahkemelerinin takdir ve değerlendirmelerinin Anayasa'daki güvencelere etkisini nihai olarak değerlendirecek merci Anayasa Mahkemesidir. Bu itibarla Anayasa'da öngörülen güvenceler dikkate alınarak bireysel başvuru kapsamındaki temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğine ilişkin herhangi bir inceleme kanun yolunda gözetilmesi gereken hususun incelenmesi olarak nitelendirilemez (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, § 53).

26. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi, çok istisnai durumlarda temel hak ve özgürlüklerden biri ile doğrudan ilgili olmayan bir şikâyeti kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin yasak kapsamına girmeden inceleyebilir. Açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsıldığı ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvencelerin anlamsız hâle geldiği çok istisnai durumlarda aslında yargılamanın sonucuna ilişkin olan bu durumun bizatihi kendisi usule ilişkin bir güvenceye dönüşmüş olur. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin derece mahkemelerinin değerlendirmelerinin usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getirip getirmediğini ve açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsılıp sarsılmadığını incelemesi, yargılamanın sonucunu değerlendirdiği anlamına gelmez. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi, derece mahkemelerinin delillerle ilgili değerlendirmelerine ancak açık bir keyfîlik ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getiren bir uygulama varsa müdahale edebilecektir (Ferhat Kara [GK], B. No: 2018/15231, 4/6/2020, § 149; M.B., § 83).

27. Somut olayda İdare Mahkemesinin, başvurucuların yakınının ölüm şekli ile bu ölüm şekline ilişkin olarak da 5233 sayılı Kanun'un uygulanması koşullarının neden mevcut olmayacağı şeklinde hem ilk kararında hem de ısrar kararında yeterli bir değerlendirme yaptığı anlaşılmaktadır. İdare Mahkemesi, olay gününe ilişkin olarak ilgili belge ve bilgileri temin ettikten sonra olayın gelişimine ve başvurucuların yakının ölüm şekline ilişkin olarak somut bazı açıklamalarda bulunmuştur. İdare Mahkemesinin kabulüne göre, terör örgütü lehine gösterilerin yapılması üzerine güvenlik görevlileri tarafından gösterinin kanunsuz olduğu ve dağılmaları gerektiği konusunda ikazda bulunulmuştur. Buna rağmen terör örgütü mensuplarının panzer aracına roket ve silahlarla ateş açmaları üzerine, panzerin etrafında bulunan topluluk içinde bulunan şahıslardan bazıları silahla yaralanırken, bazıları ise panzerin manevra yaparak olay yerinden uzaklaşmak istediği sırada altında kalmak suretiyle hayatını kaybetmiştir. İdare Mahkemesi, bu tespitler sonrasında başvurucunun yakının da yasa dışı terör örgütü lehine izinsiz gerçekleştirilen gösteriler sırasında göstericiler arasında bulunmak ve uyarılara karşın eylemine devam etmek suretiyle çıkan arbede sırasında öldüğünü belirlemiştir. Bu durum ise İdare Mahkemesine göre 5233 Sayılı Kanun kapsamına girmemektedir.

28. Bu açıklamalar sonrasında başvurucuların şikâyet ettiği hususların delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olduğu tespit edilmiş, İdare Mahkemesinin kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

29. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

30. Başvurucular, ölenin bir suçlu gibi görüldüğünü, Nevruz kutlamalarına katılmanın suç olmadığını belirterek masumiyet karinesinin ihlal edildiğini öne sürmüşlerdir.

31. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin iki yönü bulunmaktadır.

32. Güvencenin ilk yönü, kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen süreye, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin bu yönünün kapsamı sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı zamanda diğer tüm idari ve adli makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu ceza yargılaması kapsamında değil ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer hukuki süreç ve yargılamalarda da (idari, hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilir (Galip Şahin [1. B.], B. No: 2015/6075, 11/6/2018, § 39).

33. Güvencenin ikinci yönü ise ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir (Galip Şahin, § 40).

34. Somut olayda İdare Mahkemesinin kararına bakıldığında, başvurucunun yakınlarının ölümü nedeniyle 5233 sayılı Kanun kapsamında açılan davada yaptığı tespitlerin değerlendirilmesi neticesinde, başvurucunun yakınının olaylardaki durumuna ve ölümüne ilişkin olarak mevcut belgelere göre değerlendirmelerde bulunduğu anlaşılmıştır. İdare Mahkemesi kararında ölenle ilgili olarak, olay günündeki eylem ve olgulara dayanıldığı, somut dava değerlendirilirken kişinin masumiyetini zedelemeye dönük ifadelerin kullanılmadığı böylece bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu görülmüştür.

35. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

D. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

36. Başvurucular, murislerinin adına veya kendi adlarına ilişkin herhangi bir açıklama yapmaksızın soyut olarak toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini öne sürmüştür.

37. Başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine dair iddialarının -incelemeyi gerektirecek hiçbir açıklama yapmadıkları görüldüğünden- temellendirilmemiş şikâyet niteliğinde bulunduğu gerekçesiyle açıkça dayanaktan yoksun olduğu değerlendirilmiştir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucuların yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 19/11/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Ali Er ve diğerleri [1.B.], B. No: 2021/12275, 19/11/2024, § …)
   
Başvuru Adı ALİ ER VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2021/12275
Başvuru Tarihi 4/3/2021
Karar Tarihi 19/11/2024

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, murisin toplumsal olaylar sırasında ölümü nedeniyle uğranılan zararın tazmini için açılan davanın reddedilmesi nedeniyle yaşam hakkının, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, masumiyet karinesinin ve toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin diğer iddialar Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (bariz takdir hatası, içtihat farklılığı vs.-idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Masumiyet karinesi (idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı Toplantı ve gösteri yürüyüşü Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi