Başkan
|
:
|
Basri BAĞCI
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Metin KIRATLI
|
Raportör
|
:
|
Aydın DEMİREL
|
Başvurucular
|
:
|
1. Leyla AYGÜN
|
|
|
2. Pınar TÜRK ARIK
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Ramazan DEMİR
|
|
|
Av. Eylem Arzu KAYAOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, idarenin yasaklama kararına aykırı olarak bir etkinliğe katılmak istenmesi sonucu gözaltına alınma ve buna ilişkin olarak konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbiri uygulanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Kadıköy Kaymakamlığı tarafından 2/2/2021 tarihli kararla COVID-19 salgını nedeniyle toplum sağlığının korunması, kamu düzeninin sağlanması, salgının yayılmasının engellenmesi amacıyla ve toplumsal iç barışı tehdit edebilecek etkinliklerin gerçekleşme ihtimali gözönüne alınarak 2/2/2021 tarihinden itibaren yedi gün süreyle Kadıköy ilçesindeki tüm açık alanlarda gerçekleştirilmesi planlanan toplantı, miting, yürüyüş, oturma eylemi, basın açıklaması, konser, bildiri dağıtımı gibi etkinlikler yasaklanmıştır. Bu karar 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun 32. maddesinin (Ç) fıkrası ve 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 17. maddesi uyarınca alınmıştır. Kadıköy Kaymakamlığı tarafından alınan bu karar, sosyal medya üzerinden protesto ve basın açıklaması için çağrılar yapan ilgili kişi ve kuruluşlara telefon, resmî tebligat ve basın açıklaması yoluyla ilan ve tebliğ edilmiştir.
3. Güvenlik güçlerince yapılan tespite göre TKP/ML, PKK/KCK, DHKP-C gibi birtakım silahlı terör örgütlerinin katılımıyla oluşturulduğu iddia edilen Birleşik Mücadele Güçleri tarafından sosyal medya platformlarından bir üniversiteye rektör atanmasını protesto etmek amacıyla 4/2/2021 tarihinde İstanbul'un Kadıköy ilçesinde yapılacak protesto ve basın açıklamasına katılma çağrısı yapılmıştır. Güvenlik güçlerince hazırlanan Olay ve Yakalama Tutanağı'na göre 4/2/2021 tarihinde bu çağrı üzerine basın açıklaması ve protestoya katılmak amacıyla Kadıköy'de elli ilâ altmış kişilik bir grup toplanmıştır. Kadıköy Kaymakamlığı tarafından alınan yasaklama kararı, toplanan gruba birçok defa tebliğ edilmiştir. Grubun dağılmamakta ısrar etmesi, sözlü ve fiilî olarak karşı koyması üzerine güvenlik güçlerince gruba müdahalede bulunulmuş ve aralarında başvurucuların da bulunduğu 61 kişi yakalanarak gözaltına alınmıştır.
4. Başvurucular, Cumhuriyet savcısı huzurundaki ifadelerinde özetle eyleme katılmak için değil arkadaşlarıyla buluşmak için olay yerine geldiklerini belirtmiştir. Emniyet güçlerince hazırlanan fezlekede ise başvurucuların slogan atarak eylem yapan ve dağılmamakta ısrar eden grupta yer aldıkları, başvurucu Pınar Türk Arık hakkında silahlı terör örgütüne üye olma, halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme, terör örgütü propagandası yapma suçlarından, başvurucu Leyla Aygün hakkında isesilahlı terör örgütüne üye olma, terör örgütü propagandası yapma suçlarından yargılamaların bulunduğu bilgilerine yer verilmiştir.
5. Aralarında başvurucuların da yer aldığı birçok şüpheli hakkında İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen ve Örgütlü Suçlar Bürosu tarafından 2911 sayılı Kanun'un 32. maddesinde düzenlenen kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama suçundan tutuklama kararı verilmesi talep edilmiştir. Tutuklama talebinde, başvurucuların atılı suçu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin ve tutuklama nedeninin bulunduğu, atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, müsnet suçun 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesinde sayılı katalog suçlardan olduğu, güvenlik tedbirinin orantılı olduğu, cezanın üst sınırının gözetildiği belirtilmiştir. İstanbul Anadolu 3. Sulh Ceza Hâkimliği (Sulh Ceza Hâkimliği) 9/2/2021 tarihinde başvurucular ve diğer bazı şüpheliler hakkında "...şüphelilerin üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair kuvvetli şüphe oluşmuş ise de; suç vasfının ve delil durumunun şüpheliler lehine değişme ihtimali..." gerekçesiyle tutuklama talebinin reddine, yurt dışına çıkamama ve konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasına karar vermiştir. Başvurucuların itirazları İstanbul Anadolu 4. Sulh Ceza Hâkimliğince 18/2/2021 tarihinde reddedilmiştir.
6. Başvurucular, ret kararını 15/3/2021 tarihinde öğrenmiş ve 16/3/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
7. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
8. Bireysel başvuru sonrasında Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi üzerinden yapılan incelemede, başvurucular hakkında kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama suçunu işledikleri iddiasıyla kamu davası açıldığı tespit edilmiştir. İddianamede; Kadıköy'de muhtemel toplumsal olayların, basın açıklamaları ve gösteri yürüyüşleri yapılacağının, sosyal medya üzerinden bazı gruplar organizesinde 4/2/2021 tarihinde başta gerçek kişi ve sivil toplum örgütleri olmak üzere çeşitli marjinal gruplar tarafından toplantı amacıyla bireysel ve kitlesel çağrıların yapıldığının tespit edildiği, Kadıköy ilçesindeki tüm açık alanlarda gerçekleştirilmesi planlanan toplantı, basın açıklaması, konser gibi etkinliklerin Kadıköy Kaymakamlığı tarafından 2/2/2021 tarihinden itibaren yedi gün süreyle yasaklandığı, söz konusu yasaklama kararının sosyal medya üzerinden çağrılar yapan ilgili kişi ve kuruluşlara telefon, resmî tebligat ve basın açıklamasıyla ilan ve tebliğ edildiği, yasaklama kararına rağmen 4/2/2021 tarihinde daha önceki çağrılar doğrultusunda planlanan basın açıklamasının yapılacağı yönündeki çağrıların devam etmesi üzerine güvenlik güçlerince gerekli güvenlik tedbirlerinin alındığı, basın açıklaması için toplanan elli kişilik grubun yasaklama kararına rağmen yürüyüşe geçmesi üzerine yasaklama kararının gruba tebliğ edilerek dağılmaları, aksi hâlde güvenlik güçlerince müdahale edileceği yönünde birçok kez uyarıda bulunulduğu, uyarıya rağmen grubun yürüyüş yapmak istemesinin ardından müdahale edilerek dağıtıldığı, bu sürecin birçok kez tekrarlandığı belirtilmiştir.
9. İstanbul Anadolu 35. Asliye Ceza Mahkemesi (Asliye Ceza Mahkemesi); 29/3/2021 tarihinde adli kontrol tedbirinin niteliği, tedbirin konulduğu tarih ve kamu davasının açıldığı gözetilerek başvurucular hakkındaki konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirinin kaldırılmasına, yurt dışına çıkış yasağı adli kontrol tedbirinin devamına ve başvurucular hakkında imza atmak suretiyle en yakın polis merkezine başvuruda bulunmak şeklindeki adli kontrol tedbirinin uygulanmasına karar vermiştir. Yargılama Asliye Ceza Mahkemesi nezdinde derdesttir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
10. Başvurucular; somut olayda suçun kanuni unsurlarının mevcut olmadığını, soruşturma makamınca toplanması gereken delil bulunmadığını, polis tutanaklarının tamamı dosyaya ibraz edildiği hâlde haklarında başka tedbirlerin yanı sıra konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirinin de uygulandığını, ölçüsüz olan bu tedbir nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
11. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; başvurucuların 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesine göre tazminat davası açmadan, dolayısıyla olağan hukuk yolunu tüketmeden bireysel başvuruda bulundukları bildirilmiştir. Ayrıca anılan tedbirin kısa süre sonra kaldırılarak imza atma şeklindeki adli kontrol tedbirinin uygulandığı, akabinde bu tedbirin kaldırıldığı belirtilerek başvurucular hakkında uygulanan koruma tedbirinin süresi ve ağırlığı ile soruşturmanın kapsamı gözetilerek tedbirin ölçülülüğünün değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamındaki tazminat yolunun etkili bir iç hukuk yolu olmadığını belirterek bireysel başvuru formunda yer alan iddialarını yinelemiştir.
12. Başvurucular gözaltı tedbirinin hukuki olmadığı iddiaları yönünden 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi uyarınca tazminat yoluna başvurmadan sadece adli kontrol tedbirine ilişkin olağan kanun yolunu tükettikten sonra bireysel başvuruda bulunmuştur. Dolayısıyla şikâyete esas müdahalenin adli kontrol tedbirinin uygulanması olduğu anlaşıldığından inceleme buna hasredilmiş olup gözaltı işleminin hukukiliğine ilişkin ihlal iddiası bakımından bir değerlendirme yapılmamıştır.
13. Anayasa Mahkemesi, hakkında konutu terk etmeme adli kontrol tedbiri uygulanan başvurucunun 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesindeki tazminat davası olağan başvuru yolunu tükettikten sonra yaptığı bireysel başvuruya ilişkin E.Y. ([GK], B. No: 2018/10482, 14/12/2022, § 48) kararında, 5271 sayılı Kanun'un 141. ve devamı maddelerinde adli kontrolün tazminat talep edilebilecek koruma tedbirleri arasında sayılmadığını, dolayısıyla konutu terk etmeme tedbiri bakımından etkili bir tazminat yolunun bulunmadığını tespit etmiştir. Bu bakımından başvurucuların haklarındaki iddiaya konu adli kontrol tedbirlerinin sona erdiği tespit edilmiş olsa da somut başvuruda başvuru yollarının tüketilmesine dair kabul edilebilirlik kriteri bakımından bir eksiklik bulunmadığı değerlendirilmiştir. Bunun yanı sıra açıkça dayanaktan yoksun olmayıp kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
14. Anayasa Mahkemesi; konutu terk etmeme tedbirinin niteliği, uygulanış şekli ve özellikleri itibarıyla hareket serbestîsi üzerindeki sınırlayıcı etkisinin derece ve yoğunluk olarak seyahat özgürlüğüne göre oldukça ileri bir boyutta olduğu ve dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahale teşkil ettiği sonucuna varmıştır (Esra Özkan Özakça [GK], B. No: 2017/32052, 8/10/2020, §§ 68-76).
15. Konutun terk edilmemesine yönelik bir yükümlülüğü içeren adli kontrol tedbirinin hukukiliğinin değerlendirilmesinde -tıpkı tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesinde olduğu gibi- tedbirin kanun tarafından öngörülüp öngörülmediği, isnat edilen suçun işlendiğine dair kuvvetli şüphe bulunup bulunmadığı, Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanılıp dayanılmadığı ve tedbirin ulaşılmak istenen amaç bakımından ölçülü olup olmadığı dikkate alınır. Çünkü böyle bir adli kontrol tedbiri tutuklamaya seçenek bir koruma tedbiridir. Dolayısıyla söz konusu tedbire ancak, suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi şartıyla, suçluluğu hususunda kuvvetli belirti bulunan kişiler hakkında, tedbir uygulanacak kişinin kaçmasını ya da delilleri yok etmesini veya değiştirmesini önlemek amacıyla ve ulaşılmak istenen amaç yönünden bir ölçüsüzlük yoksa başvurulabilir. Adli kontrol kapsamındaki başka yükümlülüklerin ulaşılmak istenen meşru amaç bakımından yeterli olması hâlinde kişi konutu terk etmeme yükümlülüğüne tabi tutulmamalıdır (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Esra Özkan Özakça, §§ 78-83).
16. Başvurucuların bireysel başvuruya konu ettikleri husus, kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama suçundan yürütülen bir soruşturma kapsamında Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 5271 sayılı Kanun'un 109. maddesi uyarınca verilen konutu terk etmeme adli kontrol tedbiridir. Dolayısıyla başvurucular hakkında verilen ve adli kontrol yükümlülüğü olarak uygulanan konutu terk etmeme tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
17. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan söz konusu adli kontrol tedbiri açısından başvurucuların isnat edilen suçu işlediklerine dair kuvvetli şüphe bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekir.
18. Sulh Ceza Hâkimliği adli kontrole hükmettiği kararında suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin var olduğunu belirtmiştir (bkz. § 5). İsnada göre içinde başvurucuların da bulunduğu grup, güvenlik güçlerinin yaptığı ihtarlara ve toplantının dağıtılması için güç kullanılmasına rağmen dağılmamakta ısrar etmiştir. Fezlekeye göre başvurucular slogan atarak eylem yapan ve dağılmamakta ısrar eden grupta yer almaktadır (bkz. §§ 4, 5, 8). Başvurucuların eyleminin isnat edilen suçu oluşturup oluşturmayacağı bakımından ise haklarındaki yargılamanın derdest olduğu da gözetilerek (bkz. § 9) somut olayın koşullarında Sulh Ceza Hâkimliğinin başvurucuların suçu işlediklerine dair kuvvetli belirti bulunduğu yönündeki kabulünden ayrılmayı gerektirecek bir husus bulunmadığı değerlendirilmiştir.
19. Bu aşamada başvurucular hakkında uygulanan adli kontrol tedbirinin meşru bir amacı olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
20. Öncelikle başvuruculara isnat edilen suçun yalnızca kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama suçu olduğunu ifade etmek gerekmektedir (bkz. §§ 5, 8).
21. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında, tutuklama kararının kaçmayı ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. Konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirinin tutuklamaya alternatif olma niteliği gereği bu tedbir yalnızca Anayasa'da öngörülen bu amaçlarla verilebilir. Anılan tedbirin niteliği ve özellikleri dikkate alındığında bunun bilhassa şüpheli veya sanıkların kaçmalarını engellemeye yönelik adli bir önlem olarak değerlendirilmesi mümkündür (Esra Özkan Özakça, § 80). 5271 sayılı Kanun'un 109. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da tutuklama sebeplerinin varlığı hâlinde kişinin tutuklanması yerine adli kontrol altına alınmasına karar verilebileceği belirtilmiştir. Dolayısıyla adli kontrol tedbiri, tutuklama sebeplerinin varlığı hâlinde ve ancak tutuklamanın ölçülü olmayacağı hâllerde başvurulabilen bir tedbirdir.
22. Tutuklama sebepleri 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinde düzenlendiği üzere şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması ya da kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşmasıdır. Tutuklamanın anılan meşru amaçları adli kontrol bakımından da geçerlidir. Bu kapsamda adli kontrol tedbiri açısından somut olayda meşru amacın Sulh Ceza Hâkimliğince ortaya konulup konulmadığının değerlendirilmesi gerekir.
23. Nitekim konutu terk etmeme adli kontrol tedbirinin hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bir başvuruda Anayasa Mahkemesi, somut olayın koşullarını ve başvuruya konu edilen yargısal süreci dikkate alarak fakat adli kontrole ilişkin kararda yazılı gerekçeler üzerinden inceleme yapmıştır (Esra Özkan Özakça, § 84).
24. Somut olayda Sulh Ceza Hâkimliği, başvurucuların adli kontrol altına alınmalarına karar verirken suç vasfının ve delil durumunun şüpheliler lehine değişme ihtimaline dayanmıştır. Dolayısıyla kararın gerekçesinde, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinde öngörüldüğü üzere "şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması ya da kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe" bulunduğunu ortaya koyan, tedbirin meşru amacına dair bir değerlendirme bulunmamaktadır (bkz. § 5).
25. Tüm bu veriler ışığında Sulh Ceza Hâkimliği tarafından sunulan gerekçenin başvurucular hakkında konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirinin uygulanmasının gerekliliğini, dolayısıyla tedbirin meşru amacını ortaya koymak bakımından eksik ve yetersiz kaldığı değerlendirilmiştir. Varılan bu sonuç karşısında tedbirin ölçülülüğü yönünden ayrıca inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
26. Bu itibarla başvurucular hakkında konutu terk etmeme şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmasının meşru amacının bulunduğuna dair olgular yeterli gerekçeyle ortaya konulmadan bu tedbirin uygulanmasının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan güvencelere aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
27. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
28. Başvurucular, basın açıklaması yapma amaçlarının olmadığını belirtmiş ancak aksinin kabulü hâlinde dahi barışçıl nitelikte olan bir etkinliğe müdahale edilmesi, gözaltına alınmaları, haklarında adli kontrol tedbiri uygulanması nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının ihlal edildiğinden yakınmıştır.
29. Bakanlık görüşünde; başvurucuların idarenin yasaklama kararına ve kolluk görevlilerinin ihtarına rağmen toplantıya katıldıkları ve dağılmamakta ısrar ettikleri, direnmeleri nedeniyle haklarında adli kontrol tedbirinin uygulandığı açıklanmıştır. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına ilişkin bir açıklama yapmamıştır.
30. Somut olayda kanuna aykırı bir toplantıya katıldıkları ve ihtara rağmen dağılmamakta ısrar ettikleri iddiasıyla başvurucular hakkında adli kontrol tedbiri uygulanmıştır. Dolayısıyla başvurucular hakkında uygulanan adli kontrol tedbirinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına müdahale teşkil ettiği kabul edilmelidir.
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
32. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında adli kontrol tedbirinin hukukiliğine ilişkin yapılan değerlendirmede müdahalenin kanun tarafından öngörülme koşulunu sağladığı sonucuna varılmıştır (bkz. § 16). Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı bakımından da bu sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
33. Anayasa Mahkemesi birçok kararında, uygulanan koruma tedbirinin ifade ve basın özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken öncelikle koruma tedbirinin hukuki olup olmadığını ve/veya tedbirin makul süreyi aşıp aşmadığını değerlendirmekte; sonrasında uygulanan tedbirin hukukiliğine ya da süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (tutuklama tedbiri bağlamında yapılan değerlendirmeler için bkz. Mutlu Öztürk ve diğerleri [1. B.], B. No: 2020/8525, 28/1/2021, § 84; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 191-203; Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, §§ 92-100; Mehmet Baransu (2) [2. B.], B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 157-164; Şahin Alpay [GK], B. No: 2016/16092, 11/1/2018, §§ 134-147).
34. Anayasa Mahkemesi, adli kontrol tedbirinin hukukiliği bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönünden yaptığı incelemede başvuruculara uygulanan konutu terk etmeme şeklindeki tedbirin ulaşılmak istenen amaç bakımından zorunlu bir müdahale olmadığı değerlendirmesinde bulunmuştur (bkz. §§ 25, 26). Başvuruya konu toplantıya ilişkin olarak kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönünden başvurucularla ilgili yapılan bu tespit ve değerlendirmelerin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı yönünden de geçerli olduğu açıktır. Ayrıca gerekliliği ortaya konulamayan koruma tedbirinin toplantıya katılma hususunda bireyler üzerinde caydırıcı etki yarattığı da dikkate aldığında toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı yönünden demokratik toplumda gerekli olmadığı sonucuna varılmıştır.
35. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
36. Başvurucular; ihlalin tespiti ve yeniden yargılama yapılması ile miktar belirtmeksizin maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
37. Anayasa Mahkemesince yapılan inceleme sonucunda Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Bu itibarla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır. Başvurucular haklarındaki konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbiri sona ermiştir. Dolayısıyla ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. Diğer taraftan yalnızca kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğinin tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara ayrı ayrı net 110.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Öte yandan başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri zararla ilgili bilgi ve belge sunmamaları nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvuruculara ayrı ayrı net 110.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 487,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.487,60 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına ve bilgi için İstanbul Anadolu 3.Sulh Ceza Hâkimliğine (2021/159 Sorgu) ve İstanbul Anadolu 4. Sulh Ceza Hâkimliğine (2021/1042 D.İş) GÖNDERİLMESİNE 4/2/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.