TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GÜLİSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2021/17150)
|
|
Karar Tarihi: 28/2/2024
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
|
|
Muhterem İNCE
|
Raportör
|
:
|
Rıdvan DEMİR
|
Başvurucu
|
:
|
Gülistan KILIÇ KOÇYİĞİT
|
Vekili
|
:
|
Av. Şerife Çelik
|
I. BAŞVURUNUN
ÖZETİ
1. Başvuru; mensubu olunan partinin binasından çıkışın
engellenmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, kolluk
görevlilerince fiziksel şiddet uygulanması ve bu olay hakkında etkili bir ceza
soruşturması yürütülmemesi nedeniyle de kötü muamele yasağının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
2. Milletvekili olan başvurucu, bir kısım belediye
başkanının görevden alınıp yerlerine kayyım atanmasını protesto etmek amacıyla
20/8/2019 tarihinde Diyarbakır'da mensubu olduğu partinin binasından yanındaki
kişilerle dışarıda bekleyen grupla buluşmak üzere çıkmak istemiştir. Düzenledikleri
tutanağa göre kolluk görevlileri, başvurucu ve yanındaki gruba valiliğin
toplantı, gösteri yürüyüşlerinin bir süre yasaklandığına ilişkin emri
doğrultusunda binadan çıkmalarına izin verilmeyeceğini bildirmiştir.
Başvurucunun da aralarında olduğu grubun binadan çıkmaya çalışması neticesinde
kolluk görevlileri müdahalede bulunmuştur.
3. Olay nedeniyle düzenlenen kolluk tutanağı ile kolluk
görevlilerince yapılan görüntü kayıtlarının çözümüne ilişkin tutanağa göre
başvurucunun da aralarında olduğu grup, polis kalkanlarına yüklenerek kolluk
kuvvetlerinin direncini kırmaya çalışmıştır. Grubun bulunduğu alandan kolluk
görevlilerine bazı cisimler atılmış, anılan olay neticesinde beş kolluk
görevlisi yaralanmıştır. Bununla birlikte kolluk görevlileri tarafından
başvurucuya yönelik bir müdahale gerçekleşmemiştir.
4. Yaşanan olay sonrasında başvurucunun özel bir
hastaneye müracaat etmesi üzerine adli muayene raporu düzenlenmiştir. Anılan
raporda başvurucunun oksipital (boyun arka kısmı, ensenin üzeri)
bölgesinde şişlik, sırtında ise ekimoz ve şişlikler tarif edilmiş; başvurucunun
hayati tehlikesinin bulunmadığı ve yaralanmanın basit tıbbi müdahale ile
giderilebilecek ölçüde hafif olduğu belirtilmiştir.
5. Başvurucu; ilgili kamu görevlileri hakkında kişiyi hürriyetinden
yoksun kılma, işkence, görevi kötüye kullanma ve yaralama suçlarından
soruşturma başlatılması için 6/12/2019 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığına (Başsavcılık) suç duyurusunda bulunmuştur. Suç duyurusunda
başvurucu, olaya ilişkin görüntü ve kamera kayıtlarının internette yer
aldığını, bu görüntülerden kendilerinin abluka altına alındığının ve fiziksel
şiddete uğradıklarının anlaşıldığını belirtmiştir.
6. Başsavcılık 13/1/2020 tarihinde Diyarbakır İl Emniyet
Müdürlüğüne olayla ilgili emniyet birimlerinde bir tahkikat evrakının olup
olmadığının tespit edilmesi, olması hâlinde ise bir örneğinin gönderilmesi,
olayda başvurucuya müdahale eden polis memurlarının açık kimliklerinin tespit
edilmesi, olaya dair tanık araştırılması yapılarak varsa tanık beyanlarının
alınması, kamera kaydı tespiti yapılarak kaydın CD ortamına aktarılması ve
çözümlemesinin yapılması talimatlarını iletmiştir. 24/9/2020 tarihinde
celbedilen bilgi ve belgeler neticesinde Başsavcılık, kovuşturmaya yer
olmadığına karar vermiştir. Başsavcılığın yaptığı değerlendirmenin ilgili kısmı
şöyledir:
"... Gülüstan Kılıç Koçyiğit'in
de aralarında bulunduğu grubun ... il binasından çıkıp dışarıdaki grupla
birleşmesini engellemek amacıyla ablukaya alındığı, ablukadaki grubun polis
memurlarına karşı eylemde bulunması üzerine polis memurları tarafından gruba
müdahale edildiği, grup içerisinde bulunan müşteki Gülüstan Kılıç Koçyiğit
isimli şahsa yönelik herhangi bir müdahalenin bulunmadığı, müştekinin herhangi
bir yaralanması olduğuna dair bir raporun bulunmadığı, olayda polis memurlarına
atfedilebilecek suç unsuruna rastlanmadığı... [anlaşılmıştır.]"
7. Başvurucu; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna
ilişkin değerlendirme yapılmadığını, sunulan darp raporunun dikkate alınmadığını,
basına düşen ve kendisinin de sunduğu görüntülerin incelenmediğini, tanık ve
şüpheli ifadelerinin alınmadığını belirterek anılan karara itiraz etmiştir.
8. Diyarbakır 3. Sulh Ceza Hâkimliği 18/3/2021 tarihli
kararıyla başvurucunun itirazını reddetmiştir.
9. Başvurucu 27/3/2021 tarihinde kararı öğrendikten sonra
21/4/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
10. Komisyon başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Kişi Hürriyeti
ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
11. Başvurucu, bulunduğu binadan çıkışının hakkında
verilmiş bir karar olmadan engellenmesinden yakınmıştır. Başvurucuya göre bu
durum haksız tutma niteliğindedir.
12. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında ifade
edilen “Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.” şeklindeki
düzenlemede yer alan hürriyet sözcüğü, özgürlük ve bağımsızlığın yanı sıra
serbestlik anlamına da gelmektedir. Bu anlamda kişi hürriyetine yönelik bir
müdahale olduğunun söylenebilmesi için kişinin hareket serbestîsinin maddi
olarak sınırlandırılması gerekir. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik
bir müdahale için kişi, rızası olmaksızın en azından rahatsızlık verecek
uzunlukta bir süre boyunca belirli bir yerde fiziki olarak tutulmalıdır (Galip
Öğüt [GK], B. No: 2014/5863, 1/3/2017, § 34).
13. Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik sınırlamalar ile Anayasa’nın 23.
maddesinde düzenlenen seyahat hürriyetine yönelik sınırlamalar arasındaki fark,
sınırlamanın niteliği ve esası ile ilgili değildir. Bu iki hak arasındaki ayrım
derece ve yoğunluk farkıdır. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı bağlamında
hareket serbestîsine yönelik kısıtlama, seyahat hürriyetine yönelik bir
müdahaleye göre çok daha ileri derecede ve yoğun olmalıdır. Sınırlamalardaki
derece ya da yoğunluğun değerlendirilmesinde ise söz konusu tedbirin çeşidi,
süresi, etkileri ve uygulanma tarzı gibi çeşitli faktörler ile bireyin gündelik
hayatının devlet tarafından ne ölçüde denetim altında tutulduğunun dikkate
alınması gerekir (Esra Özkan Özakça [GK], B. No: 2017/32052, 8/10/2020,
§ 71).
14. Somut olayda başvurucunun mensubu olduğu partiye ait
binadan çıkışı engellenmiş, burada bir saat bekledikten sonra yapılan
görüşmeler neticesinde kolluk görevlileri çıkışına izin vermiştir. Başvuru
dosyasındaki bilgi ve belgeler başvurucunun olay günü bulunduğu yerden
ayrılmaya olumsuz herhangi bir durumla karşılaşmadan özgürce karar vermiş
olabileceğini göstermemektedir. Bu bakımdan süresi nispeten kısa da olsa
başvurucunun tutulması, etkileri ve uygulanma şekli itibarıyla Anayasa’nın 19.
maddesi anlamında hürriyetten yoksun bırakmadır. Bu sebeple Anayasa’nın kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkını güvence altına alan 19. maddesi başvurucunun
şikâyetlerine uygulanabilir niteliktedir.
15. Uygulanabilirlik meselesinin çözülmesinin ardından
ihlal iddiasının kabul edilebilir olup olmadığı değerlendirilmelidir.
16. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında
incelenebilecek şekilde hareket serbestliği kısıtlanan bir kişinin tutmanın
hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yaptığı bireysel başvuru, esas olarak sözü
edilen kişinin serbest kalmasını amaçlar. Kişi bireysel başvuru öncesinde zaten
serbest kalmışsa başvurunun amacı hiç şüphesiz haksız tutmadan doğan zararların
tazminidir. Zira bireysel başvuru öncesinde tüketilmesi zorunlu olan hukuki
yollarda tutmanın hukuka aykırı olduğu açıkça veya özü itibarıyla kabul edilerek
tutmadan doğan zarar tazmin edilmiş ise artık başvurucunun kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının mağduru olduğu söylenemez (yakalama ve gözaltı sürecinden
sonra serbest bırakılan ve haklarında beraat kararı verilen başvurucular lehine
tazminata hükmedilmesi nedeniyle sözü edilen başvurucuların mağdur sıfatlarının
bulunmadığına karar verilen başvuru için bkz. Öner Yakasız ve diğerleri,
B. No: 2015/9430, 20/3/2019, §§ 66-68).
17. Başvuru yollarının tüketilmesi gereğinden
bahsedilebilmesi için hakkının ihlal edildiğini iddia eden kişinin
başvurabileceği hukuki yol öncelikle hukuk sisteminde mevcut olmalıdır. Ayrıca
sözü edilen yol; ihlali tespit ederek ihlalin sonuçlarını giderebilme
kapasitesini haiz, makul bir çabayla ulaşılabilir ve uygulamada da etkin olmalıdır
(Fatma Yıldırım, B. No: 2014/6577, 16/2/2017, § 39). Bununla birlikte
teoride makul bir başarı sunma kapasitesi bulunan bir yolun uygulamada başarıya
ulaşmayacağına dair şüphe, başvurucuyu o hukuki yolu tüketmekten azade
kılmadığı (Sait Orçan, B. No: 2016/29085, 19/7/2017, § 36) gibi yasal
düzenlemeyle oluşturulan, var olduğu hususunda bir tereddüt uyandırmayan bir
hukuki yolun fiilen denenmemesi ve kullanılmaması da söz konusu yolun etkili
olmadığının kabulüne imkân vermez (Nebahat Baysal Gül, B. No:
2016/14634, 28/5/2019, § 20).
18. Yapılan açıklamalar çerçevesinde somut olaya
dönüldüğünde Anayasa’nın 125. maddesinin yedinci fıkrasında idarenin kendi
eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu, 129. maddesinin
beşinci fıkrasında ise memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini
kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının kanunun
gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak ancak idare aleyhine açılabileceği
ifade edilmiştir. Bu hükümlere uygun olarak 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda idari dava türlerinden olan idari eylem ve
işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan
tam yargı davalarıyla ilgili düzenlemelere yer verilmiştir. Kamu görevlilerinin
eylemlerinin şahsi kusurlarına dayandığı ve idari bir eylemin söz konusu
olmadığı hâller yönünden ise 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar
Kanunu’nda haksız fiillerden doğan sorumluluğu düzenleyen hükümler yer
almaktadır. Sözü edilen hukuki yollara rağmen başvurucu, haksız tutulma
iddiasını doğrudan bireysel başvuruya taşımış; anılan hukuki yolların etkisiz
olduğunu iddia etmemiştir. Bu sebeple başvurucunun ihlal iddiasını hukuk
sisteminde mevcut hukuki yolları tüketmeden yaptığı sonucuna varılmıştır (kısmen
benzer bir olayda yapılan benzer değerlendirmeler için bkz. Veli Saçılık
(3), B. No: 2018/27473, 29/3/2023, § 15).
19. Açıklanan gerekçelerle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele
Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
20. Başvurucu, kolluk görevlilerinin fiillerine yönelik
yürütülen soruşturma sonunda yaralandığını tespit eden sağlık raporunun
varlığına rağmen anılan raporun olmadığından bahisle kovuşturma yapılmasına yer
olmadığına karar verildiğini ve anılan karara karşı yaptığı itirazın gerekçesiz
olarak reddedildiğini belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini iddia
etmiştir. Adalet Bakanlığı görüşünde; yapılacak incelemede Anayasa ve mevzuat
hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi ve AİHM içtihatlarının dikkate alınması
gerektiği bildirilmiştir.
21. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
22. Güç kullanmaya yetkili kamu görevlilerinin, tutumu
nedeniyle kendisine karşı güç kullanılması kesin olarak gerekli olan bir kişiye
karşı fiziksel güce başvurmaları veya kitlesel bir kargaşayı bastırmak amacıyla
kaçınılmaz olarak güce başvurmaları kural olarak Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasını ihlal etmemektedir. Bununla birlikte güç kullanımında aşırıya
kaçılmışsa ya da kullanılan güç ile güç kullanımının amacı arasında orantı
yoksa kötü muamele yasağının ihlali söz konusu olabilir (bazı değişikliklerle
birlikte bkz. Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924,
6/1/2015, §§ 81, 82).
23. Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve
görevleri” kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte
yorumlandığında- bir kimsenin devlet görevlilerinin 17. maddenin üçüncü
fıkrasını ihlal eden bir muamelesine uğradığına ilişkin savunulabilir bir
iddiada bulunması hâlinde etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir. Kötü
muamelenin kasten yapıldığının ileri sürüldüğü durumlarda iddia hakkında
ivedilikle bir ceza soruşturması başlatılmalıdır. Şikâyet olmadığında bile
kişiye kötü muamelede bulunulduğuna ilişkin yeterince açık belirtiler varsa
konuyla ilgili bir ceza soruşturması açılmalıdır. Soruşturmada olayı
aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek tüm deliller
toplanmalıdır. Dahası soruşturma süreci gerektiği ölçüde kamu denetimine ve
mağdurun erişimine açık olmalı, mağdur soruşturmaya etkili şekilde
katılabilmeli, soruşturmada makul bir özen ve süratle hareket edilmelidir.
Ayrıca yetkililer, soruşturmayı sonlandırmak için aceleci davranmamalı ve
temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§
101-103; S.D., B. No: 2013/3017, 16/12/2015, §§ 111-114; Veli
Saçılık (2), B. No: 2018/24614, 18/10/2022, § 16).
24. Başvurucunun da içinde bulunduğu grup parti
binasından çıkmak isterken kolluk görevlileri gruba müdahale etmiştir.
Başvurucu, olay sonrasında düzenlenen adli muayene raporuna göre basit tıbbi
müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif bir şekilde yaralanmıştır (bkz. § 4).
Başvurucunun konuyla ilgili suç duyurusu üzerine başlatılan soruşturmada Cumhuriyet
savcısı, yaralanmanın olmadığı ve başvurucuya herhangi bir fiziksel müdahale
gerçekleştirilmediği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
Ne var ki Cumhuriyet savcısı; sonuca varmadan önce suç duyurusunun ekinde
sunulan video ve kamera görüntüleriyle ilgili bir inceleme yapmamış ve
yaptırmamış, ibraz edilen adli muayene raporuna rağmen kolluk tarafından
düzenlenen görüntü çözümleme tutanağına dayanarak ve başvurucunun yaralandığına
dair rapor bulunmadığını ifade ederek temelden yoksun bir değerlendirmede
bulunmuştur. Bu nedenle kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
25. Soruşturmadaki eksiklikler kötü muamele yasağının
maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddia hakkında değerlendirme yapılmasına
imkân vermediği için bu aşamada kötü muamele yasağının maddi boyutu yönünden
inceleme yapılamamıştır.
26. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
27. Başvurucu; ihlalin tespit edilmesi, yeniden
soruşturma yapılması ve 100.000 TL manevi tazminat ödenmesi talebinde
bulunmuştur.
28. Başvuruda tespit edilen ihlalin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Bu kapsamda kararın gönderildiği Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılması gereken
iş, yeniden soruşturma işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal
sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun
yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018,
§§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019,
§§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949,
21/1/2021, §§ 93-100).
29. Manevi zararları karşılığında başvurucuya talebi
dikkate alınarak net 100.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü
muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının usul
boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma
yapılmak üzere Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor. No: 2020/1269)
GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 100.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. 487,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 19.287,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine
ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 28/2/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.