TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ŞÜKRÜ DEMİRTAŞ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2021/17444)
Karar Tarihi: 18/7/2024
Başkan
:
Basri BAĞCI
Üyeler
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Kenan YAŞAR
Ömer ÇINAR
Raportör
Muhammed Nuri ÖZGÜR
Başvurucu
Şükrü DEMİRTAŞ
Vekili
Av. Elvan OLKUN
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, Devlet Güvenlik Mahkemesinde yargılanan başvurucu hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen ihlal kararının gereğinin yerine getirilmemesi nedeniyle bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucunun devlet hâkimiyetindeki topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya yönelik eylemlerde bulunma suçunu işlediği iddiasıyla başvurucu hakkında iddianame düzenlemiştir. İstanbul 1 No.lu DGM yargılama sonucunda başvurucunun anılan suçtan müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesi kararı onamış ve mahkûmiyet kararı 11/2/2002 tarihinde kesinleşmiştir.
3. Başvurucu, DGM huzurundaki yargılamanın önemli bir kısmına askerî hâkimlerin katılması nedeniyle davanın tarafsız ve bağımsız bir mahkeme tarafından yürütülmediğini ileri sürerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvuruda bulunmuştur. AİHM Baştımar ve diğerleri/Türkiye (B. No: 27709/02, 3/4/2007) kararında aralarında bir askerî hâkimin bulunduğu üç hâkimden oluşan heyetin yargılama sürecinde davaya ilişkin temel usul işlemlerini yaptığını, kanunda yapılan değişiklik ile askerî hâkimin sivil hâkimle değiştirilmesine rağmen temel usul işlemlerinin yeni heyet tarafından tekrarlanmadığını tespit etmiştir. AİHM, bu nedenle başvurucunun bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
4. Başvurucu, ihlal kararına dayanarak yargılamanın yenilenmesi talebiyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun mülga 250. maddesi ile yetkili İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesine (Mahkeme) başvurmuştur. Mahkeme AİHM'e 5/6/2002 tarihinde başvuru yapıldığını tespit ederek 4/2/2003 tarihinden önce yapılan başvurularda ihlal kararı verilmesinin yargılamanın yenilenmesi nedenlerinden sayılamayacağı gerekçesiyle talebi reddetmiştir.
5. Başvurucu vekili 11/7/2013 tarihli dilekçesi ile 11/4/2013 tarihli 6459 sayılı Kanun'un 21. maddesi ile 5271 sayılı Kanun'a eklenen geçici 2. maddede yer alan "...Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararlarından, 15.6.2012 tarihi itibarıyla Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi önünde denetlenmekte bulunanlar bakımından bu Kanunun 311 inci maddesinin ikinci fıkrası hükmü uygulanmaz. Bu durumda olanlar, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içinde yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunabilirler.” hükmüne istinaden yargılamanın yeniden yenilenmesi talebinde bulunmuştur. Mahkeme, talebi kabul etmiştir.
6. Yargılamanın yenilenmesi sürecinde Mahkeme, duruşma açarak başvurucunun savunmasını tespit etmiş; tanıkların beyanlarını almıştır. Yargılamanın yenilenmesi sonucunda Mahkeme; önceki hükmün tasdik edilmesine, başvurucunun müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Başvurucu 15/6/2017 tarihli dilekçe ile Duruşma Tutanağı'nın tebliğ edilmesini talep etmiştir. Son Duruşma Tutanağı başvurucuya 16/6/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 31/7/2017 tarihli dilekçeyle gerekçeli kararın kendisine tebliğ edilmesini istemiş, gerekçeli karar 8/8/2017 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Bu tarih öncesinde ve sonrasında başvurucunun dosyaya sunduğu kanun yoluna başvuru dilekçesine rastlanmamıştır.
7. Resen temyiz incelemesine tabi olan karar, kanun yolu incelemesinden geçerek 29/6/2020 tarihinde kesinleşmiştir.
8. Başvurucu, nihai kararı 4/3/2021 tarihinde öğrendikten sonra 15/3/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
9. Anayasa Mahkemesi 17/11/2021 tarihinde başvurucuya eksiklik bildirim yazısı tebliğ etmiştir. Eksiklik bildirim yazısında; başvuruda yargısal süreçleri farklı ihlal iddiaları olduğundan başvurunun sadece bir ihlal iddiasına özgülenerek yeni bir başvuru formu düzenlenmesi ve diğer ihlal iddialarına yönelik ayrı başvuru yapılması gerektiği bildirilmiştir. Bunun üzerine başvurucu, ekinde yeni bir başvuru formu bulunan 2/12/2021 tarihli ek beyan dilekçesini Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
10. Komisyon, adil yargılanma hakkı dışındaki şikâyetin kabul edilemez olduğuna, anılan hakka ilişkin şikâyetin kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve adli yardım talebinin kabulüne karar vermiştir.
II. DEĞERLENDİRME
11. Başvurucu; DGM önünde başlayan yargılama sonucunda verilen mahkûmiyet hükmüne yönelik yaptığı başvuruda AİHM'in bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verdiğini belirtmiştir. Başvurucu, ihlal kararı nedeniyle yargılamanın yenilenmesi sürecinde ihlale konu işlemler tekrarlanmadan yeniden mahkûmiyetine karar verildiğini, ihlal kararının gereğinin yerine getirilmediğini ileri sürmüş; sağlık hizmetlerine erişim noktasında yaşadığı sıkıntılardan ve makul sürede yargılanma hakkına ilişkin önceki başvurusundan söz etmiştir.
12. Eksiklik bildirim yazısının (bkz. § 9) tebliği üzerine sunduğu ek beyan dilekçesinde başvurucu; makul sürede yargılanma hakkına ilişkin olarak tazminat komisyonuna başvurusuna ve sağlık hizmetlerine erişim sağlayamadığına ilişkin açıklamaların ayrı bir ihlal iddiası olmadığını, bu hususların yaşadığı mağduriyetlere yönelik anlatımları olduğunu, bu konulara ilişkin bireysel başvuru yapmayacağını belirtmiştir.
13. Anılan ek beyan dilekçesi ekinde sunduğu yeni başvuru formunda başvurucu; DGM tarafından yapılan işlemlerin yargılamanın yenilenmesi sürecinde tekrarlanmadığını, hâkim önünde doğrulanmayan hukuka aykırı delillere dayanılarak mahkûmiyet kararı verildiğini, AİHM'in ihlal kararının gereğinin yerine getirilmediğini ifade etmiştir. Ayrıca beyanları hükme esas alınan tanığın duruşmada dinlenmemesi nedeniyle tanık sorgulama hakkının, yargılamanın yenilenmesi sürecinde görevlendirilen müdafiinin istifa etmesine rağmen yeni müdafi görevlendirilmemesi nedeniyle müdafi yardımından faydalanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Duruşmalarda hazır bulundurulmaması, yokluğunda yapılan duruşma ile mahkûmiyetine karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının, ihlal kararına rağmen tahliye edilmemesi nedeniyle de kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini dile getirmiştir.
14. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; yargılamanın yenilenmesi sonunda başvurucunun mahkûmiyetine karar verildiği, kararın temyiz aşamasından geçerek kesinleştiği vurgulanmıştır; kararda açık keyfîlik bulunmadığı, başvurunun kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında genel olarak başvuru formunda belirttiği iddialarını tekrarlamıştır.
15. Başvurucu, ek beyan dilekçesinde ilk başvuru formunda söz etmediği yeni ihlal iddialarını ileri sürmüştür (bkz. § 13). Başvurucunun otuz günlük başvuru süresi geçtikten sonra verdiği ek beyan dilekçesinde dile getirdiği iddiaların bireysel başvuruda değerlendirilmesi sorununun öncelikle incelenmesi gerekir.
16. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir (Yasin Yaman, B. No: 2012/1075, 12/2/2013, §§ 18, 19). Bireysel başvurunun kabul edilebilirlik koşullarından olan başvuru süresine riayet edilmesi, bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında resen nazara alınmalıdır (Taner Kurban, B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 19).
17. Başvurucunun -başvuru formunda öz itibarıyla dile getirmiş olması kaydıyla- şikâyetlerini sonradan vereceği dilekçelerle detaylandırmasının önünde bir engel bulunmamaktadır. Bununla birlikte somut olayda başvurucu, başvuru formunda adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan tanık sorgulama, duruşmada hazır bulunma ve müdafi yardımından faydalanma hakları ile ilgili şikâyetini öz itibarıyla dahi olsa ileri sürmemiştir. Bu açıdan başvurucunun otuz günlük başvuru süresinden sonra verdiği dilekçede ilk kez ileri sürdüğü şikâyetlerin dikkate alınması ve incelenmesi mümkün değildir (Sinan Oğan, B. No: 2017/32685, 2/6/2020, § 28).
18. Aksinin kabulü hâlinde başvuru formunda sadece Anayasa maddelerine atıf yapılarak sonraki süreçte başvuru sonuçlandırılıncaya kadar ek dilekçelerle farklı ve bağımsız ihlal iddialarının dile getirilmesi mümkün olacaktır. Bu da bireysel başvuru için öngörülen otuz günlük süre kuralını anlamsız hâle getirecektir (benzer yöndeki karar için bkz. Ümüt Demir, B. No: 2012/1000, 18/9/2014, § 31).
19. Bu durumda başvurunun yalnızca ilk başvuru formunda ileri sürülen ve adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkına ilişkin şikâyet yönünden incelenebileceği sonucuna ulaşılmıştır.
20. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve mahkemeler önünde ileri sürülmeyen iddialar ile bu mahkemelere sunulmayan bilgi ve belgeler bireysel başvuru konusu edilemez (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 20). Bunun dışında ceza yargılamasında hükmedilen ceza miktarı dolayısıyla kararın resen temyiz incelemesine tabi olması veya dilekçede belirtilenlerin haricindeki hususların da Yargıtay tarafından dikkate alınacağı şeklindeki kanuni gereklerin başvurucunun temyiz mahkemesi önünde ihlal iddialarını en azından öz olarak ileri sürme yükümlülüğünü ortadan kaldırdığı söylenemez (Sönmez Kaşıkçı, B. No: 2014/466, 8/6/2016, § 40).
21. Eldeki başvuruda başvuru formu ekinde temyiz başvuru dilekçesi yer almamaktadır. Dosya içeriğinde de temyiz başvuru dilekçesine rastlanmamıştır. Buna göre başvurucunun mahkûmiyet kararına karşı temyiz yoluna başvurmadığı, ihlale neden olduğunu ileri sürdüğü iddiayı temyiz kanun yolu sürecinde dile getirmediği ve başvuru yollarını usulüne uygun olarak tüketmediği anlaşılmıştır.
22. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
A. Başvurunun başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 18/7/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.