logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Mert Fatih Kurnaz [1.B.], B. No: 2021/21526, 7/1/2025, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MERT FATİH KURNAZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/21526)

 

Karar Tarihi: 7/1/2025

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Şehadet ÖZTÜRK

Başvurucu

:

Mert Fatih KURNAZ

Vekili

:

Av. Burçin KAYA

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, intihar girişiminde bulunması üzerine hastaneye kaldırılan kişinin yeniden intihar etmesinin önlenmesi için gerekli önlemlerin hastane yetkililerince alınmaması sonucunda ölüm meydana gelmesi nedeniyle yaşam hakkının; ölüm olayından doğan zararların tazmini istemiyle açılan tam yargı davasının makul bir sürede sonuçlandırılamaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucunun babası olan A.K. 5/5/2013 günü sabah saatlerinde İstanbul'un Bakırköy ilçesi İncirli semtinde bulunan metrobüs köprüsü üzerinden atlayarak yaralanmış, aynı gün yüksekten düşme şikâyetiyle Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesine kaldırılmıştır. Hastanede yapılan tomografilerde "aksol humerus proksimaluç, sol humerus distal eklem içi parçalı kırık ve sol patella kırığı" tespit edilmesi üzerine A.K.nın sol kolundan omzuna kadar ve sol ayağından kasığına kadar yarım alçı uygulanmıştır.

3. A.K.nın tedavisi devam ederken A.K.nın eski eşi O.Ç.nin 5/5/2013 tarihinde evinde ölü bulunması olayı ile ilgili olarak Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) soruşturma başlatmıştır. Soruşturma kapsamında toplanan ilk deliller neticesinde O.Ç.yi A.K.nın öldürmüş olabileceği ihtimali üzerinde durularak A.K.nın şüpheli sıfatıyla ifadesinin alınması için Osmaniye Polis Merkezi Amirliğine (Emniyet) talimat verilmiştir. Emniyet personeli 9/5/2013 tarihinde tedavisi devam eden A.K.nın ifadesini almak üzere hastaneye gitmiş ise de A.K., susma hakkını kullanarak Başsavcılıkta ifade vermek istediğini beyan etmiştir.

4. Başsavcılık, A.K.nın hastaneden taburcu olana kadar sürekli takibinin yapılarak kaçma, kaçırılma veya kendisine zarar verme gibi eylemlerini engellemeye yönelik tedbir alınması için Emniyete 10/5/2013 tarihli müzekkere yazmıştır. Emniyet personeli hastanede değişimli olarak A.K.yı gözetim altında tutmuştur.

5. 12/5/2013 tarihinde saat 18.45 sıralarında A.K., odasında kimsenin bulunmadığı bir anda odanın kapısını kilitleyerek ziyaretine gelen diğer eski eşi S.D.nin hastaneye soktuğu meyve bıçağını kalbine saplamıştır. Emniyet personeli ve hastane yetkilileri kilitli kapıyı açtığında A.K.yı göğsüne bıçak saplı şekilde ve yerde yatar vaziyette bulmuştur. Bilinci yarı açık hâlde olan A.K. hemen yapılan müdahale ile ameliyata alınmış ise de aynı gün saat 22.00 sıralarında hayatını kaybetmiştir.

6. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı A.K.nın ölümü hakkında soruşturma başlatmış ve soruşturma kapsamında Adli Tıp Kurumu 1. Adli Tıp İhtisas Kurulundan 27/9/2013 tarihli rapor almıştır. Raporda "kişinin ölümünün delici alet yaralanmasına bağlı iç organ kesilmesinden gelişen iç kanama sonucu meydana geldiği" belirtilmiştir.

7. Soruşturma kapsamında intihar olayının hemen ardından hastanede bulunan polis memurlarının, başvurucunun ve S.D.nin beyanlarına başvurulmuştur.

i. Polis memurları, ifadelerinde Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü şüpheli ölüm soruşturması kapsamında A.K.nın kaçması veya dışarıdan gelebilecek herhangi bir saldırıya karşı korunması sebebiyle odasının önünde gece gündüz bekleme yapıldığını belirtmiştir.

ii. S.D.nin olaya ilişkin beyanı şöyledir:

"...Yaklaşık 2-3 gün önce eşime göstermeden ekmek ve meyve kesmek amacıyla bir meyve bıçağı getirmiştim. Polisler de ekmek bıçağını görmedi, onlara da bahsetmedim. Bıçak sokmanın yasak olduğunu da bilmiyordum. Bıçağı her kullandığımda kendisine göstermiyor, odada bulunan yatağının sol tarafında bulunan çekmecenin en dibine doğru koyarak muhafaza ediyordum..."

iii. Başvurucunun olaya ilişkin beyanı şöyledir:

"... Babamın daha önceden herhangi bir sağlık problemi bulunmamakta ve herhangi bir sağlık psikiyatrik tedavi görmemekteydi. Buna bağlı olarakta herhangi bir psikiyatrik ilaç kullanmamaktaydı..."

8. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ayrıca hastanede görevli polis memurları hakkında görevi ihmal suçundan yürüttüğü soruşturma sonucunda 26/6/2013 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.

9. Başvurucu 25/4/2014 tarihinde babası A.K.nın ölümünde hastanenin hizmet kusuru bulunduğu iddiasıyla Sağlık Bakanlığına izafeten hastaneye başvuruda bulunarak manevi tazminat ödenmesini talep etmiştir. İdare, başvurucunun talebine cevap vermemiştir.

10. Bunun üzerine başvurucu 8/9/2014 tarihinde İstanbul 1. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) 500.000 TL manevi tazminat ödenmesi talebiyle tam yargı davası açmıştır. Başvurucu, dava dilekçesinde intihar vakası olarak hastaneye kaldırılan babası A.K.nın intihara meyilli olduğu açıkken yeniden intihar etmesini engelleyecek tedbirlerin alınmaması nedeniyle idarenin ağır hizmet kusuru bulunduğunu iddia etmiştir.

11. Davalı Sağlık Bakanlığı cevap dilekçesinde; A.K.nın yüksekten düşme şikâyetiyle hastaneye getirildiğini, yakınlarının ve kendisinin intihar teşebbüsünde bulunma yönünde hastaneye herhangi bir bilgi vermediğini, adli vaka olması nedeniyle A.K.nın bulunduğu odaya giriş çıkışların polis kontrolünde gerçekleştiğini, hastalara yemek sunulması sırasında tek kullanımlık plastik kaşık verildiğini, intiharda kullanılan meyve bıçağını ise A.K.nın polis kontrolünden geçen eski eşinin gizlice getirdiğini, tıbbi tedavi dışındaki sorumluluğun Emniyet personeli ve refakatçide olduğunu, gerçekleşen olayda hastanın kurtarılması için gerekli müdahaleleri yapan hastanenin kusuru olmadığını beyan etmiştir.

12. Mahkeme 26/2/2015 tarihinde toplanan deliller doğrultusunda davanın reddine karar vermiş; karar gerekçesinde, meydana gelen ölüm olayında davalı idarenin hizmet kusuru olmadığını ve idarenin eylemleri ile ölüm olayı arasında illiyet bağı bulunmadığını belirtmiştir.

13. Davacının karara karşı yaptığı temyiz talebi Danıştay Onuncu Dairesinin (Daire) 24/11/2020 tarihli kararıyla reddedilmiş ve mahkeme kararı onanmıştır.

14. Başvurucu, nihai kararı 22/2/2021 tarihinde öğrenmesinin ardından 22/3/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

15. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

II. DEĞERLENDİRME

16. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

A. Yaşamı Koruma Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

17. Başvurucu; hastane idaresinin A.K.nın intihar vakası olarak hastaneye getirildiğini bildiği hâlde bu hususu kayıtlara geçirmediğini, kendisi ile S.D.nin A.K.nın intihar girişiminde bulunduğunu hastane personeline söylemesine rağmen A.K.ya herhangi bir sosyal hizmet müdahalesi veya psikiyatri desteği sağlanmadığını belirterek hastanenin sorumluluğu altındayken ikinci kez intihar ederek vefat eden A.K.nın yaşam hakkının hastane idaresinin kusurlu eylemleri neticesinde ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; başvurucunun açtığı tam yargı davasında iddia ve savunmalarını yargı mercilerine sunma fırsatını elde ettiği, başvurucunun tezlerinin Mahkeme ve Daire nezdinde tartışılarak idarenin faaliyeti ile meydana gelen zarar arasında idarenin tazmin sorumluluğunu gerektirecek mahiyette illiyet bağı bulunmadığının tespit edildiği, Anayasa Mahkemesi tarafından yapılacak incelemede Anayasa ve ilgili mevzuat hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi içtihadının ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.

18. Başvurucunun bu iddiaları yaşamı koruma yükümlülüğü kapsamında değerlendirilmiştir.

19. Kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma hakkı birbiriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez ve vazgeçilmez haklardan olup devletin bu konuda pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme, bunun yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Burak Sakin, B. No: 2020/619, 26/7/2022, § 33). Bu yükümlülük kapsamında devlet;

i. Yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı caydırıcı ve koruyucu yasal ve idari çerçeve oluşturmalı (İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016, § 149),

ii. Bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gerektiği durumlarda, görevlileri aracılığıyla makul ölçüler çerçevesinde ve bu tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlemler almalıdır (T.A. [GK], B. No: 2017/32972, 29/9/2021, § 136).

20. Yetkililerin kontrolleri altındaki bir kişinin kendini öldürmesi konusunda gerçek bir risk olduğunu bilip bilmediklerini ya da bilmeleri gerekip gerekmediğini tespit etmek, böyle bir durum söz konusu ise bu riski ortadan kaldırmak için makul ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında kendilerinden beklenen her şeyi yapıp yapmadıklarını incelemek gerekir (Mehmet Kaya ve diğerleri, B. No: 2013/6979, 20/5/2015, § 72). Ancak özellikle insan davranışının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlemin veya yürütülecek faaliyetin tercihi dikkate alınarak pozitif yükümlülük yetkililer üzerine aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanmamalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 53; Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 74).

21. Başvurucunun yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddiaları yalnızca hastane yetkililerinin eylemleri bağlamında dile getirilmiştir. Bu nedenle eldeki başvuru, münhasıran hastane yetkililerinin eylemlerinin yaşamı koruma yükümlülüğünü ihlal edip etmediği yönüyle incelenmiştir.

22. Başvuru konusu olay açısından yukarıda yer verilen ilkeler çerçevesinde öncelikle hastane idaresinin A.K.nın yaşamını kendi eylemine karşı koruma yükümlülüğünün olup olmadığı tespit edilmelidir. Bu bağlamda hastane yetkililerinin A.K.nın intihar etme riskini bilip bilmedikleri veya bilmelerinin gerekip gerekmediği ortaya konulmalı, böyle bir durum söz konusu ise yetkileri çerçevesinde gerekli tedbirleri makul ölçüde alıp almadıkları açıklığa kavuşturulmalıdır.

23. Hastane kayıtları ve diğer başvuru konusu bilgi ve belgeler incelendiğinde A.K.nın hastaneye yüksekten düşme vakası olarak getirildiği, A.K.nın yüksekten atlayarak intihar girişiminde bulunduğuna dair herhangi bir kaydın olmadığı görülmüştür. Her ne kadar başvurucu, kendisi ve A.K.nın eski eşi S.D.nin hastane personelini intihar girişiminden haberdar ettiğini beyan etmişse de dosya kapsamında bu iddiasını destekler herhangi bir bulguya rastlanmamış olup başvurucu da bu hususun aksini gösterecek bilgi ve belge sunmamıştır. Açıklanan hususlar gözönüne alındığında hastane yetkililerinin dikkatini çekebilecek, yakın ve gerçek intihar riski olarak kabul edilebilecek bir davranış bozukluğu sergilediğine dair hakkında bilgi ve belge bulunmayan, yüksekten düşme vakası olarak hastaneye getirilmesi nedeniyle yalnızca vücudundaki kırıklara müdahale edilen A.K.nın intihar etme riskinin hastane yetkililerince bilindiği veya bilinmesi gerektiği sonucuna ulaşılmasının mümkün olmadığı anlaşılmıştır. Sonuç olarak ani bir eylem neticesinde ölümle sonuçlanan olayda sağlık görevlilerinin muhakeme hatası veya dikkatsizliği aşan ihmalleriyle A.K.nın ölümüne sebebiyet verdiklerinin kabul edilebilmesi mümkün değildir.

24. Açıklanan gerekçelerle A.K.nın yaşamının kendi eylemine karşı korunamadığı yönündeki şikâyet yönünden Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

25. Başvurucu, babası A.K.nın ölümünde hastane idaresinin ağır hizmet kusuru olduğu iddiasıyla açtığı tam yargı davası yargılamasının altı yıldan fazla sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

26. Başvurucunun bu iddiaları makul sürede yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.

27. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Dolayısıyla makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik nedenleri incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. 1. Yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA, 7/1/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Mert Fatih Kurnaz [1.B.], B. No: 2021/21526, 7/1/2025, § …)
   
Başvuru Adı MERT FATİH KURNAZ
Başvuru No 2021/21526
Başvuru Tarihi 22/3/2021
Karar Tarihi 7/1/2025

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, intihar girişiminde bulunması üzerine hastaneye kaldırılan kişinin yeniden intihar etmesinin önlenmesi için gerekli önlemlerin hastane yetkililerince alınmaması sonucunda ölüm meydana gelmesi nedeniyle yaşam hakkının; ölüm olayından doğan zararların tazmini istemiyle açılan tam yargı davasının makul bir sürede sonuçlandırılamaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin diğer iddialar Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (idare) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi