logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Cevdet Özkan [1.B.], B. No: 2021/22471, 31/10/2024, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

CEVDET ÖZKAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/22471)

 

Karar Tarihi: 31/10/2024

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Ekin ÇANKAL

Başvurucu

:

Cevdet ÖZKAN

Vekili

:

Av. Hasan Can ÖZKAN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, bir siyasetçiye yönelik sosyal medya paylaşımı gerekçe gösterilerek adli para cezasıyla cezalandırılma nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Ülke çapında tanınır olmayan başvurucu, sade bir vatandaştır. Facebook isimli sosyal paylaşım sitesinde başvurucunun adına kayıtlı profil hesabından 10/5/2020 tarihinde M.G.nin fotoğrafı yanında "TC'yi tabelaya sığmadığı için çıkardık... Hatırladınız mı rüşvetçi hırsızı şimdi felçli" şeklinde paylaşım yapılmıştır. Paylaşımda adı geçen M.G. ülke çapında tanınan eski bir bürokrat ve siyasetçidir. Uzun yıllar kaymakamlık ve valilik yapan M.G. 2013 yılında içişleri bakanı olarak görev almış, 2011-2015 yılları arasında ise Ak Parti Mardin milletvekilliği yapmıştır. Hakkında 2013 yılında çıkan yolsuzluk iddiaları üzerine bakanlık görevinden istifa etmiş ve ilerleyen yıllarda siyaset arenasından çekilmiştir.

3. Hakkında çıkan yolsuzluk iddialarından yıllar sonra başvurucunun yaptığı paylaşım nedeniyle M.G. (katılan) başvurucuyu kendisine hakaret ettiğinden bahisle cezalandırılması istemiyle şikâyet etmiştir. Söz konusu şikâyet üzerine sesli, yazılı veya görüntülü bir ileti ile hakaret suçundan İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucu hakkında iddianame düzenlenmiştir. İstanbul Anadolu Asliye Ceza Mahkemesi (Mahkeme) başvurucunun adına kayıtlı profil hesabındaki paylaşımı başvurucunun yapmadığı yönündeki iddiayı destekler delil bulunmadığı ve mezkûr paylaşımın ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği kanaatine varmıştır. İhtilaf konusu ifadelerin hakaret suçunu oluşturduğu sonucuna ulaşan Mahkeme, başvurucunun 2.320 TL adli para cezası ile mahkûmiyetine kesin olarak 15/4/2021 tarihinde karar vermiştir.

4. Başvurucu 15/4/2021 tarihinde nihai karardan haberdar olmuş, 29/4/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

5. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

6. Başvurucu, adına kayıtlı profil hesabından yapılan paylaşım kendisine ait olmadığından hakaret suçunu işlemesinin mümkün olmadığını, kovuşturma sürecinde aldırılan bilirkişi raporunda da mezkûr hesaptaki ifadelerin kendisine ait olup olmadığı hususunda şüpheden uzak bir tespitin yapılamadığını vurgulamış; paylaşımın kendisine ait olduğu kabul edilse dahi müştekinin siyasetçi kimliği dikkate alınarak ifadelerin hakaretten ziyade eleştiri niteliğinde olduğunun kabul edilmesi gerektiğini ve siyasetçilerin eleştiriye tahammül etme yükümlülüklerinin geniş olduğunu belirterek hakkında adli para cezasına hükmedilmesi nedeniyle ifade özgürlüğü ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

7. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; ifade özgürlüğü ile şeref ve itibar hakkı arasında adil bir denge kurulup kurulmadığının değerlendirilmesi gerektiği, somut olayın kendine özgü koşulları gözönüne alınarak başvurucunun yargılamanın bütünlüğü içinde yargı mekanizmaları önünde dezavantajlı bir duruma düşürülüp düşürülmediği ve başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediği yönünden değerlendirme yapılması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü iddiaları yinelemiştir.

8. Başvuru, ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir.

9. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

10. İfade özgürlüğüne gerçekleştirilen müdahalenin dayanağı olan 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 125. maddesinin kanunilik ölçütünü karşıladığı değerlendirilmiştir. Müdahalenin başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır. Bu belirlemenin ardından müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğu yönünden inceleme yapılacaktır.

11. Anayasa'nın 26. maddesinde korunan ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir ihtiyacı karşılayan orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72). Somut olaya gelince, başvurucunun ifade özgürlüğü ile bu özgürlüğe yapılan müdahalenin meşru amacı olan davacının şeref ve itibarının korunması hakkının çatıştığı görülmektedir. Taraflardan birinin ifade özgürlüğü ile diğerinin şeref ve itibarının korunması hakkı arasında adil bir denge gözetilmesi önemlidir (çatışan haklar arasında dengeleme yapılırken kullanılması gereken ölçütler için bkz. Orhan Aydın, B. No: 2020/13392, 5/9/2023, § 10).

12. Anılan ölçütler ışığında somut olay irdelendiğinde katılan aleyhine sarf edildiği anlaşılan sözlerin bağlamının öncelikle değerlendirilmesi gerekir. Zira hakaret boyutuna varıp varmadığı tespit edilirken ifadeler kullanıldıkları bağlamdan koparılmaksızın olayın bütünlüğü içinde ele alınmalıdır. 17-25 Aralık soruşturmaları olarak anılan süreçte İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2013 yılının Aralık ayında başlatılan operasyonlar kapsamında davacının oğlu göz altına alınmıştır. Soruşturmaların başlatıldığı dönemde İçişleri Bakanı olan davacı da yolsuzluk yaptığı iddia edilenler arasında yer aldığından, bakanlık görevinden istifa etmek durumunda kalmıştır.

13. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi somut olayda, başvurucunun katılanla ilgili yolsuzluk iddiaları çerçevesinde olay tarihinden yıllar sonra yapılan ve konunun güncelliği konusunda ciddi tereddütlerin oluştuğu, başvuruya konu paylaşımın ifade özgürlüğü kapsamında sayılmadığını değerlendirmiştir. Başvuruyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin rolü, derece mahkemelerince yapılan değerlendirmelerin ve varılan sonuçların hukuka uygunluğunu denetlemek değildir. Zira belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir (birçok karar arasından bkz. Orhan Kılıç [GK], B. No: 2014/4704, 1/2/2018, § 44; Ferhat Aşan, B. No: 2017/22230, 16/6/2022, § 52).

14. Açıklanan gerekçelerle ifade özgürlüğünün ihlal edilmediği değerlendirilmiştir.

Hasan Tahsin GÖKCAN ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ bu sonuca katılmamıştır.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. İfade özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE Hasan Tahsin GÖKCAN ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ'in KARŞIOYLARI ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 31/10/2024 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvurucu, 10.5.2020 tarihinde Facebook adlı sosyal paylaşım sitesinde başvurucunun adıyla anılan profil hesabından yapılan paylaşım nedeniyle hakaret suçundan yargılanmış ve 2.320 TL adli para cezasına mahkum edilmiştir. Başvurucu; adına kayıtlı profil hesabından yapılan paylaşım kendisine ait olmadığından hakaret suçunu işlemesinin mümkün olmadığını, kovuşturma sürecinde aldırılan bilirkişi raporunda da mezkûr hesaptaki ifadelerin bizzat kendisine ait olup olmadığı hususunda şüpheden uzak bir tespitin yapılamadığının vurgulandığını, paylaşımın kendisine ait olduğu kabul edilse dahi müştekinin siyasetçi kimliği dikkate alınarak ifadelerin eleştiri niteliğinde olduğunun kabul edilmesi gerektiğini ve siyasetçilerin eleştiriye tahammül etme yükümlülüklerinin geniş olduğunu belirterek hakkında adli para cezasına hükmedilmesi nedeniyle ifade özgürlüğü ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

2. Somut olayda ilk olarak kovuşturma sürecinde Mahkemenin, başvurucunun ihtilaflı ifadelerin kendisine ait olmadığına ilişkin iddiasının teknik açıdan incelenmesi amacıyla aldırdığı bilirkişi raporunda, ifadelerin başvurucuya ait olduğunun kuşkuya yer bırakmayacak şekilde objektif olarak tespitinin eldeki deliller ışığında mümkün olmadığının değerlendirildiği görülmektedir. Mahkemenin gerekçesinde, paylaşımın yapıldığı profil hesabı başvurucuya ait olduğundan yapılan paylaşımın da başvurucu tarafından yapıldığı sonucuna ulaşıldığı, ancak rapordaki teknik açıklama karşısında paylaşımın başvurucunun iradesi dışında, teknolojik yöntemlerle üçüncü kişi tarafından yapılmış olması ihtimalinin değerlendirilmediği gözlemlenmiştir. Açıktır ki sübutu sorunlu düşünce açıklamaları gerekçe gösterilerek kişilerin cezalandırılması başvurucunun ve üçüncü kişilerin ifade özgürlüğü üzerinde caydırıcı etki doğurur.

3. İkinci olarak, yargısal bir belirleme olmadığı halde dahi bazı vakaların bulunması ve soruşturmalara konu olunması dolayısıyla siyasetçilerin eleştiri alanı ile yönetici kademesindeki kamu görevlileri hakkında bireylerin ve gazetecilerin kamuoyu denetimi bağlamında eleştiri alanının geniş olduğu hususu AİHM ve AYM kararlarında vurgulanan bir husustur. Kamusal alandaki tartışmalarda eleştiri alanının geniş tutulması demokratik toplum bakımından vazgeçilmez değerdedir. Örneğin kamusal tartışmalara ilişkin eleştirilere yaptırım uygulanmasının gazetecilerin benzer tartışmaları yapmasına karşı caydırıcı etkiye neden olacağı ifade edilmiştir (AİHM Otegi Mondragon/İspanya, No: 2034/07, 15.3.2011, par. 51). Esasen ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeni bakımından zorunlu bir ihtiyaca dayanmadığı durumda, müdahale ile oluşturulan caydırıcı etki geleceğe yönelik bir tür sansür işlevi görebilecektir. Öte yandan benzer kararlarda (AİHM Uj/Macaristan, 19.7.2011, par. 17-21 ve burada önceki kararlara yapılan atıflar bağlamında), ifade özgürlüğünün istisnalarının dar yorumlanması gerektiği, üst düzey kamu görevlilerinin (devlet başkanı, bakan ve parlamento üyeleri gibi) kişilik haklarına saldırıda bunlara daha düşük seviyede koruma imkanının tanındığı ifade edilmiştir.

4. Bu bağlamda incelenen olayda bir ifade açıklamasına ceza yaptırımı ile müdahalede bulunulduğu anlaşılmaktadır. Bu müdahalenin kanuni dayanağının olduğu ve meşru amacının bulunduğu söylenebilir. Bununla birlikte demokratik toplum düzeni bakımından gerekliliği yönünden aynı şey söylenemez. Anayasa Mahkemesi, çok sayıdaki kararında gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile ifade özgürlüğüne yapılan müdahalelerin Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edeceğini ifade etmiştir (Kemal Kılıçdaroğlu, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 120).

5. İlk derece mahkemesi suç isnadına konu paylaşımın muhatabının 2013 yılında Bakan olduğu sırada gündeme gelen ve yasama organında soruşturma konusu olan yolsuzluk iddialarıyla bağlantılı olduğu ve bu tür iddiaların gerek o dönemde ve gerekse sonraki dönemde medya ve siyasetçiler tarafından yürütülen tartışmalarda dile getirilmiş olduğuna ve paylaşımdaki somut bir tarih ve olay atfı olmayan hırsız ve rüşvetçi sözcüklerinin bir vaka veya olgu isnadı olmayıp genel bir yolsuzluk iddiasının bir parçası ve değer yargısı olarak dile getirildiğine dair iddiaları karşılayan bir tartışma yapmamıştır. Öte yandan paylaşımın anılan tarihten 7 yıl sonra yapıldığı gözetildiğinde mahkemece paylaşım ile güncel bir tartışmaya katkı sunulup sunulmadığı da incelenmemiştir.

6. Ceza mahkemesinin mahkumiyet gerekçesinde yalnızca soyut bir değerlendirmeyle söz konusu ifadelerin hakaret suçunu oluşturduğu kabul edilmiştir. Yukarıda belirtilen sübuta ve esasa dair hususlar karşısında Mahkemenin başvurucunun mahkûmiyeti bakımından ileri sürdüğü gerekçenin başvurucunun ifade özgürlüğü hakkına yapılan müdahale için ilgili ve yeterli olduğunu söylemek mümkün görünmemektedir. Bu nedenlerle başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerektiği görüşündeyim.

 

 

 

 

Başkan

 Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Bir siyasetçiye yönelik sosyal medya paylaşımı nedeniyle adli para cezasıyla cezalandırılmasının başvurucunun ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasıyla yapılan bireysel başvuruda Mahkememiz çoğunluğunca ulaşılan başvurucunun Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine ilişkin karara katılmamaktayım.

2. Facebook isimli sosyal paylaşım sitesinde başvurucunun adı ile anılan profil hesabından 10/5/2020 tarihinde ülke çapında tanınan eski bir bürokrat ve siyasetçi M.G.nin fotoğrafı yanında "TC'yi tabelaya sığmadığı için çıkardık... Hatırladınız mı rüşvetçi hırsızı şimdi felçli" şeklinde paylaşımda bulunulmuştur. Başvurucu, bu paylaşım nedeniyle M.G. tarafından cezalandırılması talebiyle Savcılığa şikayet edilmiştir.Bunun üzerine başvurucu ile ilgili yapılan yargılama sonucunda başvurucunun adına kayıtlı profil hesabından yapılan paylaşımın başvurucu tarafından yapılmadığı yönündeki iddiayı destekler delil bulunmadığı ve mezkûr paylaşımın ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği kanaatine ulaşılmış ve bahse konu paylaşımın hakaret suçunu oluşturduğu kanaatiyle başvurucu 2.320 TL adli para cezası ile mahkûm edilmiştir.

3. Başvurucu; adına kayıtlı profil hesabından yapılan paylaşımın kendisine ait olmadığından hakaret suçunu işlemesinin mümkün olmadığını, kovuşturma sürecinde aldırılan bilirkişi raporunda da mezkûr hesaptaki ifadelerin bizzat kendisine ait olup olmadığı hususunda şüpheden uzak bir tespitin yapılamadığını vurgulamış, paylaşımın kendisine ait olduğu kabul edilse dahi müştekinin siyasetçi kimliği dikkate alınarak bahse konu ifadelerin hakaretten ziyade eleştiri niteliğinde olduğunun kabul edilmesi gerektiğini ve siyasetçilerin eleştiriye tahammül etme yükümlülüklerinin geniş olduğunu belirterek hakkında adli para cezasına hükmedilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürerek bireysel başvuruda bulunmuştur.

4. Çoğunluk kararında başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edilmediği kanaatine ulaşılırken, bahse konu sözlerin bağlamının öncelikle değerlendirilmesi gerektiği, hakaret boyutuna varıp varmadığı tespit edilirken ifadelerin kullanıldıkları bağlamdan koparılmaksızın olayın bütünlüğü içinde ele alınmalarına vurgu yapılarak 17-25 Aralık soruşturmaları olarak anılan süreçte İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2013 yılının Aralık ayında başlatılan operasyonlar kapsamında davacının oğlunun göz altına alınmış olmasına ve yolsuzluk yaptığı iddiası bulunanlar arasında soruşturmaların başlatıldığı dönemde içişleri bakanı olan davacı da yer aldığından davacının bakanlık görevinden istifa etmek durumunda kalmasına işaret edilmiştir (12). Sonrasında ise başka hiçbir değerlendirme yapmaksızın Anayasa Mahkemesinin somut olayda başvurucunun katılanla ilgili yolsuzluk iddiaları çerçevesinde olay tarihinden yıllar sonra yapılan ve konunun güncelliği konusunda ciddi tereddütlerin oluştuğu başvuruya konu paylaşımın ifade özgürlüğü kapsamında sayılmadığını değerlendirmiş olduğunu belirtmiştir (13).

5. Çoğunluk kararında bu tespitlere yer verilmiş olmasına rağmen somut bireysel başvuruya konu mesele ile ilgili ne bir değerlendirme yapılmış ne de Mahkememizin önceki bir kararına atıfla bu konu ile ilgili Anayasa Mahkemesinin yapmış olduğu bir değerlendirmeye dayalı biçimde somut olgular ele alınmıştır. Esasında bu durumda çoğunluk kararında somut bireysel başvuruya konu meselenin yeterli biçimde ele alınıp irdelendiğini ve yapılan değerlendirmeye dayalı biçimde sonuca ulaştığını söyleyebilmek mümkün gözükmemektedir.Bu yönü ile bakıldığında çoğunluk kararında bireysel başvurunun esasını değerlendiren ve başvuruya konu paylaşımın niçin ifade özgürlüğü kapsamında sayılmadığını ortaya koyan bir gerekçenin yer aldığını söyleyebilmek de mümkün değildir.

6. Oysa Anayasa Mahkemesinin benzer bireysel başvurularda ifade özgürlüğü ihlal iddiaları ile ilgili yapmış olduğu incelemede bireysel başvuruya konu ifadeleri değerlendirirken taraflardan birisinin ifade özgürlüğü ile diğer tarafın şeref ve itibarının korunması hakkı arasında kurulması gereken adil dengeyi hassas bir değerlendirme ile belirleyip sonuca ulaşmaya özen göstermektedir.

7. Anayasa Mahkemesi birbiriyle çatışan ifade özgürlüğü ile şeref ve itibarının korunması hakkı arasında dengeleme yaparken hangi ölçütleri kullanmakta olduğunu derli toplu biçimde kararlarında da belirtmektedir. Bu süreçte bireysel başvuruya konu ifadeler değerlendirilirken; ifadelerin kim tarafından dile getirildiği, hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük derecesi ile ilgili kişinin önceki davranışları, katlanması gereken, kabul edilebilir eleştiri sınırlarının sade bir vatandaş ile karşılaştırıldığında daha geniş olup olmadığı, ifadelerin genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, kamuoyu ile diğer kişilerin düşünce açıklamaları karşısında sahip oldukları hakların ağırlığı, kamuyu bilgilendirme değeri, toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı, müştekinin kendisine yöneltilen ifadelere cevap verme imkanının bulunup bulunmadığı, ifadelerin hedef alınan kişinin hayatı üzerindeki etkisi ve cezalandırmaya konu edilen ifadelerin kullanıldıkları bağlamından kopartılıp kopartılmadığının belirlenmesi önem arz etmektedir (Anayasa Mahkemesinin geliştirdiği ve bireysel başvuru incelemelerinde uyguladığı bu ölçütlerin derli toplu biçimde yer aldığı bir karar için bkz.: Bilal Uçar, B. No: 2019/10122, 21/9/2022, § 14).

8. Mahkememiz bu iki hak arasında dengeleme yaparken sağlıklı bir sonuca ulaşma noktasında öncelikle kullanılan ifadelerin bağlamının ortaya konulmasını ön plana çıkarmaktadır. Kullanılan ifadelerin bir olgusal temelini olup olmadığı bu süreçte önem arz etmektedir.

9. Bu çerçevede somut bireysel başvuruya konu olay değerlendirildiğinde bahse konu paylaşımların bağlamında değerlendirilmesi ve olgusal temelinin olup olmadığı dikkate alınmalıdır. Kamuoyunca da bilindiği üzere 17-25 Aralık 2013 soruşturmaları olarak anılan süreçte İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2013 yılının Aralık ayında başlatılan operasyonlar kapsamında M.G.’nin (müşteki) oğlu göz altına alınmış; yolsuzluk yaptığı iddiası bulunanlar arasında soruşturmaların başlatıldığı dönemde içişleri bakanı olan müşteki de bakanlık görevinden istifa etmek durumunda kalmıştır. Ardından Anayasa'nın 100. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) İçtüzüğü'nün 107. maddesi uyarınca başbakan ve bakanlar hakkında soruşturma yetkisi TBMM'ye ait olduğu için milletvekillerinden oluşan 9/8 Esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu kurularak müştekinin de yer aldığı haklarında yolsuzluk yaptığı iddiası bulunan eski bakanların yargılanmak üzere Yüce Divana sevki için oylama yapılmış ve Komisyon çoğunluğu bu kişilerin Yüce Divana sevk edilmemelerine karar vermiştir.

10. Dolayısıyla bahse konu paylaşımın bu bağlamı da dikkate alarak değerlendirilmesi önem arz etmektedir. Her ne kadar FETÖ / PDY mensuplarınca gerçekleştirildiği noktasında bir şüphe yoksa da 17 – 25 Aralık 2013 tarihli soruşturmaların ülke gündemini yoğun biçimde meşgul ettiği ortada iken bahse konu paylaşımların değerlendirilmesinde bu olgusal temelin de dikkate alınması gerekmektedir. Zira bahse konu soruşturmalar kamuoyunda uzun süre gündemdeki yerini korumuştur.

11. Paylaşıma konu ifadelerde müşteki ile ilgili olarak kullanılan “hırsız” ifadesini de iktidara mensup bir siyasetçi olarak yolsuzluklara bulaştığını ifade etmeye çalışan sert bir değer yargısı olarak görmek gerekmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi bir kararında iktidar partisine yönelik açılan bir pankartta yer alan “hırsız” ifadesini ifade özgürlüğü kapsamında görürken, kanaatimizce bu başvuruda da geçerli olabilecek şu değerlendirmeyi yapmıştır:

 “Demokratik rejimlerde ülkenin sahip olduğu toplam refahın tüm topluma adil bir biçimde dağıtılıp dağıtılmadığı meselesi kamusal tartışmaların ilk sırasında yer almaktadır. Bireylerin veya grupların ekonomiyi düzenleyici mekanizmaların iyi işlemediğinden rant arama ve yolsuzluk iddialarına kadar bir dizi rahatsızlıklarını yüksek sesle dillendirmeleri, ayrıca hükûmetin hesap vermesini ve yönetimin olabildiğince saydam olmasını istemeleri ancak düşüncelerin herhangi bir engelle karşılaşmadan açıklanabildiği demokratik rejimlerde mümkündür”. (Deniz Karadeniz ve diğerleri [GK], B. No: 2014/18001, 6/2/2020, § 129).

12. Her ne kadar bahse konu paylaşımda kullanılan ifadeler muhatabı açısından sert ve rahatsız edici olarak görülüyor olsa da Anayasa Mahkemesi kararlarında da ifade edildiği üzere ifade özgürlüğü sadece toplum tarafından kabul gören veya zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil, aynı zamanda incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. (Emin Aydın (2), B. No: 2013/3178, 25/6/2015, § 35).

13. Öte yandan başvurucu, adına kayıtlı profil hesabından yapılan paylaşımın kendisine ait olmadığından hakaret suçunu işlemesinin mümkün olmadığını ileri sürmüştür. Başvurucunun ihtilaflı ifadelerin kendisine ait olmadığına ilişkin iddiasının teknik açıdan incelenmesi amacıyla Savcılık tarafından aldırılan bilirkişi raporunda, ifadelerin başvurucuya ait olduğunun kuşkuya yer bırakmayacak şekilde objektif olarak tespitinin eldeki deliller ışığında mümkün olmadığı değerlendirmesinde bulunulmuştur.

14. Sübutu yönüyle sorunlu olduğu mahkeme kararındaki değerlendirmeden de anlaşılmasına rağmen başvurucunun yine de bu paylaşımlar esas alınarak cezalandırılması ve mahkemenin gerekçesinde sübutu yorum yoluyla ve oldukça sorunlu bir yaklaşımla kabul etmesi başvurucunun ifade özgürlüğü üzerinde önemli bir caydırıcı etki doğuracak niteliktedir.

15. Dolayısıyla derece mahkemelerinin başvurucunun ifade özgürlüğü ile davacının şeref ve itibarının korunması hakkı arasında adil bir denge kurduklarından bahsedilemeyeceği açıktır. Zira mahkemeler bahse konu paylaşımları bağlamını ortaya koyarak değerlendirmemiş ve başvurucunun bu paylaşımlardan hareketle niçin cezalandırılması gerektiğini ilgili ve yeterli gerekçe ile ortaya koyabilmiş değildir. Öte yandan derece mahkemelerinin kararlarında paylaşımların bizzat başvurucu tarafından yapıldığı noktasında şüpheden uzak bir değerlendirme de yapılabilmiş değildir.

16. Bu yönü ile bakıldığında başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik yapılan müdahalenin her ne kadar başkalarının şöhret ve haklarının korunması biçimindeki bir meşru amacı mevcut ise de bu sınırlamanın demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir.

17. Sonuç olarak yukarıda belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiği kanaatinde olduğumdan çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmamaktayım.

 

 

 

 

Üye

 Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Cevdet Özkan [1.B.], B. No: 2021/22471, 31/10/2024, § …)
   
Başvuru Adı CEVDET ÖZKAN
Başvuru No 2021/22471
Başvuru Tarihi 29/4/2021
Karar Tarihi 31/10/2024

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, bir siyasetçiye yönelik sosyal medya paylaşımı gerekçe gösterilerek adli para cezasıyla cezalandırılma nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
İfade özgürlüğü İfade özgürlüğü - şeref ve itibar dengesi İhlal Olmadığı
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi