TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MEHMET GENÇOĞLU BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2021/34557)
Karar Tarihi: 15/1/2025
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Recai AKYEL
Selahaddin MENTEŞ
Muhterem İNCE
Yılmaz AKÇİL
Raportör
Murat BAŞPINAR
Başvurucu
Mehmet GENÇOĞLU
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, ceza davasında delillerin eksik ve hatalı değerlendirilmesi sonucu mahkûmiyet kararı verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu hakkında tefecilik yaptığı yönündeki şikayet ve ihbarlar üzerine Denizli Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) soruşturma başlatmıştır.
3. Başsavcılık, soruşturma neticesinde başvurucunun müştekiler A.K., H.Ş., H.K. ve bilgi sahibi olarak beyanına başvurulan H.Y.ye karşı 2008-2011 yılları arasındaki eylemlerinden bahsederek tefecilik suçundan cezalandırılması talebiyle 9/5/2012 tarihinde iddianame düzenlemiştir. İddianamede, müşteki ve tanık beyanları ile taraflar arasında düzenlenen senetler ve icra dosyaları bulunduğu belirtilerek başvurucunun üzerine atılı suçu işlediğini iddia etmiştir. Adı geçen müştekilerin yakınlarını da iddianamede müşteki olarak göstermiştir. Başvurucunun H.Y.ye karşı işlediği iddia edilen eylemle ilgili olarak ise zamanaşımı süresi dolduğu belirtilerek 8/5/2012 tarihli takipsizlik kararı verilmiştir.
4. Denizli 1. Asliye Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) görülen yargılamanın 22/2/2012 tarihli ilk celsesinde alınan savunmasında başvurucu; kimseye faiz karşılığı borç vermediğini, yardımsever bir kişi olması nedeniyle bu duruma düştüğünü, icra takibi yapılan çek ve senetlerin borç olarak verdiği paraların karşılığı olduğunu beyan etmiş ve suçlamaları kabul etmemiştir. Aynı celse katılanlar A.K., D.Ş., H.K., E.K., A.D., T.Y.K., C.K. ve M.B.nin iddiayı destekler mahiyetteki beyanları alınmıştır. Tanıklar H.Y., A.T., M.Ö., S.D., M.B., F.T. ve N.K.nın da beyanları aynı celse alınmış olup tüm tanıklar taraflar arasındaki para alışverişi ve senet olaylarını anlatmakla beraber tanıklardan A.T., M.Ö. ve S.D. başvurucunun faizcilik yaptığına ilişkin bilgi ve görgülerinin olmadığını ifade etmiştir. Hazırlık beyanını tekrar eden katılan H.Ş.nin beyanı ikinci celse alınmıştır. İstinabe yoluyla beyanı alınan katılan S.K. da iddialarını tekrar etmiştir.
5. Mahkeme, yapılan yargılama sonucunda 7/2/2013 tarihli celsede başvurucunun tefecilik yapma suçundan 3 yıl hapis ve 60.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Kararda katılan ve tanık anlatımları, incelenen icra dosyaları birlikte değerlendirilerek Mahkemece delil olarak hükme esas alınmıştır. Mahkeme karar gerekçesinde başvurucunun verdiği ödünce karşılık katılanlardan senet veya hatır çeki aldığını, bunları ciro ettirerek verdiği ödüncü teminat altına aldığını, vadesi gelen ve ödenmeyen borçlara karşılık aldığı senet veya hatır çekini katılanların yakınlarına kefil sıfatıyla imzalatıp katılanlar tarafından ödenmeyen borçları yakınlarından icra yolu ile tahsili yoluna gittiğini ve böylece faiz karşılığı sürekli ve sistemli bir şekilde başkalarına ödünç para verip kazanç elde etmek suretiyle tefecilik suçunu işlediğini kabul etmiştir.
6. Anılan kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 5. Ceza Dairesi tarafından yapılan incelemede verilen 3/11/2016 tarihli kararda, birden fazla kişiye ödünç para verilmesinin zincirleme biçimde tefecilik suçunu oluşturacağı belirtilerek başvurucu ve diğer sanık hakkında zincirleme suç hükümleri uygulanmadan karar verilmiş olması bozma nedeni yapılmıştır.
7. Bozma üzerine Mahkemece yargılamaya devam edilmiştir. Tarafların beyanları alındıktan sonra 20/3/2018 tarihli üçüncü celse bozma ilamına uyulmasına karar verilmiştir.
8. Başvurucu ve müdafiinin hazır olduğu 9/10/2018 tarihli dördüncü celse senetlerde imzası bulunan ve dinlenmemiş olan kişilerin de dinlenilmesi, senetteki yazıların incelemesi gibi hususlarda başvurucu tarafından tevsii tahkikat talebinde bulunulmuştur. Mahkeme aynı celse verdiği kararla, başvurucu ve müdafinin gerek yazılı gerekse duruşmada yazılı taleplerini tekrarla bildirmiş olduğu taleplerin dosyayı ve duruşmayı sürüncemede bırakmak ve uzatmak amacını taşıdığı kanaatini belirterek bu taleplerin reddine karar vermiş ve yargılamaya devam etmiştir.
9. Mahkeme, yargılama sonucunda 26/3/2019 tarihli celsede tefecilik yapma suçundan bu kez zincirleme suç hükümlerini de uygulayarak başvurucunun 3 yıl 1 ay 15 gün hapis ve 62.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Kararda yine katılan anlatımları, tanık anlatımları ve incelenen icra dosyaları birlikte değerlendirilerek Mahkemece delil olarak hükme esas alınmıştır.
10. Başvurucu, anılan hükme karşı temyiz kanun yoluna başvurmuştur. Temyiz dilekçesinde özetle, yargılama sırasındaki savunmalarını tekrar ederek Mahkemenin eksik araştırma ve inceleme sonucunda karar verdiğini belirtmiştir.
11. Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesi 25/2/2021 tarihli kararıyla hükmün onanmasına karar vermiştir.
12. Başvurucu, nihai hükmü 15/6/2021 tarihinde öğrendikten sonra 13/7/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
13. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal edildiği İddiası
14. Başvurucu; delillerin değerlendirilmediği, müştekilerin akrabaları olan tanık beyanlarına itibar edilirken tarafsız tanık beyanlarına itibar edilmeden karar verildiğini, dava açılmayan ve zamanaşımı nedeniyle takipsizlik kararı verilen eylemlerden de ceza verildiğini, lehine olan mülga 8/6/1933 tarihli ve2279 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Kanunu uygulanmadan eksik araştırma ve inceleme neticesinde soyut beyanlarla haksız olarak mahkûmiyetine karar verildiğini ileri sürmüştür.
15. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; öncelikle başvuruda kabul edilebilirlik şartlarının karşılanıp karşılanmadığının incelenmesi gerektiği, kabul edilebilirlik şartlarının karşılandığının değerlendirilmesi hâlinde Anayasa Mahkemesince de belirtildiği üzere başvurucunun iddialarıyla ilgili olarak öncelikle adil yargılanma hakkının bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verdiği ve başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda yapılacak incelemede Anayasa ve mevzuat hükümleri doğrultusunda somut olayın kendine özgü koşullarının gözönüne alınması gerektiği ifade edilmiştir.
16. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.
17. Başvuru, özü itibarıyla ceza davasında delillerin eksik ve hatalı değerlendirilmesi sonucu mahkûmiyet kararı verilmesine ilişkin olduğundan başvurucunun iddiaları hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.
18. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013).
19. Ancak temel hak ve özgürlüklere müdahalenin söz konusu olduğu durumlarda derece mahkemelerinin takdir ve değerlendirmelerinin Anayasa'daki güvencelere etkisini nihai olarak değerlendirecek merci Anayasa Mahkemesidir. Bu itibarla Anayasa'da öngörülen güvenceler dikkate alınarak bireysel başvuru kapsamındaki temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğine ilişkin herhangi bir inceleme kanun yolunda gözetilmesi gereken hususun incelenmesi olarak nitelendirilemez (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, § 53).
20. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi çok istisnai durumlarda temel hak ve özgürlüklerden biri ile doğrudan ilgili olmayan bir şikâyeti kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin yasak kapsamına girmeden inceleyebilir. Açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsıldığı ve adil yargılama hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvencelerin anlamsız hâle geldiği çok istisnai hâllerde aslında yargılamanın sonucuna dair olan bu durumun bizatihi kendisi usule ilişkin bir güvenceye dönüşmüş olur. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin derece mahkemelerinin değerlendirmelerinin usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getirip getirmediğini ve açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsılıp sarsılmadığını incelemesi yargılamanın sonucunu değerlendirdiği anlamına gelmez. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi derece mahkemelerinin delillerle ilgili değerlendirmelerine ancak açık bir keyfîlik ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getiren bir uygulama varsa müdahale edebilecektir (Ferhat Kara [GK], B. No: 2018/15231, 4/6/2020, § 149).
21. Somut olayda Mahkeme, katılan ve tanıkların yargılama aşamalarındaki anlatımları, taraflar arasındaki icra takipleri nedeniyle oluşan dosyalar ve kolluk araştırma tutanaklarını birlikte değerlendirmek suretiyle karar vermiştir (bkz. § 9). Mahkemece, dinlenen katılan ve tanık anlatımlarının taraflar arasındaki para alışverişini doğrular mahiyette ve aşamalarda değişmeyen beyanlarına nazaran kolluk araştırma tutanağına itibar edilmemiş, yine taraflar arasındaki icra dosyaları da değerlendirilerek tefecilik suçundan mahkûmiyet sonucuna ulaşılmıştır. Başvurucunun, takibe konan ve dava konusu edilen senetlerdeki diğer kişilerin de dinlenilmesi ve yazıların incelenmesi talepleri Mahkemece yargılama sırasında çok sayıda katılan ve tanık beyanının alınmış olması gözetilerek reddedilmiştir (bkz. § 8).
22. Başvurucunun, tefecilik suçundan lehe olması nedeniyle uygulanması gerektiğini belirttiği 2279 sayılı Kanun'un, Mahkemece suç tarihi olarak kabul edilen 2008-2011 yılları arasında yürürlükten kaldırılmış olduğundan uygulanma imkanı bulunmamaktadır. Mahkemece, 1/6/2005 tarihinde yürürlüğe giren 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu 241. maddesinin 14/4/2020 tarihli ve 7242 sayılı Kanunun 14. maddesiyle yapılan değişiklikten önceki lehe olan halinin uygulanmış olduğu anlaşılmaktadır. 5237 sayılı Kanun'un 241. maddesinde yapılan değişiklikle hapis cezasındaki üst sınır artırılmış ve adli para cezasına ise alt sınır getirilmiştir. Başvurucu hakkında ceza belirlenirken Mahkemece alt sınırdan uzaklaşılarak ceza belirlenmiş olması ve en üst hadden uygulama yapılmamış olması karşısında, 5237 sayılı Kanun'un lehe olan hükmünün uygulandığı da görülmektedir (bkz. § 9).
23. Yine başvurucu, hakkında dava açılmayan ve zamanaşımı nedeniyle takipsizlik verilen eylemler nedeniyle ceza miktarında artırım yapıldığını şikâyet etmiştir. İddianame incelendiğinde, başvurucunun dava açılmadığını belirtiği H.Y.ye karşı olan eylem olaylar içinde anlatılmış olmakla birlikte H.Y.nin şikâyeti olmadığından bilgi sahibi olarak beyanına başvurulduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 3). Mahkemece verilen ilk mahkûmiyet kararı Yargıtayca zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiği belirtilerek bozulmuştur. Bozma sonrası yeniden karar verilirken zincirleme suç nedeniyle eylemde 5237 sayılı Kanun'un 43. maddesi uygulanırken alt sınırdan 1/4 oranında artırım yapılmıştır. Bir başka anlatımla eylem ve müşteki sayısının çokluğu nedeniyle alt sınırdan artırım yapılmış olması karşısında, başvurucunun dava açılmayan ya da takipsizlik verilen eylemlerden hüküm verilmiş olması iddiasının belirlenen cezada sonuca etkili olmadığı da aşikardır (bkz. § 9).
24. Başvurucu, bozma sonrası verilen mahkûmiyet kararına karşı temyiz kanun yoluna başvurmuştur. Yargıtay, başvurucunun sübuta ve delil yetersizliğine yönelik temyiz itirazlarını değerlendirerek onama kararı verdiğini belirtmiştir. Başvurucu maddi hataya, suçun sübutuna ve delillerin yetersizliğine ilişkin iddialarını hükmün kesinleşmesine kadar her aşamada ileri sürmüştür. Ayrıca bireysel başvuru formunda da başvurucu tarafından temyiz dilekçesinde dile getirilen iddialar yinelenmiştir.
25. Başvurucu, yargılamanın tüm aşamalarında delillere ilişkin iddia ve itirazlarını ileri sürme imkânı bulmuştur. Başvurucunun ileri sürdüğü iddialar, derece mahkemesince delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup mahkeme kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan bir durum bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olduğu kanaatine varılmıştır.
26. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
27. Başvurucu; ayrıca yargılama sırasında delillerin toplanmasına ilişkin taleplerinin reddedildiğini belirterek silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
28. Anayasa Mahkemesi, önüne gelen iddialara ilişkin birçok başvuruda silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin kapsam ve içeriğini belirlemiştir. Bu kapsamda silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin şikâyetlerin Anayasa Mahkemesi tarafından incelendiği, başvuruculara delillerini sunma ve inceletme noktasında mahkemelerce uygun imkânların tanınması gerektiği, tarafların dinlenilmemesi ve taraflara delillere karşı çıkma imkânı verilmemesinin yargılama faaliyetinin hakkaniyete aykırı hâle gelmesine neden olabileceği vurgulanarak ilgili Anayasa kurallarının yorumlandığı anlaşılmaktadır (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, §§ 32-37; Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, §§ 42-48; Ramazan Tosun, B. No: 2012/998, 7/11/2013, §§ 34-42; Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, §§ 18,19; Muharrem Keserci, B. No: 2012/575, 8/5/2014, §§ 43-55; Ahmet Teyit Keşli, B. No: 2013/2237, 18/9/2014, §§ 55-65; Abdulselam Tunç, B. No: 2013/6986, 5/11/2014, §§ 56-66; Gürhan Nerse, B. No: 2013/5957, 30/12/2014, §§ 33-40; Aziz Ağırlı, B. No: 2013/1377, 25/3/2015, §§ 32-43; Düzgit Yalova Gemi İnşa Sanayi A.Ş., B. No: 2013/8756, 15/4/2015, §§ 37-48; Targan Tolga Yungul, B. No: 2013/1386, 16/4/2015, §§ 23-31; Durmaz Oto. Petrol Ürünleri İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2013/1020, 7/5/2015, §§ 22-35; Fahri Gösteriş, B. No: 2013/1297, 13/4/2016, §§ 27-37; Zekayi Çelebi, B. No: 2014/5633, 18/5/2016, §§ 25-30; Özgür Murat Engin, B. No: 2014/7806, 21/9/2016, §§ 38-44; Laleş Çeliker, B. No: 2013/8413, 21/9/2016, §§ 24-31; Cezair Akgül, B. No:2014/10634, 26/10/2016, §§ 27-31; Gökay Dayan, B. No: 2014/12206, 21/9/2017, § 21; Ruhşen Mahmutoğlu, B. No: 2015/22, 15/1/2020, § 56).
29. Başvurucu çeşitli delillerin toplanması taleplerinin reddedildiğini belirterek silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşse de başvurucunun bozma öncesindeki yargılamayla birlikte yargılama aşamalarında savunması alınmış ve gösterdiği deliller toplanmış, tanıkları dinlenilmiş ve suça konu edilen icra dosyaları mahkemece incelenmiştir. Özellikle bozma sonrasındaki yargılama sırasında başvurucunun bir kısım talepleri ise yargılamayı uzatmaya matuf görülerek reddedilmiştir. Mahkemece başvurucunun gösterdiği bir kısım deliller de toplandıktan sonra bir değerlendirme yapılarak karara varılmış olması ve başvurucunun dezavantajlı duruma düşürülmediğinin anlaşılması karşısında, yukarıda anılan kararlardaki ilkeler doğrultusunda silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA, 15/1/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.