TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ERHAN TAŞKAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2021/39282)
|
|
Karar Tarihi: 3/7/2025
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Recai AKYEL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
Muhterem İNCE
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
Raportör
|
:
|
Eren Can BENAKAY
|
Başvurucu
|
:
|
Erhan TAŞKAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Zeki YILMAZ
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; subaylıktan istifa sonrasında rütbenin geri
alınmasına karar verilmesi üzerine açılan davada, davanın sonucuna etkili
iddianın kararda karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu, 2002 yılında Kara Harp Okulunu bitirdikten
sonra kara havacı pilot subay olarak göreve başlamıştır. Başvurucunun 2016
yılının Şubat ayında kendi isteğiyle istifa dilekçesi vermesi üzerine 8/4/2016
tarihinde istifası kabul edilerek meslekle ilişiği kesilmiştir. Daha sonra
Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile iltisakı veya
irtibatı olduğu değerlendirilmesi üzerine 13/3/2019 tarihli işlemle, 25/7/2018
tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 26. maddesiyle 30/6/1989 tarihli ve 20211
sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'ye
eklenen geçici 35/D-1 maddesi kapsamında rütbesinin geri alınmasına karar
verilmiştir.
3. Ankara 12. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 28/10/2019
tarihinde davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
Olayda;davacının FETÖ/PDY silahlı terör
örgütü ile irtibatlı veya iltisaklı olduğuna dayanak olarak Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı'nın 2018/187226 soruşturma numaralı dosyası kapsamında gözaltına
alınması ve etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak isteyerek bu doğrultuda
ifade vermesi hususunun belirtildiği görülmüştür.
Bu durumda; her ne kadar davacı
tarafından hakkında yürütülen soruşturma nedeniyle rütbelerinin geri
alınmasının masumiyet karinesine aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de söz konusu
soruşturma ve davacının soruşturma kapsamında etkin pişmanlık hükümlerinden
faydalanmak istediğini beyan etmesi hususları davacının FETÖ/PDY silahlı terör
örgütü ile iltisaklı veya irtibatlı olduğunun değerlendirmesine yetecek düzeyde
olduğundan davacının rütbelerinin geri alınmasına ilişkin dava konusu işlemde
hukuka aykırılık görülmemiştir..."
4. Başvurucu karara karşı11/6/2020 tarihinde istinaf
kanun yoluna başvurmuştur. İstinaf dilekçesinde, hakkında başlatılan terör
örgütüne üye olma suçuna ilişkin yargılama sonucunda Ankara 26. Ağır Ceza
Mahkemesince (Ağır Ceza Mahkemesi) 29/1/2020 tarihinde hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına (HAGB) karar verildiği belirtilmiştir. Denetim süresi
sonunda şartlar yerine getirildiğinde kamu davasının düşeceği ve hakkında
verilen bir mahkûmiyet hükmü bulunmayacağı ifade edilmiştir. Ankara Bölge İdare
Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) 10/12/2020 tarihinde
istinaf başvurusunu reddetmiştir. Karar, temyiz yolu açık olarak verilmiştir.
5. Başvurucu, karara karşı 21/1/2021 tarihinde temyiz
kanun yoluna başvurmuştur. Dilekçede, dava dilekçesi ve istinaf dilekçesinde
belirtilen hususlar yinelenmiştir. Danıştay Beşinci Dairesi 29/6/2021 tarihinde
temyiz istemini incelenmeksizin reddetmiştir. Kararda, istinaf incelemesi
üzerine kesinleşen karar aleyhine yapılan temyiz başvurusunun incelenmesine hukuken
imkân bulunmadığı belirtilmiştir.
6. Nihai karar başvurucuya 16/8/2021 tarihinde tebliğ
edilmiştir. Başvurucu 7/9/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
7. Ağır Ceza Mahkemesi 29/1/2020 tarihinde başvurucunun
silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 1 yıl 6 ay 22 gün hapis cezasıyla
cezalandırılmasına ve HAGB'ye karar vermiştir. Kararda, başvurucunun örgüt
içinde uzun bir süre bulunduğu, örgüt üyelerinin kod isimler kullandığı ve
kendisine de "Ertuğrul" kod isminin verildiği belirtilmiştir.
Örgüt içinde gizliliği sağlamak amacıyla ankesörlü/sabit hatlardan iletişim
sağlandığı ifade edilmiştir. Başvurucunun sosyal ve ekonomik durumu, eğitim
seviyesi, yaptığı görev nedeniyle edindiği mesleki bilgi ve tecrübeleriyle bu
oluşumun bir terör örgütü olduğunu bilebileceği vurgulanmıştır. Başvurucunun
duruşmadaki tutum ve davranışları değerlendirildiğinde suç tarihinden önce
kasıtlı bir suçtan mahkûm olmaması, yeniden suç işleyeceği konusunda olumsuz
bir kanaat oluşmaması ve suça bağlı somut bir zararın bulunmaması nedeniyle
başvurucu hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması gerektiği sonucuna
varılmıştır. Karara karşı başvurucu 2/3/2020 tarihinde itiraz etmiştir. 27.
Ağır Ceza Mahkemesinin 13/3/2020 tarihinde itirazı reddetmesi üzerine 18/3/2020
tarihinde karar kesinleşmiştir.
8. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
9. Başvurucu 2016 yılında istifa etmesine rağmen 2018 yılında
çıkartılan düzenlemenin geçmişe yürütülerek rütbesinin geri alındığını ifade
etmiştir. Bu durumun kanunların geçmişe yürümezliği ilkesine aykırı olduğunu
vurgulamıştır. Öte yandan Bölge İdare Mahkemesince esaslı iddiaların
karşılanmadığını, matbu olarak istinaf başvurusunun reddedildiğini belirterek
gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
10. Adalet Bakanlığına (Bakanlık) görüşünde, mahkemelerce
sonuca nasıl ulaşıldığının ve kullanılan takdir yetkisinin sebeplerinin
gerekçelendirildiği belirtilmiştir. Bu sebeple mahkeme kararlarında takdir
hatası ya da keyfî bir durumun olmadığı ifade edilmiştir. Başvurucunun
iddialarının kanun yolu şikâyeti olup olmadığının yapılacak incelemede dikkate
alınması gerektiği vurgulanmıştır. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda
bulunmamıştır.
11. Başvuru gerekçeli karar hakkı kapsamında
değerlendirilmiştir.
12. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
13. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı, kişilerin hakkaniyete
uygun bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve bu amaca uygunluk yönünden
yargılamanın denetlenmesini amaçlamaktadır. Mahkeme kararlarının, davanın temel
maddi ve hukuki sorunları ile taraflarca ileri sürülen ve davanın sonucunu
etkileyen iddia ve itirazlar hakkında delillerle bağ kurulmak suretiyle yeterli
gerekçe içermesi zorunludur. Uyuşmazlığın hukuki ve maddi sorunlarıyla ilgisiz
değerlendirmelere kararda yer verilmesi de gerekçeli karar hakkıyla
bağdaşmamaktadır. Karar gerekçesinin belirtilen unsurları taşıması, yargılamanın
adil yargılanma hakkı güvencelerine uygun şekilde yürütülüp yürütülmediğinin
taraflarca öğrenilmesini sağladığı gibi ayrıca demokratik bir toplumda kendi
adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin
sağlanması için de gereklidir (bazı eklemeler ve farklılıklarla birlikte bkz. Sencer
Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
14. Diğer taraftan kanun yolu incelemesi yapan merciin,
yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi
kullanarak veya aynı atıfla kararına yansıtması, kararın gerekçelendirilmiş
olması bakımından yeterli görülebilir. Bununla birlikte ilk derece mahkemesince
karşılanmayan veya ancak ilk defa kanun yolu merciine ileri sürülebilecek
nitelikteki esaslı iddia ve itirazların kanun yolu merciince de
değerlendirilmemesi gerekçeli karar hakkının ihlaline yol açabilir (bazı
eklemeler ve farklılıklarla birlikte bkz. Mehmet Yavuz [1. B.], B. No:
2013/2995, 20/2/2014, § 51).
15. Mahkeme başvurucunun soruşturma aşamasında gözaltına
alındığını ve etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istediğini ve bu
durumun terör örgütü ile irtibat ve iltisakını ortaya koyduğu
değerlendirmesinde bulunmuştur. Mahkeme kararından sonra Ağır Ceza Mahkemesi
başvurucu hakkında HAGB kararı vermiştir. Söz konusu karar kesinleşmiş ve
başvurucunun denetim süresi de başlamıştır.
16. Mahkeme, başvurucunun ifadesini aktarmakla birlikte
herhangi bir şekilde değerlendirmemiştir. Kararda başvurucunun ifadesine atıf
yapılmakla yetinilmiştir. Ancak bu husus yeterli olmayıp ceza yargılamasına
konu olay ve olguların da irdelenmesi gerekmektedir. Bu bağlamda olayın meydana
geliş şekli, fiilin özelliği, ağırlığı gibi olaya özgü durumlar
değerlendirilerek karar sonucuna ulaşılma nedeni yeterli bir gerekçeyle
ortaya konulmalıdır.
17. Ceza yargılamasında yer alan bilgi ve belgelere
ulaşılarak söz konusu verilerin rütbenin geri alınmasına olan etkisinin
değerlendirilmesinin önünde -masumiyet karinesine uygun olmak koşuluyla-
herhangi bir engel bulunmamaktadır. Mahkeme ceza yargılamasında yer alan
verilerin rütbenin geri alınmasına olan etkisini ortaya koyması gerekmektedir.
Olaya bakıldığında ise Mahkeme, soruşturmadaki ifadeyi esas almakla birlikte
ceza yargılamasında yer alan olguların dava konusu işleme olan etkisini
irdelememiştir. Başvurucu hakkında yürütülen soruşturmanın sonradan kovuşturma
aşamasına geçtiği ve başvurucu hakkında HAGB kararı verildiğinin de altı
çizilmelidir.
18. Kural olarak mahkeme kararlarında esasa ilişkin
hususlarda yeterli gerekçe bulunması hâlinde kanun yolu merciince bu karara
atıf yapılarak değerlendirme yapılması makul görülebilir. Mahkeme kararlarında
gerekçe bulunmadığı hâllerde ise kişilerin ileri sürdüğü esaslı itirazların
kanun yolu mercii tarafından gerekçeli bir şekilde karşılanması gerekir. Somut
olayda mahkeme kararı yukarıda belirtilen bağlamda bir gerekçe içermemektedir.
Mahkeme kararından sonra verilen HAGB kararı ise istinaf başvurusunda ısrarla
vurgulanmıştır. Buna rağmen Bölge İdare Mahkemesi tarafından mahkeme kararına
atıf yapılarak herhangi bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmıştır. Bu
itibarla yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun
gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
19. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Muhterem İNCE bu görüşe katılmamıştır.
20. Başvurucu tarafından masumiyet karinesinin ihlal
edildiğinin ileri sürüldüğü görülmekte ise de gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiğine karar verildiğinden diğer ihlal iddiası hakkında kabul edilebilirlik
ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasının gerek olmadığı
değerlendirilmiştir.
III. GİDERİM
21. Başvurucu; ihlalin tespiti ile 10.000 TL manevi
tazminat talebinde bulunmuştur.
22. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının
gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama
işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere
ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin
nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir(Mehmet Doğan [GK], B. No:
2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.],
B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK],
B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
23. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin
davanın neticesiyle ilgili bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır.
Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından
bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar
verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her
aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak
yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları
değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.
24. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından
tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE
Muhterem İNCE'nin karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Diğer ihlal iddiasının İNCELENMESİNE GEREK OLMADIĞINA,
D. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Ankara 12. İdare Mahkemesine (E.2019/958, K.2019/2241) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
F. 667,80 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 30.667,80 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 3/7/2025 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY
1. Başvurucu, pilot subay olarak görev yapmaktayken
istifa etmiştir. İstifası kabul edildikten sonra başvurucunun rütbesinin geri
alınmasına karar verilmesi üzerine iptal davası açılmıştır. Mahkeme, başvurucu
hakkında başlatılan soruşturma kapsamında başvurucunun etkin pişmanlık
hükümlerinden faydalanmak istemesinin FETÖ/PDY ile iltisaklı veya irtibatlı
olduğunun değerlendirilmesinde yeterli bulunduğunu kabul ederek dava konusu
işlemi hukuka uygun kabul etmiştir. Daha sonra Ağır Ceza Mahkemesi başvurucu
hakkında verilen mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
vermiştir. Başvurucu söz konusu hususu istinaf aşamasında ileri sürmüştür.
Bölge İdare Mahkemesi bu iddia hakkında herhangi bir değerlendirme yapmaksızın
istinaf başvurusunu reddetmiştir.
2. Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma
hakkı gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsamaktadır (daha geniş
değerlendirme için bkz. Abdullah Topçu [1. B.], B. No: 2014/8868,
19/4/2017, § 75). Nitekim Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir.
Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve
savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt vermesi gerektiği şeklinde
anlaşılamaz. Ancak mahkemeler, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek
zorunda değilse de (Yasemin Ekşi [1. B.], B. No: 2013/5486, 4/12/2013, §
56) mahkemelerin davanın esas sorunlarını inceledikleri gerekçeli karardan
anlaşılmalıdır. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği
davanın niteliğine ve şartlarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir
biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili, başka bir
deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla
doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt
verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800,
18/6/2014, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu
kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya
yanıt vermeyi gerektiren usul veya esasa dair iddiaları cevapsız bırakması hak
ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
3. Yargılama makamlarınca gerçekleştirilen araştırma ve
incelemeler neticesinde tespit edilen hususların hukuki güvenlik ve belirlilik
ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde somut
olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulması
gerekmektedir. Bu kapsamda sadece şeklî anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli
olmayıp gerekçenin aynı zamanda makul olması da aranmaktadır. Makul gerekçeden
anlaşılması gereken, mahkemelerin dava konusu maddi olay ve olguların
kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması
ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı
takdir yetkisinin sebeplerini ortaya koymasıdır.
4. Mahkeme başvurucunun FETÖ/PDY terör örgütüne üye olma
suçundan başlatılan soruşturma kapsamında gözaltına alındığına ve etkin
pişmanlık hükümlerinden faydalanarak ifade verdiği bilgisine kararında yer
vermiştir. Başvurucunun etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmasını ise
FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisak hususunda değerlendirme açısından
yeterli olduğu kanaatine vararak dava konusu işlemi hukuka uygun kabul
etmiştir. Bölge İdare Mahkemesi de Mahkeme ile aynı görüşü paylaşarak istinaf
istemini reddetmiştir.
5. Yargılama mercilerince varılan sonuca hangi nedenle
ulaştığını ve delillerin değerlendirilmesini başvurucu ve üçüncü kişiler
tarafından objektif olarak anlaşılmasına imkân verecek yeterli gerekçe ile
ortaya koymuştur. Zira terör örgütüne üye olma suçundan başlatılan soruşturma
kapsamında etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanan bir kişinin terör örgütü
ile hiçbir irtibatının olmadığını söylemek imkansızdır. Yargılama mercileri de
anılan durumu yorumlayarak başvurucu hakkında idare tarafından yapılan
değerlendirmenin hukuka aykırı olmadığı sonucuna varmıştır. Mahkemelerin
yaptığı yorum hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasına yönelik olup bariz
takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir unsur içermediği
anlaşılmaktadır. Başvuru konusu olayda yargılamanın esasına tesir eder
nitelikte karşılanmayan bir iddia bulunmadığından gerekçeli karar hakkının
ihlal edilmediği değerlendirilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetinin
açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
6. Ayrıca başvurucu hakkında suçlayıcı bir ifade
kullanılmadığından masumiyet karinesinin zedelendiği bir durumdan da
bahsedilemeyecektir. Zira masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair
kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence
altına alır. Masumiyet karinesi bakımından önemli olan husus kamu makamlarının
işlem ya da kararlarında belirttikleri gerekçeler veya kullandıkları dil
nedeniyle bireye cezai sorumluluk yüklememeleri, ceza mahkemeleri tarafından
henüz suçlu bulunmamış bireyin masumiyeti üzerine gölge düşürülmesine sebebiyet
vermemeleridir (Galip Şahin [1. B.], B. No: 2015/6075, 11/6/2018, § 47).
7. Somut olayda Mahkeme başvurucunun etkin pişmanlık
hükümlerinden faydalanmasının idare tarafından değerlendirilmesinin
hukukiliğini ortaya koymuştur. Başvurucunun suçlu olduğuna yönelik bir ithamın
bulunmadığı, suç vasfının ve mahiyetinin tartışılmadığı, yalnızca somut olayın
işlem tarihindeki koşullar dikkate alınarak mevzuat bağlamında idari yönden
değerlendirildiği ve tesis edilen işlemin hukuka uygun olduğu yönünde hüküm kurulduğu
anlaşılmaktadır. Bu nedenle somut olayda masumiyet karinesine ilişkin bir
ihlalin bulunmadığının açık olduğu sonucuna varılmaktadır.
8. İzah edilen bu nedenlerle çoğunluğun adil yargılanma
hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine dair görüşüne
iştirak mümkün olmamıştır.