|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
|
|
KARAR
|
|
|
|
MULLA ZİNCİR BAŞVURUSU
|
|
(Başvuru Numarası: 2021/40061)
|
|
|
|
Karar Tarihi: 3/7/2025
|
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
|
|
KARAR
|
|
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
Üyeler
|
:
|
Recai AKYEL
|
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
|
Muhterem İNCE
|
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
|
Raportör
|
:
|
Batuhan Salim YEŞİLKÖY
|
|
Başvurucu
|
:
|
Mulla ZİNCİR
|
I. BAŞVURUNUN
ÖZETİ
1. Başvuru, çıplak arama işlemini kabul etmeyen tutukluya
ceza infaz kurumu görevlilerince fiziksel ve sözlü şiddet eylemlerinde
bulunulması ve bu olay hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi
nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu 22/6/2019 tarihinde ceza infaz kurumunda
tutuklu olarak bulunmaktadır. Nakil olarak geldiği kuruma giriş işlemleri
kapsamında yapılan çıplak arama işlemini kabul etmemesi üzerine kendisine sözlü
ve fiziksel şiddet uygulandığını iddia ederek 24/6/2019 tarihli suç duyurusu
dilekçesini ceza infaz kurumu yönetimine vermiş ancak bu dilekçe üzerine
soruşturma başlatılmamıştır. Başvurucu, dilekçesinde çıplak arama yapılırken
kendisine fiziksel ve sözlü şiddet uygulayan infaz koruma memurlarının üç kişi
olduğunu ileri sürmüş; bu kişilerin kendisini zorla yere yatırdığını, boynuna
ayaklarıyla bastırdıklarını, yüzüne yumruk attıklarını iddia etmiştir.
Başvurucu, bu olay nedeniyle yüzünde ve boynunda şişlik ve morluklar oluştuğunu
ifade etmiştir.
3. Başvurucu, ceza infaz kurumunda maruz kaldığını ileri
sürdüğü fiziksel ve sözlü şiddet eylemleri hakkında Cumhuriyet Başsavcılığına
hitaben yazdığı 11/1/2021 tarihli dilekçeyle bir suç duyurusunda daha
bulunmuştur. Dilekçesinde başvurucu şu iddialarda bulunmuştur:
i. Nakil olarak geldiği ceza infaz kurumuna kabul
edilirken çıplak arama işlemine tabi tutulmak istenmiştir. Üst araması
yapıldıktan sonra mahkûm kabul odası olarak ifade ettiği bir odaya alınmıştır.
Burada iki infaz koruma memuru bulunmaktadır. İki infaz koruma memuru odadayken
bir infaz koruma memuru da kapıda beklemektedir (Başvurucu, odaya giren infaz
koruma memurlarının kapıyı gören kameranın kayıtlarının incelenmesi suretiyle
tespit edilebileceğini belirtmiştir).
ii. Odadaki infaz koruma memurlarından biri kendisinden
soyunmasını istemiş, ancak bunu kabul etmemiştir. Bu esnada diğer infaz koruma
memuru kendisinin gömleğini çıkarmaya çalışmıştır. Daha sonra infaz koruma
memurları boğazını sıkarak kendisini yere yatırmış ve kolunu arkasından bükerek
tekmelemiş, aynı zamanda ağır hakaret etmiştir. Önce gömlek ve pantolonunu
yırtmış, ardından iç çamaşırlarını çıkarmıştır. Bu esnada suratına vurmuşlar,
tamamen çıplak kaldığında da onu yerden kaldırarak bir sandalyeye oturtmaya
çalışmıştır. Kendisini sandalyeye oturtmaya çalışırlarken küfretmiş, suratını
yumruklamış, göğsünü tekmelemişlerdir. Bu olayların ardından infaz koruma
memurları odadan çıkmış ve onu tek başına bırakmıştır.
iii. Olayın ardından bir devlet hastanesine
götürülmüştür. Burada kendisini muayene eden doktora yaşadıklarını anlatmış
ancak doktor sadece gömleğini kaldırıp bakarak bir şeyi olmadığını ifade etmiş
ve muayeneyi bitirmiştir. Akabinde ceza infaz kurumuna dönmüştür.
iv. Ceza infaz kurumunda bulunan bir arkadaşı vücudundaki
yaralanmaları görmüştür (Bu kişinin adres bilgisi dilekçede belirtilmiştir).
4. Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucunun suç duyurusu
dilekçesi üzerine soruşturma başlatıp dilekçenin bir örneğini şikâyet edilen
konuların araştırılması için Ceza İnfaz Kurumuna göndermiştir. Ceza İnfaz
Kurumunun Başsavcılığa gönderdiği cevabi yazı ve eklerine göre;
i. Başvurucu 22/6/2019 tarihinde başka bir ceza infaz
kurumundan nakil gelmiştir. İddia edilenin aksine 22/6/2019 tarihinde
başvurucuya çıplak arama işlemi uygulandığına dair kurum kayıtlarında herhangi
bir tutanak veya belge yoktur.
ii. Nakil işleminin gerçekleştiği gün başvurucu, Ceza
İnfaz Kurumuna kabul işlemleri kapsamında adli muayenesinin yapılması için
devlet hastanesine götürülmüştür. Başvurucunun muayenesi akabinde düzenlenen
22/6/2019 tarihli adli muayene raporunda vücudunda herhangi bir darp ya da
cebir izine rastlanmadığı belirtilmiştir. Ayrıca başvurucu 25/6/2019 tarihinde
kurum tabipliğinde de muayene edilmiş ve hakkında bir adli rapor daha
düzenlenmiştir (Başvurucunun 25/6/2019 tarihinde neden muayene edildiğine dair
herhangi bir bilgi bulunmamaktadır). Kurum tabipliği tarafından düzenlenen
25/6/2019 tarihli adli raporda başvurucunun sağ göz çevresinde ödem ve ekimoz,
sağ kürek kemiği üzerinde ve sağ kaburga altında sıyrıklar olduğu tespit
edildiği belirtilmiştir.
iii. Başvurucunun yakındığı olaya ilişkin kamera
kayıtları, ceza infaz kurumu tarafından kurum personeli hakkında yürütülen
disiplin soruşturması evrakı arasından çıkarılarak ceza soruşturma dosyasına
sunulmuştur. Buna karşın ceza infaz kurumu tarafından soruşturma dosyasına
sunulan belgeler arasında altı aydan fazla kayıt tutulmaması sebebiyle söz
konusu görüntülerin mevcut olmadığına dair 22/1/2021 tarihli tutanak da
bulunmaktadır.
iv. Başvurucunun şikâyeti üzerine haklarında disiplin
soruşturması başlatılan kamu görevlilerinin kimlik bilgileri, disiplin
soruşturma dosyasının bir sureti ile birlikte soruşturma dosyasına sunulmuştur.
Ceza infaz kurumu tarafından yürütülen disiplin soruşturması kapsamında söz
konusu kamu görevlilerinin savunmaları alınmış ve bu kişilerden ikisi
savunmalarında 22/6/2019 tarihinde başvurucunun DHKP-C tutuklusu
olduğunu ve kuruma kabul işlemleri kapsamında başvurucuya çıplak arama işlemi
yapılacağının bildirildiğini, başvurucunun bu işleme direnmesi ve bu aramanın
"şerefsizce" olduğunu söylemesi üzerine güç kullanılarak arama
işleminin gerçekleştirildiğini belirtmiştir. Savunması alınan üçüncü kişi ise
başvurucunun ceza infaz kurumuna kabulü esnasında orada olmadığını ifade
etmiştir. Söz konusu disiplin soruşturması, çıplak arama işleminin ve güç
kullanımının hukuka uygun olduğu kanaatine varılarak disiplin cezası
verilmesine yer olmadığına dair kararla sonuçlanmıştır. Kararda çıplak aramanın
mevzuata uygun biçimde, görüntü kaydı alınmayan bir odada, tene çıplak elle
dokunulmadan ve giydirilen önlük üzerinden yapıldığı hususu vurgulanmıştır.
v. Başvurucunun çıplak arama yapılırken fiziksel ve sözlü
şiddete uğradığı iddiasıyla Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben yazdığı 24/6/2019
tarihli dilekçe, Ceza İnfaz Kurumu yönetimi tarafından 26/6/2019 tarihli üst
yazıyla hem fiziki olarak hem de Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi'nden (UYAP)
Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir. Söz konusu dilekçeye istinaden
Cumhuriyet Başsavcılığı hangi numara üzerinden işlem yapıldığını tespit
edememiştir.
vi. Başvurucunun tanık olarak gösterdiği kişinin tahliye
edildiği Ceza İnfaz Kurumunca tespit edilmiş ve tahliye sonrasında düzenlenen
Adres Beyan Tutanağı soruşturma dosyasına sunulmuştur.
5. Başsavcılık, başvurucunun Ceza İnfaz Kurumu
aracılığıyla gönderdiği 26/6/2019 tarihli dilekçe üzerine soruşturma başlatılıp
başlatılmadığı konusunda herhangi bir araştırma yapmamış ve Ceza İnfaz
Kurumunun kimlik bilgilerini sunduğu infaz koruma memurları ile başvurucunun
tanık olarak bildirdiği kişinin ifadesini almamıştır.
6. Başsavcılık, soruşturma dosyasına giren bir CD
üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırmıştır. 4/4/2021 tarihli bilirkişi
raporunda, izlenen görüntülerde ses kaydı bulunmadığı ve herhangi bir darp
olayına rastlanmadığı belirtilmiştir. Söz konusu rapora göre ceza infaz
kurumuna gelen hükümlüleri jandarma dışarıdan getirmiş ve infaz koruma
memurları hükümlülerin üstlerini arayarak hükümlüleri koridorun sağında bulunan
kapıdan içeri almıştır. Raporda başkaca bir tespit bulunmamaktadır.
7. Başsavcılık 4/5/2021 tarihinde başvurucunun iddiaları
hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararda 22/6/2019
tarihinde çıplak arama yapıldığına dair herhangi bir tutanak veya belge
bulunmadığı, başvurucunun 24/6/2019 tarihli dilekçesine hangi soruşturma numarası
üzerinden işlem yapıldığının tespit edilemediği, CD üzerinde yapılan bilirkişi
incelemesi neticesinde hazırlanan bilirkişi raporunda herhangi bir darp olayına
rastlanmadığı sonucuna varıldığı vurgulanarak başvurucunun iddialarının soyut
olduğuna kanaat getirildiği belirtilmiştir. Sulh Ceza Hâkimliği, başvurucunun
anılan karara yaptığı itirazı 28/6/2021 tarihinde reddetmiştir.
8. Başvurucu, nihai kararı 28/7/2021 tarihinde
öğrendikten sonra 26/8/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
9. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
10. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun
adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
11. Başvurucu; çıplak arama işlemini kabul etmemesi
üzerine kamerası olmayan bir odada, ağır hakaretler altında, kıyafetleri de
parçalanarak ağır bedensel işkenceye uğramasından ve darbedilmesinden
yakınmıştır. Bu kapsamda başvurucu; ifadesinin alınmamasının, tanık olarak
bildirdiği kişinin dinlenmemesinin ve 24/6/2019 tarihli suç duyurusu
dilekçesinin işleme konulmamasının yürütülen soruşturmanın etkisiz olduğunu
gösterdiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde,
başvurucunun usuli güvencelerden faydalandığı belirtilerek değerlendirme
yapılırken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi
içtihadının ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması
gerektiği bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı başvuru
formundakilerle aynı yönde açıklamalar yapmıştır.
12. Başvuru, kötü muamele yasağı kapsamında
incelenmiştir.
13. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
14. İnsan onurunun korunması amacıyla Anayasa’nın 17.
maddesinin ilk fıkrasında maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi
hakkı güvence altına alınmış; aynı maddenin üçüncü fıkrasıyla da kişilere işkence
ve eziyet yapılması, kişilerin insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir
cezaya veya muameleye tabi tutulması yasaklanmıştır. Bu yasak için herhangi bir
istisnanın kabul edilmemesi ve Anayasa’nın 15. maddesinde savaş, seferberlik
veya olağanüstü hâllerde de maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne
dokunulamayacağının ifade edilmesi yasağın mutlak niteliğini ortaya
koymaktadır. Bununla birlikte yasak, tüm kötü muamele durumlarını kapsamaz. Bir
muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi,
asgari bir ağırlık derecesine (ciddiyet seviyesine) ulaşmasına bağlıdır. Asgari
ağırlık derecesine ulaşılıp ulaşılmadığı, görecelidir ve somut olayın
koşullarının değerlendirilmesiyle belirlenir. Yapılacak değerlendirmede
muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve
sağlık durumu gibi etkenler önem taşır. Bu etkenlere ardındaki kasıt veya saik
ile birlikte muamelenin amacı da eklenebilir. Ayrıca gerilimin ve duyguların
yükseldiği atmosfer gibi muamelenin yapıldığı bağlam da dikkate alınması
gereken diğer bir etkendir (Cezmi Demir ve diğerleri [1. B.], B. No:
2013/293, 17/7/2014, §§ 80, 83; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No:
2013/3924, 6/1/2015, §§ 72, 74, 75; K.K. [GK], B. No: 2020/34532,
29/5/2024, § 26).
15. Güç kullanmaya yetkili kamu görevlilerinin, tutumu
nedeniyle kendisine karşı güç kullanılması kesin olarak gerekli olmayan bir
kişiye karşı fiziksel güce başvurmaları, kişi üzerindeki etkisi ne olursa olsun
ilke olarak Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal eder. Kesin
gerekli olduğu hâllerde de güç, aşırıya kaçmadan kullanılmalı ve kişinin
tutumuyla orantılı olmalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 81; K.K.
§ 27).
16. Güç kullanımına ilişkin bu ilkeler, güç kullanmaya
yetkili kamu görevlilerinin hukuka uygun olarak verdikleri emre karşı etkin
(aktif) veya edilgin (pasif) direniş gösterilmesi hâlinde de geçerlidir (Oğulcan
Yiğit Özdemir [1. B.], B. No: 2020/16726, 17/9/2024, § 19; ayrıca bkz. Arif
Haldun Soygür [2. B.], B. No: 2013/2659, 15/10/2015, §§ 51, 52).
17. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasıyla
yasaklanan muamelelerin varlığına ilişkin iddialar, uygun delillerle
desteklenmelidir. Bu delillerin değerlendirilmesinde ise sözü edilen delillerin
iddiayı makul şüphenin ötesinde ispat edip etmediği gözetilmelidir. Bununla
birlikte yeterince ciddi, açık ve tutarlı emareler ya da aksi ispat edilemeyen
birtakım karineler de iddianın ispatı için yeterli kanıt teşkil edebilir (K.K.,
§ 28; bazı değişikliklerle birlikte bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, § 95;
Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 83).
18. Kişinin gözaltı veya tutukluluk gibi devletin
kontrolü altında bulunduğu sırada yaralanması hâlinde yetkili makamlar, bu
olaya ilişkin tatmin edici ve inandırıcı bir açıklama getirmekle yükümlüdür (S.D.
[1. B.], B. No: 2013/3017, 16/12/2015, §§ 89, 90; Cengiz Kahraman ve
Kenan Özyürek [1. B.], B. No: 2013/8137, 20/4/2016, § 95) zira bu tür
olayların gerçekleşme koşullarına ilişkin bilgiler çoğunlukla yetkili
makamların erişimindedir (Ferit Kurt ve diğerleri [2. B.], B. No:
2018/9957, 8/6/2021, § 74).
19. Somut olayda Başsavcılık, çıplak arama yapıldığına
dair herhangi bir tutanak veya belge bulunmadığına ve bilirkişi raporunda
herhangi bir darp olayına rastlanmadığı sonucuna varıldığına işaret ederek
başvurucunun iddialarının soyut olduğunu değerlendirmiştir. Ne var ki Ceza
İnfaz Kurumunca yürütülen disiplin soruşturması kapsamında savunmaları alınan
iki infaz koruma memuru, kuruma kabul işlemleri kapsamında başvurucuya çıplak
arama işlemi yapılacağının bildirildiğini ve başvurucunun bu işleme direnmesi
üzerine güç kullanılarak arama işleminin gerçekleştirildiğini ifade etmiştir. Başvurucunun
olay günü yapılan muayenesi akabinde düzenlenen adli muayene raporunda
vücudunda herhangi bir darp ya da cebir izine rastlanmadığı belirtilse de
başvurucu başvuruya konu soruşturmada sözü edilen muayenenin gerektiği gibi
yapılmadığını iddia etmiş ve olaydan üç gün sonra kurum tabipliği tarafından
düzenlenen adli raporda başvurucunun sağ göz çevresinde ödem ve ekimoz, sağ
kürek kemiği üzerinde ve sağ kaburga altında sıyrıklar olduğu açıklanmıştır.
Ayrıca anılan rapordaki bulgular, başvurucunun iddialarıyla uyumludur (bkz. §§
3, 4). Bu sebeple kurum tabipliğince düzenlenen rapordaki tıbbi bulguların
infaz koruma memurlarının başvurucuya karşı kullandıkları maddi güç sonucu
oluştuğu makul şüphenin ötesinde sabittir. Bu durumda güç kullanımının gerekli
ve başvurucunun tutumuna nazaran orantılı olup olmadığının değerlendirilmesi
gerekir.
20. İnfaz koruma memurlarının ne çıplak arama işlemi ne
de başvurucuya karşı kullanılan güçle ilgili tutanak düzenledikleri
görülmüştür. Konuyla ilgili disiplin soruşturmasında savunmaları alınan infaz
koruma memurları, başvurucunun arama işlemine direndiğini iddia etseler de bu
direnmenin kapsam ve mahiyetini açıklamamıştır. Başvurucunun şikâyeti üzerine
yürütülen ceza soruşturması da kurum tabipliğince düzenlenen adli rapordaki
bulguların -özellikle göz çevresindeki bulguların- başvurucunun tutumu
nedeniyle kendisine karşı kesinlikle kullanılmak zorunda kalınan orantılı güç
kullanımının sonucu olduğunu ortaya koyamamıştır.
21. Başvurucu, ağır hakaretlere uğradığını iddia etse de
bu hakaretlerin içeriğiyle ilgili bir açıklama yapmamıştır. Ayrıca başvuru
dosyasındaki bilgi ve belgeler iddiayı desteklememektedir.
22. Anayasa Mahkemesinin Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında yasaklanan muamelelerle ilgili değerlendirmelerine göre
başvurucunun yaralanmasına neden olan muamele, insan haysiyetiyle
bağdaşmayan muamele olarak kabul edilebilir (bahsi geçen muamelelerle
ilgili ayrıntılı açıklamalar için birçok karar arasından bkz. S.D., §§
84-88; Cengiz Kahraman ve Kenan Özyürek, §§ 90-94). Bu durumda insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutu ihlal edilmiştir.
Muhterem İNCE bu görüşe katılmamıştır.
23. Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve
görevleri” başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte
yorumlandığında- bireyin bir devlet görevlisinin hukuka aykırı ve Anayasa’nın
17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal eden bir muamelesine uğradığına ilişkin
savunulabilir iddiası hakkında etkili bir soruşturma yürütülmesini
gerektirir. Kötü muamelenin kasten yapıldığının ileri sürüldüğü durumlarda
iddia hakkında ivedilikle bir ceza soruşturması başlatılmalıdır. Şikâyet
olmadığında bile kişiye kötü muamelede bulunulduğuna ilişkin yeterince açık
belirtiler varsa konuyla ilgili bir ceza soruşturması açılmalıdır. Ceza
soruşturmasının Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği şekilde etkili olduğunun
kabul edilebilmesi için soruşturmayı yürüten kişiler olaya karışan kişilerden
bağımsız olmalı, soruşturmada olayı aydınlatabilecek ve sorumluların
belirlenmesini sağlayabilecek tüm deliller toplanmalıdır. Dahası soruşturma
süreci gerektiği ölçüde kamu denetimine açık olmalı, mağdur soruşturmaya etkili
şekilde katılabilmeli ve soruşturmada makul bir özen ve süratle hareket
edilmelidir. Yetkililer, soruşturmayı sonlandırmak için aceleci davranmamalı ve
temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Tahir Canan [1. B.], B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 25; Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 111, 112,
114-117; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 101-103). Ayrıca soruşturma
sonunda verilen karar, kullanılan gücün gerekliliği ve orantılılığıyla ilgili
bir değerlendirme içermelidir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Cebrail
Bektaş ve Yüksel Şahin [2. B.], B. No: 2015/4787, 25/9/2019, §
64).
24. Somut olayda başvurucu 24/6/2019 tarihli dilekçeyle
suç duyurusunda bulunmasına ve bu dilekçe 26/6/2019 tarihinde Ceza İnfaz
Kurumunca Başsavcılığa gönderilmesine rağmen konuyla ilgili ceza soruşturması,
başvuru dosyasındaki bilgilere göre ancak başvurucunun 11/1/2021 tarihli suç
duyurusu sonrasında başlatılmıştır. Bu durum, saklanma sürelerinin bulunması
nedeniyle konuyla ilgili kamera görüntülerinin elde edilmesini tehlikeye
atmıştır. Nitekim Ceza İnfaz Kurumu tarafından soruşturma dosyasına sunulan
belgeler arasında altı aydan fazla kayıt tutulmaması sebebiyle söz konusu
görüntülerin mevcut olmadığına dair 22/1/2021 tarihli tutanak da bulunmaktadır.
25. Başvurucunun 11/1/2021 tarihli dilekçesi üzerine
başlatılan soruşturmada infaz koruma memurlarının ve başvurucunun bildirdiği
tanığın kimlik ve adres bilgilerinin ceza infaz kurumunca tespit edilmesine
rağmen (bkz. §§ 4/iv, vi) Başsavcılık bu kişilerin ifadesinin alınması için
gerekli işlemleri yapmamıştır.
26. Başsavcılık -daha önce de ifade edildiği gibi- çıplak
arama yapıldığına dair herhangi bir tutanak veya belge bulunmadığına ve
bilirkişi raporunda herhangi bir darp olayına rastlanmadığı sonucuna
varıldığına işaret ederek başvurucunun iddialarının soyut olduğunu
değerlendirse de disiplin soruşturması kapsamında savunmaları alınan iki infaz
koruma memuru, kuruma kabul işlemleri kapsamında başvurucuya çıplak arama
işlemi yapılacağının bildirildiğini ve başvurucunun bu işleme direnmesi üzerine
güç kullanılarak arama işleminin gerçekleştirildiğini ifade etmiş; olaydan üç
gün sonra kurum tabipliği tarafından düzenlenen adli raporda da başvurucunun
sağ göz çevresinde ödem ve ekimoz, sağ kürek kemiği üzerinde ve sağ kaburga
altında sıyrıklar olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla Başsavcılık, başvurucunun
şikâyetleri hakkında sonuca varmak için acele etmiş ve temelden yoksun bir
sonuca ulaşmıştır. Oysa Başsavcılık, mevcut adli rapor ve disiplin soruşturmasında
verilen savunmalar doğrultusunda gerekli delilleri toplayarak başvurucuya karşı
kullanılan gücün gerekliliği ve orantılığını değerlendirmelidir. Bu sebeple
insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutu da ihlal
edilmiştir.
27. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
28. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama
yapılmasına ve 70.000 TL maddi ve manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini
talep etmiştir.
29. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki
yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının
gönderildiği soruşturma makamınca yapılması gereken iş, yeniden soruşturma
işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere
ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek soruşturma sonunda hak ihlalinin
nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda
bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül
Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60,
66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§
93-100).
30. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin
soruşturmanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu
çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı, varılan
sonuçtan bağımsız olup soruşturmanın şüpheli kişi veya kişiler hakkında kamu
davası açılması gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak soruşturmanın
her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak
soruşturma sonunda da delillerin soruşturmayla ilişkisini kurma ve bunları
değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili soruşturma makamına aittir.
31. Ayrıca başvurucuya manevi zararları karşılığında
talebine bağlı kalınarak net 70.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
32. Başvurucu, maddi zarara ilişkin olarak bilgi veya
belge sunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
C. 1. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan
insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutunun İHLAL
EDİLDİĞİNE Muhterem İNCE'nin karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
2. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE
OYBİRLİĞİYLE,
D. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Kırıkkale Cumhuriyet
Başsavcılığına (Sor. No: 2021/566) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya net 70.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine
ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 3/7/2025 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucu ceza infaz kurumunda çıplak arama işleminin
kabul etmemesi üzerine infaz koruma memurlarının fiziksel ve sözlü şiddet
eylemlerine maruz kaldığını ve bu olaylar hakkında yürütülen soruşturmanın
etkili olmadığını ileri sürmüştür. Mahkememizin çoğunluğu başvurucu hakkında
düzenlenen adli rapor ve disiplin soruşturması dosyasında yer alan bazı veriler
üzerinden değerlendirme yaparak insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının maddi ve usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Usul
boyutun bakımından çoğunluğun görüşüne katılmakla birlikte, insan haysiyetiyle
bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutunun da ihlal edildiği yönündeki
görüşe aşağıda açıkladığım gerekçeler doğrultusunda katılmıyorum.
2. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasıyla yasaklanan
muamelelerin varlığına ilişkin iddialar, uygun delillerle desteklenmelidir. Bu
delillerin değerlendirilmesinde ise sözü edilen delillerin iddiayı makul
şüphenin ötesinde ispat edip etmediği gözetilmelidir. Bununla birlikte
yeterince ciddi, açık ve tutarlı emareler ya da aksi ispat edilemeyen birtakım
karineler de iddianın ispatı için yeterli kanıt teşkil edebilir (K.K.
[GK], B. No: 2020/34532, 29/5/2024, § 28; bazı değişikliklerle birlikte bkz. Cezmi
Demir ve diğerleri [1. B.], B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 95; Ali Rıza
Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 83).
3. Güç kullanmaya yetkili kamu görevlilerinin, tutumu
nedeniyle kendisine karşı güç kullanılması kesin olarak gerekli olmayan bir
kişiye karşı fiziksel güce başvurmaları, kişi üzerindeki etkisi ne olursa olsun
ilke olarak Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal ihlal eder. Kesin
gerekli olduğu hâllerde de güç, aşırıya kaçmadan kullanılmalı ve kişinin
tutumuyla orantılı olmalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 81; K.K.
§ 27).
4. Somut olayda başvurucu, kendisine yapılmak istenilen
çıplak arama işlemini kabul etmediğini başvuru formunda ve suç duyurusu
dilekçelerinde açıkça ifade etmektedir. Bu noktada çıplak arama işleminin ve bu
işlemi kabul etmediği için başvurucuya karşı kullanılan gücün gerekliliği ve
orantılılığı konusunda sonuca varılabilmesi için olayla ilgili yürütülen adli
soruşturma kapsamında oldukça detaylı bir araştırma yapılmış olması
gerekmektedir. Ancak yürütülen soruşturmada gerçekleştirilen detaylı bir araştırmanın
sonucunda elde edilen verilerin değerlendirilmesi suretiyle insan haysiyetiyle
bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutu bakımından sağlıklı bir kanaat
oluşturulabilir. Bir başka deyişle, insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının maddi boyutu bakımından doğru bir irdeleme yapılabilmesi için olayla
ilgili yürütülen adli soruşturma kapsamında olayla ilgili hususların büyüt
oranda aydınlatılmış olması gerekir.
5. Başvurucunun iddialarıyla ilgili yürütülen
soruşturmada birçok eksiklik bulunmaktadır. Başvurucu ve infaz koruma
memurlarının ifadeleri alınmamış, başvurucunun tanık olarak bildirdiği kişinin
adres bilgileri belirlenmiş olmasına rağmen bu kişi dinlenilmemiştir. Bu
kişilerin ifadelerinin alınmasının olayın aydınlatılması bakımından belirleyici
bir öneme sahip olduğu şüphesizdir. Zira bu kişilerin ifadelerinden başvurucuya
çıplak arama işlemi gerçekleştirilmesi gerektiği yönünde bir sebebin mevcut
olduğu ya da başvurucunun çıplak arama işlemini kabul etmemesinin ona karşı güç
kullanımını gerektirdiği yönünde bilgiler elde edilmesi mümkündür. Dolayısıyla
bu eksiklikler, çıplak arama işleminin ve başvurucuya karşı kullanılan gücün
gerekliliği ve orantılılığı bakımından sonuca varmayı engelleyecek
mahiyettedir.
6. Bu noktada Anayasa Mahkemesinin ilgili soruşturma ve
yargılama makamlarının yerine geçecek şekilde delillerin doğrudan
değerlendirmesini yapmasının da söz konusu olamayacağı belirtilmelidir. Başka
bir ifadeyle Anayasa Mahkemesinin görevi, bu makamların maddi olaylara ilişkin
yaptıkları değerlendirmenin yerine kendi değerlendirmesini koymak değildir (Hıdır
Öztürk ve Dilif Öztürk [2. B.], B. No: 2013/7832, 21/4/2016, § 185). Bu
konuda asıl sorumlu ve yetkili olanlar, ilk elden olayları inceleyen yetkili
adli ve idari mercilerdir. Bunun aksine bir durum, ancak olaya ilişkin kesin,
ikna edici nitelikte bulguların varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Cemil
Danışman [1. B.], B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 58).
7. Somut olayda başvurucunun şikâyeti üzerine yürütülen
bir disiplin soruşturması ve bu kapsamda elde edilen birtakım verilerin
mevcudiyetine rağmen soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Başsavcılığı bunları
kararında değerlendirmemiştir. Oysaki bu veriler Cumhuriyet Başsavcılığınca
değerlendirilmiş olsaydı duruma göre yeni delillerin soruşturma dosyasına
getirtilmesi ve olay hakkında yeni bilgilerin edinilmesi söz konusu olabilirdi.
Dolayısıyla soruşturma makamı tarafından değerlendirilmeyen ancak soruşturmaya
konu olayın aydınlatılması bakımından oldukça etkili olan hususların Anayasa Mahkemesince
ilk elden değerlendirilerek insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı
bakımından sonuca varılması mümkün değildir.
8. Açıklanan nedenlerle, somut olayda Anayasa’nın 17.
maddesinde güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının maddi boyutu bakımından değerlendirme yapılmasının mümkün olmadığı
kanaatini taşıdığımdan, çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.