TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
SEZGİN KIRBANCIOĞLU BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2021/51626)
Karar Tarihi: 6/3/2024
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
İrfan FİDAN
Muhterem İNCE
Yılmaz AKÇİL
Raportör
Mehmet ALTUNDİŞ
Başvurucu
Sezgin KIRBANCIOĞLU
Vekili
Av. Özgür ATLIHAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idari yaptırım kararına yönelik itirazda kolluk tutanağına aksi ispat edilemeyecek seviyede üstünlük tanınması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/11/2021 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucunun sahibi olduğu araç, 9/3/2021 tarihinde İstanbul Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü tarafından yapılan kontrollerde 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun ek 2/3-a maddesi gereğince belediyeden izin alınmaksızın ticari amaçla taşımacılık yaptığı gerekçesiyle altmış gün süreyle trafikten men edilmiş ardından yediemin otoparkında muhafaza altına alınmış ve başvurucuya 6.700 TL trafik para cezası uygulanmıştır.
9. Trafik İdari Para Cezası Karar Tutanağı incelendiğinde İstanbul Havalimanı girişinde korsan taşımacılık yapan araçlara yönelik denetim sırasında, araç içinde bulunan yolcu F.B. ile araç sürücüsü olan S.K.nın kimlik tespitinin yapıldığı, F.B.nin "numarasını bir akrabamdan aldım, Halkalı'dan bindim İstanbul Havalimanına geldim, yolculuk ücreti olarak 150 TL ödeyeceğim", araç sürücüsü S.K.nın "bana telefonla ulaştı, tanıdığım vasıtasıyla havalimanına götürmemi istedi, Halkalı'dan aldım havalimanına getirdim" şeklinde beyanda bulunduğu, tutanakta F.B.nin ve S.K.nın imzadan imtina ettiği yazılmıştır.
10. Başvurucu aracın trafikten men edilmesine yönelik işlemin iptali için İstanbul 8. İdare Mahkemesi'nde, idari para cezasının iptali için ise İstanbul 14. İdare Mahkemesi'nde iptal davası açmıştır. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 8. İdare Dava Dairesi 13/4/2021 tarihli kararıyla, aracın trafikten men edilmesi ile başvurucuya trafik para cezası uygulanmasına yönelik işlemlerin iptali için açılan davaların aynı maddi veya hukuki sebepten kaynaklandığı sonucuna varmış bu sebeple bağlantı isteminin kabulüne, her iki davaya bakmak üzere İstanbul 8. İdare Mahkemesi'nin (Mahkeme) yetkili kılınmasına karar vermiştir.
11. Başvurucu dava dilekçesinde özetle; uzun zamandır arkadaşı ve aile dostu olan F.B.yi ve onun yeğenini havalimanına getirdiğini, ticari maksatla yolcu taşımacılığı iddiasının asılsız olduğunu belirtmiştir. Başvurucuya göre tanışıklıkları çok eskilere dayanmakta olan insanların, kendi araçlarıyla arkadaşlarını havalimanına bırakmasından ibaret eylemde hayatın olağan akışına aykırı bir durum bulunmamaktadır.
12. Başvurucu 19/4/2021 tarihinde Mahkemeye ek beyan dilekçesi sunmuştur. Dilekçede davalı idarece 7/4/2021 tarihinde, dava konusu idari işleme dayanak yapıldığı iddia edilen ıslak imzalı bir tutanağın dava dosyasına sunulmuş olduğu, tutanağın gıyapta tutulduğu, F.B.nin kendi beyanı olmayan ifadelerin kolluk kuvvetlerince yazıldığını açıklamıştır. Başvurucuya göre sonradan gıyapta tutulan tutanak polis memurlarınca yaptıkları işleme meşruiyet kazandırma kaygısı ile düzenlenmiştir. Başvurucu anılan polis memurları hakkında suç ihbarı mahiyetinde olan ek beyan dilekçesinin 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 158. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca gereğinin takdir ve ifası için Cumhuriyet başsavcılığına bildirilmesini Mahkemeden talep etmiştir.
13. Başvurucu 11/6/2021 tarihinde Mahkemeye yeni bir beyan dilekçesi daha sunmuştur. Dilekçe ekinde fotoğraflar ve USB bellek içerisindeki video görüntüleri, bulunmaktadır. Başvurucunun iddiasına göre fotoğraflar ve video kaydından anlaşılacağı üzere idari yaptırım uygulanan araç, F.B.nin oğlunun düğün merasimde düğün arabası olarak kullanılmış olup bu durum F.B. ile çok eskiden beri tanışık olduklarını ve ticari maksatla yolcu taşımacılığı olmadığını ispatlamaktadır.
14. Mahkeme 30/6/2021 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesi şu şekildedir;
"...Yapılan denetim esnasında düzenlenen sürücü ve yolcunun imzadan imtina ettiği tutanağın içeriğinden, 2918 sayılı Kanunun Ek 2. maddesinde belirlenen kurallara uyulmaksızın ticari yolcu taşımacılığı yapıldığı hususunun açık bir şekilde ortaya konulduğu bu durumda belirlenen ihlalin karşılığı olarak Kanun hükmünde öngörülen yaptırımların uygulanmasına yönelik tesis olunan dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmediği...".
15. Başvurucu Mahkeme kararına karşı istinaf yoluna başvurmuştur. İstinaf dilekçesinde başvurucu Mahkemenin sunulan delilleri hiç araştırmadığı, tek yanlı tutanağa üstünlük tanıdığı, maddi gerçeği ortaya çıkarmadığı bu yönüyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
16. İstinaf incelemesi devam ederken başvurucu F.B.nin 2/7/2021 tarihli imzalı beyanını Mahkemeye sunmuştur. F.B.nin beyanı, "polis memurlarınca S.K'ya para verdiğime dair tutanak tutulduğunu ancak ben bu tutanak içeriğinde yazılan bilgiler gerçeğe aykırı olduğundan imza atmaktan imtina ettim, ben polislere bu şahsa para vermediğimi söylememe rağmen bu şekilde gerçeğe aykırı bir tutanak tanzim edilmiştir, S.K aile dostumuzdur ve oğlumun düğününde dahi ceza kesilen aracı düğünde kullanmamız için tarafımıza vermiştir." şeklindedir.
17. İstinaf istemi İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 8. İdare Dava Dairesinin 19/10/2021 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Karara muhalif kalan üye, işleme esas alınan tutanağın sürücü ve/veya yolcu tarafından imzalanmadığı, ayrıca tutanakta yer alan hususların (ticari taşımacılık yapılması) doğruluğunu ortaya koyan başkaca somut bilgi belgelerin dosyaya sunulmadığı görüldüğünden söz konusu tutanağın tek başına ceza verilmesine dayanak alınamayacağını açıklamıştır.
18. Başvurucu, nihai hükmü 10/11/2021 tarihinde öğrendikten sonra 12/11/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 2918 sayılı Kanun'un 7148 sayılı Kanunla değişik ek 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
10/7/2004 tarihli ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu ve 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanunu kapsamında ilgili belediyeden;
a) Çalışma izni/ruhsatı almadan,
b) Alınan izin/ruhsatta belirtilen faaliyet konusu dışında,
c) Alınan izin/ruhsatta belirtilen çalışma bölgesi/güzergâh dışında belediye sınırları dâhilinde yolcu taşımak yasaktır. Bu fıkranın (a) bendine uymayanlara 5.010 Türk lirası, (b) bendine uymayanlara 2.018 Türk lirası, (c) bendine uymayanlara 1.002 Türk lirası idari para cezası verilir. Fiilin işlendiği tarihten itibaren geriye doğru bir yıl içinde tekerrürü hâlinde, bu fıkrada yer alan idari para cezaları iki kat olarak uygulanır.
İşleteni veya sahibi, sürücüsünün kendisi olup olmadığına bakılmaksızın aracın bu maddenin üçüncü fıkrasına aykırı olarak kullanılmaması hususunda gerekli tedbirleri almak ve denetimini yapmakla yükümlüdür. Araç, bu maddenin üçüncü fıkrasının;
a) (a) bendinin ihlali hâlinde altmış gün,
b) (b) bendinin ihlali hâlinde otuz gün,
c) (c) bendinin ihlali hâlinde ise on beş gün süreyle trafikten menedilir."
20. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Dosyaların incelenmesi" başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Danıştay, bölge idare mahkemeleri ile idare ve vergi mahkemeleri, bakmakta oldukları davalara ait her türlü incelemeyi kendiliğinden yapar. Mahkemeler belirlenen süre içinde lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesi mecburidir. Haklı sebeplerin bulunması halinde bu süre, bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir."
B. Uluslararası Hukuk
21. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Necat Kaya, B. No: 2017/31072, 20/10/2020, § 30-33; Gurbet Çoban, B. No: 2019/38857, 17/11/2021, § 20-24).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Anayasa Mahkemesinin 6/3/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
23. Başvurucu, Mahkemenin delilleri incelemeden, dosya üzerinden ve kolluk tutanağını mutlak doğru kabul ederek karar verdiğini ileri sürmüştür. Başvurucuya göre Mahkemenin kolluk tutanağıyla bağlı kalması ve bu şekilde ispat yükünün ters çevrilmesi hukuk devleti ilkesini zedelemektedir. Başvurucu, aksi düşüncenin kabulünün silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerini ihlal edeceğini ileri sürmüş; polis tutanağının aksini ortaya koyacak delillerin ve ticari maksatla taşındığı iddia edilen F.B. ile çok eskiden beri tanışıklığına yönelik fotoğraf ve video kayıtlarının Mahkeme tarafından hiç dikkate alınmadığından yakınmıştır. Bakanlık görüşünde; Mahkemenin söz konusu kararını verirken dosyadaki tüm delilleri, somut olaya uygulanacak kanun hükmünü ve somut olayın hayatın olağan akışına uygunluğunu değerlendirerek davanın reddine karar verdiği ifade edilmiştir. Mevcut başvuruda Anayasa Mahkemesi içtihatları ile somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.
24. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki açıklamalarını tekrarlamıştır.
B. Değerlendirme
25. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun şikâyetinin özü, idari yaptırım uygulanması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğidir. Başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamında çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkesine ihlaline yönelik iddialarının mülkiyet hakkının usul güvenceleri kapsamında incelenmesinin uygun olacağı değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı
28. Başvurucunun trafikten men edilen aracının başvurucunun mal varlığında kapsamında olduğu ve idari para cezası da uygulandığı dikkate alındığında Anayasa'nın 35. maddesi anlamında mülkün varlığı hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır.
b. Müdahalenin Varlığı ve Türü
29. Somut olayda ticari amaçla yolcu taşımacılığının izin/ruhsat alınmadan yapıldığı iddiasıyla idari yaptırım uygulanmıştır. Başvurucuya idari para cezası verilmesi ve aracının trafikten men edilmesi mülkiyet hakkına müdahale teşkil etmektedir. Müdahaleyle yasa dışı taşımacılıkla mücadelenin hedeflendiği anlaşılmaktadır. Bu durumda başvuru konusu olaydaki müdahalenin amacı dikkate alındığında müdahalenin mülkiyetin kamu yararına kullanılmasının kontrol edilmesine ilişkin kural çerçevesinde incelenmesi gerekir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Mars Sinema Turizm ve Sportif Tesisler İşletmeciliği A.Ş., B. No: 2017/23849, 10/10/2018, § 48; Mustafa Taş, B. No: 2017/23968, 31/10/2018, § 38).
c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
30. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
31. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62).
i. Kanunilik
32. Somut olayda idari yaptırım 2918 sayılı Kanun'un ek 2. maddesine dayalı olarak uygulanmıştır. Buna göre müdahalenin kanuni dayanağı olduğu açıktır.
ii. Meşru Amaç
33. Başvurucuya uygulanan idari yaptırımın dayanağı olan kanuni düzenlemelerle ticari amaçlı yolcu taşımacılığının izin/ruhsat alınmadan yapılması yasağının ve yasağın ihlali hâlinde aracın trafikten men edilmesi biçiminde idari yaptırımın öngörülmesinin sektörün güvenli, sağlıklı ve düzenli bir şekilde işleyişini sağlamaya yönelik olduğu gözetildiğinde müdahalenin kamu yararı amacının bulunduğu açıktır.
iii. Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
34. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir. Bireylerin hak ve özgürlüklerinin somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
35. Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
36. Buna göre mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasının yanında gerekli olması da gerekir. Gereklilik yukarıda da belirtildiği üzere hakka müdahale teşkil eden birden fazla araç arasından hakkı en az zedeleyen aracın seçilmesini ifade etmektedir. Hak ve özgürlüğü sınırlayan tedbirlerden hangisi diğerlerine nazaran hakkın norm alanına daha az müdahale edilmesi sonucunu doğuruyorsa o tedbirin tercih edilmesi gerekir. Bununla birlikte hakka müdahale oluşturacak aracın seçiminde kamu otoritelerinin belli ölçüde takdir payının bulunduğu da kabul edilmelidir. Zira yetkili kamu makamları, öngörülen amaca ulaşılması bakımından hangi aracın etkili ve verimli sonuçlar doğuracağına ilişkin olarak isabetli karar verme noktasında daha iyi bir konumdadır. Özellikle alternatif aracın bulunmadığı veya mevcut alternatiflerin öngörülen meşru amaca ulaşılması bakımından etkili olmadığı ya da daha az etkili olduğu durumlarda kamu makamlarının araç seçimi hususundaki tercih yetkisinin gereklilik kriterini sağlamadığının söylenebilmesi için çok güçlü nedenlerin bulunması gerekir (D.C., B. No: 2018/13863, 16/6/2021, § 48).
37. Öte yandan mülkiyet hakkına yönelik müdahaleler orantılı olmalıdır. Orantılılık sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, amaç ile araç arasında adil bir denge kurulmasını gerektirmektedir. Buna göre mülkiyet hakkına getirilen sınırlamayla ulaşılmak istenen meşru amaç ve başvurucunun mülkiyet hakkından yararlanmasındaki bireysel yarar arasında makul bir orantı kurulmalıdır. Hedeflenen amaca ulaşıldığında elde edilecek kamusal yararla kıyaslandığında sınırlama ile kişiye yüklenen külfetin aşırı ve orantısız olmaması gerekir (D.C., § 49).
38. Seçilen aracın ulaşılmak istenen amaçla kıyaslandığında bireye orantısız bir külfet yüklemiş olduğunun saptanması, ihlal sonucuna ulaşılabilmesi için bazı hâllerde tek başına yeterli olmayabilir. Kişiye yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların var olup olmadığı da büyük önem taşımaktadır. Elverişli ve gerekli olduğu hükmüne varılan aracın seçilmiş olması nedeniyle kişiye yüklenen aşırı külfeti hafifleten hukuksal mekanizmalar mevcutsa bir ihlalin olmadığı sonucuna varılabilir (D.C., § 50).
39. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin orantılı olup olmadığı değerlendirilirken başvurucunun ve idarenin kusurlarının olup olmadığı da gözönünde bulundurulur. Bu bağlamda tarafların yasal yükümlülüklerinin neler olduğu, bunların yerine getirilmesinde ihmalkârlık gösterilip gösterilmediği ve ihmalin varlığının tespiti hâlinde bunun hukuka aykırı sonucun doğmasında bir etkisinin bulunup bulunmadığı da dikkate alınır (D.C., § 51).
40. Usule ilişkin güvencelerin varlığı orantılılık değerlendirmesinde önemli bir rol oynayabilir. Bu bağlamda müdahalenin hukuka aykırılığının ileri sürülebileceği veya müdahale nedeniyle oluşan maddi ve manevi zararların tazmin edilmesinin istenebileceği hukuk yollarının olmaması da bazı durumlarda kişiye yüklenen külfeti ağırlaştıran bir unsur olarak görülebilir. Bu bakımdan kişinin hukuka aykırılık iddialarının bir mahkeme tarafından etkili bir biçimde incelenmesi müdahalenin orantılılığı bakımından ehemmiyet arz etmektedir (D.C., § 52).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
41. Başvuruya konu müdahalenin meşru amaca ulaşma bakımından elverişliliği ve gerekliliği hususlarında bir tartışma bulunmamaktadır. Somut olayda müdahalenin orantılılığı üzerinde durulmalıdır. Bu bağlamda mülkiyet hakkının usule ilişkin güvencelerinin yerine getirilip getirilmediği öncelikle tespit edilmelidir. Başvurucuya isnat edilen izin almaksızın ticari amaçlı yolcu taşımacılığı eylemi, kolluk görevlileri tarafından düzenlenen tutanağa dayanılarak delillendirilmiştir. Mahkeme de davayı reddederken aksi sabit oluncaya kadar geçerli tutanağın aksine yeterli ve geçerli belge sunulmadığına vurgu yapmıştır. Başvurucu ise bu tutanağın gerçekliğiyle çelişen, güvenilirliğine şüphe düşüren çeşitli iddialar öne sürmüştür. Başvurucunun iddialarını delillendirme yönünde yoğun bir çaba içinde olduğu açıktır (§§ 12-13). Ancak Mahkeme başvurucunun iddiaları hakkında değerlendirme yapmaksızın başvurucunun tutanağın aksini ispatlayacak delil gösteremediği sonucuna ulaşmıştır.
42. Anayasa Mahkemesi, deliller değerlendirilirken kolluk tutanağına aksi ispat edilemeyecek seviyede üstünlük tanınması hususuyla ilgili genel ilkelere Gurbet Çoban (B. No: 2019/38857, 17/11/2021, §§ 17-39) kararında yer vermiştir. Buna göre Mahkemeden başvurucunun iddia ve itirazlarını dikkate alması, bunları ilgili ve yeterli gerekçe ile karşılaması, bu iddialarda da yeterli ölçüde şans tanıdığını ortaya koyması beklenmektedir. Bu bağlamda idari organlarca tesis edilen işlemlere karşı açılan davalarda idarece yapılan tespitlerin peşinen doğru kabul edilmesi başvurucuların savunma hakkını önemli ölçüde kısıtlar. İdari işlemler hukuka uygunluk karinesinden yararlansa da bu karine idari işlemin hukukiliğini inceleyen yargı mercii yönünden geçerli kabul edilemez. Aksi takdirde idari organlara görece üstün bir statü tanınmış olur ki bu durum söz konusu işleme karşı dava açılmasını beyhude bir çabaya dönüştürür (Ö. Ltd. Şti., B. No: 2018/18975, 15/9/2021, § 69).
43. Başvurucu ticari maksatla yolcu taşımacılığı yapmadığını ispatlamak için çeşitli delilleri Mahkemeye sunmuştur. Başvurucu F.B.yi eskiden beri tanığını ispatlamak için F.B.nin 2017 yılında verdiği genel yetkili vekâletnameyi ve idari yaptırıma konu aracın F.B.nin oğlunun düğün merasiminde düğün arabası olarak kullandığına yönelik fotoğraflar ve video kayıtlarını delil olarak Mahkemeye bildirmiştir. Ayrıca başvurucu kendisinin P. Dış Ticaret A.Ş.nin tek hissedarı olduğunu ve mevcut mal varlığı değerlerini Mahkemeye sunmuştur. Başvurucu mevcut mal varlığı değerleri ve bir şirketin tek hissedarı olması karşısında korsan taksicilik yaparak ticari kazanç elde etmeye ihtiyacı olmadığının ispatlandığını iddia etmektedir.
44. Öncelikle başvurucunun ve F.B.nin ticari amaçlı yolcu taşımacılığı olgusunu kabul etmediğinin altını çizmek gerekir. Nitekim başvurucu, araçta yolcu olarak bulunan F.B. ve yeğeni hakkında ayrıntılı bilgi vermiş, eskiden beri tanıdığına ilişkin delillerini Mahkemeye sunmuştur. Başvurucu ve F.B. kolluk kuvvetlerinin gerçek dışı beyanları tutanağa geçirdiğini iddia etmiştir. Bu iddiaların uyuşmazlığın esasını etkileyebilecek nitelikte olduğu ve başvurucu tarafından yeterli ölçüde temellendirildiği görülmektedir. Bu aşamadan sonra yargı mercilerinin bu ihtimalleri devre dışı bırakan peşin bir yargıyla hareket etmemeleri, bu iddiaları ciddiyetle ele aldıklarını göstermeleri ve başvurucunun zihninde oluşan tereddütleri gidermeye yönelik inceleme yapmaları veya kararlarında bu hususu gerektiği gibi tartışmaları beklenir. Bununla birlikte somut olayda derece mahkemelerinin bu yönde bir adım attıklarını ve ticari amaçla yolcu taşınmadığı yönündeki savunmaları ciddiye aldıklarını gösterebildiklerini söylemek güçtür. Derece mahkemelerinin başvurucunun anılan iddialarıyla ilgili olarak bir değerlendirme yapmamasının maddi olayın tespiti bakımından bir eksiklik olduğu vurgulanmalıdır. Bu noktada derece mahkemelerinin resen araştırma yetkisi kapsamında, maddi olayın varlığının araştırılması, delillerin elde edilmesi ve iddia ve savunmalarda ortaya konan maddi durumun gerçeğe uygun olup olmadığı noktasında adım atmadığı görülmektedir.
45. Sonuç olarak kamu görevlilerince düzenlenen tutanağın gerçekliği karinesi aksi ispat edilebilir nitelikte olsa da başvurucunun bunun aksini ispatlamak için ileri sürdüğü iddia ve itirazların derece mahkemelerince değerlendirmeye bile alınmaması sebebiyle somut olaydaki uygulanma tarzı itibarıyla karinenin başvurucuyu otomatik olarak kabahatli hâle getirdiği anlaşılmıştır. Başvurucuya savunma imkânı tanınmış ise de derece mahkemelerinin kamu görevlilerince düzenlenen tutanağa üstünlük tanıyan yaklaşımı başvurucunun savunma yapmasını anlamsız hâle getirmiş ve başvurucuyu kamu otoritesi karşısında dezavantajlı konuma düşürmüştür.
46. Bu durumda başvurucunun itirazlarının kamu görevlilerince düzenlenen tutanakların gerçekliği karinesine dayalı olarak reddedilmesinin -başvurucunun savunmalarının hiç irdelenmediği ve gerekçeli kararda gösterilmediği gözetildiğinde- mülkiyet hakkının korunmasına yönelik usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine getirilmediği sonucuna varılmıştır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
VI. GİDERİM
48. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması, 250.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
49. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
50. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
51. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 487,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.287,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 8. İdare Mahkemesine (E.2021/485, K.2021/1140) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 487,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.287,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 6/3/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.