logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Yusuf Balaban [1.B.], B. No: 2021/45196, 6/3/2024, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

YUSUF BALABAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/45196)

 

Karar Tarihi: 6/3/2024

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Yüksel GÜNARSLAN

Başvurucu

:

Yusuf BALABAN

Vekili

:

Av. Sevda ŞİMŞEK

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, tutuklama koruma tedbirinin hukuki olmaması ve tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bünyesinde binbaşı rütbesinde subay olarak görev yaparken 2017 yılında kamu görevinden çıkarılmıştır.

3. Başvurucu, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) üye olma suçundan yürütülen soruşturma kapsamında 7/7/2012 tarihli tek bir ardışık arama kaydına istinaden 7/4/2019 tarihinde gözaltına alınmış ve ertesi gün serbest bırakılmıştır.

4. Soruşturma kapsamında, örgütün TSK yapılanmasında faaliyet gösteren asker şahıslardan sorumlu sivil kişilerin sabit hatlarla irtibat kurduğu asker kişilerle ilgili olarak gönderilen raporların incelenmesi sonucu başvurucunun ardışık ve tüm irtibat kayıtları tespit edilmiştir. Bu kapsamda örgütsel irtibat modeline uygun olarak hareket ettiği değerlendirilen başvurucunun 22/6/2021 tarihinde tekrar gözaltına alınmasına karar verilmiştir.

5. Başvurucu 24/6/2021 tarihinde silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması talebiyle İzmir 3. Sulh Ceza Hâkimliğine (Hâkimlik) sevk edilmiştir.

6. Hâkimlikteki sorgusunda başvurucu "ben İzmir'de görevliydim, iki yıl öğrenci bölük komutanı olarak görev yaptım, bu terör örgütüne hiçbir şekilde bir mensubiyetim olmadı, öğrencilerin bizi sabit hatlardan aramaları gerekiyordu, bütün aramaların hepsi bakıldığında benim gibi bölüklerden ve öğrencilerden sorumlu şahıslara yapılan aramalardır, etkinlikler, faaliyetlerle ilgili gerekli çalışmaları yapıp ilgili hocalarla gidip görüşmeler yapma gibi faaliyetler onları görevlendirdiğimizde onlar bize rapor ederlerdi, askerler ilgili komutanlarla röportajlar yapıp bize de bunu rapor ederlerdi, bunu da sabit hatlardan yaparlardı, malzemeler alırlardı, bazen paraları yeter bazen yetmez, bunu bize geri dönüşle bildirir rapor ederlerdi, bütün bunları ardışık olarak bizlere rapor ederlerdi, bu aramalar sanıyorum bu aramalardır" şeklinde beyanda bulunmuştur.

7. Hâkimlik; 18 adet grup ardışık arama kayıtları, HTS kayıtları, tutanaklar ve tüm dosya kapsamına istinaden başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğu gerekçesiyle başvurucu hakkında tutuklama kararı vermiştir. Tutuklama kararında ayrıca işlendiği iddia olunan suçun 4/12/2014 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında düzenlenen katalog suçlardan olmasına, kaçma riskinin bulunmasına ve tutuklamadan beklenen gayenin adli kontrol hükümleri ile sağlanamayacağına dayanılmıştır.

8. Soruşturma neticesinde Başsavcılık tarafından başvurucunun FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan cezalandırılması talebiyle 25/6/2021 tarihinde iddianame düzenlenmiştir. İddianamede, başvurucunun örgütsel iletişim modeline uygun şekilde mahrem imamlar tarafından ardışık olarak arandığına dair değerlendirmelere yer verilmiştir.

9. İzmir 13. Ağır Ceza Mahkemesi 29/6/2021 tarihinde yer yönünden yetkisizliğine, başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına ve dava dosyasının Ankara Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.

10. Dava dosyasının tevzi edildiği Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 11/8/2021 tarihinde yer yönünden yetkisizlik kararı ve başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vererek dava dosyasını olumsuz yetki uyuşmazlığının giderilmesi ve merci tayini için Yargıtay 5. Ceza Dairesine tevdi etmiştir.

11. Başvurucunun 11/8/2021 tarihli tutukluluk hâlinin devamı kararına itirazı Ankara 21. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 9/9/2021 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir.

12. Başvurucu, bu kararı 10/9/2021 tarihinde öğrendikten sonra 4/10/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

13. Yargıtayın merci tayini kararı sonrası yargılamayı yürüten Mahkeme 16/12/2021 tarihinde başvurucunun tahliyesine karar vermiştir.

14. Yargılama neticesinde başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyetine karar verilmiştir. Yargılama istinaf kanun yolu aşamasında derdesttir.

15. Komisyonca adli yardım talebinin kabulüne, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia

16. Başvurucu; suç şüphesi ve bunu haklı kılan deliller olmamasına rağmen hakkında tutuklama kararı verildiğini, tutuklama kararının ve bu karara itirazı üzerine verilen tutukluluğun devamına ilişkin kararın gerekçe içermediğini belirterek ölçülü olmayan tedbir nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

17. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, söz konusu ihlal iddiasının ilgili mevzuat hükümleri ile Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın ardışık arama kayıtlarına ilişkin içtihadı dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundakilerine benzer iddialarda bulunmuştur.

18. Başvuru kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmiştir.

19. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, FETÖ/PDY'nin üyesi olma suçundan 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.

20. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön şartı olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.

21. Soruşturma mercilerinin başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında ve iddianamede esas olarak örgütün mahrem imamları tarafından ankesörlü hatlardan örgütsel iletişim modeline uygun biçimde ardışık olarak arandığına dair tespitlere dayandığı görülmektedir (bkz. §§ 4, 7 ve 8).

22. Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin tespitine ilişkin kayıtların hukuka aykırı şekilde elde edilmesi ve mahkûmiyet kararında tek veya belirleyici delil olarak bu verilere dayanılması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiaları Anayasa Mahkemesince Murat Albayrak ([GK], B. No: 2020/16168, 8/3/2023) kararında değerlendirilmiştir. Bu kararda öncelikle örgütün kamuya açık ve birbirinden bağımsız olan market, büfe, kırtasiye, iddia bayisi, lokanta gibi işletmelerde bulunan ve ücret karşılığı kullanılan sabit (kontörlü/voip) hatlar ile Türk Telekom'a ait ankesörlü telefon hatları üzerinden iletişim kurma yöntemini benimsediği vurgulanmıştır (Murat Albayrak, §§ 18-20).

23. Anılan kararda örgüt hiyerarşisinde mahrem sorumlu konumunda bulunan kişilerin örgütsel faaliyetleri yönünden kendilerine bağlı bulunan diğer örgüt mensuplarıyla bu yöntemle iletişim kurmadan önce ilgililerin telefon numaralarını gizlemek ve yakalanmaları durumunda bu kişilerin deşifre olmasını engellemek amacıyla farklı yöntemlerle kaydettikleri, söz konusu hatlarla bu kişileri ardışık, periyodik ya da tekil olarak adlandırılan yöntemlere uygun şekilde aradıkları belirtilmiştir (Murat Albayrak, §§ 23-27).

24. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın FETÖ/PDY'nin mahrem yapılanmasının ankesörlü/kontörlü sabit hatlarla kurduğu değerlendirilen iletişime dair bazı kararlarına atıfta bulunularak desteklenen Murat Albayrak kararında, örgüt hiyerarşisine göre sorumlu mahrem imam konumundaki kişilerin TSK'da görevli olup esasında örgüt hiyerarşisi içinde kendilerine bağlı askerî personeli önceden belirlenen tedbir kuralları doğrultusunda örgüt içi haberleşme amacıyla ankesörlü/kontörlü sabit hatlardan aradıklarına ilişkin olarak yapılan tespit ve değerlendirmelerin olgusal temellerden yoksun olmadığı değerlendirilmiştir (Murat Albayrak, § 75).

25. Öte yandan Anayasa Mahkemesi FETÖ/PDY soruşturma ve kovuşturmalarına dair bazı bireysel başvuru dosyalarında tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaları ankesörlü/kontörlü sabit hatlarla (telefonlarla) kurulan iletişimin tespiti sonucunda elde edilen veriler yönünden değerlendirmiştir. Anayasa Mahkemesi;

 i. Abdurrahman Yemiş (B. No: 2017/29347, 28/11/2019) kararında FETÖ/PDY'nin mahrem imamlarının örgütün mahrem hizmetler sınıfındaki kişilerle olan iletişimlerini ankesörlü veya kontörlü telefonlar üzerinden arama veya çağrı bırakma şeklinde sürdürdüklerine ilişkin tespiti ve bu kapsamda başvurucunun da bir kez ardışık aranmış olmasını, bu delilin yanında başvurucu ile birlikte birkaç kez sohbet toplantısına gittiğini söyleyen tanık ifadesini kuvvetli suç belirtisi olarak kabul etmiştir (Abdurrahman Yemiş, § 48).

ii. Savaş Keleş (B. No: 2017/36190, 27/2/2020) kararında da başvurucunun ankesörlü veya kontörlü telefonlar üzerinden periyodik ve ardışık olarak arandığına ilişkin tespitlerin ve yine başvurucudan ele geçirilen dijital materyallerdeki belgelerin FETÖ/PDY ile başvurucu arasında örgütsel bir ilişki bulunduğunu gösterdiği, dolayısıyla başvurucunun suç işlediğine dair kuvvetli belirti olarak kabulünün mümkün olduğu sonucuna ulaşmıştır (Savaş Keleş, § 49).

26. Yukarıda yer verilen Anayasa Mahkemesi kararları dikkate alındığında başvurucunun ankesörlü veya kontörlü telefonlar üzerinden ardışık olarak arandığına ilişkin tespitlerin FETÖ/PDY ile başvurucu arasında örgütsel bir ilişki bulunduğuna -dolayısıyla başvurucunun suç işlediğine- dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfî olduğu söylenemeyecektir.

27. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin bulunması şeklindeki ön şartı yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.

28. Somut olayda Hâkimlikçe başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne üye olma suçunun niteliğine, suça ilişkin olarak kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına ve isnat edilen suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında düzenlenen katalog suçlar arasında yer almasına dayanılmıştır.

29. Dolayısıyla somut olayın yukarıda belirtilen özel şartları ile Hâkimlik tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen- kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Yıldırım Ataş, B. No: 2014/4459, 26/10/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66).

30. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da tespiti gerekir. Bu tedbirin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır.

31. Terör suçlarının soruşturulması/kovuşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214).

32. Sonuç olarak başvurucunun terörle bağlantılı bir suç nedeniyle tutuklandığı dikkate alındığında Hâkimliğin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, § 214; Devran Duran, § 64).

33. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlal bulunmadığı açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia

34. Başvurucu, benzer durumda bulunan kişiler hakkında tahliye kararı verilmesine rağmen kendisinin uzun süre tutuklu kalması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile bu hakla bağlantılı olarak eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bakanlık görüşünde; ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları ile somut olayın kendine özgü şartları gözönüne alınarak değerlendirme yapılması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundakine benzer iddialarda bulunmuştur.

35. Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

36. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye edilmiş veya hükümlü hâle gelmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§ 33-45; Ahmet Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473, 25/1/2018, § 26). Somut olayda 16/12/2021 tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucu yönünden anılan kararlardan ayrılmayı gerektiren bir durumun olmadığı anlaşılmıştır.

37. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Tutukluluğun makul süreyi aşması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 6/3/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Yusuf Balaban [1.B.], B. No: 2021/45196, 6/3/2024, § …)
   
Başvuru Adı YUSUF BALABAN
Başvuru No 2021/45196
Başvuru Tarihi 4/10/2021
Karar Tarihi 6/3/2024

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, tutuklama koruma tedbirinin hukuki olmaması ve tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutukluluk (suç süphesi ve tutuklama nedeni) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Tutukluluk (süre) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi