logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(İhsan Yılmaz [2.B.], B. No: 2021/54092, 22/5/2024, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

İHSAN YILMAZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/54092)

 

Karar Tarihi: 22/5/2024

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Ayşenur TUNCER

Başvurucu

:

İhsan YILMAZ

Vekili

:

Av. Şerif YILDIRIM

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, tıbbi ihmal sonucu zarara uğranılması nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu hemoroid şikâyeti üzerine 2/10/2009 tarihinde özel bir hastanede ameliyat olmuştur. Ameliyat sonrasında başvurucu dışkı kaçırma (fekal inkontinans) ve ağrı şikâyetiyle Batman Bölge Devlet Hastanesine başvurmuştur. Ardından Diyarbakır Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesinde yatarak tedavi görmüştür. Şikâyetlerinin devam etmesi nedeniyle İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesine sevk edilen başvurucu tedavi görmeye devam etmiştir.

3. Bu sürecin ardından başvurucu ameliyat neticesinde maddi zararları ve iş gücü kaybı oluştuğunu, rahatsızlığı süresince aylarca ayakta veya yatarak tedavi gördüğünü, bu süre zarfında gelirinde bariz bir azalma olduğunu, sosyal hayatında zorluklar yaşadığını belirterek maddi ve manevi zararlarının giderilmesi için tazminat davası açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu, geçirdiği ameliyat sonrasında gittiği Batman Bölge Devlet Hastanesinde anal bölgesinde kalıcı olabilecek bir hasar meydana geldiğinin belirtildiğini, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde 11-12 gün boyunca yatarak tedavi gördüğünü, şikâyetlerinin devam ettiğini, bunun üzerine kendisini ameliyat eden doktor tarafından İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesine sevk edildiğini belirtmiştir. Ayrıca başvurucu İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalında yapılan muayene ve tetkikler sonucunda yaşadığı şikâyetin anal kas ve sfinkterlerin bir şekilde hasar görmesi sonucu meydana gelen dışkı kaçırma (fekal inkontinans) durumu olduğunun teşhis edildiğini, bu nedenle 2 defa daha ameliyat olduğunu ancak yine de iyileşemediğini vurgulayarak ilk ameliyat nedeniyle maddi ve manevi zarara uğradığını ifade etmiştir.

4. Batman 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (Mahkeme) tarafından yargılama safahatında bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunca (ATK) düzenlenen 26/11/2012 tarihli raporda internal hemoroid tanısıyla 1/9/2009 tarihinde konulan ameliyat endikasyonu ve yapılan uygulamaların tıp kurallarına uygun olduğu, daha sonra ortaya çıkan sfinkter yetmezliğinin bu tür ameliyatların komplikasyonlarından olduğu belirtilmiştir. Sonuç olarak ilgili hekime ve hastaneye kusur atfedilemeyeceği kanaatine ulaşılmıştır.

5. Başvurucu anılan ATK raporuna itiraz etmiştir. İtiraz dilekçesinde, ATK raporunda komplikasyon olarak belirtilen sfinkter yetmezliği durumuyla ilgili daha önce bilgilendirilmediğini belirterek bu durumun bu tip ameliyatlarda ne sıklıkla meydana geldiğinin, komplikasyon olup olmadığının ve bu hususta usulüne uygun şekilde aydınlatılmış onamının alınıp alınmadığının tespit edilmesini talep etmiştir. Başvurucunun bu itirazı üzerine Mahkemece 24/4/2014 tarihinde alınan raporda ilgili hekime ve hastaneye kusur atfedilemeyeceği, ortaya çıkan fekal inkontinans sorununun en fazla bir komplikasyon olarak kabul edilmesi gerektiği bildirilmiştir.

6. Mahkeme 16/7/2014 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde raporlara atıfta bulunularak başvurucuda ameliyat sonrası meydana gelen şikâyetlerin doktor hatasından kaynaklandığının ispat edilemediği, ameliyat öncesinde hemoroid ve anal fistur tanısıyla yapılacak cerrahi operasyon konusunda başvurucunun yazılı onayının da alındığı belirtilmiştir. Mahkeme, alınan raporlar doğrultusunda davalıların meydana gelen olayda kusur ve sorumluluklarının bulunmadığı kanaatine varmıştır.

7. Başvurucu bu karara karşı temyiz başvurusunda bulunmuştur. Başvurucu temyiz dilekçesinde komplikasyon olarak belirtilen sfinkter yetmezliği durumunun hiçbir aşamada tarafına açıklanmadığını, salt ameliyata rıza göstermenin yeterli olmadığını, ayrıca komplikasyonların da izah edilmesi gerektiğini ve bu konuda aydınlatılmış onamının alınmadığını belirtmiştir. Bunun yanında söz konusu bu fiziksel rahatsızlığın çok ciddi bir rahatsızlık olduğunu ifade ederek doktor olmayan kişilerce de anlaşılır şekilde ve yazılı olarak tarafına bilgi verilmiş olmasının gerektiğini ancak bilgilendirme yapılmadığını, aydınlatılmış onamın varlığının ispat yükünün karşı tarafta olduğunu ileri sürmüştür. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi (Daire) delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle başvurucunun temyiz itirazlarının reddine karar vermiştir. Başvurucunun karar düzeltme talebi ise reddedilmiştir.

8. Başvurucu, nihai hükmü 19/10/2021 tarihinde öğrendikten sonra 18/11/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

9. Komisyonca başvurunun adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası bakımından başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna, maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiği iddiası bakımından ise kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

10. Başvurucu, geçirmiş olduğu ameliyat öncesinde yapılacak işlemler ve muhtemel komplikasyonlar hakkında bilgilendirilmediğini, böylelikle aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmediğini beyan ederek maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

11. Başvuru, Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı kapsamında incelenmiştir.

12. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

13. Yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa'nın 17. maddesi, devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete, negatif yükümlülükler yanında egemenliği altındaki kişilerin yaşamlarının korunması için bazı pozitif yükümlülükler de yükler. Anılan pozitif yükümlülükler sağlık alanında yürütülen faaliyetler için de geçerlidir. Nitekim Anayasa’nın 56. maddesinde; herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, devletin “herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak … amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini” düzenleyeceği ve bu görevini kamu kesimindeki ve özel kesimdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getireceği kurala bağlanmıştır. Bu sebeple devlet, sağlık hizmetlerini -ister kamu ister özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- hastaların yaşamlarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır. Şüphesiz anılan düzenlemeler, sağlık personellerinin sahip olmaları gereken yüksek mesleki standartları da içermelidir (Ayhan Keçeli ve diğerleri, B. No: 2019/24231, 23/2/2022, §§ 80-81).

14. Maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarının makul derecede dikkatli ve özenli inceleme şartını yerine getirmesi gerekmektedir. Mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira mahkemeler tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer hak ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Yasin Çıldır, B. No: 2013/8147, 14/4/2016, § 57; Tevfik Gayretli, B. No: 2014/18266, 25/1/2018, § 32).

15. Diğer taraftan belirtmek gerekir ki olayların oluşumuna ilişkin delillerin değerlendirilmesi öncelikle idari ve yargısal makamların ödevidir. Aynı şekilde başvuru dosyasında bulunan tıbbi bilgi ve belgelerden hareketle bilirkişilerin vardığı sonuçların doğruluğu hakkında fikir yürütmek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Mehmet Çolakoğlu, B. No: 2014/15355, 21/2/2018). Ancak kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında yerine getirmek zorunda olduğu usul yükümlülüklerinin somut olayda yerine getirilip getirilmediğinin nesnel bir şekilde değerlendirilmesi için ilgili anayasal kurallar bağlamında mahkemelerin kendilerine tanınmış takdir yetkileri çerçevesinde hareket edip etmediklerinin denetlenmesi gerekir. Bu bağlamda müdahaleyi haklı göstermek için öne sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığı incelenmelidir (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 44).

16. Başvurucunun şikâyetinin özü, ameliyatı gerçekleştiren sağlık görevlilerinin gerekli mesleki özeni göstermemesi ve ameliyatın muhtemel sonuçlarını açıklamaması sonucunda açtığı tazminat davasının reddedilmesine ilişkindir.

17. Somut olayda Mahkemece ATK 3. İhtisas Kurulundan bilirkişi raporu alındığı görülmüştür. 26/11/2012 tarihli raporda ameliyat sonrası ortaya çıkan sfinkter yetmezliğinin komplikasyon niteliğinde olduğu sonucuna varılmıştır. Bunun yanında ameliyat endikasyonu ve yapılan uygulamaların tıp kurallarına uygun olduğu, doğan komplikasyon nedeniyle ilgili hekime ve hastaneye kusur atfedilemeyeceği değerlendirilmiştir. Bu rapora itiraz edilmesi üzerine alınan 24/4/2014 tarihli raporda da aynı yönde görüş bildirilmiştir. Mahkeme, olayda ilgili hekimin ve hastanenin kusurunun bulunmadığı yönünde görüş bildiren bilirkişi raporlarına dayanarak davanın reddine karar vermiştir.

18. Öte yandan başvurucu somut olayda olası riskler ve komplikasyonlar hakkında aydınlatılmadığını ve bu hususta usulüne uygun şekilde rızasının alınmadığını ileri sürmüştür. Sultan Bulut ve diğerleri kararında belirtildiği gibi tıbbi müdahalelerde hastanın rızası gerekir. Hasta küçük veya mahcur ise bu kişilerin veli veya vasilerinin yapılacak tıbbi müdahaleye izin verme yetkileri bulunmaktadır. Rızanın geçerliliği bakımından kişinin öncelikle neye rıza gösterdiğini bilmesi gerekir ki bu da ancak hastanın somut olaya uygun yeterli bilgilendirme ile diğer bir ifadeyle aydınlatılması ile mümkün olabilir. Buradan hareketle doktor ile hastası arasındaki ilişkinin güvene dayalı bir ilişki olduğu da gözetildiğinde doktorun hastaya bilgi sunma, bilgiyi anlaşılır kılma ve birlikte en doğru karara varacak şekilde süreci yönetme yükümlülüğü olduğu vurgulanmalıdır. Bu bağlamda hasta veya temsilcisinin (veli-vasi) somut olaya uygun şekilde bilgilendirilerek rızalarının alındığının ispat yükümlülüğünün de hastane ve doktorda olduğu söylenebilir (Sultan Bulut ve diğerleri, B. No: 2017/37430, 20/10/2021, § 55).

19. Bununla birlikte tıbbi müdahale öncesi yapılacak bilgilendirmenin hastanın kendi hakkında doğru karar verebilmesini sağlayacak yeterlilikte olması gerektiği ancak her somut olayda ve hastalıkta bilgilendirmenin içeriğinin farklı olmasının işin doğası gereği olduğu vurgulanmalıdır. Diğer yandan hastanın veya veli ya da vasinin yeterli bir şekilde aydınlatıldığından söz edilebilmesi için bilgilendirmenin en azından uygulanacak tıbbi işlemleri, bunların faydaları ve muhtemel sakıncalarını, alternatif tıbbi müdahale usullerini, tedavinin kabul edilmemesi hâlinde ortaya çıkabilecek muhtemel sonuçları ile hastalığın seyri ve neticelerini içermesi gerektiği söylenebilir. Bunun yanı sıra yapılan bilgilendirme ile tıbbi uygulama arasında hastanın sağlıklı bir kanaate varmasını sağlayacak kadar uygun bir zaman aralığı bırakılmış olmalıdır (Sultan Bulut ve diğerleri, § 55; benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Fındık Kılıçaslan, B. No: 2015/97, 11/10/2018, § 50).

20. Başvurucunun işlemin olası sonuçlarına ve doğabilecek komplikasyonlara dair bilgilendirilmediğine ilişkin iddialarını bilirkişi raporuna itiraz ve temyiz dilekçelerinde ileri sürdüğü görülmüştür. Mahkemenin gerekçeli kararında ameliyat öncesinde hemoroid ve anal fistur tanısıyla yapılacak cerrahi operasyon konusunda başvurucunun yazılı onayının alındığı belirtilmişse de ameliyat sonrasında ortaya çıkabilecek komplikasyonlara ilişkin usulüne uygun şekilde bilgilendirme yapılıp yapılmadığı hususuna değinilmemiştir. Böylelikle yargılama makamlarının kararlarında başvurucunun anılan iddiasına ilişkin ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya konulduğu söylenemez. Bu durumda yargılama sürecinde başvurucunun ameliyat öncesinde bu işlem sonucu oluşabilecek komplikasyonlar ve riskler yönünden bilgilendirilip bilgilendirilmediğine ilişkin bir araştırma yapılmamıştır. Ayrıca onam belgelerinin usulüne uygun şekilde tanzim edilip edilmediği de açıklığa kavuşturulamamıştır. Diğer bir deyişle yargılama makamlarının kararlarında, başvurucunun ameliyattan önce olası sonuçlar ve doğabilecek komplikasyonlar bakımından yeterli bir biçimde aydınlatılıp aydınlatılmadığı hususu tartışılmamıştır.

21. Sonuç olarak başvurucunun vücut bütünlüğüne yönelik tıbbi müdahale öncesinde tıp kurallarına göre öngörülebilir nitelikte komplikasyon ve riskler hakkında yeterli bir biçimde aydınlatılmadığı iddiası yönünden mahkeme kararlarında konuyla ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya konulmadığı anlaşılmaktadır. Yargılama makamlarının kararlarında onam belgesinin yeterliliği hakkında hiçbir açıklamaya yer verilmediği dikkate alındığında yeterli bir denetim ve değerlendirme yapıldığı sonucuna ulaşılamaz. Üstelik başvurucunun belirtilen iddia ve şikâyetleri, yargılamanın sonucuna doğrudan etki edebilecek mahiyettedir. Dolayısıyla yargısal makamlarca bu değerlendirmelerin yapılmaması nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı bakımından kamu makamlarının pozitif yükümlülüklerini yerine getirmedikleri kanaatine varılmıştır.

22. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

23. Başvurucu ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması, 10.000 TL maddi ve 40.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

24. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

25. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Batman 1. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2010/667, K.2014/478) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 487,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.287,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığı’na başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Yargıtay 3. Hukuk Dairesine (E.2020/9789, K.2021/8364) ve Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 22/5/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(İhsan Yılmaz [2.B.], B. No: 2021/54092, 22/5/2024, § …)
   
Başvuru Adı İHSAN YILMAZ
Başvuru No 2021/54092
Başvuru Tarihi 18/11/2021
Karar Tarihi 22/5/2024

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, tıbbi ihmal sonucu zarara uğranılması nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Maddi ve manevi varlığın korunması hakkı Tıbbi ihmal-Tıbbi uygulamalar İhlal Yeniden yargılama
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi