TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ADEM ERCAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2021/5456)
Karar Tarihi: 20/11/2024
Başkan
:
Basri BAĞCI
Üyeler
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Kenan YAŞAR
Ömer ÇINAR
Raportör
Kemal ÖZEREN
Başvurucular
1. Adem ERCAN
2. Aydoğan DÜLGER
3. Ayşe HASEKİ
4. Ayşe HUN
5. Ayşe Alev ATAÇ
6. Ayşe Nur ARZIK
7. Bahar ÇETİNKAYA
8. Canan AKÇINAR
9. Cevher BİLGİN
10. Elif ALTINOK
11. Emine Güzin IŞILDAR
12. Fahamettin TOS
13. Gülşen KARTOĞLU
14. Harun Kenan ŞAHİN
15. Hasan Semih BİLGİN
16. Hatice Ayla AYDIN
17. Hatice Ülkü ÖZER
18. İkbal POLAT
19. Kifayet TAŞCIOĞLU
20. Mehmet Remzi ÇELİK
21. Namık Kemal CEYLAN
22. Nüket KARADENİZ
23. Rındı Gül ORAL
24. Sabiha ÇARMIKLI
25. Saim İKİŞ
26. Saltık YÜCEER
27. Suna ULUÇİNAR AYGÜN
28. Suzan Ebru ÖZER
29. Ünsal TÜZÜN
30. Üzeyir ULUDAĞ
31. Yahya DOĞAN
32. Yener KAZAK
Vekili
Av. Doğuşcan Aydın AYGÜN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, imar planının iptali talebiyle açılan davanın reddedilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/2/2021 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. 2021/12690 numaralı bireysel başvuru dosyası konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2021/5456 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmiş, 2021/12690 numaralı bireysel başvuru dosyası kapatılmış ve inceleme 2021/5456 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmüştür.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Arka Plan Bilgisi
6. Kadıköy ilçesi, Zühtü Paşa Mahallesi, Kalamış mevkii, Fenerbahçe-Kalamış Yat Limanı'nın özelleştirme kapsam ve programına alınması sonrasında hazırlanan 1/5.000 ölçekli koruma amaçlı nâzım imar planı ve 1/1.000 ölçekli koruma amaçlı uygulama imar planı Özelleştirme Yüksek Kurulunun (ÖYK) 3/5/2013 tarihli kararıyla onaylanmıştır.
7. Bu kararın iptali talebiyle açılan davada Danıştay Altıncı Dairesi (Daire) 20/5/2014 tarihinde dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, dava konusu edilen imar planlarının Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu kararına aykırı olduğunu belirtmiştir. Bu karara karşı yapılan temyiz başvurusu, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun (İDDK) 25/5/2016 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
8. Yargı kararından sonra İstanbul V Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun uygun görüşü alınarak yapılan imar planı değişikliği bu kez ÖYK'nın 17/3/2015 tarihli kararıyla onaylanmıştır.
9. Bahse konu kararın iptali talebiyle açılan davada Daire, planları birçok yönden ayrı ayrı başlıklar hâlinde incelemiştir. Yaptığı değerlendirme sonucunda Daire 28/3/2015 tarihli kararıyla planların yapılaşma koşulları bakımından yüzen iskele alanlarının emsal hesabına dâhil edilmesine ilişkin kısmında hukuka uyarlık, planın diğer kısımlarında ise hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varmış, kısmen davanın reddine ve kısmen dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir.
10. Bu kararın davanın reddine ilişkin kısmına karşı yapılan temyiz başvurusu sonucunda ise İDDK 4/4/2019 tarihinde, Daire kararının davanın reddine ilişkin kısmının bozulmasına ve ÖYK'nın 17/3/2015 tarihli kararıyla onaylanan bahse konu imar planlarının iptaline karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; uyuşmazlık konusu alanın fonksiyonu itibarıyla çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) raporu gerektirmesine karşın bu rapor düzenlenmeden tesis edilen dava konusu imar planlarında hukuka uyarlık, Daire kararının temyize konu kısmında ise hukuki isabet bulunmadığını belirtmiştir.
11. Öte yandan İDDK kararında, ilgili mevzuatta "ÇED olumlu." veya "ÇED gerekli değildir." kararının planlama aşamasından önce alınması gerektiği yönünde açık bir hükme yer verilmediği belirtilmiştir. Buna rağmen dava konusu edilen imar planları kapsamındaki yat limanı projesi hakkında ÇED sürecinin işletilmesi sırasında değerlendirilmesi, deniz ve kıyı ekosisteminin maruz kalacağı muhtemel etkilerin niteliği gereği imar planlarının yapımı sırasında da altlık olarak kullanılması gereken olmazsa olmaz argümanlar olduğu ifade edilmiştir. ÇED sürecinin sonunda "ÇED olumsuz" kararı verilmesi hâlinde öncesinde yapılmış olan planlamanın anlamının kalmayacağı vurgulanmıştır. Bu bağlamda ÇED sürecinin planlama işleminin kabulünden önce tekemmül ettirilmesinin zorunluluk arz ettiği, planlama sonrasına bırakılması hâlinde ise yeterli bilimsel ve teknik veriden yoksun şekilde hazırlanan plan açıklama raporu esas alınarak kabul edilen imar planlarından beklenen faydanın sağlanamayacağı ve bu durumun kamu yararına hizmet edemeyeceği belirtilmiştir.
B. Başvuruya Konu Olaylar
12. Dairenin 28/3/2015 tarihli kararından sonra ve İDDK'nın 4/4/2019 tarihli kararından önce (bkz. § 8) Daire kararı doğrultusunda Fenerbahçe-Kalamış Yat Limanı alanına ilişkin yüzen iskele alanları kara emsal alanına dâhil edilmeyerek yeniden koruma amaçlı imar planları hazırlanmış ve bu imar planları ÖYK'nın 6/11/2017 tarihli kararıyla onaylanmıştır.
13. Başvurucular, ÖYK'nın bu kararını dava konusu etmiştir. Dava dilekçesinde başvurucular; dava konusu imar planlarının 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planına aykırı olduğunu, alanda yapılaşma ve nüfus yoğunluğu arttırıldığı hâlde ek sosyal donatı alanı ayrılmadığını belirtmiştir. Alana ilişkin ÇED raporunun bulunmadığını vurgulayan başvurucular, deniz alanında mevzuata aykırı şekilde yapılaşmanın arttırıldığını ve halkın kıyı ile erişiminin engellendiğini, sonuç olarak dava konusu edilen imar planlarının şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına aykırı olduğunu ileri sürerek iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
14. Daire tarafından konu ile ilgili olarak keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiştir. 22/2/2018 tarihinde yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen raporda dava konusu edilen imar planlarının üst ölçekli planlara uygunluğu, koruma ilkeleri ve yapılaşma koşulları yönlerinden değerlendirmeler yapılmıştır.
15. Anılan raporda dava konusu edilen imar planlarının koruma ilkeleri açısından değerlendirmesi sonucunda Fenerbahçe-Kalamış Yat Limanı alanının jeolojik nedenlerle özel önlem alınacak alanlar statüsünde olması ve II. derece doğal ile III. derece arkeolojik sit alanı sınırları içinde bulunması nedeniyle yer altında yaklaşık 8.100-9.300 m² büyüklüğünde bir inşaat alanı ayrılmasının 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun koruma esasları ve kullanma şartları ile yapılaşma sınırlamaları ilkesine uygun olmadığı kanaati bildirilmiştir.
16. Daire 12/2/2020 tarihli kararlarında bilirkişi raporundaki tespitlere yer verdikten ve bu rapora karşı tarafların ileri sürdüğü itirazların raporu kusurlandırıcı nitelikte olmadığını belirttikten sonra başvurucular tarafından açılan davaların reddine karar vermiştir. Kararların gerekçesinde, başvurucuların Fenerbahçe-Kalamış Yat Limanı açısından ÇED olumlu kararı bulunmadığından bahse konu imar planlarının hukuka aykırı olduğuna yönelik iddiası açısından değerlendirmeler yapmıştır. Bu kapsamda yat limanlarının da bulunduğu bazı projeler için ilgili mevzuat gereğince ÇED raporu bulunmadan onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemeyeceği ve proje için yatırıma başlanamayacağı ve ihale edilemeyeceği hususlarının sabit olduğunu belirtmiştir. Bununla birlikte Fenerbahçe-Kalamış Yat Limanı açısından imar planlarının kabulü aşamasında ÇED olumlu kararına ihtiyaç bulunmadığını, imar planlarının onayından sonra çevresel etki değerlendirilmesine ilişkin kararların alınacağını vurgulamıştır.
17. Öte yandan Daire kararının dava konusu edilen imar planlarının koruma ilkeleri yönünden yapılan değerlendirme sonucunda ortaya konulan gerekçesinde, Fenerbahçe-Kalamış Yat Limanı'na gelecek nüfusun otopark ihtiyacının karşılanmasının zorunlu olduğu ve alan dışında otopark alanı ayrılmasının mümkün olmadığı vurgulanmıştır. Ayrıca 24/7/2009 tarihli ve 27298 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Deniz Turizmi Yönetmeliği uyarınca Fenerbahçe-Kalamış Yat Limanı'nda bağlama kapasitesinin yüzde otuzu kadar otopark ayrılmasının zorunlu olduğu ifade edilmiştir. Yine yapılan keşif sonucunda gözleme dayalı olarak ve dosya kapsamında yer alan fotoğraflardan etrafın tamamen yapılaşmış olduğu ve caddelerde otopark için uygun kısımların olmadığının tespit edildiği ve koruma ilkeleri açısından gerekli her türlü önlem alınmak kaydıyla alanda yer altı otoparkı yapılması yönünden de planlarda hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varıldığı belirtilmiştir.
18. Başvurucular, bu karara karşı temyiz başvurusunda bulunmuştur. Temyiz dilekçesinde daha önce İDDK'nın aynı konuda ÇED raporu düzenlenmesi gerektiğinden bahisle verdiği 4/4/2019 tarihli iptal kararına vurgu yapmıştır. Bu bağlamda dava konusu edilen alanın fonksiyonunun ÇED raporu alınmasını gerektirdiğini belirterek Daire kararının bozulmasını talep etmiştir. Bununla birlikte dava konusu edilen imar planları ile halkın kıyı kullanımın engellendiğini, öngörülen yapılaşmayla kıyı silüetinin bozulacağını, hava koridorunun kesileceğini ve ekolojik dengenin bozulacağını ifade etmiştir.
19. İDDK 14/10/2020 tarihli kararlarıyla temyiz başvurusunun reddine ve Dairenin kararlarının onanmasına karar vermiştir. Gerekçede, Daire kararlarının usule ve hukuka uygun olduğunu, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddiaların kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğini belirtmiştir. Öte yandan İDDK'nın 4/4/2019 tarihli kararında (bkz. § 10) ÖYK'nın 17/3/2015 tarihli kararı ile onaylanan imar planlarının, ÇED raporu düzenlenmeden tesis edildiği gerekçesi ile iptaline karar verildiği hatırlatılarak bakılan davalardaki dava konusu işlemin ise imar planı revizyonu niteliğinde olduğu ve bahse konu iptal kararından bağımsız olarak değerlendirildiği vurgulanmıştır.
20. İDDK'nın 14/10/2020 tarihli kararlarında üç üyenin karşıoyu bulunmaktadır. Karşıoyun gerekçesinde öncelikle ilgili mevzuatta ÇED olumlu veya "ÇED gerekli değildir." kararının planlama aşamasından önce alınması gerektiği yönünde açık bir hükme yer verildiği kabul edilmiş olmakla birlikte yine ilgili mevzuat gereğince yat limanı projesinin ÇED sürecine tabi olduğu hususunda da taraflar arasında ihtilaf bulunmadığı vurgulanmıştır. Öte yandan proje hakkında ÇED sürecinin işletilmesi sırasında değerlendirilmesi gereken, deniz ve kıyı ekosisteminin maruz kalacağı muhtemel etkilerin, niteliği gereği imar planlarının yapımı sırasında da altlık olarak kullanılması gereken olmazsa olmaz argümanlar olduğu belirtilmiştir. ÇED sürecinin sonunda ÇED olumsuz kararı verilmesi hâlinde, bölgenin bu doğrultuda planlanmasının anlamsızlaşacağı, ÇED olumlu kararı verilmesi hâlinde ise proje tanıtım dosyasında önemsenen çevresel etkilerin en aza indirilmesinin ancak üretilen plan kararları ile sağlanabileceği ifade edilmiştir.
21. Sonuç olarak karşıoyda; herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkının bulunduğu, çevreyi geliştirmenin, çevre sağlığını korumanın ve çevrenin kirlenmesini önlemenin devletin ve vatandaşların ödevi olduğu, bu ödevin Anayasa'da belirtildiği ve ilgili mevzuatta bu konudaki gerekli düzenlemelere yer verildiği vurgulanmıştır. Bu bağlamda dava konusu alanın fonksiyonunun ÇED raporu gerektirmesine karşın ÇED raporu düzenlenmeden tesis edilen dava konusu imar planlarında hukuka uyarlık, aksi yöndeki Daire kararlarında ise hukuki isabet bulunmadığı belirtilmiştir.
22. Nihai kararlar 7/1/2021 ve 13/1/2021 tarihlerinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
23. 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun “Amaç” kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun amacı, bütün canlıların ortak varlığı olan çevrenin, sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda korunmasını sağlamaktır."
24. 2872 sayılı Kanun'un “Tanımlar” kenar başlıklı 2. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Bu Kanunda geçen terimlerden;
Çevre: Canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları biyolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamı,
…
Sürdürülebilir çevre: Gelecek kuşakların ihtiyaç duyacağı kaynakların varlığını ve kalitesini tehlikeye atmadan, hem bugünün hem de gelecek kuşakların çevresini oluşturan tüm çevresel değerlerin her alanda (sosyal, ekonomik, fizikî vb.) ıslahı, korunması ve geliştirilmesi sürecini,
Sürdürülebilir kalkınma: Bugünkü ve gelecek kuşakların, sağlıklı bir çevrede yaşamasını güvence altına alan çevresel, ekonomik ve sosyal hedefler arasında denge kurulması esasına dayalı kalkınma ve gelişmeyi,
...
Çevresel etki değerlendirmesi: Gerçekleştirilmesi plânlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaları,
ifade eder.”
25. 2872 sayılı Kanun'un “Çevresel etki değerlendirilmesi” kenar başlıklı 10. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Gerçekleştirmeyi planladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmeler, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlamakla yükümlüdürler.
Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez; proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez.
Çevresel Etki Değerlendirmesine tâbi projeler ve Stratejik Çevresel Değerlendirmeye tâbi plân ve programlar ve konuya ilişkin usûl ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmeliklerle belirlenir.”
26. 25/11/2014 tarihli ve 29186 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan mülga Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği'nin (ÇED Yönetmeliği) “Çevresel etki değerlendirmesi başvuru dosyası, çevresel etki değerlendirmesi raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlama yükümlülüğü” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Bu Yönetmelik kapsamındaki bir projeyi gerçekleştirmeyi planlayan gerçek veya tüzel kişiler; Çevresel Etki Değerlendirmesine tabi projeleri için; ÇED Başvuru Dosyasını, ÇED Raporunu, Seçme Eleme Kriterleri uygulanacak projeler için ise Proje Tanıtım Dosyasını, Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlara hazırlatmak, ilgili makama sunulmasını sağlamak ve proje kapsamında verdikleri taahhütlere uymakla yükümlüdürler.
(3) Bu Yönetmeliğe tabi projeler için 'Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu' kararı veya 'Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir' kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili teşvik, onay, izin, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez, proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez."
27. ÇED Yönetmeliği'nin “Çevresel etki değerlendirmesine tabi projeler” kenar başlıklı 7. maddesi şöyledir:
"Bu Yönetmeliğin;
a) Ek-1 listesinde yer alan projelere,
b) 'ÇED Gereklidir' kararı verilen projelere,
c) Kapsam dışı değerlendirilen projelere ilişkin kapasite artırımı ve/veya genişletilmesinin planlanması halinde, mevcut proje kapasitesi ve kapasite artışları toplamı ile birlikte projenin yeni kapasitesi ek-1 listesinde belirtilen eşik değer veya üzerinde olan projelere,
ÇED Raporu hazırlanması zorunludur."
28. ÇED Yönetmeliği'nin "Çevresel Etki Değerlendirmesi Uygulanacak Projeler Listesi" başlıklı Ek-1 listesinin 9. maddesinin (e) bendinde "Yat limanları" yer almaktadır.
29. 14/6/2014 tarihli ve 29030 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği'nin (Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği) "Genel Planlama Esasları" kenar başlıklı 7. maddesinin (i) bendi şöyledir:
"Planlama süreci; araştırmaların yapılması, sorunların ortaya konulması, veri ve bilgi toplama ile ilgili analiz aşaması; bilgilerin biraraya getirilmesi, birleştirilmesi ve sonuçların değerlendirilmesi ile ilgili sentez aşaması ve plan kararlarının oluşturulması aşamalarından oluşur."
30. 6/7/2011 tarihli ve 27986 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Kıyı Yapı ve Tesislerinde Plânlama ve Uygulama Sürecine İlişkin Tebliğ'in (Tebliğ) "Uygulama Projeleri" kenar başlıklı 9. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Yatırımcı tarafından, onaylı uygulama imar plânı ve bu plâna uygun olarak hazırlanan kıyı kenar çizgisinin deniz tarafında yapılacak alt yapı tesislerine ait;
e) “ÇED Olumlu” veya “ÇED Gerekli Değildir” kararı,
onaylanmak üzere, ilgili bölge müdürlüğü vasıtasıyla DLHİGM’ne [Ulaştırma Bakanlığı Demiryolları, Limanlar ve Hava Meydanları İnşaatı Genel Müdürlüğü] en az (5) nüsha olarak gönderir. DLHİGM, 45 gün içinde bu projeleri inceleyerek uygun bulması hâlinde onaylar ve onay işlemini, onaylı imar plânına paralel bir vaziyet plânı eşliğinde ilgili kurumlara yazılı olarak bildirir."
31. Ayrıca ilgili hukuk için bkz. Mehmet Kurt [GK], B. No: 2013/2552, 25/2/2016, §§ 19-31; Binali Özkaradeniz ve diğerleri [GK], B. No: 2014/4686, 1/2/2018, §§ 32, 33; Ahmet Bilgin ve diğerleri, B. No: 2015/11709, 12/12/2018, §§ 18-24; Yasemin Pelenk ve diğerleri, B. No: 2017/33865, 1/11/2023, §§ 22-29).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Anayasa Mahkemesinin 20/11/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucular Hatice Ayla Aydın ve Aydoğan Dülger Yönünden
33. Somut olayda Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kayıtlarının incelenmesi sonucunda anılan başvurucuların başvuru yaptıktan sonra vefat ettiği, vekilin 18/7/2024 tarihli dilekçeyle bahse konu başvurucular yönünden mirasçılarının başvuruya devam etmeyeceklerini bildirdiği görülmüştür.
34. Bu nedenle adı geçen başvurucular yönünden başvurunun incelenmesine devam etmeyi gerekli kılan ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 80. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen nedenlerden herhangi birinin bulunmadığı değerlendirilmiştir (Anayasa Mahkemesinin başvurucunun bireysel başvurunun yapıldığı tarihten sonra ölmesi durumunda başvurunun incelenmesine devam edilip edilemeyeceğine ilişkin ilkeleri belirlediği karar için bkz. Elberan Vural ve diğerleri [GK], B. No: 2018/30235, 29/9/2022, §§ 38-43).
35. Açıklanan gerekçelerle anılan başvurucular yönünden başvurunun düşmesine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer Başvurucular Yönünden
1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
36. Başvurucular;
i. İstanbul'un Kadıköy ilçesinde yaşadıklarını, bahse konu imar planı ile bölge trafiğinin artış göstereceğini, park alanlarının yok olacağını ve bölge ekolojisinin tahrip edileceğini belirtmiştir.
ii. Fenerbahçe-Kalamış Yat Limanı alanının II. derece doğal sit alanı ve III. derece arkeolojik sit alanı olması nedeniyle yapılaşmanın sınırlandırılması ve arttırılmaması gereken bir konumda olduğunu, imar planları ile öngörülen yapılaşmanın altyapı, tarihî değerler ve depremsellik açısından uygun olmadığını ileri sürmüştür.
iii. Uyuşmazlık konusu imar planları ile gerek deniz gerek karar parçası içindeki inşai faaliyetlerin genişlemesinin çevreyi olumsuz yönde etkileyeceğini, bu hususların değerlendirilebilmesi için bir ÇED sürecinin işletilmediğini ve ÇED raporu alınmadığını dile getirmiştir.
iv. Bilirkişi raporunda imar planlarının yapılaşma koşulları yönünden incelenmesi sonucunda yer altında 8.100-9.300 m² büyüklüğünde bir inşaat alanı ayrılmasının 2863 sayılı Kanun'un koruma esasları ve kullanma şartları ile yapılaşma sınırlamaları ilkelerine uygun olmadığı ortaya konulmuş olmasına rağmen bu hususun kararda tartışılmadığını ifade etmiştir.
v. Hiçbir şekilde sürece dâhil edilmediklerini, yargılama safahatında da yetersiz ve eksik inceleme yapılarak karar verildiğini beyan etmiştir.
vi. Bu gerekçelerle gerekçeli karar hakkı ile maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
37. Bakanlık görüşünde, başvurucuların mağdur sıfatı bulunup bulunmadığının incelenmesi gerektiği ifade edilmiştir. Bununla birlikte yargısal makamların dava konusu uyuşmazlığa ilişkin olarak iddia ve savunmaları dikkate alarak uyuşmazlığı çözüme kavuşturmak amacıyla bilirkişi incelemesi dâhil gerekli tüm araştırmayı yaptığı, elde ettiği bilgi ve belgeler ışığında yürürlükteki mevzuatı değerlendirdiği ve verdiği kararı makul bir şekilde ve ayrıntılı olarak gerekçelendirdiği, kurulan hüküm ile olgular arasında gerekli bağlantıyı gösterecek nedenlerin açıkça belirtilerek kararın dayandığı hukuksal düzenlemeleri anlaşılabilir şekilde ortaya koyduğu belirtilmiştir. Öte yandan ilgili mevzuat uyarınca ÇED raporunun imar planından sonra uygulama projesi onayı aşamasında isteneceğinin düzenlendiği vurgulanarak kamusal makamların konuya gereken özenle yaklaştığı ve bir ihlalin olmadığ beyan edilmiştir.
38. Başvurucular; Bakanlık görüşüne karşı beyanında Kadıköy'de ikamet ettiklerini, mağdur sıfatlarının bulunduğunu, bahse konu imar planlarının çevre düzeni planına aykırı olduğunu, söz konusu alanda yapılaşma ve nüfus yoğunluğu arttırıldığı hâlde ek sosyal donatı alanı ayrılmadığını, nitekim alana ilişkin ÇED raporu bulunmadığını da belirtmiş ve önceki beyanlarını tekrar etmiştir.
2. Değerlendirme
39. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Özel hayatın gizliliği" kenar başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ... saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ... gizliliğine dokunulamaz."
40. Anayasa’nın “Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması” kenar başlıklı 56. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.
Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.”
41. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
42. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucuların ihlal iddialarının mahiyeti gereği özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Binali Özkaradeniz ve diğerleri, § 46; Ahmet Bilgin ve diğerleri, § 51).
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
43. Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı, esas itibarıyla Anayasa'nın ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak koruma alanında bulunmayan Anayasa'nın 56. maddesinde düzenlenmiştir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi daha önce pek çok kararında söz konusu hakkın Anayasa’nın fiziksel ve ruhsal bütünlüğün korunması ile ilgili hukuksal çıkarları ihtiva eden 17. maddesi, özel hayata ve aile hayatına saygıyı güvence altına alan 20. maddesi ve konut dokunulmazlığını düzenleyen 21. maddesi ile bağlantılı olarak ve söz konusu hükümlerde yer alan hukuksal çıkarlar üzerindeki etkisi dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir (Mehmet Kurt, § 46; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, § 43; Ahmet İsmail Onat, § 59; Fevzi Kayacan (2), B. No: 2013/2513, 21/4/2016, § 39; Ahmet Bilgin ve diğerleri, § 52).
44. Somut başvuru açısından değerlendirilmesi gereken ilk husus, başvuruya konu çevresel etkinin Anayasa’nın 20. maddesi kapsamındaki güvenceleri harekete geçirecek asgari ağırlıkta olup olmadığıdır. Bu kapsamda ilgili tesis, işletme veya sair faaliyet sonucu ortaya çıkan çevresel etkiler ile başvurucuların özel ve aile hayatı veya konutunu kullanım hakları arasında gereğince sıkı bir bağın varlığı yeterlidir (Mehmet Kurt, § 70; Ahmet İsmail Onat, § 84; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, § 68). Bireysel başvuru dosyasına sundukları belgelerden başvurucuların bahse konu projenin yer aldığı bölgede ikamet ettikleri, uyuşmazlık konusu edilen imar planlarıyla düzenlenen alandaki değişikliklerin başvurucuların sosyal hayatlarına etkileri olduğu anlaşılmıştır. Nitekim başvurucuları yaşadıkları bu alandaki imar planları nedeniyle bölge trafiğinin artış göstereceğini, park alanlarının yok olacağını ve bölge ekolojisinin tahrip edileceğini ileri sürmüştür. Bu durumla birlikte başvurucuların iddiaları gözönüne alındığında özel hayata saygı hakkı yönünden inceleme için gerekli olan bağın ortaya konulduğu görülmüştür. Dolayısıyla anılan projenin başvurucuların özel hayata saygı hakkına yönelik etkisinin Anayasa’nın 20. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
45. Bununla birlikte vurgulamak gerekir ki çevresel meselelerle ilgili bireysel başvurularda -özellikle bireysel başvuru öncesinde ÇED sürecinin dava konusu edildiği bir yargısal safahat söz konusu ise- başvurucu sayısının fazla olması başarıya ulaşma olasılığını arttırmamaktadır. Herhangi bir çevresel faaliyet ile özel hayata saygı hakkı arasındaki yeterince sıkı bir bağın sadece bir başvurucu tarafından yeter düzeyde ortaya konulması, söz konusu bireysel başvurunun bu bağlamdaki kabul edilebilirlik kriterini sağlaması bakımından yeterli olabilecektir. Bu hususun dikkate alınması usul ekonomisinin sağlanması ve yargılamanın süratle neticelenmesi için de önemlidir (bu konuda benzer bir değerlendirme için bkz. Yasemin Pelenk ve diğerleri, § 41).
46. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
47. Devletin özel hayata saygı hakkını etkili olarak koruma ve bu hakka saygı gösterme şeklinde pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır. Pozitif yükümlülük ilgililerin çevresel mesele ile ilgili karar alma sürecine katılımı ile etkili idari ve yargısal yollara başvuru imkânı tanınmasını içeren usule ilişkin yükümlülüklerin yanı sıra anayasal hakların korunmasına yönelik maddi yükümlülükleri ihtiva etmektedir.
i. Genel İlkeler
48. Bu tür başvurularda devletin negatif veya pozitif yükümlülüklerinin birbirinden ayrılabilmesi oldukça güçtür. Kaldı ki söz konusu başvurularda devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri yönünden uygulanacak ilkeler çoğunlukla aynıdır (benzer yöndeki karar için bkz. Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, § 59; Binali Özkaradeniz ve diğerleri, § 54).
49. Çevresel meseleler bağlamında devletin usule ilişkin yükümlülükleri daha önce Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında ortaya konulmuştur. Buna göre muhtemel olumsuz çevresel etkilerin önlenmesi veya en aza indirilmesi amacının gerçekleştirilebilmesi için sürece dâhil olan söz konusu tarafların menfaatlerinin titizlikle değerlendirilmesi, bu değerlendirmenin sağlıklı şekilde yapılabilmesi için de ilgili tarafların sürece etkin katılımının sağlanması gerektiği tartışmasızdır (Mehmet Kurt, §§ 61-66; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, §§ 64, 65; Ahmet İsmail Onat, §§ 79-81; Fevzi Kayacan (2), §§ 56-61; Ahmet Bilgin ve diğerleri, § 56).
50. Anayasa'nın 48. maddesi gereğince özel teşebbüslerin millî ekonominin gereklerine uygun yürütülmesinin sağlanması konusunda devlete düşen bazı yükümlülükler vardır (Ahmet İsmail Onat, § 99). Ayrıca devletin Anayasa'nın 20. maddesi kapsamında koruyucu bir mevzuat oluşturma ödevi yanında denetleme yapma ve koruyucu fiilî tedbir ve faaliyetlerde bulunma yükümlülüğü de bulunmakta olup bu kapsamda devletin gereken tedbirleri alması gerekir. Bununla birlikte hangi tedbirlerin alınması gerektiği ve bu tedbirlerin nasıl uygulanacağı hususlarında kamu otoritelerinin geniş bir takdir yetkisi mevcuttur (Binali Özkaradeniz ve diğerleri, § 57).
51. Bu bağlamda söz konusu çevresel etki kapsamında karşı karşıya gelen menfaatler arasında adil bir dengenin tesis edilip edilmediğinin tespit edilmesi gerekir. Bu alanda kamusal makamların sahip olduğu geniş takdir yetkisi dikkate alındığında çevresel meseleler bağlamında Anayasa Mahkemesinin görevi, söz konusu çevresel rahatsızlığın nasıl sonlandırılacağı veya etkilerinin nasıl azaltılacağının bizzat belirlenmesi değildir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, yargısal makamlar başta olmak üzere kamusal makamların konuya gereken özenle yaklaşıp yaklaşmadıklarını ve ilgili tüm menfaatleri gözetip gözetmediklerini değerlendirmek durumundadır (Mehmet Kurt, § 78; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, §§ 70, 71; Ahmet İsmail Onat, § 87; Fevzi Kayacan (2), §§ 66, 67; Ahmet Bilgin ve diğerleri, § 61).
52. Karmaşık çevresel sorunların ele alınıp çözümlenmesi aşamasında karar süreci, çevreye ve kişi haklarına zarar verebilecek faaliyetlerin etkilerini önceden değerlendirecek ve önleyecek şekilde tesis edilmelidir. Böylece bireysel ve kamusal menfaatler arasında adil bir denge tesis edilerek karşıt görüşlerin dile getirilmesine olanak tanıyacak gerekli etüt ve değerlendirmelerin gerçekleştirilmesi sağlanacaktır. Bu bağlamda söz konusu sürece ilişkin bilgilere erişim ve karar alma sürecine aktif katılımın yanı sıra karardan etkilenebilecek olan bireylerin karar alma sürecinde görüş ve menfaatlerinin yeterince dikkate alınmadığını dile getirebilmeleri için konuyla ilgili her türlü tasarrufa karşı yargısal başvuru hakkına sahip olmaları ve iddialarının yargısal makamlarca özenli şekilde değerlendirilmesi son derece önemlidir (Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, § 75; Ahmet İsmail Onat, § 94; Fevzi Kayacan (2), § 71; Ahmet Bilgin ve diğerleri, § 62). Bu anlamda anılan anayasal güvenceleri gözeten bir yargılama süreci yürütülmesi ve ulaşılan sonucun konuyla ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanması gerekir.
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
53. Gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde, projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaları ifade edecek şekilde tanımlanan ÇED prosedürü; çevresel varlıkları korumayı amaçlayan, proje şeklindeki faaliyetler için uygulanan, muhtemel olumsuz etkileri değerlendiren ve bunların yanında faaliyet sahibi, kamu otoritesi ve halkın karşı karşıya geldiği bir süreçtir (Mehmet Kurt, § 73; İbrahim Örs ve diğerleri, B. No: 2018/34116, 21/9/2022, § 45; Yasemin Pelenk ve diğerleri, § 62).
54. Bu bağlamda ÇED kalkınma ve ekonomik gelişme için yapılacak yatırım ve faaliyetlerin doğayı tahrip etmeden ve çevreyi kirletmeden gerçekleştirilmesinde kullanılan, karar verme sürecini etkileyen, dolayısıyla karar mercilerine kararlarını sağlıklı şekilde verebilmeleri için seçenek üreten, bu seçeneklerin olumlu ve olumsuz yönlerini saptayan bir yöntem olarak görülmektedir. ÇED ile korunmaya çalışılan temel unsur, çevre ve bu çevredeki varlıklardır (AYM, E.2013/89, K.2014/116, 3/7/2014; E.2006/99, K.2009/9, 15/1/2009; Mehmet Kurt, § 74; İbrahim Örs ve diğerleri, § 46; Yasemin Pelenk ve diğerleri, § 63).
55. Çevresel karar alma süreçlerinin karmaşık yapısı nedeniyle kamusal makamların geniş bir takdir yetkisi olduğu açıktır. Bu bağlamda söz konusu alanda bir projenin inşası ve işletilmesi hususunda kamusal makamlarca verilen kararın yerindeliğinin denetlenmesi Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Bununla birlikte süreçte, bireyin temel hakları ile söz konusu kamusal menfaat arasında gerekli dengenin tesisine hizmet edecek güvencelerin yer alıp almadığının tespiti önemli olup belirtilen yükümlülüğün yerine getirilip getirilmediğinin tespitinde ise çevresel meseleler bağlamında söz konusu olan usul güvencelerinin gözetilip gözetilmediği belirlenmelidir (Mehmet Kurt, § 75; İbrahim Örs ve diğerleri, § 47; Yasemin Pelenk ve diğerleri, § 64).
56. Başvurucuların yargısal süreçte ve bireysel başvuruda ileri sürdüğü temel şikâyet bahse konu planlama safahatında ÇED raporunun alınmamasına daha geniş manasıyla ÇED sürecinin işletilmemesine yöneliktir. Yukarıda da ifade edildiği üzere ÇED prosedürü; çevresel varlıkları korumayı amaçlayan, proje şeklindeki faaliyetler için uygulanan, muhtemel olumsuz etkileri değerlendiren bir süreci ifade etmektedir. Hem ilgili mevzuattan hem de bu tanımdan hareketle söylenmelidir ki ÇED sürecinin uygulanabilmesi için öncelikle bir projenin varlığı gerekmektedir.
57. Bakılan başvuruya gelinen süreçte yargısal makamlar önünde dava konusu edilen işlemler ise Fenerbahçe-Kalamış Yat Limanı'nın özelleştirme kapsam ve programına alınması sonrasında hazırlanan 1/5.000 ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı ve 1/1.000ölçekliKorumaAmaçlıUygulamaİmarPlanıdır. Yani bakılmakta olan bireysel başvurudan önce bu imar planları çerçevesinde hazırlanmış bir projeye ilişkin yargısal makamlar önünde uyuşmazlık konusu edilmiş ÇED olumlu ya da "ÇED gerekli değildir." kararı olmadığı gibi bu kapsamdaki bir proje için verilmiş onay, izin, teşvik, yapı veya kullanım ruhsatı da söz konusu değildir. Başvurucular, doğrudan imar planından hareketle bir temel hakkının ihlal edildiğini ileri sürmekte ve bunu da ÇED sürecinin işletilmemesine bağlamaktadır.
58. Bu hususta yargısal makamlar tarafından ilgili mevzuat çerçevesinde bir değerlendirme yapılarak bahse konu alana ilişkin imar planlarının kabulü aşamasında ÇED olumlu kararına ihtiyaç bulunmadığı, imar planlarının onayından sonra çevresel etki değerlendirilmesine ilişkin kararların alınacağı belirtilmiştir (bkz. § 16). Nitekim ÇED Yönetmeliği'nde ve Tebliğ'de ÇED raporu hazırlanmasının ve sonrasında alınacak “ÇED olumlu veya “ÇED gerekli değildir.” kararlarının projeler için öngörüldüğü söylenmelidir (bkz. §§ 25, 30). Dolayısıyla somut olayda da muhtemel bir proje kapsamında ÇED sürecinin işletilmesinin mümkün olduğunu tekrar vurgulamak gerekmektedir.
59. Öte yandan başvurucular yaşam bölgelerinde gerçekleştirilen hayati bir proje hakkında hiçbir şekilde sürece dâhil olamadıklarından yakınmıştır. Bu noktada bakılan başvuruya konu edilen uyuşmazlığın imar planlarına ilişkin olduğu ve başvuru konusu kapsamında yargısal makamlar önünde dava konusu edilmiş herhangi bir projenin bulunmadığını tekrar vurgulamak gerekir. Başvurucular, anılan imar planlama sürecine dâhil olamadıklarına ilişkin somut bir usuli eksiklik, bu yönde somut bir olay ortaya koymamış olmakla birlikte bahse konu imar planlarının yargısal denetiminde başvurucuların iddia ve itirazlarının karşılandığı not edilmelidir. Ayrıca söz konusu alan ve imar planları ile ilgili olarak yargısal makamlar tarafından keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmış ve bunun sonucunda hazırlanan rapor da dikkate alınarak imar planlarında hukuka aykırılık olmadığı sonucuna varılmıştır.
60. Yine bilirkişiler tarafından imar planlarının koruma ilkeleri yönünden yapılan değerlendirmesi sonucunda, yer altında yaklaşık 8.100-9.300 m² büyüklüğünde bir inşaat alanı ayrılmasının, 2863 sayılı Kanun'un koruma esasları ve kullanma şartları ile yapılaşma sınırlamaları ilkesine uygun olmadığı yönündeki kanaat de Daire kararında değerlendirilmiştir. Bu kapsamda Daire, koruma ilkeleri açısından gerekli her türlü önlem alınmak kaydıyla alanda yer altı otoparkı yapılması yönünden de planlarda hukuka aykırılık görmemiştir (bkz. § 17).
61. Sonuç olarak başvurucuların ve kamunun somut başvuru özelinde karşı karşıya gelen menfaatleri arasında yargısal makamlar tarafından adil bir denge kurulmadığı ve takdir hakkının sınırlarının aşıldığı sonucuna ulaşmak mümkün değildir. Bu noktada Anayasa Mahkemesinin kendi takdirini, bilimsel veriler ile bu teknik ve karmaşık alana ilişkin olarak olağan yargı mercilerinin takdiri yerine ikame etmesi düşünülemez.
62. Yukarıda yer verilen tespitler ışığında kamusal makamların olaya gereken özenle yaklaşmadıkları, olayda söz konusu olan kamusal ve bireysel menfaatleri gerektiği şekilde değerlendirmedikleri, başvurucuların özel hayata saygı hakkı bağlamında kamusal makamların pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediği sonucuna varılması mümkün değildir.
63. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucular Hatice Ayla Aydın ve Aydoğan Dülger yönünden başvurunun DÜŞMESİNE,
B. Diğer başvurucular yönünden özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
D. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/11/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.