logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Nazar Acemoğlu [1. B.], B. No: 2021/54737, 12/6/2025, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

NAZAR ACEMOĞLU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/54737)

 

Karar Tarihi: 12/6/2025

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Duygu BAKAY

Başvurucu

:

Nazar ACEMOĞLU

Vekili

:

Av. Şirin ÇİTE

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; işe iade davasının, fesih bildiriminden itibaren süresinde açılmadığı için reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu 21/2/2019 tarihinden itibaren Hayata Destek Derneğinde çalışmaya başlamış; 30/6/2020 tarihi itibarıyla iş akdi sona erdirilmiştir. 10/6/2020 tarihli fesih bildiriminde "Hayata Destek Derneği ünvanlı işyerimizde 21.02.2019 tarihinden beri Saha Çalışanı pozisyonunda çalışmaktasınız. Çalıştığınız projenin sona ermesi nedeniyle iş sözleşmenizin yenilenmeyeceğini ve 30.06.2020 tarihi itibarıyla işten çıkışınızın gerçekleşeceğini tarafınıza tebliğ ederiz." şeklinde bir gerekçeye yer verilmiş ve bu bildirim aynı tarihte başvurucuya tebliğ edilmiştir.

3. Başvurucu 28/8/2020 tarihinde işe iade davası açmıştır. Dava dilekçesinde; çalıştığı süre boyunca kendisi ile iki defa sözleşme imzalandığını ve çalışmasından memnun olunduğunun belirtildiğini, tarafına işten çıkartılacağı yönünde bir bildirim yapılmadığını, esasen objektif sebepler olmaksızın belirli süreli iş sözleşmesi imzalandığını, ilgili mevzuat gereği bu sözleşmenin belirsiz süreli iş sözleşmesi niteliğinde olduğunu, kendisinin de iş güvencesine tabi olduğunu belirterek feshin geçersiz olduğunu ve kötü niyetle yapıldığını ileri sürmüştür.

4. İşveren ise cevap dilekçesinde başvurucunun belirli süreli iş sözleşmesi ile çalıştığı için iş güvencesine tabi olmadığını, öte yandan iş akdinin haklı nedenle feshedildiğini ileri sürmüştür. Cevap dilekçesine ekli olarak başvurucunun taraf olduğu ve resepsiyonist olarak görev alanının belirlendiği belirli süreli iş sözleşmeleri ibraz edilmiştir. Bunlardan ilkinde çalışma süresinin 21/2/2019-31/12/2019 tarihleri arasında; ikincisinde 1/1/2020-30/6/2020 tarihleri arasında olduğu kararlaştırılmıştır.

5. İstanbul Anadolu 6. İş Mahkemesinde (Mahkeme) görülen yargılamada, hak düşürücü sürenin geçirildiği gerekçesiyle davanın reddine hükmedilmiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucuya fesih bildiriminin 10/6/2020 tarihinde tebliğ edildiği, bu tarihten itibaren işe iade davasının ön şartı olan arabulucuya bir ay içinde başvurulması gerekirken24/7/2020 tarihinde başvurulduğu belirtilmiştir.

6. Başvurucu, karara karşı istinaf talebinde bulunmuştur. İstinaf dilekçesinde; her sözleşme yenilendiğinde kendisine birtakım belgeler imzalatıldığını, fesih bildiriminin de bu belgeler arasında olduğunu, bir aylık sürenin sözleşmenin bittiği tarihten itibaren başlaması gerektiğini, öte yandan her ne kadar sözleşme belirli süreli iş sözleşmesi olarak imzalanmış ise de yine Yargıtayın yerleşik içtihadı kapsamında somut olayın koşulları gözetildiğinde belirsiz süreli iş sözleşmesi niteliğinde olduğunu, bu kapsamda fesih bildiriminin de ilgili mevzuat gereği taşıması gereken nitelikleri içermediğini, bildirimde feshe dayanak hiçbir gerekçenin yer almadığını, dolayısıyla geçerli bir feshin ve bildirimin yapılmadığını ileri sürmüştür.

7. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 47. Hukuk Dairesi tarafından yapılan istinaf incelemesi neticesinde 24/3/2021 tarihli karar ile arabuluculuk yoluna hak düşürücü süre içinde başvurulmadığı değerlendirilerek başvurucunun istinaf talebi reddedilmiş; karar temyiz yolu açık olmak üzere verilmiştir.

8. Başvurucu; temyiz talebinde bulunmuşsa da talebi, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 10/6/2021 tarihli kararı ile uyuşmazlığın temyizi kabil nitelikte olmadığı belirtilerek reddedilmiştir.

9. Başvurucu vekili, nihai hükmü 5/7/2021 tarihinde öğrendikten sonra 6/7/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

II. DEĞERLENDİRME

10. Başvurucu, sözleşmenin belirli süreli iş sözleşmesi olarak imzalanması nedeniyle bir aylık sürenin, sözleşmenin sona erdiği tarih itibarıyla başlaması gerektiğini, zira bu tip sözleşmelerde esasen fesih bildirimine gerek olmadığını, öte yandan her ne kadar sözleşme belirli süreli iş sözleşmesi olarak imzalanmış ise de yine Yargıtayın yerleşik içtihadı kapsamında somut olayın koşulları gözetildiğinde belirsiz süreli iş sözleşmesi niteliğinde olduğunu, bu kapsamda fesih bildiriminin de ilgili mevzuat gereği taşıması gereken nitelikleri içermediğini, bildirimde feshe dayanak hiçbir gerekçenin yer almadığını, dolayısıyla geçerli bir feshin ve bildirimin yapılmadığını belirterek adil yargılanma hakkının, hukuki dinlenilme hakkının, savunma hakkı ile çalışma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

11. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan [1. B.], B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun açtığı işe iade davası süre aşımı nedeniyle esasa girilmeden reddedilmiştir. Bu nedenle başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

12. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

13. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen [2. B.], B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52). Somut olayda, işe iade talebiyle açılan davanın hak düşürücü süre içinde açılmadığı gerekçesiyle reddedilerek esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.

14. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanun tarafından öngörülme, meşru bir amaca dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

15. Başvurucunun açtığı işe iade davasının hak düşürücü süre içinde açılmadığı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin Mahkeme kararının 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun "Fesih bildirimine itiraz ve usulü" kenar başlıklı 20. maddesine dayandığı görülmektedir. Uyuşmazlık söz konusu kanun maddesinin yorumu ile somut olay kapsamında nasıl değerlendirilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır. Bu kapsamda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu değerlendirilmiştir.

16. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından müteaddit defa incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde süre koşulu öngörülmesinin en genel ifadesiyle hukuki belirlilik ve istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı bulunduğuna işaret etmiştir (birçok karar arasından bkz. Remzi Durmaz [2. B.], B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27).

17. Dava açma süresinin hangi tarihte başlayacağını belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle yorumlamak görevi esasen yargı mercilerine aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili olarak yargı mercilerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir (Ahmet Yıldırım [1. B.], B. No: 2014/18135, 20/9/2017, § 46). Diğer taraftan başvurucuların yargısal süreçte dava ve başvurularını takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek [1. B.], B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).

18. Ölçülülük ilkesi; öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını ve bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir. Öngörülen tedbirin olağan dışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin ölçülü olduğundan söz edilemez (Mehmet Akdoğan ve diğerleri [1. B.], B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).

19. Dava açma süresinin işlemeye başladığı an da mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem taşımaktadır. Bu kapsamda dava açma süresinin, hak sahibinin henüz dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66).

20. Başvuruya konu olayda, uyuşmazlığın esası, işe iade davası açmanın ön şartı olan arabulucuya başvuru için öngörülen bir aylık hak düşürücü sürenin fesih bildiriminin tebliğinden itibaren mi yoksa feshin gerçekleştiği tarihten itibaren mi başlayacağı hususuna ilişkindir. Bu noktada işe iade davasına konu sözleşmenin türünün tespiti, fesih için izlenecek usulün belirlenmesi açısından önem arz etmektedir. Zira mevcut başvuruda tartışma konusu olan belirli süreli iş sözleşmesi ile belirsiz süreli iş sözleşmesi arasında özellikle, sözleşmenin sona erme zamanı, bildirimli fesih hakkının bulunup bulunmaması ve iş güvencesinden yararlanma bakımından esaslı farklılıklar vardır.

21. 4857 sayılı Kanun uyarınca belirli süreli iş sözleşmesinin varlığından söz edilebilmesi için, iş sözleşmesinin süreye bağlanmış olması yanında, objektif nedenlerin bulunması şartı aranmıştır. Belirli süreli iş sözleşmesinin bu şartları taşıdığı tespit edildiği takdirde buna tabi işçinin iş güvencesi hükümlerinden faydalanması söz konusu olmayacak ve bu çerçevede işe iade davası açma hakkı bulunmayacaktır. Öte yandan -Yargıtay kararlarında da ısrarla vurgulandığı gibi- sadece taraflarca yapılan niteleme, sözleşmenin, belirli süreli iş sözleşmesi olduğunun kabulünde yeterli değildir. Objektif koşulların varlığının yargı mercilerince ayrıca araştırılması gereklidir. Şayet aranan koşullar karşılanmamış ise sözleşme, belirsiz süreli iş sözleşmesi niteliğinde kabul edilecek ve bu kapsamda -diğer şartların da mevcudiyeti halinde- işçi, iş güvencesi hükümlerinden yararlanabilecektir (bkz. [kapatılan] Yargıtay22. Hukuk Dairesinin 15/12/2016 tarihli ve E.2016/29567, K.2016/27829 sayılı; 2/7/2018 tarihli ve E.2018/7976, K.2018/16320 sayılı; 23/11/2017 tarihli ve E.2017/44172, K.2017/26494 sayılı; 21/2/2017 tarihli ve E.2017/1834, K.2017/3063 kararları).

22. Somut olayda, Mahkeme dosyasına sunulan belgelerden anlaşıldığı kadarıyla başvurucu ile işveren arasındaki sözleşme belirli süreli iş sözleşmesi olarak hazırlanmıştır. Ancak başvurucu dava dilekçesinde ve yargılama sürecinde sözleşmenin, belirli süreli iş sözleşmesi için aranan objektif şartları taşımadığını, bu nedenle belirsiz süreli iş sözleşmesi niteliğinde olduğunu, buna mukabil usulüne uygun şekilde süreli fesih yapılmadığı gibi şayet yapılmış olsa dahi Yargıtay içtihadına göre objektif esasları taşımadığı için belirsiz süreli olarak kabulü gereken sözleşmelerde, arabulucuya başvuru süresinin, sözleşmenin sona erdiği tarihten itibaren hesaplanması gerektiğini ileri sürmüştür. Başvuruya konu yargılamada ise anılan ayrıma yönelik yargı mercilerince ayrıca ve açıkça bir inceleme yapılmadığı görülmektedir.

23. Başvurucunun ilk iş sözleşmesi 21/2/2019-31/12/2019 tarihleri arasında; ikinci iş sözleşmesi 1/1/2020-30/6/2020 tarihleri arasında geçerli olacak şekilde imzalanmış; buna rağmen işveren tarafından 10/6/2020 tarihinde bir bildirim düzenlenerek sözleşmenin yenilenmeyeceği ve 30/6/2020 tarihinde işten çıkışın yapılacağı belirtilmiş; Sosyal Güvenlik Kurumuna da (Kurum) sözleşmenin belirli süreli iş sözleşmesinin sona ermesi nedenini içeren (5) numaralı kod gereği sona erdirildiği bildirilmiştir. Yargı mercilerince bu bildirimin fesih bildirimi olarak kabul edildiği ve arabulucuya başvuru süresinin 10/6/2020 tarihi itibarıyla başlatıldığı görülmektedir. Öte yandan başvurucu, bu bildirimin süreli fesihte yer alan bildirim niteliği taşımadığını ileri sürmektedir. Zira davalı işveren hem iş sözleşmesinde hem fesih bildiriminde hem de yargılama sürecinde sözleşmenin belirli süreli iş sözleşmesi niteliğinde olduğunu savunmuş ve yapmış olduğu bildirimde de sözleşmenin belirlenen tarihte sona ereceğini başvurucuya iletmiştir.

24. Belirli süreli iş sözleşmesi düzenleyerek taraflar, fesih iradelerini, sürenin sonuna kadar askıya aldıklarını ve belirlenmiş süre içinde bildirimli fesih hakkının bulunmadığını kabul etmektedirler. Öte yandan objektif nedenler bulunmamasına rağmen iş sözleşmesinin taraflarca bir süreye bağlanması durumunda, ilişkinin baştan itibaren belirsiz süreli iş sözleşmesine dayandığı değerlendirilmektedir. Bu noktada dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlayacağı önem arz etmektedir. Yargıtayın buna ilişkin vermiş olduğu kararlara bakıldığında, işçinin, işveren tarafından sürenin sona ermesiyle sözleşmenin sona erdiği yönünde yapılan bildirimin akabinde bir aylık hak düşürücü süre içerisinde işe iade davası açabileceği belirtilmiştir. Buna göre hak düşürücü sürenin başlangıç anı, iş sözleşmesi sona erdiği andan itibaren belirsiz süreli sözleşmeye dönüştüğü için işverence bildirim süresine uyulmadan yapılan bir fesih anlamı kazanan bildirimin yapıldığı tarih, sürenin başladığı tarih olarak kabul edilmiştir (bkz. Yargıtay (kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 15/12/2016 tarihli ve E.2016/29567, K.2016/27829 sayılı kararı; 2/7/2018 tarihli ve E.2018/7976, K.2018/16320 sayılı kararı; Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 6/12/2016 tarihli ve E.2016/29892, K.2016/20549 sayılı kararı; 6/12/2016 tarihli ve E.2016/29891, K.2016/20548 sayılı; 17/11/2016 tarihli ve E.2015/35903, K.2016/20281 kararı; Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 25/4/2016 tarihli ve E.2015/30077, K.2016/10271 sayılı kararı; 5/11/2015 tarihli ve E.2015/21029, K.2015/31409 sayılı kararı).

25. Daha önce de ifade edildiği üzere dava açma süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili olarak yargı mercilerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir. Müdahalenin ölçülülüğü değerlendirilirken ilgili yasal düzenlemelerle birlikte somut olayın koşulları ve başvurucunun tutumu da gözönünde bulundurulmalıdır (Ahmet Ersoy ve diğerleri, B. No: 2014/4212, 5/4/2017, § 50). Dava açma süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken dava ile elde edilecek hakkın niteliği, davanın konusu ve kişinin dava hakkının doğduğunu öğrenme imkânına sahip olup olmadığı gibi hususlar gözönünde bulundurulmalıdır (Yaşar Çoban, § 65).

26. Öte yandan yargı mercilerince dava açma süresinin tespitinde belirleyici rol oynayan sözleşme türünün tespiti ve bu kapsamda da başvurucunun, fesih bildiriminin, belirsiz süreli fesihlerde söz konusu olan kanunda öngörüldüğü şekliyle bir bildirim niteliği taşımadığı iddialarına ilişkin -başvurucunun tüm itirazlarına rağmen- ayrıca ve açıkça bir değerlendirme yapmadığı, bu şekliyle davanın süre aşımından reddedilmesinin başvurucu üzerinde ağır bir yüke sebep olduğu, bu suretle başvurucunun katlanmak zorunda kaldığı külfetin hedeflenen meşru amaçlarla orantısız olduğu, dolayısıyla müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

27. Anayasa Mahkemesinin yukarıda aktarılan değerlendirmesi ve vardığı sonuç yalnızca mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahaleye ilişkin olup davanın esasına ilişkin bir unsur içermediği gibi dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğine dair bir tespit de içermemektedir.

28. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

29. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yeniden yargılama talebi ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

30. Başvuruda tespit edilen mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

31. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul Anadolu 6. İş Mahkemesine (E.2022/522, K.2020/710) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 487,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.487,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/6/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Nazar Acemoğlu [1. B.], B. No: 2021/54737, 12/6/2025, § …)
   
Başvuru Adı NAZAR ACEMOĞLU
Başvuru No 2021/54737
Başvuru Tarihi 6/7/2021
Karar Tarihi 12/6/2025

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, işe iade davasının, fesih bildiriminden itibaren süresinde açılmadığı için reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Mahkemeye erişim hakkı (hukuk) İhlal Yeniden yargılama
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi