TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
|
SEYFİ DENİZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2021/56323)
|
|
Karar Tarihi: 21/11/2024
|
R.G. Tarih ve Sayı: 12/3/2025 - 32839
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Başkanvekili
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
|
:
|
Basri BAĞCI
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
|
|
Muhterem İNCE
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
|
|
Ömer ÇINAR
|
|
|
Metin KIRATLI
|
Raportör
|
:
|
Mehmet ALTUNDİŞ
|
Başvurucu
|
:
|
Seyfi DENİZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Tacım COŞGUN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, şirkete yatırılan paranın iadesi talebiyle
açılan alacak davasında sonradan yapılan kanuni düzenleme sonucu alacağın
tahsil imkânının ortadan kaldırılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 24/11/2021 tarihinde yapılmıştır. İkinci Bölüm
Birinci Komisyon 16/11/2023 tarihinde adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna, mülkiyet hakkının ihlal
edildiği iddiasının kabul edilebilirlik hususunun karara bağlanması Bölüm
kararını gerektirdiğinden başvurunun Bölüme gönderilmesine karar vermiştir.
3. İkinci Bölüm 2/10/2024 tarihinde başvurunun Genel
Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
Bakanlık görüşü başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne
karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Alman vatandaşı olan başvurucu 1966 doğumlu olup
Almanya'da ikamet etmektedir.
7. Başvurucu, K. Holding Anonim Şirketi ve yetkililerine
güven telkin edilerek yüksek kâr elde etme amacıyla belge karşılığında 89.205
Alman markı ödeme yaptığını ancak parasını geri almadığından 30/9/2015
tarihinde Konya 3. Asliye Ticaret Mahkemesinde (Ticaret Mahkemesi) K. Holding
ve H.Ş aleyhine, şirket ortağı olmadığının tespitine ve fazlaya ilişkin hakları
saklı kalmak üzere şimdilik 29.656 avronun (101.438,58 TL'nin) dava tarihinden
itibaren işletilecek ticari faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesi
talebiyle dava açmıştır. Başvurucu; bu davada, K. Holdingin kendisi de dâhil
birçok kişiden para topladığını, mevzuata aykırı ortaklık ilişkisi kurduğunu,
K. Holding tarafından kandırılıp borsaya girmeye zorlandığını ve paraların
istendiği her an iade edileceği taahhüdünde bulunulmasına rağmen parasını
tahsil edemediğini ileri sürmüştür.
8. K. Holdinge ait yeni şirket ünvanı 5/6/2017 tarihinde
Konya Ticaret Sicil Müdürlüğünce tescil edilerek B. Holding Anonim Şirketi (B.
Holding) olarak değiştirilmiştir.
9. Ticaret Mahkemesi 18/10/2019 tarihinde davacının
davalı, şirket ile ortaklık ilişkisi bulunmadığının tespiti ve ödenen bedelin
iadesine yönelik talebinin feragat nedeniyle reddine, 57.310,49 TL'nin temerrüt
tarihi olan 8/10/2008'den itibaren işletilecek avans faizi ile birlikte
davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine karar
vermiştir.
10. Ticaret Mahkemesinin bu kararına karşı yalnızca
davalı, istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6.
Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 19/10/2021 tarihinde istinaf talebinin
kabulüne, Ticaret Mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden hüküm kurulmasına
ve açılan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına temyiz kanun yolu açık
olarak karar vermiştir.
11. Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçesinde;
İ. 5/12/2019 tarihli ve 7194 sayılı Kanun'un 41. maddesi
ile 25/3/1987 tarihli ve 3332 sayılı Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin
Tabana Yaygınlaştırılması ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler ile 5422
sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu ve 3182 Sayılı
Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'a geçici 4. maddenin
eklendiği belirtilmiştir.
ii. Başvurucu ile B. Holding arasındaki ilişkinin anılan
madde kapsamında kaldığına işaret edilmiştir. Bu kanuni düzenlemeye göre
tarafların iddia ve savunmaları ile delilleri değerlendirilmeden, Ticaret
Mahkemesi kararının kaldırılarak açılan dava ile ilgili karar verilmesine yer
olmadığına karar verilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
12. Bireysel başvuru formuna göre başvurucu, Bölge Adliye
Mahkemesi kararını 4/11/2021 tarihinde öğrenmiş; aynı yönde yüzlerce Yargıtay
kararı olduğunu belirterek usul ekonomisi gereğince temyiz kanun yoluna
başvurmadan 24/11/2021 tarihinde doğrudan bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
13. Anayasa Mahkemesinin 21/11/2024 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
14. Başvurucu, B. Holdingin Sermaye Piyasası Kanunlarına
aykırı şekilde işlem yaptığını tespit eden yargı kararlarına güvenerek binlerce
kişinin dava açtığını ancak yapılan kanuni düzenleme ile davaların sonuçsuz
bırakıldığını ileri sürmüştür. Başvurucu yüzlerce Yargıtay kararı bulunduğunu
belirterek usul ekonomisi gereği temyiz kanun yoluna gitmediğini açıklamıştır.
Başvurucu bu gerekçelerle adil yargılanma hakkı, hak arama hürriyeti, hukuk
devleti ve kanun önünde eşitlik ilkeleri ile mülkiyet hakkının ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
15. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; bireysel
başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesinin zorunlu
olduğuna, başvurucu tarafından temyiz kanun yoluna gidilmediğine vurgu
yapılmıştır.
B. Değerlendirme
16. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un "Bireysel başvuru
hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
"(2) İhlale neden olduğu ileri
sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal
başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması
gerekir."
17. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216
sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında bireysel başvuruda
bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için
kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının
tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle
derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması kanun yollarının tüketilmesi
koşulunu zorunlu kılar (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027,
12/2/2013, §§ 19, 20; Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 26).
18. Somut olayda başvurucu, yüzlerce Yargıtay kararı
karşısında temyize başvurmadığını beyan etmiştir. Bakanlık görüşünde,
ikincillik ilkesine vurgu yapılmak suretiyle somut olayda olağan başvuru
yollarının tüketilmediği belirtilmiştir. Bu sebeple öncelikle olağan başvuru
yollarının usulünce tüketilip tüketilmediği üzerinde durulmalıdır.
19. Başvuruda başvurucu, temyiz kanun yoluna
başvurmamasının gerekçesi olarakaynı konuda yüzlerce Yargıtay kararı olduğunu
belirtmek dışında başka bir açıklamada bulunmamıştır. Öte yandan Bakanlık
görüşündeki olağan başvuru yollarının tüketilmediği görüşüne karşı başvurucunun
herhangi yeni beyanda bulunmadığının, farklı bir açıklama getirmediğinin
ve/veya işin niteliği gereği mevcut olan özel herhangi bir durumdan da
bahsetmediğinin altı çizilmelidir. Bu durum karşısında somut başvuruda
başvurucunun olağan kanun yollarını tüketmediği sonucuna varılmalıdır.
20. Açıklanan nedenlerle, başvurunun “başvuru
yollarının tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
Kadir ÖZKAYA, Hasan Tahsin GÖKCAN, Yıldız SEFERİNOĞLU,
Selahaddin MENTEŞ, Kenan YAŞAR ve Metin KIRATLI bu görüşe katılmamışlardır.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun “başvuru yollarının tüketilmemesi”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Kadir ÖZKAYA, Hasan Tahsin GÖKCAN, Yıldız
SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Kenan YAŞAR ve Metin KIRATLI'nın KARŞIOYU ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 21/11/2024 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY
1. Bir şirkete yatırılan paranın iadesi istemiyle açılan
alacak davasında sonradan yapılan kanuni düzenleme sonucu alacağın tahsil
imkânının ortadan kaldırıldığı, böylece mülkiyet hakkının ihlal edildiği
iddiası ile yapılan başvuruda Mahkememiz çoğunluğunca başvuru, başvuru yollarının
tüketilmediği gerekçesiyle kabul edilemez bulunmuştur.
2. Aşağıda açıklanan nedenlerle çoğunluk görüşüne dayalı
karara katılmamız mümkün olmamıştır.
3. Çoğunlukça, Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası
ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasından bahisle temel
hak ihlallerini öncelikle derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olmasının
kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kıldığı, somut olayda
başvurucunun temyiz yoluna başvurmadan bireysel başvuruda bulunduğu, temyiz kanun
yoluna başvurmamasının gerekçesi olarak da aynı konuda yüzlerce Yargıtay kararı
olduğunu belirttiği, başkaca bir açıklamada bulunmadığı, bir başka söyleyişle
temyiz yoluna gitmemesine neden olan Yargıtay kararlarını başvuru formunda veya
ekinde sunmadığı, dolayısıyla bu durum karşısında somut başvuruda başvurucunun
olağan kanun yollarını tüketmediği sonucuna varılması gerektiği gerekçesine
dayanılmıştır.
4. Oysa somut olaydaki sorun kararda belirtildiği şekilde
değildir. Bir başka söyleyişle olaydaki asıl sorun başvuru formunda var olduğu
belirtilen Yargıtay kararlarının form ekinde sunulmaması değildir. Sorun,
bizatihi kanuni düzenlemeden kaynaklanan bir sorundur. Başvurucu da zaten
kanuni düzenleme sebebiyle temyiz yoluna başvursa da temyiz merciinin karar
verilmesine yer olmadığı kararı dışında bir karar veremeyeceğini belirtmiştir.
5. Başvurucunun dayandığı kanuni düzenleme1
şu şekildedir:
“31/12/2014 tarihine kadar, pay sahibi sayısı nedeniyle
payları halka arz olunmuş sayılan ve payları borsada işlem gören anonim
ortaklıklar tarafından doğrudan veya dolaylı olarak nominal ya da primli değer
üzerinden pay veya pay adı altında satışı yapılmış olan her türlü araç,
6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun kaydileştirmeye
ilişkin şartlarına tabi olmaksızın 29/6/1956 tarihli ve 6762 sayılı mülga Türk
Ticaret Kanunu ile 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu
kapsamında pay addolunur, bu ortaklıklara yapılan ödemeler pay karşılığı
yapılmış kabul edilir ve ortaklık ilişkisi kurulmuş sayılır. Bu payların
kaydileştirilmemiş olması ortaklık haklarına halel getirmeyeceği gibi ortaklık
ilişkisinin kurulmadığı da iddia edilemez.
Birinci fıkra kapsamında kurulmuş olan ortaklık
ilişkileri hakkında; geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay
satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme
öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı
olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit,
tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına
dair karar verilir ve yargılama gideri ile maktu vekalet ücreti ortaklık
üzerinde bırakılır.”
6. Görüldüğü üzere kanuni düzenlemede açıkça ve
-mahkemelere takdir yetkisi bırakmayacak şekilde- emredici biçimde "görülmekte
olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer
olmadığına dair karar verilir" denilmektedir.
7. Olayda başvuru yollarının tüketilmesi koşulunun
gerçekleşmesi bakımından kanunun açık ve emredici hükmünün uygulanmasına dair
Yargıtay içtihadı aramaya gerek bulunmamaktadır. Bilâkis bu kadar açık ve
emredici bir hüküm varken yolun başarılı olma ihtimalinin bulunduğuna dair bir
görüş sunulabilmesi için aksi yönde içtihat gösterilmesi gerekmektedir.
8. Hal böyle olunca başvurucunun istinaf merciinin karar
verilmesine yer olmadığına dair kararını temyiz etmeden bireysel başvuruya konu
etmesi somut olayın koşulları altında makul görülmelidir ve Kanunun açık ve
emredici hükmü itibarıyla başvurucudan daha fazla bir açıklamada bulunması
beklenmemelidir. Mahkememizin yerleşik içtihadına göre de durum böyledir2, AİHM içtihadına göre de durum
böyledir. (Birçok karar arasından bkz. "PATRIA" Siyasi Partisi ve
Diğerleri/Moldova, B. No: 5113/15 ve 14 diğerleri, 4/8/2020).
9. Açıklanan gerekçelerle başvurunun esasının incelenmesi
gerektiği düşüncesiyle “başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle kabul
edilemez olduğuna ilişkin çoğunluk görüşüne dayalı karara iştirak edilmemiştir.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucu şirkete yatırdığı paranın iadesi için açtığı
davada yerel mahkemece talebin kabulüne karar verilmesine karşın istinaf
mahkemesi tarafından sonradan yapılan kanuni düzenleme nedeniyle verilen
kararın sonucunda alacağın tahsil imkanının ortadan kaldırılması nedeniyle
mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
2. Mahkememiz çoğunluğu ise başvurucunun olağan kanun
yolu olan temyiz yoluna başvurmadan bireysel başvuru yapması nedeniyle başvuru
yolunun tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.
3. AYM bireysel başvuru hakkında verdiği ilk
kararlarından birinde; başvuru yolunun tüketilmesinin başvurucunun hakkına
yönelik ihlalin giderilmesi açısından herhangi bir etkisi yoksa, başka bir
deyişle “başvurulacak yol etkisizse”, Mahkemenin bu tür başvuruları incelemesi
gerektiğini ifade etmiştir (AYM B.No: 2013/1243, 16.4.2013, p. 24).Esasen AİHM
içtihatları da bu yöndedir (diğerleri arasında bkz. Patria Siyasi Partisi ve Diğ.
– Moldova, B. No: 5113/15, 4.8.2020, p. 29).
4. Başvurucu formda söz konusu geçici madde 4’dün 2019
yılında yürürlüğe girdiğini ve Kanunda bu tür uyuşmazlıklarla ilgili olarak
mahkemelere yönelik; “karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilir” biçiminde
emredici bir düzenleme getirildiğini, bu nedenle istinaf incelemesi sonunda
Bölge Adliye Mahkemesi Dairesinin de Kanun yönünde karar verdiğini, her ne
kadar karara karşı temyiz yolu açık olsa da Kanunun açık ve emredici ifadesi
ile yürürlüğünden sonra geçen iki yılda Yargıtay tarafından da farklı bir karar
verilmemiş olması karşısında temyiz yolunun başarı sunmaması nedeniyle doğrudan
bireysel başvuru yaptığını açıklamıştır. Bu durumda başvuru yollarının
tüketilmesini beklemek başvurucuya ağır bir külfet yüklemek anlamına
gelecektir. Bu nedenle başvurunun kabul edilebilir bulunularak talep esasıyla
ilgili olarak inceleme yapılıp karar verilmesi gerektiği görüşündeyim.
|
|
|
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvuru, şirkete yatırılan paranın iadesi talebiyle
açılan alacak davasında sonradan yapılan kanuni düzenleme sonucu alacağın
tahsil imkânının ortadan kaldırılması nedeniyle mülkiyet hakkıyla bağlantılı
olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu, K.(B.) Holding Anonim Şirketine kar amaçlı
yatırdığı parayı alamadığı gerekçesi ile holding aleyhine dava açmış, dava
başvurucu lehine karara bağlanmış, istinaf yoluna başvurulması üzerine, Bölge
Adliye Mahkemesi, başvurucu ile B. Holding arasındaki ilişkinin 05/12/2019
tarih ve 7194 sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 41.Maddesiyle
25/03/1987 tarihli ve 3332 sayılı Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin
Tabana Yaygınlaştırılması ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler ile 5422
sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu,213 sayılı Vergi Usul Kanunu ve 3182 sayılı
Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’a eklenen geçici 4. madde
kapsamında kaldığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak açılan
dava ile ilgili karar verilmesine yer olmadığına, temyiz kanun yolu açık olarak
karar vermiştir. Başvurucu, temyiz kanun yoluna başvurmadan bireysel başvuruda
bulunmuştur.
3. Mahkememiz başvuru yollarının tüketilmediği gerekçesi
ile başvurunun kabul edilemez olduğuna karar vermiş olup aşağıda açıklanan
sebeplerle çoğunluk kararına iştirak edilmemiştir.
4. Somut olayda başvurucu, B. Holding aleyhine açılan
benzer davaların, davacılar lehine sonuçlanırken yapılan düzenleme ile sonuçsuz
bırakılması sebebiyle, istinaf kararına karşı temyiz kanun yoluna gitmediğini,
bu yolun etkili olmadığını iddia etmektedir.
5. AİHM, etkili başvuru hakkının Sözleşme çerçevesinde
savunulabilir nitelikteki bir şikâyetin mahkemelerce etkili bir şekilde
incelenmesini ve öngörülen yolun uygun bir telafi imkânı sunmaya elverişli
olmasını güvence altına aldığını vurgulamaktadır (Kudla/Polonya, § 157;
Dimitrov-Kazakov/Bulgaristan, B. No: 11379/03, 10/2/2011, § 35).
6. Başvuru yollarının tüketilmesi gerekliliğinden söz
edilebilmesi için var olan hukuki yolun iddia edilen ihlalin sonuçlarını
giderici, etkili ve başvurucu açısından makul bir çabayla ulaşılabilir
nitelikte, ayrıca kâğıt üzerinde kalmayıp fiilen de işlerliği olması
gerekmektedir. (Fatma Yıldırım, B. No: 2014/6577, 16/2/2017, § 39).
7. B. Holding aleyhine anonim şirketten hisse senedi
alanlar ilerleyen süreçte şirket ortağı olmadığının tespitine ve ödediği
bedelin iadesine karar verilmesi istemiyle davalar açmıştır. Yargıtay içtihadı
mağdurların lehine oluşmuştur. Anılan içtihat sonrasında yasa koyucu tarafından
şirketler lehine olacak şekilde kanuni düzenleme yapılmıştır.
8. Yukarıda sözü edilen 4. Madde; “31/12/2014 tarihine
kadar, pay sahibi sayısı nedeniyle payları halka arz olunmuş sayılan ve payları
borsada işlem gören anonim ortaklıklar tarafından doğrudan veya dolaylı olarak
nominal ya da primli değer üzerinden pay veya pay adı altında satışı yapılmış
olan her türlü araç, 6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası
Kanununun kaydileştirmeye ilişkin şartlarına tabi olmaksızın 29/6/1956 tarihli
ve 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu ile 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı
Türk Ticaret Kanunu kapsamında pay addolunur, bu ortaklıklara yapılan ödemeler
pay karşılığı yapılmış kabul edilir ve ortaklık ilişkisi kurulmuş sayılır. Bu
payların kaydileştirilmemiş olması ortaklık haklarına halel getirmeyeceği gibi
ortaklık ilişkisinin kurulmadığı da iddia edilemez. Birinci fıkra kapsamında
kurulmuş olan ortaklık ilişkileri hakkında; geçerli bir ortaklık ilişkisi
bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz
zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye
aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler
dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar
verilmesine yer olmadığına dair karar verilir ve yargılama gideri ile maktu
vekalet ücreti ortaklık üzerinde bırakılır” şeklindedir.
9. Kanuni düzenleme sonrası başvuru konusu yargılamada
olduğu gibi istinaf aşamasında olan davalarda da dahil açılan davalar hakkında
karar verilmesine yer olmadığı kararları verilmiştir. Bu arada belirtilen
kurala karşı yapılan iptal ve itiraz başvurusu sonrasında Anayasa Mahkemesi,
kuralın iptaline karar vermiştir (AYM, E.2020/11, K.2023/98, 18/05/2023).
10. Mahkeme kararında, başvurucunun temyiz yoluna
gitmemesine neden olan Yargıtay kararlarını başvuru formunda veya ekinde
sunmadığı belirtilerek başvuru yollarının tüketilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
Oysa ki başvuru konusu olayda sorun başvuru formunda veya ekinde sunulmayan
yüzlerce Yargıtay kararından değil bizatihi kanuni düzenlemeden
kaynaklanmaktadır. Nitekim başvurucu da kanuni düzenleme sebebiyle temyiz
yoluna başvursa da temyiz merciinin karar verilmesine yer olmadığı kararı
dışında bir karar veremeyeceğini belirtmiştir. Kanuni düzenlemede açıkça ve
-mahkemelere takdir yetkisi bırakmayacak şekilde- emredici biçimde "görülmekte
olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer
olmadığına dair karar verilir" denilmektedir. Kanunun açık ve emredici
bu hükmü karşısında artık Yargıtay içtihadı aramaya gerek bulunmamaktadır.
Bilakis bu kadar açık ve emredici bir hüküm varken kanun yolunun başarılı olma
ihtimalinin bulunduğuna dair bir görüş sunulabilmesi için aksi yönde içtihat
göstermek gerekir.
11. Bu kapsamda başvurucunun istinaf merciinin karar
verilmesine yer olmadığına dair kararını temyiz etmeden bireysel başvuru konusu
etmesi somut olayın koşulları altında makul görülebilir. Nitekim AYM içtihadına
göre (Erdal Önder, B. No: 2014/4777, 22/1/2015); “Başvuru yolunun
tüketilmesinin başvurucunun hakkına yönelik ihlalin giderilmesi açısından
herhangi bir etkisi yoksa başka bir deyişle başvurulacak yol etkisizse ya da
başvuru yolunun tüketilmesinin beklenmesi halinde başvurucunun haklarına
yönelik ciddi ve geri dönülmesi imkansız bir tehlike ortaya çıkacaksa anayasal
haklara saygı ilkesi Mahkemenin bu başvuruları incelemesini gerektirebilir
(B.No. 2013/1243, 16/4/2013, § 24)."
12. AİHM içtihadına göre de (birçok karar arasından bkz.
"PATRIA" Siyasi Partisi ve Diğerleri/Moldova, B. No: 5113/15 ve 14
diğerleri, 4/8/2020); "Hükümet'in iç hukuk yollarının tüketilmemesine
ilişkin itirazı ile ilgili olarak Mahkeme, bir başvuranın, kullanmadığı mevcut
bir iç hukuk yolunun başarısız olmaya mahkûm olduğunu, ilgili içtihat veya
başka uygun kanıtlar sunarak gösterebilmesi halinde, iç hukuk yollarını
tüketmemiş sayılamayacağına işaret etmektedir. Örneğin, aynı durumdaki diğer
başvuranlar için zaten etkisiz olduğu kanıtlanmış bir hukuk yoluna başvurmamış
olan başvuranlar, makul bir şekilde bundan muaf tutulabilir (bkz. Davydov
ve Diğerleri / Rusya, no. 75947/11, § 233, 30 Mayıs 2017 ve Kleyn ve Diğerleri
/ Hollanda [BD], no. 39343/98 ve 3 diğerleri, § 156, AİHM 2003-VI)."
13. Bu itibarla geçici 4. maddenin açık ve emredici hükmü
nazara alındığında başvurucudan daha fazla bir açıklamada bulunması beklenemez.
14. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun, Anayasa'nın 35.
maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru
hakkının ihlal edildiği kanaati ile çoğunluk kararına iştirak edilmemiştir.
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
Üye
Metin KIRATLI
|