|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
|
|
KARAR
|
|
|
|
BEYHAN GÜN BAŞVURUSU
|
|
(Başvuru Numarası: 2021/57207)
|
|
|
|
Karar Tarihi: 4/11/2025
|
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
|
|
KARAR
|
|
|
|
Başkan
|
:
|
Basri BAĞCI
|
|
Üyeler
|
:
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
|
|
|
Ömer ÇINAR
|
|
|
|
Metin KIRATLI
|
|
Raportör
|
:
|
Aydın DEMİREL
|
|
Başvurucu
|
:
|
Beyhan GÜN
|
|
Vekili
|
:
|
Av. Fatih GÖKÇE
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, kanuni gözaltı süresinin aşılmasına dayalı tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
A. Ceza Soruşturması Süreci
2. DHKP/C silahlı terör örgütüne üye olmak ve diğer birçok suçtan hakkında soruşturma bulunan İ.G.nin vefatı sonrası 8/5/2020 tarihinde cemevinde düzenlenen cenaze töreni sırasında başvurucunun da aralarında bulunduğu bir grup tarafından atılan sloganlar ve güvenlik güçlerine yönelik eylemler nedeniyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından soruşturma başlatılmıştır.
3. Olay ve Yakalama Tutanağı'na göre Cumhuriyet savcısı cemevindeki eylemcilerin yakalanması ve burada arama yapılması talimatı vermiştir. Bunun üzerine güvenlik güçleri tarafından saat 13.05'te aralarında başvurucunun da bulunduğu eylemciler yakalanmıştır. Yapılan işlemler hakkında saat 15.00'te Cumhuriyet savcısı bilgilendirilmiş, Cumhuriyet savcısı yakalanan şahısların dört gün süreyle gözaltına alınması talimatı vermiştir.
4. Kolluktaki işlemlerinin tamamlanmasından sonra 12/5/2020 tarihinde saat 11.30'da başvurucunun da aralarında olduğu şüpheliler adliyedeki işlemlerinin yapılması için İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü nezarethanesinden çıkarılmıştır. Başvurucunun da aralarında olduğu şüphelilerin ifadesini almayan Başsavcılık, yapılan aramada DHKP/C silahlı terör örgütünün kullanımına tahsis edilen silah ve materyallerin ele geçirilmesi, şüpheliler hakkındaki diğer soruşturmalar nedeniyle örgütle bağlarının olduğu iddiasıyla aralarında başvurucunun da olduğu on beş şüphelinin tutuklanmasını, diğer iki şüphelinin ise haklarında adli kontrol tedbiri uygulanmasını talep etmiştir.
5. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerindeki incelemeye göre, başvurucu hakkındaki tutuklama talebi işlemlerinin 16.09-16.12 arasında gerçekleştirildiği, dosyanın saat 16.14'te İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğine (Sulh Ceza Hâkimliği) tevzi edildiği anlaşılmaktadır.
6. Yine UYAP üzerinden yapılan incelemede, başvurucu ile aynı olayda yakalanan diğer şüphelilerin müdafiinin Başsavcılığa sunduğu 12/5/2020 tarihli (saat 15.17) dilekçeyle, şüphelilerin 8/5/2020 tarihi saat 13.05 sıralarında gözaltına alındıklarını, gözaltı süresi dilekçenin yazıldığı saat 15.17 itibarıyla dolmasına rağmen savcılıktaki işlemlerinin başlamadığını, şüphelilerin hukuka aykırı olarak tutulmaya devam edildiklerini belirterek salıverilmelerini talep ettiği tespit edilmiştir. UYAP kayıtlarına göre bu dilekçe saat 16.24'te taranmış, 17.13'te savcılık kâtibi, 20.03'te ise Cumhuriyet savcısı tarafından okunmuştur.
7. Sulh Ceza Hâkimliği 12/5/2020 tarihinde tutuklama talebinin reddine ve başvurucunun adli kontrol tedbirleri uygulanarak salıverilmesine karar vermiştir. UYAP kayıtlarına göre sorgu zaptı saat 17.19'da oluşturulmuş olup 19.36'da hâkim tarafından imzalanarak sorgu sonlandırılmıştır.
8. UYAP üzerinden yapılan incelemede, başvurucu hakkında silahlı terör örgütü üyeliği suçunu işlediği iddiasıyla kamu davası açıldığı ve davanın derdest olduğu tespit edilmiştir.
B. Tazminat Davası Süreci
9. Başvurucu 11/6/2020 tarihli dilekçeyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesi uyarınca tazminat davası açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu 8/5/2020 tarihinde saat 13.05'te hakkında yakalama işlemi gerçekleştirildiğini, sonrasında dört günlük gözaltı kararı verildiğini, 12/5/2020 tarihinde öğlen saatlerinde İstanbul Adliyesine getirildiğini, saat 13.05'i geçmesine ve hakkında gözaltı süresinin uzatılması kararı bulunmamasına rağmen Başsavcılıkta ifadesi alınmadan tutuklanması talebiyle sulh ceza hâkimliğine sevk edildiğini, saat 19.30 sıralarında serbest bırakılmasına karar verildiğini belirterek haksız şekilde yaklaşık altı saat özgürlüğünden mahrum bırakıldığını ileri sürmüş; 20.000 TL manevi tazminat ödenmesini talep etmiştir.
10. İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi (Ağır Ceza Mahkemesi) 6/10/2020 tarihinde tazminat talebinin reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...İstanbul C.Başsavcılığı Terör Suçları Soruştur[m]a Bürosunun müzekkere cevabına göre davacının 08/05/2020 tarihinde gözaltına alındığı 12/05/2020 tarihinde sevk edildiği İstanbul 3. Sulh Ceza Hakimliğinin 2020/300 sorgu sayılı CMK 109/3-a maddesi ile Adli Kontrol kararı verildiği, olay tutanağından da anlaşılacağı üzere davacı ve yanındaki kişilerin yakalanması, gözaltına alınması, mahkeme huzuruna çıkarılması gibi işlemler nedeniyle geçen sürelerin olağan süreler içerisinde olduğu, bu hususun da haksız gözaltında kalma anlamına gelmeyeceği, nitekim davacının sorgusunun yapılmasının ardından hakkında yukarıda anılan Sulh Ceza Hakimliğince 'yurt dışına çıkmamak' şeklindeki adli kontrol tedbiri uygulandığı anlaşılmıştır.
Bu sebeplerle, açılan davanın 5271 sayılı CMK'nın 141 ve devamı maddelerindeki yasal şartları taşımadığı anlaşılmakla manevi tazminat istemli iş bu davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur..."
11. Başvurucunun istinaf kanun yolu başvurusu İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesince 26/4/2021 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir.
12. Başvurucu, nihai hükmü 5/5/2021 tarihinde öğrendikten sonra 6/5/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
13. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne ve başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
14. Başvurucu; kanuni gözaltı süresi dolduğu hâlde haksız olarak altı buçuk saate yakın tutulduğunu, savcılığa sunulan salıverilme talepleriyle ilgili bir işlem yapılmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, aynı olaydaki diğer şüphelilerin tazminat taleplerinin başka mahkemelerce kabul edilmesine rağmen kendisinin talebinin haksız olarak reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkı ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
15. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, Ağır Ceza Mahkemesinin ret gerekçesi ve somut olayın şartları gözetilerek değerlendirme yapılması gerektiği bildirilmiştir. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.
16. Başvurucunun iddialarının özünün, kanuni gözaltı süresinin aşıldığına yönelik olması nedeniyle iddialar Anayasa'nın 19. maddesinin beşinci ve dokuzuncu fıkraları kapsamında değerlendirilmiştir. Başvurucunun gözaltı tedbirinin hukukiliğine ilişkin bir şikâyeti bulunmamaktadır. Başvurucunun iddiası kanuni gözaltı süresinin aşıldığına yöneliktir. Bu nedenle gözaltının hukukiliğine ilişkin bir inceleme yapılmayacaktır.
17. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve Anayasa Mahkemesinin kanunda öngörülen gözaltı süresinin aşıldığı iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu içtihadı (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72) uyarınca kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
18. Kişilerin keyfî olarak hürriyetinden yoksun bırakılmaması, hukukun üstünlüğüyle bağlı olan bütün siyasal sistemlerin merkezinde yer alan en önemli güvenceler arasındadır. Bireylerin özgürlüklerine yönelik müdahalenin keyfî olmaması, olağanüstü yönetim usullerinin benimsendiği dönemlerde de uygulanması gereken temel bir güvencedir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 347). Dolayısıyla Anayasa'nın 19. maddesinde düzenlenmiş olan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı bireylerin keyfî olarak özgürlüklerinden yoksun bırakılmalarını önlemeye yönelik güvenceler içeren temel bir hak niteliğindedir (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 62).
19. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu belirtilmiş; ikinci ve üçüncü fıkralarında özgürlüğün kısıtlanabileceği durumlar sayılmış, dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci fıkralarında ise hürriyetinden yoksun kalan kişilere tanınan güvencelere yer verilmiştir (Safkan Aydoğdu [2. B.], B. No: 2014/7498, 5/4/2017, § 43; M.E. [2. B.], B. No: 2018/696, 9/5/2019, § 44; Şenel Çelik [1. B.], B. No: 2019/16560, 18/1/2022, § 36).
20. Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında ise bu esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zararların tazminat hukukunun genel prensiplerine göre devlet tarafından ödeneceği ifade edilmiştir. Anılan fıkrada yer alan "bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişiler" ifadesi ile maddenin diğer tüm fıkralarında belirtilen kurallara aykırı bir işleme tabi kılınmanın kişiye tazminat hakkı doğurduğu belirtilmiştir. Buna göre maddenin ikinci veya üçüncü fıkralarında belirtilen durumlara aykırı şekilde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahalede bulunulması ya da kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahale edilen kimsenin maddenin dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci fıkralarındaki güvencelerden yararlandırılmaması hâlinde uğranılan zararlar devlet tarafından ödenecektir (Safkan Aydoğdu, § 44; M.E., § 45; Şenel Çelik, § 37).
21. Anayasa Mahkemesinin Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlal edilip edilmediğini belirleyebilmesi için öncelikle başvurucunun anılan maddenin diğer fıkralarında belirtilen esaslar dışında bir işleme tabi tutulup tutulmadığını incelemesi gerekmektedir. Yapılacak bu inceleme sonucunda başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu ve bu kapsamda uğradığı zararın devlet tarafından tazminat hukukunun genel prensiplerine göre ödenmediği tespit edilirse Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlali söz konusu olabilecektir (Safkan Aydoğdu, § 45; M.E., § 46; Şenel Çelik, § 38).
22. Somut olayda başvurucunun şikâyet ettiği müdahalenin hukuka aykırı olduğu hususunda mahkemelerce yapılmış bir tespit yoktur. Bu kapsamda öncelikle başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin beşinci fıkrasına aykırı bir işleme tabi tutulup tutulmadığı tespit edilmelidir. Söz konusu inceleme sonrası Anayasa'nın 19. maddesine aykırılık taşıyan müdahalenin varlığına kanaat getirilmesi hâlinde müdahaleden doğan uğradığı zararın devlet tarafından giderilip giderilmediği incelenmelidir.
23. Anayasa Mahkemesi Rıdvan Akbaş başvurusunda aynı soruşturma kapsamında gözaltında tutulan ve kanuni gözaltı süresinin aşıldığı iddiasıyla açtığı tazminat davasının reddedilmesinden şikâyetçi olan başvurucunun benzer iddialarına ilişkin değerlendirmelerde bulunmuştur (Rıdvan Akbaş [GK], B. No: 2021/25399, 17/4/2025). Buna göre Anayasa'nın 19. maddesinin beşinci fıkrasında geçen "en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre hariç" ibaresinin "toplu olarak işlenen suçlarda en çok dört gün" ibaresini de bağladığı açıktır. Kanun hükümlerinden de toplu olarak işlenen suçlar için öngörülen azami dört günlük gözaltı süresine tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilme için gerekli sürenin ekleneceği anlaşılmaktadır. Anayasa ve Kanun maddelerindeki gözaltı süreleri ile yakalananın en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için gerekli süreler birbirinden bağımsızdır. Bu nedenle yakalanan veya tutuklanan kişinin tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre gözaltı sürelerine ilave olarak ayrıca düzenlenmiştir (Emre Soncan [2. B.], B. No: 2016/73490, 11/3/2020, § 57). Dolayısıyla Anayasa'nın 19. maddesindeki ifadesiyle "tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre", 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunundaki ifadesiyle "yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre" 5271 sayılı Kanun'un 91. maddesi gereğince en fazla 12 saattir. Bu süre soruşturma birimlerine verilmiş bir açık çek olmayıp keyfî olarak kullanılamaz. Bu kapsamda toplu olarak işlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle gözaltı süresinin en çok dört gün olduğu ve bu süreye zorunlu yol süresinin ilave edileceği ancak yol süresinin toplam 12 saati geçemeyeceği belirtilmiştir. Buna göre yol süresi dâhil toplam gözaltı süresinin azami 4 gün 12 saat olabileceği anlaşılmaktadır (azami tutukluluk süresiyle ilgili benzer değerlendirmeler için bkz. Murat Narman [2. B.], B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 46; Selahattin Demirtaş (3) [1. B.], B. No: 2017/38610, 9/6/2020, § 161).
24. Somut olayda başvurucu, dört günlük azami gözaltı süresinin aşıldığını iddia etmektedir. Diğer bir ifadeyle başvurucunun iddiası azami gözaltı süresinin aşıldığına yönelik olup başvurucunun gözaltının hukukiliğine yönelik bir şikâyeti yoktur. Başvurucu, sorguya hazırlık ve sorgu işlemlerinin makul sürede tamamlanmadığına yönelik bir itirazda da bulunmamıştır.
25. Olay ve Yakalama Tutanağı'na göre aralarında başvurucunun da olduğu çok sayıda şüpheli 8/5/2020 tarihinde saat 13.05'te güvenlik güçleri tarafından yakalanmış, saat 15.00 itibarıyla da Cumhuriyet savcısının emriyle dört gün süreyle gözaltına alınmıştır. UYAP'tan yapılan incelemeye göre aralarında başvurucunun da bulunduğu şüpheliler hâkim önüne çıkarılmak üzere işlemlerinin yapılması için 12/5/2020 tarihinde saat 11.30 itibarıyla İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü nezarethanesinden çıkarılmıştır. Akabinde adli rapor alınması ve adliyeye intikal işlemleri gerçekleştirilmiştir. Başsavcılık nezdinde başvurucu dâhil şüphelilerin ifadelerine başvurulmamış, başvurucunun da aralarında olduğu şüphelilerin tutuklanması taleplerine yönelik olarak zorunlu usul işlemleri gerçekleştirilmiştir. Başvurucunun tutuklanması istemini içerir dosya saat 16.14'te Sulh Ceza Hâkimliğinin uhdesine geçmiştir. UYAP kayıtlarına göre sorgu 19.36'da tamamlanmıştır.
26. Başvurucuya isnat edilen terör örgütü üyeliği suçu bakımından yol süresi dâhil toplam gözaltı süresi azami 4 gün 12 saat olduğuna göre somut olayda başvurucunun şikâyet ettiği tutmanın başlangıcı olan 8/5/2020 tarihi saat 13.05 ile tutmanın sona erdiği 12/5/2020 tarihi saat 19.36 arasında kanunda belirlenen azami gözaltı süresinin aşılmamış olduğu görülmektedir. Nitekim Ağır Ceza Mahkemesi de başvurucu ve yanındaki kişilerin yakalanması, gözaltına alınması, mahkeme huzuruna çıkarılması gibi işlemler nedeniyle geçen sürelerin olağan süreler içerisinde olduğunu ifade ederek tazminat istemini reddetmiştir.
27. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin -beşinci fıkrasıyla bağlantılı olarak- dokuzuncu fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
Kenan YAŞAR bu sonuca katılmamıştır.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa'nın 19. maddesinin -beşinci fıkrasıyla bağlantılı olarak- dokuzuncu fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE Kenan YAŞAR'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 4/11/2025 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvuru, kanuni gözaltı süresinin aşılmasına dayalı tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu, 8/5/2020 tarihli dilekçesiyle CMK’nın 141. maddesine dayanarak tazminat davası açmıştır. Dilekçesinde; 8/5/2020 tarihinde saat 13.05’te yakalandığını, hakkında dört günlük gözaltı kararı verildiğini, 12/5/2020 günü öğle saatlerinde adliyeye getirildiğini, gözaltı süresi 13.05 itibarıyla dolmuş olmasına rağmen uzatma kararı bulunmaksızın ifadesi alınmadan tutuklama talebiyle sulh ceza hâkimliğine sevk edildiğini belirtmiştir. Başvurucu, saat 19.30 civarında serbest bırakıldığını, bu nedenle hukuka aykırı şekilde yaklaşık altı saat özgürlüğünden yoksun bırakıldığını ileri sürerek 20.000 TL manevi tazminat talep etmiştir. Mahkeme, davanın 5271 sayılı CMK'nın 141 ve devamı maddelerindeki yasal şartları taşımadığı anlaşılmakla manevi tazminat istemli iş bu davanın reddine karar vermiş, karar istinaf kanun yolundan geçerek kesinleşmiştir. Başvurucu süresi içinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
3. 5271 sayılı CMK'nın 91. ve 141. maddeleri ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun geçici 19. maddesi, gözaltı sürelerine ilişkin düzenlemeler içermektedir. AİHS’nin 5. maddesi ve AİHM kararları, makul süre içinde hâkim önüne çıkarılma güvencesini öngörür.
4. Çoğunluk, başvurucunun gözaltı süresi sona erdikten sonra hâkim önüne çıkarılmasına kadar geçen sürenin, yakalama yerine en yakın mahkemeye gönderilme için gerekli süre kapsamında değerlendirilebileceğini kabul ederek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.
5. Aşağıda gerekçeleri açıklanacağı üzere, başvurucunun gözaltı süresi dolmasına rağmen serbest bırakılmaksızın yaklaşık 6 saat daha tutulmuş olması, Anayasa'nın 19. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. maddesi kapsamında açık bir hak ihlali olduğu kanaati ile çoğunluk görüşüne iştirak edilmemiştir.
6. Anayasa'nın 19. maddesinin beşinci fıkrası uyarınca, toplu suçlarda dahi gözaltı süresi en fazla dört gün olup, bu sürenin bitimini müteakip kişinin hâkim önüne çıkarılması zorunludur. Bu hükümde öngörülen sürelere uyulmaksızın kişilerin özgürlüklerinden yoksun bırakılması, ancak "tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmek için gerekli süre" gibi çok istisnai durumlarda sınırlı ölçüde mümkün olabilir. Bu istisnai sürenin makul sayılabilmesi için kamu makamlarının gerekli dikkat ve özeni göstermeleri zorunludur.
7. Dosya kapsamından anlaşıldığı üzere başvurucu, gözaltı süresinin dolmasından sonra geçen 6 saatlik süre boyunca özgürlüğünden yoksun bırakılmıştır. Bu süre, somut olayın koşulları gözetildiğinde, “makul sevk süresi” olarak nitelendirilemeyecek kadar uzundur.
8. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin istikrarlı içtihatları da bu değerlendirmeyi desteklemektedir:
• Giulia Manzoni/İtalya (B. No: 19218/91, 1/7/1997, § 25) kararında Mahkeme, özgürlükten yoksun bırakma hâllerinin dar yorumlanması gerektiğini, keyfîliğe karşı güçlü güvenceler sağlanması gerektiğini belirtmiştir.
• K. -F./Almanya (B. No: 144/1996/765/962, 27/11/1997, § 73) kararında ise iç hukukta öngörülen gözaltı süresinin yalnızca 45 dakika aşılması, 5/1(c) kapsamında ihlal sayılmış, bu sürenin “mutlak sınır” teşkil ettiğine vurgu yapılmıştır.
• Mooren/Almanya [BD] (B. No: 11364/03, 9/7/2009, §§ 72, 77, 78) kararında, iç hukuka uygun bile olsa kötü niyetli veya hileli işlemlerle yapılan özgürlük kısıtlamalarının Sözleşme’ye aykırı olduğu açıkça belirtilmiştir.
• Nestak/Slovakya (B. No: 65559/01, 27/2/2007, § 74) kararında, müdahalenin gerekliliği ortadan kalktığında kişinin tutulmasının orantısız olacağı ve ihlale yol açacağı belirtilmiştir.
• Brogan ve diğerleri/Birleşik Krallık (B. No: 11209/84 ve diğerleri, 29/11/1988, §§ 62-63) kararında AİHM, terörle mücadele gibi olağandışı koşullarda bile, 4 gün 6 saatlik gözaltı süresinin hâkim önüne çıkarma yükümlülüğünü karşılamadığına ve bu nedenle ihlal oluştuğuna karar vermiştir.
• Oral ve Atabay/Türkiye (B. No: 39686/02, 23/6/2009) kararında, 4 günü aşan 2 saat ve 4 saatlik gecikmelerin bile, gerekli ivediliğin gösterilmemesi nedeniyle özgürlük ve güvenlik hakkının ihlali sonucunu doğurduğu tespit edilmiştir.
9. Anayasa'nın 19. maddesi, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını güvence altına alır. Suç isnadına dayalı yakalama ve tutuklamalarda belirli şekil ve şartlar öngörülmüştür. Bu çerçevede, yakalanan veya tutuklanan kişi, tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilme süresi hariç olmak üzere, en geç kırk sekiz saat içinde; toplu suçlarda ise en fazla dört gün içinde hâkim önüne çıkarılmalıdır. Aksi hâlde, hâkim kararı olmaksızın kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılması yasaktır.
10. Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasına göre, belirtilen usullere aykırı şekilde özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin uğradıkları zarar, devlet tarafından tazminat hukukunun genel ilkeleri uyarınca karşılanmalıdır.
11. Anayasal “yakalama” kavramı, Ceza Muhakemesi Kanunu’ndaki düzenlemeden daha geniş yorumlanmakta olup gözaltı sürecini de kapsamaktadır (Hasan Akboğa, B. No: 2016/10380, 27/3/2019). Kişi özgürlüğüne yapılan müdahale keyfî olamaz; bu güvence olağanüstü hâl dönemlerinde dahi geçerliliğini korur (Erdem Gül ve Can Dündar, B. No: 2015/18567, 25/2/2016; Aydın Yavuz ve diğerleri, B. No: 2016/22169, 20/6/2017).
12. Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkından yararlanılabilmesi için, aynı maddenin ilk sekiz fıkrasında öngörülen güvencelere aykırılık ve bu aykırılık nedeniyle giderilmemiş bir zararın bulunması gerekmektedir (M.E., B. No: 2018/696, 9/5/2019).
13. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 91. maddesi uyarınca bireysel suçlarda gözaltı süresi yirmi dört saat, toplu suçlarda ise Cumhuriyet savcısının yazılı emriyle her defasında bir günü geçmemek üzere en çok üç gün uzatılabilir. 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun geçici 19. maddesine göre ise, terör suçlarında gözaltı süresi dört günü geçemez. Bu sürenin aşılması, Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ölçülülük ilkesine aykırılık teşkil eder ve Anayasa’nın 19. maddesinin ihlali sonucunu doğurur (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013).
14. Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri uyarınca, kişi hürriyetine yönelik bir müdahalenin hem kanuni bir temele dayanması hem de müdahale şeklinin açıkça belirlenmiş olması gerekir (bkz. Hasan Akboğa, § 51). Bu nedenle Anayasa Mahkemesi öncelikle müdahalenin kanuni dayanağını incelemelidir.
15. Olay ve Yakalama Tutanağı'na göre aralarında başvurucunun da olduğu çok sayıda şüpheli 8/5/2020 tarihinde saat 13.05'te güvenlik güçleri tarafından yakalanmış, saat 15.00 itibarıyla da Cumhuriyet savcısının emriyle dört gün süreyle gözaltına alınmıştır. UYAP'tan yapılan incelemeye göre aralarında başvurucunun da bulunduğu şüpheliler hâkim önüne çıkarılmak üzere işlemlerinin yapılması için 12/5/2020 tarihinde saat 11.30 itibarıyla İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü nezarethanesinden çıkarılmıştır. Başvurucunun tutuklanması istemini içerir dosya saat 16.14'te İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin uhdesine geçmiştir. UYAP kayıtlarına göre sorgu, 19.36'da tamamlanmıştır.
16. Başvurucu, bu sürenin hukuka aykırı şekilde gözaltının uzatılması anlamına geldiğini iddia etmiş ve tazminat talebinde bulunmuştur. Ağır Ceza Mahkemesi ise bu sürenin “yakalama yerine en yakın mahkemeye gönderilme süresi” kapsamında değerlendirilmesi gerektiği görüşüyle talebi reddetmiştir.
17. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında (Emre Soncan [2. B.], B. No: 2016/73490, 11/3/2020); Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016) gözaltı süresinin ancak kişinin fiilen hâkim önüne çıkarılmasıyla sona ereceğini belirtmiştir. Kişinin sadece sevk edilmesi yeterli olmayıp, sorguya alınması gerekir. Bununla birlikte, terör suçları gibi karmaşık soruşturmaların kamu makamlarına zorluk çıkardığı da gözetilmelidir.
18. Somut olayda başvurucu 12/5/2020 günü saat 11.30’da nezarethaneden çıkarılmış, saat 16.14’de tutuklama talebiyle sevk edilmiştir. Gözaltı süresi, sevk işleminin tamamlandığı saat itibarıyla sona ermiştir. Bu andan sonraki tutma, sorgu hazırlığı ve sorgu işlemleri ile ilgilidir. Bu işlemlerin süresi makul olduğunda, Anayasa’nın 19. maddesi yönünden ihlal oluşturmaz.
19. Ancak burada önemli olan husus, dört günlük gözaltı süresinin aşılmasıdır. Anayasa’nın 19. ve CMK’nın 91. maddeleri ile 3713 sayılı Kanun’a göre bu süre toplu suçlarda azami dört gündür. Bu süre yalnızca “gerekli ve zorunlu” hâllerde 12 saate kadar uzatılabilir. Başvurucu, gözaltı süresinin sona erdiği saat 13.05’ten sonra hâkim önüne ancak saat 16.09’da çıkarılmıştır.
20. Ağır Ceza Mahkemesi aşkın süreyi soyut ve genel olarak İstanbul'un nüfusu, ulaşım ağı, İstanbul'daki iş yükü gibi nedenlere atıfla yol süresi olarak kabul etmiş ve açılan tazminat davasını reddetmiştir. Ağır Ceza Mahkemesi kararında başvurucunun azami gözaltı süresini aşan kısmının neden hâkim önüne çıkarılmak için öngörülen gerekli ve zorunlu süre olarak kabul edilmesi gerektiğine dair ilgili ve yeterli bir gerekçe sunulmamıştır.
21. Sonuç olarak, başvurucunun tutulduğu fazla sürenin zorunlu ve gerekli olduğu gösterilemediğinden, Anayasa’nın 19. maddesinin beşinci fıkrası ile bağlantılı olarak dokuzuncu fıkrası ihlal edildiği kanaati ile çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.