Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
Muhterem İNCE
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
Raportör
|
:
|
Tuğçe TAKCI
|
Başvurucu
|
:
|
Kemal ÖZER
|
Vekili
|
:
|
Av. Yıldız İMREK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, mahsup talebinin reddedilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 10/12/2021 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca, adli yardım talebinin kabulüne ve başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu hakkında kasten öldürme ve diğer bir suçtan 2/2/1981 ile 16/2/1981 tarihleri arasında gözaltı tedbiri, 17/2/1981 ile 12/2/1982 tarihleri arasında ise tutuklama tedbiri uygulanmıştır. Söz konusu yargılama neticesinde Tunceli Ağır Ceza Mahkemesi 1/10/1982 tarihinde başvurucunun beraatine karar vermiştir. Bu karar 11/10/1982 tarihinde kesinleşmiştir.
6. Sonrasında Tunceli 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 27/3/2019 tarihinde başvurucunun 4/9/2017 tarihinde işlediği silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir.
7. Söz konusu kararın kesinleşmesi sonrasında başvurucu hakkında Elâzığ Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 11/10/2021 tarihli müddetname düzenlenmiştir. Müddetnameye göre başvurucunun bihakkın tahliye tarihi 18/7/2026, koşullu salıverilme tarihi ise 25/1/2025 olarak tespit edilmiştir. Başvurucunun 4/9/2017 tarihinde işlediği silahlı terör örgütüne üye olma suçu nedeniyle gözaltında kaldığı 11 gün ile tutuklu kaldığı 493 gün (toplamda 504 gün) ceza süresinden mahsup edilmiştir.
8. Başvurucu 8/10/2021 tarihli dilekçesi ile Tunceli İnfaz Hâkimliğinden (İnfaz Hâkimliği), silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkûm edildiği hapis cezasının süresinden kasten öldürme suçunu işlediği isnadına dayalı olarak tutuklu kaldığı sürenin mahsup edilmesini talep etmiştir. İnfaz Hâkimliği 13/10/2021 tarihinde mahsup talebinin reddine karar vermiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:
"... Tunceli 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin ... beraat kararının 01/10/1982 tarihinde sanığın yüzüne karşı verildiği, kararın temyiz edilmeksizin 11/10/1982 tarihinde kesinleştiği, hükümlünün mahsup talebine konu Tunceli 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin... silahlı terör örgütüne üye olma suçundan almış olduğu 6 yıl 3 ay hapis cezasına ilişkin suç tarihinin 29/08/2017 olduğu, 06.03.1940 tarih ve 1940/5-68 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile Ceza Genel Kurulu'nun 30.12.2003 tarih 2003/8-291-303, 1. Ceza Dairesi'nin 18.07.1994 tarih ve 1994/3293- 2484 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere; tutukluluğun mahsup yapılacak suça konu mahkumiyete ait olması gerekmeyip, sanığın tutuklu kaldığı suçtan dolayı verilecek (beraat veya mahkumiyet) hükmün kesinleşmesinden önce işlemiş olduğu diğer bir suç nedeniyle de tutuklu kalınan sürenin mahsubu olanaklıdır. Burada önemli olan husus, mahsuba konu mahkumiyete ait suçun, tutuklu kalınan suçtan verilen hükmün kesinleşmesinden önce işlenmesi olup, hükümlünün mahsuba konu mahkumiyetine ilişkin suç tarihinin tutuklu kalmış olduğu dosyanın kararının kesinleşme tarihinden sonra olduğu anlaşılmakla yasal olmayan ve yerinde görülmeyen mahsup talebinin reddine...[karar verilmiştir.]"
9. Başvurucunun itirazı Tunceli 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedilmiştir.
10. Nihai karar başvurucuya 10/11/2021 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucu 10/12/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
11. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 6/3/1940 tarihli ve E.1940/5, K.1940/68 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"... Fakat mademki biz haksızlıklarımızın neticelerini ve eserlerini kaldırmak istiyoruz, evvelce isnat edilen suçtan tevkif edilip beraat eden kimse sonra bir suç işlerse ne olacak? Suçun evvel işlenmiş veya sonradan işlenmiş olması halinde maddeler itibariyle bir fark yoktur. Öyle ise mahsup lâzımdır. Peki, her mevkuf için bir hesabı carîmi açalım? Ona da peki, lâkin bu takdirde evvelce tevkif edilip beraat eden kimseye suç işlemek için bir serbestî vermiş olmaz mıyız?
... beraat hükmü kat'ileştikten sonra işlenmiş olan suçtan mahkûmiyet halinde evvelce beraatla neticelenmiş olan suçtan dolayı mevkuf kaldığı müddetin beraatinden sonra işleyeceği suçtan verilecek ceza müddetinden indirilmesi kanun hükümlerine uymayacağı, çünkü sonradan işlenen ve mahkûmiyetle neticelenen suçu evvelce beraat kararına bağlanmış olan suçla birleştirmeye kanunî bir yol ve imkân bulunmadığı mütalâasına dayanılarak beraat eden bir şahsın beraat ettiği suçtan dolayı mevkuf aldığı müddetin beraat kararından evvel - beraat kararı kat'ileşmezden evvel- işlemiş olduğu diğer suç için verilen ceza müddetine mahsubu icap ettiğine sülüsan ekseriyetle karar verildi."
12. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 31/1/2006 tarihli ve E.2006/1-4, K.2006/7 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Mahsup konusunda, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlükten kaldırılan 765 sayılı Ceza Yasamızın 40. maddesinin 1. fıkrasındaki, ... ve 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Yasanın 63. maddesindeki; ... hükümler ile, her iki yasada da mahsubun mecburiliği (hukukî) sistemi kabul edilmiş, ... Bu sisteme göre, mahkûm kusuru ile tutuklu kalmış olsa dahi, tutukluluk süresinin verilen cezadan indirilmesi zorunludur. Bu sistemde yargıcın görevi, indirim yapılması için gerekli yasal koşulların doğup doğmadığını kontrol, doğmuş ise yapılan indirimin hesabında hata yapılıp, yapılmadığını denetlemekten ibarettir. Mahsubun hukuki esası hakkında, bu kurumun cezanın hafifletilmesi nedenlerinden biri olduğu, evvelce çekilmiş bir ceza olduğu, hususi af olduğu konusunda çeşitli görüşler bulunmakta ise de, mahsup, suçlu olduğu henüz kesin olarak bilinmeyen kişilerin özgürlüklerinden yoksun bırakılması dolayısıyla ortaya çıkan haksızlıkları gidermek için başvurulan ve kişisel özgürlükleri anayasal düzeyde güvence altına alan, önleyici amaçlarla yoksun bırakılan özgürlüğün iadesi için kabul edilen hukuki bir kurumdur.
...
Görüldüğü gibi, 765 sayılı Yasanın 40 ve benzer düzenlemeleri içeren 5237 sayılı Yasanın 63. maddeleri uyarınca, mahkûmiyet hükmü kesinleşmeden önce gerçekleşen tutukluluk veya özgürlüğün kısıtlanması sonucunu doğuran tüm süreler ceza mahkûmiyetinden indirilecektir.
Tutuklu kalınan sürenin mahkûmiyetten mahsup edilebilmesi için, tutukluluğun mahsup yapılacak suça konu mahkûmiyete ait olması gerekmeyip, sanığın tutuklu kaldığı suçtan dolayı verilecek hükmün kesinleşmesinden önce, işlemiş olduğu diğer bir suç nedeniyle de tutuklu kalınan sürenin mahsubu olanaklıdır. Burada önemli olan husus, mahsuba konu mahkûmiyete ait suçun, tutuklu kalınan suçtan verilen hükmün kesinleşmesinden önce işlenmesidir.
...
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlükten kaldırılmış bulunan 765 sayılı Yasanın 40 ve yine aynı tarihte yürürlüğe girmiş bulunan 5237 sayılı Yasanın 63. madde hükümlerinin benzer düzenlemeleri içermesi nedeniyle, halen mahsup konusunda geçerliliğini koruyan 06.03.1940 gün ve 5-68 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, bu karardaki ilkeler doğrultusunda gelişen yargı kararları ve öğretideki görüşler birlikte değerlendirildiğinde, mahsuba karar verilmesi için, tutuklu kalınan suçtan dolayı verilen kararın kesinleşme tarihinden önce bir başka suç veya suçların işlenmiş olması, tutuklamaya neden olan suçta tutuklu kalınan sürenin ikinci suç nedeniyle verilen cezadan fazla olması veya ikinci suçun beraetle sonuçlanması gerekmektedir. Burada önemli olan husus, mahsuba konu mahkûmiyete ait suçun, tutuklu kalınan suçtan verilen hükmün kesinleşmesinden önce işlenmesi olup, bunun da temel nedeni, sanığın daha önceden tutuklu kaldığı süreye güvenerek, yeniden bir suç işlemesine engel olmak düşüncesidir.
...
Görüldüğü gibi, hükümlü 17.05.2000 tarihinde işlediği suç nedeniyle 1 yıl 3 ay 16 gün tutuklulukta kalmış ve bu hüküm 04.06.2003 tarihinde kesinleşmiştir. Konya 2. Ağır Ceza Mahkemesince TCK’nun 17. maddesi uyarınca koşullu salıverilme kararı geri alınarak bakiye sürenin aynen çektirilmesine karar verilen hüküm ise 06.12.1994 tarihinde kesinleşmiş olup, gerek yürürlükten kaldırılan 765 sayılı Yasanın 40. maddesi gerekse 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Yasanın 63. maddesi uyarınca bakiye cezasının aynen infazına karar verilen suça ilişkin mahkûmiyetin, tutuklu kalınan suçtan dolayı verilen mahkûmiyet kararından önce kesinleşmesi nedeniyle mahsup koşulları oluşmuştur. Sanık artık tutukluluk süresinin varlığına güvenerek yeni bir suç işlememiş, aksine işlediği ikinci suç nedeniyle asıl cezasından fazla tutuklu kalmak suretiyle haksızlığa uğramıştır. Bu itibarla sonraki suç nedeniyle tutuklulukta geçirdiği artık sürenin önceki mahkûmiyetinden mahsubu için yasal koşullar oluşmuştur."
13. Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 28/3/2013 tarihli ve E.2012/13897, K.2013/8883 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"TCK'nın 63. maddesi hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen şahsi hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün haller nedeniyle geçirilmiş sürelerin ceza mahkumiyetinden indirileceğini öngörmektedir. 06.03.1940 tarih ve 5/68 sayılı İçtihadi Birleştirme Kararı ile Ceza Genel Kurulunun 31.01.2006 tarih ve 4-7 sayılı kararında açıklandığı üzere 765 sayılı TCK'nın 40. ve 5237 sayılı TCK'nın 63. maddelerinde belirtilen mahsup işleminde önemli olan husus; sanığın yeniden bir suç işlemesine engel olma düşüncesiyle, mahsuba konu mahkumiyete ait suçun, tutuklu kalınan suçtan verilen hükmün kesinleşmesinden önce işlenmiş olması gerekir. Somut olayımızda ise Antalya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin yukarıda anılan ve tutuklulukta geçen süresinin mahsubu istenen ilamının 12.11.2004 tarihinde kesinleşmesinden sonra mahsuba konu Antalya 5. Asliye Ceza Mahkemesine ait suçun 05.09.2007 tarihinde işlenmesi nedeniyle mahsup kararının yasaya aykırı olduğu görülmüştür."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Anayasa Mahkemesinin 17/9/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
15. Başvurucu; tutuklu kaldığı sürenin mahsup edilmesi talebinin haksız olarak reddedilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, İnfaz Hâkimliği kararının yeterli gerekçe içermemesi nedeniyle de gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
16. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, başvurunun kabul edilebilirliği yönünden iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği, başvurunun esası yönünden ise ilgili mevzuat ile Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun ilgili kararına yer verilerek bu bağlamda somut olayın şartlarının değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında, başvuru formundaki iddiaları yinelemiş ve Yargıtay içtihatı ile kanunla öngörülmeyen bir sınırlama yapıldığını belirtmiştir.
17. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında, başvuru formundaki iddiaları daha detaylı biçimde dile getirerek mahsup talebinin haksız ve hatalı olarak reddi nedeniyle ceza infaz kurumunda kaldığı sürenin hatalı olarak uzamasına neden olunacağını belirtmiştir.
B. Değerlendirme
18. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun iddiaları kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmiştir.
19. Anayasa Mahkemesine göre mahsuba ilişkin hâller Anayasa'nın 19. maddesi kapsamındadır(Burhan Yaz, B. No: 2021/7919, 29/5/2024). Bu kapsamda, hükümlülerin ceza infaz kurumlarında kalacağı süreyi doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen durumların Anayasa'nın 19. maddesinde tanımlanan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmiştir (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014, § 26; Günay Okan, B. No: 2013/8114, 17/9/2014, § 13). Mahsup, koşullu salıverme süresinin belirlenmesiyle ve dolayısıyla ceza infaz kurumunda kalınması gereken süre ile doğrudan ilgilidir (Ercan Bucak (2), B. No: 2014/11651, 16/2/2017,§ 41).
20. Mahkeme tarafından verilen bir mahkûmiyet kararının infazının sağlanması ve bu bağlamda ceza infaz kurumunda tutulma süresi bakımından ceza mahkemesinin kararına uygun hareket edilmesi kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının korunması açısından zorunludur. Dolayısıyla hükümlülerin ceza infaz kurumunda kalacakları sürenin mahkûmiyet kararına ve ilgili mevzuata uygun olması Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi kapsamında güvence altına alınmıştır (İbrahim Uysal, § 32). Bununla birlikte Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin kararlarındaki kanunun yorumuna ya da maddi veya hukuki hatalara dair hususlar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz (Abdullah Ünal, B. No: 2012/1094, 7/3/2014, § 39). 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun mahsuba ilişkin hükümlerinin nasıl uygulanacağı ve bu itibarla hukuk kurallarının yorumu ve somut olaylara uygulanması derece mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamındadır (Ercan Bucak (2), § 42).
21. Mahsuba ilişkin 5237 sayılı Kanun'un 63. maddesinde yer alan hükmün kesinleşmesinden önce gerçekleşen ve kişinin hürriyetini kısıtlayan bütün hâller nedeniyle geçirilen sürelerin hükmolunan hapis cezasından indirileceğine ilişkin düzenleme karşısında, yargı organlarına mahsuba ilişkin bir takdir yetkisinin tanınmadığı anlaşılmaktadır. İlgili yargı organları mahsuba ilişkin incelemelerinde mahsup şartlarının bulunup bulunmadığını incelemekle ve şartları oluşmuşsa mahsup kararı vermekle yükümlüdürler. Yargıtay içtihadı uyarınca mahsubun uygulanması bakımından önemli olan husus, mahsuba konu mahkûmiyete ait suçun tutuklu kalınan suçtan verilen hükmün kesinleşmesinden önce işlenmesidir (Ercan Bucak (2),§ 49).
22. Yargıtay içtihadına göre mahsuba konu mahkûmiyete ait suçun tutuklu kalınan suçtan verilen hükmün kesinleşmesinden önce işlenmesi gerekmekte olup bu içtihadın amacı kişinin daha önceden gözaltında ya da tutuklu kaldığı süreye güvenerek yeniden bir suç işlemesine izin verilmemesidir. Mahsuba konu mahkûmiyete ait suç 4/9/2017 tarihinde işlenmiştir. Tutuklu kalınan suçtan verilen beraat hükmü ise 11/10/1982 tarihinde kesinleşmiştir. Dolayısıyla mahsuba konu mahkûmiyete ait suç, tutuklu kalınan suçtan verilen hükmün kesinleşmesinden sonra işlenmiştir. Bu durumda İnfaz Hâkimliğinin Yargıtay içtihadına atfen başvurucunun mahsup talebinin reddine karar vermesinde herhangi bir keyfîlik bulunmadığı değerlendirilmiştir. Sonuç olarak başvurucunun mahsup talebinin reddedilmesinin başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası bağlamında hukuka uygun olmayan bir şekilde hürriyetinden yoksun bırakılmasına neden olduğu söylenemez.
23. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 17/9/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.