GİZLİLİK TALEBİ KABUL
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
Üyeler
|
:
|
Recai AKYEL
|
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
|
İrfan FİDAN
|
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
|
Raportör
|
:
|
Hikmet Murat AKKAYA
|
|
Başvurucu
|
:
|
F.Ç.
|
|
Vekili
|
:
|
Av. Pınar ÇELİKEL AKPINAR
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, beyanları mahkûmiyet kararında belirleyici ölçüde delil olarak kullanılan tanığın duruşmada sanık tarafından sorgulanamaması nedeniyle tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde -yeniden uzatılmayarak- son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasının (FETÖ/PDY) olduğunu değerlendirmiştir (darbe teşebbüsü ve arkasındaki yapılanmaya ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017 §§ 12-25). Alo 140 terör ihbar hattını arayan ve kimlik bilgilerini belirtmeyen bir şahıs 20/7/2016 tarihinde ihbarda bulunmuştur. Bu kapsamda Bitlis Tatvan Devlet Hastanesinde doktor olarak görev yapan Elazığ nüfusuna kayıtlı başvurucunun FETÖ üyesi olduğunu, sık sık Amerika'ya gittiğini, uzun yıllar askerî hastanelerde görev yaptığını belirtmiştir. Bunun üzerine Tatvan Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu hakkında soruşturma başlatılmıştır.
3. Kolluk tarafından 29/7/2016 tarihinde düzenlenen Araştırma Tutanağı'na göre başvurucunun Tatvan Askeri Hastanesinde çocuk doktoru olduğu ve Kara Kuvvetlerine bağlı olarak subay kadrosunda görev yaptığı, değişik tarihlerde yurt dışına giriş ve çıkış yaptığı tespit edilmiştir. Başvurucunun ikametgâhında ve işyerinde bulunan odasında Tatvan Sulh Ceza Hâkimliğinin 29/7/2016 tarihli kararıyla arama ve elkoyma işlemi yapılmış, ayrıca başvurucunun şüpheli sıfatıyla ifadesi alınmıştır. Başvurucu, suçlamayı kabul etmemiş; ardından serbest bırakılmıştır.
4. Tatvan Cumhuriyet Başsavcılığı, yetkisizlik kararı vererek dosyayı Bitlis Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
5. Bitlis Cumhuriyet Başsavcılığının başka bir soruşturması kapsamında şüpheli olarak ifade veren M.İ. isimli bir şahıs müdafii eşliğinde başvurucu hakkında 27/3/2017 tarihinde birtakım beyanlarda bulunmuş ve beş fotoğraf arasından başvurucunun fotoğrafını teşhis etmiştir. Bu kapsamda başvurucuya ilişkin olarak 2013 yılında Birim Yapıya girdiği dönemde Nahit kod adlı N.Y.den sorumluluğunu devraldığını, başvurucunun aylık 250 TL himmet verdiğini belirttiği anlaşılmaktadır. Ayrıca hastanedeki bilgiler ve çalışanlar ile alakalı olarak kendisine bilgi verdiğini, örgüte bağlılığının yüksek olduğunu, 2014 yılında Kerim kod adlı İ.S.ye devrini yaptığını, 17/25 Aralık sürecinden sonra örgüt ile bağlantısını koparmadığını beyan ettiği de görülmektedir.
6. Bunun üzerine Bitlis Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu hakkında 18/12/2017 tarihinde iddianame düzenlenmiştir. İddianamenin kabulü üzerine tensip zaptıyla M.İ. isimli şahsın tanık olarak beyanının alınması için gerekli işlemlerin yapılmasına karar verilmiştir. Ayrıca Bitlis 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından duruşmanın 22/2/2018 tarihinde yapılmasına karar verilmiştir. Başvurucunun yokluğunda Aksaray 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 14/2/2018 tarihinde istinabe yoluyla dinlenilen tanık M.İ., önceki beyanlarını yinelemiştir.
7. Diğer taraftan FETÖ/PDY içinde askerî personelden sorumlu şahısların 2012-2016 yılları arasında kamuya açık ve birbirinden bağımsız market/büfe/kırtasiye/lokanta gibi sair işletmelerde kurulu bulunan ücret karşılığı irtibat sağlanan sabit kontörlü hatları kullanmak suretiyle sorumlu oldukları askerî personel ile iletişime geçtiklerinin anlaşılması üzerine elde edilen belgeler neticesinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatılmıştır.
8. Bu kapsamda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı; aralarında başvurucunun da olduğu 244 kişi hakkında 1/1/2012 tarihinden 22/1/2018 tarihine kadar, kendi baz ve karşı baz istasyonlarının belirlenerek arama/aranma ve sms alma, gönderme, wap, gprs ve internet verilerini içerir dökümleri ile bu görüşmelerde tespit edilecek numaraların adres ve kimlik bilgilerini gösterir şekilde hazırlanan HTS raporunun dijital ortamda çıkarılması için 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 135. maddesi uyarınca gerekli kararın verilmesini Hâkimlikten aynı yazıyla talep etmiştir. İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliği 23/1/2018 tarihinde talebi kabul etmiştir.
9. Başsavcılık, bilirkişi incelemesi yaptırmıştır. Bu kapsamda FETÖ/PDY sözde TSK yapılanmasında faaliyet yürüten sivil imamlarca örgüt mensubu asker şahıslarca irtibat amacıyla kullanıldığı tespit edilen 425 adet sabit hattın araştırılması istenmiştir.
10. Bilirkişi raporu 1/2/2018 tarihinde Başsavcılığa sunulmuştur. Bilirkişi raporunda başvurucu ile ilgili olarak 4/7/2012 tarihinde saat 19.40'ta E. Büfe'ye (Büfe) ait sabit hat tarafından aranarak 51 saniye süren bir görüşmenin gerçekleştiği belirtilmektedir. Yine 2/11/2012 tarihinde aynı sabit hattan saat 19.16'da aranarak 69 saniyelik görüşme yaptığı belirtilmektedir. Yapılan bu aramalarda ardışık aranan şüphelilere dair iletişim kaydının bulunmadığı tespit edilmiştir. Bilirkişi raporuna göre aynı amaçla kullanıldığı anlaşılan diğer 424 sabit hat içinden üç sabit hattan 26/9/2012 ile 31/10/2013 tarihleri arasında neredeyse bir dakikayı geçmeyecek şekilde başvurucunun toplam 12 kez arandığı da anlaşılmaktadır. Aynı raporda İstanbul haricindeki diğer illerdeki sabit hatlardan yapılan aramalara ilişkin bilgiler de bulunmaktadır.
11. Bunun üzerine başvurucunun o dönem Ankara'da bulunan ikametgâhında 20/2/2018 tarihinde arama yapılmış ve başvurucu gözaltına alınmıştır. Başvurucu, İstanbul 7. Sulh Ceza Hâkimliğinin 1/3/2018 tarihli kararıyla tutuklanmıştır.
12. Başvurucu ile birlikte toplam on bir kişinin dosyası tefrik edilmiş, haklarında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca silahlı terör örgütü üyeliği kapsamında 21/5/2018 tarihinde iddianame düzenlenmiştir. İddianamede yukarıda aktarılan hususlara ek olarak İstanbul haricinde başvurucunun Bitlis ve Ankara'daki üç sabit hattan arandığı da belirtilmiştir. İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 5/6/2018 tarihinde iddianamenin kabulüne karar verilmiştir.
13. Başvurucunun gözaltına alınması nedeniyle, Bitlis 2. Ağır Ceza Mahkemesinde devam etmekte olan yargılamanın 22/2/2018 tarihli ilk celsesinde savunması alınamamıştır. 30/3/2018 tarihli ikinci celsede başvurucunun savunması Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi aracılığıyla (SEGBİS) alınmıştır. Başvurucu ve başvurucu müdafi tanık M.İ.nin ifadelerini reddetmiş, tanığın istinabe yoluyla dinlenilmesi nedeniyle soru sorma hakkının kısıtlandığını belirtmiştir. Bir sonraki celsede tanık M.İ.nin ifadesinde geçen Kerim kod adlı İ.S. ile Nahit kod adlı N.Y. isimli diğer iki kişi, Bitlis 2. Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda tanık olarak dinlenilmiştir. Söz konusu tanıklar başvurucuyu tanımadığını belirtmişlerdir. Sonraki iki celsede İstanbul'da yürütülen yargılamayla birleşme işlemleri yapılması için gerekli usul işlemleri yapılmıştır. Bu kapsamda Bitlis 2. Ağır Ceza Mahkemesi 17/10/2018 tarihinde birleştirme kararı vermiştir. Bu şekilde yargılamaya İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesinin dosyası üzerinden devam edilmiştir.
14. İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesinin 27/8/2018 tarihli ilk celsesinde başvurucu müdafii eşliğinde savunma yapmıştır. Bu kapsamda tanık beyanlarına ve aranmaya ilişkin açıklamalarda bulunmuştur. Celse sonunda HTS analiz raporları ile BTK verileri arasında sanıkların ve müdafiilerinin itirazları doğrultusunda bilirkişi incelemesi yaptırılmasına; ikinci celse sonunda ise dosyanın tekemmül etmesi nedeniyle çözümü teknik bilgi gerektirir bir husus bulunmadığı gerekçesiyle bilirkişi incelemesine yönelik önceki ara kararından vazgeçilmesine karar verilmiştir. Üçüncü celsede Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasına ilişkin savunma için süre istenilmiş, son celsede başvurucunun ve müdafiinin beyanları alınarak 9/4/2019 tarihinde hüküm verilmiştir. Başvurucu, silahlı terör örgütü üyeliği nedeniyle neticeten 6 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmıştır.
15. Gerekçeli kararda öncelikle başvurucunun İstanbul ve İstanbul dışındaki sabit hatlardan arandığı tarihlere ve aranma sayılarına yer verilmiştir. Ayrıca başvurucu hakkında beyanda bulunan tanık M.İ.nin ifadesi (bkz. § 5) de bulunmaktadır. Kararın bu kısmında başvurucuyla ilgili HTS kaydına ilişkin tespitler şu şekildedir:
"a-Sanıkla ilgili tespitler;
Sanığın kullandığı bu hat İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca asker kişilerin sivil imamları tarafından arandığı şüphesi ile başlatılan soruşturmalarda asker kişilerin yoğunlukla arandığı itirafçı beyanlarından anlaşılan [E.] BÜFE isimli iş yerine ait 0 216 ... .. .. numaralı sabit hat kullanılarak, 04.07.2012 tarihinde 1 kez 51 sn., 02.11.2012 tarihinde 1 kez 69 sn. arandığı tespit edilmiştir,
Bununla birlikte soruşturma birimlerince yine [E.] Büfe isimli iş yeri ile aynı örgütsel manada kullanıldığı tespit edilen İstanbul ilindeki toplam 469(dört yüz altmış dokuz) sabit hat içerisinden, 216... .. .. numaralı hattan 13.10.2012 tarihinde 2 kez toplam 70 sn. arandığı, 29.12.2012 tarihinde 2 kez toplam 75 sn. arandığı, 30.10.2013 tarihinde 2 kez toplam 110 sn. arandığı, 216... .. . numaralı hattan06.02.2013 tarihinde 1 kez 31 sn. arandığı,31.10.2013tarihinde 1 kez 50 sn. arandığı, 216... .. .. numaralı hattan26.09.2012 tarihinde 2 kez toplam 69 sn. arandığı, 29.09.2012 tarihinde 1 kez 44 sn. arandığı, 30.10.2013 tarihinde 1 kez 40 sn. arandığının tespit edildiği anlaşılmıştır.
Ve yine benzer özelliği haiz olduğu soruşturma birimlerince tespit edilen İstanbul ili dışında bulunan toplam 3421(üç bin dört yüz yirmi bir) sabit hat içerisinden, Ankara ilinde kurulu 312... .. ..nolu sabit hattan 25.02.2013tarihinde 33 sn, 1 kez arandığının, Bitlis ilinde kurulu 43482748 nolu sabit hattan 31.12.2013 tarihinde 217 sn., 15.01.2014 tarihinde 37 sn., 18.01.2014 tarihinde 68 sn., 12.02.2014 tarihinde 5 kez 0 sn., 1 kez 52 sn., 02.03.2014 tarihinde 93 sn., 24.03.2014 tarihinde 49 sn., 09.04.2014 tarihinde 61 sn., 12.08.2014 tarihinde 95 sn., 31.08.2014 tarihinde 57 sn., 05.10.2014 tarihinde 1 kez 0 sn., 1 kez 72 sn., 08.10.2014 tarihinde 1 kez 0 sn., 1 kez 56 sn., 19.12.2014 tarihinde 88 sn., 4348272795 numaralı hattan 12.12.2013 tarihinde 69 sn., 31.12.2013 tarihinde 90 sn., 14.01.2014 tarihinde 75 sn., 03.04.2014 tarihinde 58 sn., 04.07.2014 tarihinde 84 sn., 01.11.2014 tarihinde 51 sn., 06.01.2015 tarihinde 44 sn., arandığının tespit edildiği anlaşılmıştır."
16. Gerekçeli kararda başvurucu yönünden yapılan değerlendirmenin ilgili kısmı ise özetle şu şekildedir:
"...
b-)Tespitlere ve esasa ilişkin değerlendirme;
Mevcut iletişimin tespiti kayıtlarına göre sanık sivil imamı ile ankesörlü hatlar üzerinden iletişime geçmiş ve bu bağını farklı zaman diliminde ve birden çok kez ortaya koymuş ve iletişimin tespiti kayıtlarına yansıdığı üzere bu bağını sürdürerek örgüt hiyerarşisine dahil olmuştur. Bununla birlikte birleşen dosyada beyanı bulunan tanık [M.İ.nin] beyanında sanığın örgüte iradesini tam bağlılık göstererek oradan gelecek talimatlara açık ettiği anlaşılmıştır. Sanık her ne kadar tanığın beyanının kişisel bilgilerinin sosyal ve tanınmış kişiliğinden olarak ele geçirildiğini bu bilgilerinin çalıştığı TATVAN ilçesinde herkesçe malum bilgiler olduğunu savunmuş ise de tanığın ayrıntılı ve örgüt terminolojisi ile uyumlu konum belirtir beyanı ve tanığın sanık hakkında suç isnadında bulunmasını gerekir makul bir neden ortaya koyamaması nedeniyle tanığın somut gerçeklilikle örtüşen ve sanığın örgüt içerisindeki konumuna işaret eden beyanına itibar edilmiştir...."
17. Başvurucunun istinaf istemi esastan reddedilmiştir. Başvurucu müdafii, temyiz isteminde bulunmuştur. Temyiz dilekçesinde; diğer hususların yanı sıra, sabit hatlardan yapılan aramaların Yargıtayın belirlediği kriterleri taşımadığı, ardışık ve/veya periyodik aranma olmadığı, tek yönlü olmadığı, mesai saatleri içinde yapılan aramaların olduğu, aramaların örgütsel nitelik taşımadığı, M.İ. isimli tanığın sorgulanamadığı ileri sürmüştür. Temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 12/10/2021 tarihli kararıyla başvurucuların da aralarında bulunduğu üç sanık yönünden hükmün onanmasına karar verilmiştir.
18. Başvurucu, nihai hükmü 4/12/2021 tarihinde öğrendikten sonra 30/12/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
19. Komisyon; adli yardım talebinin kabulüne, adil yargılanma hakkı kapsamında tanık sorgulama hakkı dışında başvurucunun ileri sürdüğü şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna, anılan hakka ilişkin şikâyetin kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
20. İnceleme sırasında başvurucu yönünden kişiselleştirilmiş emniyet birimlerince büfe/ankesörlü sabit telefon hatlarıyla irtibat kurma yöntemine ilişkin olarak düzenlenen, hangi aramaların ardışık ve/veya periyodik olduğunu açıklayan ayrıntılı analiz raporunun olup olmadığı hususu İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesinden sorulmuştur. Bunun dışında ayrıca HTS kayıtlarına ilişkin olarak hükme esas alınan bir bilirkişi raporunun olup olmadığı konusundaki bilgi ve varsa söz konusu bilirkişi raporunun bir örneğinin gönderilmesi istenmiştir. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden gelen cevabi yazıda, dosyadaki tüm belgelerin gönderildiği anlaşılmıştır. Bu kapsamda HTS kayıtlarına ilişkin olarak soruşturma evresinde alınan bilirkişi raporundan (bkz. § 10) başka bir evrakın olmadığı sonucuna varılmıştır.
II. DEĞERLENDİRME
21. Başvurucu; hükmün M.İ. isimli tanığın beyanlarına dayandığı, bu kişinin istinabe yoluyla beyanlarının alındığını, söz konusu tanığın hükmü veren mahkeme tarafından bizzat dinlenilmediği, tanığın talimat yoluyla dinlenildiği duruşmada hazır bulunamadığını, duruşmada dinlenilen diğer iki tanık ifadesinin gözardı edilmesi nedeniyle tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık), başvurucu hakkında beyanda bulunan M.İ. adlı tanığın ifadesinin okunduğunun ve başvurucunun söz konusu beyanlara karşı itiraz ve savunmalarını dile getirdiğini belirtmiştir. Ayrıca söz konusu tanık M.İ.nin beyanları dışında gerekçeli kararda yer verilen başvurucunun ankesörlü hatlardan arandığına dair HTS kayıtları gibi delil ve değerlendirmelerle başvurucu hakkında mahkûmiyet hükmü kurulduğu şeklinde görüşünü bildirmiştir. Başvurucu; Bakanlığın görüşüne karşı beyanında, tanık M.İ.nin beyanının mahkûmiyet kararında belirleyici olduğunu ve tanık ifadesinin okunmasının yeterli olmadığını ifade etmiştir.
22. Başvuru, tanık sorgulama hakkı kapsamında incelenmiştir.
23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
24. Anayasa Mahkemesi, birçok kararında tanık kavramını sanığa isnat edilen fiil hakkında bilgi veren herhangi bir kişi şeklinde özerk olarak yorumlamış ve tanık sorgulama hakkı ile ilgili ilkeleri belirlemiştir (Atila Oğuz Boyalı [2. B.], B. No: 2013/99, 20/3/2014; Selçuk Demir [2. B.], B. No: 2014/9783, 22/1/2015; AZ. M. [2. B.], B. No: 2013/560, 16/4/2015; Baran Karadağ [2. B.], B. No: 2014/12906, 7/5/2015; Orhan Güleryüz [1. B.], B. No: 2019/30221, 28/12/2021). Buna göre bir ceza yargılamasında sanığın aleyhine olan tanıkları sorguya çekme veya çektirme hakkı vardır. Hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde sanığın tanıklara soru yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına sahip olması adil bir yargılamanın yapılabilmesi bakımından gereklidir (AZ. M., § 55). Diğer yandan bir mahkûmiyet -tek veya belirleyici ölçüde- sanığın soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ve dengeleyici güvenceler sağlayan bir usul öngörülmemiş ise sanığın hakları Anayasa'nın 36. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur (Orhan Güleryüz, § 35).
25. Anayasa Mahkemesi, tanık sorgulama hakkıyla ilgili olarak verdiği kararlarında somut bir yargılama öncesinde veya haricinde elde edilen tanık beyanlarının delil olarak kabulünün yargılamanın adilliğine zarar verip vermediğini değerlendirmek için üç aşamalı bir test uygulanması gerektiğini ifade etmektedir. Buna göre ilk olarak tanığın mahkemede hazır edilmemesi geçerli bir nedenin mevcudiyetine dayanmalıdır. İkinci olarak sanığın sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı tanık tarafından verilen beyanın mahkûmiyetin dayandığı tek veya belirleyici delil olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Sorgulama veya sorgulatma imkânı tanınmayan tanığın beyanının tek veya belirleyici delil olduğunun tespit edilmesi durumunda ise üçüncü aşama olarak savunma tarafının maruz kaldığı bu olumsuzluğun telafi edilmesi amacıyla yeterli düzeyde karşı dengeleyici güvenceler sağlayan bir usulün yürütülüp yürütülmediği ortaya konulmalıdır (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Abdurrahim Balur [2. B.], B. No: 2013/5467, 7/1/2016, § 80; Onur Urbay [1. B.], B. No: 2014/6222, 6/3/2019, §§ 36, 40; Zekeriya Sevim [2. B.], B. No: 2018/18989, 16/6/2021, §§ 44, 51). Bu kapsamda, hükme ulaşılırken sorgulanmamış tanığın beyanını destekleyen başka doğrulayıcı delillere dayanılması telafi edici güvencelerden biri olarak kabul edilebilir (Orhan Güleryüz, § 39). Mahkemenin yargı çevresi dışındaki tanıkların -sanığın da onlara soru sormasına imkân sağlayacak ve sorulan sorulara verdikleri cevaplar hakkında kişisel izlenim edinme fırsatı elde edecek şekilde- Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) gibi vasıtalarla dinlenmesi telafi edici bir güvence olabilir (bazı değişikliklerle birlikte Uğur Özcan [1. B.], B. No: 2021/12137, 26/7/2022, § 40). Sorgulanmayan tanığın beyanının güvenilirliğinin ve doğruluğunun saptanması amacıyla savunma tarafına sağlanabilecek bir diğer telafi edici güvence ise sanığa olayın kendi versiyonunu anlatma ve delillerini sunma imkânının tanınmasıdır (Orhan Güleryüz, § 40).
26. Tanık sorgulama hakkına ilişkin testin birinci aşaması kapsamında tanığın mahkemede hazır edilmemesinin geçerli bir nedene dayanıp dayanmadığının ortaya konulması gerekliliği esasen -anayasal düzeyde bir ilke olan- hükme temel alınan delillerin hâkim huzurunda ikame edilmesi zorunluluğunu ifade eden doğrudan doğruyalık ilkesinin bir sonucudur. Bu kapsamda hakkaniyete uygun yargılanma hakkının özel bir görünümü olan doğrudan doğruyalık ilkesi uyarınca hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilecek ve bu deliller hâkimin vicdani kanaatiyle serbestçe takdir edilecektir. Bu bağlamda ceza yargılamasında kural olarak özellikle tanık beyanlarının esas hakkında kararı verecek hâkim/mahkeme tarafından alınması, tanık beyanlarının bu hâkim/mahkeme tarafından takdir edilmesi gerekir (Erdal Sonduk [GK], B. No: 2020/23093, 15/2/2024, § 43-46).
27. Sanığın aleyhinde beyanda bulunan tanıklarla esas hakkında kararı verecek hâkimin huzurunda yüz yüze gelmesi, onların güvenilirliğini bu esnada test etme fırsatı elde etmesi adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkı bakımından da büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle sanığın suçluluğu konusunda karar verecek hâkim, sağlıklı gözlem yapabilmek ve sadece iddia makamının yorum şekliyle değil savunma makamının iddia ve itirazlarını da değerlendirerek doğru bir vicdani kanaate ulaşabilmek için anlatımlarıyla sanığın hukuki durumunu önemli ölçüde etkileyecek tanıkları huzurda dinlemelidir. Dolayısıyla tanıkların duruşma öncesinde veya haricindeki dinlenmeleri sırasında düzenlenmiş tutanakların veya yazılı açıklamaların duruşmada okunması huzurda dinlemenin eş değeri olarak değerlendirilemez (bazı farklılıklar ve eklemelerle birlikte bkz. Erdal Sonduk, § 45).
28. Nitekim 5271 sayılı Kanun'un 210. maddesinin (1) numaralı fıkrası olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise bu tanığın duruşmada mutlaka dinleneceğini öngörmektedir. Daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçemez. Anılan hükmün gerekçesinde de "Delillerin hükmü verecek mahkeme huzurunda ortaya konulması, tartışılması ve irdelenmesi adil yargılama ilkesinin temel gereklerindendir. Bu itibarla, duruşmada sanık ve tanığın ifadesine ait tutanakların okunması ile yetinilmesi, ancak zorunlu hâllerde kabul olunabilir." denilerek bu husus vurgulanmıştır (Erdal Sonduk, § 53). Kaldı ki Yargıtayın da bazı kararlarında 5271 sayılı Kanun’un 210. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan, olayın delilinin tanık açıklamalarından ibaret olduğu durumlar hakkında genişletici bir yaklaşım benimsediği ve tanık ya da tanıkların beyanının tek değil belirleyici delil olduğu durumları da anılan hükmün kapsamında gördüğü anlaşılmaktadır (birçok karar arasından bkz. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17/3/2021 tarihli ve E.2019/37533, K.2021/118; (Kapatılan) Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 15/2/2021 tarihli ve E.2020/220, K.2021/1681; Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 11/12/2024 tarihli ve E.2023/1657, K.2024/17714 sayılı kararları).
29. Somut olayda Bitlis 2. Ağır Ceza Mahkemesince tanık M.İ.nin beyanları, başvurucu ve müdafiine okunmuş ancak bu tanığın duruşmada dinlenilmesine ilişkin herhangi bir çaba gösterilmemiştir. İlgili duruşma tutanağı ve gerekçeli kararda da tanığın Mahkemede hazır edilememesinin hangi geçerli nedene dayandığına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir. Ancak buna ilişkin geçerli bir nedenin ortaya konulmaması, tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğinin kabul edilmesi için yeterli değildir. İkinci olarak hükmün tek başına veya belirleyici ölçüde başvurucunun sorgulama veya sorgulatma imkânına sahip olmadığı bir tanık tarafından verilen ifadeye dayalı olup olmadığı ortaya çıkarılmalıdır.
30. Testin ikinci aşaması uygulanırken delilin tekliğinden o delilin sanık aleyhine yegâne delil olması, delilin belirleyiciliğinden ise davanın sonucunu ağırlıklı olarak etkileme eğilimi olan delil anlaşılmalıdır (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Baran Karadağ, § 65). Belirtilmelidir ki bir delilin belirleyici olup olmadığı sadece başvurucunun mahkûmiyeti yönünden değil temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayin edilmesi açısından da dikkate alınmalıdır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hasan Bati [2. B.], B. No: 2019/8419, 28/6/2022, §§ 33-35). Aksi hâlde suçun sübutu tespit edilerek mahkûmiyete karar verilmesi dışındaki sonuçlar yönünden adil yargılanma güvenceleri anlamsızlaşır. Bu bakımdan mahkûmiyet hükmünün yalnızca sorgulanmamış tanığın ifadesine dayandığı veya cezanın alt sınırdan uzaklaşılmasında sadece sorgulanmamış tanığın ifadesine dayanıldığı bir durumda delilin tek olduğu söylenebilir. Buna karşılık mahkûmiyet hükmü kurulurken veya cezanın alt sınırdan uzaklaşılmasında sorgulanmamış tanığın ifadesinin yanında başka delilin/delillerin de bulunduğu ancak bu delilin/delillerin ağırlığının sorgulanmamış tanığın ifadesine nazaran daha az olduğu hâllerde sorgulanmamış tanığın ifadesinin belirleyici delil olduğu ifade edilebilir. Diğer delillerin ispat gücünün sorgulanmamış tanığın ifadesine nazaran daha yüksek olduğu hâllerde sorgulanmamış tanığın ifadesinin belirleyici delil olduğunun kabulü mümkün olmayacaktır.
31. Duruşmada sorgulanmayan tanığın ifadesinin tek veya belirleyici delil olup olmadığı hususu öncelikle mahkûmiyet gerekçesine bakılarak tespit edilir. Bu açıdan mahkemenin sorgulanmamış tanığın ifadesinin ağırlık derecesini gerekçeli kararda tartışmış olması beklenir. Ancak gerekçeli kararında bu tartışmanın yapılmadığı veya mahkemenin yaptığı değerlendirmenin bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içerdiği hâllerde Anayasa Mahkemesinin kendisi bu değerlendirmeyi yapacaktır. Başvurucu hakkındaki gerekçeli karar incelendiğinde duruşmada dinlenmeyen tanığın, başvurucu aleyhine verdiği beyanların ve diğer delillerin ağırlığı hususunda da Mahkemece herhangi bir değerlendirmede bulunulmadığı görülmektedir.
32. Yargıtay kişilerin sabit veya ankesörlü hatlarla örgütsel iletişim kurma yöntemi uyarınca FETÖ/PDY'nin mahrem yapılanmasına dâhil olup olmadıklarının hukuki bir kesinlik içinde ortaya konulabilmesi için -somut olayın özelliğine göre- yapılması gerekli görülen araştırma işlemlerini içtihatlarında açıkça belirlemiştir (bkz. Murat Albayrak [GK], B. No: 2020/16168, 8/3/2023, §§ 127-132. Ayrıca bkz. Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 20/11/2024 tarihli ve E.2024/705, K.2024/15150 sayılı; Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 19/11/2024 tarihli ve E.2022/6992, K.2024/14586 sayılı; Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 21/10/2024 tarihli ve E.2022/3927, K.2024/11894 sayılı).
33. Bu çerçevede Yargıtayın anılan kararlarında; sanıkla birlikte ardışık arandığı tespit edilen kişiler hakkında herhangi bir soruşturma ya da kovuşturma olup olmadığının araştırılması, ardışık aranan diğer şahıslar hakkında soruşturma bulunması hâlinde bu kişilerin tüm aşama ifadelerinin getirtilerek gerekirse tanık olarak dinlenmesinin sağlanması,sanığın kullandığını bildirdiği GSM hattı dışında operasyonel ve/veya patates hat kullanıp kullanmadığına yönelik yetkili kurumlar nezdinde araştırma yapılması gerektiği vurgulanmıştır. Ayrıca, sanıkların bütün görev yerlerini kapsayan HTS kayıtları getirtilerek üzerinde yaptırılacak bilirkişi incelemesi sonucunda “gerçekleştirilen arama sayısı, aramaların ardışık ya da periyodik olup olmadığı, aramaların gerçekleştirildiği saatler, konuşma süreleri, farklı ankesörlü telefonlardan aranıp aranmadıkları, ardışık aramaya dâhil olan şahısların aynı kuvvete mensup ve aynı rütbede olup olmadıkları, aramaları gizlemek için herhangi bir şifreleme yönteminin kullanılıp kullanılmadığı” hususlarını gösterir analiz inceleme ve tespit raporunun düzenlettirilmesi, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sisteminde (UYAP) araştırma yapılarak sanık hakkında herhangi bir ifade yahut beyan bulunup bulunmadığının araştırılması, varsa onaylı örneklerinin getirilerek duruşmada 5271 sayılı Kanun'un 217. maddesi uyarınca sanık ve müdafiine okunması, anılan Kanun'un 210. maddesi kapsamında tek veya belirleyici ifade yahut beyan sahiplerinin duruşmada tanık sıfatı ile dinlenerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği de ifade edilmiştir (bkz. R.T. [GK], B. No: 2021/47924, 29/5/2025).
34. Somut olayda başvurucunun örgütsel manada kullanıldığı tespit edilen sabit hatlarla aranmasına ve tanık M.İ.nin ifadelerine dayanılmıştır.
35. Dolayısıyla muhakeme sürecinde elde edilen deliller ve Mahkemenin gerekçesi dikkate alındığında, kişilerin sabit hat ve/veya ankesörlü telefonlar üzerinden örgütün hücre tipi yapılanmasına ait haberleşme ağına dâhil olup olmadıklarının belirlenmesi açısından ilkesel olarak ortaya konulan ve adli makamlarca yapılması gerekli görülen araştırmaların somut olayda yerine getirilmediği anlaşılmaktadır. Mahkeme başvurucunun bu yöndeki itiraz ve savunmasını karşılamak üzere HTS verilerinin bilirkişi marifetiyle incelenmesi ve buna göre teknik bir rapor hazırlanması yönündeki talebi ara kararıyla kabul etmesine rağmen bir sonraki celsede dosyanın tekemmül ettiği gerekçesiyle bu incelemeden vazgeçmiştir.
36. Gerekçeli karar içeriği ve hükme esas alınan delillere ilişkin Yargıtay uygulaması gözönüne alındığında duruşmada dinlenmeyen (istinabe yoluyla alınan) tanık beyanının başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi olduğu yönündeki kanaatin oluşmasında önemli ağırlıkta dikkate alındığı sonucuna ulaşmak mümkündür. Diğer bir ifadeyle sorgulama imkânı tanınmayan tanık M.İ.nin anlatımlarının mahkûmiyet kararına götüren tek olmasa da belirleyici nitelikte delil olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir.
37. Yargılama sürecinde başvurucuya olayları kendi bakış açısına göre anlatma ve delillerini sunma imkânı tanınmıştır. Bu kapsamda tanık ifadelerini içeren tutanak içeriği duruşmada başvurucuya okunmuştur. Ancak tanık beyanının alındığı aşamada başvurucu hazır bulunmadığından sorgulama yapmasına imkân tanınmamıştır. Ayrıca başvurucu, sorulan sorulara tanığın verdiği cevaplar hakkında kişisel izlenim edinme fırsatı elde edememiştir. Bu yüzden tanığın gösterdiği tepkiler konusunda Mahkemenin dikkati çekilememiş, tanık beyanının güvenilirliği test edilememiştir. Öte yandan, tanığı sorgulama imkânının tanınmaması nedeniyle savunma makamının maruz kaldığı sınırlamanın telafi edildiğini söylemek mümkün görünmemektedir. Sonuç olarak güvenilirliği ve doğruluğu test edilmemiş tanık ifadeleri hükme esas alınmış olduğu hâlde savunmanın karşılaştığı zorlukları telafi edecek karşı dengeleyici güvencelerin sağlanmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda tanığın başvurucunun hazır bulunduğu duruşmada veya en azından SEGBİS yoluyla dinlenmemesinin bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedelediği sonucuna ulaşılmıştır.
38. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
39. Başvurucu, ihlalin tespiti ile birlikte yeniden yargılama yapılmasını istemektedir. Ayrıca maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
40. Başvuruda, tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
41. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın neticesiyle ilgili bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.
42. İhlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından manevi tazminat, başvurucu uğradığını iddia ettiği maddi zararla ilgili bilgi ve belge sunmadığından da maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,
B. Tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin tanık sorgulama hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2018/94, K.2019/117) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 24/6/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.