logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Mehmet Eyyüp Gülgün [1. B.], B. No: 2021/64274, 24/6/2025, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MEHMET EYYÜP GÜLGÜN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/64274)

 

Karar Tarihi: 24/6/2025

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Hikmet Murat AKKAYA

Başvurucu

:

Mehmet Eyyüp GÜLGÜN

Vekili

:

Av. İbrahim Oğuzhan COŞKUN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, beyanları hükme esas alınan tanıkların sanık tarafından duruşmada sorgulanmasına imkân verilmemesi nedeniyle tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu, Hava Kuvvetleri Komutanlığına bağlı olarak astsubay rütbesiyle çalışmış ve daha sonra 29/4/2017 tarihli ve 30052 sayılı mükerrer Resmî Gazete'de yayımlanan 689 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 1. maddesine göre kamu görevinden çıkarılmıştır.

3. Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyesi olduğundan bahisle hakkında soruşturma açılan bir şüpheli, Konya İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde alınan 15/11/2018 tarihli ifadesinde başvurucu hakkında birtakım beyanlarda bulunmuştur. Bunun üzerine Konya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucu hakkında FETÖ/PDY üyeliği kapsamında soruşturma başlatılmıştır.

4. Konya Cumhuriyet Başsavcılığının talimatıyla aralarında başvurucunun da olduğu on üç kişi hakkında eş zamanlı operasyon yapılmıştır. Başvurucu, İstanbul'da 16/12/2019 tarihinde gözaltına alınmıştır. Başvurucunun ifadesi şüpheli sıfatıyla müdafii eşliğinde alınmıştır. Başvurucu suçlamaları kabul etmemiş, hakkında beyanda bulunan kişiyi tanımadığını ileri sürmüştür.

5. Başvurucu hem Konya Cumhuriyet Başsavcılığı hem de hâkim huzurunda benzer şekilde savunma yapmıştır. Başvurucu Konya 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 24/12/2019 tarihli kararıyla tutuklanmıştır. Bunun üzerine başvurucu Konya E tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna konulmuştur. 12/2/2020 tarihinde ise Aksaray T tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna götürülmüştür.

6. Konya Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bu soruşturmada başvurucunun dosyası ayrılmış ve yetkisizlik kararı verilerek soruşturma evrakı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına 7/1/2020 tarihinde gönderilmiştir.

7. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması talebiyle 23/1/2020 tarihinde iddianame düzenlemiştir. İddianamede, başvurucu hakkında beyanda bulunan iki kişinin ismi yer almaktadır. Buna göre A.K.nın aynı suçtan alınan beyan ve teşhislerinde başvurucu ile ilgili olarak; başvurucunun Akif kod adını kullandığını, kendi sorumluluğundaki lise öğrencilerinden olduğunu, başvurucuyu 2006 ve 2007 yıllarında askerî okullara kendisinin hazırladığını, askerî okullara girdikten sonra da burada kendisiyle ilgilendiğini beyan etmiştir. G.Ö.nün başvurucu ile ilgili olarak aynı suçtan alınan beyan ve teşhislerinde ise 2013 yılına kadar başvurucu ile aynı örgüt evinde kalarak aynı sohbet grubunda yer aldıklarını ifade ettiği anlaşılmaktadır.

8. İddianamenin İstanbul 33. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) tarafından kabul edilmesi üzerine düzenlenen tensip zaptında,diğer hususların yanı sıra, başvurucu ile ilgili bilgileri ve görgüleri olduğu anlaşılan tanık beyanlarının bizzat mahkemede alınması için yerleşim yeri adreslerinin tespiti ile gerekli işlemlerin yapılmasına dair ara kararı verilmiştir. Ayrıca İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüne müzekkere yazılarak başvurucu hakkında Türkiye çapında oluşturulan ankesör/ardışık aramalara ilişkin bir tespit olup olmadığı hususunun sorularak varsa ilgili evrakın gönderilmesi istenilmiştir. Başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilerek duruşma günü 7/4/2020 olarak belirlenmiştir.

9. Mahkemenin talebi üzerine İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünce (TEM) hazırlanan ankesör/büfe analiz raporu 24/3/2020 tarihinde sunulmuştur. Buna göre başvurucuya ait olduğu kabul edilen iki GSM hattı üzerinden değerlendirme yapılmıştır. Raporda başvurucunun bir astsubay ile birlikte ardışık olarak arandığı kaydı bilgisi vardır.

10. İlk celse yeni tip COVID-19 nedeniyle ertelenmiş ve duruşma günü 5/5/2020 olarak belirlenmiştir. İkinci celse başvurucu ve müdafii, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla hazır bulunmuştur. Tanıkların hazır bulunmadığı bu celsede başvurucu savunmasını yapmıştır. Celse sonunda diğer hususların yanı sıra; başvurucunun ardışık olarak arandığı iddia edilen M.G. ile daha önce dinlenilmesine karar verilen diğer iki tanığın dinlenilmesi için gerekli işlemlerin yapılmasına, İstanbul TEM Şube Müdürlüğünün cevabı gözönüne alınarak HTS kayıtlarının gönderilmesi için Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanlığına (BTK) müzekkere yazılmasına, BTK kayıtlarının resen seçilecek bir bilirkişiye verilerek İstanbul Emniyet Müdürlüğü TEM Şube Müdürlüğünün cevabi yazısında belirtilen aramaların HTS kayıtlarında gözüküp gözükmediği ve saatlerinin uyuşup uyuşmadığı hususunda ayrıntılı rapor düzenlenmesinin istenmesine dair karar verilmiştir.

11. HTS döküm analizine ilişkin bilirkişi raporu 28/5/2020 tarihinde Mahkemeye sunulmuştur. Buna göre başvurucunun 5/8/2013 tarihinde sabit bir hattan cevapsız veya başarısız çağrı olarak 20.02'de bir kez arandığı tespit edilmiştir.

12. Üçüncü celse 9/7/2020 tarihinde yapılmıştır. Başvurucu, SEGBİS ile bağlantı kurulamaması nedeniyle duruşmaya katılamamıştır. Bu celsede başvurucuyu vekâletnameli bir müdafi temsil etmiştir. Tanıklardan ikisi SEGBİS yoluyla bağlantı kurularak, diğer tanık A.K. ise duruşma salonu dışında hazır edilmiştir. Tanık A.K., soruşturma evresindekine benzer şekilde ifade vermiş, diğer tanıklardan G.Ö. ise önceki beyanlarının doğru olmadığını ve "uydurduğunu" beyan etmiştir. Ardışık olarak arandığı iddia edilen M.G. ise başvurucunun örgütsel bir faaliyetine şahit olmadığını ifade etmiştir. Başvurucu müdafii de bu aşamalarda tanıklara soru sorabilmiştir. Başvurucu müdafii, ankesörle başvurucuyu kaç kere aradığını tanık A.K.ya sormuş ve iki yıl boyunca yaklaşık 45 günde bir gittiğini, hemen hemen her gidişinde başvurucuyu aradığını beyan etmiştir. Diğer taraftan A.K., Mahkeme Başkanı tarafından sorulan bir soru üzerine fotoğraf üzerinden başvurucuyu net bir şekilde teşhis edemediğini ifade etmiştir. Devamında yine Mahkeme Başkanı'nın sorusu üzerine polis memurlarının kütüklere baktığını, o sene mezun olan öğrencilerden Gaziantep'ten kaç öğrencinin kazandığı üzerinden resimleri eleyerek kendisine gösterildiğini beyan ettiği anlaşılmıştır.

13. Celsenin devamında başvurucu müdafii hem tanık beyanlarına ilişkin olarak hem de dosyada yer alan diğer belgelere ilişkin açıklamalar yapmıştır. Tanık beyanlarından sonra Cumhuriyet savcısı esas hakkındaki mütalaasını sunmuştur. Talep üzerine mütalaaya karşı beyan için duruşma ertelenmiştir. Celse sonunda tanık G.Ö. hakkında yalan tanıklık suçundan ötürü suç duyurusunda bulunulmasına karar verilmiştir. Bu celsedeki SEGBİS çözüm tutanağı başvurucuya 4/8/2020 tarihinde tebliğ edilmiştir.

14. 19/8/2020 tarihli son celseye başvurucu yine SEGBİS ile katılmıştır. İlk başta Mahkeme Başkanı, yaşanan pandemi sürecinden dolayı ceza infaz kurumuna SEGBİS ile bağlandıklarını ve duruşmada hazır bulunma hakkının olduğunu başvurucuya hatırlatmıştır. Başvurucu, savunmasını yapmak istemiş ve tanık A.K.nın beyanlarını kabul etmemiştir. Başvurucunun müdafii ise tanık A.K.nın beyanlarından yola çıkarak savunma yapmış, SEGBİS ile bağlantı kurulamaması nedeniyle teşhis işleminin yapılamadığını, teşhisin olmamasının eksiklik olduğunu, bunun da giderilmesini talep edilecek bir durumun kalmadığını ve esasa ilişkin savunmaya geçildiğini belirtmiştir. Ayrıca sabit hattan bir kez arandığını ve 0 saniye süren iletişime ilişkin açıklamalarda bulunmuş, müvekkilinin GSM hattını 26/6/2012 tarihinde kapattığını ileri sürerek e-Devlet çıktısını sunmuştur.

15. Celse sonunda başvurucu hakkında silahlı terör örgütü üyeliği kapsamında neticeten 7 yıl 6 ay hapis cezası verilmiştir. Gerekçeli karara bakıldığında tanık G.Ö.nün kendi soruşturmasında müdafii eşliğinde verdiği beyanı ile tanık A.K.nın aşamalardaki beyanlarına itibar edilmiş ve başvurucunun 5/8/2013 tarihinde M.G. ile bir kez ardışık olarak arandığı kabul edilmiştir. Diğer taraftan tanık G.Ö.nün duruşmadaki beyanına itibar edilmeme sebebi ve sabit hattan aranmaya ilişkin başvurucunun itirazlarının reddedilme sebebi de şu şekilde belirtilmiştir:

"sanığa iftira atmasını gerektiren bir husumeti bulunmayan tanık [A.K.nın] aşamalardaki tutarlı ve istikrarlı sanığın askeri mahrem yapılan içinde öğrenci konumunda olup kendisinin sorumluluğunda bulunduğuna ve Akif kod ismini kullandığına yönelik beyanları; yine tanık [G.Ö.nün] şüpheli sıfatıyla müdafii huzurunda Konya İl Jandarma Komutanlığı'nda vermiş olduğu 01/01/2018 tarihli ifadesindeki Mehmet Eyyüp GÜLGÜN, [M.G.], [S.G.] ve kendisinin Arif kod adlı Yunus Emre isimli örgüt abisinin sorumluluğundaki örgüt evinde namaz kılma, risale, cevşen, Kuran-ı Kerim ve Fetullah GÜLEN'in kitaplarının okunması, vaaz ve sohbet videolarının izlenmesi faaliyetlerinde bulunduklarına ilişkin beyanları,

...

sanığın yukarıda belirtildiği üzere 506 457 ... ... numaralı hat üzerinden FETÖ silahlı terör örgütünün askeri şahısları takip ve idare ile görevlendirdiği mahrem imamlar ile HTS kayıtlarında tespit edilen tarihte irtibat halinde olması, başvurucunun sorumlu şahıslar tarafından tek taraflı olarak aranması, yapılan görüşmenin kısa süreli olması, kendisi gibi asker şahısla ardışık olarak aranması, bu hususun HTS kayıtları ve bilirkişi raporu ile de sabit olması, iletişime dair kayıtların incelenmesinde ankesörlü hattan aranmanın makul görünmemesi karşısında benzer konudaki Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin 19/12/2019 tarih ve 2019/9296 Esas, 2019/8316 Karar sayılı ilamı da dikkate alındığında sanığın kendisini suçtan kurtarmaya yönelik savunmalarına ve tanık [G.Ö.nün] sanığı suçtan kurtarmaya yönelik kovuşturma aşamasındaki beyanlarına mahkememizce itibar edilmemiş..."

16. Hüküm, istinaf ve temyiz kanun yolu denetiminden geçerek 14/10/2021 tarihinde kesinleşmiştir. Yargıtay ilamında "dosya kapsamında tanık sıfatıyla anlatımına başvurulan kişilerin beyanları ile sanığın savunma beyanı atılı suçun sübutu bakımından yeterli görülmekle" şeklindeki gerekçeyle başvurucu ve başvurucu müdafiinin temyiz dilekçelerinde ileri sürdüğü nedenlerin yerinde görülmediği belirtilmiştir.

17. Başvurucu, nihai hükmü 2/12/2021 tarihinde öğrendikten sonra 28/12/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

18. Komisyon; adli yardım talebinin kabulüne, tanık sorgulama hakkı dışındaki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna, anılan hakka ilişkin şikâyetlerin kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

II. DEĞERLENDİRME

19. Başvurucu; iddianın sübutuna etkili en önemli delilin tanık beyanları olduğunu, bizzat duruşmada bulunmak yerine Mahkemenin SEGBİS üzerinden hazır edilmesine karar verdiğini, bu defa da SEGBİS bağlantısı yapılamadığı gerekçesiyle tanıkların yokluğunda dinlendiğini belirtmiştir. Kanun yolu aşamalarındaki taleplerin de nazara alınmadığını belirten başvurucu; tanıklarla yüzleştirilmesinin zorunlu olduğunu, zira tanık A.K.nın kolluk aşamasında kendisini teşhis edemediğini duruşma sırasında belirttiğine dikkat çekmiştir. Bunun yanında üçüncü celsede duruşmada hazır edilmesi, yüzleştirme yapılması ve tanıkları sorgulama hakkının sağlanması açısından önemli olduğu Mahkemeye söylenmeye çalışılsa da bu hususun dikkate alınmadığı ileri sürülmüştür. Ayrıca diğer iki tanığın beyanları arasında da ciddi çelişkiler olduğuna yer vererek tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

20. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) başvurucuya hakkındaki tanık beyanlarına ilişkin SEGBİS kayıtlarının verildiğini, başvurucunun tanık beyanlarına karşı itirazlarını ileri sürebilme olanağına sahip olduğunu belirtmiştir. Ayrıca dosya kapsamındaki tüm deliller değerlendirilerek başvurucu hakkında mahkûmiyet kararı verildiğini, mahkûmiyet kararında tanık beyanlarının yanı sıra başvurucu hakkındaki ardışık aranmaya ilişkin delile de yer verildiğini vurgulamıştır. Buna göre söz konusu hususun tanık beyanlarının yalnızca veya belirleyici ölçüde hükme esas alınıp alınmadığı konusunda yapılacak incelemede gözönünde tutulması gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

21. Başvurucunun iddiaları adil yargılanma hakkı kapsamında tanık sorgulama hakkı yönünden incelenmiştir.

22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

23. Anayasa Mahkemesi, birçok kararında tanık kavramını sanığa isnat edilen fiil hakkında bilgi veren herhangi bir kişi şeklinde özerk olarak yorumlamış ve tanık sorgulama hakkı ile ilgili ilkeleri belirlemiştir (Atila Oğuz Boyalı [2. B.], B. No: 2013/99, 20/3/2014; Selçuk Demir [2. B.], B. No: 2014/9783, 22/1/2015; AZ. M. [2. B.], B. No: 2013/560, 16/4/2015; Baran Karadağ [2. B.], B. No: 2014/12906, 7/5/2015; Orhan Güleryüz [1. B.], B. No: 2019/30221, 28/12/2021). Buna göre bir ceza yargılamasında sanığın aleyhine olan tanıkları sorguya çekme veya çektirme hakkı vardır. Hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde sanığın tanıklara soru yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına sahip olması adil bir yargılamanın yapılabilmesi bakımından gereklidir (AZ.M., § 55). Diğer yandan bir mahkûmiyet -tek veya belirleyici ölçüde- sanığın soruşturma veya kovuşturma evresinde sorgulama ya da sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ve dengeleyici güvenceler sağlayan bir usul öngörülmemiş ise sanığın hakları Anayasa'nın 36. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur (Orhan Güleryüz, § 35).

24. Anayasa Mahkemesi, tanık sorgulama hakkıyla ilgili olarak verdiği kararlarında somut bir yargılama öncesinde veya haricinde elde edilen tanık beyanlarının delil olarak kabulünün yargılamanın adilliğine zarar verip vermediğini değerlendirmek için üç aşamalı bir test uygulanması gerektiğini ifade etmektedir. Buna göre ilk olarak tanığın mahkemede hazır edilmemesi geçerli bir nedenin mevcudiyetine dayanmalıdır. İkinci olarak sanığın sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı tanık tarafından verilen beyanın mahkûmiyetin dayandığı tek veya belirleyici delil olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Sorgulama veya sorgulatma imkânı tanınmayan tanığın beyanının tek veya belirleyici delil olduğunun tespit edilmesi durumunda ise üçüncü aşama olarak savunma tarafının maruz kaldığı bu olumsuzluğun telafi edilmesi amacıyla yeterli düzeyde karşı dengeleyici güvenceler sağlayan bir usulün yürütülüp yürütülmediği ortaya konulmalıdır (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Abdurrahim Balur [2. B.], B. No: 2013/5467, 7/1/2016, § 80; Onur Urbay [1. B.], B. No: 2014/6222, 6/3/2019, §§ 36, 40; Zekeriya Sevim [2. B.], B. No: 2018/18989, 16/6/2021, §§ 44, 51). Bu kapsamda, hükme ulaşılırken sorgulanmamış tanığın beyanını destekleyen başka doğrulayıcı delillere dayanılması telafi edici güvencelerden biri olarak kabul edilebilir (Orhan Güleryüz, § 39). Mahkemenin yargı çevresi dışındaki tanıkların -sanığın da onlara soru sormasına imkân sağlayacak ve sorulan sorulara verdikleri cevaplar hakkında kişisel izlenim edinme fırsatı elde edecek şekilde- Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) gibi vasıtalarla dinlenmesi telafi edici bir güvence olabilir (bazı değişikliklerle birlikte Uğur Özcan [1. B.], B. No: 2021/12137, 26/7/2022, § 40). Sorgulanmayan tanığın beyanının güvenilirliğinin ve doğruluğunun saptanması amacıyla savunma tarafına sağlanabilecek bir diğer telafi edici güvence ise sanığa olayın kendi versiyonunu anlatma ve delillerini sunma imkânının tanınmasıdır (Orhan Güleryüz, § 40).

25. Tanık sorgulama hakkına ilişkin testin birinci aşaması kapsamında tanığın mahkemede hazır edilmemesinin geçerli bir nedene dayanıp dayanmadığının ortaya konulması gerekliliği esasen -anayasal düzeyde bir ilke olan- hükme temel alınan delillerin hâkim huzurunda ikame edilmesi zorunluluğunu ifade eden doğrudan doğruyalık ilkesinin bir sonucudur. Bu kapsamda hakkaniyete uygun yargılanma hakkının özel bir görünümü olan doğrudan doğruyalık ilkesi uyarınca hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilecek ve bu deliller hâkimin vicdani kanaatiyle serbestçe takdir edilecektir. Bu bağlamda ceza yargılamasında kural olarak özellikle tanık beyanlarının esas hakkında kararı verecek hâkim/mahkeme tarafından alınması, tanık beyanlarının bu hâkim/mahkeme tarafından takdir edilmesi gerekir (Erdal Sonduk [GK], B. No: 2020/23093, 15/2/2024, § 43-46).

26. Sanığın, aleyhinde beyanda bulunan tanıklarla esas hakkında kararı verecek hâkimin huzurunda yüz yüze gelmesi, onların güvenilirliğini bu esnada test etme fırsatı elde etmesi adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkı bakımından da büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle sanığın suçluluğu konusunda karar verecek hâkim, sağlıklı gözlem yapabilmek ve sadece iddia makamının yorum şekliyle değil savunma makamının iddia ve itirazlarını da değerlendirerek doğru bir vicdani kanaate ulaşabilmek için anlatımlarıyla sanığın hukuki durumunu önemli ölçüde etkileyecek tanıkları huzurda dinlemelidir. Dolayısıyla tanıkların duruşma öncesinde veya haricindeki dinlenmeleri sırasında düzenlenmiş tutanakların veya yazılı açıklamaların duruşmada okunması huzurda dinlemenin eş değeri olarak değerlendirilemez (bazı farklılıklar ve eklemelerle birlikte bkz. Erdal Sonduk, § 45).

27. Nitekim 5271 sayılı Kanun'un 210. maddesinin (1) numaralı fıkrası olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise bu tanığın duruşmada mutlaka dinleneceğini öngörmektedir. Daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçemez. Anılan hükmün gerekçesinde de "Delillerin hükmü verecek mahkeme huzurunda ortaya konulması, tartışılması ve irdelenmesi adil yargılama ilkesinin temel gereklerindendir. Bu itibarla, duruşmada sanık ve tanığın ifadesine ait tutanakların okunması ile yetinilmesi, ancak zorunlu hâllerde kabul olunabilir." denilerek bu husus vurgulanmıştır (Erdal Sonduk, § 53). Kaldı ki Yargıtayın da bazı kararlarında 5271 sayılı Kanun’un 210. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan, olayın delilinin tanık açıklamalarından ibaret olduğu durumlar hakkında genişletici bir yaklaşım benimsediği ve tanık ya da tanıkların beyanının tek değil belirleyici delil olduğu durumları da anılan hükmün kapsamında gördüğü anlaşılmaktadır (birçok karar arasından bkz. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17/3/2021 tarihli ve E.2019/37533, K.2021/118; (Kapatılan) Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 15/2/2021 tarihli ve E.2020/220, K.2021/1681; Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 11/12/2024 tarihli ve E.2023/1657, K.2024/17714 sayılı kararları).

28. Testin ikinci aşaması uygulanırken delilin tekliğinden o delilin sanık aleyhine yegâne delil olması, delilin belirleyiciliğinden ise davanın sonucunu ağırlıklı olarak etkileme eğilimi olan delil anlaşılmalıdır (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Baran Karadağ, § 65). Belirtilmelidir ki bir delilin belirleyici olup olmadığı sadece başvurucunun mahkûmiyeti yönünden değil temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayin edilmesi açısından da dikkate alınmalıdır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hasan Bati [2. B.], B. No: 2019/8419, 28/6/2022, §§ 33-35). Aksi hâlde suçun sübutu tespit edilerek mahkûmiyete karar verilmesi dışındaki sonuçlar yönünden adil yargılanma güvenceleri anlamsızlaşır. Bu bakımdan mahkûmiyet hükmünün yalnızca sorgulanmamış tanığın ifadesine dayandığı veya cezanın alt sınırdan uzaklaşılmasında sadece sorgulanmamış tanığın ifadesine dayanıldığı bir durumda delilin tek olduğu söylenebilir. Buna karşılık mahkûmiyet hükmü kurulurken veya cezanın alt sınırdan uzaklaşılmasında sorgulanmamış tanığın ifadesinin yanında başka delilin/delillerin de bulunduğu ancak bu delilin/delillerin ağırlığının sorgulanmamış tanığın ifadesine nazaran daha az olduğu hâllerde sorgulanmamış tanığın ifadesinin belirleyici delil olduğu ifade edilebilir. Diğer delillerin ispat gücünün sorgulanmamış tanığın ifadesine nazaran daha yüksek olduğu hâllerde sorgulanmamış tanığın ifadesinin belirleyici delil olduğunun kabulü mümkün olmayacaktır (Selçuk Arslan [GK], B. No: 2020/19752, 6/2/2025, § 86)

29. Duruşmada sorgulanmayan tanığın ifadesinin tek veya belirleyici delil olup olmadığı hususu öncelikle mahkûmiyet gerekçesine bakılarak tespit edilir. Bu açıdan mahkemenin sorgulanmamış tanığın ifadesinin ağırlık derecesini gerekçeli kararda tartışmış olması beklenir. Ancak gerekçeli kararında bu tartışmanın yapılmadığı veya mahkemenin yaptığı değerlendirmenin bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içerdiği hâllerde Anayasa Mahkemesinin kendisi bu değerlendirmeyi yapacaktır (Selçuk Arslan, § 87).

30. Somut olayda pandemi koşullarında yürütülen yargılamada, başvurucu yargı çevresi dışındaki bir ceza infaz kurumunda tutulmaktadır. Bu kapsamda başvurucu SEGBİS yoluyla duruşmaya katılmış, dördüncü celsedeki beyanından da anlaşılacağı üzere SEGBİS ile yargılamaya katılmasına yönelik bir itirazının olmadığı görülmüştür. Bununla birlikte uyuşmazlık, başvurucunun müdafiiden ayrı bir şekilde tanıkları sorgulayamamasına ilişkindir.

31. Yargıtay kişilerin sabit veya ankesörlü hatlarla örgütsel iletişim kurma yöntemi uyarınca FETÖ/PDY'nin mahrem yapılanmasına dâhil olup olmadıklarının hukuki bir kesinlik içinde ortaya konulabilmesi için -somut olayın özelliğine göre- yapılması gerekli görülen araştırma işlemlerini içtihatlarında açıkça belirlemiştir (bkz. Murat Albayrak [GK], B. No: 2020/16168, 8/3/2023, §§ 127-132. Ayrıca bkz. Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 20/11/2024 tarihli ve E.2024/705, K.2024/15150 sayılı; Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 19/11/2024 tarihli ve E.2022/6992, K.2024/14586 sayılı; Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 21/10/2024 tarihli ve E.2022/3927, K.2024/11894 sayılı).

32. Bu çerçevede Yargıtayın anılan kararlarında; sanıkla birlikte ardışık arandığı tespit edilen kişiler hakkında herhangi bir soruşturma ya da kovuşturma olup olmadığının araştırılması, ardışık aranan diğer şahıslar hakkında soruşturma bulunması hâlinde bu kişilerin tüm aşama ifadelerinin getirtilerek gerekirse tanık olarak dinlenmesinin sağlanması,sanığın kullandığını bildirdiği GSM hattı dışında operasyonel ve/veya patates hat kullanıp kullanmadığına yönelik yetkili kurumlar nezdinde araştırma yapılması gerektiği vurgulanmıştır. Ayrıca, sanıkların bütün görev yerlerini kapsayan HTS kayıtları getirtilerek üzerinde yaptırılacak bilirkişi incelemesi sonucunda “gerçekleştirilen arama sayısı, aramaların ardışık ya da periyodik olup olmadığı, aramaların gerçekleştirildiği saatler, konuşma süreleri, farklı ankesörlü telefonlardan aranıp aranmadıkları, ardışık aramaya dâhil olan şahısların aynı kuvvete mensup ve aynı rütbede olup olmadıkları, aramaları gizlemek için herhangi bir şifreleme yönteminin kullanılıp kullanılmadığı” hususlarını gösterir analiz inceleme ve tespit raporunun düzenlettirilmesi, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sisteminde (UYAP) araştırma yapılarak sanık hakkında herhangi bir ifade yahut beyan bulunup bulunmadığının araştırılması, varsa onaylı örneklerinin getirilerek duruşmada 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 217. maddesi uyarınca sanık ve müdafiine okunması, anılan Kanun'un 210. maddesi kapsamında tek veya belirleyici ifade yahut beyan sahiplerinin duruşmada tanık sıfatı ile dinlenerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği de ifade edilmiştir (bkz. R.T. [GK], B. No: 2021/47924, 29/5/2025).

33. Somut olayda Mahkeme, yargılama sırasında aynı zamanda tanık olarak dinlenilen ve başvurucuyla TSK'da görev yapan devre arkadaşı M.G. adlı şahıs ile başvurucunun sabit bir hattan ardışık olarak bir kez arandığını kabul etmiştir. Ayrıca başvurucunun duruşmada sorgulayamadığı tanıklar A.K. ile G.Ö.nün beyanlarına dayanmıştır. Ancak Yargıtay, tanık sıfatıyla anlatımına başvurulan kişilerin beyanları ile başvurucunun savunma beyanını atılı suçun sübutu bakımından yeterli görmüştür. Dolayısıyla HTS kaydına ilişkin yerel mahkeme tespitinin hukuka aykırı olup olmadığı değerlendirilmeden hüküm onanmıştır. Diğer taraftan başvurucu, üzerine atılı suçlamayı ve alınan tanık beyanlarını hiçbir aşamada kabul etmemiştir.

34. Dolayısıyla muhakeme sürecinde elde edilen deliller ve gerekçeli kararlar bir bütün olarak dikkate alındığında, kişilerin sabit hat ve/veya ankesörlü telefonlar üzerinden örgütün hücre tipi yapılanmasına ait haberleşme ağına dâhil olup olmadıklarının belirlenmesi açısından ilkesel olarak ortaya konulan ve adli makamlarca yapılması gerekli görülen araştırmaların somut olayda yerine getirilmediği anlaşılmaktadır.

35. Gerekçeli karar içeriği ve hükme esas alınan delillere ilişkin Yargıtay uygulaması gözönüne alındığında başvurucunun bulunmadığı celsede dinlenilen tanık beyanlarının başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi olduğu yönündeki kanaatin oluşmasında önemli ağırlıkta dikkate alındığı sonucuna ulaşmak mümkündür. Diğer bir ifadeyle başvurucuya sorgulama imkânı tanınmayan tanıkların anlatımlarının mahkûmiyet kararına götüren tek olmasa da belirleyici nitelikte delil olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir.

36. Sanık ile tanığın yüz yüze gelmesinin önem arz etmediği davalarda sadece müdafiin, sanığın yokluğunda dinlenen tanığa doğrudan soru sorabilme imkânına ulaşması yeterli bir karşı dengeleyici güvence olarak kabul edilebilir. Bahsi geçen güvencenin yeterli düzeyde dengeleyici olup olmadığına karar verirken tanık beyanının, fiziksel teşhise ilişkin olup olmadığının ve güvenilirliğini sarsan unsurların bulunup bulunmadığının tespiti önemlidir. Bu kapsamda tek ya da belirleyici delilin, fiziksel teşhise ya da maddi olaya ilişkin tanık beyanı olduğu bir ceza yargılamasında sanığın bu delilin güvenilirliğine etkili bir şekilde itiraz edebilmesi için tanık ile aynı duruşmada bulunması gerekebilir(Kadir İnan [2. B.], B. No: 2020/23928, 30/10/2024, § 37, Haci Sülük ve Ömer Sülük [1. B.], B. No: 2021/5155, 13/3/2025, § 95).

37. Somut olayda tanıklardan G.Ö.nün duruşmada açıkça "uydurduğunu" belirtmesi ve hakkında yalan tanıklıktan dolayı suç duyurusunda bulunulması karşısında tanıklardan A.K.nın beyanları titizlikle incelenmelidir. Tanık A.K.nın kendi soruşturma dosyasında etkin pişmanlık kapsamında ifade verirken başvurucuyla ilgili olarak askerî mahrem yapılanma içinde kod adı kullandığını, askerî okullara başvurucuyu hazırladığını ve askerî okullara girdikten sonra da burada kendisiyle ilgilendiğini beyan etmesi hükme esas alınmıştır. Ancak bu tanığın duruşmadaki ifadesinde fotoğraflar üzerinden teşhis işlemi yaptığını, kod adını söylediğini, ad ve soyad kullanmadığını, 12 yıl geçtiğini, başvurucuyu fotoğraf üzerinden net bir şekilde teşhis edemediğini beyan ettiği de görülmektedir. Dolayısıyla tanık beyanlarının alındığı aşamada başvurucu hazır bulunmadığından sorgulama yapmasına imkân tanınmamış ve tanık A.K.nın kolluk aşamasındaki teşhis işlemiyle yetinilmiştir. Bu durumda eldeki başvuruda fiziksel teşhise dair bir gerekliliğin söz konusu olmadığı söylenemez. Tanık beyanının bu niteliği dikkate alındığında, başvurucu müdafiinin delilin güvenilirliğine ilişkin iddia ve itirazlarını etkili bir şekilde ortaya koyduğu söylenemez.

38. Diğer taraftan başvurucu, sorulan sorulara tanıkların verdikleri cevaplar hakkında kişisel izlenim edinme fırsatı elde edememiştir. Bu yüzden tanıkların gösterdiği tepkiler konusunda Mahkemenin dikkati çekilememiş, tanık beyanlarının güvenilirliği test edilememiştir. Öte yandan, yargılamanın bütününe bakıldığında tanıkları sorgulama imkânının tanınmaması nedeniyle savunma makamının maruz kaldığı sınırlamanın telafi edildiğini söylemek mümkün görünmemektedir. Sonuç olarak güvenilirliği ve doğruluğu test edilmemiş tanık beyanları hükme esas alınmış olduğu hâlde savunmanın karşılaştığı zorlukları telafi edecek karşı dengeleyici güvencelerin sağlanmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda tanıkların başvurucu müdafii tarafından sorgulama imkânı bulurken başvurucu tarafından sorgulanamamasının yargılamayı bir bütün olarak adil olmaktan çıkardığı sonucuna ulaşılmıştır.

39. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

40. Başvurucu, ihlalin tespiti ile birlikte yeniden yargılama yapılmasını istemektedir. Ayrıca maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

41. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerinin yapması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

42. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.

43. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir. Başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmayıp başvurucu da yeterli bilgi ve belge sunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin tanık sorgulama hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 33. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2020/57, K. 2020/245) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 24/6/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Mehmet Eyyüp Gülgün [1. B.], B. No: 2021/64274, 24/6/2025, § …)
   
Başvuru Adı MEHMET EYYÜP GÜLGÜN
Başvuru No 2021/64274
Başvuru Tarihi 28/12/2021
Karar Tarihi 24/6/2025

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, beyanları hükme esas alınan tanıkların sanık tarafından duruşmada sorgulanmasına imkân verilmemesi nedeniyle tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Tanık dinletme ve sorgulama hakkı (ceza) İhlal Yeniden yargılama
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi