TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BURAK AKBAY VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2021/7380)
|
|
Karar Tarihi: 17/12/2024
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Basri BAĞCI
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
|
|
Ömer ÇINAR
|
|
|
Metin KIRATLI
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin Ozan ADIYAMAN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Burak AKBAY
|
|
|
2. Sabri Yılmaz ÖZDİL
|
|
|
3. Estetik Yayıncılık A.Ş.
|
Vekili
|
:
|
Av. İsmail YILMAZ
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, ulusal bir gazetede yayımlanan köşe yazısında kullanılan ifadelerden dolayı tazminata hükmedilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu Burak Akbay, Sözcü gazetesi ve yayın sahibi Estetik Yayıncılık A.Ş.nin kurucu ortağıdır. Diğer başvurucu Sabri Yılmaz Özdil ise bu gazetede yazıları yayımlanan bir köşe yazarı ve gazetecidir.
3. Sözcü gazetesinin 2/10/2016 tarihli sayısında başvurucu Sabri Yılmaz Özdil'in hazırladığı "Bağış'ıklık Sistemi" başlıklı bir köşe yazısı yayımlanmıştır. Başvurucu, köşe yazısında şu ifadeleri kullanmıştır:
"Fakir fukaraya yardım ediyoruz ayaklarıyla mütedeyyin insanlarımızdan bağış toplayan [K.Y.M.] Derneği, fetöcü çıktı. Afrika’da açları doyuruyoruz dümeniyle kurban parası topladıkları, Somali’de dana kestik, Uganda’da koyun kestik deyip, kurban paralarını Pensilvanya’ya havale ettikleri anlaşıldı.
Üstelik... İşte bakın sizin kurbanı böyle kestik, şöyle dağıttık diye CD’ler gönderiyorlardı, kurban bağışında bulunanlar bu CD’leri seyredip, hayırlara vesile oldukları için dua ediyorlardı, meğer, beş senedir herkese aynı CD’yi gönderiyorlarmış iyi mi... Herifler bir tane kurban kesmiş, seyreden herkes kendisininki zannediyormuş!
Bu dernek ne zaman kuruldu?
2004’te, Akp iktidara gelir gelmez kuruldu.
2006’da, Akp hükümeti tarafından “kamu yararına çalışan dernek statüsü” verildi.
2007’de, Akp hükümeti tarafından “izinsiz yardım toplama yetkisi” verildi.
2008’de TBMM başkanlığı tarafından, TBMM Üstün Hizmet Ödülü verildi.
Şimdi fetöcü dedikleri bu derneğe üstün hizmet ödülü verdiklerinde, TBMM başkanı kimdi? Herhalde İsmet İnönü’ydü!
Keriz Feneri’ni hatırlarsınız... Mübarek ramazan ayında burnuna sinek konmuş Afrikalı aç çocukların fotoğraflarını gösterip, 'asrın iyilik hareketi' sloganıyla mütedeyyin insanlarımızdan bağış topluyorlardı. Kurban bağışlarını sahte faturalarla indiragandi yaptıkları, kendilerine villa aldıkları, gemi aldıkları, zekat paralarını sevgililerine yedirdikleri, dini bütün pozları verirken, Las Vegas’ta kumara bile gittikleri ortaya çıktı.
Keriz Feneri derneği de, tıpkı [K.Y.M.] Derneği gibi, 2004 senesinde, Akp iktidara gelir gelmez sahneye çıkmıştı.
2004’te kamu yararına dernek statüsü alabilmek için Danıştay’a başvurdu. O zamanlar, bu izni sadece Danıştay verebiliyordu. Keriz Feneri derneği, Danıştay’dan izin istedi. Danıştay reddetti, izin vermedi. Aradan biraz zaman geçti, tekrar Danıştay’a başvurdu, tekrar izin istedi. Danıştay gene reddetti, gene izin vermedi. Bunun üzerine ne oldu biliyor musunuz... Akp hükümeti zart diye devreye girdi, zurt diye dernekler kanununu değiştirdi, Danıştay’dan izin alınması şartını kaldırdı, izin yetkisini bakanlar kuruluna verdi.
Danıştay engeli ortadan kaldırılır kaldırılmaz, Keriz Feneri’ne bakanlar kurulu kararıyla 'kamu yararına çalışan dernek statüsü' verildi. Bir sene sonra, 2005’te 'izinsiz yardım toplama yetkisi' verildi, vergiden muaf tutuldu. 2007’de TBMM başkanlığı tarafından TBMM Üstün Hizmet Ödülü verildi.
Keriz Feneri’ne üstün hizmet ödülü verdiklerinde, TBMM başkanı kimdi? Muhtemelen İsmet İnönü’ydü!
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne saldırdılar, Çağdaş Eğitim Vakfı’na saldırdılar, Atatürkçü Düşünce Derneği’ne saldırdılar... TBMM üstün hizmet ödülü verilen ve 'dindar' denilen derneklerden biri dolandırıcı çıktı, öbürü hem dolandırıcı hem fetöcü çıktı.
Samimi fikrimi sorarsanız...
Kendi memleketimizde bunca şehit ailesi, bunca gazi varken, garibanlık yüzünden okuyamayan bunca çocuğumuz varken, özellikle kız çocuklarımızın eğitimi için yurtlara, burslara, her bir kuruşu altın değerinde yardımlara ihtiyacımız varken... Sayın ahalimiz, haritadaki yerini bile bilmediği Myanmar’a kurban bağışlıyorsa, Sudan’da Kongo’da iftar veriyorsa, kendi çocuğunun okulunu bok götürürken, Tanzanya’ya okul yaptırıyorsa... Bu ahaliyi soymak sevaptır!
O nedenle... 'Hayırlara Vesilenin Sözcüsü' ismiyle dernek kurma hazırlıklarına başladım. Henüz kendilerine danışmadım ama, [B.C., U.D. ve E.Ç.yi] mütevelli heyetine almayı düşünüyorum. Cibuti’de imam hatip üniversitesi açıp, Etiyopya’da deve keseceğiz, karda kışta üşümesinler diye Senegalli çocuklara gocuk alacağız. [M.G.den] rica ettim, bağışta bulunan mütedeyyin hayırseverlere göndereceğimiz CD’leri bizzat hazırlayacak.
Panama’dan bi hesap numarası ayarlar ayarlamaz, yayımlayacağım, bağışlarınızı gönderirsiniz. Yok ben illa hemen vereyim derseniz, çantayla-poşetle elden teslim alma servisimiz mevcuttur.
E hâliyle, meclis başkanlığımız bi üstün hizmet ödülü de bize takdim eder gari."
4. D.F. Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (D.F. Derneği) köşe yazısında kullanılan ifadelerin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu iddiasıyla başvurucular aleyhine Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Asliye Hukuk Mahkemesi) 50.000 TL talepli manevi tazminat davası açmıştır. Davacı Dernek dilekçesinde, "Bağış'ıklık Sistemi" başlıklı köşe yazısında yer verilen "Keriz Feneri’ni hatırlarsınız... Mübarek ramazan ayında burnuna sinek konmuş Afrikalı aç çocukların fotoğraflarını gösterip, 'asrın iyilik hareketi' sloganıyla mütedeyyin insanlarımızdan bağış topluyorlardı. Kurban bağışlarını sahte faturalarla indiragandi yaptıkları, kendilerine villa aldıkları, gemi aldıkları, zekat paralarını sevgililerine yedirdikleri, dinibütün pozları verirken, Las Vegas’ta kumara bile gittikleri ortaya çıktı." şeklindeki ifadelerin gerçeği yansıtmadığını belirtmiştir. Buna ek olarak insani yardım alanında toplumun kendisine duyduğu güven ve kamuoyundaki itibar ve saygınlığı oranında hizmette bulunabildiğinin altını çizen Dernek, köşe yazısındaki ifadelerin Derneğin ve yöneticilerinin itibarını zedelediğini, telafisi imkânsız zarara neden olduğunu ileri sürmüştür.
5. Başvurucular ise uyuşmazlığın esasına ilişkin beyanlarında köşe yazısının Hükûmetin izinsiz bağış toplama yetkisi verdiği K.Y.M. Derneğinin Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasıyla (FETÖ/PDY) ilişkili olduğuna ve yardım paralarının amacı dışında kullanıldığına dair haberler üzerine hazırlandığını belirtmiştir. Buna ek olarak izinsiz bağış toplama yetkisi verilmesindeki usulü eleştirdiklerinin altını çizmiş, bu eleştiriyi yaparken aynı şekilde izinsiz bağış toplama yetkisine sahip olan ve bu yetkiyi kötüye kullandığı iddiasıyla bazı yöneticileri soruşturulan D.F. Derneğinden bahsettiklerini açıklayan başvurucular, köşe yazısında davacı hakkındaki ifadeleri daha önce çeşitli basın ve yayın organlarında yer verilen haberlerdeki bilgi ve iddialara dayanarak kurguladıklarını savunmuştur. Ayrıca dava konusu yazıyı hazırlarken esas aldıklarını iddia ettikleri haberlerin görsellerini delil olarak Asliye Hukuk Mahkemesine sunmuştur.
6. Başvurucuların ilk derece mahkemesine sundukları evraka göre 13/5/2015 tarihinde Hürriyet adlı haber sitesinde yayımlanan "D.F. davasında karar" başlıklı haberde; hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma, özel belgede sahtecilik ve kamu görevlisinin sahtecilik suçuna iştirak etme suçlarından cezalandırılması istenen yirmi sanıktan bazılarının beraatine, bazılarının ise hakkındaki ceza davasının düşürülmesine karar verildiği belirtilmiştir. Buna ek olarak güveni kötüye kullanma ve özel belgede sahtecilik suçlarını işlediği iddiasıyla yargılanan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) eski Başkanı Z.A. hakkında görülen davanın düşürülmesine, Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Z.K.nın ise beraatine karar verildiği ifade edilmiştir. 14/5/2015 tarihinde Milliyet adlı haber sitesinde yayımlanan "D.F. davasında sanıkların hiçbiri ceza almadı" başlıklı haberde de yukarıdakilere benzer açıklamalar yer almıştır.
7. Radikal adlı haber sitesinde 11/9/2008 tarihinde yayımlanan "12 soruda D.F. davası" başlıklı haberde, Almanya Savcılığının hazırladığı iddianameye göre D.F. Derneği kampanyasında toplanan 41 milyon avronun 18 milyonunun amaç dışı kullanıldığı ileri sürülmüştür. Aynı haber sitesinin 11/1/2010 tarihli "Z.A. Las Vegas'ta fena yakalandı" başlıklı haberinde, kamuoyunda D.F. davası olarak bilinen yargılama nedeniyle sıkıntılı günler geçirdiği ileri sürülen RTÜK eski Başkanı Z.A.nın bir fuar nedeniyle gittiği Las Vegas'ta kumar masasında yakalandığı iddia edilmiştir.
8. Davanın görüldüğü Asliye Hukuk Mahkemesi 11/9/2018 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Asliye Hukuk Mahkemesi ret kararının gerekçesinde; D.F. Derneği ve yöneticileri hakkında yürütülen soruşturmalar nedeniyle daha önce Hürriyet ve Milliyet gazeteleri gibi ulusal basında önemli yeri olan gazetelerde haberler yapıldığının ve 11/1/2010 tarihli başka bir haberde anılan Derneğin yöneticilerinden olan Z.A.nın Las Vegas'ta kumar oynadığının iddia edildiğinin altını çizmiştir. Buna ek olarak köşe yazısında kullanılan ifadelerin Dernek yöneticilerinin yargılanma süreçlerinde çıkan haberlere dayanılarak kurgulandığını, bu neviden derneklere yardım amacıyla bağış yapmak isteyen iyi niyetli ve dürüst vatandaşları uyarmak için kullanıldığını kabul etmiştir. Ayrıca köşe yazısının ilgili bölümünün basın özgürlüğü içinde, belli ölçülerde abartı olacak şekilde, okuyucunun ilgisini çekecek ifadeler kullanılmak suretiyle hazırlandığına vurgu yapmıştır. Nihai olarak Asliye Hukuk Mahkemesi, yazının kamu yararını ilgilendiren ve her zaman güncel olabilecek bir konuda, daha önce kamuoyuyla paylaşılan haberlere dayanılarak hazırlandığı sonucuna varmıştır.
9. Davacının istinaf kanun yoluna başvurduğu söz konusu karar İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesince (Bölge Adliye Mahkemesi) incelenmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi, istinaf talebinin kabulü ile Asliye Hukuk Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın kısmen kabulü ile 15.000 TL manevi tazminatın davalılardan tahsiline kesin olarak karar vermiştir. Köşe yazısında kullanılan ifadelerin objektif sınırlar içinde kalmadığının altını çizen Bölge Adliye Mahkemesi yazının güncelliğini yitiren bir olayla ilgili hazırlandığını ve gerçeğe uygun olmadığını kabul etmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Bu açıklamalar doğrultusunda; davaya konu açıklamalarda davalı tarafından davacı hakkında sarf edilen'...kurban bağışlarını sahte faturalarla indiragandi yaptıkları, gemi aldıkları, zekat paralarını sevgililerine yedirdikleri, dini bütün pozlar verirken, Las Vegas’ta kumara bile gittikleri ortaya çıktı....' şeklindeki söz ve ifadelerinin objektif sınırlar içinde kalmadığı, güncelliğini yitiren olayla ilgili yayının gerçeğe de uygun olmadığı, dernektekilerin zekat paralarını sevgililerine yedirdiklerine ilişkin davalıların hiçbir delil ya da emare sunmadıkları bu durumda yazıda ölçülülüğün ve orantılılığın kaybolduğu, düşünceyi açıklama ve eleştiri hakkının sınırlarının aşıldığı, doğrudan tüzel kişiliğin, kişilik haklarına saldırının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Bu hâliyle davacının şeref ve itibarının korunmasını isteme hakkı, davalının ifade özgürlüğünden üstün tutulmalı ve davacının kişilik haklarının saldırıya uğradığı kabul edilmelidir."
10. Bölge Adliye Mahkemesi kararı 11/1/2021 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiş, başvurucular 8/2/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
11. Başvurucular öncelikle ihtilaf konusu köşe yazısının K.Y.M. Derneğiyle ilgili olduğunu, yazıda bu neviden derneklere kamu makamlarından izin almaksızın bağış toplama yetkisi verilmesini eleştirdiklerini, D.F. Derneğinin de izinsiz bağış toplama yetkisine sahip bir dernek olduğunu ve bu Derneğin yöneticileri hakkında, toplanan bağışları amacı dışında kullandıkları iddiasıyla soruşturma yürütüldüğünü belirterek davacı Dernekle ilgili köşe yazısındaki ifadeleri daha önce basın ve yayın organlarında yer verilen haberler ve soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeleri dikkate alarak kurguladıklarını ileri sürmüştür. Sonuç olarak başvurucular köşe yazısında kullanılan ifadelerden dolayı tazminat ödemeye mahkûm edilmeleri nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
12. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; ifade özgürlüğü ile şeref ve itibarın korunması hakkı arasında adil bir denge kurulup kurulmadığının değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
13. Başvuru ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir.
14. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
15. İfade özgürlüğüne yapılan müdahalenin dayanağı olan 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 58. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı anlaşılmıştır. Müdahalenin Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır. Bu belirlemenin ardından demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk yönünden inceleme yapılacaktır (ifade özgürlüğüne yapılan müdahalelerin demokratik toplum düzeninde gerekliliğine ilişkin detaylı açıklama için bkz. Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72).
16. Somut olayda başvurucuların ifade özgürlüğü ile davacının şeref ve itibarının korunması hakkı arasında adil bir denge kurulmalıdır. Bu kapsamda başvuru konusu ifadelerin bağlamı, konunun kamu yararına bir tartışmaya katkı sunup sunmadığı ve güncel olup olmadığı ile yargı mercilerinin bu konuda ilgili ve yeterli bir gerekçe sunup sunmadıkları hususlarında değerlendirme yapılmalıdır (ifade özgürlüğü ile şeref ve itibarın korunması hakkının dengelenmesinde dikkate alınacak kriterlere ilişkin daha detaylı açıklama için bkz. Bilal Uçar [1. B.], B. No: 2019/10122, 21/9/2022, § 14).
17. Anayasa Mahkemesi maddi olgular ile değer yargıları arasında dikkatli bir ayrıma gidilmesi, maddi olgular ispatlanabilse de değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığının dikkate alınması gerektiğini kabul etmiştir (İlhan Cihaner (2) [1. B.], B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 64). Bunun yanında yeterli bir olgusal temeli olması beklenmekle birlikte başvuru konusu ifadelerin bütün olarak ele alındığında kamu yararını ilgilendirmesinin değer yargısı kavramının geniş yorumlanması gerekliliğini ortaya çıkarabileceğini de belirtmiştir (Yıldız Oto Ağca (3) [2. B.], B. No: 2014/1032, 29/6/2016, § 22).
18. İhtilaflı köşe yazısında kullanılan ifadelerin davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğuna, davacının şeref ve itibarının korunmasını isteme hakkının davalının ifade özgürlüğünden üstün tutulması gerektiğine karar veren Bölge Adliye Mahkemesi, ihtilaf konusu yazıdaki ifadelerin iki özelliğine vurgu yapmıştır: Bölge Adliye Mahkemesine göre köşe yazısında kullanılan ifadeler gerçeğe uygun değildir ve güncelliğini yitiren bir konuyla ilgilidir.
19. Buna göre ele alınması gereken ilk husus başvuruya konu ifadelerin maddi vakıaların açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilmesidir. Maddi olgu olarak değerlendirilen ifadelerin kanıtlanması beklenirken değer yargısı sayılan ifadeler içinse belli bir olgusal temelin varlığı aranmalıdır (Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, § 57; İlhan Cihaner (2), § 64).
20. Başvuruya konu köşe yazısında davacı Derneğin ihtiyaç sahiplerine iletilmek üzere bağış adı altında topladığı paraları amacı dışında kullandığı iddia edilmiştir. Yazıda davacı Derneğin yöneticilerinin sahte faturalarla kurban bağışlarını kendi hesaplarına geçirdikleri, kendilerine villa ve gemi aldıkları, zekat paralarını sevgilileri için harcadıkları ve bir yandan dindar bir görüntü çizerken diğer yandan yurt dışında kumar oynadıkları belirtilmiştir. Ayrıca aç çocukların fotoğraflarını gösterip asrın iyilik hareketi sloganıyla mütedeyyin insanlardan bağış topladığı ileri sürülen davacı Dernekten Keriz Feneri olarak söz edilmiştir (bkz. § 3).
21. Yazarın yazıda Dernek yöneticilerinin birtakım eylemlerinden bahsederken "kurban-sahte fatura", "ihtiyaç-villa", "zekat-para yedirme" ve "dindar-kumar" gibi kelimeleri zıt anlamlı olarak kullandığı görülmüştür. Bununla birlikte yazar, ifadelerinde ne bir Dernek yöneticisinin ismini vermiş ne de somut bir olay anlatımında bulunmuştur.
22. Bu açıklamalar ışığında bir yardım kuruluşunca toplanan paraların amacı dışında kullanıldığına ilişkin iddianın ciddiyeti karşısında bu paraların ne şekilde harcandığına dair soyut açıklamaların önemini yitireceği kabul edilmelidir. Öyleyse köşe yazısında isnat edilen maddi olgu davacı Derneğin yöneticilerinin ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmak üzere toplanan yardım paralarını amaç dışı kullanmalarıdır. Bununla birlikte davacı Dernekten bahsedilirken kullanılan "Keriz Feneri" ibaresinin değer yargısı niteliğinde olduğu açıktır.
23. Davalının köşe yazısında ileri sürdüğü olgusal isnatlar yönünden bir gazeteci olarak üzerine düşen ödev ve sorumlulukları yerine getirip getirmediği aydınlığa kavuşturulmalıdır. Bu bağlamda basının gazetecilik etik ve ilkelerine uygun olarak iyi niyetle topluma doğru ve güvenilir bilgi sağlama ödev ve sorumluluğunu yerine getirip getirmediği, gazetenin ileri sürdüğü olgusal iddiaların doğruluğu konusunda yeterli araştırmayı yapıp yapmadığı denetlenecektir (benzer değerlendirmeler için bkz. Çetin Doğan (2) [GK], B. No: 2014/3494, 27/2/2019, § 63; Mehmet Doğan Uğurlu ve diğerleri [2. B.], B. No: 2015/954, 12/9/2018, § 54).
24. Başvurucular, Asliye Hukuk Mahkemesine sundukları cevapta köşe yazısını daha önce yayımlanan haberlerdeki bilgi ve iddialara dayanarak hazırladıklarını belirtmiş; yazıyı hazırlarken esas aldıklarını iddia ettikleri haberlerin görsellerini sunmuştur (bkz. § 5). Gerçekten D.F. Derneği ve yöneticileri hakkında yürütülen soruşturmalar nedeniyle daha önce Hürriyet ve Milliyet gazetelerinde haberler yapılmıştır. Bunun yanında Radikal haber sitesinde yayımlanan 11/1/2010 tarihli başka bir haberde de anılan Derneğin yöneticilerinden olan Z.A.nın Las Vegas'ta yetişkinlere eğlence fuarının katılımcılarıyla aynı masada kumar oynadığı iddia edilmiştir (bkz. §§ 6, 7).
25. Köşe yazısında kullanılan ifadenin davacı D.F. Derneğinin yöneticilerinden bir kısmı hakkında güveni kötüye kullanma, özel belgede sahtecilik ve kamu görevlisinin sahteciliği suçuna iştirak etme suçlarından yürütülen soruşturmalar nedeniyle daha önce Radikal, Hürriyet ve Milliyet gazetelerinde yapılan haberlere dayandırıldığı ortaya konulmuştur. Ayrıca kullanılan ifadelerle, dayanıldığı kabul edilen kaynaklarda yer alan olguların çarpıtıldığı söylenemez.
26. Başvuru konusu köşe yazısında yer alan bilgilerin daha önce yayımlanan haberlerle halka açıklandığı, bu noktada ileri sürülen olgusal isnatların kamunun bilgisine ilk defa anılan köşe yazısıyla sunulmadığı görülmüştür. Bunun yanında yukarıda yapılan açıklamalar dikkate alındığında kişilerin vicdanlarını ve duygularını manipüle ederek onlardan menfaat temin edildiğini ifade etmek için kullanıldığı anlaşılan "Keriz Feneri" ibaresinin değer yargısı olduğu söylenemez.
27. Bölge Adliye Mahkemesi, başvurucuların davacı Derneğin itibarına haksız saldırıda bulunduğu sonucuna ulaşırken geçmişte davacı Dernek etrafında dönen tartışmaların ve açılan davaların güncelliğini yitirdiğini kabul etmiştir. O hâlde eldeki başvuruda değerlendirilmesi gereken bir diğer husus, köşe yazısında davacı Dernekle ilgili olarak kullanılan ifadelerin konusunun güncel olup olmadığıdır. Başvurucular köşe yazısında, yardımlaşma amacıyla kurulan derneklere izinsiz bağış toplama yetkisi verilmesinin eleştirildiğini vurgulamış; davacı Derneğin de izinsiz bağış toplama yetkisi olduğunu, bazı Dernek yöneticilerinin bu yetkisini kötüye kullandığı iddiasıyla yargılandığını ileri sürmüştür (bkz. § 11).
28. Somut olayda Hükûmet tarafından izinsiz bağış toplama yetkisi verilen bir derneğin terör örgütü ile ilişkisi olduğu ve yardım paralarının bu ilişki kapsamında amacı dışında kullanıldığı haberleri dikkate alınarak hazırlanan bir köşe yazısı yayımlanmıştır. Yazıda Hükûmetin yardımlaşma derneklerine izinsiz bağış toplama yetkisi vermesi kusurlu görülmüş ve eleştirilmiş, bu kapsamda daha önce yardım paralarını amacı dışında kullandıkları gerekçesiyle yöneticileri yargılanan davacı Dernekle ilgili ifadelere yer verilmiştir. Ayrıca yazıda geçen iki Derneğin de izinsiz bağış toplama yetkisine sahip olduğunun altı çizilmiştir.
29. Farklı zamanlarda meydana gelen olaylar arasında -somut olaydaki izinsiz bağış toplama yetkisi verilmesi gibi- kişi ya da kurumların benzer kusurları gerekçe gösterilerek bağlantı kurulabildiği hâllerde önceki olaya ilişkin değerlendirmenin mevcut tartışmaya katkı sağlayacağı, olayların karşılaştırmalı olarak ele alınmasının engellenmesinin o konuya ilişkin ifade özgürlüğünü anlamsız kılacağı açıktır. İhtilaflı köşe yazısında daha önce D.F. Derneği etrafında meydana gelen olaylarla FETÖ/PDY'yle ilişkili olduğu kabul edilen K.Y.M. Derneği hakkındaki tartışmalar arasında bağlantı kurulmuş ve benzer hataların yapıldığı ileri sürülerek Hükûmete karşı yöneltilen eleştiri güçlendirilmiştir. Dolayısıyla köşe yazısında davacı Dernekle ilgili olarak kullanılan ifadelerin konusunun güncel olmadığının kabul edilmesi mümkün değildir. Buna karşılık Bölge Adliye Mahkemesi herhangi bir açıklama yapmaksızın Dernek etrafında meydana gelen ve toplum hayatı üzerinde izler bırakan, kamunun hafızasında yeri olan olayların güncelliğini yitirdiğini kabul etmiştir. Soyut ve şablon gerekçelerle, bir olayın hatırlatılmasının veya eleştirilmesinin engellenmesi o olayla ilgili kamusal tartışmaların kesintiye uğratılması, sınırlanması veya tümüyle ortadan kaldırılması anlamına gelebilir.
30. Bölge Adliye Mahkemesi, başvuruya konu köşe yazısının güncelliğini yitiren bir olayla ilgili olduğunu ve gerçeğe uygun olmadığını açıklayarak yazar ve gazetenin tazminat ödemesine karar vermiştir (bkz. § 9). Buna karşılık davaya konu ifadelerin türünü, konusunu, olgusal temele dayalı olup olmadığını, ifadenin yayımlandığı dönemin şartlarını veya kamusal bir tartışma ekseninde gerçekleşip gerçekleşmediğini yeterince gözetmemiş; başvurucuların ifade özgürlüğü ile davacının şeref ve itibarının korunması hakkı arasında adil bir denge kuramamıştır. Bu sebeple Bölge Adliye Mahkemesinin ileri sürdüğü gerekçelerin başvurucuların ifade özgürlüğüne yapılan müdahale için yeterli olduğunun kabul edilmesi mümkün olmamıştır. Başvurucuların tazminat ödemeye mahkûm edilmesinin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık gelmediği sonucuna ulaşılmıştır.
31. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Ömer ÇINAR ve Metin KIRATLI bu sonuca katılmamıştır.
III. GİDERİM
32. Başvurucular, ihlalin tespiti ve tür ile miktar belirtmeksizin tazminat talebinde bulunmuştur.
33. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
34. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.
35. Ayrıca başvuruculara manevi zararları karşılığında net 30.000 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE Ömer ÇINAR ve Metin KIRATLI'nın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesine (E.2018/2357, K.2020/1352) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvuruculara net 30.000 TL manevi tazminatın MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. 487,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.487,60 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/12/2024 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY
Başvurucular ulusal bir gazetede yayımlanan köşe yazısında kullanılan ifadelerden dolayı davacı Dernek lehine manevi tazminata hükmedilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia etmiş, Sayın Mahkemece çoğunluk tarafından Başvurucuların Anayasanın 26. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Aşağıda belirttiğimiz gerekçelerle çoğunluk görüşüne katılmıyoruz. Şöyle ki;
Başvuruya konu köşe yazısında FETÖ/PDY ile ilişkili olan K.Y.M Derneği’nin topladığı bağış ve yardımları usulsüz harcadığı ve kullandığına ilişkin bilgilere ve yorumlara yer verilmiş, izinsiz bağış toplama konusundaki yasal uygulama eleştirilmiştir. Ancak yazının kapsamı incelendiğinde K.Y.M Derneği ile ilgili yorumların yaklaşık iki paragraf olduğu, yazarın hemen sonrasında Keriz Feneri Derneği adı altında davacı Dernek hakkında yorumlar yapmaya başladığı, K.Y.M Derneğinden daha çok davacı Derneğin de halktan topladığı bağışları usulsüz harcadığından bahsettiği, güncel olmayan geçmiş olayları K.Y.M Derneği ile ilişkilendirdiği görülmektedir. Bunun yanında söz konusu yazıda, ülkemizde faaliyet gösteren bazı derneklerin isimleri zikredilerek bunlara haksız olarak saldırıldığı, davacı Derneğin dolandırıcı çıktığı, ülkemizde yardıma ihtiyaç duyan kişiler ve öğrenciler varken yurt dışı faaliyetlerin gereksiz olduğu, yurt dışı faaliyetlerine yardımda bulunan ahalinin soyulmasının sevap olduğu gibi iddia ve ithamlarda bulunulmuştur.
Söz konusu yazıda davacı Derneğin ismi alay konusu yapıldığı gibi, geçmişte yaşanan bazı olumsuz örnekler zikredilerek Derneğin yapmış olduğu faaliyetlerin tamamının eleştiri ve alay konusu yapıldığı açıkça görülmektedir. Türk Medeni Kanunu’na göre, dernek ve vakıflar özel hukuk tüzel kişisi olup, dernekler kâr amacı gütme dışında sosyal vb. belirli bir amacı gerçekleştirmek üzere örgütlenmiş kişi topluluklarıdır. Başvurucu Derneğin FETÖ/PDY ile irtibatlı olan K.Y.M Derneği ile ilişkilendirilmesi, buna ilave olarak dolandırıcı olduğunun açıkça belirtilmesi Derneğin kişilik haklarını ve faaliyet özgürlüğünü açıkça zedelemektedir. Nitekim yerel mahkemenin Başvurucunun manevi tazminat davasının reddine ilişkin kararını kaldıran ve 15.000 TL manevi tazminata hükmeden Bölge Adliye Mahkemesi, yazının güncel ve gerçek olmadığını vurgulamıştır.
Çoğunluk gerekçesinde, Derneğin halen faaliyet gösterdiği, bu anlamda toplanan bağışların usulsüz harcandığına ilişkin geçmişte yapılan tartışmaların bugünde güncelliğini koruduğu, tartışmaların güncelliğini yitirdiğinin kabulünün kamusal tartışmaların kesintiye uğratılması veya tümüyle ortadan kaldırılması anlamına geleceği ileri sürülmüştür. Türk Medeni Kanunu’nun 48. maddesine göre, “Tüzel kişiler, cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehildirler”. Anayasanın 17. maddesine göre ise, “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir”. Buna göre, Anayasanın 17. maddesi çerçevesinde tüzel kişilerin de manevi kişiliklerinin korunmasını ve geliştirilmesi istem hakkını haiz olduğu konusunda şüphe bulunmamaktadır. Öyle ki, Başvurucu hakkında manevi tazminata hükmedilmesi tüzel kişilerin de şeref ve itibarının zedelenmesi nedeniyle manevi tazminat istem hakkının varlığını göstermektedir. Ülkemizde binlerce derneğin faaliyet gösterdiği ve bu derneklerden bazılarının zaman zaman usulsüzlükler yapabileceği nazara alındığında, çoğunluk gerekçesi kabul edildiği takdirde başvurucu Dernek hakkında geçmişte yapılan kamusal tartışmalar, her zaman başka bir derneğin yaptığı usulsüzlük haberi ile birlikte verilebilecektir. Oysa unutulma hakkı Anayasanın 17. maddesi çerçevesinde gerçek ya da tüzel kişilere tanınan bir hak olup, Anayasa Mahkemesi de bu hakkın varlığını kabul etmektedir.
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu N.B.B. kararında unutulma hakkına ilişkin olarak; (3.3.20016 tarih ve B. No: 2013/5653) “… Unutulma hakkı, internet ortamında bir haberin uzun süredir kolayca ulaşılabilir olması nedeniyle kişinin şeref ve itibarının zedelenmesi durumunda gündeme gelmektedir. Bu hakkın amacı, internetin yaygınlaşması ve sağladığı imkânlar nedeniyle ifade ve basın özgürlükleri ile kişilerin manevi varlığının geliştirilmesi hakkı arasında gerekli hassas dengenin kurulmasını sağlamaktır…Somut olayda, başvurucunun şikâyetine konu olan haberler 1998 ve 1999 yıllarında yayımlanmıştır ve arşiv niteliğindedir. Gazete arşivi niteliğinde olan haberler açısından arşivin sadece dijital alanda tutulmadığı ve içerik sağlayıcı tarafından saklanabileceği açıktır. Özellikle ölçülülük ilkesi temelinde yapılacak bir değerlendirme ile internet ortamında haberi ulaşılabilir kılan kişisel verilerin silinerek erişimin engellenmesi gibi yöntemler gözetildiğinde internet ortamındaki arşiv niteliğindeki haberin tamamen silinmeden sonuca ulaşılabilmesi mümkündür. Bu bağlamda bilimsel araştırmalar açısından dijital haber arşivinin tamamen silinerek geçmişteki olayların yeniden yazılması sonucunu doğuracak nitelikte basın özgürlüğüne yönelik ciddi müdahalelerin ortaya çıkması önlenebilir” gerekçelerine yer vermiştir.
Başvuru konusu olayda yazının tarihi 2.10.2016 olup, bu tarih 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrasındadır. K.Y.M Derneği ile ilgili ortaya konulan gerekçeler bu anlamda güncel ve kamuoyunun menfaatine olan tartışmalardır. Oysa Dernek hakkında geçmişte yapılan tartışmalar 2008-2009 yıllarına ilişkindir ve terör örgütü ile irtibat ya da iltisak söz konusu değildir. Yani, davacı Derneğin terör örgütü bağlantısı olmamasına karşın, yaklaşık 7-8 yıl önce tartışma konusu olan olaylar, K.Y.M Derneği ile bir araya getirilerek yeniden ortaya konulmuştur. Çoğunluk gerekçesi nazara alınırsa herhangi bir derneğin usulsüzlük yapması halinde geçmiş tarihlerde ne zaman yapılırsa yapılsın veya konusu ne olursa olsun başka bir dernek hakkında yapılan tartışmalar tekrardan kamuoyunun dikkatine sunulabilecektir. Bu durumda kişilerin unutulma hakkı hiçbir zaman mümkün olmayacağından, Anayasanın 17. maddesi karşısında bu görüşe katılmak mümkün değildir.
Başvuru, Anayasa'nın 26. maddesinde düzenlenen ifade hürriyeti kapsamında incelendiğinde, söz konusu maddede “başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması” gerekçeleri ile hakkın sınırlanabileceği belirtilmiştir. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde “hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir” ve aynı Kanunun 25.maddesinde ise, “Davacının, maddî ve manevî tazminat istemleri ile hukuka aykırı saldırı dolayısıyla elde edilmiş olan kazancın vekâletsiz iş görme hükümlerine göre kendisine verilmesine ilişkin istemde bulunma hakkı saklıdır” düzenlemelerine yer verilmiştir. Yine Türk Borçlar Kanununun 58. maddesine göre ise, “ Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir”. Türk Medeni Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu’nun kişilik haklarının korunmasına yönelik yukarıda yer verilen düzenlemeleri Anayasanın 26. maddesi uyarınca kanunilik ölçütünü karşılamaktadır.
Anayasa'nın 17. maddesinin "Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir." biçimindeki ilk fıkrası, devlete bireyin manevi varlığının bir parçası olan şeref ve itibara keyfî olarak müdahale etmeme ve üçüncü kişilerin saldırılarını önleme yükümlülüğü getirmiştir. Köşe yazısında Derneğin ismi değiştirilerek keriz olarak zikredilmiş, yine kurban bağışlarını sahte faturalarla indiragandi yaptıkları, zekat paralarını sevgililerine yedirdikleri, dini bütün pozlar verirken Las Vegas’ta kumara gittikleri belirtilmiştir. Öz-biçim dengesi bağlamında değerlendirildiğinde, Başvurucunun yazısında vermek istediği mesajlar açısından, Derneğe karşı yöneltilecek yorum ve eleştirilerde söz konusu ifadelerin kullanılmasının zorunlu veya gerekli olduğu söylenemez. Nitekim Anayasa Mahkemesi (Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017) kararında “..§69…Bu itibarla mevcut davada dile getirilen kaba, aşağılayıcı, küçük düşürücü, abartılı kişisel saldırı içeren sözlerin -olayın tarafları ve konuşmanın çerçevesi politik alanda kalsa bile- kabul edilebilir sınırları aşması nedeniyle siyasi bir tartışma içindeki bir görüş olarak değerlendirilmesi zordur ve bu sözler ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemez. Başvurucunun tazminat ile cezalandırılmasının toplumsal ihtiyacı karşıladığı ve dolayısıyla “demokratik bir toplumda gerekli” olduğu kabul edilmiştir” gerekçelerine yer vererek, siyasi bir tartışma olsa bile somut olay açısından kabul edilebilir sınırları aşan sözlerin kişisel saldırı olarak değerlendirilebileceğini belirtmiştir.
Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatlarında belirtildiği üzere, delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanması bireysel başvurunun ikincilliği ilkesi yargılamayı yapan derece mahkemelerinin görevidir. Anayasa Mahkemesinin görevi ise, derece mahkemelerinin yorumlarının açıkça keyfi veya bariz takdir hatası içerecek nitelikte olup olmadığını incelemektir. Tazminata hükmeden mahkeme söz konusu kanun maddelerini somut olay açısından değerlendirmiş, kararını gerekçelendirmiş ve hüküm kurmuştur. Tazminata hükmeden Mahkemenin gerekçesi incelendiğinde yukarıda yer verilen hukuk kurallarının uygulanmasında bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik mevcut değildir.
Somut olayda, çoğunluk tarafından, başvurucunun yazdığı köşe yazısı nedeniyle hürriyeti bağlayıcı veya başka bir adlî ceza ile cezalandırılmadığı da nazara alınmamıştır. Anayasa Mahkemesi çok sayıdaki benzer başvurularda adli yargı mahkemelerinin kararlarını değerlendirirken ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamaların niteliğine ve kapsamına da bakmakta, bireysel başvuruya konu olan yargı kararının hürriyeti bağlayıcı bir ceza veya tazminat öngörmesi arasında önemli bir fark bulunduğunu belirterek değerlendirilmenin bu bağlamda yapılması gerektiğini ifade etmektedir.
Nitekim Anayasa Mahkemesi’nin Mustafa Tepeli başvurusunda önceki içtihatlara atıf yapılarak bu husus açıkça vurgulanmıştır.“..22. Kişinin itibarına yapılan saldırının belli bir ağırlık düzeyine erişmiş olduğu hâllerde Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında mündemiç negatif yükümlülüğe, bireyin maddi ve manevi varlığına etkin bir saygının sağlanması için gerekli pozitif yükümlülükler eklenir. Pozitif yükümlülükler, kişilerin birbirleri ile olan ilişkilerini de kapsayacak şekilde kişisel itibara saygının güvence altına alınması amacıyla birtakım tedbirler alınmasını gerektirir (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 47; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, § 40). 23….Başka bir deyişle Anayasa Mahkemesi, devletin maddi ve manevi varlığa yönelik müdahalelere karşı etkili mekanizma kurma yükümlülüğünün mutlaka ceza soruşturması yapılmasını gerekli kılmadığına, bireyin üçüncü kişilerce şeref ve itibarına müdahale edildiği iddiasıyla tazminat davası yoluyla da giderim sağlamasının mümkün olduğuna karar vermiştir (Adnan Oktar (3), § 35)…”. (Mustafa Tepeli [GK], B. No: 2014/5831, 1/3/2017). Manevî tazminat, kişilik haklarının hukuka aykırı şekilde ihlal edilmesi nedeniyle duyulan üzüntü ve kederin hafifletilmesine yönelik bir “giderim” olup, ceza hukuku yaptırımı değildir. Çoğunluk görüşünde manevi tazminatın bu işlevi nazara alınmamıştır.
Bu nedenlerle, Başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiği şeklindeki çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.
Üye
Ömer ÇINAR
|
Üye
Metin KIRATLI
|