logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Medine İzmir [1. B.], B. No: 2022/103449, 7/1/2025, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MEDİNE İZMİR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2022/103449)

 

Karar Tarihi: 7/1/2025

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Muhterem İNCE

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Hikmet Murat AKKAYA

Başvurucu

:

Medine İZMİR

Vekili

:

Av. Mustafa ALICI

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, beyanları hükme esas alınan tanıkların sanık tarafından duruşmada sorgulanmasına imkân verilmemesi nedeniyle sorgulama hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Toprakkale İlçe Emniyet Müdürlüğüne bağlı görevlilerce 8/10/2016 tarihinde yapılan devriye hizmeti esnasında bir açık arazi üzerindeki yol kenarında atılı vaziyette 315 kitap ile 50'yi aşkın CD ve DVD bulunmuştur. Söz konusu kitapların bir kısmının ve dijital materyallerin Fetullah Gülen ile ilgili olduğu anlaşılmıştır.

3. Yapılan inceleme sonucunda bulunan kitapların birisinde başvurucunun parmak izi çıkmıştır. Söz konusu kitap hakkında Bakırköy 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin 28/7/2016 tarihli ve Bakırköy 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin 29/7/2016 tarihli kararları ile basım, dağıtım ve satış yasağı getirildiği, ele geçirilen kitaplara elkonulması kararları olduğu soruşturma evrakından anlaşılmıştır. Yine aynı şekilde söz konusu kitaplar arasında parmak izi tespit edilen dördü erkek, ikisi kadın olmak üzere altı kişi daha bulunmaktadır.

4. Bunun üzerine başvurucu ve diğer kişiler hakkında soruşturma başlatılmıştır. Soruşturma kapsamında başvurucu, Antalya'da yakalanmış; Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) ve Osmaniye Barosundan atanan müdafii eşliğinde ifadesi alınmıştır. İfadesinde suçlamaları kabul etmemiş; parmak izi tespit edilen kişileri tanımadığını ifade etmiştir. Mezun olduktan sonra bir gündüz bakımevi ve kreşinde işe başladığını, 2016 yılı Haziran ayına kadar burada danışman olarak çalıştığını belirtmiştir. Başvurucunun ikametgâhına en yakın karakola müracaat ederek imza atmak suretiyle adli kontrol altına alınmasına, yurt dışına çıkışının da yasaklanmasına Osmaniye 1. Sulh Ceza Hâkimliğince 16/5/2017 tarihinde karar verilmiştir.

5. Parmak izi tespit edilen diğer şüphelilerden R.Y.nin soruşturma esnasında müdafi eşliğinde alınan ifadesinin bir kısmı şu şekildedir:

"... ben 2010-2014 yılları arasında FETÖ/PDY'ye ait Işık Evlerinde kaldığım için ve buralarda kitap okuduğumuz için parmak izimin çıkması normaldir, ifademde belirttiğim gibi ben 2014 yılından sonra Osmaniye'ye hiç gitmedim, bulanan iz eski izdir diye düşünüyorum. Dedi.

Şüpheliye açık alanda bulunan karton kutu içindeki 315 Adet kitap ve materyallerin üzerinde kendisinden başka ...., [İ.B.Ö], Medine [başvurucu], ..., ... ve ...'in parmak izlerinin de bulunduğu hususu hatırlatılarak soruldu:

Şüpheli cevaben, bana okumuş olduğunuz şahıslardan Medine'[y]i tanırım. Medine'[y]i cemaat yapılanması içinde yer alması nedeniyle tanıyorum, kendisi benimle birebir irtibat halinde olan birisi değildi, Medine abla idi, ancak sözü geçen, söyledikleri doğrultunda işlem yapılan birisi olduğu için ev ablasının üzerinde olduğu düşünüyorum, belletmen de olabilir. Ev ablaları evde kalan öğrencilerle ilgilenir, belletmen ise ev ablaları ile ilgilenir ev ablalarından sorumludur..."

6. Şüpheliler hakkında yapılan işlemler sonrasında Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığınca dört şüpheli için çeşitli gerekçelerle 9/6/2017 tarihinde tefrik kararı verilmiştir.

7. Daha sonra başvurucu ile iki şüpheli hakkında aynı dosya üzerinden Başsavcılık tarafından 12/6/2017 tarihinde iddianame düzenlenmiştir. İddianame 22/6/2017 tarihinde Osmaniye 2. Ağır Ceza Mahkemesince (Mahkeme) kabul edilmiştir. Tensip Tutanağı'yla başvurucu ve adli kontrol kararı verilen diğer sanık R.Y. hakkında savunma ve delillerinin tespiti için Antalya Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi ile İstanbul Anadolu Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesine SEGBİS istemli istinabe yazısı yazılmasına dair ara kararı verilmiştir.

8. Yargılamanın 23/8/2017 tarihli birinci celsesine başvurucu ve sanıklardan R.Y. SEGBİS aracılığıyla katılmıştır. Başvurucu savunmasında özetle; Osmaniye'de bulunan bir gündüz bakımevinde danışma görevlisi olarak çalıştığını, kreş içerisinde bazı kitapların da mevcut olduğunu, bu kitapların neler olduğunu hatırlayamadığını, bazen ortalıkta kalan kitaplara bakarak sahiplerini bulduğunu belirtmiştir. Ayrıca söz konusu örgüt liderine ait kitapları okumadığını, 2016 yılı Haziran ayı gibi işten ayrıldığını, sanıklardan R.Y.nin 17/5/2017 tarihli beyanlarını kabul etmediğini, ev ablası ve belletmen olmadığını, kreşte danışma görevlisi olarak bulunduğunu, sohbet adı verilen toplantılara katılmadığını ifade ederek duruşmalardan bağışık tutulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

9. R.Y. ise SEGBİS aracılığıyla daha önceki ifadelerini tekrarlayarak birtakım açıklamalarda bulunmuştur. Duruşmadaki ifadesinden sonra kollukta, Cumhuriyet savcısı ve Sulh Ceza Hâkimliği esnasında verdiği ifadeleri de kabul etmiştir. Duruşmadaki ifadesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Ben daha önce ayrıntılı beyanda bulunmuştum, o beyanımda birçok kişi ile ilgili ifadelerim mevcuttur, aynen tekrar ediyorum, ben Medine'[yi] 2011 yılında tanıdım, o zaman ben üniversite 2. sınıf öğrencisiydim, TOKİ [Toplu Konut İdaresi] evlerinde, Medine'[nin] de yandaki blokta kaldığını, kendisinin ev ablası ya da ev ablalarının üst görevlisi olan belletmen olduğunu beyan etmiştim. Üzerinden uzun zaman geçtiği için tam olarak hatırlayamıyorum. [A.K.] ile ilgili beyanlarım da doğrudur, kendisi evlilikten sorumluydu ve bana da hakim savcı gibi yüksek mevkide bir kişi bulup evlendireceğini söylemişti, ben ev ablalığı yaptığımı ve o dönemde bu yapıyla iltisaklı olduğumu kabul ediyorum, 2014 yılında üniversiteden mezun oldum ve bu yapıyla herhangi bir şekilde iletişime geçmedim, irtibatımı sonlandırdım, ..."

10. Celse sonunda başvurucunun duruşmadan bağışık tutulmasına karar verilmiştir. Bir sonraki duruşma günü olarak ise 12/12/2017 olarak belirlenmiştir. İkinci celseye başvurucu katılmamıştır. Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalalasında başvurucunun cezalandırılması talep edilmiştir. Duruşma sonunda başvurucu, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezasıyla mahkûm edilmiştir. Aynı davada sanık olan R.Y. hakkında ise beraat kararı verilmiştir. R.Y. hakkındaki karar istinaf edilmeksizin kesinleşmiştir. Gerekçeli kararın başvurucu ile ilgili kısmı şu şekildedir:

"Sanığın 2009-2011 yılları arasında Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi Muhasebe Bölümünde öğrenim gördüğü, okuldan mezun olduktan sonra 2011 yılından 2016 yılı Haziran ayına kadar FETÖ/PDY ile iltisaklı OSAŞ'a bağlı '.. Gündüz Bakımevi ve Kreşinde" danışman sıfatıyla idareci olarak burada çalıştığı, ele geçirilen kitaplardan '[Ç.H.]' adlı kitapta parmak izinin olduğunun uzmanlık raporuyla tespit edildiği, diğer sanık [R.Y.]'ın beyanından da anlaşılacağı üzere sanık Medine'[n]in FETÖ/PDY'nin Osmaniye kadın yapılanması içerisinde ev ablalarından sorumlu olduğu, sanığın kreşte danışman sıfatıyla idareci olarak çalışması, ev ablalarından sorumlu olduğuna dair [R.Y.]'ın beyanı da nazara alındığında sanığın FETÖ/PDY'nin Osmaniye kadın yapılanmasında ev ablalarının sorumlusu sıfatıyla örgüt hiyerarşisi içerisinde yer aldığı, devamlılık, çeşitlilik ve yoğunluk gösteren eylemlerinin örgüt üyeliği boyutuna ulaştığı anlaşılmakla ..., "

11. Gerekçeli kararın başvurucuya tebliğ edilmesinden sonra bir avukat tarafından başvurucu adına noterden düzenlenmiş vekâletname, Mahkemeye sunulmuştur. Başvurucu müdafiinin istinaf dilekçesi üzerine yapılan incelemede istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Temyiz incelemesi sonucunda ise Yargıtay (kapatılan) 16. Ceza Dairesince hüküm bozulmuştur. Bozma gerekçesi, başvurunun üzerine atılı suç nedeniyle müdafii görevlendirilmesinin zorunlu olduğuna dayanmaktadır.

12. Bozma sonrası yapılan yargılamada bozma kararına uyularak başvurucunun savunması, müdafii eşliğinde SEGBİS yoluyla alınmıştır. Başvurucu, savunmasını benzer şekilde (bkz. 8) yapmış; suçlamaları reddetmiştir. Bununla birlikte süreç içinde 2008 ve 2014 yılları arasında aynı işyerinde çalışan D.Z.nin Osmaniye İl Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü nezdinde şüpheli sıfatıyla ve müdafi eşliğinde alınan beyanları dosyaya girmiştir. Bu kapsamda D.Z., sohbet toplantılarına kendisiyle başvurucunun da katıldığını belirtmiştir. Başvurucu; kendisinin 2014 yılında çalışmaya başladığını, söz konusu şahsın o zaman hamile olduğunu, onun yerine işe girdiğini, dolayısıyla birlikte toplantılara katılmasının imkânsız olduğunu ifade etmiştir. Cumhuriyet savcısı esas hakkındaki mütalaasını sunmuştur. Başvurucu müdafii mütalaaya karşı savunma yapmak üzere süre isteminde bulunmuştur. Diğer taraftan D.Z.nin SGK kayıtlarının dosyaya celbini talep etmiştir. Ayrıca başvurucu lehine beyanda bulunan üç kişinin beyanlarının dosyaya celbini istemiştir. Celse sonunda istem doğrultusunda ara kararı verilmiştir.

13. Celse arasında M.Ö. isimli bir şahsın daha kollukta şüpheli sıfatı ile verdiği ifadeler ve fotoğraf teşhis tutanakları Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Mahkemeye gönderilmiştir. Bu kapsamda M.Ö. ifadesinde; çalıştığı 2012-2016 arası dönemde, kendi görev yaptıkları binanın müsait olmaması hâlinde kreş bölümündeki Yeşil Oda diye tabir edilen odada örgütsel toplantıya katıldığını bildiği personeller arasında başvurucunun da olduğunu beyan etmiştir.

14. İkinci celse öncesi başvurucu müdafii, mesleki nedenlerle mazeret sunmuştur. Söz konusu celseye gelen olmamıştır. Celse arasında başvurucu müdafiinin beyanlarında isimleri geçen üç kişinin ifadesi dosya arasına alınmıştır. SGK sorgu sonucunda D.Z.nin 10/8/2014 tarihinde işyeri kaydının sona erdiği anlaşılmıştır. Cumhuriyet savcısı esas hakkındaki mütalaasını tekrarlamıştır. Celse sonunda müdafinin mazeretinin kabulüne ve duruşmanın 13/1/2022 tarihine bırakılmasına karar verilmiştir.

15. Bu sırada başvurucu hakkında da beyanda bulunan beş kişinin daha kollukta şüpheli sıfatı ile verdiği ifadeleri dosyaya gönderilmiştir. Söz konusu kişilerin birçoğu özetle, başvurucunun haftalık sohbet toplantılarına katıldığını beyan etmiştir. Son celseye başvurucu yine müdafii eşliğinde SEGBİS yoluyla katılmıştır. Mahkeme Başkanı, dosyaya sunulan dokuz kişinin beyanını tek tek başvurucuya sormuş ve başvurucu sohbetlere katılmadığını ifade ederek beyanları reddetmiştir. Cumhuriyet savcısının mütalaasından sonra başvurucu müdafii özetle, başvurucunun çalıştığı yerin kreş olduğunu ve kitapta parmak izi çıkması hususunun örgüt üyeliğine işaret etmediğini ifade etmiştir. Ayrıca tanık R.Y.nin beyanının kesin olmadığını, tanığın "Karıştırıyor olabilirim." şeklinde beyanda bulunduğunu ileri sürmüştür. Başvurucunun son sözü sorularak hüküm verilmiştir. Başvurucu, silahlı terör örgütü üye olma suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezasıyla mahkûm edilmiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şu şekildedir:

"...

 Sanığın 2009-2011 yılları arasında Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi Muhasebe Bölümünde öğrenim gördüğü, okuldan mezun olduktan sonra 2011 yılından - 2016 yılı Haziran ayına kadar FETÖ/PDY ile iltisaklı OSAŞ'a bağlı '... Gündüz Bakımevi ve Kreşinde" danışman sıfatıyla idareci olarak çalıştığı, ele geçirilen kitaplardan '[Ç.H.]' adlı kitapta parmak izinin olduğunun uzmanlık raporuyla tespit edildiği, diğer sanık [R.Y.]nin beyanından da anlaşılacağı üzere sanık Medine'[n]in, FETÖ/PDY'nin Osmaniye kadın yapılanması içerisinde ev ablalarından sorumlu olduğu, sanığın kreşte danışman sıfatıyla idareci olarak çalışması, yine bozma ilamı sonrası yapılan yargılama aşamasında sanık hakkında [D.Z.], [M.Ö.], [M.K.], [Z.H.], [S.D.], [E.K.] ve [S.O.] isimli şahısların ifade tutanaklarında sanığı teşhis ettikleri, söz konusu ifade tutanaklarının dosyamız arasına alındığı, her ne kadar sanık suçlamaları kabul etmemiş ve [D.Z.] ile aynı dönem çalışmadığını beyan etmiş ise de; alınan SGK kayıtlarında bir dönem birlikte çalıştıklarının sabit olduğu, sanığın FETÖ/PDY'nin Osmaniye kadın yapılanmasında ev ablalarının sorumlusu sıfatıyla örgüt hiyerarşisi içerisinde yer aldığı, devamlılık, çeşitlilik ve yoğunluk gösteren eylemlerinin örgüt üyeliği boyutuna ulaştığı, bu kapsamda sanığın üzerine atılı Silahlı Terör Örgütü FETÖ/PDY'ye üye olma suçunu işlediği anlaşılmakla ..."

16. Başvurucu müdafii, hükmü temyiz etmiştir. Temyiz dilekçesinde tanık beyanlarına ilişkin kısımda özetle; etkin pişmanlıktan faydalanmak isteyen tanıkların dinlenilmediğini ve ilgili kişilerin mahkemeye getirtilmediğini, olayı aydınlatma adına soru sorma haklarının kısıtlandığını ileri sürmüştür. Sohbet içeriğinin örgütsel olup olmadığının bu tanık beyanlarına göre şüpheli olduğunu belirtmiştir. Ayrıca sanık olarak yargılanan R.Y.nin beyanlarının kesin olmadığını ve bu kişinin kendi beyanları hakkında emin olmadığını ifade etmiştir. Ayrıca 2014 yılında çalışmaya başladığını, R.Y.nin 2011 yılına ait olarak bilgiler verdiğini, 2011 yılı sonrası süreç ve R.Y.nin mezun olduğu 2014 yılına kadar olan dönem ile alakalı olarak söz konusu sanığın hiçbir beyan vermediğini ifade etmiştir. Diğer taraftan SEGBİS ile katıldığı duruşmalarda SEGBİS kaydının açılmaması sebebi ile savunmalarının bir kısmının duruşma zabıtlarına geçmemiş olduğunu, savunmalarının doğru anlaşılmadığını ve savunmalarına gerekçeli kararda da yer verilmediğini ileri sürmüştür.

17. Başvurucunun temyiz istemi esastan reddedilerek hüküm onanmıştır. Başvurucu, nihai kararı 13/11/2022 tarihinde öğrendiğini belirterek 28/11/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

18. Komisyon; tanık sorgulama hakkı ile savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkı dışındaki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna, anılan haklara ilişkin şikâyetlerin kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

II. DEĞERLENDİRME

19. Başvurucu; mahkûmiyet gerekçelerinden biri olarak celse arasında beyanları dosyaya giren yedi kişinin ifadeleri olduğunu, gerekçeli kararda tanık beyanları olarak yazıldığını, ismi yazılı kişilerden hiçbirisinin dinlenilmediğini, tanıklara soru sorma hakkının elinden alındığını şikâyet etmiştir. Cezalandırma açısından büyük oranda bu hususun belirleyici olduğunu, diğer sanık R.Y.nin 2011 yılına ilişkin bilgiler vermesi de dikkate alındığında etkin pişmanlık kapsamında verilen beyanların cezalandırma açısından belirleyici olduğunu gösterdiğini ileri sürmüştür. Yargıtayın bozma kararının müdafi huzurunda beyan alınmamasına dayandığı, sanık R.Y. ile başvurucunun da beyanı SEGBİS aracılığıyla alınmış olduğundan beyan sahibine bu hususların açıklatılmadığını iddia etmiştir. Ayrıca bozma sonrası yargılamada bu kişinin tanık olarak dinlenmesi ve soru sorması için imkân tanıması gerekirken diğer sanığın beyanının doğrudan hükme esas alındığından yakınmıştır.

20. Adalet Bakanlığı (Bakanlık); başvurucu hakkındaki mahkûmiyet kararında tanık beyanlarının yanı sıra, ele geçirilen materyallerin üzerinde parmak izi bulunmasına ve Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile aidiyeti, iltisakı ve irtibatı tespit edilerek kapatılan kurumda çalışmış olmasına Mahkemenin vurgu yaptığına değinmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanında özetle; Yargıtayın bozma kararı vermesinden önce yürütülen yargılamada ceza kararı verilmesinin delillerin yanlış değerlendirmesinden ibaret olduğunu, bozma kararında esas yönünden değerlendirme yapmaması nedeniyle bu hususun dikkate alınmadığını belirtmiştir. Bozmadan sonraki yargılama sürecinde dosyaya giren ifadelerin akıbeti belirlediği, bu nedenle bu ifadelerin en önemli delil olduğunu ileri sürmüştür.

21. Başvuru, tanık sorgulama hakkı kapsamında incelenmiştir.

22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

23. Anayasa Mahkemesi, birçok kararında tanık kavramını sanığa isnat edilen fiil hakkında bilgi veren herhangi bir kişi şeklinde özerk olarak yorumlamış ve tanık sorgulama hakkı ile ilgili ilkeleri belirlemiştir (Atila Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014; Selçuk Demir, B. No: 2014/9783, 22/1/2015; AZ.M., B. No: 2013/560, 16/4/2015; Baran Karadağ, B. No: 2014/12906, 7/5/2015; Orhan Güleryüz, B. No: 2019/30221, 28/12/2021). Buna göre bir ceza yargılamasında sanığın aleyhine olan tanıkları sorguya çekme veya çektirme hakkı vardır. Hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde sanığın tanıklara soru yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına sahip olması adil bir yargılamanın yapılabilmesi bakımından gereklidir (AZ.M., § 55). Diğer yandan bir mahkûmiyet -tek veya belirleyici ölçüde- sanığın soruşturma veya kovuşturma evresinde sorgulama ya da sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ve dengeleyici güvenceler sağlayan bir usul öngörülmemiş ise sanığın hakları Anayasa'nın 36. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur (Orhan Güleryüz, § 35).

24. Anayasa Mahkemesi, birçok kararında tanık kavramını sanığa isnat edilen fiil hakkında bilgi veren herhangi bir kişi şeklinde özerk olarak yorumlamış ve tanık sorgulama hakkı ile ilgili ilkeleri belirlemiştir. Anayasa Mahkemesi, tanık sorgulama hakkıyla ilgili olarak verdiği kararlarında somut bir yargılama öncesinde veya haricinde elde edilen tanık beyanlarının delil olarak kabulünün yargılamanın adilliğine zarar verip vermediğini değerlendirmek için üç aşamalı bir test uygulanması gerektiğini ifade etmektedir. Buna göre ilk olarak tanığın mahkemede hazır edilmemesinin geçerli bir nedeninin varlığına bakılmalıdır. Ancak buna ilişkin geçerli bir nedenin ortaya konulmamış olması, tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğinin kabul edilmesi için yeterli değildir. İkinci olarak sanığın sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı tanık tarafından verilen beyanın mahkûmiyetin dayandığı tek veya belirleyici delil olup olmadığı değerlendirilmelidir. Sorgulama veya sorgulatma imkânı tanınmayan tanığın beyanının tek veya belirleyici delil olduğunun tespit edilmesi durumunda ise üçüncü aşama olarak savunma tarafının maruz kaldığı bu zorlukların telafi edilmesi amacıyla yeterli düzeyde karşı dengeleyici güvenceler sağlayan bir usulün yürütülüp yürütülmediği ortaya konulmalıdır (Atila Oğuz Boyalı [2. B.], B. No: 2013/99, 20/3/2014, §§ 34-56; Selçuk Demir [2. B.], B. No: 2014/9783, 22/1/2015, §§ 27-46; AZ. M. [2. B.], B. No: 2013/560, 16/4/2015, §§ 45-67; Baran Karadağ [2. B.], B. No: 2014/12906, 7/5/2015, §§ 49-76; Orhan Güleryüz [1. B.], B. No: 2019/30221, 28/12/2021, §§ 33-42; Abdurrahim Balur [2. B.], B. No: 2013/5467, 7/1/2016, § 80; Onur Urbay [1. B.], B. No: 2014/6222, 6/3/2019, §§ 36, 40; Zekeriya Sevim [2. B.], B. No: 2018/18989, 16/6/2021, §§ 44, 51; Metin Akdemir (2) [1. B.], B. No: 2020/3964, 21/9/2022, § 36; Uğur Özcan [1. B.], B. No: 2021/12137, 26/7/2022, § 40).

25. Tanık sorgulama hakkına ilişkin testin birinci aşaması kapsamında tanığın mahkemede hazır edilmemesinin geçerli bir nedene dayanıp dayanmadığının ortaya konulması gerekliliği esasen -anayasal düzeyde bir ilke olan- hükme temel alınan delillerin hâkim huzurunda ikame edilmesi zorunluluğunu ifade eden doğrudan doğruyalık ilkesinin bir sonucudur. Bu kapsamda hakkaniyete uygun yargılanma hakkının özel bir görünümü olan doğrudan doğruyalık ilkesi uyarınca hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilecek ve bu deliller hâkimin vicdani kanaatiyle serbestçe takdir edilecektir. Bu bağlamda ceza yargılamasında kural olarak özellikle tanık beyanlarının esas hakkında kararı verecek hâkim/mahkeme tarafından alınması, tanık beyanlarının bu hâkim/mahkeme tarafından takdir edilmesi gerekir (Erdal Sonduk [GK], B. No: 2020/23093, 15/2/2024, § 43-46).

26. Sanığın, aleyhinde beyanda bulunan tanıklarla esas hakkında kararı verecek hâkimin huzurunda yüz yüze gelmesi, onların güvenilirliğini bu esnada test etme fırsatı elde etmesi adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkı bakımından da büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle sanığın suçluluğu konusunda karar verecek hâkim, sağlıklı gözlem yapabilmek ve sadece iddia makamının yorum şekliyle değil savunma makamının iddia ve itirazlarını da değerlendirerek doğru bir vicdani kanaate ulaşabilmek için anlatımlarıyla sanığın hukuki durumunu önemli ölçüde etkileyecek tanıkları huzurda dinlemelidir. Dolayısıyla tanıkların duruşma öncesinde veya haricindeki dinlenmeleri sırasında düzenlenmiş tutanakların veya yazılı açıklamaların duruşmada okunması huzurda dinlemenin eş değeri olarak değerlendirilemez (bazı farklılıklar ve eklemelerle birlikte bkz. Erdal Sonduk, § 45).

27. Nitekim 5271 sayılı Kanun'un 210. maddesinin (1) numaralı fıkrası olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise bu tanığın duruşmada mutlaka dinleneceğini öngörmektedir. Daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçemez. Anılan hükmün gerekçesinde de "Delillerin hükmü verecek mahkeme huzurunda ortaya konulması, tartışılması ve irdelenmesi adil yargılama ilkesinin temel gereklerindendir. Bu itibarla, duruşmada sanık ve tanığın ifadesine ait tutanakların okunması ile yetinilmesi, ancak zorunlu hâllerde kabul olunabilir." denilerek bu husus vurgulanmıştır (Erdal Sonduk, § 53). Kaldı ki Yargıtayın da bazı kararlarında 5271 sayılı Kanun’un 210. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan, olayın delilinin tanık açıklamalarından ibaret olduğu durumlar hakkında genişletici bir yaklaşım benimsediği ve tanık ya da tanıkların beyanının tek değil belirleyici delil olduğu durumları da anılan hükmün kapsamında gördüğü anlaşılmaktadır (birçok karar arasından bkz. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17/3/2021 tarihli ve E.2019/37533, K.2021/118; (Kapatılan) Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 15/2/2021 tarihli ve E.2020/220, K.2021/1681; Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 11/12/2024 tarihli ve E.2023/1657, K.2024/17714 sayılı kararları).

28. Başvuru konusu olayda incelenmesi gereken ilk sorun; Osmaniye İl Emniyet Müdürlüğü nezdinde şüpheli sıfatıyla ifade veren ve celse arasında Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığıyla başvurucunun yargılandığı Mahkemeye beyanları sunulan D.Z., M.Ö., M.K., Z.H., S.D., E.K., S.O.nun ifadelerinin delil olarak kabul edilmesi sonucunda bu tanıkların duruşmada dinlenilmemesinin geçerli bir nedene dayanıp dayanmadığıdır. Konutu yargı çevresi dışında olup olmadığı dosya kapsamından tam olarak anlaşılamayan söz konusu tanıklar hakkında Mahkeme, ilgili kişilerin duruşmaya getirilmesi yönünde bir çaba içine girmemiştir. Tanık beyanları bir mahkeme önünde de alınmamıştır. Dolayısıyla başvurucunun duruşmada tanıkları sorgulama imkânından yararlandırılmamasının gerekçelendirilmesi yükümlülüğü somut olayda kamu makamları tarafından yerine getirilmemiştir. Ancak buna ilişkin bir nedenin ortaya konulmamış olması, tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğinin kabul edilmesi için yeterli değildir. İkinci olarak hükmün tek başına veya belirleyici ölçüde başvurucunun sorgulama imkânına sahip olmadığı bir tanık tarafından verilen ifadeye dayalı olup olmadığı ortaya çıkarılmalıdır.

29. Testin ikinci aşaması uygulanırken delilin tekliğinden o delilin sanık aleyhine yegâne delil olması, delilin belirleyiciliğinden ise davanın sonucunu ağırlıklı olarak etkileme eğilimi olan delil anlaşılmalıdır (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Baran Karadağ, § 65). Belirtilmelidir ki bir delilin belirleyici olup olmadığı sadece başvurucunun mahkûmiyeti yönünden değil temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayin edilmesi açısından da dikkate alınmalıdır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hasan Bati, B. No: 2019/8419, 28/6/2022, §§ 33-35). Aksi hâlde suçun sübutu tespit edilerek mahkûmiyete karar verilmesi dışındaki sonuçlar yönünden adil yargılanma güvenceleri anlamsızlaşır. Bu bakımdan mahkûmiyet hükmünün yalnızca sorgulanmamış tanığın ifadesine dayandığı veya cezanın alt sınırdan uzaklaşılmasında sadece sorgulanmamış tanığın ifadesine dayanıldığı bir durumda delilin tek olduğu söylenebilir. Buna karşılık mahkûmiyet hükmü kurulurken veya cezanın alt sınırdan uzaklaşılmasında sorgulanmamış tanığın ifadesinin yanında başka delilin/delillerin de bulunduğu ancak bu delilin/delillerin ağırlığının sorgulanmamış tanığın ifadesine nazaran daha az olduğu hâllerde sorgulanmamış tanığın ifadesinin belirleyici delil olduğu ifade edilebilir. Diğer delillerin ispat gücünün sorgulanmamış tanığın ifadesine nazaran daha yüksek olduğu hallerde sorgulanmamış tanığın ifadesinin belirleyici delil olduğunun kabulü mümkün olmayacaktır.

30. Duruşmada sorgulanmayan tanığın ifadesinin tek veya belirleyici delil olup olmadığı hususu öncelikle mahkûmiyet gerekçesine bakılarak tespit edilir. Bu açıdan mahkemenin sorgulanmamış tanığın ifadesinin ağırlık derecesini gerekçeli kararda tartışmış olması beklenir. Ancak gerekçeli kararında bu tartışmanın yapılmadığı veya mahkemenin yaptığı değerlendirmenin bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içerdiği hâllerde Anayasa Mahkemesinin kendisi bu değerlendirmeyi yapacaktır. Başvurucu hakkındaki gerekçeli karar incelendiğinde duruşmada dinlenmeyen tanıkların başvurucu aleyhine verdikleri beyanların ve diğer delillerin ağırlığı hususunda da Mahkemece herhangi bir değerlendirmede bulunulmadığı görülmektedir.

31. Başvurucu, sorgulanmayan tanıklar yanında R.Y.nin tekrar dinlenilmesi gerektiğini de belirtmektedir. Başvurucunun sunduğu temyiz dilekçesinde ise R.Y. isimli kişinin tekrar dinlenilmesi gerektiği belirtilmemekte, R.Y.nin ifadelerinin hükme esas alınamayacağı ileri sürülmektedir (bkz. § 16). Bu sebeple bireysel başvuru yolunun ikincil nitelikte olması gözetilerek R.Y.nin tekrar dinlenilmesi gerektiği yönündeki şikâyet bakımından daha ileri bir inceleme yapılmamıştır. Ancak başvurucu hakkındaki mahkûmiyet gerekçesine bir bütün olarak bakıldığında yargılama esnasında başvurucunun eylemlerini tam olarak hatırlayamadığına ilişkin beyanda bulunan R.Y.nin yanı sıra D.Z., M.Ö., M.K., Z.H., S.D., E.K. ve S.O.nun mahkemede alınmayan ifadelerinin de dikkate alındığı anlaşılmaktadır. Başvurucu, soruşturma ve kovuşturma evresinde "sohbetlere" katılmadığını ısrarla ileri sürmüştür. Mahkûmiyet kararında ise söz konusu kişilerin fotoğraf üzerinden yapılan teşhis ve kendilerine yönelik yürütülen soruşturmalarda alınan beyanları doğrultusunda başvurucunun teşhis edildiğinin belirtilmesi ile yetinilmiştir. Sunulan temyiz dilekçesinden anlaşılacağı üzere başvurucu, katıldığı iddia olunan "sohbet" toplantılarının içeriklerinin örgütsel olup olmadığını da tartışmaya açmak istemektedir. R.Y.nin beyanında "...tam olarak hatırlamıyorum" demesi de gözetildiğinde mahkemede dinlenmeyen tanıkların beyanlarının belirleyici olmadığı söylenemez. Diğer bir ifadeyle sorgulama imkânı tanınmayan tanıkların anlatımlarının mahkûmiyet kararına götüren tek olmasa da belirleyici nitelikte delil olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir. Başvurucunun sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı tanık beyanlarının belirleyici delil olarak mahkûmiyette kullanıldığının tespit edilmesi nedeniyle tanık sorgulama hakkıyla ilgili uygulanan testin üçüncü aşamasıyla ilgili bir inceleme yapılması gerekir.

32. Yargılama sürecinde başvurucuya olayları kendi bakış açısına göre anlatma ve delillerini sunma imkânı tanınmıştır. Ancak Mahkemenin 5271 sayılı Kanun'un 180. maddesinin "...tanık veya bilirkişinin aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle dinlenebilmeleri olanağının varlığı hâlinde bu yöntem uygulanarak ifade alınır." şeklindeki (5) numaralı fıkrasına rağmen sözü edilen tanıkları Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) yoluyla neden dinlemediğine ilişkin olarak bir bilgi ve belgeyeulaşılamamıştır. Sözü edilen tanıkların yazılı beyanları duruşmada okunmuş ise de başvurucu, tanıkların beyanlarının tespiti sırasında hazır bulunmadığından ses ve görüntü nakli yoluyla da olsa onları sorgulayamamıştır. Bu yüzden tanıkların gösterdiği reaksiyonlar konusunda Mahkemenin dikkatini çekememiştir. Böylelikle tanıkların beyanlarının güvenilirliği test edilememiştir. Mahkeme de tanıklar beyanda bulunurken ve sorulara cevap verirken gösterdikleri reaksiyonlarla ilgili olarak izlenim edinememiş, doğruluğu test edilmiş tanık beyanlarını hükme esas alamamıştır.

33. Doğrudan doğruyalık ilkesine de aykırılık oluşturan bu durumun uyuşmazlığın aydınlatılmasında bir zaafiyete yol açma riski bulundurduğu açıktır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Selçuk Arslan [GK], B. No: 2020/19752, 6/2/2025, § 94).Sonuç olarak doğrudan doğruyalık ilkesi kapsamında güvenilirliği ve doğruluğu test edilmemiş tanık ifadelerinin mahkûmiyet kararında belirleyici ölçüde esas alındığı hâlde savunma tarafına karşılaştığı zorlukları telafi edecek karşı dengeleyici güvencelerin tanınmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda somut olayda hiçbir şekilde dinlenmemiş ve dinlenmesi için de herhangi bir çaba gösterilmemiş tanıkların duruşmada veya SEGBİS gibi vasıtaların kullanılması suretiyle dinlenmemesinin ve yazılı beyanlarının hükme esas alınmasının bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedelediği sonucuna ulaşılmıştır.

34. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Muhterem İNCE ve Yılmaz AKÇİL bu görüşe katılmamışlardır.

35. Başvurucu ayrıca; suç tarihi itibarıyla Antalya'da ikamet ettiğini, yargılamanın Osmaniye'de yürütüldüğünü, bu hususu bilgi sahibi olmadığından itiraz konusu yapamadığını, duruşma zaptına ifadelerin eksik geçirildiğini, gerekçede delil olarak gösterilen diğer bir hususun Bank Asya kayıtları olduğunu, bu kayıtların da getirilmediğini ileri sürmüştür. Tanık sorgulama hakkı yönünden ulaşılan sonuç ve uygun görülen giderim gözetildiğinde savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

III. GİDERİM

36. Başvurucu, ihlalin tespiti ile birlikte yeniden yargılama ve 100.000 TL manevi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.

37. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

38. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.

39. İhlalin tespiti ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Muhterem İNCE ve Yılmaz AKÇİL'in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden İNCELEME YAPILMASINA GEREK OLMADIĞINA,

D. Kararın bir örneğinin tanık sorgulama hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Osmaniye 2. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2021/457, K.2022/16) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

F. 664,10 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.664,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

G. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 7/1/2025 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY

1. Başvurucu Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyesi olduğundan bahisle yürütülen yargılama esnasında adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla başvuru yapmıştır.

2. Mahkememiz çoğunluğu tarafından, başvurucu hakkında yürütülen yargılama esnasında beyanlarda bulunan bazı kişilerin mahkeme tarafından dinlenilmediği ve bu beyanların hükme esas alındığı gerekçesiyle tanık sorgulama hakkı yönünden ihlal kararı verilmiştir.

3. Başvurucu, celse arasında beyanları dosyaya giren yedi kişinin ifadelerinin mahkumiyetine gerekçe teşkil ettiğini, bu kişilerden hiçbirisinin mahkeme tarafından dinlenilmediğini, tanıklara soru sorma hakkının elinden alındığını, hakkında verilen ceza hükmünde büyük oranda bu hususun belirleyici olduğunu, diğer sanık R.Y.’nin 2011 yılına ilişkin bilgiler verdiği de dikkate alındığında etkin pişmanlık kapsamında verilen beyanların cezalandırmaya esas alınmaması gerektiğini ifade etmiştir.

4. Başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet kararına ait gerekçe bir bütün olarak değerlendirildiğinde yargılama sırasında beyanı alınan R.Y.’nin ifadeleri üzerine başvurucunun örgüt hiyerarşisi içerisinde olduğunun kabul edildiği anlaşılmaktadır. Öte yandan R.Y.’nin soruşturma aşaması ve sulh ceza hakimliğinde beyanlarını müdafi eşliğinde verdiği görülmektedir. Nitekim Mahkeme bu ifade sebebiyle başvurucunun FETÖ/PDY'nin Osmaniye kadın yapılanması içerisinde ev ablalarından sorumlu olduğu kanaatine ulaşmıştır.

5. Dolayısıyla somut olayda, mahkeme huzurunda dinlenilmeyen diğer tanık ifadelerinin tek veya belirleyici delil olduğunun kabulüne katılmak mümkün olmamıştır.

6. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyoruz.

 

Üye

Muhterem İNCE

Üye

Yılmaz AKÇİL

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Medine İzmir [1. B.], B. No: 2022/103449, 7/1/2025, § …)
   
Başvuru Adı MEDİNE İZMİR
Başvuru No 2022/103449
Başvuru Tarihi 28/11/2022
Karar Tarihi 7/1/2025

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, beyanları hükme esas alınan tanıkların sanık tarafından duruşmada sorgulanmasına imkân verilmemesi nedeniyle sorgulama hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Tanık dinletme ve sorgulama hakkı (ceza) İhlal Yeniden yargılama
Savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkı (tebligat, mehil verme vs.) (ceza) İncelenmesine Yer Olmadığı
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi