TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
BURAK AKBAY VE ESTETİK YAYINCILIK A.Ş. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2022/109219)
Karar Tarihi: 17/12/2024
Başkan
:
Basri BAĞCI
Üyeler
Engin YILDIRIM
Kenan YAŞAR
Ömer ÇINAR
Metin KIRATLI
Raportör
Ekin ÇANKAL
Başvurucular
1. Burak AKBAY
2. Estetik Yayıncılık A.Ş.
Vekilleri
Av. İsmail YILMAZ
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, bir TV programında haklarında sarf edilen ifadelerin başvurucuların şeref ve itibarının korunması hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu şirket Sözcü gazetesinin sahibi; başvurucu gerçek kişi ise Sözcü gazetesinin kurucusudur.
3. 11/1/2019 tarihinde TGRT Haber TV'de "Medya Kritik" programında gazeteci olan C.K. ile F.U.'nun başvurucular hakkındaki ifadeleri şöyledir:
"Fetö ağzı. Sözcü'nün Fetö taktik ve yöntemleriyle... Fetö ağzı bu, fethullahçı teröristlerin ağzı. Sözcü Gazetesi fethullahçı teröristlerin gazetesi. Zaten patronu da yurtdışında Burak Akbay firari. Kulağından tutup, Türkiye'ye getirilecek. [E.A.] sana söylüyorum. O oğlun, Fetöcü oğlun, kulağından tutup Türkiye'ye getirilecek. Cezaevinde çürüyorlar. Sözcü sana da, Terörizmin Finansmanı Yasası devreye girdiğinde gazetene kayyum atandığında sen de biteceksin. O yüzden gazeteniz gidecek yakında ... Kurtarma şansları yok."
4. Bunun üzerine başvurucular kişilik haklarına zarar verildiği iddiasıyla 60.000 TL meblağında manevi tazminat davası açmıştır. İlk derece mahkemesi davanın reddine karar vermiştir. Mahkemenin gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"[...] davalıların program esnasında davacılara ve Sözcü gazetesine yönelik söylemiş oldukları ifadelerin İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2017/34 Esas sayılı dava dosyası ile aralarında davacılardan Burak Akbay'ın da bulunduğu Sözcü gazetesi imtiyaz sahipleri, yazarları-yayın yönetmenleri vs. çalışanları hakkında yürütülen kovuşturmaya dayalı olduğu, yine davacılar Burak Akbay için kullanılan ifadelerin yargılama esnasında yurt dışında olduğu anlaşılan ve dosyada beyanları alınamayan Burak Akbay hakkında yakalama ve kırmızı bülten kararları çıkarılması nedeni ile ifade edildiği, Sözcü Gazetesi'nin sahibi, yazarları, çalışanları aleyhine başlatılan soruşturma ve kovuşturmalara dikkat çekmek amacıyla davacıların eleştirildiği, bu eleştiri sırasında kullan ifadelerin gazetenin süregelen habercilik anlayışı ve yapmış olduğu haberler ve yürütülen kovuşturmaya dayalı olduğu, davacılar hakkında ileri sürülen ithamların temelsiz olmadığı ve yürütülen bir kovuşturmaya dayalı olarak ileri sürüldüğü, dolayısıyla davalıların kullandığı ifadeler bakımından olgusal bir temel bulunduğu, davalılar tarafından gazeteci kimlikleri ile kişisel değer yargılarını da katarak eleştiri yapıldığı ve düşüncelerin ifade edildiği, yine davalılar tarafından güncel konularla ilgili düşüncelerin açıklandığı ve bunlar üzerine yorum yapıldığı, davacıların ve davalıların konumları ve sosyal statüleri dikkate alındığında davacılar bakımından yapılan eleştirel sınırların daha geniş kapsamda değerlendirilmesi gerektiği, yapılan eleştiriler sert ve ağır eleştiri olarak görünse de toplumca tanınıp bilinen bir kişi olarak kendisine yönelik rahatsız edici, sert ve ağır da olsa eleştirilere davacıların katlanması gerektiği, yine davacıların basın özgürlüğü kapsamında sahip oldukları ağır eleştiri yapma hakkı karşısında kendileri aleyhine yapılan bu tür ağır eleştirilere de katlanma yükümlülüklerinin bulunduğu, [...]"
5. İlk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesi istinaf başvurusunun reddine karar vermiştir.
6. Başvurucular 21/12/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
7. Başvurucular; mezkûr TV programında açıkça Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasının (FETÖ/PDY) ile ilişkileri olduğunun iddia edildiğini oysa terör örgütü içindeki hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla birlikte örgüte yardım etme suçu kapsamında haklarında yürütülen soruşturmada, C.K.nın ifadesinin alındığını ve kendilerinin Fetöcü olduğunu düşünmediğini beyan ettiğini vurgulamıştır. Başvurucular, adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddiasındadır.
8. Başvurunun bir bütün olarak Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen şeref ve itibarın korunması hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
9. Somut olayda, başvurucuların şeref ve itibarının korunması hakkı ile davalıların ifade özgürlüğünün çatıştığı görülmektedir. Devletin, bireylerin maddi ve manevi varlığının korunması ile ilgili pozitif yükümlülükleri çerçevesinde şeref ve itibarın korunması hakkı ile diğer tarafın Anayasa’da güvence altına alınmış olan ifade özgürlüğünden yararlanma hakkı arasında adil bir denge kurması gerekir. Çatışan bu haklar arasında dengeleme yapılırken kullanılması gereken ölçütler genel olarak şunlardır:
i. İfadelerin kim tarafından dile getirildiği (Nihat Zeybekci, B. No: 2015/5633, 8/5/2019, § 29; Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 59),
ii. Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük düzeyi ve önceki davranışları yanında katlanması gereken eleştirinin sınırlarının sade bir vatandaşa göre daha geniş olup olmadığı (hedef alınan kişinin kamusal yetki kullanan bir görevli olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. Ali Suat Ertosun (7), B. No: 2014/1416, 15/10/2015, § 36; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, §§ 128, 129; Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 45; İlhan Cihaner (2), § 82; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 60-66; hedef alınan kişinin siyasetçi olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. Bekir Coşkun, §§ 66, 67; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 56; Kemal Kılıçdaroğlu, §§ 59- 61),
iii. İfadelerin genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, kamuoyu ile diğer kişilerin düşünce açıklamaları karşısında sahip oldukları hakların ağırlığı (Bekir Coşkun, § 69; Çetin Doğan (2) [GK], B. No: 2014/3494, 27/2/2019, § 62; Ergün Poyraz (2), § 56; Kadir Sağdıç, §§ 60-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73; Nihat Zeybekci, § 32),
iv. Kamuyu bilgilendirme değeri, toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı (Seray Şahiner Özkan, B. No: 2016/6439, 9/6/2021, § 44; İbrahim Okur (2), B. No: 2018/12363, 26/5/2021, § 28),
v. Şikâyetçinin kendisine yöneltilen ifadelere cevap verme olanağının bulunup bulunmadığı (Temel Coşkun, B. No: 2017/1632, 29/1/2020, § 33; Şaban Sevinç (2), B. No: 2016/36777, 26/5/2021, § 42; Nihat Zeybekci, § 39),
vi. İfadelerin hedef alınan kişinin hayatı üzerindeki etkisi (Ali Suat Ertosun (2), B. No: 2013/1592, 20/5/2015, § 33; Hüseyin Kocabıyık, B. No: 2020/15593, 22/11/2022, § 24),
vii. Hukuki yaptırıma konu edilen ifadelerin kullanıldıkları bağlamından kopartılıp kopartılmadığı (Nilgün Halloran, § 52; Bekir Coşkun, §§ 62, 63; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 45, Nihat Zeybekci, § 36),
viii. Başvurucunun yaptırıma maruz kalma endişesinin başvurucu üzerinde caydırıcı etki yaratıp yaratmayacağı (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ergün Poyraz (2), § 79; Kemal Kılıçdaroğlu ve Cumhuriyet Halk Partisi, B. No: 2014/12482, 8/5/2019, § 46),
ix. Dava konusu söylemlerin maddi vakıaların açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği (Durmuş Fikri Sağlar (2) [GK], B. No: 2017/29735, 17/3/2021, § 50; Deniz Karadeniz ve diğerleri [GK], B. No: 2014/18001, 6/2/2020, §§ 48-49).
10. Somut olayda başvurucu gerçek ve tüzel kişi, davalı gazetecilerin TV programındaki ifadeleriyle kişilik haklarını ihlal ettiğini iddia etmiştir. İhtilaflı ifadelerin sarf edildiği dönemde, başvurucular ve davalılar arasında polemik olduğu görülmektedir. Davalı gazetecinin, bu polemik kapsamında başvurucu gerçek kişi hakkında görülmekte olan ceza davasını da dikkate alarak başvurucu gazete ve mezkûr gazetenin sahibi hakkında birtakım değer yargıları ortaya koyduğu anlaşılmaktadır. Davalıya göre, başvurucular öteden beri sergiledikleri gazetecilik anlayışı ile FETÖ/PDY'ye hizmet etmiştir. Bu noktada önemle altı çizilmelidir ki Anayasa Mahkemesinin daha önce birçok kez ifade ettiği üzere somut unsurlarla desteklenmiyorsa değer yargısı ölçüsüz olabilir (diğerleri arasından bkz. Cem Mermut, B. No: 2013/7861, 16/4/2015, § 48). Somut olayda ise davalının kaleme aldığı yazının ana fikri, başvurucu gerçek kişinin terör suçu hakkında görülen bir davada sanık sıfatıyla yargılandığı ve yurt dışında bulunduğu olgularından yola çıkarak, böylesi bir kişinin yayın organı sahibi olmasının hukuka aykırı olduğudur.
11. Yazıda kullanılan dil ve üslup muhatabı açısından rahatsız edici olabilir. Ancak Anayasa Mahkemesinin benimsediği gibi demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olan, toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade özgürlüğü, sadece kabul gören veya zararsız yahut kayıtsızlık içeren bilgiler ya da fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir (Emin Aydın (2), B. No: 2013/3178, 25/6/2015, § 35; Bekir Coşkun, § 52). Nitekim basın özgürlüğünün kapsamının demokrasi ile yakın ilişkisinin doğal sonucu olarak bir dereceye kadar abartıya ve provoke etmeye izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiği kabul edilmelidir (Ali Suat Ertosun, B. No: 2013/1047, 15/4/2015, § 66; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 102).
12. Taraflar arasında mevcut polemik de dikkate alındığında davalının yazısının tümüyle keyfî bir kişisel saldırı oluşturduğu söylenemez. Üstelik başvurucuların toplumsal konumları gereği, kendilerini hedef aldığını iddia ettikleri yazıya cevap verme ve bu cevabı geniş kitlelere ulaştırma imkânına sahip oldukları da gözardı edilmemelidir. Kaldı ki kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği öne sürülen ifadelerin başvurucular üzerinde kayda değer somut bir etki yarattığına dair herhangi bir iddia da bulunmamaktadır (Hüseyin Kocabıyık, B. No: 2020/15593, 22/11/2022, § 24).
13. Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında vurgulandığı üzere, yargı mercilerinin bir kısıtlamanın ifade özgürlüğü ile bağdaşıp bağdaşmadığı hususunda karar verirken kullanılan ifadeleri bağlamından kopartmaksızın olayın bütünselliği içinde değerlendirmeleri gerekmektedir (Cem Atmaca, B. No: 2018/6030, 8/9/2021, § 37; Nilgün Halloran, § 52; Önder Balıkçı, § 45). Somut olayda, yargı mercilerinin Anayasa Mahkemesi içtihadı ışığında ifade özgürlüğü ile şeref ve itibarın korunması hakkı arasında dengeleme ölçütlerini olaya uygulayarak adil bir denge kurdukları anlaşılmaktadır.
14. Yukarıdaki değerlendirmelerin tamamı ve yargı mercilerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir payları dikkate alındığında, somut olayda devletin başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkı bağlamındaki pozitif yükümlülüklerine aykırı davranmadığı değerlendirilmiştir. Zira davalının bir gazeteci olarak TV programında yine gazeteci olan başvurucular hakkında sarf ettiği sözlerin, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmemesini gerektiren herhangi bir toplumsal ihtiyacın mevcut olmadığı görülmektedir. Aksi yönde değerlendirme bir temel hak olan ifade özgürlüğünün özüne dokunmaktadır.
15. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda bir ihlal bulunmadığı açık olan başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
16. Açıklanan gerekçelerle başvuru konusu olayda şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edilmediği açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 17/12/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.