|
Başkan
|
:
|
Basri BAĞCI
|
|
Üyeler
|
:
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
|
|
|
Ömer ÇINAR
|
|
|
|
Metin KIRATLI
|
|
Raportör
|
:
|
Mehmet Yavuz YAŞAR
|
|
Başvurucu
|
:
|
Ali BÖRKLÜ
|
|
Vekili
|
:
|
Av. Mustafa İlker KARACA
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; vazife malulü sayılmama işlemine karşı açılan davada usule ilişkin imkânlar bakımından zayıf duruma düşürülme nedeniyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvurucu, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) emrinde görev yapmaktadır. Bitlis İl Jandarma Komutanlığı emrinde Jandarma Uzman Çavuş olarak görev yaptığı sırada işitme yetisi yönünden yapılan muayenesinde Gülhane Askerî Tıp Akademisi tarafından 19/12/2015 tarihli rapor düzenlenmiştir. Anılan Sağlık Kurulu Raporunda, başvurucunun işitme kaybı tanısıyla TSK'da görev yapamayacağı belirtilmiştir. Başvurucu bunun üzerine adi malul olarak emekliye ayrılmıştır.
3. Başvurucu, Sosyal Güvenlik Kurumuna (Kurum) hitaben sunduğu 21/7/2017 tarihli dilekçesi ile terörle mücadele görevi kapsamında katıldığı operasyonlarda kullandığı silahların ve patlayıcı maddelerin tesiri sonucu işitme kaybının oluştuğunu ileri sürerek 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında vazife malulü sayılma talebinde bulunmuştur. Başvurucunun talebi zımnen reddedilmiştir.
4. Başvurucu, sağlıklı olarak başladığı meslek hayatında görev koşulları nedeniyle malul konumuna geldiğini ileri sürerek zımni ret işleminin iptali istemiyle Ankara 16. İdare Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde iptal davası açmıştır. Başvurucu dava dilekçesine, işitme kaybı tespitlerinin yapıldığı İzmir Asker Hastanesinden aldığı 2/12/2009 tarihli, Tatvan Asker Hastanesinden aldığı 12/1/2012 tarihli ve Van Asker Hastanesinden aldığı 23/11/2015 tarihli sağlık raporlarını ekleyerek görev koşulları sebebiyle malul duruma geldiğine yönelik iddiasını güçlendirmeye çalışmıştır.
5. Mahkeme 16/1/2019 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir. Ret gerekçesinde başvurucu tarafından TSK'dan ilişiğinin kesilmesine neden olan işitme kaybının, terörle mücadele görevi kapsamında katıldığı operasyonlarda kullandığı silahların ve patlayıcı maddelerin tesiri sonucu oluştuğuna yönelik herhangi bir somut olay belirtilmediği vurgulanmıştır. Mahkeme ayrıca, dava dosyasında mevcut 2009-2015 yılları arasında İzmir Asker Hastanesi, Tatvan Asker Hastanesi ve Van Asker Hastanesi tarafından düzenlenen sağlık kurulları raporlarının tamamının uzman erbaş sözleşmesinin yenilenmesi amacıyla müracaat edilmesi üzerine düzenlendiğini belirtmiştir. Mahkeme bu kabulden yola çıkarak, oluşan işitme kaybının terör olaylarının önlenmesi, takibi veya etkisiz hâle getirilmesi sırasında oluştuğunun somut olarak ortaya konulamadığını ve 3713 sayılı Kanun kapsamında vazife malullüğü sayılması talebinin zımnen reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığını belirtmiştir.
6. Başvurucunun bu karara karşı yaptığı istinaf başvurusu Ankara Bölge İdare Mahkemesi 11. İdari Dava Dairesince 15/12/2021 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir.
7. Başvurucu, nihai hükmü 20/1/2022 tarihinde öğrendikten sonra 11/2/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
8. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
9. Başvurucu; Mahkemece herhangi bir sağlık kurulu raporu alınmadan karar verildiğini, uzmanlık gerektiren olaya ilişkin bilirkişi incelemesi yaptırılmadığını, yaşadığı rahatsızlığın sebebinin görevinden kaynaklanmadığına ilişkin bir rapor bulunmadığını, görevin etkisiyle işitme kaybı yaşadığından vazife malulü sayılarak aylık bağlanması gerektiğini belirterek silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
10. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüş yazısında; mevcut başvuruda yargı mercilerinin maddi olay ve olgular ile delilleri değerlendirdikleri, uyuşmazlıkla ilgili vardıkları sonucu ve kullanılan takdir yetkisinin sebeplerini gerekçelendirdikleri, konuyla ilgili olarak Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığından temin edilen görüş ve ilgili belgelerin başvurucunun şikâyetlerine ilişkin yapılacak incelemede dikkate alınmak üzere sunulduğu belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü şartlarının da dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı görevin sebep ve etkisiyle işitme kaybı yaşadığına işaret ederek başvuru formundaki iddialarını tekrar etmiştir.
11. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
12. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddia, savunma ve adil yargılanma hakkına sahiptir. Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma hakkından ayrı olarak iddia ve savunma hakkına birlikte yer verilmesi, taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde dile getirme fırsatı tanınması gerektiği anlamını da içermektedir (Mehmet Fidan [1. B.], B. No: 2014/14673, 20/9/2017, § 37).
13. Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Bu itibarla anılan ilkenin adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Anılan ilkeye uygun yürütülmeyen bir yargılamanın hakkaniyete uygun olması imkân dâhilinde değildir (Mehmet Fidan, § 38).
14. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (Yaşasın Aslan [2. B.], B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Bu usul güvencesi uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmasını kapsamaktadır. Silahların eşitliği ilkesi kapsamında yapılacak inceleme, başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (Yüksel Hançer [1. B.], B. No: 2013/2116, 23/1/2014, §§ 18, 19).
15. Kural olarak Anayasa Mahkemesinin görevi, herhangi bir davada bilirkişi raporu veya uzman mütalaasının gerekli olup olmadığına karar vermek değildir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi tarafların öne sürdüğü ve esasa etkili olan iddiaların işin mahiyetinin gerektirdiği ölçüde incelenip incelenmediğini ve özellikle ispat külfeti konusunda taraflardan birinin diğerine nazaran dezavantajlı bir konuma düşürülüp düşürülmediğini denetleme görevi bulunmaktadır (Ahmet Korkmaz [2. B.], B. No: 2014/16232, 25/1/2018, § 29).
16. Başvuru konusu olayın gerçekleştiği tarihten önce başvurucunun askerî hastanelerden aldığı raporlarda görevini yapmasına engel bir durumun olmadığı belirtilmiştir. Bu durumun aksi yönünde bir tespitin bulunmadığı dikkate alındığında başvurucunun hastalık nedeniyle malul hâle gelmesinin görevinden kaynaklandığı yolundaki iddiasının temelsiz olduğu söylenemez. Diğer taraftan başvurucunun iddiasının temelsiz olmaması ispatlandığı anlamına gelmemektedir. Dolayısıyla bu iddiaya dair daha güçlü ve ikna edici kanıtların varlığının aranması anlaşılabilir bir durumdur. Ancak başvurucunun hastalığının oluşmasının askerî görevden kaynaklandığını kendi imkânlarıyla ispatlamasının güçlüğü de gözönünde bulundurulmalıdır.
17. Yukarıda da belirtildiği üzere mahkemelerin bilirkişi görüşüne başvurması, takdiri bir husus olup bu değerlendirme kural olarak Anayasa Mahkemesinin yetki alanı dışındadır. Bununla birlikte davanın esasına müteallik iddiaların uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması adına yeterli ölçüde irdelenip irdelenmediği ve bu kapsamda taraflardan birinin diğerine nazaran dezavantajlı bir konuma getirilip getirilmediği denetime açık hususlardır (Yılmaz Özcan [2. B.], B. No: 2015/12914, 15/11/2018, § 38).
18. Başvurucunun temel iddiası daha önce herhangi bir rahatsızlığı bulunmadığı hâlde görevinin etkisiyle hastalandığıdır. Başvurucu tarafından ileri sürülen hastalığının görevi sebebiyle gerçekleştiği yönündeki iddia Mahkemece 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu ile tanınan imkân kullanılarak sağlık kurumlarından tıbbi rapor alınması suretiyle açıklığa kavuşturulması gereken bir olgudur. Zira başvurucunun malullük derecesine varan durumuna görevinin etkisi olup olmadığı hususu ancak uzman incelemesi ile tespit edilebilir.
19. Bu bağlamda başvurucunun ileri sürdüğü iddianın sonuca bağlanabilmesini sağlayacak bir inceleme çerçevesinde değerlendirilmesi ve başvurucunun içinde bulunduğu görev koşullarının işitme kaybına yol açıp açmadığının tespit edilmesi, yukarıda anılan ilkeler çerçevesinde iddiaların ve delillerin etkili bir biçimde incelemesi açısından gereklilik arz etmektedir (Mirza Yener [1. B.], B. No: 2015/6525, 11/6/2018, § 37).
20. Dolayısıyla tıbbi rapor olmadan başvurucunun iddiasını ispatlamasındaki zorluk dikkate alındığında, başvurucunun iddiasını ispatlamada hayati öneme sahip olan bilirkişi raporu aldırma talebinin dikkate alınmadan dosyada yer alan mevcut raporlar çerçevesinde uyuşmazlığın sonuçlandırılmasının başvurucunun davalı idareye nazaran zayıf bir konuma düşürülmesine yol açtığı ve bu durumun silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleriyle bağdaşmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
21. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK], B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda da anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
23. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
24. Başvurucu; ihlalin tespiti ve yeniden yargılama yapılması ile 300.000 TL maddi ve 150.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
25. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerinin yapması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
26. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.
27. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 16. İdare Mahkemesine (E.2017/2861, K.2019/70) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 664,10 TL harç ve 40.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 40.664,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 4/11/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.