TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
RAMAZAN KAVAK BAŞVURUSU (2)
(Başvuru Numarası: 2022/27847)
Karar Tarihi: 23/10/2024
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Selahaddin MENTEŞ
İrfan FİDAN
Yılmaz AKÇİL
Raportör
Hasan HÜZMELİ
Başvurucu
Ramazan KAVAK
Vekili
Av. Sema KELEŞ
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, başvurucunun sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımlar gerekçe gösterilerek terör örgütünün propagandasını yapma suçundan cezalandırılması nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Olay tarihinde Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde öğretmen olarak görev yapan başvurucunun sosyal medya hesabından PYD'yi (Partiya Yekîtiya Demokrat-Demokratik Birlik Partisi) ve PKK terör örgütü liderini övücü nitelikte paylaşımlarda bulunması, terör örgütünün bayrak ve flamalarını paylaşması nedeniyle hakkında kamu davası açılmıştır. İddianamede başvurucunun öğretmen olduğu gözetilerek anılan oluşumun bir terör örgütü olduğunu bilmediğinin söylenemeyeceği vurgulanmıştır. İddianameye konu paylaşımlar şöyledir:
i. 26/1/2015 tarihinde Türkçe karşılığı "Bugün Kobani'de destan yazılacak en büyük YPJ/YPG" olan '' İro Destane Kobane'ye Her biji YPJ/YPG '',
ii. 27/6/2015 tarihinde Türkçe karşılığı "Keyiflerin sonuna geldi. Ben bırakmam Suriye'nin güneyinde devlet kurulsun. Zırto diyor ki her şey benim elimde. Yeryüzünde bir tane kürt bırakmasa dahi... Direnen YPJ ve YPG" olan ''Kef bi deve wi dikeve u dibe ez desture nadime dewleteke go li bakure suriye ava bibe. Zırto go her tişt bi destura te meşiyabe niha te yek kurd li ser erdnigare nehiştibane...Bıji berxwedana ypj u ypg! ''ifadeleri,
iii. PKK terör örgütünün bayrağının yer aldığı fotoğraf ile "1 Haziran ruhuyla devrimci halk savaşını geliştirelim Önder Apo'yu özgürleştirelim" şeklinde pankart önünde çekilen fotoğraf.
3. Anılan paylaşımlara ilişkin bireysel başvuru dosyasında yer alan belgelerin incelenmesi neticesinde PKK terör örgütünün bayrağının yer aldığı belirtilen paylaşımın bir sendika tarafından paylaşılan ve "kürt halkı özgü[r]lüğünde Ortadoğu ezilenlerinin destpotlara karşı direnişini simgeleyen 21 Mart Nevroz günü öz..." şeklinde bir ifadeyle nevruzu kutlayan kalabalık bir topluluğun yukarıdan çekilen fotoğrafı olduğu ve başvurucunun ilk derece mahkemesinin bu yöndeki tespitine bir itirazının olmadığı anlaşılmıştır. Diğer paylaşımda başvurucunun da aralarında olduğu iki kişinin pankart önünde fotoğraf çektirdiği, paylaşımda yalnızca “1 Haziran ruhuyla devrimci halk savaşını geliştirelim …der Apo’yu …leştirelim” ifadelerinin yer aldığı, halay çekilen fotoğrafın arka planında görülen pankartın üzerinde “geliştirelim …r Apo’yu …eştirelim” şeklinde bir yazı olduğu tespit edilmiştir.
4. Başvurucu; kovuşturma aşamasındaki savunmasında, ifadelerin IŞID (DAEŞ) üyelerinin şiddet içeren eylemlerine karşı yapılan paylaşımlar olduğunu, "Önder Apo" şeklinde ifadenin yer aldığı pankartın fotoğrafta tesadüfen yer aldığını, asıl amacının çektikleri halayı paylaşmak olduğunu, "Keyiflerin sonuna gelindi." şeklinde başlayan paylaşımın ise yanlış çevrildiğini belirterek suçlamayı kabul etmemiştir.
5. İlk derece mahkemesi, başvurucunun herkese açık olan sosyal medya hesabından terör örgütü lehine söylemlerde bulması, terör örgütünün pankart ve resimlerini paylaşması nedeniyle terör örgütü propagandası yapma suçundan 1 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.
6. Mahkûmiyete ilişkin karar, Yargıtay tarafından 28/12/2021 tarihinde onanmıştır. Başvurucu, nihai hükmü 27/1/2022 tarihinde öğrendikten sonra 22/2/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
7. Başvurucu; paylaştığı fotoğrafların katıldığı nevruz etkinliğine ilişkin olduğunu, suçlamaya konu pankartta yer alan ifadelerin bir bütün olarak paylaşımda görülmemesi nedeniyle bir anlam ifade etmediğini, ayrıca pankart taşımadığını, paylaşılan ifadelerin şiddete teşvik edici mahiyette olmadığını ve lehe olan hükümlerin gerekçesiz olarak uygulanmadığını, cezalandırmanın özel hayata ve aile hayatına olumsuz şekilde sirayet etmesi ve kamu görevinden ihracına dayanak yapıldığını iddia ederek özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının, ifade özgürlüğünün ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinden yakınmıştır. Adalet Bakanlığı (Bakanlık), ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti kapsamında olduğu görüşünü bildirmiştir. Esasa ilişkin olarak Bakanlık, PYD-YPG'nin bir terör örgütü olduğunun kesinleşmiş yargı kararıyla tespit edildiğini, terörizmi, terörü ve şiddeti meşrulaştıran, öven ya da bunlara teşvik eden sözlerin ifade özgürlüğü kapsamında olamayacağını açıklamış; yapılacak değerlendirmede başvurucunun öğretmenlik mesleğini ifa ettiğinin de gözetilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
8. Başvuru, ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
9. Başvurucunun terör örgütü lehine pankart ve terör örgütü bayrağının yer aldığı fotoğraf ile 27/6/2015 tarihli paylaşım nedeniyle ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin dayanağı olan 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 7. maddesinin kanunilik ölçütünü karşıladığı kabul edilmiştir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi Ahmet Aslan (B. No: 2021/23949, 6/10/2022) kararında, 21/5/2015 tarihinden önce PYD-YPG'nin bir terör örgütü olduğunun kesinleşmiş yargı kararıyla tespit edilmediği, henüz bilinir hâle gelmediği, dolayısıyla -oluşumun bir terör örgütü olduğunu bildiği ortaya konulmadan- terör örgütü propagandası yapma suçundan cezalandırılmanın öngörülebilir olmadığı gerekçesiyle müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı sonucuna varmıştır (ayrıntılı açıklamalar için bkz. Ahmet Aslan, §§ 50-71). Buna göre başvurucunun PYD-YPG terör örgütüyle ilgili anılan tarihten (21/5/2015) önceki 26/1/2015 tarihli paylaşımının terör örgütü propagandası suçundan cezalandırılma bakımından bazı öngörülebilirlik sorunları ortaya çıkardığı açıktır. Ancak mevcut başvurunun koşulları gözönüne alındığında ilgili normların kanunla sınırlama ölçütünü karşılayıp karşılamadığına ilişkin incelemenin müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğu ölçütü ile birlikte yapılması gerektiği kanaatine varılmıştır (benzer değerlendirmeler için bkz. Cahit Baybariz ve Edep Tekin, B. No: 2015/15091, 22/7/2020, § 30; Ayhan Ölmez ve diğerleri, B. No: 2015/15090, 11/2/2021, § 34). Terör örgütü ve terörizmle mücadele kapsamında başvurucunun cezalandırılmasına ilişkin kararın Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen sınırlama sebeplerinden kamu düzeni ve kamu güvenliğinin korunması amacıyla yapıldığı anlaşılmıştır. Bu belirlemenin ardından demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk yönünden inceleme yapılacaktır.
10. Anayasa Mahkemesi daha önce pek çok kararında propaganda suçunun soyut tehlike suçu olarak kabul edilmesinin başta ifade özgürlüğü olmak üzere anayasal hak ve özgürlükler üzerinde bir baskı oluşturma potansiyeli olduğuna dikkat çekmiştir. Bu sebeple bir propaganda faaliyetinin cezalandırılabilmesi için olayın somut koşullarında belirli oranda tehlikeye neden olduğunun gösterilmesi gerektiğini belirtmiştir (diğerleri arasından bkz. Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019, § 47; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 84; Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 64; Meki Katar, [GK], B. No: 2015/4916, 3/10/2019, § 53; Ömer Faruk Gergerlioğlu [GK], B. No: 2019/10634, 1/7/2021, § 175; terör örgütünün propagandasını yapma suçunun Türk hukukundaki görünümüne ilişkin tespitler için bkz. Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, §§ 115-118; terör örgütü propagandası suçunun tanımına ve suçun tespitine yönelik değerlendirmeler için bkz. Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 86; terör örgütünün propagandasını yapma suçuna ilişkin Yargıtayın benzer yönde değerlendirmeleri için bkz.Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, §§ 54-57; Ömer Faruk Gergerlioğlu, §§ 155-163, 175; Figen Yüksekdağ Şenoğlu ve diğerleri, B. No: 2016/39759, 30/3/2022, § 73; Ahmet Aslan, § 54).
11. Anayasa Mahkemesi birçok kararında esasen adil yargılanma hakkının bir güvencesi olan gerekçeli karar hakkını, maddi hakların usul boyutu kapsamında da gözetmiş; bu doğrultuda kamu makamlarınca ilgili ve yeterli gerekçe gösterilip gösterilmediğini incelemiştir. Nitekim ifade özgürlüğü veya toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı gibi temel hak ve özgürlüklere gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahalelerin Anayasa'nın ilgili maddelerini ihlal edeceği ifade edilmiştir (diğerleri arasından bkz. Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 56; Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 58; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 120; Candar Şafak Dönmez [GK], B. No: 2015/15672, 5/11/2020, § 53; Ayhan Ölmez ve diğerleri, § 46; Atilla Yazar ve diğerleri [GK], B. No: 2016/1635, 5/7/2022, § 127). O hâlde Anayasa Mahkemesince çözümlenmesi gereken mesele, başvurucunun eylemleriyle kişileri terör suçlarının işlenmesine teşvik ettiği ya da bunları meşru göstermek niyetinde olduğunu yargı merciinin mahkûmiyete ilişkin kararında ikna edici bir biçimde ortaya koyup koymadığıdır.
12. Bir ifadenin terör örgütü propagandası suçunu oluşturup oluşturmadığının belirlenmesinde düşünce açıklamasında bulunan kişinin niyeti önemlidir. Nitekim bir ifadenin terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerine başvurmayı teşvik etme olarak kabul edilebilmesi için ifade ile iletilmek istenen mesajın terör suçlarının işlenmesine kışkırtmak niyetiyle kamuoyuna yayılmasının amaçlanması gerekir (ayrıntılı açıklamalar için bkz. Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, §§ 115-118; Ömer Faruk Gergerlioğlu, §§ 34-40, 160)).
13. Somut olayda ilk derece mahkemesi başka hiçbir gerekçeye yer vermeksizin başvurucunun sosyal medya hesabından terör örgütü lehine söylemlerde bulunması ve "terör örgütünün pankart ve resimlerini paylaş[ması]" nedeniyle başvurucuyu terör örgütünün propagandasını yapma suçundan cezalandırmıştır (bkz.§ 5).
14. Anayasa Mahkemesi Ahmet Aslan (B. No: 2021/23949, 6/10/2022, § 50) kararında, bir oluşumun terör örgütü olduğuna dair kesinleşmiş yargı kararının varlığının terör örgütü propagandası yapma suçunun unsurlarından biri olmadığını önemle vurgulamıştır. Bununla birlikte bir yapının terör örgütü olarak tespitinin ancak kesinleşmiş bir yargı kararıyla mümkün olduğunu ifade etmiştir (benzer yöndeki karar için bkz. Adnan Şen [GK], B. No: 2018/8903, 15/4/2021, § 111)Kararda, Türk hukukunda PYD-YPG'nin bir terör örgütü olarak kabul edilmesinin bu yöndeki bir mahkeme kararının Yargıtayca onanarak 21/5/2015 tarihinde kesinleşmesiyle tespit edildiğini ve bilinir hâle geldiğini değerlendirmiştir. Bu tespit ile uyumlu olarak da anılan tarih öncesinde yapılan paylaşım nedeniyle -oluşumun bir terör örgütü olduğunu bildiği ortaya konulmadıkça- terör örgütü propagandası suçundan cezai sorumluluğun öngörülebilir nitelikte olmadığı ve uygulanan kuralın yorumundan kaynaklanan müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı sonucuna varmıştır (Ahmet Aslan, §§ 57-59). Buna göre somut olayda, mahkûmiyete dayanak olan 26/1/2015 tarihli ifadelerin terör örgütü propagandası olarak kabul edilebilmesi için başvurucunun anılan tarihte PYD-YPG'nin terör örgütünün varlığını bildiğinin ortaya konulması gerekirken yargı mercince bu yönde herhangi bir değerlendirme yapılmadığı gibi 27/6/2015 tarihli ifadelerin ne şekilde şiddete teşvik ettiği, şiddet ve tehdit yöntemlerini meşru gösterdiği veya övdüğü de hiçbir şekilde irdelenmemiştir.
15. Öte yandan başvurucu; cezalandırmaya konu fotoğrafları, katıldığı nevruz etkinliğini ve bu etkinlikteki faaliyetlerini göstermek niyetiyle paylaştığını, ayrıca pankartta yer alan ifadelerin paylaştığı fotoğrafta tam olarak görünmediği gibi pankartı taşımadığını savunmuştur. Dosyaya yansıyan paylaşımlar incelendiğinde; kalabalık bir topluluğun geniş bir perspektifle yukarıdan çekilen bir fotoğrafı ile başvurucunun katıldığı bir etkinlikte çektirdiği arka planında üzerinde yazılı cümlenin tam olarak görünmediği fotoğrafa ilişkin iki paylaşımda bulunulduğu görülmüştür (bkz. § 3).
16. Somut olayda yargı mercince pankarttaki ifadelerin fotoğrafta görünen bölümlerinin ne şekilde terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek, övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasının yapılması olarak yorumlanmasına neden olduğu açıklanmamıştır. Bununla birlikte başvurucunun savunmalarının aksine ellerinde bir terör örgütünün bayrağı bulunan kalabalık bir topluluğun fotoğrafın paylaşılmasının terörizmi ve şiddeti meşrulaştırma veya bunlara kışkırtma niyetiyle yapılıp yapılmadığı hususunda da herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır.
17. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi kural olarak yargılamayı yürüten mahkemeye aittir. Ayrıca yine hem bu aşamada hem de bu bağlamda suçlu-suçsuz kararı vermek ya da daha hafif veya ağır ceza belirlemek de Anayasa Mahkemesinin görevi olmadığı gibi Anayasa Mahkemesince burada varılacak olan sonuç başvurucunun mutlaka beraat ettirilmesi veya mahkûm edilmesi gerektiği anlamına da gelmemektedir. Burada belirtilen eksikliklerin derece mahkemesince giderilmesi suretiyle yapılacak inceleme ve değerlendirme sonucuna göre bir karar verileceği tabiidir (Ruhşen Mahmutoğlu, B. No: 2015/22, 15/1/2020, § 67; Sabri Yılmaz, B. No: 2018/11960, 30/3/2022, § 49) Bununla birlikte ilk derece mahkemesinin başvurucunun cezalandırılmasını gerekçelendirmek için bu başlık altında belirttiği nedenlerin -Anayasa'nın 26. maddesi uyarınca-mahkûmiyet için ilgili ve yeterli olmadığı sonucuna varılmıştır.
18. Açıklanan gerekçelerle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
İrfan FİDAN ve Yılmaz AKÇİL bu görüşe katılmamıştır.
III. GİDERİM
19. Başvurucu; ihlalin tespiti ile 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
20. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan, B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019,§§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3), B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
21. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılması yeterli giderim sağlayacağından başvurucunun manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE İrfan FİDAN ve Yılmaz AKÇİL'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Midyat Ağır Ceza Mahkemesine (E.2016/46, K.2016/88) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun manevi tazminat talebinin REDDİNE,
E. 664,10 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.664,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 23/10/2024 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucu; paylaştığı fotoğrafların katıldığı nevruz etkinliğine ilişkin olduğunu, suçlamaya konu pankartta yer alan ifadelerin bir bütün olarak paylaşımda görülmemesi nedeniyle bir anlam ifade etmediğini ayrıca pankartların tarafınca taşınmadığını, paylaşılan ifadelerin şiddeti teşvik edici mahiyette olmadığını ve lehe olan hükümlerin gerekçesiz olarak uygulanmadığını, cezalandırmanın özel ve aile hayatına olumsuz şekilde sirayet etmesi ve kamu görevinden ihracına dayanak yapıldığını iddia ederek özel ve aile hayatına saygı hakkının, ifade özgürlüğünün ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Başvurucu hakkında açılan kamu davasının iddianamesi şöyledir:
“Atatürk İlkokulunda sınıf öğretmeni olarak görev yapan Ramazan Kavak'ın facebook isimli sosyal paylaşım sitesinde, terör örgütü PKK'nın sözde bayrağının açıkça görüldüğü fotoğrafları paylaştığı, PKK'nın Suriye uzantısı olan PYD'yi övücü paylaşımlarda bulunduğu, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Başbakanını aşağılayıcı paylaşımlarda bulunduğu, terör örgütü elebaşısının övücü pankartlarının altında fotoğraflarının bulunduğu, Gercüş ilçe merkezinden yaptıkları yasadışı gösteride katil devlet şeklinde pankartlar kullanıldığından bahisle suç duyurusunda bulunulduğu anlaşılmıştır.
İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünce şüphelinin terör örgütü propagandası yaptığı iddiasına konu herkese açık olan facebook çıktıkları incelendiğinde, şüphelinin yapmış olduğu paylaşımlarda;
'' İro Destane Kobane'ye Her biji YPJ/YPG ''
Türkçesi (Bugün Kobani'de destan yazılacak en büyük YPJ/YPG )
'' Kef bi deve wi dikeve u dibe ez desture nadime dewleteke go li bakure suriye ava bibe. Zırto go her tişt bi destura te meşiyabe niha te yek kurd li ser erdnigare nehiştibane...Bıji berxwedana ypj u ypg ! ''
Türkçesi (Keyiflerin sonuna geldi. Ben bırakmam Suriye'nin güneyinde devlet kurulsun. Zırto diyor ki her şey benim elimde. Yeryüzünde bir tane kürt bırakmasa dahi... Direnen YPJ ve YPG
Şeklinde söylemlerde bulunduğu, bununla birlikte dosya içerisinde şüphelinin PKK'nın sözde bayrağının açıkça paylaşıldığı resimlerin olduğu ve şüphelinin '' 1 Haziran ruhuyla devrimci halk savaşını geliştirelim Önder Apo'yu özgürleştirelim '' şeklinde terör örgütü liderini övücü nitelikteki pankartlarla resimlerinin olduğu anlaşılmıştır.”
3. Yargılamayı yapan Midyat Ağır Ceza Mahkemesi;
“Anayasamızda ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde, mutlak niteliğe sahip yani kendilerine istisna veya sınırlama getirilemeyen hak ve özgürlükler hariç diğer hak ve özgürlükler için sınırlama ve müdahale getirilmiştir. Türkiye Cumhuriyet Anayasasının 26/2 maddesine göre: "Bu hürriyetlerin kullanılması, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması ..." amaçları ile sınırlanabilir. Terörün, terör örgütünün, cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapmanın, örgüte ait amblem, resim veya işaretlerin asılması veya taşınmasının düşünce açıklama özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir. Terörle Mücadele Kanunu’nun 7/2 maddesinde de bu tür davranışların cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır.
Sanığın herkese açık olan facebook hesabından terör örgütü lehine söylemlerde bulunarak ve terör örgütünün pankart ve resimlerini paylaşarak üzerine atılı terör örgütünün propagandasını yapmak suçunu işlediğinin sabit olduğu” gerekçesiyle mahkûmiyet kararı vermiştir.
4. İfade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007). Derece mahkemeleri, bireylerin fikirlerini ifade özgürlüğü yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir denge sağlamalıdır (Bekir Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§ 58, 61, 66). Derece mahkemeleri söz konusu dengelemeyi yaparken ve ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığını değerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir (Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 57).
5. Anayasa Mahkemesi, kamu görevlisi olmanın sağladığı birtakım ayrıcalıklar ve avantajların yanında bazı külfet ve sorumluluklara katlanmayı ve diğer kişilerin tabi olmadığı sınırlamalara tabi olmayı da gerektirdiğini belirtmiştir. Kişinin kamu görevine kendi isteği ile girmekle bu statünün gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş sayıldığını, kamu hizmetinin kendine has özelliklerinin bu avantaj ve sınırlamaları zorunlu kıldığını ifade etmiştir (İhsan Asutay, B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 38).
6. Devletin kamu hizmetinde çalışan memurlarına bir bağlılık görevi getirmesi, ödev ve sorumluluklar yüklemesi memurların statüleri gereği meşru kabul edilebilir bir durumdur. Fakat devlet memurlarının da birer birey olduğu, siyasi görüş sahibi olma, ülke sorunlarıyla ilgilenme, tercih yapma gibi sosyal yönlere sahip olma haklarının bulunduğu şüpheden uzaktır (Hasan Güngör, B. No: 2013/6152, 24/2/2016, § 49).
7. Bununla birlikte devlet memurları söz konusu olduğunda görüşlerin dengeli ve siyaseten yansız olarak açıklanıp açıklanmadığı, kişisel tavırlar sergilenip sergilenmediği ve tarafsızlıklarının güvence altında olup olmadığı ifade özgürlüğü incelemesinde değerlendirmeye alınır. Bu bağlamda memurun bulunduğu konum, görev yaptığı alanla ilgili olarak ödev ve sorumluluk derecesini belirlemede ulusal makamların bir takdir marjı vardır (Hasan Güngör, § 48).
8. Anayasa Mahkemesi daha önce pek çok kararında propaganda suçunun soyut tehlike suçu olarak kabul edilmesinin başta ifade özgürlüğü olmak üzere anayasal hak ve özgürlükler üzerinde bir baskı oluşturma potansiyeli olduğuna dikkat çekmiştir. Bu sebeple bir propaganda faaliyetinin cezalandırılabilmesi için olayın somut koşullarında belirli oranda tehlikeye neden olduğunun gösterilmesi gerektiğini belirtmiştir (Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019, § 47).
9. Somut olayda başvurucunun kamu görevlisi olduğu ve öğretmenlik yaptığı dikkatten kaçmamalıdır. İddianameye ve karara konu fillerin bir bütün olarak değerlendirilmesinde; başvurucunun terörü ve terör örgütünü meşru gösterecek fiil ve ifadeleri kullandığı açıktır. Terör örgütünün cebir, şiddet ve tehdit içeren yöntemlerinin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği de not edilmelidir.
10. Başvuru konusu olayda, başvurucunun kamu görevlisi olmasına rağmen eylem ve ifadelerinin terör örgütünü, terörizmi ve şiddeti meşrulaştırmaya çalıştığı, bunun gerekçelerinin de mahkeme kararında ortaya konulduğu, başvurucu hakkında mahkûmiyet kararı verilmesinin zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık gelmediğinin ve orantısız olduğunun söylenemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır. Öte yandan başvurucu hakkındaki iddialar ve gerekçe bir bütün olarak değerlendirildiğinde mahkûmiyet kararı için ilgili ve yeterli gerekçe olmadığı da söylenemez.
11. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun eylem ve ifadeleri ile hakkında verilen cezanın ağırlığı dikkate alındığında; mahkûmiyet kararının gerekçesiz olduğunun, müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olmadığının söylenemeyeceği, başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edilmediği kanaatine vardığımızdan, çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyoruz.
Üye