|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
|
|
KARAR
|
|
|
|
RESUL KAYA BAŞVURUSU
|
|
(Başvuru Numarası: 2022/28465)
|
|
|
|
Karar Tarihi: 16/9/2025
|
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
|
|
KARAR
|
|
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
Üyeler
|
:
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
|
İrfan FİDAN
|
|
|
|
Muhterem İNCE
|
|
Raportör
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
|
Başvurucu
|
:
|
Resul KAYA
|
|
Vekili
|
:
|
Av. Abdulhekim GİDER
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, mal varlığına ulaşamama nedeniyle oluşan zararlar için açılan davanın reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvurucu, Siirt'in Eruh ilçesi, Kekliktepe köyü, Duygulu mezrasında ikamet etmekteyken 1989 yılında yaşanan terör olayları nedeniyle mal varlığına ulaşamadığını iddia ederek 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında oluşan zararlarının tazmini istemiyle Siirt Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) 30/5/2008 tarihinde başvurmuştur. Komisyon başvurucunun yaşadığı köyün güvenlik nedeniyle boşalan ya da boşaltılan köyler arasında yer almadığı gerekçesiyle talebini reddetmiştir. Anılan işlemin iptali istemiyle başvurucu Batman İdare Mahkemesinde dava açmış, Mahkeme araştırma ve keşif yapılarak karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle 22/4/2014 tarihinde Komisyon kararını iptal etmiştir. Karar temyiz incelemesinden geçerek kesinleşmiştir. Başvurucu iptal kararı üzerine tekrar Komisyona başvurmuştur. Komisyon 5/9/2019 tarihinde başvurucunun 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında yargılandığını ve hakkında mahkûmiyet hükmü verildiğini belirterek 5233 sayılı Kanun kapsamına girmediği gerekçesiyle talebin reddine karar vermiştir.
3. Başvurucu, Komisyon kararının iptali istemiyle Siirt İdare Mahkemesinde dava açmıştır. Mahkeme 1/6/2020 tarihli kararla davanın reddine karar vermiştir. Karar gerekçesinde; başvurucunun hakkında Malatya 1 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 17/11/1994 tarihli kararıyla terör örgütüneyardım ve yataklık suçundan mahkûmiyet hükmünün bulunduğu, söz konusu suç nedeniyle mahkûmiyeti olanların zararının 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmini mümkün olmadığından, Komisyon kararında hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir.
4. Başvurucunun istinaf talebi, Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi Üçüncü İdari Dava Dairesi tarafından 3/2/2022 tarihli kararla reddedilmiştir.
5. Başvurucu, nihai kararı 3/3/2022 tarihinde öğrendikten sonra 7/3/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
6. Komisyon, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası hakkında kısmi kabul edilemezlik kararı vermiş; diğer ihlal iddialarının kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. Ayrıca adli yardım talebinin kabulüne ve başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten geçici olarak muaf tutulmasını da kararlaştırmıştır.
II. DEĞERLENDİRME
A. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
7. Başvurucu; keşif yapılmadan, yeterli araştırma yapılmadan karar verilmesinin hatalı olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
8. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; Siirt Valiliğinden alınan görüş sunulmuştur. Anılan yazıda başvurucunun talebinin kanun kapsamında bulunmadığından reddedilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
9. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı; 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz ve Recep Gündüz [1. B.], B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 24).
10. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren yorum, uygulama ve sonuçlar Anayasa Mahkemesinin denetim yetkisi kapsamındadır (Ahmet Sağlam [2. B.], B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
11. 5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin anılan Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceğine ve Kanun’un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ile somut olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesine ilişkin takdir derece mahkemelerine aittir (Ali Şaşkın ve diğerleri [2. B.], B. No: 2013/6819, 21/4/2016, § 38).
12. Terör olaylarında yardım ve yataklık suçlarından mahkûm olanların zararlarının 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanmamasından kaynaklanan ihlal iddiaları daha önce de bireysel başvurulara konu olmuştur. Anayasa Mahkemesi bu konuda verdiği kararlarda, derece mahkemelerinin kanun koyucunun hukuki ve teknik izaha girmeksizin genel olarak yardım ve yataklık suçu işleyen kişiler ile terör suçundan mahkûm olan kişileri bu Kanun hükümlerinden faydalandırmamayı amaçladığı, Kanun'un sadece mağdur olan kişilerin mağduriyetlerinin giderilmesi yolunda uygulanması gerektiği, terör örgütüne yardım ve yataklıktan hüküm giymiş kişilerin terör örgütünün ve terörün gelişmesine ve büyümesine sebebiyet verdiğinin tartışmasız olduğu, dolayısıyla bu kişilere devlet tarafından tazminat ödenmesinin Kanun'un amacına aykırılık teşkil ettiği yönündeki gerekçelerinin bariz takdir hatası ve açık bir keyfîlik içermediği sonucuna ulaşmış; başvuruların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir (Abdulkadir Güneş [2. B.], B. No: 2013/4347, 30/3/2016, §§ 29-35; Abdurrahman Ete [2. B.], B. No: 2013/5489, 30/3/2016, §§ 24-30; Hamit Yıldız ve Halit Yıldız [2. B.], B. No: 2013/7720, 30/3/2016, §§ 19-26).
13. Başvuruya konu olayda Mahkeme, Malatya 1 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesinin kararına yer vermiş, başvurucu hakkında terör örgütüne yardım ve yataklık suçundan mahkûmiyet hükmü bulunduğu ve 5233 sayılı Kanun'un 2. maddesinin f bendi gereğince taleplerin kanun kapsamında bulunmadığı ifade edilmiştir. Anılan karar, istinaf incelemesinden geçerek kesinleşmiştir.
14. 5233 sayılı Kanun'un 2. maddesinin f bendinde; 3713 sayılı Kanun'un 1'inci, 3'üncü ve 4'üncü maddeleri kapsamındaki suçlar ile terör olaylarında yardım ve yataklık suçlarından mahkûm olanların bu fiillerinden dolayı uğradığı zararların kanun kapsamı dışında kaldığı düzenlenmiştir. Kanun; sadece terör örgütü üyeliğinden mahkûm olanları kapsam dışında tutmamış, madde metninden de anlaşıldığı üzere3713 sayılı Kanun'un 1'inci, 3'üncü ve 4'üncü maddeleri kapsamındaki suçlardan mahkûmiyeti bulunanların da anılan Kanun'dan faydalanmalarının mümkün olmadığına yer verilmiştir.
15. Somut olayda 17/11/1994 tarihinde, başvurucu hakkında 1/7/1926 tarihli 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun 169. maddesi gereği terör örgütüne yardım ve yataklık suçundan 3 yıl 9 ay hapis cezası verilmiştir. Anılan karar temyiz incelemesinden geçerek kesinleşmiştir.Başvurucu 1989 yılında yaşanan terör olayları nedeniyle Komisyona başvurmuştur. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun talebinin 5233 sayılı Kanun kapsamı dışında kaldığı görülmektedir. Nitekim Mahkeme karar gerekçesinde de başvurunun kapsam dışında kaldığı belirtilmiştir.
16. Anayasa Mahkemesinin kararlarında belirtildiği üzere Kanun'un sadece mağdur olan kişilerin mağduriyetlerinin giderilmesi yolunda uygulanması gerektiği, terör suçundan mahkûm olan kişilerin terör örgütünün ve terörün gelişmesine ve büyümesine sebebiyet verdiğinin tartışmasız olduğu, dolayısıyla bu kişilere devlet tarafından tazminat ödenmesinin Kanun'un amacına aykırılık teşkil ettiği gözetildiğinde Mahkemenin söz konusu gerekçesinin Anayasa Mahkemesinin gerekçeleriyle uyumlu olduğu ve hukuk kurallarının yorumlanması ve değerlendirmesi kapsamında kalan Mahkeme kararında bariz takdirhatası ve açık bir keyfîlik bulunmadığı kanaatine ulaşılmıştır.
17. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
18. Başvurucu; 5233 sayılı Kanun kapsamında zararının karşılanması talebiyle yaptığı başvurunun keşif yapılmaksızın hakkındaki hüküm dikkate alınarak reddedilmesi ve mal varlığını kullanamaması nedenleriyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
19. Başvurucunun terör olayları nedeniyle zarar gördüğünü ve erişemediğini ifade ettiği mal varlığı değerlerinin kendisi için mülk teşkil ettiği açıktır.Zarar olgusu ve belirli bir dönem mülke ulaşamama mülkiyet hakkına müdahale teşkil etmektedir. Söz konusu müdahalenin terör, terör olayları ve genel olarak şiddetin önlenmesi, bu bağlamda kişilerin can ve mal güvenliğinin sağlanması amacına yönelik tedbirler kapsamında olduğu değerlendirilmiştir (benzer yöndeki karar için bkz. Emrullah Yılmaz [2. B.], B. No: 2019/37252, 15/6/2022, § 42). Dolayısıyla başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin üçüncü kural kapsamında incelenmesi gerekir.
20. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun düşebilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan [1. B.], B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62). Bu kapsamda somut olay incelendiğinde mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin 3713 sayılı Kanun'a dayandığı ve terörle mücadelenin gerekli kıldığı meşru amacın takip edildiği anlaşılmıştır (Şahin Aslan [2. B.], B. No: 2022/83563, 27/2/2025, §19).
21. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacın gerçekleştirilmesi için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri [1. B.], B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
22. Somut olayda başvurucunun mal varlığına belirli bir süre ile ulaşımının kısıtlanması hâli ve alınan tedbirlerin terörle mücadele edilmesine ilişkin meşru amacın gerçekleştirilmesi bakımından elverişli ve gerekli olmadığı söylenemez. Başvuruya konu olayda nihai olarak orantılılık incelemesi yapılmalıdır. Başvurucunun Komisyona yaptığı başvuru üzerine Komisyonun ulaştığı nihai sonuç ile iptal davası sonucunda gerekçeli kararda yer verilen hukuki tespitler ve dayanaklar birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun terör örgütüne yardım ve yataklık suçundan hakkında mahkûmiyet hükmü bulunduğu anlaşılmakla uğradığını belirttiği zararlarının 5233 sayılı Kanun kapsamında bulunmadığı neticesine ulaşılmıştır. Anılan karar istinaf incelemesinden geçerek kesinleşmiştir. Bu durumda başvurucunun oluştuğunu ileri sürdüğü zararları nedeniyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasındaki adil dengeyi bozmadığı, müdahalenin ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır (Şahin Aslan, § 21).
23. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 16/9/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.