TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
O.V.A. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2022/46325)
|
|
Karar Tarihi: 29/4/2025
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
Raportör
|
:
|
Aydın DEMİREL
|
Başvurucu
|
:
|
O.V.A.
|
Vekili
|
:
|
Av. Samed ASLAN
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; beraat kararı sonrası açılan koruma tedbiri nedeniyle tazminat davasında hükmedilen maddi tazminat miktarının yetersiz olması, adli kontrol tedbirleri ve bunlara bağlı olarak üniversite eğitimi için yapılmak zorunda kalınan harcamaların maddi tazminat miktarında gözetilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkı, mülkiyet hakkı, eğitim hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvurucu, üsteğmen rütbesiyle görev yapmakta iken silahlı terör örgütüne üye olma ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçlarından 7/8/2016 tarihinde gözaltına alınmış; 17/8/2016 tarihinde ise tutuklanmıştır.
3. 5/12/2016 tarihinde Sulh Ceza Hâkimliğince hâkim tarafından belirlenen yerlere belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak ve yurt dışına çıkamamak şeklinde adli kontrol kararları uygulanarak başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir.
4. Erzurum 3. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonunda 12/10/2018 tarihinde başvurucu hakkında beraat kararı verilmiştir. Karara ilişkin duruşma zaptı ile gerekçeli kararın ilgili kısmında adli kontrolün kaldırılmasına dair bir kayıt bulunmamaktadır. Bununla birlikte başvurucu hakkında yurt dışına çıkamamak ve belirlenen yerlere başvurmak şeklindeki adli kontrol yükümlülüklerinin 12/10/2018 tarihinde dosyanın karara çıkması nedeniyle kaldırıldığı anlaşılmaktadır.
5. Beraat kararına yönelik olarak Cumhuriyet Savcılığının istinaf talebi 6/5/2019 tarihinde Bölge Adliye Mahkemesi tarafından esastan reddedilmiştir. Yargıtay tarafından 2/6/2020 tarihinde temyiz isteminin kesin olarak reddedilmesi sonrası beraat kararı kesinleşmiştir.
6. 26/8/2020 tarihinde başvurucu; uygulanan gözaltı, tutuklama ve adli kontrol tedbirleri nedeniyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesi uyarınca tazminat davası açmıştır. Başvurucu 76.976 TL maddi, 400.000 TL manevi tazminat talep etmiştir.
7. Başvurucu dava dilekçesinde "Maddi Tazminat Talebi" başlığı altında gözaltı ve tutuklama tedbiri dolayısıyla uğradığı gelir kaybı ile yurt dışındaki bir üniversitede devam eden eğitimini hakkındaki adli kontrol tedbirleri dolayısıyla sürdürememesi nedeniyle uğradığı maddi zararı, yargılama süresince yol ve konaklama masraflarını talep etmektedir.
8. Başvurucu; manevi tazminat olarak ise gözaltı ve tutuklama tedbiri nedeniyle uğradığını iddia ettiği manevi zararlar dışında 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca adli kontrol tedbirinin hukuka aykırı şekilde uygulanması ve uzun süre devam ettirilmesi ile adli kontrol tedbirleri dolayısıyla eğitimine devam edememesi nedenleriyle uğradığı zararların tazminini istemektedir.
9. Yapılan yargılama sonunda Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi (Ağır Ceza Mahkemesi) 19/11/2020 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar vermiştir. Ağır Ceza Mahkemesi alınan 9/11/2020 tarihli bilirkişi raporuna binaen başvurucuya maddi tazminat olarak 563,77 TL, manevi tazminat olarak 10.000 TL ödenmesine karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şu şekildedir:
"...Davacının tutuklulukta kaldığı süre, isnat edilen suç, sosyal statüsü, hakkaniyet ilkeleri ve yüksek mahkemelerin manevi tazminatın zenginleşme aracı olamayacağına dair ilkesel kararları ile dosya kapsamına göre; davacının 07/08/2016-17/08/2016 tarihleri arasında gözaltında kaldığı, 17/08/2016-05/12/2016 tarihleri arasında tutuklu kaldığı, davacının tutuklu kaldığı süre içerisinde 22/11/2016 tarihinde görevli olduğu 109. Toplu AK.'dan 677 sayılı KHK ile ihraç edildiği, davacının hakkında ihraç kararı verilene kadar olan süreçte 2/3 oranında maaş aldığı bu sebeple herhangi bir maddi zararının bulunmadığı nazara alınarak; davacının maddi tazminat talebinin kısmen kabulü ile ilk maaş alamadığı dönem olan 22/11/2016 tarihinden itibaren yürütülecek yasal faiz ile birlikte 563,77 TL maddi tazminatın hazineden tahsili ile davacıya ödenmesine,
Manevi tazminat ilişkin talebin kısmen kabulu ile; davacının gözaltında ve tutuklulukta kaldığı süre de nazara alınarak; haksız gözaltı tarihi olan 07/08/2016 tarihinden itibaren işleyecek faiziyle 10.000,00 TL Manevi tazminatın hazineden alınarak davacıya ödenmesine, davacı duruşmalarda kendisini vekaletnameli avukat aracılığı ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hükmedilen tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 1320,00 TL vekalet ücretinin Hazineden tahsili ile davacıya ödenmesine, karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır..."
10. 15/3/2022 tarihinde Ağır Ceza Mahkemesi kararı düzeltilerek istinaf talebi esastan reddedilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi tarafından başvurucu lehine 5.000 TL maddi tazminat, 25.000 TL manevi tazminat ödenmesine reddedilen manevi tazminat talebi yönünden temyiz yolu açık olmak üzere karar verilmiştir. Kararın maddi tazminata ilişkin kısmı şu şekildedir:
"...b-)Maddi tazminatın reddedilen kısmına yönelik davacı vekilinin istinaf başvurusunun incelemesinde;
Koruma tedbirleri nedeniyle maddi tazminat davasına ilişkin yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere ve incelenen dosya kapsamına göre; Her ne kadar memur olan davacının 15/12/2016 tarihine kadarki maaşını bir önceki ay peşin olarak aldığı, söz konusu son maaşının iade edilmemiş olması da dikkate alındığında koruma tedbirlerine maruz kaldığı dönemde maddi hak kaybının bulunmadığı anlaşılan davacı lehine maddi tazminata hükmedilmesi kanuna aykırı görülse de, davacı hakkında 05/12/2016 ile 12/10/2018 tarihleri arasında haftanın üç günü en yakın karakola imza atma şeklinde adli kontrol kararı uygulanmasının oluşturduğu mağduriyet, uygulanan koruma tedbirleri ile adli kontrol uygulamasının süresi, davacının dava dilekçesinde adli kontrol nedeniyle de tazminat isteğinde bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde maddi tazminatın eksik belirlenmesi,
Hususu kanuna aykırı, bu itibarla davacının istinaf istemi yerinde görülmüş ise de; bu aykırılık yeniden yargılama yapmayı gerektirmeyen, HMK'nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca düzeltilebilir nitelikte bir yanılgı olduğundan;
563,77 TL olarak hükmedilen maddi tazminat miktarının 5.000,00 TL ye çıkarılması suretiyle, hukuka aykırılığın DÜZELTİLEREK İSTİNAF BAŞVURUSUNUN ESASTAN REDDİNE [karar verildi.]"
11. Başvurucu, nihai hükmü 25/3/2022 tarihinde öğrendikten sonra 22/4/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
12. 20/6/2022 tarihinde başvurucu vekili tarafından verilen dilekçede, maddi tazminat yönünden iletilen istinaf talebinin usulden reddedildiği, manevi tazminat talebi yönünden iletilen istinaf talebinin ise kesin olduğu belirtilmiş ve kararın kesinleştirilmesi istenmiştir.
13. Bölge Adliye Mahkemesi tarafından 22/6/2022 tarihinde kararın maddi tazminat yönünden düzeltilerek esastan reddedildiği, manevi tazminat yönünden ise temyiz edilmediği ifade edilerek kesinleşme şerhi düzenlenmiştir.
14. Başvuru formunda, Bölge Adliye Mahkemesinin maddi tazminata ilişkin kesin kararı sonrası yapıldığı belirtilen bireysel başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. İLGİLİ HUKUK
A. İlgili Mevzuat
15. 5271 sayılı Kanun'un "Adli kontrol" kenar başlıklı 109. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada, 100 üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilir.
(2) Kanunda tutuklama yasağı öngörülen hallerde de, adlî kontrole ilişkin hükümler uygulanabilir.
(3) Adlî kontrol, şüphelinin aşağıda gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi tutulmasını içerir
a) Yurt dışına çıkamamak.
b) Hâkim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak.
..."
16. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan,
c) Kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan,
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,
e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,
f) Mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan,
g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan,
h) Yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen,
i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen,
j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,
k) (Ek: 11/4/2013-6459/17 md.) Yakalama veya tutuklama işlemine karşı Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan,
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.
(2) Birinci fıkranın (e) ve (f) bentlerinde belirtilen kararları veren merciler, ilgiliye tazminat hakları bulunduğunu bildirirler ve bu husus verilen karara geçirilir.
(3) (Ek:18/6/2014-6545/70 md.) Birinci fıkrada yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir.
(4) (Ek:18/6/2014-6545/70 md.) Devlet, ödediği tazminattan dolayı görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanan hâkimler ve Cumhuriyet savcılarına bir yıl içinde rücu eder."
B. Yargıtay Kararları
17. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 3/4/2023 tarihli ve E.2021/4868, K.2023/1064 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...5271 sayılı Kanun'un 141 nci maddesinin birinci fıkrasında tazminat istenebilecek hallerin tahdidi olarak sayılmak suretiyle hüküm altına alındığı, adli kontrol kararlarının ise tazminat istenebilecek koruma tedbirleri arasında sayılmaması nedeniyle adli kontrol tedbirine ilişkin manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulüne karar verilmesi davalı açısından kararın kesin olması sebebiyle bozma nedeni yapılamamıştır..."
18. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 9/7/2024 tarihli ve E.2021/6244, K.2024/3747 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat talep edilebilecek haller 5271 sayılı CMK'nın 141/1. maddesinde tahdidi olarak sayılmış olup adli kontrolün bunlar arasında sayılmadığı ve davacı hakkında uygulanan adli kontrol ve malvarlığına konulan tedbir bakımından CMK'nın 141/3. maddesi uyarınca tazminat gerektirir herhangi bir ihlalin söz konusu olmadığı anlaşılmakla, davacının tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kısmen kabulüne karar verilmesi [hukuka aykırı olup]..."
III. DEĞERLENDİRME
19. Başvurucu, başvuru formunda koruma tedbiri nedeniyle tazminat davasında temyiz edilmeksizin kesinleşen manevi tazminat dışındaki maddi tazminata ilişkin şikâyetlerini dile getirmiştir. Bu nedenle değerlendirme temel olarak maddi tazminat nedeniyle iletilen şikâyetlere ilişkin olarak gerçekleştirilmiştir.
A. Maddi Tazminat Miktarında Adli Kontrol Hükümlerinin Dikkate Alınmaması Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
20. Başvurucu açılan tazminat davasında hükmedilen tazminat miktarı belirlenirken gözaltı ve tutuklama tedbirleri dışında hâkim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak ve yurt dışına çıkamamak tedbirlerinin de değerlendirme konusu yapılması gerektiğini ileri sürmektedir. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) yapılacak incelemede Anayasa ve mevzuat hükümleri doğrultusunda somut olayın kendine özgü koşullarının göz önüne alınması gerektiği görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucu hükmedilen tazminat miktarının yetersizliği nedeniyle mülkiyet hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de fiziksel özgürlüğe yönelik müdahale niteliğine sahip olmayan tedbirlere ilişkin iddialar adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.
22. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak hakkın kapsamı düzenlenmemiştir. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun'un Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasına "ile adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesine göre "değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkı metne dahil" edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesinde herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu ibaresinin eklenmesinin amacının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde (Sözleşme) düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 53). Bu itibarla Anayasa'da güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriği belirlenirken Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ve buna ilişkin AİHM içtihadının da gözönünde bulundurulması gerekir (Onurhan Solmaz [1. B.], B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
23. Sözleşme, bir kişinin sahip olduğunu ileri sürebileceği tüm hak ve yükümlülükler bakımından adil yargılanma hakkını güvenceye almamaktadır. Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların ve bir suç isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Hak arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için ya başvurucunun medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadının esası hakkında karar verilmiş olması gerektiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz (Onurhan Solmaz, § 23).
24. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı suç isnadına bağlı yargılamaların yanında bir kimsenin medeni hak ve yükümlülüklerinin karara bağlanmasıyla ilgili yargılamalarda da uygulanır. Anayasa'nın 36. maddesinin (1) numaralı fıkrasının medeni meselelerde uygulanabilmesi için ortada hukuk düzeni tarafından kişiye tanınmış veya en azından savunulabilir temeli bulunan bir hakkın bulunması gerekir. Bu hakkın Anayasa'da doğrudan veya dolaylı olarak tanımlanan ve güvence altına alınan bir hakka ilişkin olması zorunlu değildir. Bu bakımdan kanunla kişilere tanınan ve savunulabilir bir temeli bulunan hak ve ayrıcalıklar da -mahkemelerde ileri sürülebilmesi koşuluyla- Anayasa'nın 36. maddesi bağlamında hak kavramına dâhildir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Mehmet Güçlü ve Ramazan Erdem [2. B.], B. No: 2015/7942, 28/5/2019, § 28; M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 67).
25. Bir hakkın bulunup bulunmadığının tespitinde hakkın tanınması hususunda yetkili otoritelere takdir yetkisi verilip verilmediği de büyük önem taşımaktadır. Bir hakkın kişiye tanınıp tanınmaması hususunda yetkili otoritelere mutlak takdir yetkisi tanınmış ise Anayasa'nın 36. maddesi bağlamında adil yargılanma hakkının kapsamına giren bir hakkın varlığından söz edilemeyecektir (Mehmet Güçlü ve Ramazan Erdem, § 29). Ayrıca bu hakka ilişkin olarak ilgili kişinin menfaatini etkileyen bir uyuşmazlık mevcut olmalıdır. Bu uyuşmazlık ihtilaf konusu hakkın tespiti ve bu haktan yararlanılması bakımından belirleyici bir nitelik arz etmelidir (Mehmet Güçlü ve Ramazan Erdem, § 28). Son olarak söz konusu hakkın medeni karakterli olması gerekir. Devletin egemenlik yetkisinin çekirdek alanına ilişkin haklar adil yargılanma hakkının kapsamına girmez (Travnik Üniversitesi [2. B.], B. No: 2017/33627, 19/11/2020, § 32).
26. Somut olayda başvurucu, uygulanan gözaltı ve tutuklama tedbirleri dışında uzun süre uygulandığını iddia ettiği hâkim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak ve yurt dışına çıkamamak tedbirleri nedeniyle açtığı tazminat davasını bireysel başvuruya konu etmiştir. Başvurucu, bireysel başvurusunda maddi tazminat miktarının belirlenmesinde uzun süre uygulanan adli kontrol tedbirlerinin gözetilmemesinden ve bunlardan doğan zararlarının tazmin edilmemesinden şikâyet etmektedir.
27. Bireysel başvuru konusu uyuşmazlıkta yani haksız koruma tedbiri nedeniyle açılan tazminat davasında suç isnadına bağlı bir yargılamanın mevcut olmadığı hususunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Uyuşmazlığın medeni hak ve yükümlülükler kapsamında kalıp kalmadığı yönünden yapılan değerlendirmede ise Anayasa Mahkemesi Yahya Çevik ([1. B.], B. No: 2018/15454, 17/11/2021) kararında birtakım tespitlerde bulunmuştur. Buna göre uyuşmazlığa konu temel kanuni düzenleme olan 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesine bakıldığında kimlerin hangi şartlar altında ve hangi süreler içinde tazminat talep edebileceği hususunda açık düzenlemelerin bulunduğu görülmektedir (bkz. § 16). Bu maddede hangi hâller ve şartlar altında tazminatın verileceği açıkça ve sınırlı olarak sayılmış olup madde metninde adli kontrol kararları ile ilgili olarak bir düzenlemenin bulunmadığı görülmektedir.
28. Açıkça kanun tarafından tanınan medeni nitelikte savunulabilir bir hakkın kabul edilmemesinin yanında böyle bir hakkın bulunup bulunmadığının tespitinde ayrıca yetkili yargısal makamların pratik ve uygulamalarının da söz konusu hakkın varlığı hususunda değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu nitelikteki bir hakkın varlığı veya kişilere bu hakkın verilmesi noktasında ilgili makamların müstakar hâle gelmiş bir uygulamasının bulunmaması hâlinde de bu hakkın varlığından bahsedilemeyecektir (Yahya Çevik, § 38).
29. Bu kapsamda Yargıtay tarafından adli kontrol tedbirleri nedeniyle açılan davaların 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde açık düzenleme bulunmaması nedeniyle reddedilmesi gerektiğine dair içtihadının yerleşik hâle geldiği anlaşılmıştır (birçok karar arasından bazıları için bkz. §§ 17, 18).
30. Tüm bu açıklamalar sonrasında özetle iddialara dayanak olarak ileri sürülen 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde, başvurucunun hâkim tarafından belirlenen yerlere belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak ve yurt dışına çıkamamak şeklinde adli kontrol altında kalması nedeniyle oluştuğunu iddia ettiği zararlar için açık bir yasal dayanağın bulunmadığı, diğer ifadeyle ortada kanun tarafından açıkça veya dolaylı olarak kabul edilmiş bir hakkın varlığından söz edilemeyeceği değerlendirilmiştir.
31. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Gözaltında ve Tutuklulukta Geçen Sürelere İlişkin Maddi Tazminat Miktarının Düşük Olması Nedeniyle Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
32. Başvurucu, açtığı tazminat davasında yetersiz bilirkişi raporuna dayalı olarak hükmedilen maddi tazminat miktarının az olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
34. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, açıkça dayanaktan yoksun bireysel başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.
35. Somut olayda başvurucu, yetersiz bilirkişi raporuna dayanan kararda öngörülen maddi tazminat miktarının az olmasından şikâyetçidir. Başvurucunun gözaltında ve tutuklulukta geçen süreler nedeniyle ilettiği maddi tazminat talebine ilişkin olarak Ağır Ceza Mahkemesi tarafından bilirkişi raporu alınmış, karar gerekçesinde de başvurucunun talepleri ayrıntılı olarak karşılanmıştır. Buna göre başvurucunun gözaltında ve tutuklulukta geçirdiği süreler ile kamu görevinden ihraç edildiği tarih arasında 2/3 oranında maaş aldığı, bu kapsamda maddi bir zararının bulunmadığı ifade edilmiştir. Bununla birlikte ihraç edildiği tarihten sonraki döneme ilişkin olarak ise alınan bilirkişi raporu ile uyumlu olarak başvurucuya 563,77 TL maddi tazminat ödenmesine hükmedilmiştir(bkz. § 9). Bölge Adliye Mahkemesi tarafından ise başvurucu lehine hükmedilen maddi tazminat miktarının 5.000 TL olarak düzeltilmesine ve istinaf taleplerinin kesin olarak reddine karar verilmiştir (bkz. § 10) . Bölge Adliye Mahkemesi tarafından ödenmesine karar verilen tazminat miktarı ile davanın koşulları ve başvurucunun uğradığı zarar arasında açık bir orantısızlık bulunmadığı görülmektedir. Sonuç olarak derece mahkemelerinin kararlarında bariz bir takdir hatası veya keyfîlik tespit edilmediğinden Anayasa Mahkemesinin tazminat miktarının belirlenmesi konusunda anılan mahkemelerin takdir yetkisine müdahalesi söz konusu olamaz (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 45; Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 87).
36. Bu durumda somut başvuruya konu davada hükmedilen tazminatın, müdahalenin sonuçlarının giderilmesi bakımından yetersiz olmadığı kanaatine varıldığından başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik açık bir ihlalin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
37. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Adli Kontrol Tedbirleri Nedeniyle Üniversiteye Devam Edemeyen Başvurucunun Zararlarının Maddi Tazminat Belirlenirken Gözetilmemesi Nedeniyle Eğitim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
38. Başvurucu özetle hakkındaki ceza yargılamasında aleyhine hükmedilen adli kontrol tedbirleri ile aksayan üniversite eğitimi nedeniyle yaptığı ödemelerin hükmedilen maddi tazminat belirlenirken gözetilmemesi nedeniyle eğitim hakkının ihlal edildiğinden şikâyet etmektedir.
39. Eğitim, Anayasa tarafından doğrudan güvence altına alınmış bir haktır. Ayrıca eğitim, çok özel bir kamu hizmeti olarak sadece doğrudan faydaları olan bir hizmet değil geniş sosyal fonksiyonları da olan bir hizmettir. Demokratik bir toplumda insan haklarının sağlamlaşması ve devamı için eğitim hakkının vazgeçilmez ve temel bir katkısı olduğu da aşikârdır (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri [2. B.], B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 66). Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında eğitim hakkının yükseköğrenim seviyesini de kapsadığına (Hikmet Balabanoğlu [2. B.], B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 28; İhsan Asutay [1. B.], B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 36), belli bir zamanda mevcut olan eğitim kurumlarına etkili bir biçimde erişimin sağlanmasını güvence altına aldığına (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, § 68), kamu otoritelerine bireyin eğitim ve öğrenim almasını engellememe şeklinde bir negatif ödev yüklediğine (Adem Öğüt ve diğerleri [1. B.], B. No: 2014/20527, 22/11/2017, § 44; Yüksel Baran [2. B.], B. No: 2012/782, 26/6/2014, § 36) karar vermiştir.
40. Adli kontrol tedbirleri nedeniyle eğitim hakkının ihlal edildiği ve bu nedenle maddi tazminatta bu hususun gözetilmesi gerektiği şikâyetini barındıran somut başvuruda öncelikle başvurunun süresinde yapılıp yapılmadığı sorununun ele alınması gerekmektedir.
41. Tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir olması yanında telafi kabiliyetini haiz olması ve tüketildiğinde başvurucunun şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanıması gerekir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras [1. B.], B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 29). Eğitim hakkına müdahale teşkil eden adli kontrol tedbirlerinden doğan zararların 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi uyarınca talep edilmesi mümkün görünmemektedir. Zira daha önce ifade edildiği gibi Yargıtay tarafından adli kontrol tedbirleri nedeniyle açılan davaların 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde açık düzenleme bulunmaması nedeniyle reddedilmesi gerektiği ifade edilmektedir (birçok karar arasından bazıları için bkz. §§ 17, 18). Bu kapsamda her ne kadar Bölge Adliye Mahkemesince adli kontrol tedbirlerinin başvurucu üzerindeki etkisi ve yarattığı mağduriyete atıfla tazminat miktarlarında artırıma gidilmiş ise de (bkz. § 10) söz konusu yaklaşımın ilgili mevzuat hükmü yanında Yargıtayın yerleşik uygulamasına aykırılık taşıdığı anlaşılmaktadır. Bu kapsamda salt bu tespitlerin koruma tedbiri nedeniyle tazminat yolunu adli kontrol tedbirleri yönünden etkili bir başvuru yolu hâline getirdiğini söylemek yerinde olmayacaktır.
42. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereği bireysel başvurunun başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. Bu, sadece başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yollarının dikkate alınmasına olanak sunar. Zira bir başvurucunun şikâyetlerine ilişkin etkili bir telafi kabiliyetini haiz olmayan yollara uygunsuz veya hatalı görülebilecek başvurular yapmasının bireysel başvuru süresi üzerinde herhangi bir etkisi olmayacaktır (S.K. [GK], B. No: 2018/24280, 17/3/2021, § 48).
43. Anayasa Mahkemesi Kaan Bozgül ve Mehmet Velat İnci ([2. B.] B. No: 2022/39494, 18/7/2024) kararında yurt dışına çıkamama şeklindeki adli kontrol tedbiri nedeniyle eğitim hakkının ihlal edildiği iddiasını incelemiştir. Adli kontrol tedbirlerinin kaldırılması taleplerinin önce sulh ceza hâkimliği ile asliye ceza mahkemesi, daha sonra ağır ceza mahkemesi tarafından reddedilmesinin ardından yapılan başvuruda başvuru yollarının tüketildiği kabul edilmiştir. Yapılan inceleme sonunda Anayasa Mahkemesi tarafından adli kontrol tedbirine karar verilirken kişinin yurt dışındaki bağları ile ona isnat edilen suçun niteliği, delil durumu ve mahkûmiyet hâlinde alacağı cezanın ağırlığı birlikte değerlendirilerek adli kontrol tedbirinden beklenen kamusal menfaat ile başvurucunun menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulması ve bu durumun yeterli gerekçeyle açıklanması gerektiği belirtilmiştir. Sonuç olarak başvurucular hakkında uygulanan adli kontrol tedbirleri nedeniyle eğitim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
44. Somut başvuruda başvurucunun belirttiği üzere eğitim hakkına müdahale teşkil eden adli kontrol tedbirlerine yönelik itirazlar farklı tarihlerde mahkemelerce reddedilmiştir. Başvurucunun ne söz konusu kararlara karşı ne de 12/10/2018 tarihinde adli kontrolleri kaldıran Ağır Ceza Mahkemesi kararına karşı bireysel başvuru yoluna gitmediği anlaşılmaktadır.
45. Bu bilgiler ışığında başvurucu tarafından eğitim hakkı yönünden etkilibir yol olduğu yönünden bir açıklama barındırmayan ve bu yönde bir tespit yapılamayan tazminat davasına başvurulmasının bireysel başvuru süresi üzerinde herhangi bir etkisi olmayacağı dikkate alındığında somut başvuruda uygulanan adli kontrol tedbirleri nedeniyle eğitim hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden süre aşımı bulunduğu değerlendirilmektedir. Zira başvurucu, yargılama süreci içinde adli kontrollerinin kaldırılması taleplerinin kesin olarak reddi kararları sonrası ya da en geç Ağır Ceza Mahkemesi tarafından adli kontrollerin 12/10/2018 tarihinde kaldırılması kararı sonrası süresi içinde bireysel başvurusunu gerçekleştirmemiştir. Başvurucu, bunun yerine ilgili mevzuat ve Yargıtay uygulamasına göre adli kontrollerden kaynaklanan hak ihlalleri yönünden etkili bir giderim imkânı sunmayan 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat yolunu tükettikten sonra bireysel başvuruda bulunmuştur.
46. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Diğer İhlal İddiaları
47. Başvurucunun haksız olarak yurt dışına çıkamama adli kontrol tedbiri uygulanması nedeniyle seyahat hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddiasının Sebahat Tuncel [1. B.] (B. No: 2012/1051, 20/2/2014, §§ 41-55) kararı doğrultusunda konu bakımından yetkisizlik nedeniyle; hakkındaki pasaport tahdidi nedeniyle eğitim hakkının ihlal edildiği şikâyeti yönünden bu hususun idari yargıda dava konusu yapılabileceği anlaşılmakla Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt (B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17) ve Bayram Gök (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 18) kararları doğrultusunda başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Maddi tazminat miktarında adli kontrol hükümlerinin dikkate alınmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gözaltında ve tutuklulukta geçen sürelere ilişkin maddi tazminat miktarının düşük olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Adli kontrol tedbirleri nedeniyle üniversiteye devam edemeyen başvurucunun zararlarının maddi tazminat belirlenirken gözetilmemesi nedeniyle eğitim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Diğer ihlal iddialarının kabul edilebilirlik kriterlerini karşılamaması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 29/4/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.