|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
|
|
KARAR
|
|
|
|
ADNAN KESKİN BAŞVURUSU (2)
|
|
(Başvuru Numarası: 2022/4660)
|
|
|
|
Karar Tarihi: 14/10/2025
|
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
|
|
KARAR
|
|
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
Üyeler
|
:
|
Recai AKYEL
|
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
|
İrfan FİDAN
|
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
|
Raportör
|
:
|
Ekin ÇANKAL
|
|
Başvurucu
|
:
|
Adnan KESKİN
|
|
Vekili
|
:
|
Av. Onur Can KESKİN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir gazetede yayımlanan yazısı sebebiyle aleyhine manevi tazminata hükmedilmesinin gazeteci başvurucunun ifade ve basın özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu Taraf gazetesinde 19/7/2009 tarihinde, "Devletin Demirbaş Bürokratı" başlıklı bir yazı kaleme almıştır. Söz konusu yazı şu şekildedir:
"Sabancı suikastı sanığı [M.D.] ile 32 kişinin öldüğü cezaevler operasyonundan sonra ödüllendirilen [E.ni]n genel müdürlüğü döneminde cezaevleri Susurlukçu mahkumlar ve çeteler için adeta cennet oldu.
Ergenekon sanığı [E.A.] ile buluştuğunu gösteren fotoğrafın yayımlanmasının ardından gözler Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üyesi [A.S.E.ye] çevrildi. HSYK toplantılarında Ergenekon soruşturmasını yürüten heyet ile Güneydoğu'daki faili meçhul cinayet dosyalarını tek tek aralayan Diyarbakır Cumhuriyet Savcısı [E.T.ni]n görev yerlerini değiştirmek için uğraşan [A.S.E.ni]n devlet bürokrasisinde üstlendiği görevler ile Türkiye'nin yakın siyasi tarihine 'derin devlet' operasyonu olarak geçen olaylar ilginç bir şekilde kesişiyor.
[E. ] mesleki serüvenine memleketi Manisa'da hakim olarak başladı. Yargı bürokrasisinde yükseğe tırmanmaya başlayan [E.ni]n yükseldiği ilk görevi ise Adalet Müfettişliği oldu. Ardından Başmüfettişliğe getirilen [E.], bu görevde hakim ve savcıları soruşturuyordu. Yükselişi süren [E.], 1998'de Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne atandı.
Susurluk çetesi onun himayesinde
Susurluk Davası'nda hüküm giyen emekli Yarbay [K.E.], Ayaş Cezaevi'nde özel koşullar içinde tutuldu. Mafya, çete ve uyuşturucu baronlarının cezaevlerinde diğer mahkumlardan farklı muameleye tutulduğu iddialarıyla gündeme gelen [E.] döneminde, cezaevlerinde onlarca kişinin ölümüyle sonuçlanan hesaplaşmalar gerçekleşti.
[E. ni]n akıllara kazınan en önemli icraatı ise 2002'de cezaevlerinde eş zamanlı olarak gerçekleştirdiği operasyon oldu. F tipi kapalı cezaevleri sistemine radikal bir geçiş sağlayan bu operasyonda 32 mahkum hayatını kaybetti. Bu operasyonu protesto etmek için başlatılan ölüm oruçlarında yaşamını kaybedenlerin sayısı 100'e yaklaşırken, onlarcası da sakat kaldı. Bu kanlı operasyonun mimarı [E.ni]n döneminde Sabancı Suikastı zanlısı [M.D.ni]n koğuşunda silahlı iki kişi tarafından öldürülmesi de büyük tartışmalara neden olmuştu. [D.yi] öldüren [N.] ve [V.E.] kardeşlerin daha sonra JİTEM'in kurucularından Ergenekon sanığı [V.K.] ile ortaya çıkan bağlantıları kamuoyunda şok etkisi yaratmıştı. Aynı kardeşlerin [M.D.ni]n öldürülmesinde [E.] bağlantısını ima eden açıklamaları da mahkeme tutanaklarına geçmişti.
[E. ni]n 2002'de çok önemli bir makama Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na atanması adeta direkten dönmüştü. HSYK'nın itirazı üzerine [E.] bu makam koltuğuna oturamamıştı. [E.ni]n yüksek yargıya transferi ise [C.Ç.]nin Adalet Bakanlığı döneminde 2003'te gerçekleşti. Adalat Bakanı HSYK'nın da başkanı olduğu için bu atamanın önünde engel kalmıyordu. [E.] artık Yargıtay üyeliğine seçilmiş 6. Ceza Dairesi üyesi olarak çalışmaya başlamıştı bile.
Dokunulmazlık Zırhı Kazandı
Yargıtay'a seçildikten sonra dokunulmazlık zırhı kazanan [E.ye] asıl büyük ödül AKP hükumeti tarafından verilmişti. 2004'te [E.ye] F tipi cezaevi sistemine geçişteki katkısı sebebiyle 'Devlet Üstün Hizmet Madalyası' verildi. [...] Bugün bin 400 hakim ve savcının kaderini belirleyecek olan kararnameyi verdiği önergelerle kilitleyen [E.ni]n Ergenekon heyeti ile faili meçhul cinayetleri araştıran savcıların görev yerlerini değiştirmek için verdiği uğraşın arkasında kuşkusuz devlet bürokrasisindeki bu hızlı yükselişinin payı bulunmaktadır.
[...]."
3. Mezkûr haberin odağındaki A.S.E., adli yargıda hâkimlik, adalet müfettişliği, adalet başmüfettişliği, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeliği yapmış; Yargıtay üyeliği görevini yapmaktayken emekli olmuştur.
4. Söz konusu haber sebebiyle A.S.E. (davacı), başvurucunun kendisini derin devlet görevlisi, ajan, görevi kötüye kullanan, çeteleri idare eden, yönlendiren ve onlara öldürme talimatı veren, adam öldürten, hapishanedeki infazlarda etkin rol oynayan, susurluk ve ergenekon sanıklarını koruyan, onları yargılayan, savcı ve hakimlerin görevden alınması için çaba harcayan ve kararnameyi kilitleyen kişi olarak göstererek kendisine hakaret ettiğini ileri sürmüş ve 20.000 TL tutarında manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Davacı mezkûr yazının kararname hazırlık sürecinde yazılma amacının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üyeleri üzerinde baskı oluşturmak olduğunu iddia etmiştir.
5. İlk derece mahkemesi manevi tazminat isteminin kısmen kabulü ile 2.000 TL manevi tazminatın başvurucudan faiziyle tahsiline karar vermiştir. Mahkeme gerekçesinde, ihtilafa konu haber yazısında geçen "bugün 1400 hakim ve savcının kaderini belirleyecek olan kararnameyi verdiği önergelerle kilitleyen [E.ni]n, ergenekon heyeti ile faili meçhul cinayetleri araştıran savcıların görev yerlerini değiştirmek için gösterdiği çabanın arkasında kuşkusuz devlet bürokrasisindeki hızlı yükselişinin payı büyük" şeklindeki ifadenin davacıyı suç işleyenleri koruyan ve kollayan, onları korumak için yetki ve görevlerini kullanan bir yüksek yargı mensubu olarak gösterdiğini, davacının kişilik haklarını hedef aldığını değerlendirmiştir.
6. Kararın temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi basın yoluyla kamu görevlisine hakaret suçu kapsamında görülen ceza yargılamasının bekletici mesele yapılması gerektiğini belirterek, bahsi geçen ilk derece mahkemesi kararını bozmuştur. Bozma kararına uyan ilk derece mahkemesi, bekletici mesele yapılan ceza davasında başvurucu hakkında verilen beraat kararının kesinleşmesini beklemiş, önceki kararına paralel olarak 2.000 TL manevi tazminatın başvurucudan faiziyle tahsiline karar vermiştir.
7. Yeniden temyiz kanun yoluna başvurulması üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi ilk derece mahkemesi kararını bozmuştur. 4. Hukuk Dairesine göre, mezkûr haber yazısında davacının mesleki geçmişi anlatılmış, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü esnasında F tipi cezaevlerine geçiş sürecinde yaşanan olaylar ve Sabancı suikastı sanığı M.D.nin cezaevinde öldürülmesi olayı ile HSYK üyesi olarak görev yaptığı sırada Hâkim ve Savcı Kararnameleri ile ilgili tutum ve davranışlarından bahsedilmiş olup eleştiri sınırları aşılmamıştır. Haber yazısının ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Yargıtay, davacının kişilik haklarına saldırı olmadığının altını çizmiştir.
8. Bunun üzerine ilk derece mahkemesi önceki kararında direnmiştir. Mahkeme, ihtilafa konu haber yazısının ortalama bir okuyucu tarafından nasıl algılanacağı ve yorumlanacağının önemli olduğunu belirtmiş, davacının terör örgütleri ve çetelerle iş birliği hâlinde olduğunun; Susurlukçu mahkûmları ve çeteleri koruduğunun, Susurluk ve Ergenekon sanıklarını yargılayan hâkim ve savcıları görevden aldırdığının iddia edildiğini vurgulamıştır.
9. Bozma kararına karşı ilk derece mahkemesinin direnmesi neticesinde, taraflar kararı temyiz etmiştir. Direnme kararını inceleyen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ise haber yazısının davacının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiğini kabul eden direnme kararını hukuka uygun görmüş, davacının tazminat miktarına ilişkin temyiz itirazlarının değerlendirilmesi için dosyanın 4. Hukuk Dairesine gönderilmesine karar vermiştir. Bunun üzerine 4. Hukuk Dairesi tazminat miktarına yönelik itirazları reddederek, ilk derece mahkemesinin başvurucu hakkında verdiği kararı onamıştır.
10. Başvurucu nihai kararı 14/12/2021 tarihinde öğrendikten sonra 13/1/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. İfade ve Basın Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
11. Başvurucu; haber yazısının yayımlandığı tarihte davacının ülke gündeminin ilk sıralarında yer aldığını, haber yayımlanmadan evvel hâkim ve savcıların atanmasına ilişkin yaz kararnamesinin beklendiğini, kararnamenin gecikme sebebinin Ergenekon davalarına bakan hâkim ve savcıların görev yerlerini davacının değiştirmek istemesi olarak basına yansıdığını, bu konuda pek çok haberin yayımlandığını, davacının ses kaydının internete sızdığını ve hâkim ve savcı atamalarına ilişkin üçüncü kişilerle görüştüğü, siyasi bazı değerlendirmelerde bulunduğu, bazı savcıları militan olarak nitelendirdiği anlaşılan davacının, ses kaydının kendisine ait olduğunu doğruladığını belirtmiştir. Basit bir internet araştırmasıyla ihtilafa konu haber yazısında geçen olguların daha önce pek çok farklı mecrada haberleştirildiğinin görüleceğini vurgulayan başvurucu, haber tarihinde kararname krizinin ve Ergenekon davasına ilişkin tartışmaların ülke gündemini oldukça meşgul ettiğinin altını çizmiştir. Bu doğrultuda başvurucu, adil yargılanma hakkı ile ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia etmiştir.
12. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; ifade özgürlüğü ile şeref ve itibar hakkı arasında adil bir denge kurulup kurulmadığının değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
13. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurunun Anayasa'nın 26. ve 28. maddelerinde düzenlenen ifade ve basın özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
14. Anayasa Mahkemesi; Anayasa'nın 26. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olduğunu, toplumun ilerlemesi ve her bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturduğunu daha önce pek çok kez ifade etmiştir. Bu bağlamda inceleme yaparken ifade özgürlüğünün herkes için geçerli ve demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemde olduğu dikkate alınacaktır (Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 69; Bekir Coşkun [GK], B. No:2014/12151, 4/6/2015, §§ 34-36).
15. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmiştir.
16. İfade özgürlüğüne gerçekleştirilen müdahalenin dayanağı olan 11/1/2011 tarihli ve6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 58. maddesinin kanunilik ölçütünü karşıladığı değerlendirilmiştir. Müdahalenin başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır. Bu noktada müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ölçütü yönünden incelenmesi gereklidir.
17. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], §§ 70-72; AYM, E. 2018/69, K. 2018/47, 31/5/2018, § 15; AYM, E. 2017/130, K. 2017/165, 29/11/2017, § 18). Buna göre ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.
18. Bununla birlikte Anayasa'nın 26. ve 28. maddelerinde korunan ifade ve basın özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması gerekir (diğerleri arasından bkz. Kemal Kılıçdaroğlu [1. B.], B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 58; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 56; Tansel Çölaşan [1. B.], B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 120; Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 60). Bunun için mevcut başvuruya benzer davalarda mahkemelerin taraflardan birinin ifade ve basın özgürlüğü ile diğerinin şeref ve itibarının korunması hakkı arasında adil bir denge sağlamaları hayati önem taşımaktadır. Şu hâlde, çözümlenmesi gereken esas mesele; somut olayda ilk derece mahkemesinin gazeteci başvurucunun ifade özgürlüğü ile davacının şeref ve itibarının korunması hakkı arasında adil bir denge kurup kurmadığı, başvurucunun düşünce açıklamalarının bu sözlerin muhatabı olan kişinin şeref ve itibarını zedelediğini ikna edici bir biçimde ortaya koyup koyamadığı olacaktır. Çatışan bu iki hak arasında dengeleme yapılırken kullanılması gereken ölçütler genel olarak şunlardır:
i. İfadelerin kim tarafından dile getirildiği (Nihat Zeybekci [1. B.], B. No: 2015/5633, 8/5/2019, § 29; Kemal Kılıçdaroğlu, § 59),
ii. Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük düzeyi ve önceki davranışları yanında katlanması gereken eleştirinin sınırlarının sade bir vatandaşa göre daha geniş olup olmadığı (hedef alınan kişinin kamusal yetki kullanan bir görevli olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. Ali Suat Ertosun (7) [2. B.], B. No: 2014/1416, 15/10/2015, § 36; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], §§ 128, 129; Nilgün Halloran [2. B.], B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 45; İlhan Cihaner (2) [1. B.], B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 82; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 60-66; hedef alınan kişinin siyasetçi olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. Bekir Coşkun, §§ 66, 67; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 56; Kemal Kılıçdaroğlu, §§ 59- 61),
iii. İfadelerin genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, kamuoyu ile diğer kişilerin düşünce açıklamaları karşısında sahip oldukları hakların ağırlığı (Bekir Coşkun, § 69; Çetin Doğan (2) [GK], B. No: 2014/3494, 27/2/2019, § 62; Ergün Poyraz (2), § 56; Kadir Sağdıç, §§ 60-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73; Nihat Zeybekci, § 32),
iv. Kamuyu bilgilendirme değeri, toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı (Seray Şahiner Özkan [1. B.], B. No: 2016/6439, 9/6/2021, § 44; İbrahim Okur (2)[1. B.], B. No: 2018/12363, 26/5/2021, § 28),
v. Davacının kendisine yöneltilen ifadelere cevap verme olanağının bulunup bulunmadığı (Temel Coşkun[1. B.], B. No: 2017/1632, 29/1/2020, § 33; Şaban Sevinç (2)[1. B.], B. No: 2016/36777, 26/5/2021, § 42; Nihat Zeybekci, § 39),
vi. İfadelerin hedef alınan kişinin hayatı üzerindeki etkisi (Ali Suat Ertosun (2) [2. B.], B. No: 2013/1592, 20/5/2015, § 33; Hüseyin Kocabıyık [1. B.], B. No: 2020/15593, 22/11/2022, § 24),
vii. Hukuki yaptırıma konu edilen ifadelerin kullanıldıkları bağlamından kopartılıp kopartılmadığı (Nilgün Halloran, § 52; Bekir Coşkun, §§ 62, 63; Önder Balıkçı [2. B.], B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 45, Nihat Zeybekci, § 36),
viii. Başvurucunun yaptırıma maruz kalma endişesinin başvurucu üzerinde caydırıcı etki yaratıp yaratmayacağı (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ergün Poyraz (2), § 79; Kemal Kılıçdaroğlu (3) [2. B.], B. No: 2015/1220, 18/7/2018, § 71 ),
ix. Dava konusu söylemlerin maddi vakıaların açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği (Durmuş Fikri Sağlar (2) [GK], B. No: 2017/29735, 17/3/2021, § 50; Deniz Karadeniz ve diğerleri [GK], B. No: 2014/18001, 6/2/2020, §§ 48-49).
19. Eldeki başvuruda, ifade ve basın özgürlüğüne yapılan müdahalenin ulaşılmak istenen meşru amaç karşısında demokratik toplumda zorunlu sosyal bir ihtiyacı karşılayıp karşılamadığı ve orantılı olup olmadığı, ilk derece ve istinaf mahkemesinin kararlarının bu konuda yukarıda belirtilen dengeleme ölçütlerinden davaya uygulanabilir olanları gözeten- ilgili ve yeterli bir gerekçeye sahip olup olmadığı üzerinden belirlenecektir. Anayasa Mahkemesi; somut olayın koşullarında gazeteci başvurucu aleyhine manevi tazminata hükmedilmesinin zorunlu bir ihtiyaca karşılık gelip gelmediğini, gerçekleşmesi amaçlanan meşru amaçla orantılı olup olmadığını, bunu haklı göstermek için ortaya konan gerekçenin Anayasa Mahkemesince ortaya konulan ve yukarıda açıklanan kriterleri karşılayan, ilgili ve yeterli bir gerekçe olarak görünüp görünmediğini davanın bütününe bakarak değerlendirecektir (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 120).
20. İhtilafın odağındaki haber, ülkede sivil hükûmete karşı darbe hazırlığı yapıldığına ilişkin iddialar üzerine başlatılan ve Ergenekon soruşturmaları adı verilen bir dizi soruşturmanın devam ettiği ve özel yetkili hâkim ve savcıları da etkileyecek bir kararname hazırlığının yapıldığı dönemde yayımlanmıştır. Yine haberin yayımlandığı tarihte, çeşitli basın ve yayın organlarında HSYK toplantıları sırasında hâkimler ve savcıların atanmalarına ilişkin kararnamenin hazırlanmasında üyeler arasında kriz yaşandığı, bazı HSYK üyelerinin Ergenekon ve KCK davaları olarak nitelendirilen davalara bakmakta olan hâkim ve savcıların görevden alınmalarına ilişkin talepleri olduğu yönünde pek çok haber gündemi işgal etmiştir. Bu bağlamda öncelikle söz konusu haberdeki iddiaların herhangi bir demokratik ülkede kamusal ilgi barındıran bir meseleye ilişkin olup kamusal faydası yüksek bir tartışmaya katkı sunduğunun altı çizilmelidir. Şu hâlde, eldeki başvuruya konu haberin basın özgürlüğü korumasından geniş ölçüde yararlanması gerektiğini kabul etmek gerekir (Ali Suat Ertosun (13) [2. B.], B. No: 2019/25813, 13/4/2023, § 17).
21. Davacı haberde geçen derin devlet görevlisi, ajan, görevi kötüye kullanan, çeteleri idare eden, yönlendiren ve onlara öldürme talimatı veren, adam öldürten, hapishanedeki infazlarda etkin rol oynayan, susurluk ve ergenekon sanıklarını koruyan, onları yargılayan, savcı ve hakimlerin görevden alınması için çaba harcayan ve kararnameyi kilitleyen kişi şeklindeki ifadelerin kişiliğini hedef aldığı iddiasındadır. Özellikle haberin yayımlanma tarihinin kararname hazırlık sürecine denk gelmesinin HSYK üyeleri üzerinde baskı oluşturma amacının bir göstergesi olduğunu ileri sürmüştür.
22. Şüphesiz ki zikredilen ifadelerden bazıları olgusal isnat niteliğinde bazıları ise değer yargısı niteliğindedir. Bu noktada maddi olgular ile değer yargısı arasında dikkatli bir ayrıma gidilmelidir (Meral Özata Özgürol [2. B.], B. No: 2015/2326, 26/12/2018, § 46). Maddi olgular ispatlanabilse de değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığı hatırda tutulmalıdır (Kadir Sağdıç, § 57; İlhan Cihaner (2), § 64). Ancak bir açıklamanın tamamen değer yargısından oluşması durumunda bile müdahalenin orantılılığı ihtilaflı açıklamanın somut unsurlarla yeterince desteklenip desteklenmemesine göre tespit edilmelidir. Çünkü somut unsurlarla desteklenmiyorsa değer yargısı ölçüsüz olabilir (Cem Mermut [2. B.], B. No: 2013/7861, 16/4/2015, § 48).
23. Somut olayda başvurucunun haberde ileri sürdüğü olgusal isnatlar yönünden bir gazete olarak üzerine düşen ödev ve sorumlulukları yerine getirip getirmediği meselesinin aydınlığa kavuşturulması gereklidir. Bu bağlamda basının gazetecilik etik ve ilkelerine uygun olarak iyi niyetle topluma doğru ve güvenilir bilgi sağlama ödev ve sorumluluğunu yerine getirip getirmediği, gazetenin ileri sürdüğü olgusal iddiaların doğruluğu konusunda yeterli araştırmayı yapıp yapmadığı denetlenecektir (benzer değerlendirmeler için bkz. Çetin Doğan (2), [GK], B.No: 2014/3494, 27/2/2019, §63; Mehmet Doğan Uğurlu ve diğerleri [1. B.], B. No: 2015/954, 12/9/2018, § 54).
24. Elbette Anayasa Mahkemesi başvurucunun olgusal isnatların doğruluğunu araştırma yükümlülüğünü yerine getirip getirmediğini denetlerken, ispat yükünü yerine getirmesinde, kendisinden bir beyanın doğruluğunu kanıtlayan savcı gibi hareket etmesini beklememektedir. Burada sözü edilen araştırma yükümlülüğü somut gerçeklik anlamında değil yayının yapıldığı andaki olayın beliriş biçimine uygunluk olarak anlaşılmalıdır. Başvurucunun haber kaynaklarının söz konusu iddialar bakımından makul ve güvenilir olup olmadığı ile doğru ve güvenilir bilgiler sunmak için iyi niyet çerçevesinde çaba gösterip göstermediğini ortaya koyması yeterlidir (benzer değerlendirmeler için bkz. Orhan Pala [2. B.], B. No: 2014/2983, 15/2/2017, § 51).
25. Başvuru formu ve eklerinden anlaşıldığı üzere, haberde okuyucuya sunulan bilgiler ilk defa kamuya açıklanmış olmayıp daha evvel pek çok mecrada haberlere konu edilmiştir. Bu noktada yayımlanması sorunlu bilgilerin içeriğinin bir kez bilinir hâle geldikten sonra bu bilgileri çarpıtmadan yayan bir gazeteciye uygulanan yaptırımların meşruiyetinin tartışmalı hâle geldiğini kabul etmek gerekir (Hakan Yiğit [2. B.], B. No: 2015/3378, 5/7/2017, § 56). Buna karşın daha önce bir konuda bazı bilgilerin kamuya açıklanmış olması, daha sonra aynı konuda yapılan her türlü yayını otomatik olarak bir meşruiyet şemsiyesi altına da almaz. Bunun için sonraki yayında yer alan bilgiler zaten halka açıklanmış, somut olaydaki gibi vakalarda kişilerin itibarlarının korunmasına ilişkin amaç önemli ölçüde ortadan kalkmış ve ifade özgürlüğüne yönelik sınırlama ile engellenmek istenen zarar önceden vuku bulmuş olmalıdır (Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Matbaacılık Reklamcılık Ltd. Şti. (2) [GK], B. No: 2016/12313, 26/12/2019, § 48).
26. Davacının bazı hâkim ve savcıların yer değişikliğine dair kararname hazırlığı yaptığı yönündeki iddia yönünden, haberin yayımlandığı tarihte HSYK üyesi olduğu dikkate alınmalıdır. Davacının görevi icabı kararnamenin hazırlanma sürecinde aktif rol oynadığı şüphesizdir. Diğer yandan davacının bazı hâkim ve savcıların bakmakta olduğu dosyalar veya daha evvel almış oldukları kararlar dolayısıyla özellikle yerlerinin değiştirilmesi yönünde çalışmalar yaptığına ilişkin iddia bir değer yargısı olarak kabul edilmelidir. Zira haberin bütününe bakıldığında esasen kullanılan ifadenin somut bir bilgiye dayanmaktan öte bir çıkarımdan ibaret olduğu anlaşılabilmektedir. Söz konusu çıkarımın ise yine haberde dile getirilen davacının Ergenekon sanığıyla buluştuğuna dair fotoğrafı ile davacının yaptığı kamu görevlerindeki tercih ve icraatlarına dayandırıldığı görülmektedir. Yargının işleyişine ilişkin meselelerin kamu yararına ilişkin tartışmaların başında geldiği dikkate alındığında yeterli bir olgusal temele sahip olması beklenmekle birlikte yargılamaya konu haberin kamu yararını ilgilendirmesi, değer yargısı kavramının geniş yorumlanması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bir suç isnadının sağlam bir nedene dayandığının ortaya konulmasında aranan kesinlik derecesinin kamu yararı ile ilgili bir konuda gazetecilerin değer yargısı içeren ifadeleri bakımından da aranmasını beklemek basın özgürlüğünün amacı ile bağdaşmaz (Ali Suat Ertosun (9) [2. B.], B. No: 2013/1299, 21/1/2016, § 25).
27. Öte yandan o dönemki adıyla HSYK’nın yönetsel bir kurul olduğu da gözönünde bulundurulmalıdır. Davacının olayların geçtiği zaman diliminde ve hâlen kamuoyunda oldukça tanınan yüksek bir bürokrat olduğu dikkate alındığında, ülke çapında az bilinen bir kişi olduğu iddia edilemez. Anayasa Mahkemesi, kamunun tanıdığı kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda olduklarını ve bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğunu her zaman vurgulamıştır (Nilgün Halloran, § 45; İlhan Cihaner (2), § 82). Şu hâlde, davacı Türk yargı sistemi için son derece önemli olan HSYK üyeliği görevi nedeniyle eleştirilere sıradan kişilere göre daha fazla katlanmalıdır (Ali Suat Ertosun [1. B.], B. No: 2013/1047, 15/4/2015, §§ 63, 64). Kaldı ki kararname hakkındaki iddialar davacının görevi kapsamındaki eylemlerine ilişkindir. Başvurucunun iddiaları ile davacının özel hayatını hedef aldığı, kullanılan ifadelerin davacının şahsına yönelik hakaret içerdiği, okuyucuyu davacı aleyhine şiddete teşvik ettiği veya davacının kamusal görevini engellediği sonucuna ulaşılmamıştır.
28. Her ne kadar davacı kişilik haklarına saldırıldığını iddia etmişse de Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında benimsediği üzere demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olan ve toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade ve basın özgürlüğü, sadece kabul gören veya zararsız yahut kayıtsızlık içeren bilgiler ya da fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir (Bekir Coşkun, § 52). Anayasa Mahkemesi yine pek çok kararında ifade özgürlüğünün bir dereceye kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini kabul etmiştir (Ali Suat Ertosun, § 66; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 102). Şu hâlde bir ifadenin kaba ve rahatsız edici olması hukuk sisteminde ceza veya tazminat şeklinde bir müeyyideye bağlanmasının tek başına haklı gerekçesi olamaz (Bekir Çeper ve diğerleri [2. B.], B. No: 2019/21707, 14/2/2024, § 29).
29. Bütün bu açıklananlar ışığında, somut olayda derece mahkemesinin ifade ve basın özgürlüğü ile davacının şeref ve itibarının korunması hakkı arasında Anayasa Mahkemesinin koyduğu ölçütleri dikkate alarak bir değerlendirme yaptığını söylemek mümkün görünmemektedir.
30. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
31. Başvurucu; yargılamanın uzun sürdüğünü ve bu nedenle alacaklarını tahsil edemediğini, icra sürecinin devam ettiğini belirterek makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
32. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK], B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında, uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
33. Açıklanan gerekçelerle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
34. Başvurucu, ihlalin tespiti ile birlikte 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
35. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
36. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.
37. Başvurucuya 34.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. İfade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ifade ve basın özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2014/401, K.2014/576) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 34.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE
E. 664,10 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.664,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 14/10/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.