logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Mert Tirçek [GK], B. No: 2022/49332, 9/1/2025, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

MERT TİRÇEK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2022/49332)

 

Karar Tarihi: 9/1/2025

R.G. Tarih ve Sayı: 3/6/2025 - 32919

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Başkanvekili

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Başkanvekili

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Muhterem İNCE

 

 

Yılmaz AKÇİL

 

 

Ömer ÇINAR

 

 

Metin KIRATLI

Raportör

:

Tolga BAŞBOZKURT

Başvurucu

:

Mert TİRÇEK

Vekili

:

Av. Gizem BİLGİN DEMİRTAŞ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; sosyal medya üzerinden yapılan bir paylaşım nedeniyle şeref ve itibarının korunması hakkının, etkili şekilde soruşturma yürütülmemesi ve soruşturma makamlarınca ilgili ve yeterli gerekçe sunulmaması nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 26/4/2022 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. İkinci Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar şöyledir:

7. Başvurucu, bir sosyal medya paylaşım sitesi üzerinden "Mazot 10 TL olmuş, bence az bile ülkemizin geleceği bunu gerektiriyorsa 15 TL bile olabilir zaten tırcılar iyi kazanıyor." şeklinde bir paylaşım yapmıştır. Başvurucunun yaptığı bu paylaşımın altına E.F. rumuzlu bir kullanıcı "Çıktı bir o. çocuğu Taha" yorumunu yazmış, bu yorumun altına ise U.D. rumuzlu başka bir kullanıcı "Biri s..n şunu!" şeklinde cevap yazmıştır.

8. Başvurucu, bunun üzerine onurunun kırıldığı, saygınlığının zedelendiği iddiasıyla İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) U.D. rumuzlu kişi hakkında suç duyurusunda bulunmuştur. Soruşturma devam ederken 13/1/2022 tarihinde Başsavcılığa verdiği dilekçeyle şüphelinin açık kimlik bilgilerinin tespit edilmesini ve dosyanın uzlaşmaya tabi olması nedeniyle ilgili büroya gönderilmesini talep etmiştir.

9. Başsavcılık, yaptığı soruşturma sonucunda şüphelinin açık kimlik bilgilerini belirtmeden sadece U.D. rumuzuna yer vermek suretiyle 4/2/2022 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Yargıtay 18. Ceza Dairesinin E.2019/15974, K.2020/1140 veE.2019/8063, K.2020/4389 sayılı kararları ile Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesinin E.2019/2232, K.2020/1949 sayılı kararlarından alıntı da yapılan kararın ilgili kısmı şu şekildedir:

"...müşteki vekili tarafından dosyaya sunulan müştekinin paylaşımının altına birden fazla yorum yapıldığı, şüpheli tarafından yapılan paylaşımının diğer yorum yapan kişileri mi yoksa müştekiye yönelik mi yapıldığının anlaşılamadığı, müştekiyi kastettiğine dair bir delil bulunmadığı bu haliyle bahse konu ifadelerin TCK’nın 126. maddesinde de belirtildiği üzere duraksamaya yol açmayacak bir şekilde müştekinin şahsına yönelik olduğunun anlaşılamadığı ve dolayısıyla matufiyet şartının olayda gerçekleşmediği anlaşılmakla.."

10. Başvurucu, bu karara karşı itiraz etmişse de İstanbul Anadolu 9. Sulh Ceza Hâkimliği 30/3/2022 tarihli kararı ile Başsavcılığın verdiği kararın usul ve kanuna uygun olduğu gerekçesiyle itirazı reddetmiştir.

11. Başvurucu, nihai hükmü 12/4/2022 tarihinde öğrendikten sonra 26/4/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

12. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 125. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır...

 (2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur."

13. 5237 sayılı Kanun'un 75. maddesinin (1) numaralı fıkrası ve (6) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Uzlaşma kapsamındaki suçlar hariç olmak üzere, yalnız adlî para cezasını gerektiren veya kanun maddesinde öngörülen hapis cezasının yukarı sınırı altı ayı aşmayan suçların faili;

a) Adlî para cezası maktu ise bu miktarı, değilse aşağı sınırını,

b) Hapis cezasının aşağı sınırının karşılığı olarak her gün için yüz Türk Lirası üzerinden bulunacak miktarı,

c) Hapis cezası ile birlikte adlî para cezası da öngörülmüş ise, hapis cezası için bu fıkranın (b) bendine göre belirlenecek miktar ile adlî para cezasının aşağı sınırını,

Soruşturma giderleri ile birlikte, Cumhuriyet savcılığınca yapılacak tebliğ üzerine on gün içinde ödediği takdirde hakkında kamu davası açılmaz. (Ek cümleler:17/10/2019- 7188/16 md.) Failin on gün içinde talep etmesi koşuluyla bu miktarın birer ay ara ile üç eşit taksit hâlinde ödenmesine Cumhuriyet savcısı tarafından karar verilir. Taksitlerin süresinde ödenmemesi hâlinde önödeme hükümsüz kalır ve soruşturmaya devam edilir. (Ek cümle: 24/11/2016-6763/12 md.) Taksirli suçlar hariç olmak üzere, önödemeye bağlı olarak kovuşturmaya yer olmadığına veya kamu davasının düşmesine karar verildiği tarihten itibaren beş yıl içinde önödemeye tabi bir suçu işleyen faile bu fıkra uyarınca teklif edilecek önödeme miktarı yarı oranında artırılır.

 (6) (Ek: 24/11/2016-6763/12 md.) Bu madde hükümleri;

a) Bu Kanunda yer alan;

...

2. (Ek:7/11/2024-7531/15 md.) Hakaret (125 inci maddenin ikinci fıkrası, üçüncü

fıkrasının (b) ve (c) bentleri ve dördüncü fıkrası)

...

bakımından da uygulanır. Bu fıkra kapsamındaki suçların beş yıl içinde tekrar işlenmesi hâlinde fail hakkında aynı suçtan dolayı önödeme hükümleri uygulanmaz."

14. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 24. maddesi şöyledir:

 “(1)Hâkim, iki taraftan birinin talebi olmaksızın, kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz.

 (2) Kanunda açıkça belirtilmedikçe, hiç kimse kendi lehine olan davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz.

 (3) Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri dava konusu hakkında, dava açıldıktan sonra da tasarruf yetkisi devam eder.”

15. 6100 sayılı Kanun'un 25. maddesi şöyledir:

"(1) Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz.

 (2) Kanunla belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

16. Anayasa Mahkemesi 9/1/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

17. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğunu belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.

18. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay ([2. B.], (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. Şeref ve İtibarın Korunması Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

19. Başvurucu; sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı bir paylaşıma karşı bir başka sosyal medya kullanıcısının "Biri s...n şunu!" şeklinde onurunu kıracak ve saygınlığını zedeleyecek nitelikte paylaşım yapılması nedeniyle suç duyurusunda bulunduğunu ancak yürütülen soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, soruşturmanın etkili bir şekilde yürütülmediğini, bu doğrultuda şeref ve itibar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bunlara ek olarak kişilik haklarına saldırıda bulunan sosyal medya hesabı sahibinin kimlik bilgilerine ulaşılamaması nedeniyle bu kişi hakkında manevi tazminat davası açamadığını da belirtmiştir.

20. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde Anayasa Mahkemesinin benzer olaylarda verdiği bazı kararlara yer verilerek başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkının ihlal edilip edilmediği noktasında inceleme yapılırken Anayasa, ilgili mevzuat hükümleri ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

2. Değerlendirme

21. Kişinin itibarına yapılan saldırının belli bir ağırlık düzeyine eriştiği hâllerde Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında mündemiç negatif yükümlülüğe bireyin maddi ve manevi varlığına etkin bir saygının sağlanması için gerekli pozitif yükümlülükler eklenir. Pozitif yükümlülükler, kişilerin birbirleri ile olan ilişkilerini de kapsayacak şekilde kişisel itibara saygının güvence altına alınması amacıyla birtakım tedbirler alınmasını gerektirir (İlhan Cihaner (2) [1. B.], B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 47; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, § 40; Mustafa Tepeli [GK], B. No: 2014/5831, 1/3/2017, § 22).

22. Türk hukukunda mevcut başvuruya benzer şekilde hakaret fiili ile bireylerin şeref ve itibarına müdahale edildiği durumlarda hem cezai hem de hukuk dava yolu kabul edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin yerleşik hâle gelen içtihatlarında Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin sözlü ya da yazılı hakaretin hapis cezasını gerektiren suç olmaktan çıkarılması yönündeki tavsiye kararlarına (Parliamentary Assembly, Towards decriminalisation of defamation, Resolution 1577, 4/10/2007, §§ 11, 13, 17; Parliamentary Assembly, Towards decriminalisation of defamation, Resolution 1814, 4/10/2007, § 1; Parliamentary Assembly, Respect for media freedom, Recommendation 1897, 27/1/2010, § 11) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Sözleşmeci devletlerin zaman geçirmeksizin hakareti suç olmaktan çıkarması gerektiği yönündeki vurgusuna (Sabanovıć/Sırbistan ve Karadağ, 5995/06, 31/5/2011, § 43; Niskasaari ve diğerleri/Finlandiya, 37520/07, 6/7/2010, § 77) atıf yapılmış ve hakaretin özel yaşama etkileri ile ilgili olarak hukuk davası açmak suretiyle başvurucuların giderim sağlayabilmesinin mümkün olduğu belirtilmiştir (Adnan Oktar (3) [2.B.], B. No: 2013/1123, 2/10/2013, §§ 38-44). Başka bir deyişle Anayasa Mahkemesi devletin kişinin maddi ve manevi varlığına yönelik müdahalelere karşı etkili mekanizma kurma yükümlülüğünün mutlaka ceza soruşturması yapılmasını gerekli kılmadığına, bireyin, üçüncü kişilerce şeref ve itibarına müdahale edildiği iddiasıyla tazminat davası yoluyla da giderim sağlamasının mümkün olduğuna karar vermiştir (Adnan Oktar (3), § 35).

23. Nitekim yakın zamanda mevzuatta yapılan değişiklikle (bkz. §13) kişilerin temel hak ve hürriyetlerinin korunması ve yargısal faaliyetlerin daha etkin ve hızlı bir şekilde sonuçlanması için kanun koyucu tarafından bazı tedbirler alındığı da görülmektedir. Bu kapsamda 7/11/2024 tarihli ve 7531 sayılı Kanun doğrultusunda sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle hakaret suçu, 5237 sayılı Kanun'un 75. maddesinde düzenlenen ön ödeme kapsamına alınmıştır. Böylece söz konusu suç yönünden kanuni şartları oluştuğunda şüphe bulunmayan eylemler açısından -elektronik iletişim araçları ile bir kişinin şeref ve saygınlığını rencide eden paylaşım, söylem veya hareketler de dâhil olmak üzere- alternatif bir çözüm yolu öngörülerek kovuşturma aşamasına geçmeden uyuşmazlığın sonlandırılması amaçlanmıştır. Bu sayede hakaretin doğrudan kovuşturulması gerekmeyen bir suç hâline getirildiği görülmektedir.

24. Bu bilgiler ışığında Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadı uyarınca bir başvurucu; şeref ve itibarına yönelik müdahale iddiası nedeniyle yalnızca cezalandırma talebinde bulunmuş ve hukuk davası yoluna gitmemiş ise başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmektedir (Adnan Oktar (3), § 45).

25. Öte yandan Anayasa Mahkemesinin Mustafa Tepeli kararında vurgulandığı üzere başvurucunun itibarına yönelen müdahalenin açık kimlik bilgileri bilinmeyen bir kişi tarafından gerçekleştirildiği durumlarda, başvurucudan müdahalede bulunan kişinin kim olduğunu bilmeden böyle bir dava açması beklenemez. Zira 6100 sayılı Kanun'da esas itibarıyla tasarruf ilkesi ve taraflarca hazırlama ilkesi kabul edilmiştir (bkz. § 15). Söz konusu ilkelerin uygulandığı davalardan olan hakaret sebebiyle tazminat davalarında kamu gücünü kullanan organlardan biri veya davaların görüleceği mahkemeler davalının kimlik bilgilerini ve adresini tespit ederek başvurucunun bu kişiye karşı dava açması için yardımcı olamayacaktır. Dolayısıyla münhasıran tarafları ilgilendiren ve kamunun hiçbir menfaati olmayan bir özel hukuk uyuşmazlığı olan hakaret sebebiyle tazminat davalarında haksız müdahaleyi yapan kişinin kimlik bilgileri kamu gücü tarafından tespit edilemeyeceğine göre başvurucunun tatmin olması için geriye yalnızca ceza yolu kalmaktadır (Mustafa Tepeli, §§ 17, 18, 25).

26. Bu durumda yukarıda bahsedilen Anayasa Mahkemesi içtihadı çerçevesinde incelenmesi gereken ilk husus, başvurucunun müdahaleyi yapan kişiye karşı hukuk davası açmak için gerekli bilgiye sahip olup olmadığıdır. Bunun tespit edilebilmesi için başvurucunun müdahaleyi yapan kişiye ait hangi bilgilere vâkıf olduğunun ve müdahaleyi yapan kişiye ait bilgilere basit bir şekilde ulaşmasının mümkün olup olmadığının incelenmesi gerekmektedir. Zira kişilerce elde edilmesi zor veya imkânsız olmayan bir bilginin devlet olanakları ile elde edilmesi için adli soruşturmaya devam edilmesi gerekli değildir (Mustafa Tepeli, § 26).

27. Mevcut başvuruda, kendi adına kayıtlı sosyal medya hesabı üzerinden bir paylaşımda bulunan başvurucuya, E.F. rumuzlu bir kullanıcı "Çıktı bir o. çocuğu Taha" yorumunu yazmış bu yorumun altına ise U.D. rumuzlu başka bir kullanıcı tarafından "Biri s..n şunu!" şeklinde bir cevap yazılmıştır. Yapılan paylaşım üzerine başvurucu onur ve saygınlığının rencide edildiği iddiası ile U.D. rumuzlu kişi hakkında Başsavcılığa suç duyurusunda bulunmuştur. Başvurucu, Başsavcılığa sunduğu suç duyurusu dilekçesi ekinde şüphelinin herkese açık sosyal medya profilinden alınmış fotoğrafı ile isim ve soy ismi bilgilerine yer vermiştir. Ayrıca aynı sosyal medya profil hesabından şüphelinin memleketi, çalıştığı iş, yaşadığı şehirle ilgili bazı bilgilerin de erişilebilir durumda olduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra başvurucunun bu bilgilerden yola çıkarak şüphelinin açık kimlik ve adres bilgilerine erişemediğine dair bir beyanı da bulunmamaktadır. Bilakis başvurucu, bireysel başvuru formunda "...şikayet dilekçemiz ekindeki deliller gereğince incelendiği taktirde müştekinin kimliğinin belirli olduğu, şüphelinin ise isim, soy isim ve yaşadığı şehrin belirli olmasına karşılık..." ifadeleriyle şüpheliye dair bazı bilgilerin belirli olduğunu kabul etmektedir. Bu durumda U.D. rumuzlu sosyal medya hesabının farklı bir kişi tarafından kullanıldığına yönelik bir itirazı da bulunmayan başvurucunun şüphelinin açık kimlik bilgilerini elde etmesinin neden zor veya imkânsız olduğunu yeterince ortaya koyamadığı değerlendirilmiştir.

28. Sonuç olarak U.D. hakkında hukuk davası açmak için gerekli olan bilgiye ulaşımının zor veya imkânsız olduğunu ortaya koyamayan başvurucunun, bu konuda herhangi bir gayret sarf etmeden sadece adli soruşturmanın etkisizliğinden yakınmasının başvuru yollarının tüketilmesi sorumluluğu bakımından makul bir gerekçe olmadığı değerlendirilmiştir.

29. Açıklanan nedenlerle başvurucunun iddiaları ile ilgili olarak hukuk davası açma yolu tüketilmeksizin bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

Yıldız SEFERİNOĞLU, Muhterem İNCE, Ömer ÇINAR ve Metin KIRATLI bu görüşe katılmamıştır.

C. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

30. Başvurucu, etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi ve Başsavcılık ile Sulh Ceza Hâkimliğinin verdiği kararlarda ilgili ve yeterli gerekçe bulunmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

31. Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz [1. B.], B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

32. Sözleşme’nin 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların ve bir suç isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular, Anayasa ve Sözleşme kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz. Bir ceza davasında üçüncü kişilerin cezalandırılmasını talep eden mağdur, suçtan zarar gören, şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz kişiler Sözleşme’nin 6. maddesinin koruma alanı dışında kalmaktadır (Onurhan Solmaz, §§ 23, 24).

33. Somut olayda başvurucunun suç isnadı altında bulunmadığı bir uyuşmazlığa ilişkin olan ve üçüncü kişinin cezalandırılmasına yönelik olduğu görülen ihlal iddialarının adil yargılanma hakkının kapsamına girmediği anlaşılmıştır.

34. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Şeref ve itibar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Yıldız SEFERİNOĞLU, Muhterem İNCE, Ömer ÇINAR ve Metin KIRATLI'nın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

D. 6100 sayılı Kanun’un 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 9/1/2025 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞI OY

Başvurucu, sosyal medya üzerinden yapılan bir paylaşım nedeniyle şeref ve itibarının korunması hakkının, etkili şekilde soruşturma yürütülmemesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Sayın Mahkemece çoğunluk tarafından, şeref ve itibarın zarar görmesi halinde etkili mekanizmanın hukuk davası olduğu gerekçesi ile başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir. Aşağıdaki gerekçeler ile çoğunluk görüşüne katılmıyoruz. Şöyle ki;

Başvurucu bir sosyal medya paylaşım sitesinde “Mazot 10 TL olmuş, bence az bile ülkemizin geleceği bunu gerektiriyorsa 15 TL bile olabilir zaten tırcılar iyi kazanıyor” şeklinde paylaşım yapmış, bu paylaşımın altına E.F isimli şahıs “Çıktı bir o çocuğu Taha” ve U.D rumuzlu başka bir kullanıcı da “Biri s..n şunu” şeklinde paylaşımlar yazmıştır. Başvurucu, U.D. hakkında şeref ve itibarının zedelendiği gerekçesi ile suç duyurusunda bulunmuş, Başsavcılık müştekinin paylaşımının altında çok sayıda paylaşım olduğu, şüphelinin yaptığı paylaşımın müştekiyi mi yoksa diğer paylaşım yapan kişilere mi yönelik olduğunun anlaşılamadığı, TCK m.126 uyarınca matufiyet şartının oluşmadığı gerekçeleri ile kovuşturmaya yer olmadığı kararı vermiştir.

Anayasanın 17. maddesinde kişilerin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkı düzenlenmiştir. Yine Anayasanın 26. maddesinde herkesin düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahip olduğu belirtilmiş, bu hürriyetlerin kullanılmasının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabileceği belirtilmiştir. Buna göre, kişilerin şeref ve itibarının korunması amacı ile kanunla ifade özgürlüğüne müdahale edilmesi ve sınırlanması mümkündür.

Türk Ceza Kanununun 125. maddesinde “Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir. (2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur” düzenlemesi yer almaktadır. Yine aynı Kanunun 126. maddesinde, “- (1) Hakaret suçunun işlenmesinde mağdurun ismi açıkça belirtilmemiş veya isnat üstü kapalı geçiştirilmiş olsa bile, eğer niteliğinde ve mağdurun şahsına yönelik bulunduğunda duraksanmayacak bir durum varsa, hem ismi belirtilmiş ve hem de hakaret açıklanmış sayılır”.

Anayasanın 26. maddesinde şeref ve haysiyetin korunması amacı ile ifade özgürlüğünün sınırlanması mümkün kılındığından kişilerin şeref ve itibarının korunması ve söz konusu hakaret ve sövme fiillerinin tekrarlanmaması amacı ile Türk Ceza Kanununun 125. ve 126. maddelerinde öngörülen düzenlemeler kanunilik ölçütünü karşılamaktadır. Bunun yanında hakaret veya sövme fiilleri nedeniyle kişilik hakları ihlal edilen kişilerin Türk Ceza Kanunu uyarınca failin cezalandırılmasını istemesi, mutlaka failin hapis cezası alması anlamına da gelmemektedir. Öyle ki, ceza hukukunda adli para cezası, hükmün açıklanmasının geri bırakılması gibi yaptırım türleri mevcut olup, mahkeme somut durum ve koşullara göre fiilin suç oluşturmayacağını kabul edebileceği gibi, suç olduğu kanaatine ulaşırsa somut olayda hapis cezası dışındaki yaptırım türlerine de hükmedebilecektir. Bu nedenlerle üçüncü kişinin cezalandırılması taleplerinde etkili yolun hukuk davası olduğu, somut olayda başvuru yollarının tüketilmediği yönündeki çoğunluk görüşü isabetli değildir.

Nitekim Anayasa Mahkemesi Emin Aydın kararında (Emin Aydın, B. No: 2013/2602, Karar Tarihi; 23/1/2014) kamu görevlilerin daha fazla eleştiriye katlanmaları gerektiğini belirttikten sonra onların kamuoyu önünde itibarsızlaştırılması nedeniyle somut olayda adli para cezasına hükmedilmesi ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesini Anayasa’ya aykırı görmemiştir. Mahkeme, kararında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Janowski/Polonya kararına da atıf yapmıştır. Anayasa Mahkemesi söz konusu kararında özetle (Emin Aydın, B. No: 2013/2602, Karar Tarihi; 23/1/2014), “77. Nitekim AİHM, Janowski davasında, gazeteci olan başvurucunun belediye görevlilerinin yüzlerine karşı “aptal” ve “hödük” ifadelerini kullanması sonucu yerel mahkemece cezalandırılmasını ifade özgürlüğü kapsamında inceleyerek, başvurucunun bu sözlerinin, kamuoyunu ilgilendiren konularda yapılan bir fikir alışverişi kapsamında olmadığını, bu sözlerin kamuya açık bir alanda ve birçok kişinin önünde sarf edildiğini bu sebeple başvurucunun olayda gazeteci değil sıradan bir vatandaş olarak kabul edileceğini, kamu görevlilerine yapılan bu hakaretin kabul edilebilir eleştiri sınırını aştığını belirterek, kullanılan sözlerin ifade ve basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğine karar vermiştir (bkz. Janowski/Polonya, B.No: 25716/94, 21/1/1999, §§32-35).78. Diğer taraftan müdahalenin ölçülülüğü değerlendirilirken dikkate alınması gereken başka bir husus da uygulanan yaptırımın ağırlığıdır… 79. … Somut olayda başvurucu hakkında ceza davası açılmış ve yargılanmış olmakla birlikte başvurucu aleyhine hapis cezası verilmekten kaçınılarak adli para cezasına hükmedildiği ve verilen cezanın da hükmün açıklanmasının geri bırakılması suretiyle uygulanmadığı görülmektedir.” gerekçelerine yer vermiş, sanık hakkında adli para cezası verildikten sonra hükmün açıklanmasının geri bırakılması suretiyle kararın uygulanmamasını da ölçülü bir yaptırım olarak değerlendirmiştir.

Başvuruya konu olayımızda U.D. tarafından yazılan paylaşımın Başvurucunun yapmış olduğu sosyal medya paylaşımının altına yapıldığı nazara alındığında matufiyetin gerçekleşmediğini kabul etmek mümkün değildir. Dosya kapsamında şüphelinin gerçek ismi ile kullanıcı adı oluşturduğu, yerleşim yeri başta olmak üzere çeşitli konularda fotoğraflar paylaştığı görülmektedir. Başsavcılık tarafından şüphelinin açık kimliği belirlenerek ifadesi alınmamış, paylaşımı hangi amaçla yaptığı sorulmamış, Başvurucunun yaptığı paylaşımın altında yer alan bir paylaşımdan sonra yapıldığını nazara almamış, etkili soruşturma ödevini yerine getirmeden matufiyetin gerçekleşmediği gerekçesi ile kovuşturmaya yer olmadığı kararı vermiştir. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 17. maddesinin başvuruculara üçüncü kişileri bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı vermediği gibi devlete tüm yargılamaları mahkûmiyetle sonuçlandırma ödevi de yüklemediğini, soruşturma yükümlülüğünün sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğü olduğunu, her soruşturmada mağdurların olaylarla ilgili beyanlarıyla bağdaşan bir sonuca varılması gerektiği anlamına gelmediğini vurgulamıştır (Yıldız Cingöz başvurusu, Başvuru Numarası: 2019/16011, K. Tarihi: 19/1/2022, § 41). Anayasa Mahkemesi, olayların oluşumuna ilişkin delillerin değerlendirilmesi idari ve yargısal makamların ödevi olduğunu (Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015, § 68). belirterek, Anayasa Mahkemesinin ilgili soruşturma ve yargılama makamlarının yerine doğrudan geçecek şekilde delillerin değerlendirmesini yapmasının veya yürütülmesi gerekli olan soruşturma işlemlerini belirlemesinin söz konusu olmadığını, Anayasa Mahkemesinin bu husustaki görev ve yetkisinin ilgili yargısal sürecin Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının güvencelerinde aranan hususların sağlanıp sağlanmadığının incelemesinden ibaret olduğunu ifade etmiştir (Yıldız Cingöz başvurusu, § 43)

Somut olayda, Başvurucuya yapılan hakaret fiilinde matufiyetin bulunmadığı belirtilerek, Başsavcılık tarafından soruşturmada uygun araçların kullanılmadığı aşikar olduğundan, Başvurucunun maddi ve manevi varlığının korunması hakkı bakımından etkili soruşturma hakkının ihlal edildiği kabul edilmelidir.

Yukarıda belirttiğimiz nedenlerle, Başvurucunun Anayasanın 17. maddesinde düzenlenen maddi ve manevi varlığın korunması hakkı ihlal edildiği kanaatinde olduğumuzdan çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.

 

Üye

Yıldız SEFERİNOĞLU

Üye

Muhterem İNCE

 

 

Üye

Ömer ÇINAR

Üye

Metin KIRATLI

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Genel Kurul
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Mert Tirçek [GK], B. No: 2022/49332, 9/1/2025, § …)
   
Başvuru Adı MERT TİRÇEK
Başvuru No 2022/49332
Başvuru Tarihi 26/4/2022
Karar Tarihi 9/1/2025
Resmi Gazete Tarihi 3/6/2025 - 32919

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, sosyal medya üzerinden yapılan bir paylaşım nedeniyle şeref ve itibarının korunması hakkının, etkili şekilde soruşturma yürütülmemesi ve soruşturma makamlarınca ilgili ve yeterli gerekçe sunulmaması nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
İfade özgürlüğü İfade özgürlüğü - şeref ve itibar dengesi Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Kanun yolu şikâyeti Konu Bakımından Yetkisizlik
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi