logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(E.A.A. [GK], B. No: 2022/73603, 20/3/2025, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

E.A.A. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2022/73603)

 

Karar Tarihi: 20/3/2025

R.G. Tarih ve Sayı: 5/8/2025 - 32977

 

GENEL KURUL

 

KARAR

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Başkanvekili

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Başkanvekili

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Muhterem İNCE

 

 

Yılmaz AKÇİL

 

 

Ömer ÇINAR

 

 

Metin KIRATLI

Raportörler

:

Murat İlter DEVECİ

 

 

Yüksel GÜNARSLAN

Başvurucu

:

E.A.A.

Vekili

:

Av. Doğan ERKAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, Anayasa Mahkemesinin eziyet yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine ilişkin ihlal kararı sonrasında yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliği nedeniyle eziyet yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 4/7/2022 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

4. Birinci Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

6. Başvurucu, kamuoyunda Gezi Parkı olayları olarak bilinen gösteriler kapsamında 2/6/2013 tarihinde Ankara’da düzenlenen protesto eylemine katılmış; iddiasına göre kolluk görevlilerinin gösteriye müdahalesi sırasında yaralanmıştır.

7. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) 18/6/2013 tarihinde olayla ilgili olarak bir ceza soruşturması başlatmıştır. Soruşturmada alınan ve Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen 9/1/2015 tarihli raporda başvurucunun basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte yaralandığı açıklanmıştır.

8. Başsavcılık 12/3/2015 tarihinde ilgili kolluk görevlileri hakkında zor kullanma yetkisinde sınırı aşma suretiyle kasten yaralama ve hakaret suçlarından kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.

9. Başvurucunun anılan karara yönelik itirazı, Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliğince 1/6/2015 tarihinde reddedilmiştir.

10. Başvurucu 16/7/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunarak uğradığı muameleler nedeniyle bazı anayasal güvencelerinin ihlal edildiğinden şikâyet etmiştir. Başvuruyu 16/1/2020 tarihinde sonuçlandıran Anayasa Mahkemesi şu kanaate varmıştır:

i. Kolluk görevlilerince başvurucuya uygulanan fiziksel güç gerekli ve orantılı değildir. Maruz kalınan muamelenin süresi, olayın gerçekleşme şartları ve hissedilen fiziksel ve ruhsal ızdırabın ağırlığı birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun uğradığı muamelenin eziyet olarak nitelendirilmesi mümkündür. Bu sebeple eziyet yasağının maddi boyutu ihlal edilmiştir (E.A.K. [2. B.], B. No: 2015/12263, 16/1/2020, §§ 42-45).

ii. Soruşturma kapsamında eylemleri ile başvurucunun yaralanmasına neden olan kolluk görevlilerinin kimliklerinin tespiti için araştırma yapılmamış ve bu kişilerin ifadelerine başvurulmamıştır. Bu durum ilgili kamu görevlilerinin eziyet yasağını ihlal ettiği tespit edilen eylemleri nedeniyle fiilî dokunulmazlıktan yararlandıkları algısı oluşturabilecek önemli bir eksikliktir. Başvurucunun tıbbi raporlar ve tanık beyanıyla desteklediği ciddi hak ihlali iddiaları içeren şikâyetleri ile ilgili olarak yürütülen soruşturma, olayı bütün yönleriyle aydınlatacak nitelikte olmadığı gibi başvurucunun hangi hareketinin polisin şiddetli bir şekilde güç kullanımına neden olduğunu ortaya çıkarmaya da elverişli değildir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar, elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı değildir ve başvurucunun vücut bütünlüğüne yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığı noktasında bir değerlendirme içermemektedir. Dolayısıyla eziyet yasağının usul boyutu ihlal edilmiştir (E.A.K, §§ 52-56).

iii. Barışçıl toplanma hakkını kullanan başvurucu üzerinde yaygın yumuşak doku lezyonlarına ve post travmatik stres bozukluğuna neden olacak nitelikteki fiziksel güç kullanımı şeklinde gerçekleşen müdahale ölçülü olarak kabul edilemez ve müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu söylenemez. Bu nedenle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ihlal edilmiştir (E.A.K., §§ 74-76).

11. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca yeniden soruşturma yapılmak üzere anılan ihlal kararının bir örneği 25/2/2020 tarihinde Başsavcılığa gönderilmiştir.

12. Başsavcılık 23/6/2021 tarihinde Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğine (Hâkimlik) başvurarak olay hakkında yeniden bir soruşturma başlatılabilmesi için Anayasa Mahkemesinin ihlal kararının yeni delil olarak kabul edilmesini, 2015 tarihinde verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılmasını talep etmiş; Hâkimlik 25/6/2021 tarihinde bu talebi kabul ederek anılan kararı kaldırmıştır.

13. Başsavcılık 13/9/2021 tarihinde, eylem tarihinin üzerinden şüphelilere isnat edilen suçlar içinkanunda öngörülen dava zamanaşımı süresinden daha fazla zaman geçtiği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

“...

Şüphelilere isnat edilen eylemler 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 256. maddesinde düzenlenmiş olup anılan maddede kasten yaralama suçuna ilişkin hükümlerin uygulanacağı belirtilmiştir. Bu anlamda, müştekinin yaralanmasına ilişkin İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Kurulunca yapılan tespitler de göz önüne alındığında soruşturma konusu olayda şüpheli/şüphelilere isnat edilen suç açısından TCK’nın 256. maddesinin yollamasıyla TCK’nın86/1, 86/3-e maddeleri kapsamında değerlendirme yapılmasının gerektiği, buna göre TCK’nın 86/1. maddesinde 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası öngörülmüş ise de eylemin TCK uygulamasında silah vasfında olduğu kabul edilen copla işlenmesini nitelikli hâl olarak düzenleyen TCK’nın 86/3-e maddesi uyarınca ½ oranında artırım uygulandığında hürriyeti bağlayıcı cezanın miktarının 1 yıl 6 ay ile 4 yıl 6 yıl arası hapis cezası olabileceği dikkate alındığında, TCK’nın 66/3. maddesinin Dava zamanaşımı süresinin belirlenmesinde dosyadaki mevcut deliller itibarıyla suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri de göz önünde bulundurulur.biçimindeki hükmü ve TCK’nın 66/1-e maddesi gereğince asli dava zamanaşımı süresinin 8 yıl olacağı, TCK’nın 67. maddesinde belirtilen dava zamanaşımını durduran ve kesen sebeplerin/usuli işlemlerin somut olayda bulunmadığı, dolayısıyla suç tarihi olan 02/06/2013 tarihinden itibaren dava zamanaşımı süresinin 02/06/2021 tarihinde dolduğu anlaşılmıştır.

Öte yandan polis memurlarına isnat edilen bir diğer suç ise TCK’nın 125/1. maddesinde düzenlen hakaret suçu olup bu suç açısından anılan maddede 3 aydan 2 yıla kadar hapis cezası öngörüldüğü, müsnet hakaret suçu açısından da TCK’nın 66/1-e maddesi gereğince asli dava zamanaşımı süresinin 8 yıl olacağı, TCK’nın 67. maddesinde belirtilen dava zamanaşımını durduran ve kesen sebeplerin/usuli işlemlerin somut olayda bulunmadığı, bu anlamda hakarete ilişkin suç tarihi olan 02/06/2013 tarihinden itibaren de dava zamanaşımı süresinin 02/06/2021 tarihinde dolduğu anlaşılmıştır.

Anayasa Mahkemesi tarafından 16/01/2020 tarihinde verilen ihlal kararı sonrasında yeniden yapılan soruşturmada, TCK’nın 66/5. maddesinde yer alan Aynı fiilden dolayı tekrar yargılamayı gerektiren hallerde, mahkemece bu husustaki talebin kabul edildiği tarihten itibaren fiile ilişkin zamanaşımı süresi yeni baştan işlemeye başlar.’ düzenlenmesinin uygulama alanı bulabileceği düşünülebilir ise de anılan kanuni hükmün -gerekçesi de göz önüne alındığında - Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 11/03/2014 tarih ve 2012/3-909 Esas-2014/121 Karar sayılı kararında da ayrıntıları belirtildiği üzere 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 311. maddesinde düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumuna münhasır bir hüküm olduğu, dolayısıyla 29/06/2005 tarihli 5377 sayılı Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 8. maddesi ile değişik TCK’nın 66/5. maddesinin, yaklaşık 6 yıl sonra 03/04/2011 tarihli Resmî Gazete yayımlanarak yürürlüğe giren 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Kanun’un 50/2. maddesinde düzenlenen bireysel başvuru incelemesi sonucunda hak ihlali kararına bağlı olarak verilen yeniden yargılama/soruşturma kurumunu kapsamadığı değerlendirilmiştir.

Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde; müştekinin 02/06/2013 tarihinde polisler tarafından olaylara müdahale edilmesi esnasında yaralandığı ve hakarete uğradığı iddialarına ilişkin olarak dava zamanaşımı süresinin TCK’nın 256. maddesinin yollamasıyla TCK’nın 86/1, 86/3-e, 125/1 66/1-e, 66/3 ve 67. maddeleri gereğince 02/06/2021 tarihi itibarıyla gerçekleşmiş olması nedeniyle şüpheliler hakkında soruşturma olanağının kalmadığı tüm soruşturma evrakı kapsamından anlaşılmıştır.

...

14. Başvurucunun kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yaptığı itiraz Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 2/6/2022 tarihinde reddedilmiştir.

15. Başvurucu, itirazın reddi kararını 8/6/2022 tarihinde öğrendikten sonra 5/7/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. İlgili Mevzuat

16. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Dava zamanaşımı” başlıklı 66. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Kanunda başka türlü yazılmış olan haller dışında kamu davası;

...

e) Beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl,

geçmesiyle düşer.

...

 (3) Dava zamanaşımı süresinin belirlenmesinde dosyadaki mevcut deliller itibarıyla suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli halleri de göz önünde bulundurulur.

 (4) Yukarıdaki fıkralarda yer alan sürelerin belirlenmesinde suçun kanunda yer alan cezasının yukarı sınırı göz önünde bulundurulur; seçimlik cezaları gerektiren suçlarda zamanaşımı bakımından hapis cezası esas alınır.

 (5) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/8 md.) Aynı fiilden dolayı tekrar yargılamayı gerektiren hallerde, mahkemece bu husustaki talebin kabul edildiği tarihten itibaren fiile ilişkin zamanaşımı süresi yeni baştan işlemeye başlar.

...

17. 5237 sayılı Kanun’un “Kasten yaralama” başlıklı 86. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

 “(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

...

 (3) Kasten yaralama suçunun;

...

d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,

e) Silahla,

...

İşlenmesi halinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında, (f) bendi bakımından ise bir kat artırılır.

18. 5237 sayılı Kanun’un “Hakaret” başlıklı 125. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.

19. 5237 sayılı Kanun’un “Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması” başlıklı 256. maddesi şöyledir:

 “Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.

B. Yargıtay Kararları

20. Yargıtayın yerleşik içtihadına göre 5237 sayılı Kanun’un 66. maddesinin 29/6/2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanun’un 8. maddesi ile değişik (5) numaralı fıkrasında yer alan "tekrar yargılama" ifadesi ile kastedilen yargılamanın yenilenmesi kurumudur. Bu nedenle kanun yararına bozma kararı sonrasında devam eden yargılamalar yönünden anılan hükmün uygulanması mümkün değildir. Yargıtay bu sonuca ulaşırken kanun yararına bozma gibi hâllerde mahkeme tarafından yapılacak bir kabul müessesesinin öngörülmemesi (temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen bir hükmün Yargıtayın ilgili dairesince yine temyiz incelemesine benzer şekilde incelenerek kanun yararına bozulmasına karar verilmesi ile talebin mahkemece kabulü kavramının örtüşmemesi) ve kanun yararına bozulan hüküm sonrasında yerel mahkemelerce yapılan yargılamanın yeniden başlayan bir yargılama olmayıp önceki yargılamanın devamı niteliğinde olması şeklinde iki temel gerekçeye dayanmaktadır (Yargıtayın konuya ilişkin içtihadı için çok sayıda karar arasından bkz. Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 7/12/2022 tarihli ve E.2022/3288, K.2022/18542 sayılı; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 27/9/2023 tarihli ve E.2021/7-399, K.2023/476 sayılı; Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 20/11/2023 tarihli ve E.2023/936, K.2023/7115 sayılı kararları).

21. Yine Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 28/3/2017 tarihli ve E.2013/15-192, K.2017/204 sayılı kararına göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı üzerine başlayan yargısal süreçte de 5237 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (5) numaralı fıkrasının uygulanması mümkün değildir.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Anayasa Mahkemesinin 20/3/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi

23. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay ([2. B.], B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. Eziyet Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

24. Başvurucu; Anayasa Mahkemesinin ihlal kararına rağmen olayın sorumlusu kolluk görevlileri hakkında bir ceza muhakemesi yürütülmemesi ve 5237 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (5) numaralı fıkrasındaki düzenlemenin dikkate alınmamasından şikâyet edip bu durumun cezasızlığa neden olduğunu iddia ederek eziyet yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme, adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

25. Bakanlık görüşünde; Anayasa Mahkemesi tarafından yapılacak incelemede Anayasa ve ilgili mevzuatın, Anayasa Mahkemesi içtihadının ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir.

2. Değerlendirme

26. Anayasa Mahkemesi başvurucunun daha önce yaptığı başvuruda eziyet yasağının maddi boyutu ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (bkz. § 10). Bu nedenle anılan hususların yeniden incelenmesinde hukuki yarar bulunmamaktadır. Dolayısıyla işbu başvuru, daha önce yapılan başvurudaki nitelemeye uygun olarak eziyet yasağı kapsamında ve bu yasağın yalnızca etkili soruşturma yürütme yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu yönünden incelenmiştir (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yaşam hakkının maddi boyutu için ihlal kararı vermesi nedeniyle bu konuda yeniden inceleme yapılmasının gerekli olmadığının değerlendirildiği kararlar için bkz. Abdulaziz Bengi ve diğerleri [2. B.], B. No: 2014/14048, 10/6/2020; Asya Göres ve diğerleri [GK], B. No: 2018/15851, 1/12/2022).

27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

28. Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- bireyin bir devlet görevlisinin hukuka aykırı ve Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal eden bir muamelesine uğradığına ilişkin savunulabilir iddiası hakkında etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir. Kötü muamelenin kasten yapıldığının ileri sürüldüğü durumlarda iddia hakkında ivedilikle bir ceza soruşturması başlatılmalıdır. Şikâyet olmadığında bile kişiye kötü muamelede bulunulduğuna ilişkin yeterince açık belirtiler varsa konuyla ilgili bir ceza soruşturması açılmalıdır. Ceza soruşturmasının Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği şekilde etkili olduğunun kabul edilebilmesi için soruşturmayı yürüten kişiler olaya karışan kişilerden bağımsız olmalı, soruşturmada olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek tüm deliller toplanmalıdır. Dahası soruşturma süreci gerektiği ölçüde kamu denetimine açık olmalı, mağdur soruşturmaya etkili şekilde katılabilmeli ve soruşturmada makul bir özen ve süratle hareket edilmelidir. Yetkililer, soruşturmayı sonlandırmak için aceleci davranmamalı ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Tahir Canan [1. B.], B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25; Cezmi Demir ve diğerleri [1. B.], B. No: 2013/293, 17/7/2014, §§ 111, 112, 114-117; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 101-103). Ayrıca soruşturma sonunda verilen karar, kullanılan gücün gerekliliği ve orantılılığıyla ilgili bir değerlendirme içermelidir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Cebrail Bektaş ve Yüksel Şahin [2. B.], B. No: 2015/4787, 25/9/2019, § 64).

29. Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı Başsavcılığa 25/2/2020 tarihli yazı ile bildirilmesine rağmen Başsavcılığın kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılması amacıyla Hâkimliğe başvurmak için yaklaşık 1 yıl 4 ay beklediği, bu süre içinde ise kolluk görevlilerinin üzerlerine atılı suçların dava zamanaşımı sürelerinin dolduğu anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesinin ihlal kararının ardından iddianame düzenlemesi gibi dava zamanaşımını kesen bir işlem yapılmaması kolluk görevlilerinin mutlak bir cezasızlık nedeni olan dava zamanaşımından istifade etmelerine neden olmuştur. Oysa soruşturma makamları, kötü muameleye müsamaha göstermediklerini kamuoyuna göstermek ve adalete olan güvenin sarsılmamasını sağlamak için her türlü özen ve çabayı göstererek fiziksel ve ruhsal bütünlüğe yapılan suçların cezasız kalmasına ve dava zamanaşımına uğramasına izin vermemelidir.

30. Açıklanan gerekçelerle eziyet yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

VI. GİDERİM

31. Başvurucu, ihlalin tespiti yanında Başsavcılığın yeniden soruşturma başlatmasını da talep etmiştir.

32. Başsavcılığın kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı, dava zamanaşımının gerçekleştiği yönündeki tespite dayandığından somut olayda yeniden soruşturma yapılmasının hukuken mümkün olup olmadığı değerlendirilmelidir zira bireysel başvurunun incelendiği tarihten önce dava zamanaşımı için öngörülen sürenin geçmesi hâlinde ihlal kararının bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi mümkün değildir (Dağaz Yılmaz ve diğerleri [1. B.], B. No: 2014/17225, 18/4/2018, § 88).

33. Zamanaşımı, kanunda öngörülen belli bir sürenin geçmesiyle davayı ve cezayı düşüren bir nedendir. Zamanaşımı dava ve ceza zamanaşımı olarak ikiye ayrılır. Dava zamanaşımı belli bir sürenin geçmesiyle ceza davası açılmaması, dava açılmışsa açılan davanın düşmesi sonucunu doğurur (AYM, E.1997/26, K.1998/10, 30/4/1998).

34. Anayasa’nın 38. maddesinin suçun kanuniliği ilkesini güvence altına alan birinci fıkrasına göre kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. Suçta kanunilik ilkesi uyarınca hangi fiillerin yasaklandığının hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak açıklıkta, anlaşılır ve sınırları belirli olarak kanunda gösterilmesi gerekmektedir. Kişilerin yasak fiilleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan bu ilkeyle temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması amaçlanmaktadır (AYM, E.2020/16, K.2020/33, 25/6/2020, § 15; E.2023/170, K.2024/96, 4/4/2024, § 8).

35. Anılan maddenin ikinci fıkrasında suç (dava) zamanaşımı konusunda da birinci fıkranın uygulanacağı ifade edilmiştir. Bu durumda dava zamanaşımı sürelerinin ne olduğu,bu sürelerin belirlenmesinde hangi hususların nazara alınacağı, sürelerin nasıl hesaplanacağı, ne zaman kesilip ne zaman duracağı ve ne zaman yeniden başlayacağı da hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak açıklıkta, anlaşılır ve sınırları belirli olarak kanunda gösterilmelidir.

36. Somut olayda Başsavcılık tarafından şüpheli kamu görevlilerine isnat edilen eylemlerin hukuki vasıflandırması yapılmış, bu vasıflandırmaya bağlı olarak zamanaşımı süreleri belirlenmiş ve son olarak karar tarihi itibarıyla dava zamanaşımı süresinin dolduğu tespit edilmiştir. Söz konusu kararda ayrıca Anayasa Mahkemesinin 16/1/2020 tarihli ihlal kararı sonrasında yeniden yapılan soruşturmada 5237 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (5) numaralı fıkrasındaki düzenlemenin uygulanabilir olmadığı belirtilmiştir. Başsavcılık bu sonuca ulaşırken söz konusu hükmün gerekçesine, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun bu hükmün yargılamanın yenilenmesi kurumuna münhasır olduğu yönündeki içtihadına ve hükmün -yeniden yargılama kurumunu düzenleyen- 6216 sayılı Kanun’dan önce yürürlüğe girmesine dayanmıştır. O hâlde 5237 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (5) numaralı fıkrasındaki düzenlemenin somut olayda uygulanabilir olup olmadığı değerlendirilmelidir.

37. 5237 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (5) numaralı fıkrası “Aynı fiilden dolayı her ne suretle olursa olsun tekrar yargılanması gereken hükümlünün, sonradan yargılanan suça ait üçüncü fıkrada yazılı esasa göre belirlenecek zamanaşımı göz önünde bulundurulur.” şeklinde iken 5377 sayılı Kanun’un 8. maddesiyle yapılan değişiklik sonrası “Aynı fiilden dolayı tekrar yargılamayı gerektiren hallerde, mahkemece bu husustaki talebin kabul edildiği tarihten itibaren fiile ilişkin zamanaşımı süresi yeni baştan işlemeye başlar.” hâlini almıştır. Yapılan değişikliğinin gerekçesinde yargılamanın yenilenmesi gibi aynı fiilden dolayı tekrar yargılamayı gerektiren hâllerde, zamanaşımına açıklık getirmeye yönelik olarak fıkra metninde değişiklik yapıldığı ve bu düzenlemeyle güdülen asıl amacın yeniden yargılama söz konusu olan hâllerde dava zamanaşımı süresinin dolduğundan bahisle yargılamaya son verilmesi yönündeki taleplerin önüne geçmek olduğu ifade edilmiştir.

38. Anılan hükmün lafzı, yapılan değişikliğin gerekçesi ve suçta kanunilik ilkesinin dava zamanaşımı yönünden de geçerli olduğu birlikte değerlendirildiğinde 5237 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (5) numaralı fıkrasındaki düzenleme, kesinleşen bir hükümle sonuçlanmış bir davanın yeniden görülmesini sağlayan durumları kapsamaktadır. Bu bakımdan 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 311 vd. maddelerinde düzenlenen yargılamanın yenilenmesi ile ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı hâllerde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca mahkemesince yapılan yeniden yargılama 5237 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (5) numaralı fıkrası anlamında tekrar yargılama kabul edilebilir ise de aynı fiil nedeniyle yeniden soruşturma yapılmasını gerektiren hâllerin tekrar yargılama olmadığı açıktır.

39. Somut olayda Anayasa Mahkemesi 16/1/2020 tarihinde eziyet yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlaline karar vermiş ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere kararın bir örneğini Başsavcılığa göndermiştir (bkz. § 11). Ne var ki ihlal kararına konu yargısal süreç ceza soruşturması olduğu için ihlal kararı üzerine Başsavcılık tarafından yapılan yeniden soruşturma tekrar yargılama kapsamında değildir. Dolayısıyla daha önce verilen ihlal kararı üzerine dava zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlamamış ve dava zamanaşımı işbu başvuruya konu kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın verilmesinden önce dolmuştur. Bu sebeple hukuki imkânsızlık nedeniyle yeniden soruşturma yapılmasına karar verilemeyeceğinden kararın bir örneğinin sadece bilgi için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

Engin YILDIRIM, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ ve Kenan YAŞAR bu görüşe katılmamıştır.

40. Başvurucu, tazminat talebinde bulunmadığından ihlalin tespitiyle yetinilmesi gerekir. Bununla birlikte başvurucunun eziyet yasağının usul boyutunun ihlaline neden olan uzun süreli eylemsizlik (bkz. § 29) nedeniyle uğradığı zararların tazmini için hukuk sisteminde mevcut hukuki yollara başvurması kendi takdirindedir.

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,

C. Eziyet yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

D. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan eziyet yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE OYBİRLİĞİYLE,

E. Hukuki imkânsızlık nedeniyle yeniden soruşturma yapılmasına karar verilmeyeceğinden kararın bir örneğinin bilgi için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE Engin YILDIRIM, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ ve Kenan YAŞAR’ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

F. 30.000 TL vekâlet ücretinden ibaret yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/3/2025 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Anayasa Mahkemesi çoğunluğu tarafından eziyet yasağının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna ulaşılmış ve ancak dava zamanaşımı nedeniyle yeniden soruşturma yapılamayacağı gerekçesiyle yalnızca ihlalin tespitiyle yetinilmesine karar verilmiştir. Aşağıda açıklanan gerekçelerle bu kararda ulaşılan ihlal sonucuna katılmakla birlikte, giderim noktasındaki çoğunluk görüşüne katılmamaktayız.

2. Somut olayda başvurucu, kolluk görevlilerince uğradığı kötü muameleye ilişkin 2015 yılında verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz etmiş ancak itirazı reddedilmiştir. Anayasa Mahkemesi, 16/1/2020 tarihli E.A.K. kararında hem eziyet yasağının maddi hem de usul boyutlarının ihlal edildiğine hükmetmiş ve 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesi uyarınca yeniden soruşturma yapılmasına karar vermiştir. Buna rağmen Başsavcılık yaklaşık 1 yıl 4 ay bekleyerek yeniden soruşturma başlatmış, bu süreçte dava zamanaşımı süresi dolmuş ve zamanaşımı gerekçesiyle yeniden kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.

3. Bu durum, yalnızca işlem ihmali değil, aynı zamanda Anayasa Mahkemesi kararının bağlayıcılığının ihlali anlamına gelmektedir. Zira 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 66. maddesinin beşinci fıkrası “aynı fiilden dolayı tekrar yargılamayı gerektiren hâllerde” zamanaşımı süresinin yeniden başlayacağını öngörmektedir. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru sonucunda verdiği yeniden soruşturma kararları da bu kapsamda değerlendirilmelidir. Bu yorum, Anayasa’nın 17. maddesindeki eziyet yasağı ile 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesindeki giderim mekanizmasının işlevselliğini temin etmektedir.

4. Yargıtay’ın “tekrar yargılama” ifadesini yalnızca yargılamanın yenilenmesi kurumuyla sınırlı yorumlaması, bireysel başvurunun özgün doğasını ve Anayasa Mahkemesi kararlarının niteliğini göz ardı etmektedir. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru neticesinde yeniden yargılama ya da soruşturma yapılmasına karar vererek bağlayıcı bir yükümlülük oluşturur. Bu kararlar, 66/5. madde kapsamında zamanaşımını kesen ya da yeniden başlatan işlemlerden biri olarak değerlendirilmelidir.

5. Anayasa’nın 153. maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesi kararları tüm gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Bu bağlayıcılık, idarenin ve yargının bu kararlara uygun işlem yapmasını zorunlu kılar. Anayasa Mahkemesi kararlarının gereğinin yerine getirilmemesi, sadece bireysel başvurunun etkisizleştirilmesi değil, anayasal düzenin ve hukukun üstünlüğü ilkesinin zedelenmesi anlamına gelir. Devletin tüm organları gibi Cumhuriyet savcılıkları da bu kararları derhâl ve gereği gibi uygulamakla yükümlüdür.

6. Somut olayda Başsavcılığın ihlalin sonuçlarını gidermek yönünde etkin bir adım atmadan zamanaşımını gerekçe göstermesi, cezasızlık algısını derinleştirmekte ve temel hakların ihlalini pekiştirmektedir.

7. Sonuç olarak, somut başvuruda eziyet yasağının usul boyutunun ihlal edildiği yönündeki çoğunluk görüşüne katılmakla birlikte, ihlalin sonuçlarının giderilmesi bakımından yeniden soruşturma yapılmasının gerekli olduğu kanaatindeyiz.

8. 5237 sayılı Kanun’un 66. maddesinin beşinci fıkrası, bireysel başvuru sonucu verilen yeniden yargılama kararlarını da kapsamakta olup, bu kapsamda zamanaşımı süresi Anayasa Mahkemesi kararının verildiği tarihten itibaren yeniden işlemeye başlamıştır. Bu nedenle yalnızca ihlalin tespitiyle yetinilmemeli; ihlalin sonuçlarını giderecek şekilde yeniden soruşturma yapılması yönünde karar verilmelidir. Bu gerekçeyle çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyoruz.

 

Üye

Engin YILDIRIM

Üye

Yıldız SEFERİNOĞLU

Üye

Selahaddin MENTEŞ

Üye

Kenan YAŞAR

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Anayasa Mahkemesinin eziyet yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine hükmettiği karar sonrasında yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliği nedeniyle eziyet yasağının ihlal edildiği iddiasıyla yapılan bireysel başvuruda Mahkememizin ulaştığı başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan eziyet yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin kararına katılmaktayım. Ancak Mahkememiz çoğunluğunun giderim olarak şüpheliler hakkında dava zamanaşımı nedeniyle kovuşturmasızlık kararı verilmesi nedeniyle yeniden yargılama yapılmasının hukuken mümkün olmadığı gerekçesiyle ihlalin tespitiyle yetinilmesi gerektiği şeklindeki kanaatine katılmamaktayım.

2. Somut bireysel başvuruya konu olayla ilgili yürütülen süreçte başvurucu daha önce de Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuş ve Anayasa Mahkemesi o başvuruda başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı yanında Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen eziyet yasağının maddi ve usul boyutları itibarıyla ihlal edildiğine karar verdikten sonra giderim olarak eziyet yasağının -usul boyutu itibarıyla- ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için dosyanın yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine hükmetmiştir (bkz.: E.A.K. [2.B.], B. No: 2015/12263, 16/1/2020).

3. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin ihlal kararına rağmen olayın sorumlusu olan kolluk görevlileri hakkında bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle başvurucu, bu durumun cezasızlığa neden olduğunu iddia ederek eziyet yasağının ihlal edildiği iddiasıyla yeniden bireysel başvuruda bulunmuştur.

4. Mahkememiz çoğunluğu eldeki başvuruda ihlal kanaatine ulaştıktan sonra ihlal kararı sonrasında zamanaşımı olduğu gerekçesiyle ihlalin giderimi yönünden yeniden soruşturma yapılmasının mümkün olmadığı sonucuna ulaştığından yeniden soruşturmaya hükmetmemesi bireysel başvurunun amacı ve etkisi bağlamında isabetli değildir.

5. Bu bağlamda verilen bir ihlal kararı üzerine zamanaşımı ile ilgili olarak gündeme gelebilecek kuralları bireysel başvurunun amacı doğrultusunda ve hak ihlallerini etkili biçimde giderebilecek yaklaşımla yorumlamak önem arz etmektedir.

6. Konumuzla ilgili iki önemli kanun hükmü olarak 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun'un 50. maddesi ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 66. maddesini somut bireysel başvuruda verilen ihlal kararının gereğinin yerine getirilmesini etkili biçimde sağlayacak bir yaklaşımla değerlendirmek gerekmektedir.

7. Giderim ile ilgili olarak çoğunluk kararındaki değerlendirmede 5237 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (5) numaralı fıkrasının lafzı, fıkrada yapılan değişikliğin gerekçesi ve suçta kanunilik ilkesinin dava zamanaşımı yönünden de geçerli olduğu birlikte değerlendirildiğinde 5237 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (5) numaralı fıkrasındaki düzenlemenin kesinleşen bir hükümle sonuçlanmış bir davanın yeniden görülmesini sağlayan durumları kapsamakta olduğu, bu bakımdan 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 311 vd. maddelerinde düzenlenen yargılamanın yenilenmesi ile ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı hâllerde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca mahkemesince yapılan yeniden yargılama 5237 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (5) numaralı fıkrası anlamında tekrar yargılama kabul edilebilir ise de aynı fiil nedeniyle yeniden soruşturma yapılmasını gerektiren hâllerin tekrar yargılama olmadığının açık olduğuna işaret edilerek (bkz.: §§ 37-38) şu değerlendirmeyle sadece ihlal tespiti ile yetinilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır:

 “Somut olayda Anayasa Mahkemesi 16/1/2020 tarihinde eziyet yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlaline karar vermiş ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere kararın bir örneğini Başsavcılığa göndermiştir (bkz. § 11). Ne var ki ihlal kararına konu yargısal süreç ceza soruşturması olduğu için ihlal kararı üzerine Başsavcılık tarafından yapılan yeniden soruşturma tekrar yargılama kapsamında değildir. Dolayısıyla daha önce verilen ihlal kararı üzerine dava zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlamamış ve dava zamanaşımı işbu başvuruya konu kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın verilmesinden önce dolmuştur. Bu sebeple hukuki imkânsızlık nedeniyle yeniden soruşturma yapılmasına karar verilemeyeceğinden kararın bir örneğinin sadece bilgi için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekir” (§ 39).

8. Dosyadaki verilere göre Anayasa Mahkemesince verilen ilk ihlal kararı üzerine savcılığın ihlal kararının gereğini yeterli zamanı olmasına rağmen yerine getirmeyip meseleyi zamanaşımına uğratması somut bireysel başvuruya sebebiyet vermiştir. Mahkememiz çoğunluğu ise 5237 sayılı Kanun’un 66. maddesinin “Aynı fiilden dolayı tekrar yargılamayı gerektiren hallerde, mahkemece bu husustaki talebin kabul edildiği tarihten itibaren fiile ilişkin zamanaşımı süresi yeni baştan işlemeye başlar.” şeklindeki (5) numaralı fıkrasının uygulanabilir olmadığı gerekçesiyle giderim olarak yeniden soruşturmaya hükmetmemiş, sadece ihlal tespiti ile yetinmiştir.

9. Oysa kanaatimizce böyle bir durumda Anayasa Mahkemesinin dikkate alacağı temel kanun hükmü 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun'un 50. maddesidir. Bu madde tamamen bireysel başvuruya özgü düzenlemeler içermekte olup Anayasa Mahkemesi de bugüne kadarki bireysel başvurularda bu maddeyi özellikleri ve sonuçları birbirinden farklı olan her bir ihlal kararındaki farklı ve kendine özgü durumları da dikkate alarak uygulamaktadır.

10. Somut başvuruda ihlalin giderimi bağlamında 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına başvurulabilir. Her ne kadar bu fıkrada ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosyanın ilgili mahkemeye gönderileceği ifade edilmekteyse de burada amaçsal yorum yapıldığında bu fıkradan hareketle yeniden soruşturma kararı da verilebileceği ifade edilmelidir.

11. Nitekim bugüne kadar Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında verilen usul temelli ihlal kararlarında bu hüküm esas alınarak Anayasa Mahkemesince yeniden soruşturmaya hükmedilmektedir (bu kapsamda örnek bazı kararlar için bkz.: K.K. [GK], B. No: 2020/34532, 29/5/2024; Burhan Özmüş [1.B.], B. No: 2020/25022, 17/9/2024; Erol Çetin [1.B.], B. No: 2019/32558, 10/5/2023; Cihan Koçak [2.B.], B. No: 2014/12302, 21/9/2017.

12. Burada ihlalin giderimi bağlamında yeniden soruşturma yapılmasına hükmedebilmek için 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasına da dayanılabilir. Bu fıkrada “İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir” biçiminde bir hüküm yer almaktadır. Yukarıda da ifade edildiği üzere, Anayasa Mahkemesi, birbirinden oldukça farklı konularda verdiği ihlal kararlarında bu hükme dayalı biçimde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenleri farklı biçimlerde giderimle ilgili başlık altında sıralamaktadır.

13. Dolayısıyla somut başvuruda da zaten ihlal soruşturma sürecindeki eksikliklerden kaynaklandığı içindir ki Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı vererek burada yeniden soruşturma yapılmasına hükmetmesini 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesi ile çelişme bir yana bu maddenin bir gereği olarak kabul etmek gerekir.

14. Somut bireysel başvuruda da ulaşılan eziyet yasağı ihlaline rağmen giderimle ilgili olarak kanun hükümlerinin dar yorumlanarak ve cezasızlık algısına sebebiyet verebilecek yaklaşımla uygulanması bireysel başvurunun işlevi ile bağdaşmaz. Bu nedenle eldeki başvuruda giderimle ilgili olarak yeniden soruşturma yapılması için dosyanın 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesi gereğince ilgili Başsavcılığa gönderilmesi gerekmektedir.

15. Ek olarak bireysel başvurunun sisteme dahil edilmesi sonrasındaki şekliyle düşünüldüğünde 5237 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (5) numaralı fıkrasındaki “aynı fiilden dolayı tekrar yargılamayı gerektiren haller”in içerisine bireysel başvurudaki ihlal kararlarının da girmekte olduğunu kabul etmek gerekmektedir. Zira 29/6/2005 tarihli değişiklikle son halini alan yürürlükteki kanun hükümlerini hukuk alanında yaşanan gelişmeleri de dikkate alarak yeniden yorumlayıp anlamlandırmak hukuki dinamizmin de bir gereğidir. Dolayısıyla 5237 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (5) numaralı fıkrasının da eldeki bireysel başvuruda ulaşılan ihlal kararı ile bağlantılı olarak zamanaşımı süresi boyutuyla yeniden soruşturmaya karar verilmesine engel olmadığını belirtmek gerekir.

16. Sonuç olarak başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan eziyet yasağının usul boyutunun ihlal edildiği kararına binaen giderim olarak yeniden soruşturmaya karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle Mahkememiz çoğunluğunun şüpheliler hakkında dava zamanaşımından dolayı kovuşturmasızlık kararı verilmesi nedeniyle yeniden yargılama yapılmasının hukuken mümkün olmadığı şeklindeki kararına katılmamaktayım.

 

 

 

 

Üye

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Genel Kurul
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(E.A.A. [GK], B. No: 2022/73603, 20/3/2025, § …)
   
Başvuru Adı E.A.A.
Başvuru No 2022/73603
Başvuru Tarihi 4/7/2022
Karar Tarihi 20/3/2025
Resmi Gazete Tarihi 5/8/2025 - 32977

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, Anayasa Mahkemesinin eziyet yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine ilişkin ihlal kararı sonrasında yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliği nedeniyle eziyet yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kötü muamele yasağı Diğer kötü muamele iddiaları İhlal İhlalin tespiti
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi