logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Hüda Kaya [GK], B. No: 2023/102251, 25/2/2025, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

HÜDA KAYA BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2023/102251)

 

Karar Tarihi: 25/2/2025

R.G. Tarih ve Sayı: 5/8/2025 - 32977

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Başkanvekili

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Muhterem İNCE

 

 

Yılmaz AKÇİL

 

 

Ömer ÇINAR

 

 

Metin KIRATLI

Raportör

:

Yusuf Enes KAYA

Başvurucu

:

Hüda KAYA

Vekili

:

Av. Zilan LEVENTOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, basın yayın organlarının soruşturma sürecindeki yayınları nedeniyle masumiyet karinesinin, aynı eylemden dolayı mükerrer yargılama yapılması nedeniyle de aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanmama ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 1/12/2023 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

4.İkinci Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

6. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 6-8 Ekim olaylarıyla ilgili olarak Halkların Demokratik Partisi (HDP) Genel Merkezi sosyal medya hesabından yapılan paylaşıma dair HDP Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyeleri hakkında iki soruşturma başlatılmıştır. Birinci soruşturma, milletvekili olan MYK üyeleriyle ilgili 2014/5717 sayılı soruşturmadır. Başsavcılık, milletvekili olmayan şüphelilerle ilgili olarak2014/146757 sayılı soruşturmayı başlatmıştır.

7.2014 yılının Ekim ayında yaşanan ve ülkenin büyük bir bölümünü etkileyen şiddet olayları ve sonrasında 2015 yılının Haziran ayından itibaren ülkede yaşanan terör saldırılarının artması nedeniyle siyasi çevrelerde ve kamuoyunda milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması hususunda yoğun tartışmalar yaşanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda bu yönde değişiklik yapılmasını öngören kanun teklifi 12/4/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığına sunulmuştur. TBMM Genel Kurulunda 20/5/2016 tarihinde kabul edilen 6718 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle Anayasa'ya geçici 20. madde eklenmiştir.

8. Söz konusu Anayasa değişikliği 8/6/2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Buna göre TBMM tarafından kabul edildiği 20/5/2016 tarihi itibarıyla maddede sayılan mercilere intikal etmiş dosyalar hakkında Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan yasama dokunulmazlığına ilişkin hüküm uygulanmayacaktır.

9.O dönem HDP milletvekili olan başvurucu hakkında da yasama dokunulmazlığının kaldırılması talebiyle iki fezleke tanzim edilmiştir. Bu kapsamda birinci fezlekede başvurucunun 11/1/2016 tarihinde yaptığı konuşmada PKK/KCK terör örgütünün terör, cebir ve şiddet eylemlerini meşru gösterecek nitelikte beyanlarda bulunmak suretiyle terör örgütü propagandası yapma eylemi nedeniyle cezalandırılması talep edilmiştir.

10.İkinci fezlekede başvurucunun kişileri kamuoyunda 6-7 Ekim olayları olarak adlandırılan şiddet eylemlerine tahrik ve teşvik ettiği ileri sürülmüştür. Bu bağlamda Kobani'de PKK terör örgütünün Suriye'deki uzantısı olduğu kabul edilen PYD/YPG ile DAEŞ arasındaki çatışmaların yoğunlaştığı dönemde PKK'nın yayın organlarında yapılan açıklamalarla halkın ayaklanmaya çağrıldığı, başvurucunun da üyesi olduğu HDP MYK adına sosyal medya üzerinden yapılan açıklamayla da halkın sokağa ve direnişe davet edildiği, bu çağrılar üzerine ülkenin birçok yerinde binlerce kişi tarafından gerçekleştirilen büyük şiddet olaylarının yaşandığı belirtilmiştir.

11. Soruşturma dosyaları daha sonra birleştirilmiştir. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında başvurucu gözaltına alınmış ve 28/1/2017 tarihinde ifade vermiştir. Başvurucu, ifadesinde “Ben belirtilen tarihte HDP MYK üyesi idim. Fakat olayların meydana geldiği 6-7-8 Ekim 2014 tarihinde Muş ilinde bir konferansta bulunuyordum. Ben daha sonra 6-7-8 Ekim ve devamındaki tarihlerde HDP lilerin ne şekilde katledildiklerini ve neye maruz kaldıklarını izledim. Dolayısıyla aslında mağdur olan kesim HDP'dir ve asıl soruşturulması gerekenler bu olayın aydınlatılmasının önüne geçenlerdir. Bu olayların önüne geçebilmek için özellikle yönetici konumunda bulunanların kin ve nefret söyleminden uzaklaşarak barış, huzur ve özgürlüklerin önünün açılması yönünden çaba sarf etmeleri gerekmektedir. Ben üzerime atılı olan suçlamayı kabul etmiyorum. Yukarıda söylediğim gibi belirtilen tarihlerde Ankara'da bulunmuyordum." şeklinde beyanda bulunmuştur.

12. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı adli kontrol kararı verilmesi talebiyle başvurucuyu sulh ceza hâkimliğine sevk etmiştir. Başvurucu, sorgusunda suçlamaları kabul etmediğini beyan etmiştir. Başvurucunun müdafileri; kararın alınması hususunda başvurucunun herhangi bir payının bulunmadığını, söz konusu kararın alındığı tarihte başvurucunun başka bir ilde olduğunu ve aldığı uçak biletiyle bu hususun teyit edilebileceğini ifade etmiştir.

13.Diyarbakır 4. Sulh Ceza Hâkimliği 28/1/2017 tarihinde başvurucu hakkında yurt dışına çıkış yasağı şeklinde adli kontrol tedbirine hükmetmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Şüphelinin üzerine atılı suç ile ilgili kendisi her ne kadar HDP MYK üyesi olsa da 6-7-8 Ekim 2014tarihinde HDP MYK'sınca alınan ve -54 vatandaşın çıkan olaylar sonunda ölmüş olduğu- halkı sokağa çıkma davetini içeren Twitter mesajının atıldığı tarihte kendisinin Diyarbakır da olmadığını aynı tarihlerde Muş da başka bir konferansta bulunduğunu dolayısıyla Twitter içerisindeki MYK kararının alınmasında kendisinin dahil olmadığını beyan etmişse de bu beyana ilişkin herhangi bir delili dosyaya sunmadıkları bu konuda da dosyada herhangi bir delilin bulunmadığı anlaşılmakla bu aşamada Yurtdışı Adli kontrol kararının ölçülü olacağı değerlendirilmekle ayrıca suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, dikkate alınarak … adli kontrol talebinin kabulüne… [karar verildi.]"

14. Başvurucu 6/2/2017 tarihinde söz konusu tarihlerde Muş'a gittiğini ve Muş'ta bulunduğunu gösteren uçak biletlerini sunarak adli kontrol kararının kaldırılması talebinde bulunmuştur.

15. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 6/2/2017 tarihinde başvurucu hakkında iddianame düzenlemiştir.

16.İddianamede 6-8 Ekim olayları kapsamındaki suçlama ile ilgili olarak PKK terör örgütü tarafından yapılan açıklama ve çağrı üzerine HDP’nin karar organı olan MYK'da gerçekleştirilen görüşme ve alınan karar üzerine Partinin kurumsal sosyal medya hesabından MYK kararı olarak açıklamada bulunulduğu, akabinde birçok şiddet eyleminin gerçekleştiği belirtilmiştir. Başvurucunun da MYK üyesi olması nedeniyle karara iştirak ettiği zira Partinin genel başkanı S.D.nin sorumluluğun tüm MYK üyelerine ait olduğunu beyan ettiği ileri sürülmüştür.

17. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi iddianamenin kabulüne karar vermiş ve kovuşturma aşaması başlamıştır.

18.Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi 20/10/2017 tarihinde başvurucu hakkındaki adli kontrol kararının kaldırılmasına karar vermiştir.

19. 5/1/2018 tarihli duruşmada savunması alınan başvurucunun duruşmalardan vareste tutulmasına karar verilmiştir.

20. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi 18/1/2019 tarihli duruşmada Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazarak E.2014/146757 sayılı soruşturmanın başvurucu yönünden akıbetinin ve soruşturmanın aynı eyleme ilişkin olup olmadığının sorulmasına karar vermiştir.

21. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucu hakkındaki soruşturmanın E.2014/146757 sayılı dosyadan tefrik edilerek E.2021/3117 sırasına kaydının yapıldığını, E.2021/3117 sayılı soruşturma dosyasında 19/2/2021 tarihinde fezleke düzenlenerek TBMM'ye gönderildiğini belirtmiştir. Fezlekede başvurucunun haklarında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının E.2020/6453 sayılı iddianamesi ile kamu davası açılan 108 sanıkla fikir ve eylem birlikteliği içinde olması nedeniyle ayrıntıları iddianamede anlatılan olaylar ve deliller ışığında 6/10/2014-8/10/2014 tarihlerinde ülke genelinde meydana gelen olaylara ilişkin olarak Anayasa'nın 83. maddesine istinaden dokunulmazlığının kaldırılması talebinde bulunulduğu belirtilmiştir.

22.Fezlekede başvurucunun farklı tarihlerde yaptığı çağrı ve açıklamalar ile verdiği talimatların PKK/KCK terör örgütünü destekleyici, övücü, yüceltici mahiyette olduğu, G.T.nin PKK/KCK terör örgütü ile bağlantılarını gösterecek şekilde teşhiste bulunduğu, örgütün siyasi alan yapılanması içinde faaliyet gösterdiği, 2014 yılında HDP MYK üyesi ve Parti yetkilisi olmasından dolayı haklarında Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesine aynı suçlardan kamu davaları açılan 108 sanıkla 6-8 Ekim olaylarının gerçekleştirilmesine yönelik fikir ve eylem birliği içinde olduğu, aynı kasıt ve iradeyi taşıdığı, HDP Genel Merkezi tarafından açıklandığı şekilde yapılan eylem çağrıları sonucu işlenen suçlardan sorumlu olması gerektiği ileri sürülmüştür.

23. Fezlekede belirtildiğine göre Ağrı Cumhuriyet Başsavcılığınca hakkında terör örgütüne üye olma suçundan soruşturma yürütülen G.T. soruşturma kapsamında "…Bana teşhis işleminde gösterdiğiniz fotoğraflardan 3 Numaralı Fotoğraftaki şahıs yukarda belirttiğim HDP Milletvekili olarak bildiğim Hüda Kaya isimli şahıstır. Bu şahsı Kandil İnançlar Komitesine 2-3 kez geldiğini ve KJK-KCK yönetimleriyle toplantı yaptığını biliyorum. En son 2017 yılında Kandil’e geldiğini biliyorum" şeklinde teşhis ve beyanda bulunmuştur.

24. Yine fezlekede terör örgütü PKK tarafından yapılan açıklama ve çağrılar ile verilen talimatların ANF (Fırat Haber Ajansı) aracılığıyla duyurulduğu, bu talimatlar ve açıklamalar sonrası, terör örgütünün güdümünde faaliyet gösteren kişilerin, yapılanmanın, kuruluşların açıklama ve çağrıları da yine ANF aracılığıyla yaptığı ileri sürülmüştür. Bu kapsamda 2013 yılından 2020 yılına kadar ANF’nin internet sitesinde başvurucunun yer aldığı ve açıklamalar yaptığı birtakım etkinliklere ilişkin haberlere yer verilmiştir. Bu haberlerden yola çıkılarak başvurucunun PKK terör örgütünün amaç ve hedefleri doğrultusunda örgütsel faaliyetlerde bulunduğu, 6-8 Ekim olaylarının meydana gelmesinde örgütün kadın yapılanmasında yer alması nedeniyle dahli olduğu ileri sürülmüştür.

25. 11/3/2021 tarihli duruşmada Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi dosyada başvurucuya isnat edilen suçlar ile Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamındaki suçlar arasında geçitli suç ilişkisi olduğu, soruşturma sonucunun dosyayı etkileyeceği gerekçesiyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma dosyasının akıbetinin beklenmesine karar vermiştir.

26. Sonraki duruşmalarda da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturmanın akıbeti beklenmiştir. Dava, ilk derece mahkemesinde derdesttir. Bu dava kapsamında başvurucu hakkında tutuklama kararı verilmemiştir.

27.Başvurucunun milletvekilliğinin sona ermesi nedeniyle hakkında tanzim edilen fezleke TBMM tarafından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına iade edilmiş, başvurucu hakkında genel hükümler uyarınca soruşturma yapılması gerektiği gerekçesiyle E.2023/145119 sayılı dosya üzerinden soruşturma yürütülmüştür.

28. Bu soruşturma kapsamında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 27/9/2023 tarihinde başvurucu hakkında kaçaklık kararı vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Ankara İl Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünce tanzime edilen 1/8/2023 tarihli tutanağa göre şüphelinin 3/7/2023 tarihinde İngiltere ülkesine gittiği ve günümüz itibariyle bulunduğu ülke ve yurtdışı ikamet adresinin tespit edilemediğinin belirtildiği, bu sebeple hakkında istinabe evrakı düzenlenmesinin de mümkün olmadığı, 8/9/2023 tarihinde Diriliş Postası Gazetesinde şüphelinin 15 gün içerisinde Cumhuriyet Başsavcılığımıza müracaat etmemesi durumunda kaçak sayılacağı, mal varlıklarına el konulabileceği ve şirketlerine kayyum atanabileceği, yine hakkında CMK'nun 248/5 maddesi uyarınca yokluğunda tutuklanmasına karar verilebileceği yönünde ilanen tebligat yapıldığı ancak aradan geçen süreye rağmen şüphelinin Cumhuriyet Başsavcılığımıza müracaat etmediği, bu nedenle şüpheli açısından CMK'nun 247. ve 248. maddelerinde düzenlenen usul ve hükümlerinin uygulanma imkanının bulunmadığı, bu kapsamda hakkında soruşturmanın ve kovuşturmanın sonuçsuz kalmasını sağlamak amacıyla yabancı ülkede bulunan bu nedenle kendisine ulaşılamayan şüphelinin CMK'nun 247. maddesi gereğince kaçak olduğuna, 7 gün içerisinde Sulh Ceza Hakimliği'ne itiraz yolu açık olmak üzere karar verildi."

29.Başvurucu 27/9/2023 tarihinde yurt dışından dönmüştür.

30. Başvurucunun müdafii 9/10/2023 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben yazdığı dilekçede müvekkilinin 17/10/2023 tarihinde ikametini Çanakkale'ye aldıracağını belirtmiş, bu nedenle soruşturma dosyası kapsamında müvekkilinin ifadesinin Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) yoluyla Çanakkale'den alınmasını talep etmiştir. Başvurucu müdafii ayrıca kısıtlama kararı olan dosyayı inceleme talebinde de bulunmuştur.

31. Başvurucu müdafii 11/10/2023 tarihinde kaçaklık kararına itirazlarını sunmuştur. Dilekçede; başvurucunun söz konusu tarihlerde İngiltere'de olsa da telefonunun daima açık kaldığını, telefon üzerinden kendisine ulaşılma imkânı olmasına ve yurt içindeki adresine herhangi bir tebligatta bulunulmamasına rağmen kolluk tarafından kapsamlı bir araştırma yapılmadan kaçaklık kararı verildiğini, kaçaklık kararının hukuka aykırı bir şekilde alındığını ileri sürmüştür. Dilekçede ayrıca başvurucunun ifadesinin Çanakkale'den SEGBİS yoluyla alınmasını bir kez daha talep etmiştir.

32. Merkezî Nüfus İdare Sistemi (MERNİS) kayıtlarında yapılan incelemede başvurucunun Çanakkale'deki adresini 18/10/2023 tarihinde Nüfus Müdürlüğüne beyan ettiği ve aynı tarihte adresin tescil edildiği belirlenmiştir.

33.Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı kaçak olduğuna karar verildiği için başvurucu hakkında yokluğunda tutuklama kararı verilmesini talep etmiştir. Talep yazısında, Türkiye'nin çeşitli illerinde 6/10/2014-8/10/2014 tarihlerinde meydana gelen olaylarla ilgili olarak daha önce 108 sanık hakkında iddianame tanzim edildiği, başvurucunun da söz konusu 108 sanıkla fikir ve eylem birlikteliği içinde olduğu belirtilmiştir. Ayrıca Türkiye'nin çeşitli illerinde 6/10/2014-8/10/2014 tarihlerinde yollara barikatlar kurularak yolların kesildiği, uzun namlulu silah, molotofkokteyli, havai fişek, taş ve sopa kullanılmak suretiyle kamu binalarına, kamu araçlarına, vatandaşların ikametgâhlarına, işyerlerine ve araçlarına zarar verildiği, çok sayıda vatandaşın ve kolluk kuvvetinin olaylarda yaralandığı, bazı illerimizde vatandaşlarımızın ve yabancı uyruklu vatandaşların hayatlarını kaybettiğinin tespit edildiği ifade edilmiştir. Başvurucunun da tüm soruşturma dosyası kapsamında üzerine atılı devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, cebir, tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, bir suçu gizlemek veya başka bir suçun delillerini gizlemek ya da yakalanmamak amacıyla öldürme, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanarak yol kesmek suretiyle suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla gece vakti silahla birden fazla kişi ile yağma suçları işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve tutuklama nedeninin bulunduğu ifade edilerek başvurucu hakkında yokluğunda tutuklama kararı verilmesi talep edilmiştir.

34. Söz konusu talep Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 26/10/2023 tarihinde kabul edilmiş ve başvurucunun yokluğunda tutuklanmasına karar verilmiştir. Başvurucu hakkında ayrıca yakalama emri düzenlenmiştir.

35. Başvurucu 1/11/2023 tarihinde yurt dışında bir programının olduğunu, bu programa katılmadan önce ifade vermek istediğini Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına bildirmiştir.

36.Başvurucu 1/11/2023 tarihinde İstanbul Havalimanı'nda gözaltına alınmıştır. Başvurucu; herhangi bir ifade alma işleminin olması ihtimaline karşı ifadesi alındıktan sonra seyahat etme amacıyla saatler öncesinden havalimanına gittiğini, pasaport işlemlerinin sorunsuz gerçekleştiğini, VIP bölümünde kalkış saatine kadar beklediğini, uçuş saatine dakikalar kala gözaltına alındığını ileri sürmüştür.

37.Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucuyu devletin birliğini ve ülke bütünlüğü bozma, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanarak yol kesmek suretiyle suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla gece vakti silahla birden fazla kişi ile yağma, cebir, tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, bir suçu gizlemek veya başka bir suçun delillerini gizlemek ya da yakalanmamak amacıyla öldürme suçlarından tutuklanması istemiyle sulh ceza hâkimliğine sevk etmiştir.

38. 1/11/2023 tarihinde Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğinde SEGBİS vasıtasıyla başvurucunun sorgusu yapılmıştır. Başvurucu; sorgusunda suçlamaların 6-8 Ekim olaylarıyla alakalı olduğunu düşündüğünü, bu olaylar esnasında bir konferans sebebiyle Muş'ta olduğunu, bu konferansın bilgilerine internetten erişilebileceğini, bu olaylarla ilgili daha önce ifade verdiğini, hakkındaki yargılamanın Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinde devam ettiğini, Muş'a gidiş dönüş biletlerini bu dosyaya sunduğunu, en az yirmi gündür savcının makamını arayarak ifade verebileceğini belirtmesine rağmen kendisine cevap verilmediğini, kaçak durumunda olmadığını, kaçak olsaydı yurt dışından gelmeyeceğini oysa bir ay öncesinden yurt dışından geldiğini ifade etmiştir.

39. Başvurucunun müdafileri de 6-8 Ekim olaylarıyla başvurucunun bir ilgisinin olmadığını, dosyada gizlilik kararı olduğu için savunma yapamadıklarını, taraflarına sadece ceza maddelerinin ve 6-8 Ekim olaylarıyla ilgili bir soruşturma geçirildiğinin bildirildiğini, başvurucunun hangi eylemler nedeniyle suçlandığını bilmediklerini, mükerrer bir soruşturma yürütüldüğünü, bu olaylarla ilgili olarak Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde de 108 sanıklı bir davanın devam ettiğini, bu davada da şimdiye kadar başvurucu hakkında bir delile rastlanmadığını, başvurucunun kaçma ve saklanma durumunun söz konusu olmadığını, Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde yürütülen yargılamada delillerin toplandığını, başvurucunun delillere etki etmesinin mümkün görülmediğini ileri sürmüştür. Başvurucunun yapılan sorgusunun ardından atılı suçlardan tutuklanmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

 “Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak yol kesmek suretiyle suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla gece vakti silahla birden fazla kişi ile yağma, cebir tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, bir suçu gizlemek veya başka bir suçun delillerini gizlemek veya yakalanmamak amacıyla öldürme suçlarına ilişkin olarak şüpheli hakkında 6-7-10/2014 tarihinde doğu ve güneydoğu bölgesindeki iller başta olmak üzere meydana gelen çok sayıda ölüm yaralanma ve yağma olaylarına dair emniyet tarafından düzenlenen açık alan araştırmaları kolluk tutanakları ve görüntü kayıtları, şüphelinin 17/9/2014 tarihi öncesi ve sonrasına ait terör örgütü PKK/KCK faaliyetlerine dair emniyet araştırma tutanağı, şüphelinin PKK/KCK terör örgütü güdümündeki faaliyetlerine dair dosyada kuvvetli suç şüphesi mevcut olmakla öte yandan şüpheli hakkında dosyada bulunan kaçak kararı ve tüm dosya kapsamına göre atılı suçların işlendiğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğu, atılı suçların katalog suçlardan olduğu, atılı suçlar için kanunda öngörülen cezanın alt ve üst sınırı dikkate alındığında şüphelinin kaçma ihtimalinin bulunduğu, bu haliyle adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı, tutuklama tedbirinin ise ölçülülük ilkesine uygun olduğu kanaatiyle CMK’nın 100. maddesi ile ilgili düzenlemeler ile AİHS 5. maddesi kapsamındaki tutuklama şartları kapsamında isnat olunan suç ile orantılı olarak tedbir kapsamında şüphelinin CMK’nın 101 maddeleri uyarınca tutuklanmasına… [karar verildi.]"

40. Bu soruşturma kapsamında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğince 1/11/2023 tarihinde başvurucunun müdafiinin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisinin kısıtlanmasına karar verilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

 “Soruşturma içeriğinin öğrenilmesi halinde soruşturmanın amacının tehlikeye düşebileceği değerlendirilmekle talebin kabulüne, 12/12/2014 tarihinde 29203 sayılı (mükerrer) Resmi Gazetede yayımlanan 6572 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun44. maddesi ile değişik Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 153/2maddesi gereğince; CMK 153/3 maddesinde belirtilen yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hariç olmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2023/145119 soruşturma sayılı dosya üzerinde şüpheli müdafiinin dosya içeriğini incelemesi veya belgelerden örnek alma yetkisinin kısıtlanmasına… [karar verildi.]

41. Başvurucu 7/11/2023 tarihinde tutuklama kararına itiraz etmiştir. İtiraz dilekçesinde; HDP MYK toplantısına katılmadığını, o esnada başka bir ilde bulunduğunu, herhangi bir çağrı ve paylaşım yapmadığını, buna ilişkin somut ve açık delillerin olduğunu, aynı iddialara ilişkin olarak daha önce milletvekili iken dokunulmazlığı kaldırılarak ifadesinin alındığını ve ardından serbest bırakıldığını, atılı suçları işlediğine ilişkin herhangi bir delil bulunmadığını beyan etmiştir. Başvurucu, bu olaylar nedeniyle hakkında açılan davanın Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinde devam ettiğini, dolasıyla mükerrer yargılamanın söz konusu olduğunu belirtmiştir.

42. Başvurucu ayrıca isnat edilen suçlarla ilgili olarak Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde bir davanın devam ettiğini, bu dava dosyasında da hakkında herhangi bir delil bulunmadığını, isnat edilen ağır suçlamalara rağmen milletvekilliğinden sonra da yurt dışına gidip geldiğini, en son 27/9/2023 tarihinde Türkiye'ye döndüğünü ve başka soruşturmalar kapsamında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında ifade verdiğini, kaçma durumunun söz konusu olmadığını ileri sürmüştür.

43. Dilekçesinde başvurucu; kaçaklık kararına itiraz ettiğini, adresini bildirdiğini, SEGBİS yoluyla ifadesinin alınması için talepte bulunduğunu, defalarca Başsavcılık Kalemini arayarak ifadeye hazır olduğunu beyan ettiğini, bu taleplerine olumlu veya olumsuz herhangi bir cevap verilmediğini, kaçaklık kararının kaldırılmadığını, 1/11/2023 tarihinde yurt dışında bir programının olduğunu, bu programa katılmadan önce ifade vermek istediğini Başsavcılığa defalarca belirtmesine ve yolculuk anına kadar herhangi bir işlem yapılmamasına rağmen uçuş saatine on dakika kala gözaltına alındığını belirtmiştir. Başvurucu, aynı dilekçede soruşturma dosyasındaki kısıtlılık kararına da itiraz etmiştir. Bu kapsamda kısıtlılık kararı nedeniyle dosya inceleme talebinin reddedildiğini ancak dosyaya sunulan herhangi bir kısıtlılık kararı bulunmadığını, bu nedenle kısıtlılık kararına tutukluluk ile birlikte itiraz etmek durumunda kaldığını ileri sürmüştür. Başvurucu hangi faaliyet ve eylemleriyle isnat edilen suçların işlendiğine ilişkin kuvvetli suç şüphesi bulunduğu sonucuna varıldığının anlaşılamadığını, suç isnadına ilişkin bilgilerin kendisine verilmediğini, tutuklamanın yasallığını tartışmaya olanak sağlayacak delil ve belgelere ulaşma imkânının ortadan kaldırıldığını, kısıtlılık kararının varlığı hâlinde dahi incelenebilecek belgelerin dosyaya sunulmadığını, silahların eşitliği ilkesi ihlal edilerek soruşturma dosyasının tamamının kısıtlandığını ifade etmiştir.

44. Ankara 47. Asliye Ceza Mahkemesi 9/11/2023 tarihinde itirazın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

"Şüphelilerin üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti yasada öngörülen ceza delillerin toplanmamış olması, atılı suçun katalog suçlardan olması, adli kontrol hükümlerinin bu aşamada yetersiz kalacağı sonuç ve kanaatine varılmakla şüphelinin tutuklanmasına dair sorgu kararındaki gerekçe dikkate alınarak Ankara 2. Sulh Ceza Hakimliğinin 22/10/2022 tarih ve 2022/145 sorgu kararına yönelik itirazın reddine... [karar verildi.]"

45. Başvurucu 1/12/2023 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

46. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 22/5/2024 tarihinde başvurucu hakkında iddianame düzenlemiştir. İddianamede yukarıda belirtilen fezlekedeki hususlara ek olarak başvurucunun 3/10/2014-24/11/2023 tarihleri arasında irtibatlı olduğu şahıslardan hakkında PKK/KCK silahlı terör örgütüne üye olma ve silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçlarından kaydı bulunan 839 farklı şahıs ile ve 2014/146757 sayılı soruşturma kapsamında (6-7-8 Ekim olayları ana soruşturması) şüpheli olan ve haklarında adli işlem yapılan 19 şahısla HTS görüşme verisinin olduğu belirtilmiştir.

47. İddianamenin kabulü ile açılan kamu davası Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde (E.2024/100) görülmeye başlanmıştır.

48. 4/6/2024 tarihinde Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi E.2017/630 sayılı dosyasının Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2024/100 sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar vermiştir.

49. Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi 25/6/2024 tarihinde başvurucunun tahliyesine karar vermiştir.

50.Bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla yargılama Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde devam etmektedir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

51. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun "Tutuklama nedenleri" başlıklı 100. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.

 (2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.

b) Şüpheli veya sanığın davranışları;

1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,

2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,

Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.

 (3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;

...

3. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),

4.(Ek: 6/12/2006 – 5560/17 md.) Kasten yaralama (madde 86, fıkra 3, bent b, e ve f) ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama (madde 87),

...

8.(Ek: 6/12/2006 – 5560/17 md.) Hırsızlık (madde 141, 142) ve yağma (madde 148, 149),

...

11. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (madde 302, 303, 304, 307, 308),

12. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315) ... "

52. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama kararı" başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.

 (2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;

a) Kuvvetli suç şüphesini,

b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,

c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,

d) (Ek:8/7/2021-7331/14 md.) Adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını,

gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."

53.5271 sayılı Kanun'un "Müdafiin dosyayı inceleme yetkisi" başlıklı 153. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Müdafi, soruşturma evresinde dosya içeriğini inceleyebilir ve istediği belgelerin bir örneğini harçsız olarak alabilir.

 (2) Müdafiin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla kısıtlanabilir. Bu karar ancak aşağıda sayılan suçlara ilişkin yürütülen soruşturmalarda verilebilir:

a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;

...

6. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (madde 302, 303, 304, 307, 308),

..."

B. Uluslararası Hukuk

54. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendi uyarınca yalnızca bir ceza soruşturması veya kovuşturması çerçevesinde, kişinin suç işlediğine dair şüphenin bulunması hâlinde yetkili adli makamın huzuruna çıkarılması amacıyla tutuklanabileceği yönündeki içtihadını (Jecius/Litvanya, B. No: 34578/97, 31/7/2000, § 50; Wloch/Polonya, B. No: 27785/95, 19/10/2000, § 108) yakın dönemde verdiği Buzadji/Moldova ([BD], B. No: 23755/07, 5/7/2016) kararında geliştirmiştir. Buna göre ilk tutuklama kararından itibaren suçun işlendiğine dair makul şüphenin varlığı yanında tutuklamaya ilişkin nedenlerin bulunduğunun ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konması gerekir (Buzadji/Moldova, §§ 100-102).

55. AİHM, yakalanan kişinin suç işlediğinden şüphelenmek için makul sebeplerin devam etmesinin tutukluluk hâlinin devamı bakımından olmazsa olmaz (sine qua non) bir şart olduğuna vurgu yapmakla birlikte ulusal adli makamların yakalanan kişinin tutuklanmasına gerek olup olmadığını yakalamanın hemen ardından değerlendirmeleri durumunda makul şüphenin devam etmesi koşulunun artık yeterli olmadığını belirtmekte; adli makamların tutukluluğun meşrulaştırılması için yeterli ve ilgili başka gerekçeler de ileri sürmesi gerektiğine dikkat çekmektedir (Merabishvili/Gürcistan [BD], B. No: 72508/13, 28/11/2017, § 222).

56. AİHM'e göre kaçma, tanıklar üzerinde baskı kurma veya delil unsurlarını değiştirme, yeniden suç işleme, kamu düzenini bozma gibi risklerin varlığının gerektiği şekilde tespit edilmesi ve adli makamların bu bağlamdaki gerekçesinin soyut, genel veya basmakalıp bir şekilde olmaması gerekir (Merabishvili/Gürcistan, § 222). Bu yönüyle kaçma riskinin değerlendirilmesinde kişinin karakteri, ahlaki durumu, ikametgâhı, mesleği, mal varlığı, aile bağları, tutukluluğa karşı gösterdiği tepki, başka bir ülkeye gerçekten kaçmayı planlayıp planlamadığı, kaçmayı planladığı ülkeyle veya uluslararası bağlantıları gibi hususlar dikkate alınmalıdır (Becciev/Moldova, B. No: 9190/03, 4/1/2006, § 58, Buzadji/Moldova, § 90). Ayrıca cezanın ağırlığı kaçma riskinin değerlendirilmesinde dikkate alınacak bir unsur olsa da tek başına tutukluluk hâlinin uzun süreler boyunca uzatılması durumunu haklı kılmaz (Idalov/Rusya [BD], B. No: 5826/03, 22/5/2012, § 145; Garycki/Polonya, B. No: 14348/02, 6/2/2007, § 47). Delilleri değiştirme riskine veya sanığın yargılamanın gereken şekilde yürütülmesini engellemesi tehlikesine soyut olarak dayanılamaz bu durum olgusal delil unsurlarıyla desteklenmelidir (Becciev/Moldova, § 59).

57.AİHM’e göre tutuklanan şüpheliye, kendisine karşı yöneltilen suçlamalara neden olan unsurlara itiraz etme yönünde gerçek bir fırsatın sunulması gerekmektedir zira ilgilinin bir suç işlediğine dair makul şüphelerin devam etmesi, tutukluluk hâlinin devamının hukuka uygunluğunun olmazsa olmaz bir koşuludur. Bu gereklilik, ilgilinin- veya temsilcisinin- hakkında açılan soruşturmanın dayandığı belgelere erişebilmesini gerektirebilir (Yüksekdağ Şenoğlu ve diğerleri/Türkiye, B. No: 14332/17, 8/11/2022, § 575).

58. Avukatın müvekkilinin tutukluluğunun hukuka uygunluğuna ilişkin etkili bir itiraz sunabilmesi için temel önem taşıyan dosyadaki belgelere erişiminin reddedilmesi hâlinde silahların eşitliği ilkesine uyulmamış olacaktır (Yüksekdağ Şenoğlu ve diğerleri/Türkiye, § 576).

59.AİHM kamu yararı adına, bazı delilleri savunmadan gizlemenin bazen gerekli olabileceği kanaatine varmıştır. Bu bağlamda bir tutuklunun veya avukatının soruşturma dosyasına erişim hakkına getirilen herhangi bir kısıtlama, önemli kamu düzeni amaçları ışığında kesinlikle gerekli olmalıdır. Böylesine önemli bir kamu yararının bulunduğunun tam olarak kanıtlandığı varsayılsa bile, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanmasının savunmaya getirdiği her türlü zorlukların adli makamlar önünde görülen yargılama ile yeterince telafi edilmesi gerekmektedir (Yüksekdağ Şenoğlu ve diğerleri/Türkiye, § 577).

60.Yüksekdağ Şenoğlu ve diğerleri/Türkiye kararında soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanmasıyla ilgili olarak AİHM; başvurucuların haklarında hazırlanan iddianamelerin kabul edildiği tarihe kadar tutuklanmalarına dayanak oluşturan delil unsurlarını göremediğini, erişemedikleri belgelerin tutukluluklarının yasaya uygunluğuna ilişkin itiraz etme açısından temel bir önem arz ettiğini kabul etmiştir. Hükûmet, dosyanın nüshalarının alınmasının başvurucular hakkında yürütülen soruşturmaların amacını engelleyebileceği için soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanmasına ilişkin tedbirlerin uygulandığını iddia etmiştir. Ancak AİHM basmakalıp ifadelerle kaleme alınan ve 5271 sayılı Kanun’un 153. maddesinde yer alan ifadeleri tekrar eden bu türden bir gerekçenin hiçbir durumda, soruşturma dosyasındaki belgelerin görülmesinin yasaklanmasını haklı göstermek için yeterli olarak değerlendirilemeyeceğini, ne ulusal mahkemelerin ne de hükûmetin başvurucuların bu belgelere erişiminin söz konusu ceza soruşturmalarının amacını nasıl tehlikeye atabileceğini açıklamadıklarını, soruşturma dosyasına erişimin yasaklanmasını haklı gösterecek önemli bir kamu yararının varlığının kanıtlanamadığını belirtmiştir. AİHM hükûmetin soruşturma dosyasına erişimi kısıtlama tedbirleri nedeniyle başvurucuların savunma hakkında meydana gelen zorlukların adli makamlar önünde görülen yargılama ile yeterince telafi edildiğini dahi iddia etmediğini gözlemlemiştir. AİHM bu gerekçelerle Sözleşme’nin 5. maddesinin (4) numaralı fıkrasının ihlal edildiğine karar vermiştir (Yüksekdağ Şenoğlu ve diğerleri/Türkiye, §§ 580-584).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

61. Anayasa Mahkemesinin 25/2/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

1. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia

a. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

62.Başvurucu 6-8 Ekim olayları ile ilgili olarak HDP MYK toplantısı sonrası yapılan sosyal medya paylaşımından sorumlu tutulduğunu ancak bu toplantıya katılmadığını, böyle bir çağrıyı paylaşmadığını, böyle bir karardan haberi olmadığını, söz konusu çağrıya destek verdiğine ve iştirak ettiğine ilişkin bir delil bulunmadığını, söz konusu tarihlerde HDP MYK toplantısına katılmadığını gösteren delilleri sunduğunu ancak bu deliller dikkate alınmadan ve lehine olan deliller toplanmadan eksik incelemeyle tutukluluğa itirazının reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

63.Başvurucu hakkındaki soruşturmanın 4/7/2023 tarihinde açıldığını, bu tarihlerde adresinde bulunmasına ve telefonla ulaşılabilir olmasına rağmen kayıtlı olduğu adrese tebligat ulaşmadığını, telefonuna arama veya mesaj gelmediğini, buna rağmen usule aykırı olarak hakkında kaçaklık kararı alındığını, bu karara yaptığı itirazlarda ifade vermek istediğini, ulaşılabilir olduğunu belirtmesine rağmen hakkındaki kaçaklık kararının kaldırılmadığını, isnat edilen ağır suçlamalara rağmen pek çok kez yurt dışına gidip geldiğini ve kaçma girişiminde bulunmadığını, usule aykırı kaçaklık kararı nedeniyle kaçma şüphesinin bulunduğundan bahsedilmeyeceğini, tutuklamaya yaptığı itirazın basmakalıp bir gerekçeyle reddedildiğini, itirazın reddi kararında yanlış tutuklama kararına atıf yapılmasının itiraz merciinin özensiz hareket ettiğini gösterdiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

64. Bakanlık görüşünde, tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak başvurucunun 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında tazminat davası açabilme imkânının olduğu ancak başvurucunun bu yola da başvurduğuna dair bir bilgi veya belge bulunmadığı ileri sürülmüştür. Ayrıca kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda Anayasa Mahkemesi tarafından yapılacak incelemede ilgili mevzuat hükümleri ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.

65. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında 5271 sayılı Kanun'da öngörülen tazminat yoluna henüz şartları oluşmadığı için başvurmadığını belirtmiştir.

b. Değerlendirme

66. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

...

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."

67. Başvurucunun şikâyetinin özü, tutuklamanın hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

i. Kabul Edilebilirlik Yönünden

68. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Esas Yönünden

 (1)Genel İlkeler

69. Tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesinde dikkate alınacak genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 110-124; Zafer Özer, B. No: 2016/65239, 9/1/2020, §§ 38-45; Eren Erdem, B. No: 2019/9120, 9/6/2020, §§ 131-137.

 (2)İlkelerin Olaya Uygulanması

70.Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu; devletin birliğini ve ülke bütünlüğü bozma, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanarak yol kesmek suretiyle suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla gece vakti silahla birden fazla kişi ile yağma, cebir, tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, bir suçu gizlemek veya başka bir suçun delillerini gizlemek ya da yakalanmamak amacıyla öldürme suçlarından 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.

71. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacı olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.

72. Başvurucunun tutuklanmasına karar veren Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliği kararında 6/10/2014-8/10/2014 tarihlerinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki iller başta olmak üzere meydana gelen çok sayıda ölüm, yaralanma ve yağma olayına dair emniyet tarafından düzenlenen açık alan araştırmaları, kolluk tutanakları ve görüntü kayıtlarına değinmiş ve başvurucunun üzerine atılı suçların işlendiği yönünde kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu sonucuna varmıştır. Sulh Ceza Hâkimliğinin bu sonuca başvurucunun o tarihte HDP MYK üyesi olması nedeniyle mi vardığı anlaşılamamıştır.

73. Anayasa Mahkemesi Gülser Yıldırım (2) kararında HDP MYK adına yapılan çağrı (bkz. § 12) ile PKK tarafından yapılan çağrılar arasında, yine bu çağrılar ile söz konusu şiddet olayları arasında illiyet bağı kurulmasının olgusal ve hukuki temellerinin olduğunun söylenebileceğini belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi Gülser Yıldırım yönünden bu sonuca ulaşırken başvurucunun anılan çağrının iradesi dışında yapıldığını iddia etmediğine, aksine çağrıyı sahiplenecek şekilde beyanda bulunduğuna dikkat çekmiştir (Gülser Yıldırım (2), §§ 136-139).

74. HDP'nin sosyal medya hesabından HDP MYK adına, halkın sokağa çıkması ve direnişe katılması yönünde çağrı yapıldığı ve başvurucunun HDP MYK üyesi olduğu hususlarında kuşku bulunmamaktadır. Bununla birlikte başvurucu gerek Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden davada gerekse başvuruya konu soruşturmada suça konu çağrının yapılması yönünde bir iradesinin olmadığını, söz konusu MYK toplantısında yer almadığını, o esnada başka bir ilde bulunduğunu belirtmiş ve buna ilişkin delillerini sunmuştur.

75. Suça konu çağrının yapılmasının kararlaştırıldığı iddia edilen HDP MYK toplantısında çağrının yapılmasına karar verildiği sırada başvurucunun da hazır bulunduğuna ve bu çağrıyı başvurucunun sahiplendiğine, dolayısıyla çağrının başvurucunun iradesi doğrultusunda yapıldığına dair soruşturma makamlarının somut olgulara dayalı bir tespiti yoktur. Başvurucuya isnat edilen suçlara bakıldığında başvurucunun 6/10/2014-8/10/2014 tarihlerinde meydana gelen şiddet olayları neticesinde yaşanan ölüm, yaralanma, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, mala zarar verme ve yağma suçlarının sorumlusu olduğu iddia edilmektedir.

76. Ancak meydana gelen şiddet olayları ve ölümler ile başvurucunun herhangi bir eylemi arasında illiyet bağı bulunduğunu gösteren bir delil ortaya konulmamıştır. Başvurucunun söz konusu şiddet eylemlerini azmettirdiği veya bu eylemleri yönettiği ya da böylesi suç oluşturan davranışları desteklediği konusunda bir delil bulunmamaktadır. Başvurucunun üzerine atılı suçlara ilişkin muhtemel cezai sorumluluğunun hangi olay/olguya veya suç teşkil eden eyleme dayandığı açık şekilde belirtilmemiştir. Söz konusu olaylar ile başvurucunun tutukluluğu arasında yaklaşık on yıl geçmesine rağmen başvurucu aleyhindeki suçlamaları destekleyen kuvvetli bir şüphenin var olduğuna objektif bir gözlemciyi ikna edebilecek yeni bir delil de ortaya konulmamıştır.

77. Tutuklama kararında kuvvetli şüphe bulunduğunu belirtmek sadedinde başvurucunun 17/9/2014 tarihi öncesi ve sonrasına ait terör örgütü PKK/KCK faaliyetlerine dair Emniyet Araştırma Tutanağı'na atıf yapılmıştır. Ancak bu Araştırma Tutanağı ile başvurucuya isnat edilen suçlamalar arasında herhangi bir bağ ortaya konulamamıştır. Bu Araştırma Tutanağı'ndaki tespitlerin 6-8 Ekim olaylarıyla bağlantılı olmadığı, dolayısıyla bu olaylar nedeniyle başvurucuya isnat edilen suçların işlendiği hususunda kuvvetli belirti mevcut olup olmadığının değerlendirilmesinde dikkate alınmaması gerektiği sonucuna varılmıştır. Yine 19/2/2021 tarihli fezlekede belirtilen tanık G.T.nin beyanına tutuklama kararında değinilmediğinden ve bu ifadenin 6-8 Ekim olaylarıyla bağlantılı olmadığı görüldüğünden bu beyan kuvvetli belirti incelemesinde dikkate alınmamıştır.

78. Son olarak soruşturmada başvurucuyla ilgili HTS verilerinin de suçlama konusu yapıldığı anlaşılmıştır. Bu HTS kayıtlarının dokuz yıllık bir süreye ilişkin olduğu görülmüştür. Bu zaman zarfında bir siyasetçinin onlarca farklı kişi ile görüşmesi olağan bir durumdur. Pek çok kişinin çeşitli sebeplerle irtibat kurmak isteyeceği bir siyasetçinin kendisini arayan kişilerin kim olduğunu bilmemesi dahi mümkündür. Bu durumda somut olayın koşulları itibarıyla -içeriği belli olmayan- bu telefon görüşme kayıtlarının başvurucuya isnat edilen suçlar bakımından kuvvetli suç belirtisi olarak kabulü mümkün görülmemiştir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Mustafa Açay, B. No: 2016/66638, 3/7/2019, § 61; İlker Deniz Yücel, B. No: 2017/16589, 28/5/2019, § 86; Murat Aksoy [GK], B. No: 2016/30112, 2/5/2019, § 79).

79. Bu itibarla eldeki belgelere göre somut olayda suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin soruşturma makamlarınca yeterince ortaya konulamadığı değerlendirilmiştir.

80. Varılan bu sonuç karşısında tutuklama nedenleri bulunup bulunmadığına ve tutuklamanın ölçülü olup olmadığına ilişkin ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

81. Açıklanan gerekçelerle suç işlediğine dair kuvvetli belirtiler ortaya konulmadan başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ilişkin olarak Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan güvencelere aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.

82. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

İrfan FİDAN, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL, Ömer ÇINAR, Metin KIRATLI bu görüşe katılmamıştır.

2.Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia

a. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

83. Başvurucu; soruşturma dosyasında gizlilik kararı bulunduğunu, bu nedenle dosyayı inceleme talebinin reddedildiğini, hangi faaliyet ve eylemler nedeniyle kuvvetli suç şüphesi bulunduğu sonuca varıldığının anlaşılamadığını, ifade ve sorgusunda da kendisine yöneltilen suçlamalar hakkında yeterli bilgiye sahip olamadığını, tutuklamanın yasallığını tartışmaya olanak sağlayacak delil ve belgelere ulaşma imkânının ortadan kaldırıldığını, kısıtlılık kararının varlığı hâlinde dahi incelenebilecek belgelerin dosyaya sunulmadığını, kısıtlama kararının da dosyaya konulmadığını, bu suretle savunma hakkının ve silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

84. Başvurucunun şikâyetinin özü, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle tutukluluğa etkili itiraz edilememesine ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

i. Kabul Edilebilirlik Yönünden

85. 5271 sayılı Kanun'un 260. maddesinin (1) numaralı fıkrası ile 267. maddesi uyarınca (ilgililer) hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde mahkeme kararlarına karşı itiraz kanun yoluna gidebilecektir. Soruşturma dosyasına şüpheli ve/veya müdafilerin erişiminin engellenmesi sonucunu doğuran ve 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (2), (3) ve (4) numaralı fıkraları ile 157. maddesine dayalı olarak alınan kararların da bu yönüyle itiraz kanun yoluna tabi olduğu görülmektedir(Adnan Erol, B. No: 2020/27934, 15/3/2022, § 69).

86. Diğer yandan itiraz kanun yolunun inceleme konusu şikâyet açısından müdahalenin ortadan kaldırılması imkânı sunmadığına dair bir durum da tespit edilememiştir. Zira şüpheli ve/veya müdafiler itiraz kanun yoluna başvurduğunda itiraz mercii 5271 sayılı Kanun'un 260. maddesine bağlı olarak itirazı yerinde görebilecek ve müdahale konusu kararı ortadan kaldıracak nitelikte yeni bir karar alabilecektir (Adnan Erol, § 70).

87.Somut olayda başvurucu, soruşturma dosyasına erişimin engellenmesine ilişkin karara, böyle bir kararın kendisine sunulmadığını belirterek tutuklama kararına yaptığı itirazla birlikte itiraz etmiştir. Ankara 47. Asliye Ceza Mahkemesi başvurucunun soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanmasına ilişkin talepleriyle ilgili bir değerlendirme yapmadan itirazın reddine karar vermiştir. Buna göre başvurucunun olağan kanun yollarını tükettiği ve başvurunun bu kısmının diğer kabul edilemezlik kriterleri yönünden incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

88. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan soruşturma dosyasına erişimin kısıtlandığına ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

Basri BAĞCI, Recai AKYEL, İrfan FİDAN, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL, Ömer ÇINAR, Metin KIRATLI bu görüşe katılmamıştır.

ii. Esas Yönünden

 (1)Anayasa Mahkemesinin Mevcut İçtihadı

89. Anayasa Mahkemesi, soruşturma dosyalarına erişime yönelik olarak verilen kısıtlama kararlarının tutuklu kişilerin özgürlüklerinden mahrum bırakılmalarına karşı itirazda bulunma hakkı üzerindeki etkisini birçok kararında incelemiştir. Bu kararlarda, öncelikle yakalanan veya tutuklanan kişiye yakalama ya da tutuklama sebeplerinin ve hakkındaki iddiaların bildirilmesi gerektiği ancak buradaki bildirim yükümlülüğünün isnat edilen suçlamalara esas tüm bilgi ve delilleri kapsamadığı belirtilmiş; bu bağlamda başvurucunun tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel unsurları bilip bilmediği dikkate alınmıştır (Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 168-176; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015,§§ 105-107; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, §§ 248-257).

90.Bu kapsamda kollukta ve savcılıkta ifadesi alınırken veya sorgusu yapılırken başvurucuya erişimi kısıtlanan belgelerin içeriğine ilişkin sorular sorulmuş; tutuklamaya sevk yazısında ya da tutuklama kararında bu delillere atıfta bulunulmuş veya başvurucunun tutukluluk kararına yönelik itirazında bu belgelerin içeriğine atıfta bulunmuş olması durumunda başvurucunun tutukluluğa temel teşkil eden belgelere erişiminin olduğu, bunların içerikleri hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğu ve bu nedenle de tutukluluk hâlinin gerekçelerine yeterli biçimde itiraz etme imkânını elde ettiği kabul edilmiştir (Hidayet Karaca, § 107).

 (2) Mevcut İçtihadın Gözden Geçirilmesinin Gerekliliği

91. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması kararı 5271 sayılı Kanun’un 153. maddesi uyarınca verilmektedir. 5271 sayılı Kanun'un 153. maddenin (1) numaralı fıkrası "Müdafi, soruşturma evresinde dosya içeriğini inceleyebilir ve istediği belgelerin bir örneğini harçsız olarak alabilir." şeklinde olup kuralın istisnası (2) numaralı fıkrada gösterilmiş ve "Müdafiin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla kısıtlanabilir." denilmiştir. Bu düzenlemeden kural olarak müdafinin dosyayı inceleme ve dosyadan suret alma hakkı olduğu, kısıtlama kararı verilebilmesi için soruşturmanın amacının tehlikeye düşme ihtimalinin bulunması gerektiği anlaşılmıştır.

92. Somut başvuru da dâhil olmak üzere Anayasa Mahkemesinin karar verdiği birçok dava dikkate alındığında, özellikle terör ve terör örgütlerine üye olma gibi ceza gerektiren bazı suçlardan soruşturma başlatıldığında yetkili hâkimin 5271 sayılı Kanun'un153. maddesinin (2) numaralı fıkrasını neredeyse otomatik şekilde uygulaması ve soruşturma dosyasına erişimi sınırlaması yaygın bir uygulama gibi görünmektedir. Anayasa Mahkemesi daha önceki içtihadında 5271 sayılı Kanun’un 153. maddesi ve uygulanma şekliyle ilgili bir değerlendirme yapmamıştır. Öte yandan AİHM'in de 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinde yer alan ifadeleri tekrar eden basmakalıp gerekçelerin soruşturma dosyasındaki belgelerin görülmesinin yasaklanmasını haklı göstermek için yeterli olarak değerlendirilemeyeceği yönündeki ihlal kararının dikkate alınması gerekir (Yüksekdağ Şenoğlu ve diğerleri/Türkiye, §§ 580-584).

 (a) Genel İlkeler

93.Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir. Fıkrada öngörülen bu usulde adil yargılanma hakkının bütün güvencelerini sağlamak mümkün değil ise de iddia edilen tutmanın koşullarına uygun somut güvenceler yargısal nitelikli bir kararla sağlanmalıdır (Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, § 250).

94. Tutuklu yargılamalarda kişinin bir suç işlediğine dair kuvvetli şüphenin devam etmesi tutukluluk hâlinin devamının hukuka uygunluğu için olmazsa olmaz bir koşul olduğundan tutuklu kişiye kendisine karşı yöneltilen suçlamalara neden olan unsurlara itiraz etme yönünde gerçek bir fırsat sunulmadır. Bu husus kişinin -veya müdafiinin- soruşturma dosyasındaki belgelere erişebilmesini gerektirebilir.

95. Ancak tutuklu kişinin soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgelere, delillere sınırsız erişim hakkı yoktur. Üçüncü kişilerin temel haklarını korumak, kamu menfaatini gözetmek, adli makamların soruşturma yaparken başvurdukları yöntemleri güvence altına almak, şüphelilerin delilleri değiştirmelerini ve soruşturmanın selametine zarar vermelerini engellemek, adli makamların bazı soruşturma yöntemlerini gizli tutmak gibi amaçlarla veya soruşturma dosyasında devletin gizli kalması gereken belgelerinin ya da gizli örgüt yazışmaları gibi bilgilerin olması durumunda soruşturma aşamasında delillere erişim yönünden kısıtlama getirilmesi gerekebilir. Ancak dosyaya erişim hakkına getirilecek kısıtlama, söz konusu amaçlar ışığında kesinlikle gerekli olmalıdır (bazı ekleme ve farklılıklarla birlikte bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, § 254).

96. Bu bağlamda soruşturma makamlarınca söz konusu kısıtlamanın öngörülen amaçlar ışığında kesinlikle gerekli olduğu yeterli bir gerekçeyle ortaya konulmalıdır. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanmasını gerektiren bir durumun olması hâlinde bile soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanmasının savunmaya getirdiği zorluklar yeterince telafi edilmelidir. Bu kapsamda silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine riayet edilmelidir. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri uyarınca, tutuklamaya neden olan ve tutuklamanın hukukiliğinin tartışılması bakımından temel oluşturacak deliller tutuklu kişi tarafından incelenebilmelidir.

 (b) İlkelerin Olaya Uygulanması

97. Somut olayda 5271 sayılı Kanun’un 153. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanmasına karar verilmiştir. Bu fıkraya göre müdafinin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla kısıtlanabilir. Dolayısıyla kısıtlama kararı verilebilmesi için soruşturmanın amacının tehlikeye düşme ihtimali olmalıdır.

98. Somut olayda gerek kısıtlama kararında gerekse Savcılığın kısıtlama talebinde soruşturmanın amacının nasıl tehlikeye düşebileceğine, başvurucunun bu belgelere erişiminin soruşturmanın amacını nasıl tehlikeye atabileceğine ilişkin bir açıklamada bulunulmamıştır. Kısıtlama talebinde kanun maddesi aynen tekrarlanmış, Hâkimlik de bu talebi karar gerekçesine aktarmıştır.5271 sayılı Kanun’un 153. maddesinde yer alan ifadeleri tekrar eden bu türden bir gerekçe soruşturma dosyasındaki belgelerin görülmesinin yasaklanmasını haklı göstermek için yeterli olarak değerlendirilemeyecektir. Bu nedenle somut olayda soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanmasını haklı gösterecek önemli bir kamu yararının varlığı ortaya konulamamıştır. Dolayısıyla geçerli bir gerekçe olmaksızın dosyaya erişim olanağından yoksun bırakılan başvurucunun tutuklanmasını haklı göstermek için ileri sürülen gerekçelere tatmin edici şekilde itiraz etme imkânı sağlanmadığı sonucuna varılmıştır.

99. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Recai AKYEL, İrfan FİDAN, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL, Ömer ÇINAR ve Metin KIRATLI bu görüşe katılmamıştır.

B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

1. Aynı Fiilden Dolayı Birden Fazla Yargılanmama veya Cezalandırılmama İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

100. Başvurucu 6-8 Ekim olayları ile ilgili olarak hakkında açılan davanın Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinde devam ettiğini, aynı eylemler nedeniyle hakkında yeni bir soruşturma açılmasının aynı fiil nedeniyle iki kez yargılanmama ilkesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

101. Sözleşme'ye ek (7) No.lu Protokol'ün 4. maddesinde düzenlenen aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesi Anayasa'da açıkça düzenlenmemiştir. Anayasa Mahkemesi bu ilkeyi Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirmiştir (Ünal Gökpınar [GK], B. No: 2018/9115, 27/3/2019, § 50). Buna göre aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesi adil yargılanma hakkı kapsamında anayasal bir güvencedir.

102. Aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesi, kişilerin haklarında yürütülen ve kesinleşen bir ceza yargılaması sürecinin ardından tekrar yargılanmamalarını veya cezalandırılmamalarını güvence altına almaktadır. Bu ilke ile adil yargılanma hakkı kapsamındaki cezai süreçler yönünden hukuki güvenliğin sağlanması amaçlanmaktadır. Nitekim (7) No.lu Protokol’de ayrı bir hak olarak düzenlenmiş olmasına rağmen AİHM kararlarında bu ilkenin adil yargılanma hakkı ile bağlantılı özel bir güvence olduğu vurgulanmıştır. Bazı uluslararası sözleşmelerde de aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesi açık bir biçimde adil yargılanma hakkının bir güvencesi olarak kabul edilmiştir (Ünal Gökpınar, § 49).

103. Anayasa Mahkemesi 4/11/2021 tarihli ve E.2019/4, K.2021/78 sayılı kararında konuya ilişkin uluslararası belgelerden de yararlanarak ne bis in idem (iki defa yargılanmama ve cezalandırılmama) ilkesini, hiç kimsenin ceza yargılamasında kesin/kesinleşmiş bir hükümle mahkûm edildiği ya da beraat ettiği bir fiilden dolayı ceza yargılaması kapsamında yeniden yargılanamayacağı veya cezalandırılamayacağı biçiminde tarif etmiştir. Söz konusu kararda, bu ilkeye aykırılık sonucuna varılabilmesi için gerçekleşmesi gereken bazı koşullar; ceza ile ilgili bir yargılama sürecinin olması, bu sürecin kesin/kesinleşmiş mahkûmiyet veya beraat hükmüyle sonuçlanmış olması, ceza ile ilgili bir yargılama sürecinin birden fazla işletilmesi, farklı yargılama süreçlerinin aynı fiile ilişkin olması ve ilkenin istisnalarından birinin olayda bulunmaması şeklinde sıralanmıştır (AYM, E.2019/4, K.2021/78, 4/11/2021, § 27).

104.Başvurucu hakkında açılan her iki soruşturmanın da ceza ile ilgili bir yargılama süreci olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında iki soruşturma başlatılması potansiyel olarak başvurucunun aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanması ve cezalandırılması riskini ortaya çıkarmıştır. Ancak bireysel başvuru yapıldıktan sonra devam eden süreçte kovuşturma aşamasında başvurucunun iddiasına konu kamu davası dosyaları birleştirilmiştir. Böylece aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanma ihtimalide ortadan kalkmıştır. Bu nedenle aynı fiile ilişkin birden fazla yargılama söz konusu değildir.

105. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesi altında güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanmama ve cezalandırılmama ilkesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

106. Başvurucu; basında ve sosyal medyada yurt dışına kaçarken yakalandığı şeklinde bir algı operasyonu yürütüldüğünü, kaçma şüphesi olmamasına ve kamuya mal olmuş emekli bir milletvekili olmasına rağmen kelepçelendiğini, kelepçeli hâldeki görüntülerinin basına servis edildiğini, bu suretle lekelenmeme hakkının ve masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

107. 30/3/20211 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılanma Usulleri Hakkında Kanun’un "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi" başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu kapsamda karmaşık veya zorlama şikâyetler, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki şikâyetler, başvurucunun ihlal iddialarını temellendiremediği şikâyetler ile temel haklara yönelik bir ihlalin olmadığı açık olan şikâyetler açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir.

108. Görüldüğü üzere Anayasa Mahkemesi ancak temellendirilebilmiş bir bireysel başvuruyu inceler. Başvurucuların şikâyetlerini hem maddi hem hukuki olarak temellendirme zorunluluğu vardır. Maddi dayanaklar yönünden başvurucuların yükümlülüğü şikâyetlerine konu temel olay ve olguları açıklamak ve bunlara ilişkin delilleri Anayasa Mahkemesine sunmak, hukuki dayanak yönünden yükümlülüğü ise bireysel başvuruya konu temel hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiğini özü itibarıyla açıklamaktır (Cemal Günsel [GK], B. No: 2016/12900, 21/1/2021, § 22).

109. Başvurucuların anılan yükümlülüklere uymamaları hâlinde şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun bulunabilir. Bu yükümlülüklere ellerinde olmayan nedenlerle uymamalarının ikna edici gerekçelerini Anayasa Mahkemesine sunmaları ya da Anayasa Mahkemesinin bu durumu işin niteliğinden anlaması hâli müstesnadır (Cemal Günsel, § 26).

110. Bireysel başvuru incelemesinde Anayasa Mahkemesinin görevi kamu gücü eylem ve işlemleri ile mahkeme kararlarının Anayasa'ya uygunluğunun denetimini kendiliğinden yapmak değildir. Üstelik Anayasa Mahkemesinin görevi başvurucunun başvuru formunda ileri sürdüğü gerekçelerle sınırlı bir incelemeyi kapsamaktadır. Bu sebeple de başvurucunun başvurusunun esasını Anayasa Mahkemesine inceletebilmesi için ihlal iddialarını gerekçelendirmesi, buna ilişkin olay ve olguları açıklaması ve delillerini sunması zorunludur. Anayasa Mahkemesinin başvurucu yerine geçerek ihlal iddialarını gerekçelendirme, olay ve olguları ortaya koyma ve delil toplama görev ve yükümlülüğü bulunmamaktadır (Cemal Günsel, §§ 24, 25).

111. Somut olayda başvurucu, ihlal iddialarını gerekçelendirmemiş; buna ilişkin olay ve olguları açıklamamış ve delillerini sunmamıştır. Bu çerçevede başvurucu, masumiyet karinesinin ihlaline sebebiyet verdiğini iddia ettiği sosyal medya paylaşımları ve basında yer alan haberlerle ilgili olarak bir bilgi veya belge sunmamıştır. Bu nedenle ihlal iddiası ve bu iddianın temelindeki olguların ispatına ilişkin yeterli açıklamalarda bulunmayan başvurucunun iddialarını temellendiremediği sonucuna ulaşılmıştır.

112. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. GİDERİM

113. Başvurucu; ihlalin tespiti, tutukluluk hâlinin sonlandırılması ve 100.000 TL maddi, 500.000 TL manevi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.

114. Somut olayda Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü ve sekizinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmiştir. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır. Başvurucunun tutukluluk durumu ve soruşturma dosyasındaki kısıtlama hâli sona ermiştir. Dolayısıyla kararın yeniden değerlendirme yapılmak üzere derece mahkemesine gönderilmesinde hukuki yarar bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahaleler nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 200.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarara ilişkin olarak bilgi/belge sunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

İrfan FİDAN, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL, Ömer ÇINAR ve Metin KIRATLI bu görüşe katılmamıştır.

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A.1. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

2. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA Basri BAĞCI, Recai AKYEL, İrfan FİDAN, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL, Ömer ÇINAR, Metin KIRATLI'nın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

3. Aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

4. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE İrfan FİDAN, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL, Ömer ÇINAR ve Metin KIRATLI'nın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Recai AKYEL, İrfan FİDAN, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL, Ömer ÇINAR ve Metin KIRATLI'nın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

D. Başvurucuya net 200.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE İrfan FİDAN, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL, Ömer ÇINAR ve Metin KIRATLI'nın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 2.220,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 32.220,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 25/2/2025 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY

1. Başvurucu soruşturma dosyasında gizlilik kararı alınması nedeniyle dosyaya erişiminin engellendiğini bu nedenle tutukluluğuna etkin şekilde itiraz imkânı bulamadığını belirterek şikayetçi olmuştur.

2. 5271 sayılı Ceza Mahkemesi Kanunu'nun (CMK) 141. maddesinin bir numaralı fıkrasının (k) alt bendinde, yakalama ve tutuklama işlemlerine karşı aynı kanunda düzenlenen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan kişilerin maddi ve manevi zararlarını devletten talep edebileceği belirtilmiştir.

3. Söz konusu kanuni düzenleme 01.04.2013 tarihli ve 6459 sayılı Kanunun 17. maddesi ile CMK.ya eklenmiştir. Bu düzenlemenin amacı yakalama ve tutuklama işlemlerine karşı kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan kişilerin uğradıkları zararın istenebilmesine hizmet etmektir.

4. Bu çerçevede başvurucunun öncelikli olarak CMK'nın 141. maddesindeki imkanları kullanmak suretiyle zararlarını talep etmesi gerekmektedir.

5. Bireysel başvurunun ikincilliği ilkesi çerçevesinde ancak bu başvuru yolu tüketildikten sonra Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunma hakkı doğacaktır.

6. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle tutuklanma kararına karşı etkin itiraz imkanından yoksun bırakıldığı ve buna bağlı olarak kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının Anayasanın 19. maddesinin sekizinci fıkrası yönünden ihlal edildiği iddiasının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiğini düşündüğümüzden aksi yöndeki çoğunluk görüşüne iştirak edilmemiştir.

 

Başkanvekili

Basri BAĞCI

Üye

Recai AKYEL

Üye

Yılmaz AKÇİL

 

 

 

KARŞIOY

Başvurucu, tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, Sayın Mahkemece yapılan değerlendirmede çoğunluk tarafından başvurucunun Anayasanın 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Aşağıda belirtilen gerekçeler ile çoğunluk görüşüne katılmıyoruz. Şöyle ki;

Başvurucu, tutuklamaya konu olayların geçtiği dönemde milletvekili olup, aynı zamanda Halkların Demokratik Partisi (HDP)’nin MYK üyesidir. Kamuoyunda 6-7 Ekim olayları olarak bilinen hadiselerde çok sayıda kişi hayatını kaybetmiş veya yaralanmış, maddi hasar ve yağma vakaları meydana gelmiştir. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından HDP genel merkezi sosyal medya hesabından yapılan paylaşım nedeniyle MYK üyeleri hakkında soruşturma açılmıştır. Başsavcılık, başvurucuyu "Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak yol kesmek suretiyle suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla gece vakti silahla birden fazla kişi ile yağma, cebir tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, bir suçu gizlemek veya başka bir suçun delillerini gizlemek veya yakalanmamak amacıyla öldürme” suçlarından tutuklanması amacıyla Sulh Ceza Hakimliği’ne sevketmiştir. Ankara 4. Sulh Ceza Hakimliği tarafından SEGBİS üzerinden başvurucunun ifadesi alınmış ve üzerine atılı suçtan tutuklanmasına karar verilmiştir.

Yerel Mahkeme tutuklama kararına gerekçe olarak, şüpheli hakkında 6-7/10/2014 tarihinde doğu ve güneydoğu bölgesindeki iller başta olmak üzere meydana gelen çok sayıda ölüm, yaralanma ve yağma olaylarına dair emniyet tarafından düzenlenen açık alan araştırmaları, kolluk tutanakları ve görüntü kayıtları, şüphelinin 17/9/2014 tarihi öncesi ve sonrasına ait terör örgütü PKK/KCK faaliyetlerine dair emniyet araştırma tutanağı, şüphelinin PKK/KCK terör örgütü güdümündeki faaliyetlerine dair dosyada kuvvetli suç şüphesi mevcut olmakla öte yandan şüpheli hakkında dosyada bulunan kaçak kararı ve tüm dosya kapsamına göre atılı suçların işlendiğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğu, atılı suçların katalog suçlardan olduğu, atılı suçlar için kanunda öngörülen cezanın alt ve üst sınırının dikkate alındığında şüphelinin kaçma ihtimalinin bulunduğu, bu haliyle adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı, tutuklama tedbirinin ise ölçülülük ilkesine uygun olduğu kanaatiyle CMK'nın 100. maddesi ile ilgili düzenlemeler ile AİHS 5. maddesi kapsamındaki tutuklama şartları kapsamında isnat olunan suç ile orantılı olarak tedbir kapsamında şüphelinin CMK'nın 101. maddeleri uyarınca tutuklanmasına karar verildiği belirtilmiştir. Tutuklama kararına karşı yapılan itiraz Asliye Ceza Mahkemesince reddedilmiştir.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 22/5/2024 tarihinde başvurucu hakkında iddianame düzenlemiştir. İddianamede fezlekedeki hususlara ek olarak başvurucunun 03/10/2013-24/11/2023 tarih aralığında irtibatlı olduğu şahıslar hakkında PKK/KCK silahlı terör örgütüne üye olma ve silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçlarından kaydı bulunan 839 farklı şahıs ile ve 2014/146757 sayılı soruşturma kapsamında (6-7-8 Ekim olayları ana soruşturması) şüpheli olarak bulunan ve haklarında adli işlem yapılan 19 şahısla HTS görüşme verisinin olduğu belirtilmiştir. İddianamenin kabulü ile dava Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde (E.2024/100) görülmeye başlanmıştır.

Başsavcılığın talebi üzerine Mahkemece soruşturma içeriğinin öğrenilmesi halinde soruşturmanın amacının tehlikeye düşebileceği değerlendirilmekle 1/11/2023 tarihinde başvurucu müdafinin dosya içeriğini incelemesi veya belgelerden örnek alma yetkisinin kısıtlanmasına karar verilmiştir.

1. Tutuklamanın hukuki olup olmadığı bakımından;

Tutuklama kararının gerekçesi ve başvurucu hakkında düzenlenen iddianame nazara alındığında başvurucunun tutuklanmasının nedeni, sadece başvurucunun görev yaptığı HDP’nin MYK’sında alınan karara iştirak etmesi yani 6-7 Ekim olayları değil, kolluk tutanakları, görüntü kayıtları, şüphelinin 17/9/2014 tarihi öncesi ve sonrasına ait terör örgütü PKK/KCK faaliyetlerine dair emniyet araştırma tutanağı, şüphelinin PKK/KCK terör örgütü güdümündeki faaliyetlerine dair dosyada kuvvetli suç şüphesi bulunmasıdır. Yine iddianamede başvurucunun PKK/KCK silahlı terör örgütüne üye olma ve silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçlarından kaydı bulunan 839 farklı şahıs ile ve 2014/146757 sayılı soruşturma kapsamında (6-7-8 Ekim olayları ana soruşturması) şüpheli olarak bulunan ve haklarında adli işlem yapılan 19 şahısla HTS görüşme verisinin olduğu da belirtilmiştir.

Anayasa Mahkemesi’nin yerleşik içtihatlarında ifade edildiği üzere, delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanması bireysel başvurunun ikincilliği ilkesi gereği yargılamayı yapan derece mahkemelerinin görevidir. Anayasa Mahkemesinin görevi ise, derece mahkemelerinin yorumlarının açıkça keyfi veya bariz takdir hatası içerecek nitelikte olup olmadığını incelemektir. Yerel mahkeme somut olay bağlamında başvurucunun ifadesini almış, dosya kapsamındaki delilleri değerlendirmiş ve kararını gerekçelendirerek tutuklama tedbirine başvurmuştur. Hal böyle iken CMK’nın ilgili hükümleri çerçevesinde başvurucu hakkında tutuklama tedbirine başvurulması isabetli olup, tutuklamanın hukuki olmadığı yönündeki çoğunluk görüşüne katılmak mümkün değildir.

2. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması bakımından;

Mahkemece soruşturma içeriğinin öğrenilmesi halinde soruşturmanın amacının tehlikeye düşebileceği gerekçesi ile başvurucu müdafinin dosya içeriğini incelemesi veya belgelerden örnek alma yetkisinin kısıtlanmasına karar verilmiştir.

Anayasa Mahkemesi, tahliye taleplerinin veya tutukluluğun devamı yönündeki kararlara yönelik itirazların değerlendirilmemesi ya da geç değerlendirilmesi, anılan hususlarla ilgili kararların tebliğ edilmemesi veya geç tebliğ edilmesi ya da tahliye kararlarının geciktirilerek infaz edilmesi nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiğine yönelik şikâyetler hakkında verdiği birçok kararda bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla tahliyesine karar verilmiş veya ilk derece mahkemesince mahkûmiyet hükmü verilerek suç isnadına bağlı tutulması sona ermiş başvurucular yönünden 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde yer verilen tazminat yolunun bireysel başvuru yolu öncesinde tüketilmesi gereken bir yol olduğunu açıklamıştır. (Bu hususta bazı kararlar için bkz. Cafer Yıldız, B. No: 2014/9308, 9/1/2018, §37-40; Yasar Saçlı, B. No: 2014/9311, 24/1/2018, § 37-40; Özgür Arıbaş, B. No: 2015/2394, 31/10/2018, § 57-60).

5271 sayıl Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (k) bendinde yakalama veya tutuklama işlemine karsı ayni Kanun'da öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan kişilerin maddi ve manevi her türlü zararlarını devletten isteyebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin bu bendi 1/4/2013 tarihli ve 6459 sayılı Kanun'un 17. maddesiyle Kanun'a eklenmiştir. Bu maddenin gerekçesinde AİHM’nin Sözleşme’nin 5. maddesinin dördüncü fıkrasına göre yakalama ve tutuklama işlemine karsı etkili başvuru hakki tanınmadığı durumlarda ilgiliye tazminat ödenmesine hükmettiği, yapılan düzenlemeyle, yakalanan veya tutuklanan kişilerin yakalama ve tutuklama işlemine karsı kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmaması durumunda bu kişilerin maddi ve manevi her türlü zararlarının tazminini isteyebilmesine imkân sağlandığı belirtilmiştir.

Tutukluluğun devamına dair kararlara yönelik itirazları hiç değerlendirilmeyen kişilerin bile anılan düzenlemeye dayanarak tazminat isteme hakki bulunduğuna göre soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle tutukluluğa etkili bir şekilde itiraz edemeyen kişiler de zararlarının giderilmesi için tazminat davası açabilir. Buna göre, bireysel başvurunun incelenmesinden önce başvuruya konu edilen tutuklama kararının dayanağı suçlardan tahliye edilen başvurucunun 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi uyarınca tazminat davası açması ve şayet ihlalin tespit edilmemesi veya ihlal tespit edilmekle birlikte ihlalden doğan zararların yeterli ölçüde tazmin edilmemesi hâlinde bireysel başvuru yapması gerekir. Somut olayda Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi 25/6/2024 tarihinde başvurucunun tahliyesine karar vermiş olduğundan, başvurucunun dosyaya erişimin kısıtlanması nedeniyle tazminat davası açması zorunlu iken, başvurucu bu yolu tüketmemiştir. Bu nedenle, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle başvurucunun Anayasa’nın 19. maddesindeki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiası açısından, başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez kararı verilmesi gerekmektedir.

Anayasa Mahkemesi, soruşturma dosyalarına erişime yönelik olarak verilen kısıtlama kararlarının tutuklu kişilerin özgürlüklerinden mahrum bırakılmalarına karsı itirazda bulunma hakki üzerindeki etkisini birçok kararında incelemiştir. Bu kararlarda, öncelikle yakalanan veya tutuklanan kişiye yakalama ya da tutuklama sebeplerinin ve hakkındaki iddiaların bildirilmesi gerektiği ancak buradaki bildirim yükümlülüğünün isnat edilen suçlamalara esas tüm bilgi ve delilleri kapsamadığı belirtilmiş; bu bağlamda başvurucunun tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel unsurları bilip bilmediği dikkate alınmıştır (Günay Dağ ve diğerleri, [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, § 168-176; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, § 105-107; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 248-257). Bu kapsamda kollukta ve savcılıkta ifadesi alınırken veya sorgusu yapılırken başvurucuya erişimi kısıtlanan belgelerin içeriğine ilişkin sorular sorulmuş, tutuklamaya sevk yazısında ya da tutuklama kararında bu delillere atıfta bulunulmuş veya başvurucunun tutukluluk kararma yönelik itirazında bu belgelerin içeriğine atıfta bulunmuş olması durumunda başvurucunun tutukluluğa temel teşkil eden belgelere erişiminin olduğu, bunların içerikleri hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğu ve bu nedenle de tutukluluk hâlinin gerekçelerine yeterli biçimde itiraz etme imkânını elde ettiği kabul edilmiştir. (Hidayet Karaca, §107).

Buna göre, somut olayda çoğunluk tarafından dosyaya erişimin kısıtlanması bakımından esas incelemesine geçilmiş olsa da başvurucuya sorgusu esnasında 6-7 Ekim olayları konusunda sorular sorulduğu ve başvurucunun bu konuda açıklamalar yaptığı, olaylar esnasında Muş’ta bir konferans için bulunduğu savunmasını yaptığı, yine Sulh Ceza Hakimliği’nin sorguya konu olaylar açısından tutuklama kararında atıfta bulunduğu görülmektedir. Sayın Mahkemenin yukarıda yer verdiğimiz içtihatları nazara alındığında kısıtlama kararı olsa da başvurucunun tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel unsurları bildiği kabul edilmelidir.

Belirtmiş olduğumuz nedenlerle, başvurucu hakkında verilen tutuklama ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması kararları bakımından başvurucunun, Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan haklarının ihlal edilmediği kanaatinde olduğumuzdan, aksi yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.

 

Üye

İrfan FİDAN

Üye

Muhterem İNCE

Üye

Yılmaz AKÇİL

 

Üye

Ömer ÇINAR

Üye

Metin KIRATLI

       

 

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Genel Kurul
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Hüda Kaya [GK], B. No: 2023/102251, 25/2/2025, § …)
   
Başvuru Adı HÜDA KAYA
Başvuru No 2023/102251
Başvuru Tarihi 1/12/2023
Karar Tarihi 25/2/2025
Resmi Gazete Tarihi 5/8/2025 - 32977

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, basın yayın organlarının soruşturma sürecindeki yayınları nedeniyle masumiyet karinesinin, aynı eylemden dolayı mükerrer yargılama yapılması nedeniyle de aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanmama ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutukluluk (suç süphesi ve tutuklama nedeni) İhlal Manevi tazminat
Tutulan kişinin yargı merciine başvuru hakkı (hakim önüne çıkarılma) İhlal Manevi tazminat
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Aynı suçtan dolayı iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkı (ceza) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Masumiyet karinesi (Ceza) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 100
101
153
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi