logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Yasin Ayfer Erkoç [1. B.], B. No: 2022/77724, 25/3/2025, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

YASİN AYFER ERKOÇ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2022/77724)

 

Karar Tarihi: 25/3/2025

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Yusuf KARABULAK

Başvurucu

:

Yasin Ayfer ERKOÇ

Vekili

:

Av. Samir ALTUNKAYNAK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, yapılan haber nedeniyle şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 12/8/2022 tarihinde yapılmıştır. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

3. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. Bölüm Başkanı başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar vermiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde olaylar özetle şöyledir:

6. Ulusal bir gazetenin 27/10/2014 tarihli sürmanşetinde "PARALEL'İN EN BÜYÜK VURGUNU" şeklinde bir haber yapılmıştır. Haberde, Sağlık Bakanlığı ve Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Başkanlığında görev yapan ve paralel bürokrat olarak belirtilen kişiler ile Pensilvanya bağlantılı bir ilaç şirketi arasında ortaklık kurulduğundan ve devletin yapılan işlemlerle zarara uğratıldığından bahsedilmiştir. Haberle ilgili ayrıntılar gazetenin sekizinci sayfasında "İlaçta paralel vurgun" başlığıyla yer almıştır.

7. "İlaçta paralel vurgun" başlığı altındaki haberin detaylarında gazetenin ilaçtaki paralel vurgunu belgelediği, Pensilvanya bağlantılı B. isimli ilaç firmasının sahibi M.B. ile Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu (Kurum) Başkanı S.K., Kurum Başkan Yardımcısı H.Y. ve Kurum Ruhsat Daire Başkanı N.Z.nin sık sık görüştüğü ifade edilmiştir. Şirket ile Sağlık Bakanlığındaki bazı bürokratların ortaklık kurarak ruhsat yolsuzluğu yaptığı, adrese teslim ihale yapılarak devletin 2.5 milyar dolar zarara uğratıldığı, soygunun yüksek bedelli ilaç satışı ile yapıldığı aktarılmıştır. B. ilaç grubunun pazar payının kısa sürede %11.4'e yükseldiği, M.B.nin başka firmalara ait ilaçları kopyalayarak eşdeğer kriterlerden istenilen fiyata Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ödeme listesine aldırdığı, yine M.B. lehine çıkarılan genelge ile şirketin kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) ilaçları içindeki 60 milyon TL'lik payının 200 milyon TL'ye yükseltildiği, KOAH hastalığı ilaçları için ayrılan 1 milyar TL'lik pazar payının beşte birinin M.B.ye peşkeş çekildiği belirtilmiştir.

8. Haberin devamında M.B.ye fabrika kurdurularak KOAH ilaçlarının genelge doğrultusunda bu fabrikada üretilmesinin sağlandığı, 2011 yılından beri toplamda 714 ilaç ruhsatının paralel bürokratlar tarafından Şirkete usulsüzce verildiği, Şirketin ruhsat aldığı 10 kadar ilacın dozunun yetersiz olmasına veya kimyasal formülasyonunun kurallara uygun olmamasına karşın yine de piyasaya sürüldüğü, diğer şirketlerin ruhsat almakta zorlandığı ancak M.B.nin üniversitedeyken derslerine giren ve bilirkişi kurulunda bulunan A.A. aracılığıyla kolayca olur alabildiği aktarılmıştır.

9. Haberde ayrıca S.K., H.Y. ve N.Z.nin N. firmasının Ar-Ge binasında yapılan görüşmeye katıldıklarına ilişkin çekilen fotoğraflara detaylı bir şekilde yer verilmiştir. Paralel yapının 1,5 milyon kişinin kan örneğini sağlık adı altında yurt dışına göndererek Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının DNA haritasını istihbarat kuruluşlarına satma planlarının olduğu, kan örneklerinin yurt dışına çıkarılmasının Kamu Hastaneleri Kurumunca engellenmesi üzerine Kurumun başına G.nin doktorluğunu yapan T.D.nin adamı D.Ü.nün atandığı, D.Ü.nün hazırlayacağı teknik şartnameyle ihalenin B.'ye ve yabancı firmaya verilmesinin önünün açıldığı bilgisi yer almıştır. Öte yandan DNA verileriyle kişiye özel ilaç üretilmesini amaçlayan Genom Projesi'yle devletin soyulmasının amaçlandığı, bu projeyle DNA verilerinin uluslararası piyasada satılmak istendiği ifade edilmiştir.

10. Başvurucuya ilişkin olarak ise haberde başvurucunun fotoğrafına da yer verilerek şu husus iddia edilmiştir:

"Bakanlığın Müsteşar Yardımcısı Yasin Erkoç ile görevden alınmasına rağmen kritik projelerin (Genom ve Plazma Fraksiyon) koordinasyonunda yer almayı sürdüren [E.A], Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Başkanı [S.K.], Başkan Yardımcısı [H.Y.], Ruhsat Daire Başkanı [N.Z.nin] kurdukları sistemle 800 milyon TL'lik ruhsat yolsuzluğu yaptıkları belirlendi."

11. Söz konusu haber sebebiyle başvurucu; Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) 100.000 TL manevi tazminat istemli dava açmıştır. Başvurucu; haberde iftira, gerçeğe aykırı itham ve mesnetsiz iddialara yer verildiğini, haberin tümüyle gerçek dışı olduğunu, haberin somut bir dayanağının olmadığını ve suçlayıcı mahiyette olduğunu, haberde kullanılan ifadelerin kişilik haklarını ağır bir şekilde zedelediğini ifade etmiştir.

12. İlk derece mahkemesi; gazetede yer alan haberde başvurucuya yönelik olarak çok ciddi ithamlarda bulunulmuş olmasına rağmen iddiaların doğruluğu hususunda somut bir dayanağın gösterilmediği, objektif olmayan, suçlayıcı ifadeler kullanılarak davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu kanaatiyle davayı kısmen kabul etmiş ve 15.000 TL manevi tazminatın başvurucuya ödenmesine karar vermiştir.

13. Davalılar tarafından yapılan temyiz başvurusu üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 24/4/2018 tarihli kararında; haber bir bütün olarak ele alındığında haberin kamuoyuna yönelik değerlendirmeler ve kamusal yarar içeren bir tartışmaya katkı sağladığı, haberde dönemin koşulları ve devletin tehlike olarak gördüğü bir yapıyla mücadelesine yönelik olarak SGK'daki paralel yapılanmanın gerçekleştirdiği ilaç yolsuzluklarına dikkat çekildiği, ayrıca haberin fotoğraflarla desteklendiği dikkate alınarak kamu yararı üstün tutulmak suretiyle kaleme alındığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesinin kararının bozulmasına hükmedilmiştir. Gerekçede, doğrudan başvurucuyla ilgili yapılan değerlendirme "Sağlık Bakanlığı bürokratlarının adı geçen firmanın yetkilisiyle üretim tesisinde yaptıkları görüşmenin dikkat çekici olduğu ve görüşmenin fotoğraflarla da belgelendiği, ruhsat yolsuzluklarının ilaç sektöründe endişe ve tartışmaya neden olduğu, haberin küçük bir bölümünde davacının ismine ve fotoğrafına yer verildiği, haberin genel olarak doğrudan davacıyı hedef almadığı, ancak davaya konu haberin davacının üstlendiği kamu görevi ile de ilgili olduğu görülmektedir." şeklindedir.

14. İlk derece mahkemesi bozma kararına uyarak davanın reddine karar vermiştir. Kararda şu gerekçe yer almıştır:

"Davaya konu haberin incelenmesinde; haberin bütününde Sağlık Bakanlığı’nda illegal faaliyet yürüten paralel yapılanmanın gerçekleştirdiği ruhsat yolsuzluğu konusunun işlendiği, Basel isimli ilaç firmasının diğer firmalara nazaran daha kısa sürede ve daha fazla ruhsat aldığı, bu şekilde anılan firmanın diğer ilaç firmalarına göre ruhsat almakta zorlanmayarak pazar payını da kısa sürede yükselttiği, firmanın diğer firmaların ilaçlarını kopyalayarak eşdeğer kriterinden istediği fiyata SGK ödeme listesine aldırdığı, bu şekilde vatandaşların sağlığının da hiçe sayıldığı, ruhsat konusunda anılan firmaya her türlü kolaylığın sağlandığı, DNA verilerine ilişkin Genom projesinin de bu firmayla ortak yürütülmesi konusundaki endişelerin dile getirildiği, Sağlık Bakanlığı bürokratlarının adı geçen firmanın yetkilisiyle üretim tesisinde yaptıkları görüşmenin dikkat çekici olduğu ve görüşmenin fotoğraflarla da belgelendiği, ruhsat yolsuzluklarının ilaç sektöründe endişe ve tartışmaya neden olduğu, haberin küçük bir bölümünde davacının ismine ve fotoğrafına yer verildiği, haberin genel olarak doğrudan davacıyı hedef almadığı, ancak davaya konu haberin davacının üstlendiği kamu görevi ile de ilgili olduğu görülmektedir.

Haberin bir bütün olarak değerlendirilmesinde; kamusal yarar içeren bir tartışmaya katkı sağlamış olduğu, dönemin koşulları ve Devletin tehlike olarak gördüğü bir yapıyla mücadelesi içinde, gündemde olan Sosyal Güvenlik Kurumu’nda paralel yapılanmanın gerçekleştirdiği ilaç yolsuzluklarına dikkat çekilerek kamuoyuna yönelik değerlendirmeler içerdiği, ayrıca haberin fotoğraflarla desteklendiği dikkate alındığında, davaya konu haberin kamu yararı üstün tutulmak suretiyle kaleme alındığı anlaşılmaktadır.

Hal böyle olunca; dosya kapsamında toplanan bilgi ve belgeler ile hükmüne uyulan Yargıtay bozma ilamının yukarıda belirtilen ilkeler ile bir bütün olarak değerlendirilmesi sonucu haberin kaleme alınış amacı dikkate alındığında basın özgürlüğünün bu haberde kişi özgürlüğüne üstün tutulması gerektiği kanaatine varılarak davanın reddine karar verilmiş[tir]."

15. Anılan kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 14/6/2022 tarihli kararı ile ilk derece mahkemesi kararının onanmasına hükmedilmiştir. Taraflara tebliğ edilmeyen kararı başvurucu 1/8/2022 tarihinde UYAP (Ulusal Yargı Ağı Sistemi) üzerinden öğrenmesi üzerine 12/8/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

16. İlgili hukuk (ulusal mevzuat, yargı kararları, uluslararası düzenlemeler ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları) için bkz. Sadi Yıldırımoğlu [1.B.], B. No: 2021/24447, 20/12/2023, §§ 16-38.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

17. Anayasa Mahkemesinin 25/3/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Şeref ve İtibar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

18. Başvurucu; bahse konu haberde fotoğrafına yer verilmek suretiyle adının ve soyadının açık bir şekilde yazıldığını, içerikte iftira, gerçeğe aykırı itham ve mesnetsiz iddialarda bulunulduğunu, basın özgürlüğünün sınırı aşılarak şeref ve itibarının hedef gösterildiğini, yargı makamlarınca kişisel haklarının korunmadığını iddia etmiştir.

19. Bakanlık görüşünde; başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkının ihlal edilip edilmediğinin, başvuruya konu haberin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olup olmadığına ilişkin yargılama makamlarının takdirlerinin ilgili ve yeterli şekilde gerekçelendirilip gerekçelendirilmediğinin, bu bağlamda söz konusu hak ile ifade ve basın özgürlüğü arasında adil dengenin korunup korunmadığının değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.

2. Değerlendirme

20. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak teşkil eden "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şu şekildedir:

"Herkes, [...] manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."

21. Başvuru, şeref ve itibarın korunması hakkı kapsamında incelenmiştir.

22. Anayasa Mahkemesi mevcut başvuruya benzer başvurularda, başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına alınan şeref ve itibarın korunmasını isteme hakkı ile şikâyet konusu haberi yapan kişilerin Anayasa’nın 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü arasında adil bir dengenin gözetilip gözetilmediğini değerlendirmiştir (İlhan Cihaner (2) [1.B.], B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 49; Nilgün Halloran [2.B.], B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 27; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015 § 49; Kemal Kılıçdaroğlu [1.B.], B. No: 2014/1577, 25/10/2017, §§ 56-58).

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

 (1) Bireyin Şeref ve İtibarının Korunmasında Devletin Pozitif Yükümlülüğü

24. Bireyin şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17. maddesinde yer alan manevi varlık kapsamında yer almaktadır. Bu çerçevede kişinin hakkında doğru bilgi verilmesine ve kamu nezdinde kendisinin doğru tanıtılmasına ilişkin menfaatleri zedelendiğinde bu durum, şeref ve itibara yönelik bir saldırı teşkil eder. Devletin bireyin manevi varlığının bir parçası olan kişisel şeref ve itibarına üçüncü kişilerin saldırılarını önlemek şeklinde pozitif yükümlülüğü vardır (Adnan Oktar (3) [2.B.], B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 32). Şeref ve itibara yönelik olarak basın ve yayın yolu ile yapılan saldırılara karşı bireyin korunmaması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası ihlal edilmiş olabilir (İlhan Cihaner (2), § 42; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, § 36).

25. Pozitif yükümlülükler, özel hukuk kişilerinin birbirleriyle olan uyuşmazlıklarının çözümüne ilişkin yasal altyapının oluşturulmasını, söz konusu uyuşmazlıkların adil yargılama gereklerine uygun ve usul güvencelerini haiz bir yargılama kapsamında incelenmesini ve bu yargılamalarda temel haklara ilişkin anayasal güvencelerin gözetilip gözetilmediğinin denetlenmesini gerektirir. Bu doğrultuda derece mahkemelerince söz konusu güvenceler gözardı edilmemeli, taraflar arasındaki çatışan çıkarlar adil biçimde dengelenmeli, kişilerin temel haklarına yönelik müdahalenin meşru amaca dayalı ve ölçülü olup olmadığı değerlendirilmeli, ulaşılan sonuç hakkında hüküm kurulurken ilgili ve yeterli gerekçeler sunulmalıdır (Ömür Kara ve Onursal Özbek [2.B.], B. No: 2013/4825, 24/3/2016, §§ 47-50; Alper Erarslan [GK], B. No: 2018/16857, 29/9/2022, § 28).

 (2) Demokratik Toplum Düzeninin Bir Gereği Olarak İfade ve Basın Özgürlükleri

26. Anayasa Mahkemesi; Anayasa'nın 26. maddesinde yer alan ifade özgürlüğü ile onun özel güvencelere bağlanmış şekli olan ve Anayasa'nın 28. maddesinde düzenlenen basın özgürlüğünün demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olduğunu, toplumun ilerlemesi ve her bireyin gelişmesi için hayati unsurlardan birini oluşturduğunu pek çok kez ifade etmiştir (Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 69; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 34-36). Bu bağlamda ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğü herkes için geçerlidir ve demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun, §§ 34-36). Basın özgürlüğünün kamuya çeşitli fikir ve tutumların iletilmesi, bunlara ilişkin bir kanaat oluşturulması için en iyi araçlardan birini sağladığı açıktır (İlhan Cihaner (2), § 63).

 (3) Basının Ödev ve Sorumlulukları

27. Bununla birlikte Anayasa'nın 26. ve 28. maddeleri sınırsız bir ifade özgürlüğü garanti etmemektedir. Anayasa'nın 12. maddesinin "Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder." şeklinde düzenlenen ikinci fıkrası, kişilerin sahip oldukları temel hak ve özgürlükleri kullanırken ödev ve sorumluluklarına da gönderme yapmaktadır. 26. maddenin ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü, ifade özgürlüğünün kullanımına basın için de geçerli olan bazı görev ve sorumluluklar getirmektedir (basının görev ve sorumluluklarına ilişkin olarak bkz. Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 67; R.V.Y. A.Ş. [1.B.], B. No: 2013/1429, 14/10/2015, § 35; Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 89; Orhan Pala [2.B.], B. No: 2014/2983, 15/2/2017, § 46; Önder Balıkçı [2.B.], B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 43). Bu görev ve sorumluluklar başkalarının şöhret ve haklarının zarar görme ihtimalinin bulunduğu ve özellikle ismi verilen bir şahsın itibarının söz konusu olduğu durumlarda özel önem arz eder (Orhan Pala, § 47).

28. Demokratik bir toplumda basının işlevlerini tam anlamıyla yerine getirebilmesi için özgür olması kadar sorumluluk bilinci ile hareket etmesi şarttır. Basın özgürlüğünde belli ölçüde abartıya hatta tahrik yoluna başvurmak mümkün olsa da bu özgürlük aynı zamanda ilgililerin meslek ahlakına saygı göstererek doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket etmelerini de zorunlu kılmaktadır (İlhan Cihaner (2), § 60; Orhan Pala, § 48; Medya Gündem Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş. [GK], B. No: 2013/2623, 11/11/2015, § 42; Kadir Sağdıç, § 53).

29. Gerçekten de kötü niyetli olarak gerçeğin çarpıtılması bazen kabul edilebilir eleştiri sınırlarını aşabilir. Gerçeğe uygun bir beyana kamunun gözünde yanlış bir imaj uyandırabilecek vurgular, değer yargıları, varsayımlar hatta imalar eşlik edebilmektedir. Dolayısıyla haber verme görevi zorunlu olarak ödev ve sorumluluklar ve basın kuruluşlarının kendiliğinden uymaları gereken sınırlar içermektedir. Bu durum, özellikle basında yer alan söylemlerde isimleri zikredilen kişilerin ciddi şekilde itham edilmeleri hâlinde geçerlidir (İlhan Cihaner (2), § 61; Orhan Pala, § 48; Medya Gündem Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş., § 43; Kadir Sağdıç, § 54).

30. Olgusal isnatlar içeren ifadeler kapsamında basının gazetecilik etik ilkelerine uygun olarak ve iyi niyetle topluma doğru ve güvenilir bilgi sağlama ödev ve sorumluluğunu yerine getirip getirmediği belirlenirken ileri sürdüğü olgusal iddiaların doğruluğu konusunda yeterli araştırmayı yapıp yapmadığı denetlenmelidir (benzer değerlendirmeler için bkz. Mehmet Doğan Uğurlu ve diğerleri [2.B.], B. No: 2015/954, 12/9/2018, § 54; Çetin Doğan (2) [GK], B. No: 2014/3494, 27/2/2019, § 63; Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Matbaacılık Reklamcılık Ltd. Şti. (2) [GK], B. No: 2016/12313, 26/12/2019, § 51). Bu denetleme gazetecinin olgusal isnatlar konusunda yeterli kaynak gösterip göstermediğine, gösterdiği kaynağa yayının yapıldığı zamanda ne dereceye kadar güvenebileceğine ve bu güvenle orantılı olarak kaynağın doğruluğunu teyit etmek açısından imkânları dâhilinde harekete geçip geçmediğine ilişkin bir değerlendirme içermelidir. Bu değerlendirmede gösterdiği olgusal isnadın konusu ve ifade ediliş biçimi de kuşkusuz gözönüne alınmalıdır (Çetin Doğan (2), § 58).

 (4) Çatışan Haklar Arasında Dengeleme

31. Anayasa Mahkemesi mevcut başvuruya benzer olaylarda başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına alınan şeref ve itibarın korunması hakkı ile ihtilaflı haberi yapan gazetecinin Anayasa’nın 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü arasında adil bir denge gözetilip gözetilmediğini değerlendirmektedir (Nilgün Halloran, § 27; Ergün Poyraz (2), § 49; İlhan Cihaner (2), § 49; Kemal Kılıçdaroğlu, §§ 56-58). Şüphesiz ki bu değerlendirme soyut değildir.

32. Çatışan haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için mevcut olaya uygulanabilecek kriterlerden bazıları şöyledir:

i. Yayında kamu yararı bulunup bulunmadığı, yayının genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı

ii. Toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı

iii. Haberin yayımlanma şartları

iv. Haberin konusu, kullanılan ifadelerin türü, içeriği, şekli ve sonuçları

v. Basın özgürlüğünün korumasından faydalanan kişilerin meslek ahlakına saygı gösterip göstermedikleri, doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket edip etmedikleri

vi. Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük düzeyi ile önceki davranışları

vii. Kamu ile diğer kişilerin kullanılan ifadeler karşısında sahip oldukları hakların ağırlığı

viii. Fotoğrafın kimliği ifşa edecek şekilde yayımlanmasının habere değer sağlayıp sağlamadığı

33. Anayasa Mahkemesi başvurunun koşullarına göre yukarıda sayılan kriterlerin derece mahkemelerince gerektiği gibi değerlendirilip değerlendirilmediğini denetler (Nilgün Halloran, § 44; Ergün Poyraz (2), § 56; Kadir Sağdıç, §§ 58-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73). Şüphesiz ki bu denetim, başvurucu hakkındaki haberlerin -yayımlandığı bağlamdan koparılmaksızın- olayın bütünselliği içinde incelenmesini gerektirir (Nilgün Halloran, § 52; Önder Balıkçı, § 45). Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılayan değerlendirmelerin yapılmaması başvurucunun iddia ettiği üzere anayasal haklarını ihlal edecektir.

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

34. Somut olayda derece mahkemelerinin başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkı ile davalıların basın özgürlükleri arasında adil bir denge kurup kurmadıkları incelenmelidir. Bu bağlamda eldeki başvuru bir bütün olarak değerlendirilirken ele alınması gereken temel mesele yapılan haberin başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkı bağlamında gazetecilik etik ilkeleri, gazetecilik mesleğinin ödev ve sorumlulukları ile uyumlu olup olmadığı ve bunun yargısal denetimini yapan makamların verdikleri kararların devletin pozitif yükümlülüğünü yerine getirmeye ve netice itibarıyla -eğer gerekliyse- başvurucunun uğradığını iddia ettiği zararı gidermeye elverişli olup olmadığıdır.

35. Bu doğrultuda başvurucu hakkındaki haberde adı ve soyadı ile fotoğrafına yer verilerek isimleri belirtilen diğer bürokratlarla başvurucunun bir sistem kurdukları ve bu sistem üzerinden ruhsat yolsuzluğu yaptıkları iddia edilmiştir. Başvurucu yönünden haberde ifade edilen bu iddianın bir olgu isnadı olduğunda şüphe bulunmamaktadır. Bu durumda haberdeki söz konusu olgu isnadıyla ilgili olarak bu iddiaların doğruluğu konusunda haberi yapan davalıların yeterli araştırmayı yapıp yapmadığı denetlenmelidir (bkz. § 27).

36. Yargılama sürecinde başvurucunun illegal bir yapılanma ile bağlantısı olduğuna ve bu yapı dâhilinde bir işlem gerçekleştirdiğine dair somut bir delil ya da emarenin ortaya konulduğu görülmemektedir. Nitekim davalıların cevap dilekçelerinde başvurucuyla ilgili haberdeki iddialarına ilişkin olarak yeterli açıklama sunduklarını söylemek de mümkün görünmemektedir. Haberde başvurucu hakkında iddia edilen hususlar yönünden de herhangi bir soruşturma ya da kovuşturma bulunduğuna da rastlanmamıştır. Buna rağmen başvurucu hakkında yapılan haberlerde "...kurdukları sistemle 800 milyon TL'lik ruhsat yolsuzluğu yaptıkları belirlendi." şeklinde ifade kullanılmıştır.

37. Oysa bir gazeteci; mesleğinin etik ilkeleri ışığında, iyi niyetle topluma doğru ve güvenilir bilgi sağlama ödev ve sorumluluğunu yerine getirmelidir. Davalı ise haberin konusu itibarıyla yayımlanmasında kamu yararı bulunduğunu, dava konusu haber içeriğinin basın özgürlüğü kapsamında olduğunu ifade etmiş; bununla birlikte haberde ileri sürdüğü olgusal iddiaların doğruluğu konusunda yeterli araştırmayı yaptığına dair herhangi bir savunmada bulunmamıştır. Bu olgusal isnatlar konusunda yalnızca aralarında başvurucunun bulunmadığı kişilerin görüşmelerine ilişkin çekilen fotoğrafları kaynak olarak göstermiştir.

38. Yukarıda detaylı olarak bahsedildiği üzere Yargıtay bozma kararına uyan ilk derece mahkemesi; haberde belirtildiği şekliyle adına, soyadına ve fotoğrafına yer verilen başvurucunun illegal bir yapılanma içinde devleti zarara uğratıp uğratmadığı, söz konusu iddiaların dayanağının somut ve objektif bir şekilde ortaya konulup konulmadığı, iddiaların doğruluğu hususunda yeterli bir araştırma yapılıp yapılmadığı, olgusal isnat olarak sunulan fotoğraflarda başvurucunun yer alıp almadığı yönünde değerlendirmede bulunmaksızın karar vermiştir. Bu kararı verirken de başvurucunun haberde doğrudan hedef alınmadığı gerekçesiyle yetinmiştir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesince ortaya konulan ölçütler gözetilmeksizin (bkz. § 32), ifade ve basın özgürlükleri ile şeref ve itibarın korunması hakkı arasında adil bir denge kurmaya çalışmayan ilk derece mahkemesinin ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya koymadığı değerlendirilmiştir.

39. Başvuruya konu davada verilen kararın anayasal hakların korunması bakımından yetersiz olduğu kabul edildiğinde, başvurucunun manevi varlığının korunması bakımından devletin pozitif yükümlülüğünün yerine getirildiği söylenemeyecektir.

40. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan kişinin şeref ve itibarının korunması hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

41. Başvurucu, yargılamanın yedi yıl sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

42. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK], B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Dolayısıyla makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik nedenleri incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. GİDERİM

44. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi ve şeref ve itibar hakkının korunmasının ihlal edilmesi sebebiyle 50.000 TL manevi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.

45. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1.B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

46. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir (Hasan Sarıcı [GK], B. No: 2018/37695, 9/10/2024, § 55).

47. Öte yandan şeref ve itibarın korunması hakkına yönelik ihlalin niteliği dikkate alınarak başvurucuya net 34.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan şeref ve itibarın korunması hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin şeref ve itibarın korunması hakkına yönelik ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2021/81, K.2021/287) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 34.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 664,10 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.664,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 25/3/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Yasin Ayfer Erkoç [1. B.], B. No: 2022/77724, 25/3/2025, § …)
   
Başvuru Adı YASİN AYFER ERKOÇ
Başvuru No 2022/77724
Başvuru Tarihi 12/8/2022
Karar Tarihi 25/3/2025

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, yapılan haber nedeniyle şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
İfade özgürlüğü İfade özgürlüğü - şeref ve itibar dengesi İhlal Yeniden yargılama
İhlal Manevi tazminat
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi