TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ ACAR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2022/80119)
|
|
Karar Tarihi: 29/4/2025
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin Özgür SEVİMLİ
|
Başvurucu
|
:
|
Ali ACAR
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet Ali ASLAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kesinleşen mahkûmiyet kararı sonrasında yeniden yapılan yargılama sonucunda soruşturma evresinde müdafii hazır bulunmaksızın alınan ifadelerin hükme esas alınması ve delillerin hatalı değerlendirilmesi suretiyle önceki mahkûmiyet kararının aynen onaylanması nedeniyle adil yargılanma hakkının, tatbik edilen hukuk kurallarının öngörülemez nitelikte olması nedeniyle de suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/8/2022 tarihinde yapılmıştır. Kabul edilebilirlik konusunda oybirliği sağlanamadığı için başvuru Komisyonca Bölüme sevk edilmiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği, bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar şöyledir:
A. Başvurucu Hakkında Açılan Ceza Davasına Konu Eylemler
1. 18/11/1999 Tarihli Olay
5. Kolluk görevlilerinin düzenledikleri 18/11/1999 tarihli tutanağa göre devriye görevi yapıldığı sırada haber merkezinin bir kişinin Üsküdar'daki Atatürkçü Düşünce Derneğini (ADD) bombaladığını ihbar ettiğini söylemesi üzerine anılan derneğe gidildiğinde yerde cam kırıkları ve dışarıdaki tabelada bir pankart bulunduğu, pankart üzerinde "Kahrolsun Laik Dikta, Ya Şeriat Ya Ölüm İBDA/C" yazılı olduğu belirtilmiştir. Anılan tutanakta ayrıca sprey boyayla derneğin giriş kapısına "İBDA/C" ve oda içerisindeki duvara "Ahbese Lanet İBDA/C" yazıldığı, odadaki masanın ortadan delindiği, olay yerinde basınç ve parça etkili boru bombaya ait parçalar bulunduğu, diğer odalarda da yine boyayla "Ya Şeriat Ya Ölüm" ve "İBDA/C Geliyoruz" yazılarının bulunduğu bilgilerine yer verilmiştir.
6. Derneğin Üsküdar Şubesi Başkanı olan M.K. kollukta alınan ifadesinde; olayı polislerden öğrendiğini, dernekte bulunan eşyaların tahrip edildiğini ve derneğin bazı üyeleri ile sivil ve resmî kuruluşlara ait bilgilerin yer aldığı telefon fihristinin dernekten çalınmış olduğunu beyan etmiştir.
7. İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı (Polis Kriminal) tarafından yapılan inceleme üzerine düzenlenen 19/11/1999 tarihli ekspertiz raporunda, olay yerinde elde edilen patlamış bombaya ait parçalar üzerinde el yapımı patlayıcılarda kullanılan maddelerden potasyum klorat tespit edildiği belirtilmiştir.
8. Parmak İzi Laboratuvar Büro Amirliğinin 21/11/1999 tarihli ekspertiz raporunda, olayda ele geçirilen materyaller üzerinde tetkik ve mukayeseye elverişli parmak izi tespit edilemediği bildirilmiştir.
9. Bomba imha uzmanı olan kolluk görevlileri tarafından düzenlenen 24/11/1999 tarihli inceleme raporunda; olay yerinde bulunan demir su borusu parçaları ile parçalanmış sigara izmariti parçaları ve Polis Kriminal raporundaki bulgular birlikte değerlendirildiğinde olayda kullanılan bomba yapılırken su borusu içerisine potasyum klorat doldurulduğu ve borunun her iki tarafının kapatıldığı, boru içerisine ateşlemeyi sağlamak için maytap fitili yerleştirildiği ve gecikme sağlanması için de fitil ile sigara izmaritinin irtibatlandırıldığı bilgilerine yer verilmiştir. Raporda ayrıca bu tip boru bombaların patlaması sonucu canlılarda ölüme ve yaralanmalara neden olabileceği, cansız maddelerde ise bu bombaların yakıcı ve tahrip edici özelliğe sahip olduğu belirtilmiştir.
10. Olaya ilişkin Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturmada başvurucunun yakalandığı tarihe kadar geçen süreçte olayı gerçekleştiren kişi ya da kişiler tespit edilememiştir.
2. 13/12/1999 ve 14/12/1999 Tarihli Olaylar
11. Kolluk görevlileri tarafından 14/12/1999 tarihinde saat 00.30'da düzenlenen tutanağa göre 13/12/1999 tarihinde saat 23.55 sıralarında Kısıklı Caddesi'nde faaliyet gösteren Diyanet Vakfı'na ait binada patlama sesi geldiğinin anons edilmesi üzerine olay yerine gidildiği, olay yerinde bulunan bomba imha ekibine göre olayda boru tipi bomba kullanıldığı, binanın panjur ve camlarının patladığı, binanın beton kısımlarına kırmızı sprey boya ile "İBDA/C" yazıldığı, bir süre sonra yapılan yeni anons ile Nuh Kuyusu Caddesi'nde faaliyet gösteren İhlas Satış Mağazası adlı yerde de patlama olduğunun bildirildiği, anılan yere gidildiğinde burada da patlamış hâlde fitil ateşlemeli boru tipi bomba olduğu belirtilmiştir.
12. İhlas Satış Mağazası adlı yerde yapılan olay yeri inceleme işlemi üzerine düzenlenen raporda; işyeri camında patlama nedeniyle çatlak meydana geldiği, olay yerinde bomba yapımında kullanılan çivi ve cam parçaları ve niteliği tespit edilemeyen sıvı madde olduğu belirlenmiştir.
13. Polis Kriminal tarafından düzenlenen 15/12/1999 tarihli ekspertiz raporunda; Diyanet Vakfı'nda gerçekleşen eylem sonucu olay yerinde elde edilen su borusu, kör tapa ve nipel parçaları üzerinde patlayıcı maddelerden potasyum klorat artıklarının bulunduğu tespit edilmiştir.
14. Bomba imha uzmanı olan kolluk görevlileri tarafından söz konusu iki bombalama eylemine dair düzenlenen raporlarda yer verilen tespitler şöyledir:
i. Diyanet Vakfı'nda gerçekleşen bombalama eyleminde olay yerinde bulunan boru nipel parçalarının bombada dış kap, sigara izmaritinin de ateşlemeyi ve gecikmeyi sağlamak için kullanıldığı, bombanın sigara gecikmeli, fitil ateşlemeli, basınç ve parça etkili el yapımı boru bomba olduğu, ana patlayıcısının da potasyum klorat olduğu belirtilmiştir.
ii. İhlas satış mağazasında kullanılan bombada soda şişesinin bombanın dış kabı, çivilerin de parça tesiri yapması için kullanıldıkları, bombanın basınç ve parça tesirli, ateşlemeli el yapımı bomba olduğu değerlendirilmiştir.
iii. Her iki olayda kullanılan bombanın yapılış ve kullanılış tarzı itibarıyla canlılarda öldürücü ve yaralayıcı, cansız maddelerde de yakıcı ve tahrip edici özelliğe sahip olduğu belirtilmiştir.
15. Olaya ilişkin yürütülen soruşturmalarda başvurucunun yakalandığı tarihe kadar geçen süreçte olayı gerçekleştiren kişi ya da kişiler tespit edilememiştir.
3. 19/12/1999 Tarihli Olay
16. Kolluk görevlileri tarafından düzenlenen 19/12/1999 tarihli olay yeri inceleme ve tespit tutanağında; olay günü saat 14.30 sıralarında telsiz merkezinin ihbarı ile İstanbul İçerenköy'de bulunan Carrefour Ticaret Merkezine bomba konulduğunun bildirilmesi üzerine kolluk görevlilerinin olay yerine geldiği, işyeri otoparkında bomba araması yapılmaktayken tekel ürünlerinin satışının yapıldığı reyonda patlama olduğu, bundan 1-2 dakika sonra da park yerinde bir patlama daha meydana geldiği, patlamalar sonucunda reyondaki alkollü içki şişelerinin kırıldığı ve bazı otomobillerin hasar gördüğü belirtilmiştir.
17. İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünce düzenlenen 20/12/1999 tarihli bilgi formu başlıklı yazıda bu olayı İslami Büyük Doğu Akıncılar Cephesi (İBDA/C) adlı silahlı terör örgütünün üstlendiği belirtilmiş ve ibdagiz isimli kullanıcı tarafından NTV adlı televizyon kanalının internet adresine gönderilen ve olayın İBDA/C tarafından yapıldığını açıklayan elektronik posta (e-posta) içeriği dosyaya sunulmuştur. Ancak Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturmada başvurucunun yakalandığı tarihe kadar geçen süreçte olayı gerçekleştiren kişi ya da kişiler tespit edilememiştir.
18. Polis Kriminal tarafından düzenlenen 22/12/1999 tarihli ekspertiz raporunda, patlamaların gerçekleştiği yerlerden elde edilen materyaller üzerinde patlayıcı madde karışımlarından potasyum klorat ve alüminyum nitrat bulaşıklarının olduğu tespit edilmiştir.
19. Olay yerinde ele geçirilen materyallerin bomba imha uzmanı kolluk görevlileri tarafından incelenmesi üzerine düzenlenen 25/12/1999 tarihli raporda; su borusunun bombanın dış kabı, pillerin akım kaynağı, elektronik kol saatlerinin de gecikmeyi sağlayan zaman ayarlı ateşleme anahtarı olarak kullanıldığı, boru içerisine patlayıcı madde karışımları konulduktan sonra borunun redüksiyon ve kör tapa ile kapatıldığı, her iki bombanın zaman ayarlı, parça ve basınç etkili bomba niteliğinde olduğu, bu tip bombaların patlaması sonucu canlılarda ölüm ve yaralanmalara, cansız maddelerde ise yakıcı ve tahrip edici etkiye neden olabileceği belirtilmiştir.
B. 25/12/1999 Tarihli Olay ve Başvurucu Hakkındaki Soruşturma Süreci
20. 25/12/1999 tarihinde saat 23.55 sıralarında İstanbul Şişli'de bulunan Kanal D adlı televizyon kanalına ait binanın bahçe duvarı üzerine bırakılan bir adet fitil ateşlemeli, parça ve basınç etkili boru bombanın patlaması olayıyla ilgili olarak soruşturma başlatılmıştır.
21. Söz konusu patlama üzerine görevlendirilen kolluk görevlileri tarafından düzenlenen 26/12/1999 tarihli yakalama tutanağında; olayla ilgili çevrede araştırma yapılmakta iken 26/12/1999 tarihinde ve saat 00.05 sıralarında televizyon binasının arka sokaklarında görülen başvurucunun durumundan şüphelenilip durdurulduğu, yapılan üst aramasında bir adet patlamamış elektronik düzenekli bomba ele geçirildiği, kendisine sorulduğunda da televizyon binasına bomba koyma eylemini bizzat gerçekleştirdiğini söylemesi üzerine yakalandığı belirtilmiştir. Yakalama tutanağında başvurucunun imzası da bulunmaktadır.
22. Kolluk görevlileri tarafından 26/12/1999 tarihinde ve saat 02.30 sıralarında başvurucunun evinde yapılan arama işlemi üzerine düzenlenen tutanağa göre kolluk görevlileri başvurucuyla eve gelmiş, kapıyı başvurucu kendi anahtarıyla açarak evde arama yapılmasına rıza göstermiştir. Arama sonucunda Salih Mirzabeyoğlu kod adını kullanan S.İ.E.ye ait kitaplar, iki adet Furkan adlı dergi, Akıncı Yolu adlı derginin abonelerinin isim ve ikamet adreslerine ait liste, bir adet mavi bez üzerine beyaz renkli, üç hilal ve yıldız basılı İBDA/C terör örgütüne ait bayrak, naylon poşetler içerisinde bomba yapımında kullanıldığı belirtilen farklı renklerde toz maddeler, maytap fitilleri, üzerinde tadilat yapıldığı ve pil soketi ile irtibatlandırıldığı belirtilen kol saati, pil soketi ile irtibatlı ve cıvalı sistem kurulan tükenmez kalem dış kısmı, ikişer ve beşer santimetre boyutunda 25 adet çivi, kör tapalar, nipel ve redüksiyon, ara kablolar, rezistans teli, piller, üzerinde "Kahrolsun Emperyalist Batı Yaşasın Nizam Başyücelik Devleti" ibaresi ve "İBDA/C" imzası bulunan pankart, ADD Üsküdar Şubesine ait telefon fihristi ve üzerinde başvurucunun adının yazılı olduğu içerisinde bomba yapımını gösteren elektronik şema ile tarifin yer aldığı kâğıt bulunan zarf ele geçirilmiştir. Arama işlemine dair tutanak, başvurucu tarafından da imzalanmıştır.
23. İstanbul Emniyet Müdürlüğünün 29/12/1999 tarihli yazısında, başvurucunun evinde ele geçirilen kitaplardan biri hakkında İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesince 29/11/1995 tarihli toplatma kararı verildiği belirtilmiştir.
24. Bomba imha uzmanı kolluk görevlileri tarafından olay yerinde bulunan su borusu, boruya ait kör tapalar ve redüksiyon, elektronik kol saati, piller ve pil yatağı üzerinde yapılan inceleme üzerine düzenlenen 27/12/1999 tarihli raporda, bu materyaller üzerinde parmak izi tespit edilemediği bildirilmiştir.
25. Polis Kriminal görevlilerinin düzenlediği 27/12/1999 tarihli ekspertiz raporuna göre başvurucunun evinde yapılan aramada ele geçirilen bomba yapımına dair açıklamaların olduğu notlardaki el yazılarının önceden aynı örgüte üye olduğu gerekçesiyle hakkında adli işlem yapılan E.K.nın eli ürünü olduğu belirlenmiştir.
26. Polis Kriminal görevlilerinin düzenlediği 28/12/1999 tarihli ekspertiz raporuna göre olay yerinde bulunan kalıntılar üzerinde patlayıcı maddelerden potasyum klorat artıklarının bulunduğu, başvurucuda ele geçirilerek bomba imha uzmanlarınca etkisiz hâle getirildiği belirtilen zaman ayarlı boru bombadan elde edilen 80 gram ağırlığındaki toz maddenin de patlayıcı madde karışımlarından potasyum klorat ve alüminyum tozu içerdiği tespit edilmiştir.
27. Polis Kriminal görevlilerinin düzenlediği aynı tarihli diğer ekspertiz raporunda; başvurucunun evinde ele geçirilen toz maddelerin bir kısmının patlayıcı madde karışımlarından potasyum klorat ve alüminyum tozu, potasyum klorat ve sodyum benzoat, bu maddelerden bir kısmının da patlayıcı madde karışımlarında kullanılan kükürt ve postasyum klorat oldukları, yine fitillerin patlayıcı madde ateşleme işleminde kullanılan maytap fitili olduğu ve macunun da maddeleri sabitlemek için kullanılan çelik macunu olduğu bilgilerine yer verilmiştir.
28. Bomba imha uzmanı kolluk görevlilerinin düzenledikleri 29/12/1999 tarihli iki ayrı olay yeri inceleme raporunda;
i. Olay yeri dışında hazırlanıp getirilen bombanın olay yerinde patladığı, olay yerinde bulunan demir boru parçalarının bombanın dış kabı olarak kullanıldığı, bombanın ana patlayıcısının ekspertiz raporunda belirtildiği üzere potasyum klorat olduğu; bu tür malzemelerle bomba yapıldığında canlılar üzerinde öldürücü, cansız maddeler üzerinde de tahrip edici güce sahip olduğu bilgisi verilmiştir.
ii. Yakalandığı anda başvurucunun üzerinde ele geçirilen materyaller üzerindeki inceleme sonucunda su borusunun bombanın dış kabı, kol saatinin zaman ayarı ve anahtar olarak, pillerin bombadaki rezistans sistemini çalıştırmak için kullanıldığı; bu bombanın patlaması neticesinde canlılar üzerinde öldürücü, cansız maddeler üzerinde de tahrip edici güce sahip olduğu bilgisi verilmiştir.
29. Başvurucunun evinde ele geçirilen materyaller üzerinde bomba imha uzmanı kolluk görevlilerince yapılan inceleme üzerine düzenlenen inceleme ve imha tutanağında yer verilen tespitler şöyledir:
i. Maytap fitillerinin patlayıcı maddeleri ateşlemek amacıyla kullanıldığı, üzerlerinde tadilat yapılmış pil soketi irtibatlı elektronik kol saatlerinin arka kapakları açılarak alarm sistemlerinden çıkarılan kablolar üzerine irtibatlandırılan elektronik devreler yardımıyla zaman ayarlı saatli bomba yapımında kullanılacak şekilde yapıldığı değerlendirilmiştir.
ii. Pil soketi irtibatlı olan, cıvalı sistemle yapılmış tükenmez kalemin dış kısmının bir tarafı eritilerek ve diğer tarafından iki çıplak kablo sokulup içine cıva doldurularak kapatıldığı, kabloların uçlarının pil soketine lehimle tutturularak cıvalı sistemli, sarsıntıya hassas bomba yapımında anahtar olarak kullanılabilecek şekilde hazırlandığı, çivilerin el yapımı bombaların parça tesirini artırmak için boruların içine konulabileceği belirtilmiştir.
iii. Havya ve lehimin bombaların kablo bağlantılarını lehimlemek için kullanıldığı, kör tapaların boru bombaların ağız kısımlarına takılan tapalardan olduğu, nipel ve redüksiyonun boru bomba yapımında kullanılabilecek şekilde hazırlandığı; ara kabloların, hazırlanan bombaların düzenlerinin çalışıp çalışmadığını kontrol etmek amacıyla kullanıldığı, bombada ateşleme düzeneği olarak ince rezistans bulunduğu ve başvurucuda ele geçirilen bomba içerisindeki rezistansın da bu amaçla kullanıldığı sonucuna ulaşılmıştır.
30. Başvurucunun kollukta müdafii hazır bulundurulmaksızın alınan kolluk ifadesi şöyledir:
i. Salih Mirzabeyoğlu kod adını kullanan S.İ.E.nin devlet güvenlik mahkemesinde 14/4/1999 tarihinde yapılan duruşmasına katıldığını ve bu sırada gösteri yaptığı için yakalanıp gözaltına alındığını, 55 gün boyunca Metris ceza infaz kurumunda kaldığını, 27/8/1999 tarihinde deprem sonrası Eyüp'teki Kaşkarlı Camii'nde 40-50 kişilik bir grup ile kaldığı sırada İBDA/C mensubu olduğu gerekçesiyle gözaltına alındığını, değişik tarihlerde bu örgütün mensuplarını ziyaret ettiğinde yine gözaltına alındığını beyan etmiştir.
ii. İBDA/C örgütünün fikirlerini siyasi görüş olarak benimsediğini, örgütün liderinin kumandan olarak tanımladığı S.İ.E. olduğunu, bu kişinin bir dergiye verdiği röportajı okuyup sempati duyduğunu, sonra örgüte ait farklı dergileri de okudukça örgütü benimsediğini, kendisinin de örgüt içerisinde yayınlanan Akıncı Yol adlı dergide yazı işleri müdürlüğü yaptığını, evinde ele geçirilen Furkan dergisinin de örgüte ait yayın olduğunu söylemiştir.
iii. İfade Tutanağı'nın 3. sayfasına göre başvurucuya örgüte ne zaman, ne şekilde katıldığı ve örgüt içerisindeki konumunun ne olduğu sorulduğunda; 1985 yılında H.A.Y. adlı okul arkadaşı tarafından İBDA/C'nin ideolojisi ile tanıştığını, teşkilat içinde yazar ve yayıncı olarak faaliyet gösterdiğini, örgüt içinde yayın ve propaganda sorumlusu olduğunu, Akademya adlı dergiyi çıkarttığını, geçmişte de Ak Doğuş, Ak Zuhur, Tahkim, Yeni Tahkim gibi dergilerde idarecilik ve yazarlık yaptığını, Tavır, Karar, Elif, Taraf ve Akıncı Yolu dergilerinde de az sayıda yazılar yazdığını beyan ettiği belirtilmiştir.
iv. Kendisine örgüt içindeki faaliyetleri sorulduğunda; 1994 ila 1996 yılları arasında Tahkim ve Yeni Tahkim dergilerinde yazılar yazdığını, 1997 yılında Akıncı Yol dergisini çıkardığını, sonra derginin basın muhabiri olduğunu, mahkemelerde İBDA/C ile ilgili duruşmaları izlediğini söylemiştir.
v. Başvurucuya yakalandığı güne kadar örgüt içinde gerçekleştirdiği eylemlerin neler olduğu sorulduğunda verdiği beyanlar şöyledir:
- Metris Ceza İnfaz Kurumunda kaldığı süreçte aynı koğuşta kaldıkları İBDA/C mensubu E.E.K.dan boru tipi, zaman ayarlı ve ani ateşlemeli bomba yapımını teorik olarak öğrendiğini, infaz kurumundan çıktıktan sonra da düzenli olarak örgüt mensuplarını ziyaret ettiğini, bu ziyaretlerden birinde yaklaşık iki ay kadar önce E.E.K.nın kendisine bomba yapım şeması ve bombayı nasıl yapacağını anlatan dokümanları verdiğini, bu dokümanların içinde bomba yapımında kullanılan malzemelerin listesinin de olduğunu, listede bulunan alüminyum tozu, potasyum, kükürt, piller, kablo, saat, transistör, direnç, boru ve tapa gibi materyalleri çeşitli işyerlerinden satın alıp evinin çatı katında sakladığını, böylece eylem yapmaya karar verdiğini ve ilk olarak ADD'ye bomba koymayı planladığını söylemiştir.
- ADD'ye bomba konulması eyleminden bir gün önce evinin çatısında bulunan ve koli içinde sakladığı bomba malzemelerini çıkardığını, su borusu dirseğinin içine kükürt, alüminyum tozu ve potasyumdan oluşan karışımı yerleştirdiğini, dirseğin iki tarafına da tapa taktığını, bir delikten içeriye torpil fitili sokup bombayı hazırladığını, evdeki kırmızı boya ve fırçayı kullanarak beyaz bez üzerine "Kahrolsun Laik Dikta Ya Şeriat Ya Ölüm İBDA/C" yazdığını, hazırladığı bu malzemelerle yanına sprey boya da alarak bir gün sonra saat 04.00 sıralarında taksi ile ADD'nin dış kapısının önüne geldiğini, demir çubukla kapıyı zorlayıp açtığını, duvarlarda asılı bulunan Atatürk portrelerini yere atıp kırdığını, sprey boya ile duvarlara "Ya Şeriat Ya Ölüm - Ya Müntakim Ya Allah İntikam - Ahbese Lanet - İBDA/C Geliyoruz" yazılarını yazdığını, yanında getirdiği pankartı bina dışında bulunan dernek tabelasının üzerine astığını, yanında getirdiği bombayı sigara ile yaktıktan sonra dernek içindeki masanın altına atarak bırakıp kapıyı kapatarak olay yerinden kaçtığını, telefon kulübesinden bazı basın - yayın kuruluşlarını arayarak eylemi İBDA/C adına üstlendiğini ve oradan ayrılıp evine gittiğini söylemiştir.
- Başvurucuya 13/12/1999 ve 14/12/1999 tarihlerinde Diyanet Vakfı ve İhlas satış mağazasında meydana gelen patlamalar sorulduğunda; Diyanet Vakfı'nı İslâm dinine hizmet etmediği, İhlas satış mağazasını da bu işyerinin bağlı olduğu holding bünyesinde dini ve müslümanları sömürdüğü düşüncesiyle bu kuruluşlara ait yerlerde eylem yapmaya karar verdiğini, evinde bulunan malzemelerden dirsek boru içine kükürt, alüminyum tozu ve potasyumdan oluşan karışımı koyduğunu, borunun iki tarafını tapalarla kapatıp içine fitil soktuğunu, bir şişe içine de aynı kimyasal karışımı ve fitili koyduğunu, saat 23.00 sıralarında bu bombaları ve sprey boyayı yanına alarak dolmuşla Diyanet Vakfı Neşriyat Bölge Müdürlüğünün önüne geldiğini, binanın vitrin camı önüne bıraktığı bombayı sigarayla ateşlediğini, sigara yanmaya devam ederken sprey boyayla bina kolonlarının üzerine "İBDA/C" yazdığını, oradan yaya olarak ayrılıp İhlas mağazası önüne geldiğini, şişe içine hazırladığı diğer bombayı mağazanın giriş kapısının sağına bıraktığını ve fitili sigara ile yakıp yine yaya olarak oradan da ayrıldığını, telefon kulübesine gidip çeşitli basın-yayın kuruluşlarını arayarak bu olayları da İBDA/C adına üstlendiğini ifade etmiştir.
- Başvurucuya 19/12/1999 tarihinde Carrefour Ticaret Merkezinde meydana gelen patlamalar sorulduğunda; bomba yapımında kullandığı malzemelerin bir kısmını bu işyerinin yan tarafındaki bir dükkandan aldığını, bu esnada Carrefour'un güvenliğinin yetersiz olduğunu gördüğünü, bu nedenle eylem yapmaya karar verdiğini, olaydan bir gün önce evindeki malzemelerle daha önceden hazırladığı bombalar gibi boru tipi iki adet bomba hazırladığını, boruların bir tarafını tapa ile kapattığını, boruların içerisine kükürt, alüminyum tozu ve potasyumdan oluşan karışımı koyduğunu, boruların diğer taraflarını da ortası delik tapalarla kapattığını, deliklerden içeriye torpil fitili sokup fitillerin olduğu bölüme dijital saatlerden yaptığı zaman ayarlı devreleri taktığını, patlama saatlerini de saat 15.00 olarak ayarlayıp bombaları hazırladığını söylemiştir.
- Başvurucu devamla olay günü saat 13.00 sıralarında bombaları poşete koyup yanına alarak Carrefour'un önüne geldiğini, bu poşeti alışveriş sepetine koyup güvenlikten geçtiğini ancak sepetteki eşyanın güvenlik görevlilerince aranmadığı için tespit edilmediğini, önce domuz ürünlerinin olduğu rafın arka kısmına bombalardan birini yerleştirdiğini, diğer bombayı da alkollü içkilerin olduğu rafın arkasına koyup işyerinden ayrıldığını, telefon kulübesinden Carrefour'a ait işyeri telefonunu arayıp işyerine bomba koyduğunu, gerekli önlemlerin alınması gerektiğini ve eylemi İBDA/C adına yaptığını söylediğini, basın kuruluşlarını da arayıp benzer şeyler söylediğini, tekrar mağazanın içine girip önlem alınmadığını görünce yeniden telefonla işyerini aradığını, bomba koyduğunu ısrarla söyleyip önlem alınmadığı için görevlilere kızdığını, ardından tekrar mağazaya girip alkollü içkileri görebileceği yerde bombanın patlamasını beklediğini, mağaza görevlilerinin yine de önlem almadığını ve saat 15.00'te alkollü içki reyonuna koyduğu bombanın büyük bir gürültüyle patladığını, bunun üzerine insanların panikle kaçmaya başladığını, panik yaşayan insanları sakin olmaları yönünde telkin ettiğini söylemiştir.
- Başvurucu bu olaya ilişkin ayrıca domuz ürünleri reyonuna koyduğu bombayı da aynı anda patlaması için ayarladığı hâlde bu bombanın patlamaması üzerine delil bırakmamak için bu bombayı geri alıp cebine koyarak mağaza dışına çıktığını, bombayla eve gitmeyi düşündüğünü ancak yaptığı eylemi mağaza görevlilerinin örtbas edecek şekilde bu patlamanın alkollü içki şişelerinden kaynaklandığını söylemek suretiyle basın açıklaması yaptıklarını görmesi üzerine basın kuruluşlarının da olay yerinde olmalarını fırsat bilip eylemini tamamlamak için mağaza otoparkına gidip cebindeki çakmakla diğer bombanın fitilini ateşleyerek araçların arasında bulunan bir ağacın dibine bombayı bıraktığını ve olay yerinden kaçtığını, kısa süre sonra bu bombanın da patladığını, olaydan sonra eyleme dair haberleri televizyondan izlerken bazı kanalların bu eylemi hafife aldıklarını gördüğünü, ayrıca eylem öncesi mağaza çalışanlarını uyardığı hâlde önlem alınmadığı için eyleme dikkat çekmek ve görevlilere tepki göstermek amacıyla kolluk görevlileri tarafından soruşturma dosyasına sunulan elektronik postayı internet kafeye gidip basın kuruluşlarının e-posta adreslerine kendisinin gönderdiğini beyan etmiştir.
- Başvurucuya 25/12/1999 tarihinde Kanal D binasının bahçesine bomba konulması olayı sorulduğunda; olay günü evindeki bomba malzemeleriyle iki borunun bir tarafını kör tapa ile diğer taraflarını da ortasını deldiği tapalarla kapattığını, boruların içine kükürt, alüminyum tozu ve potasyumdan oluşan karışımı koyup tapalara açtığı deliklerden içeriye fitil soktuğunu, birinin fitilinin olduğu bölüme dijital kol saatinden yaptığı devreyi yerleştirip patlama saatini 23.45 olarak ayarladığını, böylece iki bomba hazırladığını söylemiştir. Başvurucu devamla bombaları yanına alıp Kanal D binasının önüne geldiğini, ani ateşlemeli boru tipi bombanın fitilini sigara ile yakıp binanın bahçe duvarının bittiği yerdeki duvarın dibine bombayı bıraktığını, kısa süre sonra bombanın büyük bir gürültüyle patladığını, bunun üzerine telefon kulübesinden Kanal D televizyonunu arayıp bu eylemin amacının gazeteci F.A.ya yönelik olduğunu ve İBDA/C adına yaptığını söylediğini, yanında bulunan zaman ayarlı bomba ile binanın arka tarafına geçtiğini ve garaj giriş kapısının olduğu yere diğer bombayı bırakmaya çalışırken orada bulunan güvenlik görevlisi kendisini fark ettiği için bombayı koyamadığını, görevli ile tartışıp olay yerinden uzaklaşmakta olduğu sırada oradan geçen sivil polisler tarafından şüphe üzerine durdurulduğunu ve üzerindeki bomba ile yakalandığını söylemiştir.
vi. Başvurucuya evinde yapılan arama işlemi sonucunda ele geçirilen materyaller sorulduğunda;
- S.İ.E.nin kitaplarını ve Furkan dergisini çeşitli kitapçılardan okumak için aldığını, toz maddelerin potasyum klorat, kükürt ve alüminyum tozu olduğunu; bunları bomba yapımında kullanmak için satın aldığını, bu maddeleri de ifadesinde belirttiği bombalama eylemlerinde kullandığını söylemiştir.
- Maytap fitillerini, kör tapaları, çivileri, boruları, kol saatlerini, pilleri, kabloları, rezistans telini, LED lambayı, redüksiyonu ve nipeli de sonradan yapacağı eylemlerde kullanacağı zaman ayarlı bombayı hazırlamak için bulundurduğunu beyan etmiştir.
- Kırmızı renkli plastik boya ve fırçayı ADD'de gerçekleştirdiği eylemde olay yerinde bıraktığı pankartı ve evinde bulunan diğer pankartı hazırlamakta kullandığını, İBDA/C'ye ait olduğunu söylediği bayrağı önceden örgütün yayın evinden aldığını, İBDA/C'nin görüşlerini benimsediği için de bu bayrağı evde bulundurduğunu ifade etmiştir.
- Pil soketi yapılmış cıvalı sistemin olduğu kalemle bomba yapım şeması ile tarifini Metris Ceza İnfaz Kurumunda ziyaret ettiği E.E.K.dan aldığını, bu tarifi kullanarak yaptığı bombaları da söz konusu bombalama eylemlerinde kullandığını, ADD Üsküdar Şubesine ait ajandayı kişileri tedirgin etmek ve istihbarat sağlamak için bu yeri bombaladığı sırada alıp eve getirdiğini söylemiştir.
vii. Başvurucuya kolluk ifadesinde kendisi hakkında M.G.H. adlı kişiyle 15/12/1999 tarihinden sonra ev kiraladığına, Metris Ceza İnfaz Kurumu çevresinde yaya olarak ya da otomobille sürekli dolaştığına, kuruma müdahale amacıyla dışarıdan gelecek takviye birlik olup olmadığına ilişkin keşif yaptığına, olası bir hareketlenmede kurumdaki kişileri telefonla uyarıp savunma durumuna geçirerek infaz koruma memurlarını rehin alma planları yaptığına dair bilgiler edinildiği bildirilmiş ve bu hususta da beyanı alınmıştır. Kolluk ifadesine dair tutanakta başvurucunun bu soruya ilişkin cevabında M.G.T.yi M.H.T. olarak tanıdığına, o kişinin İBDA/C mensubu olduğuna, onunla bir süre önce erzak almak için görüştüğüne, bunun dışında irtibat kurmadığına ve kolluğun kendisi hakkındaki bu duyumlara dair bilgisi olmadığına dair beyanda bulunduğu belirtilmiştir.
31. Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde görevli altı kolluk görevlisi tarafından başvurucuya kolluk ifadesinde belirttiği diğer bombalı eylemlere dair müdafii hazır bulundurulmaksızın yer gösterme işlemleri yaptırılmıştır. Başvurucu söz konusu eylemlerin her biri açısından ayrı ayrı düzenlenen tutanaklarda yer verilen anlatımlarında da önceden verdiği ifadelerini tekrarlamıştır.
32. İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığına (Başsavcılık) gönderilen 29/12/1999 tarihli fezlekede, başvurucunun arşiv kayıtlarının araştırıldığı ve bu verilere göre başvurucunun İBDA/C örgütü yöneticisi olduğu belirtilen S.İ.E.nin yargılandığı sırada bu kişiye destek vermek amacıyla 14/4/1999 tarihinde yapılan izinsiz gösteriye katıldığı gerekçesiyle yakalanıp tutuklandığı, 14/10/1999 tarihine kadar katıldığı iki ayrı gösteri nedeniyle de yakalandıktan sonra serbest bırakıldığı bilgilerine yer verilmiştir.
33. Başvurucunun kolluk ifadesi ve yer gösterme tutanaklarında kendisinin gerçekleştirdiğini kabul ettiği diğer eylemler yönünden yürütülen diğer soruşturmalar da Başsavcılık tarafından yürütülen soruşturma dosyasında birleştirilmiştir.
34. Başvurucunun Başsavcılığa sevk edilmesi sırasında alınan 29/12/1999 tarihli adli raporda; kafasına vurulup boğazının sıkıldığından bahsettiğine, yapılan muayenesinde darp ve cebir izi görülmediğine dair açıklamalar yer almaktadır.
35. Başvurucu 29/12/1999 tarihinde Başsavcılıkta müdafii hazır bulunmaksızın alınan savunmasında; 26/12/1999 tarihinde eve gitmek üzere gece yarısı Mecidiyeköy otobüs duraklarında beklerken polislerin kendisini yakaladığını, üzerinde el yapımı bir bomba olduğunu, bunun üzerine evinde de arama yapıldığını, evinde ele geçirilen malzemeleri kabul ettiğini, bunun dışında ifade vermek istemediğini, kollukta verdiği ifadesini kabul etmediğini, bu ifadenin zorla alındığını, İBDA/C'nin fikirlerini benimsediğini, örgütün legal alandaki faaliyetlerine katıldığını, izinsiz gösterilere katılması nedeniyle 55 gün ceza infaz kurumunda kaldığını, bu kurumda S.İ.E.nin koğuşunda tutulduğunu ve E.E.K.dan bomba yapımı üzerine eğitim aldığını söylemiştir. Başvurucuya kolluktaki ifadesinde kabul ettiği beş eylem sorulduğunda bu eylemleri de kabul etmediğini, gerekirse mahkemede detaylı ifade vereceğini, bu aşamada başka bir şey söylemek istemediğini beyan etmiştir.
36. Tutuklanma talebiyle sevk edildiği İstanbul 6 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Başkanlığında müdafii hazır bulunmaksızın yapılan sorgusunda başvurucu;
i. İBDA/C'nin görüşlerini benimsediğini, örgüte ait Akıncı dergisinin yayınlanması faaliyetini yürüttüğünü, bu derginin yasal bir yayın olduğunu ve kendisinin de 1997 yılında bir yıl süreyle bu derginin sorumlu yazı işleri müdürü olduğunu söylemiştir.
ii. Örgütün yayın organlarında çeşitli yazılar da yazdığını ve bu nedenle hakkında DGM'lerde davalar açıldığını, sonradan yürürlüğe giren af kanunları sonucunda bu davalardan beraat ettiğini beyan etmiştir.
iii. S.İ.E.nin DGM'de görülen yargılamasında yapılan gösteriye izinsiz katılmadığını, bu beyanının tutanağa hatalı yazıldığını, olayda basın muhabiri olarak görev yaparken gözaltına alınıp tutuklandığını söylemiştir.
iv. 26/12/1999 tarihinde gece yarısı otobüs durağında beklerken şüphe üzerine polislerin kendisini yakaladığını, üzerinde yakalanan bomba ile evinde ele geçirilen ve bomba yapımında kullandığı malzemelerle diğer materyallerin kendisine ait olduğunu, fırsatını bulabilseydi evdeki malzemelerle bomba yapmayı planladığını, bomba yapımını tutuklu kaldığı dönemde öğrendiğini beyan etmiştir.
v. Başvurucuya kollukta alınan ifadesi okunup altındaki imza gösterildiğinde; imzanın kendisine ait olduğunu ancak ifadeyi kabul etmediğini, polislerin kendilerine göre bir şeyler yazdığını ve ifadeyi okumasına fırsat vermeden kendisine zorla imzalattıklarını söylemiştir.
vi. Kendisine Başsavcılıkta alınan ifadesi okunduğunda ise bu ifadenin doğru olduğunu beyan etmiştir.
37. Sorgusunun ardından tutuklanan başvurucu hakkında Başsavcılık 18/1/2000 tarihinde düzenlediği iddianame ile yasa dışı silahlı örgütün sair efradı olmak suçundan 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun 168. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile beş kez olmak üzere patlayıcı madde atmak suçundan da aynı mülga Kanun'un 264. maddesinin (6) numaralı fıkrası uyarınca cezalandırılması talebiyle İstanbul 1 No.lu DGM'ye (1 No.lu DGM) kamu davası açmıştır.
38. İddianamede 25/12/1999 tarihli olayın ardından başvurucunun üzerinde ve evinde yapılan arama sonrası ele geçirilen materyallere, ADD, İhlas Satış Mağazası, Diyanet Vakfı, Carrefour Alışveriş Merkezi ile Kanal D binasında meydana gelen patlamalara dair kolluk tarafından düzenlenen raporlara ve başvurucunun bu eylemleri tutuklu olduğu sırada E.E.K.dan aldığı bomba yapımı eğitimi doğrultusunda kendisinin gerçekleştirdiğine dair kollukta verdiği ifadesine, Başsavcılık ve DGM'de alınan ifadelerinde de üzerinde ve evinde ele geçirilen materyallerin kendisine ait olduğuna ilişkin savunmalarına yer verilmiştir. Başsavcılık; kolluk tarafından düzenlenen raporların da başvurucunun beyanlarını doğruladığı, böylece başvurucunun İBDA/C örgütü mensubu olduğu ve örgüt faaliyeti kapsamında beş ayrı yerde bombalama eylemlerini gerçekleştirdiği kanaatine varmıştır.
C. Başvurucu Hakkında Yargıtay'ın 21/11/2002 Tarihli Bozma Kararı Öncesindeki Kovuşturma Süreci
39. Başvurucunun yargılamanın ilk celsesinden önce 1 No.lu DGM'ye sunduğu ve kendi el yazısıyla yazdığı 29/6/2000 tarihli dilekçesinde;
i. İBDA/C'nin görüşlerini benimsediğini ancak bu oluşumun bir terör örgütü olmadığını, yapılanmanın içerisinde legal faaliyetlerde bulunduğunu, ceza infaz kurumunda kaldığı dönemde S.İ.E. ile aynı koğuşta kalmasının kendisi için şeref vesilesi olduğunu, salıverildikten sonra tekrar onun yanına gelebilmek istediğini, bunun için kendisine illegal görüntü vererek üzerinde bomba ile yakalanmaya karar verdiğini, olay günü üzerinde ele geçirilen bombanın patlamaya hazır olmadığını, bombada ateşleme sistemi olan fünye ya da fitil bulunmadığını söylemiştir.
ii. Yakalandığı gün niyetinin Vatan Caddesindeki Emniyet Müdürlüğüne gitmek ve bir şekilde yakalanmak olduğunu, Mecidiyeköy'e geldiğinde caddede bir hareketlenme gördüğünü, polis arabalarının Kanal D binasına doğru gittiğini, bunun üzerine otobüs duraklarına doğru yürüdüğünü belirtmiştir.
iii. Kanal D binasının otoparkının giriş kapısındaki güvenlik görevlisinin yanına gelip ne olduğunu sorduğunu, görevlinin kendisine bomba patladığını söylemesi üzerine bunu yakalanmak için fırsat bilip şüphe çekmek için "Oh! İyi olmuş. Kim yaptıysa eline sağlık." dediğini ancak görevlinin dikkatini çekemediğini, bunun üzerine biraz daha dolaştığını, o esnada sivil polislerin araçla geldiğini görünce yine güvenlik görevlisinin yanına gidip ona küfrettiğini ve kaçar gibi hareketler yaptığını, bunu gören polislerin gelip ne olduğunu sorduğunu, polislere güvenlik görevlisinin kendisine küfrettiğini söyleyince polislerin araçtan inip onunla konuştuğunu, polislerin dikkatini çekemeyince onlara şüpheli yakaladıklarında prim alıp almadıklarını sorup şanslı günlerinde olabileceklerini söylediğini, yine de polislerin dikkatini çekemeyince panik yapmamaları kaydıyla bir şey söyleyeceğini belirtip cebinde bomba olduğu bilgisini verdiğini, sonra da bombayı cebinden çıkarıp ellerine verdiğini beyan etmiştir.
iv. Bombayı gören polislerin korktuğunu, korkmamaları için bombanın fitilinin olmadığını söylediğini, anlattıklarının doğru olduğunu güvenlik görevlisi ve polislerden öğrenilebileceğini söylemiştir.
v. Karakola gittiğinde polislere ne isterlerse kabul edeceğini söylediğini, onların da fırsattan istifade ederek aslında yapmadığı eylemleri kendi üzerine yıktıklarını, buna rağmen sırf yeniden ceza infaz kurumuna dönebilmek için kendisine dikte ettirilen hususları söyleyip yazdığını, ifadesini de okumadan imzaladığını, bu nedenle bombalama eylemlerini kabul etmediğini ileri sürmüştür.
vi. Cebindeki bombayı yapmak için evinde birtakım malzemeler bulundurduğunu fakat tahmin ettiği kadarıyla evde ele geçirildiği belirtilen çoğu malzemenin aslında kendisine ait olmadığını, ev arama tutanağında kendi imzasının olmaması gerektiğini, ev araması için görevlilerle saat 01.30 sıralarında eve geldiğini, polislerin iki saat boyunca evi aradığını ve tutanağı yeniden karakola geldiklerinde imzalatacaklarını söylediklerini ancak evden çıkacakken evin kapısını kapattırmadıklarını ve kendisini eve getiren polislerin evde kaldığını, kendisini de olay yerine çağırdıkları başka bir polis ekibiyle karakola getirdiklerini söylemiştir.
vii. Tutuklandıktan sonra öğrendiğine göre polislerin evden öğleden sonra 14.30 civarında ayrıldığını, komşulardan duyduğu kadarıyla eve poşet vb. taşıyıp çıkardığını, komşular ne olduğunu sorduğunda da hırsızlık olayı olduğunu söylediklerini, bu konuda komşulardan da tanıklık edebilecek kişiler olduğunu, bu nedenle ev arama tutanağında imzasının bulunup bulunmadığının araştırılması gerektiğini ileri sürmüştür.
40. Başvurucu hakkında Yargıtayın bozma kararı öncesi yapılan yargılamaya dair celselerde müdafii hazır bulundurulmamıştır.
41. Yargılamanın 29/6/2000 tarihli celsesinde hazır edilen başvurucunun savunması alınmıştır. Başvurucu bu celseden önce sunduğu dilekçe içeriğini tekrar ettiğini, kolluk, Başsavcılık ve DGM'de alınan savunmaları ile kolluk tarafından düzenlenen tutanak ve raporları kabul etmediğini, beş ayrı bombalama eylemiyle ilgisi bulunmadığını, olay günü üzerinde ele geçirilen bombayı kendisinin imal ettiğini ancak bu bombanın ateşleme sistemi bulunmadığı için patlamaya hazır olmadığını, önceden ceza infaz kurumunda tutuklu kaldığı süreçte bazı arkadaşlarından bomba yapımını teorik olarak öğrendiğini, bomba yapımı ile ilgili evinde ele geçirilen dokümanların kendisine ait olmadığını, E.E.K.yı tanıdığını ancak bomba yapımını ondan öğrenmediğini söylemiştir.
42. 14/11/2000 tarihli ikinci celsede soruşturma evresinde başvurucunun hazır bulunduğu yer gösterme işlemlerine katılan kolluk görevlilerinden A.T.nin tanık sıfatıyla ifadesi alınmış ve bu kişi tutanakların altındaki imzanın kendisine ait olduğunu, anılan işlemlere kendisinin de katıldığını söylemiştir. Başvurucu, tanık beyanını kabul etmediğini söylemiş ve yakalama tutanağında imzası bulunan kolluk görevlilerinin de tanık sıfatıyla ifadelerinin alınmasını talep etmiştir.
43. 1 No.lu DGM, anılan örgüte üye oldukları gerekçesiyle haklarında İstanbul 6 No.lu DGM'de ayrı dava açılan başka sanıklar ile başvurucu hakkındaki dava arasında irtibat bulunduğundan bahisle 22/2/2001 tarihinde davaların birleştirilmesine karar vermiş ancak davaların birleştirildiği mahkemece diğer sanıklar ile başvurucu arasında irtibat bulunmadığı ve diğer davada hüküm kurulduğu gerekçesiyle birleştirme talebi reddedilmiştir. Bunun üzerine başvurucu hakkındaki yargılamaya 1 No.lu DGM tarafından devam edilmiştir.
44. Yargılamanın 10/7/2001 tarihli celsesinde başvurucu hakkında yakalama işlemi yapan kolluk görevlilerinden S.C. tanık sıfatıyla dinlenilmiştir. S.C. ifadesinde; başvurucuyu yakaladıklarında üzerinde pili takılı olmayan bomba bulunduğunu, başvurucuyu bomba atarken görmediklerini söylemiştir. Başvurucu; tanığın olay anında kendisini özellikle yakalatmaya çalışıp üzerinde bomba olduğunu söyleyip söylemediğine dair beyanının alınmasını talep etmiş, tanık bu soru üzerine başvurucunun olay anında güvenlik görevlisi ile tartıştığını ve onu yakaladıktan sonra üst araması yaptıklarında bombayı başvurucunun üzerinde ele geçirdiklerini beyan etmiştir. Başvurucu ise tanığın bu beyanını kabul etmediğini, polislerin kendisini ekip aracına bindirdiklerinde onlara yakalama yaptıkları zaman prim alıp almadıklarını sorduktan sonra üzerinde bomba olduğunu söylediğini, polislerin korkması üzerine de bombanın fitili olmadığını ve patlamayacağını söylediğini ileri sürmüştür.
45. Başvurucunun tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumundan getirtilememesi nedeniyle hazır bulunmadığı 25/9/2001 tarihli celsede başvurucuyu yakalayan kolluk görevlilerinden N.M.nin de tanık sıfatıyla ifadesi alınmış, N.M. ifadesinde yakalama tutanağındaki imzanın kendisine ait olduğunu ve başvurucunun yakalanması işlemine kendisinin de katıldığını beyan etmiştir. Bu celsede, alınan tanık beyanlarının yeterli görüldüğünden bahisle yakalama işlemine katılan diğer tanıkların dinlenilmesinden vazgeçilmesine dair ara karar verilmiştir.
46. Başvurucu 4/12/2001 tarihli celseden önce sunduğu ve aynı tarihte yapılan celsede okunan ek dilekçesinde kendi üzerinde bulunan ve polislere teslim ettiği bombanın fitilsiz olup patlamaya hazır olmadığına ve hiçbir bombalama eylemini kendisinin gerçekleştirmediğine dair savunmalarına ek olarak;
i. Carrefour Alışveriş Merkezinde patlayan bombalara ait artıklarda tespit edilen bazı kimyasal maddelerin kendi evinde ele geçirilen toz maddelerle uyumlu olmadığını, İhlas Satış Mağazası ve Diyanet Vakfı'nda gerçekleşen eylemler sırasında teyzesinin evinde bulunduğunu, ADD'de gerçekleşen patlamadan bir gün sonra başka bir gösteriye katılması sonucu yakalandığını, o zaman da evinin arandığını ancak ADD'ye ait ajandanın evde bulunmadığını, bu ajandayı evinde arama yapan polislerin eve koymuş olabileceklerini ileri sürmüştür.
ii. Kolluk ifadesinin 3. sayfasında hayat hikâyesine dair verdiği bilgilerin aslında kendisiyle ilgili olmadığını, kolluk görevlilerin İBDA/C'ye yönelik yürüttüğü başka bir soruşturmada alınan ifadedeki anlatımların bir kısmını kendisi hakkında düzenlenen kolluk ifadesine eklediklerini beyan etmiştir.
47. Yargılamanın 4/12/2001 tarihli celsesinde Başsavcılık esas hakkında mütalaasını sunmuştur. Anılan mütalaada, iddianamede yer verilen eylemlerin başvurucu tarafından gerçekleştirildiği ancak bu eylemlerin 765 sayılı mülga Kanun'un 146. maddesinin (1) numaralı fıkrasında düzenlenen Türkiye Cumhuriyeti Teşkilatı Esasiye Kanununun tamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül etmiş olan Büyük Millet Meclisini iskata veya vazifesini yapmaktan men suçuna cebren teşebbüsü oluşturduğu değerlendirilerek başvurucunun bu suçtan cezalandırılması talep edilmiştir.
48. Yargılamanın 9/7/2002 tarihli celsesinde başvurucuya Başsavcılığın mütalaasına karşı ek savunma hakkı verilmiştir. Başvurucu da bu celsede esas hakkında savunmasını içeren dilekçesini sunmuştur. Anılan dilekçede; tanık A.T.nin evde yapılan aramada ele geçirildiği belirtilen eşyadan bazılarını evde görmediğine dair beyanının duruşma tutanağına geçirilmediğini, tanık S.C.nin ifadesinde kendisinde ele geçirilen bombada pil olmadığına dair beyanı karşısında bombanın patlamaya hazır olmadığına dair savunmasının bu beyanla doğrulandığını, hazır bulunmadığı celsede dinlenen diğer tanığa savunmasında ileri sürdüğü hususların sorulmadan yüzeysel olarak beyanının alındığını, beyanlarını alınmasını istediği diğer tutanak tanıklarının ise dinlenilmesinden vazgeçilmesinin hukuka aykırı olduğunu, tutuklu olması nedeniyle kovuşturma sürecinde savunmasını yeterince hazırlayamadığını, tahliye olması durumunda kendisine avukat tutma şansı bulabileceğini beyan etmiştir.
49. Yargılamanın 12/9/2002 tarihli celsesinde 1 No.lu DGM, başvurucuya 765 sayılı mülga Kanun'un 146. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca 30 yıl ağır hapis cezası vermiştir. Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde başvurucunun aşamalardaki savunmalarına değinildikten sonra suçun sübutu ve eylemin hukuki nitelendirmesi açısından yer verilen tespit ve değerlendirmeler şöyledir:
i. Başvurucunun arkadaşı H.A.Y.nin telkinleri ile İBDA/C'nin ideolojisini benimsemeye başladığı, örgüt lideri S.İ.E.nin DGM'de yapılan duruşmalarını izlemeye geldiği, sonrasında yapılan izinsiz gösteriye katılması nedeniyle tutuklanıp Metris Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda kaldığı, bu süreçte aynı koğuşta kaldığı E.E.K.den boru bomba ve zaman ayarlı, ani ateşlemeli bomba yapımını öğrendiği belirtilmiştir.
ii. Tahliye olduktan sonra bomba yapımında kullanılan ve evinde ele geçirilen materyalleri temin ettiği, ardından iddianamede yer verilen beş ayrı yere bomba konulması eylemlerini gerçekleştirdiği ve ardından da üzerinde taşıdığı bomba ile yakalandığı ifade edilmiştir.
iii. İddianameye konu tüm eylemlerin olay yeri inceleme raporları, ekspertiz raporları, yer gösterme, inceleme ve imha raporları ile başvurucunun kollukta alınan beyanı doğrultusunda sabit olduğu değerlendirilmiştir.
iv. Başvurucunun gerçekleştirdiği kabul edilen eylemlerin insanların topluca ve çoğunlukla girip çıktıkları yerlerde gerçekleştirilmesi itibarıyla yoğunluğu ve toplum üzerinde yarattığı etki dikkate alındığında 765 sayılı mülga Kanun'un 146. maddesinin (1) numaralı fıkrasında düzenlenen suçu oluşturduğu sonucuna ulaşılmıştır.
50. Karar tarihi itibarıyla resen de temyiz kanun yolu açık olan mahkûmiyet kararına karşı Cumhuriyet savcısının ve başvurucunun da temyiz kanun yoluna başvurmaları üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesi 21/11/2002 tarihinde, başvurucuya atılı eylemlerin sübutu ve hukuki nitelendirmesine dair tespit ve değerlendirmelerin hukuka uygun olduğunu belirtmiş ancak başvurucu hakkında uygulanan ceza indiriminin idam cezası yerine müebbet ağır hapis cezası üzerinden uygulanması nedeniyle sonuç cezanın eksik olarak belirlendiği gerekçesiyle hükmü bozmuştur.
D. Bozma Kararı Üzerine Devam Eden Yargılamaya İlişkin Süreç
51. Bozma üzerine devam eden yargılamanın 6/3/2003 tarihli ilk celsesinde bozma kararı okunmuş, başvurucu karara karşı beyanda bulunmak için süre talep etmiştir.
52. 1 No.lu DGM 12/6/2003 tarihli celsede bozma ilamına uyulmasına karar vermiş, Başsavcılık bozma kararı öncesi verdiği esas hakkındaki mütalaasını tekrar etmiştir. Başvurucu bu celsede alınan savunmasında kollukta verdiği ifadesini kabul etmediğini, ifade tutanağında adı geçen H.A.Y.yi tanımadığını beyan etmiş ve Başsavcılığın mütalaasına karşı beyanda bulunmak üzere süre verilmesini talep etmiştir. 21/8/2003 tarihli bir sonraki celsede ise başvurucu avukat tuttuğunu ve savunma hazırlayamadığını beyan ederek yeniden süre verilmesi talebinde bulunmuştur. Celse sonunda yargılamaya 28/10/2003 tarihinde devam edilmesi kararlaştırılmıştır.
53. Dosyaya 11/9/2003 tarihli vekâletname ibraz eden başvuru müdafii, araştırılması gerektiğini ileri sürdüğü hususlara dair 17/10/2003 tarihli dilekçe sunmuştur. Başvurucu müdafiinin bu dilekçede ileri sürdüğü itirazları ve dilekçeye eklediği belgelerin içeriği şöyledir:
i. Başvurucunun kollukta alınan ifadesinin aslında başvurucuya ait olmadığını, tutanakta yer alan beyanların kolluk tarafından kurgu sonucu hazırlanıp tutanağın başvurucuya işkence sonucunda imzalatıldığını, bu ifadeyi içeren tutanağın bir sayfasının başvurucunun başka bir eylem nedeniyle İstanbul 4. Asliye Ceza Mahkemesinde açılan ceza davasına konu soruşturma evresinde önceden alınan kolluk beyanından, bir sayfasının da H.S. adlı kişi hakkında yürütülen ayrı bir soruşturmada bu kişinin 31/8/1999 tarihinde kollukta alınan ifadesinden birebir kopyalandığını ileri sürmüştür.
ii. Başvurucu müdafii bu bağlamda, H.S. hakkında İBDA/C terör örgütü üyesi olma suçundan yürütülen farklı bir soruşturma sırasında bu kişiye kollukta örgüte ne zaman ve nasıl katıldığına, örgütteki konumunun, örgütün yayın kuruluşlarının ve 1999 yılının örgüt için öneminin ne olduğuna dair sorulan sorulara ve bu kişinin verdiği cevaplara başvurucunun kollukta alınan ifadesine dair tutanakta birebir yer verildiğini ileri sürmüştür. Ayrıca başvurucu ve H.S. hakkında açılan davaların hangi mahkemelerin hangi esas sayılı dosyalarında devam ettiğine dair açıklamalarda da bulunulmuştur.
iii. Belirtilen nedenlerle bozma kararı öncesi Başsavcılığın sunduğu esas hakkında mütalaada ve gerekçeli kararda başvurucunun H.A.Y. ile ilgili anlatımlarını içeren beyanların başvurucuya ait olmadığını ileri sürerek söz konusu dosyaların getirtilerek incelenmesi talebinde bulunulmuştur.
iv. Dilekçe ekinde H.S.nin kollukta alınan ifadesine dair tutanak da sunulmuştur.
54. 28/10/2003 tarihli celsede başvurucu ve müdafii hazır bulunmuş ve duruşmada başvurucu müdafiinin 17/10/2003 tarihli dilekçesi okunduktan sonra dilekçe ve ekindeki ifade tutanağı ile tüm dosya kapsamının yeterli görüldüğü gerekçesiyle dilekçede belirtilen hususların araştırılması talebi reddedilmiştir.
55. Başvurucu müdafii 23/3/2004 havale tarihli dilekçesiyle Başsavcılığın mütalaasına karşı savunmasını sunmuştur. Anılan dilekçede ileri sürülen itirazlar şöyledir:
i. Başvurucunun kolluk ifadesinin bazı kısımlarının başka kişilerin ifadelerinden kopyalandığına ve bu beyanların hükme esas alınamayacağına dair 17/10/2003 tarihli dilekçede ileri sürülen itirazları yinelemiştir.
ii. Başvurucu her ne kadar soruşturma evresinde verdiği ifadelerde evde bomba yapımında kullanılan malzemelerin kendisine ait olduğunu kabul etse de;
- Danıştayın yakın tarihte verdiği bir karara göre sanıkların rızası olsa bile mahkeme kararı olmaksızın ikamette arama yapılamayacağını ve bu suretle elde edilen delillerin hukuka aykırı delil olduğunu söylemiştir.
- Başvurucunun dava konusu bombalama eylemlerini kabul etmediğini, bu eylemleri onun yaptığına dair herhangi bir delil de bulunamadığını ileri sürmüştür.
iii. Bombalama eylemlerinde kimsenin ölmediğini ya da yaralanmadığını, başvurucunun hükme esas alınan kolluk ifadesinde de Carrefour Alışveriş Merkezinde gerçekleşen patlama öncesinde mağaza görevlilerine haber verilerek önlem alınması telkininde bulunulduğuna dair anlatımlar olduğunu vurgulamıştır. Dolayısıyla kolluk ifadesi doğru kabul edilse bile bu eylemin vahametinden söz edilemeyeceği, dolayısıyla eylemlerin hukuki nitelendirmesinin hatalı yapıldığını ileri sürmüştür.
56. Diğer yandan başvurucu da müdafiinin beyanlarına ek olarak 23/3/2004 havale tarihli dilekçesiyle esas hakkında mütalaaya karşı savunmasını sunmuştur. Anılan dilekçede yer verilen ifadeler şöyledir:
i. Başvurucu, müdafiinin sunduğu 17/10/2003 tarihli dilekçede yer alan açıklamalar ve ekinde sunulan H.S.ye ait ifade tutanağının sureti itibarıyla kendi kolluk ifadesi olarak bozma öncesi hükme esas alınan beyanların gerçek olmadığının kanıtlandığını söylemiştir. Savunmasının hukuki yönünü müdafiine bıraktığını belirterek önemli gördüğünü söylediği farklı bir hususa daha değinmek istediğini belirtmiştir.
ii. Başvurucu bu bağlamda, üzerinde patlamaya hazır olmayan bomba ile kendi isteğiyle yakalandığı, bu nedenle bomba imal etmek ve örgüte yardım suçlarından hüküm kurulması gerektiği hâlde kendisine ait olmayan ifadeler gerekçe gösterilerek 765 sayılı mülga Kanun'un 146. maddesi uyarınca hakkında hukuka aykırı ve ağır bir ceza verildiğini beyan etmiştir.
iii. Bombalama eylemlerinin kendisi tarafından gerçekleştirildiği kabul edilse dahi bu eylemlerde patlayan bombaların basit ses bombaları olduğunu, olaylarda ölüm ya da yaralanma meydana gelmediğini, birçok kişinin öldüğü ya da yaralandığı farklı eylemlerle ciddi hasarların oluşmadığı bombalama eylemleriyle patlamaya hazır olmayan bombayla yakalanma eylemlerine aynı cezanın verilemeyeceğini, bu durumunu hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
iv. Kendi isteğiyle yakalandığını önceki savunmalarında da dile getirdiğini, istiklâl mahkemeleri kurulup kendisine idam cezası verilse dahi bu davranışından pişman olmadığını söylemiştir.
57. Yargılamanın 23/3/2004 tarihli celsesinde hazır bulunan başvurucu ve müdafii aynı tarihli savunma dilekçelerini dosyaya sunmuşlar ve bu dilekçelerde dile getirdikleri hususlar kendileri tarafından yargılama sırasında ayrı ayrı okunmuştur.
58. DGM'lerin kapatılması üzerine dosyanın devredildiği İstanbul (Kapatılan) 9. Ağır Ceza Mahkemesi (4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun mülga 250. maddesi ile görevli) başvurucu ve müdafiinin hazır bulunduğu 20/4/2006 tarihli celsede başvurucunun 765 sayılı mülga Kanun'un 146. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir.
59. Gerekçeli kararda, farklı tarihlerde gerçekleşen beş ayrı bombalama eylemi sonrası kolluk görevlileri ve polis kriminal tarafından düzenlenen raporlara, başvurucunun yakalanması sonrası düzenlenen yakalama ve evinde yapılan arama işlemine dair tutanaklara, başvurucuda ele geçirilen bomba ile evinde bulunan materyallere dair ekspertiz raporlarına, başvurucunun katıldığı yer gösterme işlemlerine dair tutanaklarla aşamalarda verdiği ifadelere değinildikten sonra İBDA/C'nin terör örgütü olarak kabulüne dair yer verilen değerlendirmeler şöyledir:
"Yasa dışı İBDA-C terör örgütü; büyük doğu fikrinden etkilenerek bu fikir çerçevesinde dergiler çıkaran [S.İ.E.nin] 1985-1986 yıllarında Türkiye'deki mevcut rejimi yıkarak dini temellere dayalı ve merkezi Türkiye de olacak şekilde tüm müslüman ülkeleri içine alan büyük doğu kurarak cemiyet iradesini temsil eden 101 kişiden oluşan ve kendince aydınlar aristokrasisi adı verilen yüceler kurultayının içinden seçtiği Baş Yüce Devletini kurmak amacıyla bu şahsın liderliğinde kurulan ve 3713 S.Y. kapsamında bir terör örgütü olup, örgüt stratejisinin tebliğ ve örgütlenme ile başlayan ve cihat ile biten bir süreç sonunda federal bir islam devletinin kurulmasının öngörüldüğü, bu hedefe ulaşmada silahlı eylem ve şiddeti zorunlu görerek propaganda amacıyla eylemler gerçekleştirdiği, ana amacın Anayasal Düzeni silah zoruyla değiştirerek federal bir islam devleti kurmak olup, 1990 yılından sonra silahlı saldırı, bomba atma, yasa dışı gösteri yapma, gasp gibi eylemler gerçekleştirdiği anlaşılmıştır."
60. Mahkûmiyet kararında, davaya konu eylemleri başvurucunun gerçekleştirdiğine dair yer alan değerlendirmeler şöyledir:
i. Yakalama tutanağına göre başvurucunun üzerinde bomba ile yakalandığı ve bu tutanağın söz konusu işlemi gerçekleştiren iki kolluk görevlisinin kovuşturma evresinde alınan tanık beyanlarıyla doğrulandığı belirtilmiştir. Bununla birlikte, başvurucunun evinde yapılan arama işlemi sonucunda düzenlenen tutanağa atıf yapılarak başvurucunun evinde bomba yapımına dair materyaller, bombalı saldırı yapılan ADD'den alınan fihrist ve örgüte ait kitaplarla pankartların ele geçirildiği ifade edilmiştir.
ii. Başvurucunun kollukta alınan ifadesinde yer alan ve H.S. adlı kişinin ifadesinden kopyalandığı iddia edilen kısımlara değinilmeksizin başvurucunun dava konusu bombalama eylemlerine ve son eylemin ardından bomba ile yakalandığına dair anlatımlarına yer verilmiştir. Diğer yandan beş ayrı bombalama eylemine dair yer gösterme tutanaklarının da başvurucu tarafından imzalandığı, böylece anılan tutanakların başvurucunun kollukta alınan ifadesini doğruladığı belirtilmiştir.
iii. Başvurucunun evinde ele geçirilen bomba yapım şeması ve tarife dair el yazısının ekspertiz raporuna göre E.E.K. adlı kişinin eli ürünü olduğu bilgisi aktarılmış ve başvurucunun kolluktaki ifadesinde de bomba yapımını bu kişiden öğrendiğini söylemesinin dikkate değer olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca kolluk ve ekspertiz raporlarında da başvurucunun evinde ele geçirilen materyallerle zaman ayarlı, parça ve basınç etkili boru bomba yapılabileceğine dair tespitler bulunulduğunun altı çizilmiştir.
iv. Her ne kadar başvurucu kollukta verdiği ifadesini sonradan inkâr etmişse de dosyadaki diğer delillerin bu ifadeyi doğrular nitelikte olduğu belirtilmiştir.
v. Dosya kapsamında hukuka aykırı olarak elde edilen ve dosyadan çıkarılması gereken bir delil olmadığı vurgulanmıştır.
vi. Belirtilen nedenlerle başvurucunun örgüt elebaşısının kitaplarından ve görüşlerinden etkilenerek önce örgüte sempati duyduğu, sonrasında örgüt mensuplarının yargılandığı mahkeme önündeki gösteriye katılıp tutuklandığı, tutuklu kaldığı süreçte E.E.K.dan bomba yapımı konusunda eğitim aldığı, tahliye olduktan sonra piyasadan bomba yapımında kullanılan malzemeleri toplayıp eylem sürecine girdiği, bu bağlamda iddianameye konu beş ayrı bombalama eylemini gerçekleştirdiği, 25/12/1999 tarihinde gerçekleştirdiği Kanal D binasına ait bahçe duvarına bomba bırakılması eyleminden sonra da patlamaya hazır bomba ile yakalandığı sonucuna ulaşılmıştır.
61. Anılan kararda söz konusu eylemlerin hukuki nitelendirmesine ve hükme konu cezaya ilişkin lehe kanunun belirlenmesine dair yer alan değerlendirmeler ise şöyledir:
i. Başvurucunun gerçekleştirdiği eylemlerin insanların canına ve mal varlığı değerlerine yönelik olduğu, üyesi olduğu terör örgütünün amacı da dikkate alındığında bu eylemlerin vahamet arz ettiği, böylece anılan eylemlerin örgütün amaçladığı suçun işlenmesi doğrultusundaki örgütsel bağlılığı desteklediği, dolayısıyla İBDA/C terör örgütünün Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nı silah zoruyla değiştirmeye yönelik eylemlerine başvurucunun da dava konusu eylemleriyle iştirak ederek Anayasa'yı ihlal suçunu işlediği belirtilmiştir.
ii. Başvurucunun eylemlerine konu cezanın belirlenmesi açısından 765 sayılı mülga Kanun'un 146. maddesinin (1) numaralı fıkrası ile sonradan yürürlüğe giren 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun Anayasa'yı ihlal suçunun düzenlendiği 309. maddesinin karşılaştırılması gerektiği belirtilmiştir.
iii. Bu bağlamda, suçun unsurları bakımından her iki kanun hükmünün aynı olduğu ancak 5237 sayılı Kanun'un 309. maddesinin (2) numaralı fıkrasında bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların da işlenmesi hâlinde ayrıca diğer suçlardan dolayı da ceza verilmesinin öngörüldüğü, dolayısıyla 5237 sayılı Kanun gereği hüküm kurulması durumunda başvurucu hakkında her bir bombalama eylemi açısından ayrıca aynı Kanun'un 274. ve 213. maddeleri uyarınca da ceza verilmesi gerektiği, bu durumda başvurucu hakkındaki temel cezanın lehine olduğu sonucuna ulaşılan 765 sayılı mülga Kanun'un 146. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır.
62. Karar tarihi itibarıyla resen de temyiz kanun yolu açık olan mahkûmiyet kararına karşı başvurucu müdafii de kendisinin ve başvurucunun celselerde sözlü olarak ya da sundukları dilekçelerle ileri sürdükleri itirazları yineleyerek temyiz kanun yoluna başvurmuştur. Yargıtay ise 19/7/2006 tarihinde mahkûmiyet kararını onamıştır.
E. Başvurucu Hakkındaki Yargılamanın Yenilenmesi Süreci
63. Başvurucu ve müdafii, hükmün kesinleşmesine kadar devam eden süreçte ileri sürdükleri itirazlarına ek olarak İBDA/C mensubu oldukları iddiasıyla haklarında önceden kesinleşmiş mahkûmiyet kararları bulunan S.İ.E. ve S.U. adlı hükümlüler hakkında sonradan İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince yargılamanın yenilendiğini ve beraat kararı verilip bu kararın kesinleştiğini, bu kararın başvurucu açısından da emsal olduğunu beyan edip ilgili kararı da ibraz ederek yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.
64. Talebe dayanak olan dava dosyasına göre İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi 22/7/2014 tarihinde, daha önce İstanbul DGM'nin 2/4/2001 tarihli ve E.1999/19, K.2001/105 sayılı kararıyla İBDA/C örgütünün lideri olduğu gerekçesiyle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm olan S.İ.E. hakkındaki yargılamanın yenilenmesine karar vermiştir.
65. Anılan davada yeniden yapılan yargılamada tanık anlatımlarına, o dönemde görev yapan yargı mensuplarının basında çıkan beyanlarına, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Araştırma Komisyonu raporuna, Anayasa Mahkemesi tarafından verilen hak ihlali kararlarına ve diğer delillere dayanılarak 2/3/2016 tarihinde önceki hükmün ortadan kaldırılmasına ve sanığın beraatine karar verilmiştir. S.İ.E. hakkındaki gerekçe şu şekildedir:
"[S.İ.E. hakkındaki önceki] mahkumiyet hükmünde kabul edilip benimsendiği şekliyle şiddet eylemlerinin gerçekleştirilmeye başlandığı 1991 - 1992 yıllarından sonra oluşturulan cephe hareketlerinde emir, talimat verme veya sair şekilde yönlendirmesi olduğuna, İBDA/C silahlı örgütünü oluşturduğu ve şiddet eylemlerini gerçekleştirdiği kabul edilen birbirinden bağımsız cephe ve hücre oluşumları ile arasında organik bağının bulunduğuna dair mahkumiyetine elverişli ve yeterli, kesin ve inandırıcı, somut ve objektif hiçbir kanıt mevcut olmadığı;
[A]ralarında hiyerarşik bir yapılanma olmaksızın birbirinden bağımsız hareket ederek aldıkları kararları faaliyete geçirdiği kabul edilen İBDA/C örgütü mensuplarının gerçekleştirdikleri anayasal düzeni değiştirmeye ve ortadan kaldırmaya yönelik şiddet eylemlerine doğrudan doğruya katıldığı tespit edilemeyen hükümlünün, salt kitaplarından etkilenildiği ve eserlerinin örgüt üyelerinin siyasi ve ideolojik altyapısını oluşturduğu düşüncesiyle söz konusu eylemlerden cezai yönden sorumlu tutulması şeklindeki bir anlayış ve hukuki yorumun kabul edilemeyeceği, önceki mahkumiyet hükmünde kabul edilip hükme dayanak yapılan 'lidersiz bir örgüt düşünülemeyeceğinden örgüt mensuplarının Kumandan sıfatı ile lider olarak gördükleri ve bağlı oldukları S.İ.E.nin İBDA/C silahlı terör örgütü lideri olduğu ve bu yüzden de örgüt mensuplarının gerçekleştirdiği eylemlerden örgüt lideri olarak sorumlu olduğu' şeklindeki bakış açısının modern ceza hukukunun şahsiliği ve kusur sorumluluğu ilkeleriyle bağdaşmayan, toptancı bir anlayışı ifade eden deyim yerinde ise örgüte lider bulmaya dönük, dönem hukuku anlayışını ve zorlama bir bakış açısını yansıttığı;
Bu gerekçelerle hükümlü [S.İ.E.nin] üzerine atılı 765 sayılı TCK'nın 146/1 maddesine mümas Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Tamamını veya Bir Kısmını Tağyir ve Tebdil veya İlgaya ve Anayasa ile Teşekkül Etmiş Olan Türkiye Büyük Millet Meclisini İskata veya Vazifesini Yapmaktan Men'e Cebren Teşebbüs Etmek (Anayasayı Cebren İlgaya Teşebbüs) suçunu işlediğine dair her türlü kuşkudan uzak, hukuka uygun kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği [...]"
66. Başvurucu ve müdafiinin talepleri İstanbul (Kapatılan) 9. Ağır Ceza Mahkemesi (5271 sayılı Kanun'un mülga 250. maddesi ile görevli) 7/1/2019 tarihinde ve oyçokluğuyla talebin kabule değer olduğuna ve başvurucu hakkındaki infazın durdurulmasına karar vermiştir. Gerekçede yer verilen tespitler şöyledir:
i. Kesinleşen mahkûmiyet kararında belirleyici delilin başvurucunun soruşturma evresinde müdafi hazır bulunmadan verdiği ve müdafi yardımından yararlandığı sırada inkâr ettiği ifadeler olduğu, söz konusu beyanları destekleyen başkaca delilin olmadığı ve kararda da belirtilmediği, bu durumun temyiz kanun yolunda da değerlendirilmediği, dolayısıyla başvurucunun müdafi yardımından yararlanma hakkı kapsamında savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkına verilen zararın telafi edilmediği belirtilmiştir.
ii. Diğer yandan İBDA/C örgütüne ilişkin yargılamanın yürütüldüğü İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin dosyasında örgüt lideri ve yöneticisi olduğu iddia edilen kişiler hakkında yargılamanın yenilenmesi üzerinde yapılan yargılamada bu kişilerin beraat ettiği, yine anılan örgüte dair İstanbul 11 ve 13. Ağır Ceza Mahkemeleri ile İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davalardaki sanıkların hukuki durumlarının başvurucu ile benzer olduğu, anılan davalarda da sanıklar hakkında yeniden yapılan yargılamalar sonucu verilen beraat kararlarının kesinleştiği bilgilerine yer verilmiştir.
iii. Belirtilen nedenlerle başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamındaki müdafi yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkına yönelik güvencenin sağlanabilmesi için yargılamanın yenilenmesi talebinin kabulüne karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
67. Karara muhalif kalan bir üyenin talebin kabule değer olmadığına karar verilmesi gerektiğine ilişkin karşıoyunda belirttiği gerekçesi şöyledir:
i. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin S.İ.E. ve S.U. hakkında yargılamanın yenilenmesi sonucunda verdiği kararda İBDA/C adlı terör örgütünün mevcut olmadığına dair tespit yapılmayıp anılan kişilerin örgütle bağlantıları bulunduğuna dair delil olmadığından bahisle beraat kararı verildiği, bu hâliyle anılan dosyanın başvurucu lehine durum yaratmadığı ve her iki dosya arasında hukuki veya fiilî irtibat bulunmadığı belirtilmiştir.
ii. Başvurucu hakkında kesinleşen kararda başvurucunun gözaltında müdafi hazır bulunmaksızın verdiği ifadeler delil olarak kabul edilmişse de kovuşturma evresinde başvurucunun müdafi yardımından yararlandırıldığı ve müdafi huzurundaki alınan savunmasında üzerinde yakalanan bombayı kendisinin imal ettiğini kabul ettiği, dolayısıyla önceki ifadesinin kısmen de olsa doğrulandığı vurgulanmıştır. Böylece kovuşturma evresinde sağlanan müdafi yardımıyla bu hakka soruşturma evresinde verilen zararın telafi edildiği vurgulanmıştır.
iii. Diğer yandan başvurucunun soruşturma evresinde alınan ifadelerinin yanı sıra tutanak tanıklarının da ifadelerinin alındığı, kararda yer gösterme ve arama tutanaklarıyla ekspertiz raporları başta olmak üzere dosya kapsamında toplanan tüm delillerin birlikte değerlendirildiği, dolayısıyla başvurucunun soruşturma evresinde müdafii hazır bulunmaksızın alınan ifadelerinin mahkûmiyet kararında tek veya belirleyici delil olarak hükme esas alınmadığı değerlendirilmiştir.
68. Başvurucu hakkında yeniden yapılan yargılama, dosyanın devredildiği İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) görülmüştür. Yargılamanın 2/5/2019 tarihli ilk celsesinde müdafii de hazır bulunan başvurucunun savunması alınmıştır. Başvurucu ifadesinde;
i. 1985 ila 1999 yılına kadar değişik şirketlerde muhasebeci olarak çalıştığını, 1999 yılına kadar hakkında adli işlem uygulanmadığını, Necip Fazıl Kısakürek'in kitaplarını okuduktan sonra S.İ.E.nin yakalanma ve yargılanma süreçlerini takip ettiğini, bu kişinin DGM'deki duruşmasına izleyici olarak katıldıktan sonra gözaltına alınıp iki ay süreyle de tutuklu kaldığını, bu nedenle işinden de ayrıldığını, bu durumun hayatını değiştirdiğini söylemiştir.
ii. 1999 yılında yaşanan siyasal süreçlerde terörle mücadelede görevli kolluk görevlilerinin büyük kısmının Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) mensubu olduğunu, bu nedenle kolluk görevlilerinin kendisini 6 kez gözaltına aldıklarını ve bu yıl içinde 2 kez de tutuklandığını, hakkında uygulanan keyfî gözaltı sonrasında kolluk görevlilerinin istedikleri yönde ifade vermesi hususunda kendisine fiziksel ve psikolojik tehdit yoluyla işkence yaptıklarını, içinde bulunduğu zor durum nedeniyle polislerin her dediğini kabul etmek zorunda kaldığını, bu beyanları da kovuşturma sürecinde inkâr ettiğini söylemiştir.
iii. İBDA/C adlı bir örgütün var olmadığını, lideri olarak gösterilen S.İ.E. hakkında beraat kararı verildiğini ve bu kişinin sonradan da vefat ettiğini, dava konusu hiçbir eylemi kabul etmediğini, bu eylemleri kendisinin gerçekleştirdiğine dair delil bulunmadığını, kolluk ifadesindeki bazı kısımların başka kişi hakkındaki ifade tutanağından alındığını, bu yöndeki itirazlarının kovuşturma evresinde de dikkate alınmayıp farklı bir kişi üzerinden yapılan kurgu ile mahkûm olduğunu beyan etmiştir.
iv. Başvurucuya yakalama, yer gösterme ve arama işlemine dair tutanaklar okunup ayrıca bomba ile yakalanıp yakalanmadığı sorulduğunda; bu hususun kendisi hakkındaki dava sürecinde kolluğun kötü niyetli eylemlerini de gözönüne alarak değerlendirilmesi gerektiğini, bomba yapım şemasında el yazısı bulunan E.E.K. ile aynı koğuşta kaldığını, söz konusu bombanın ve bomba yapım şemasının kendisi yakalanmadan önce bir şekilde kolluğun eline geçmiş olabileceğini, kendisinin de birden çok kez gözaltına alınıp kolluk tarafından mimlenmesi sonucunda söz konusu materyallerin kasıtlı olarak kendisinde bulunmuş gibi tutanaklar düzenlenmiş olabileceğini, arama sırasında kendisinin evinde kısa süre durup karakola gittiği hâlde komşularından duyduğu kadarıyla kolluk görevlilerinin evde bir sonraki gün öğlen saatlerine kadar kaldığını ileri sürmüştür.
v. Başvurucuya kovuşturma sürecinde de S.İ.E. ile aynı koğuşta kalabilmek için bomba düzeneğiyle yakalandığına dair beyanları sorulduğunda; olay gecesi aslında bomba ile yakalanmadığını, altı kere hakkında adli işlem yapılmış ve kolluk tarafından ailesiyle tehdit edilmiş biri olarak tutuklandıktan sonra da bu durumun yarattığı psikolojik çöküntünün devam ettiğini, tutuklanmasının bu tehdidi ortadan kaldırmadığını, duruşmalarda da bu duruma uygun savunmalar yaptığını, o zaman tam ne dediğini hatırlamadığını ancak tutanakların doğru olmadığını kanıtlamak için polislerin ifadelerinin alınmasını talep ettiği hâlde tutanak düzenleyen polislerin sadece bir kısmının ifadesinin alındığını, ifadesi alınan bazı polislerin ev aramasında bomba yapımına dair materyaller görmediğini de söylediğini ileri sürmüştür.
69. Yargılamanın 5/11/2019 tarihli 3. celsesinde de müdafii ile duruşmada hazır bulunan başvurucu; önceki celse dile getirdiği savunmasına ek olarak davanın FETÖ/PDY mensubu kolluk görevlileri tarafından hazırlanan belgelerle kurgulandığını, bu nedenle siyasi bir dava olduğunu, kendisi hakkındaki davanın da hükmün kesinleşmesinden önce İBDA/C ile ilgili görülen farklı bir davayla hukuka aykırı olarak birleştirilmeye çalışıldığını beyan etmiştir.
70. Mahkeme yargılamanın 8/4/2021 tarihli 8. celsesinde, başvurucunun kendi kolluk ifadesine beyanlarının kopyalanarak eklendiğini ileri sürdüğü ve duruşmada hazır ettiği H.S.nin tanık olarak ifadesini almıştır. H.S. beyanında; başvurucunun kendisine gösterdiği kolluk ifadesinde yer alan H.A.Y. adlı kişiye tanışmasına, yazı yazdığı dergilere dair ifadeleri kollukta kendisinin verdiğini, bu beyanların başvurucunun ifadesine kopyalandığını, H.A.Y.yi o dönemde kendisinden başka kimsenin tanımadığını, ifadede geçen dergilerde de kendisinin yazılar yazdığını, bu dergilerin de başvurucunun 1992 yılında gelmesinden önce 1987 ve 1988 yılında çıkarıldığını beyan etmiştir.
71. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 9/11/2021 tarihinde Mahkemeye sunduğu esas hakkında mütalaada, başvurucunun soruşturma evresinde müdafi hazır bulunmadan verdiği beyanlarını kovuşturma evresinde ve müdafi yardımından yararlandığı sırada, üzerinde ele geçirilen bombayı kendisinin imal ettiği söylemek suretiyle kısmen de olsa doğruladığını vurgulamış; kesinleşen hükme dair yargılamada tutanak tanıklarının yeminli olarak alınan beyanları, yer gösterme tutanakları, arama tutanakları, ekspertiz raporları ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun önceki hüküm gibi cezalandırılmasını talep etmiştir.
72. Başvurucu müdafii, mütalaaya karşı sunduğu dilekçesinde dile getirdiği itirazlarında önceki savunmalarına ek olarak davaya konu eylemlerin birbirinden bağımsız olduğunu ve başvurucu tarafından gerçekleştirildiğinin de delillendirilemediğini, buna karşın başvurucunun soruşturma evresinde ifadesinin alınmasından yıllar sonra müdafi huzurunda beyanda bulunmasıyla müdafi yardımından yararlanma hakkına yönelik müdahalenin, dolayısıyla da davanın tümüne yansıyan adil yargılanma hakkı ihlalinin telafi edilmiş sayılamayacağını, benzer davalarda örgüt lideri ve yöneticisi oldukları iddia edilen kişiler hakkında beraat kararları verildiğini, ortada İBDA/C adlı bir örgüt olmadığını ve kesinleşen hükme konu yargılamanın 28 Şubat sürecinin etkileri ile FETÖ/PDY mensubu kolluk görevlilerinin yönlendirmesi üzerine mahkûmiyetle sonuçlandığını ileri sürmüştür.
73. Yargılama sonucunda Mahkeme 10/12/2021 tarihinde başvurucu hakkında kesinleşen önceki hükmün aynen onaylanmasına ve infazın devamına karar vermiştir. Gerekçeli kararda yer verilen değerlendirmeler şöyledir:
"Yeniden yapılan yargılamada sanık ve müdafinin savunmalarının alındığı, yeniden yargılamaya konu edilen ve başka mahkemelerde İBDA/C isimli örgüt hakkında sanıklar hakkında verilen beraat hükümlerinin dosyamız hükümlüsü Ali Acar yönünden lehe durum oluşturmayacağı, hükümlünün soruşturma aşamasında müdafi olmaksızın beyanda bulunduğu belirtilmiş ise de; yargılama aşamalarında müdafi yardımından faydalandırıldığı, hükümlü Ali Acar'ın müdafi huzurunda yakalanan bombayı kendisinin imal ettiğini ikrar ettiği, tüm dosya içeriği, dinlenen tanık beyanları, yer gösterme tutanakları, arama tutanakları, ekspertiz raporları ve diğer deliller de dikkate alınarak mahkumiyet hükmü kurmaya yeterli olduğu kanaatine varıl[mıştır.]"
74. Başvurucu müdafii, mahkeme kararına karşı aşamalarda ileri sürdüğü itirazlarını tekrar ederek temyiz kanun yoluna başvurmuş, Yargıtay 21/6/2022 tarihinde mahkeme kararını onamıştır. Yargıtay kararında yer verilen değerlendirme şöyledir:
"Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, hükümlünün üyesi bulunduğu terör örgütünün Türkiye Cumhuriyeti Devleti Anayasasını zorla değiştirme amacına yönelik olarak vehamet arz eden olayları gerçekleştirdiği, hükümlünün sübutu kabul olunan eylemlerinin amaç suçun işlenmesi doğrultusundaki örgütsel bağlılık ile ülke genelindeki organik bütünlüğüne göre amacı gerçekleştirme tehlikesi yaratabilecek nitelikte olduğu belirlenip, kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş; savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş; incelenen dosya kapsamına göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş[tir.]"
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Adil Yargılanma Hakkı Yönünden
75. Adil yargılanma hakkına ilişkin ulusal hukuk kaynakları için bkz. Yavuz Arslan [1. B.], B. No: 2014/16433, 9/11/2017, §§ 28-34.
2. Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesi Yönünden
a. İlgili Mevzuat
76. 765 sayılı mülga Kanun'un 146. maddesinin (1) numaralı fıkrasının olay tarihinde yürürlükte bulunan hâli şöyledir:
"Türkiye Cumhuriyeti Teşkilatı Esasiye Kanununun tamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül etmiş olan Büyük Millet Meclisini iskata veya vazifesini yapmaktan men'e cebren teşebbüs edenler, idam cezasına mahkûm olur."
77. 5237 sayılı Kanun'un "Suçta ve cezada kanunîlik ilkesi" kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:
"(1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.
(2) İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.
(3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz."
78. 5237 sayılı Kanun'un "Zaman bakımından uygulama" kenar başlıklı 7. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz. Böyle bir ceza veya güvenlik tedbiri hükmolunmuşsa infazı ve kanuni neticeleri kendiliğinden kalkar.
Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur."
79. Aynı Kanun'un "Anayasayı ihlal" kenar başlıklı 309. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılırlar.
(2) Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur."
b. Yargıtay İçtihadı
80. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 24/3/1994 tarihli ve E.1994/881, K.1994/1488 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Sanığın mensubu bulunduğu İBDA-C örgütünün Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Dairesinin yazısına göre silahlı çete niteliğinde bulunduğu gözetilmeden TCK'nun 168/2. maddesi yerine yazılı şekilde cezalandırılması aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni sayılmamıştır."
81. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 4/6/2014 tarihli ve E.2013/4822, K.2014/6581 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"[D]ava konusu 'İBDA/C' adlı örgütün, İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünün 31.08.1994 tarih, 220675 sayılı yazısına ve dosya kapsamına göre 1985 yılında kurulduğu, amacının Türkiye’de mevcut Anayasal düzeni silah zoruyla değiştirerek yerine tüm Ortadoğu ülkelerini içine alan 'Birleşik İslam Devleti' adı altında federal bir devlet kurmak olduğu, örgütün liderliğini Salih Mirzabeyoğlu kod adlı [S.İ.E.nin] üstlendiği, bu örgütün amaç suçu gerçekleştirmek amacıyla silahlı ve bombalı eylemler gerçekleştirdikleri anlaşılmaktadır. 'İBDA/C terör örgütü' üyelerinin amaç suçun işlenmesi doğrultusunda;
1- 08.11.1989 tarihinde İstanbul Sultanahmet meydanında yasadışı gösteri yapılması,
2- 24.11.1989 tarihinde Ayasofya Camisinin ibadete açılması amacıyla Sultanahmet Camisi önünde yasadışı gösteri yapılması,
3- 17.03.1990 tarihinde Ankara’da gazeteci [F.K.nın] darp edilmesi,
4- 12.02.1990 tarihinde İstanbul Kağıthane İmam Hatip Lisesine yazılama yapılması,
5- 27.03.1990 tarihinde Ankara Kocatepe Camisi önünde yasadışı gösteri yapılması,
6- 16.02.1992 tarihinde [Ş.N.S.ye] ait lokantaya molotof atılması,
7- 27.02.1992 tarihinde Fatih ilçesi Karagümrük semtinde faaliyet gösteren 'Tevhid' dergisinin Hizbullah terör örgütüne müzahir olması nedeniyle kurşunlanması,
8- 07.03.1992 tarihinde [İ.K.ya] ait birahaneye molotof atılması ve [K.B.ye] ait birahanenin kurşunlanması,
9- 06.03.1992 tarihinde polis memuru [A.Ç.] ile silahlı çatışmaya girilmesi,
10- 11.03.1992 tarihinde [E.D.ye] ait bakkal dükkanının kurşunlanması ve molotof atılması,
11- 27.03.1992 tarihinde sanayi mahallesindeki Akbank şubesine molotof atılması,
12- 05.04.1992 tarihinde Hizbullah terör örgütü üyesi olarak nitelendirdikleri gruba ait kahvehaneye baskın yapılarak çatışmaya girilmesi,
13- 10.04.1992 tarihinde [S.Ö.ye] ait evin kurşunlanması,
14- 17.08.1992 tarihinde İstanbul DGM’de görülmekte olan İBDA/C davası sonrasında yasadışı gösteri yapma,
15- 06.11.1992 tarihinde İstanbul Fatih’teki bir atari salonundan zorla para istenmesi,
16- 07.11.1992 tarihinde İstanbul Fatih’teki bir atari salonundan zorla para istenmesi,
17- 09.11.1992 tarihinde İstanbul’da Akdeniz Caddesindeki bir atari salonundan zorla para istenmesi,
18- 09.11.1992 tarihinde İstanbul İmam Hatip Lisesine molotof atılarak yakılması,
19- 07.07.1993 tarihinde Çeliktepe'de [N.G.ye] ait [A.] Birahanesine molotof kokteyli atılması,
20- 27.09.1994 tarihinde İstanbul Elmadağ Cumhuriyet Caddesinde bulunan [M.A.ya] ait [M.P.] isimli bara bomba konulması ve patlatılması,
21- 08.07.1994 tarihinde İstanbul Esenlerdeki [S.P.] adlı birahaneye bomba konulması,
22- 08.09.1994 tarihinde İstanbul Gaziosmanpaşa, Küçükköy İmar Bankası Şubesi Müdürlüğüne bomba atılarak patlatılması,
23- 19.05.1994 tarihinde Beyoğlu İstiklal Caddesindeki Santa Maria Christian Kilisesine bomba konularak patlatılması,
24- 19.05.1994 tarihinde İstanbul Beyoğlu İstiklal Caddesindeki Saint Antuan Hristiyan kilisesine bomba konulup patlatılması,
25- 08.07.1994 tarihinde Bakırköy Esenlerde şikayetçi [A.G.ye] ait [D.] Birahanesine bomba konulması
26- 08.09.1994 tarihinde İstanbul Küçükköy'deki Garanti Bankası Şubesine parça tesirli bomba konularak patlatılması,
27- 09.10.1994 tarihinde İstanbul Bayrampaşa'da [L.G.ye] ait [G.] Birahanesine bomba konularak patlatılması,
28- 17.09.1994 tarihinde İstanbul Bayrampaşa'da İktisat Bankasına bomba konularak patlatılması,
29- 06.10.1993 tarihinde İstanbul Şişli, Mecidiyeköy'de şikayetçi [M.A.ya] ait birahaneye bomba konularak patlatılması,
Olaylarını gerçekleştirdikleri anlaşılmıştır.
Tüm dosya kapsamı, İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünün 31.08.1994 tarih 220675 sayılı yazısı ve Dairemizin 24.03.1994 tarih 1994/881 esas sayılı onama kararı ile İBDA/C'nin 765 sayılı TCK'nın 146. ve 5237 sayılı TCK'nın 309. maddeleri kapsamında Türkiye Cumhuriyetinin Anayasal düzenini cebren ihlal suçunu işlemek amacıyla vahamet arz eden elverişli eylemleri gerçekleştirdiği ve 765 sayılı TCK'nın 168 ve 5237 sayılı TCK'nın 314. maddeleri kapsamında silahlı terör örgütü niteliğinde olduğu kabul edilmiştir."
B. Uluslararası Hukuk
1. Adil Yargılanma Hakkı Yönünden
82. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendi kapsamında, suç isnadı altında bulunan kişi savunma hakkının kullanılmasında üç ayrı hakka sahiptir. Bunlar kendisini bizzat savunma, seçtiği bir müdafi yardımından yararlanma, bir müdafi tayin etme olanağından yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görülürse resen atanacak bir müdafi yardımından yararlanma haklarıdır. Dolayısıyla suç isnadı altında bulunan kişinin kendisini bizzat savunması talep edilemez (Pakelli/Federal Almanya, B. No: 8398/78, 25/4/1983, § 31). Bir suçla itham edilen herkesin avukat yardımından etkili bir şekilde yararlanma hakkı, mutlak bir hak olmamakla beraber adil yargılanma ilkesinin temel özelliklerinden birini oluşturmaktadır (Salduz/Türkiye [BD], B. No: 36391/02, 27/11/2008, § 51).
83. Kendini suçlamama hakkı, kamu makamlarının iddialarını şüphelinin/sanığın arzusu hilafına baskı ve zorlama metotları ile elde edilen delillere başvurmadan ispat etmelerini öngörmektedir (Jalloh/Almanya [BD], B. No: 54810/00, 11/7/2006, § 100; Salduz/Türkiye, § 54). AİHM, soruşturma evresindeki ikrarın kötü muamele veya işkence altında verildiği belirtilerek hâkim önünde reddedilmesi hâlinde bu konu irdelenmeden esasa geçilerek ikrarın dayanak olarak kullanılmasını bir eksiklik olarak değerlendirmiştir (Hulki Güneş/Türkiye, B. No: 28490/95, 19/6/2003, § 91). Bu kapsamda, ikrarın hiç kimseyle görüşülmesine izin verilmeyen ve uzun süren bir gözaltı sırasında yapılmış olması gibi hususlar da gözönünde bulundurulmalıdır (Barbera, Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 87).
84. İlke olarak şüpheliye gözaltına alındığı ya da tutuklandığı andan itibaren avukat yardımından yararlanma imkânı sağlanmalıdır (Dayanan/Türkiye, B. No: 7377/03, 13/10/2009, § 31). Diğer taraftan AİHM, kolluk tarafından ifade alınma aşamasını da kapsayan müdafi yardımından yararlanma hakkının geçerli bir nedene dayanılarak kısıtlanabileceğini, bu durumda somut olay açısından yargılamanın bütününe bakılarak söz konusu kısıtlamanın adil yargılanmaya engel olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir (John Murray/Birleşik Krallık, B. No: 18731/91, 8/2/1996, § 63; Magee/Birleşik Krallık, B. No: 28135/95, 6/6/2000, § 41).
85. AİHM, bazı durumlarda kişinin talebi olmasa da resen ücretsiz olarak avukat tayin edilmesi gerektiğini belirtmektedir. Kişinin olanağının olmaması yanında ayrıca suçlama nedeniyle alabileceği özgürlükten mahrum bırakılmayı gerektiren bir ceza ve davanın karmaşıklığı, avukat yardımının sağlanmasını gerektiren bir hukuki menfaati ortaya çıkarmaktadır (Tunç/Türkiye, B. No: 32432/96, 27/3/2007, §§ 55, 56).
86. AİHM 6/10/2009 tarihli Mehmet Zeki Doğan/Türkiye (B. No: 38114/03) kararında başvurucunun gözaltında kötü muamele gördüğü yönündeki iddiasının kanıtlanamadığını ancak bu süreçte avukat yardımından yararlandırılmadığının açık olduğunu belirtmiştir. AİHM, söz konusu kararında daha önce aynı şikâyeti Salduz/Türkiye (§§ 56-63) davasında incelediğini ve bu davadaki görüşlerini değiştirmesini gerektirecek herhangi bir neden görmediğini belirterek başvurucunun Sözleşme'nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (c) bendinde güvence altına alınan müdafi yardımından faydalanma hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır. AİHM başvurucunun talep etmesi hâlinde yeniden yargılama yapılmasının ihlalin giderimi için uygun bir yol olacağını da belirtmiştir.
87. Adil yargılanma hakkına ilişkin diğer uluslararası hukuk kaynakları için bkz. Yavuz Arslan, §§ 35-40.
2. Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesi Yönünden
88. Suçta ve cezada kanunilik ilkesine ilişkin uluslararası hukuk kaynakları için bkz. Bilal Celalettin Şaşmaz [1. B.], B. No: 2019/20791, 18/10/2022, §§ 21-34; Metin Birdal [GK], B. No: 2014/15440, 22/5/2019, §§ 34-39; Cevat Temel Özkaynak [GK], B. No: 2021/32082, 26/1/2023, §§ 76-82.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
89. Anayasa Mahkemesinin 29/4/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
90. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğunu belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
91. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay ([2. B.], B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Müdafi Yardımından Yararlanma Hakkıyla Bağlantılı Olarak Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
92. Başvurucu; genel olarak yargılamanın hakkaniyete uygun yürütülmediğini, gözaltında avukata erişim imkânından yararlandırılmadığı sırada baskı altında imzalanan ancak içeriği kabul edilmeyen ifadelere dayanılarak mahkûmiyetine karar verildiğini ileri sürmüştür.
93. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde;
i. Kabul edilebilirlik incelemesi açısından başvurucu tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olup olmadığının belirlenmesi gerektiği ileri sürülmüştür.
ii. Esasa ilişkin olarak yeniden yapılan yargılama sırasında başvurucuya iddianamede yer alan suçlamanın dayanağını oluşturan eylemler ve deliller ile suçlamanın hukuki nitelendirilmesinin anlatıldığı ve kanundan kaynaklı temel haklarının hatırlatıldığı belirtilmiştir. Diğer yandan başvurucu ve müdafiinin yargılama aşamasında suçlamalara, yargılamanın önceki aşamalarında elde edilen tüm delillere ilişkin ayrıntılı beyanlarda bulundukları, başvurucunun atılı suçlamanın hukuki niteliği, iddianameye konu eylemler ve dosyada bulunan deliller hakkında yeterli bilgiye sahip olduğu ve tüm kovuşturma sürecinde lehine olan hususları hem yazılı hem de sözlü olarak Mahkeme huzurunda ileri sürüp aleyhine olan delillere de karşı çıkabildiği vurgulanmıştır.
iii. Bakanlık ayrıca adil yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda Anayasa Mahkemesi tarafından yapılacak incelemede görüşte yer verilen Anayasa ve ilgili mevzuat hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi içtihatlarının ve somut olayın kendine özgü koşullarının da gözetilmesi gerektiğini belirtmiştir.
94. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında, aşamalarda ve bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü itirazlarını yinelemiştir.
2. Değerlendirme
95. Anayasa Mahkemesi Nihat Akbulak ([GK], B. No: 2015/10131, 7/6/2018) kararıyla yargılamanın yenilenmesine karar verilmeden önceki aşamalarda başvurucunun suç isnadı altında olmadığı, dolayısıyla bu aşamalarda verilen kararların konu bakımından yetkisizlik nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamında incelenemeyeceği sonucuna varmıştır (Nihat Akbulak, §§ 30-39). Ancak somut olayda başvurucunun yargılamanın yenilenmesi talebinin kabule değer olduğuna karar verildikten sonra duruşma açılmış ve yeniden yapılan yargılama sonucunda yeni bir karar verilmiştir (bkz. §§ 66-73). Anılan karar da olağan kanun yollarından geçerek kesinleştikten sonra (bkz. § 74) bireysel başvuruya konu edilmiştir. Dolayısıyla somut başvuruya ilişkin şikâyetlerin Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetkisinde olduğu açıktır.
96. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan müdafi yardımından faydalanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
97. Ceza yargılamasında savunma haklarının güvence altına alınması, demokratik toplumun temel ilkelerindendir (Erol Aydeğer [1. B.], B. No: 2013/4784, 7/3/2014, § 32). Savunma, ceza adaletinin hakkaniyete uygun gerçekleşmesini sağlamaktadır. İddiaya karşı savunma tanınmadığı sürece silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine uygun muhakeme yapılması ve maddi gerçeğe ulaşılması da mümkün değildir (Yusuf Karakuş ve diğerleri [1. B.], B. No: 2014/12002, 8/12/2016, § 69).
98. Savunma hakkının sağladığı “güvenceler” esasen adil yargılanma hakkı içinde yer almaktadır. Savunma hakkı, hukuk devleti ilkesinin gereklerinden ve adil yargılanma hakkının önemli güvencelerinden biri olması nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde açıkça ifade edilmiştir. Anılan hükümde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Savunma hakkı tanınmadan kişilerin cezalandırılması, Anayasa'nın 38. maddesinde güvence altına alınan masumiyet karinesine de uygun değildir. Bu nedenle savunma hakkının sağlanmadığı bir yargılamanın adil olduğundan söz edilemez (Yusuf Karakuş ve diğerleri, § 70).
99. Şüpheli ve sanığa salt savunma hakkının tanınması yeterli değildir. Şüpheli ve sanığın savunma için Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen “meşru vasıta ve yollar"dan yararlandırılması da gerekir. Şüpheli ve sanık için Anayasa'nın 36. maddesinde sözü edilen meşru vasıta ve yollardan en önemlisi müdafi yardımından yararlanmaktır. Diğer bir ifadeyle müdafi yardımından yararlanma hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen “meşru vasıta ve yollar" kavramının kapsamındadır. Bu itibarla müdafi yardımından yararlanmanın adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil ve bu hakkın doğal sonucu olduğu ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla suç isnadı altındaki kişi, adil yargılanma hakkı kapsamında kendisini bizzat savunma veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanma hakkına sahiptir (Yusuf Karakuş ve diğerleri, § 72).
100. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (c) bendinde; bir suç ile itham edilen herkesin kendisini bizzat savunma veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanma, eğer avukat tutmak için gerekli maddi olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilme hakkı düzenlenmiştir (Yusuf Karakuş ve diğerleri, § 73).
101. Anılan hakkın ilke olarak şüphelinin kolluk tarafından ilk kez sorgulanmasından itibaren sağlanması gerekir. Şüpheliye kolluk tarafından ilk kez sorgulanmasından itibaren avukata erişim hakkı sağlanması, kendisini suçlamama ve susma hakları yanında genel olarak da adil yargılanma hakkının etkili bir koruma işlevine sahip olması bakımından gereklidir. Çünkü bu aşamada elde edilen deliller, yargılama sırasında söz konusu suçun hangi çerçevede ele alınacağını belirlemektedir. Özellikle delillerin toplanması ve kullanılması aşamasında cezai yargılamaya ilişkin mevzuat giderek daha karmaşık hâle geldiğinden şüpheliler, ceza yargılamasının bu evresinde kendilerini savunmasız bir durumda bulabilir. Belirtilen savunmasızlık hâli ancak bir müdafinin hukuki yardımı ile gereği gibi telafi edilebilir (Aligül Alkaya ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1138, 27/10/2015, §§ 118, 135; Sami Özbil [1. B.], B. No: 2012/543, 15/10/2014, § 64).
102. Sanık, olay hakkında doğrudan doğruya bilgiye sahiptir. Dolayısıyla sanığın beyanlarının olayın aydınlatılması bakımından son derece önemli bir delil niteliğinde olduğu açıktır. Bu bakımdan suç isnadı altındaki kişinin müdafi hazır bulunmadığı hâlde kendini suçlayıcı beyanlarda bulunup bulunmadığı, bu itirafların aleyhinde kullanılıp kullanılmadığı, susmasından mahkemece olumsuz sonuçlar çıkarılıp çıkarılmadığı ve kendisine herhangi bir baskı uygulanıp uygulanmadığı her somut olayda değerlendirilmelidir. Bir ceza davasında kendi aleyhine tanıklık etmeme ve delil vermeye zorlanmama hakkı, suç isnadını zorla veya baskıyla sanığın isteğine aykırı olarak elde edilen delillere başvurmadan kanıtlamaya çalışmayı gerektirir. Avukata erişimi sağlanmayan sanığın kolluktaki ikrarının mahkûmiyet kararında kullanılması durumunda savunma hakkına telafi edilmez biçimde zarar verilmiş olacaktır. Soruşturma evresinde elde edilen ikrarın kötü muamele ve işkence altında verildiği belirtilerek reddedilmesi durumunda mahkemece bu husus irdelenmeksizin ikrarın dayanak olarak kullanılması önemli bir özen eksiklikliğidir (Yusuf Karakuş ve diğerleri, § 79).
103. Müdafi yardımından yararlanma hakkı mutlak değildir. Bu hakkın istisnai hâllerde sınırlandırılması mümkündür. Zorunlu sebeplerin ortaya çıkması hâlinde bu hak kısıtlanabilir. Avukat erişiminin sağlanmamasına istisnai olarak zorunlu sebeplerin gerekçe gösterilmesi durumunda bile böylesi bir kısıtlama şüphelinin/sanığın adil yargılanma bağlamında güvence altına alınan haklarına zarar vermemelidir (Aligül Alkaya ve diğerleri, §§ 118, 137). Müdafi yardımından yararlanma hakkı bakımından önemli olan, yargılamaya bir bütün olarak bakıldığında şüphelinin/sanığın müdafi yardımından etkili bir biçimde yararlanmış olmasıdır. Ancak avukata erişim yönünden getirilen kısıtlama yargılamanın sonraki aşamalarında telafi edilmiş ise savunma hakkı ihlal edilmiş sayılmaz (Yusuf Karakuş ve diğerleri, § 78).
104. Bireysel başvuru incelemelerinde ölçü norm Anayasa'dır, bu durumda kanuna uygunluk denetimi yapılmamaktadır. Bu nedenle kanuna dayalı olarak avukata erişimin kısıtlanması yönündeki uygulama, bunun Anayasa'ya uygun olduğu anlamına gelmez. Müdafi yardımından yararlanma hakkının Anayasa'nın 36. maddesini ihlal edip etmediğinin değerlendirilmesinde yargılamanın bütünlüğü içinde somut davanın kendine özgü koşulları dikkate alınmalıdır. Anayasa Mahkemesi de daha önce şüphelilerin devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanına giren suçlar yönünden müdafi yardımından faydalandırılmamasının mevzuattan kaynaklanan bir uygulama olduğunu tespit etmiş (Aligül Alkaya ve diğerleri, § 144, Sami Özbil, § 71; Güllüzar Erman [2. B.], B. No: 2012/542, 4/11/2014, § 48) ancak müdafi yararlanma hakkının sonradan telafi edilmediği gerekçesiyle ihlal kararları vermiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri, §§ 127-145, Sami Özbil, §§ 56-76; Aynur Avyüzen [2. B.], B. No: 2014/784, 27/10/2016, §§ 37-58; Veli Özdemir [2. B.], B. No: 2014/785, 27/10/2016, §§ 39-62).
105. Somut olayda başvurucunun gözaltında tutulduğu sırada devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanına giren suçlar yönünden kural olarak müdafi yardımından yararlanması ancak belli bir aşamadan sonra mümkün olmaktadır. 3842 sayılı Ceza Kanun’a eklenen 31. maddeyle gözaltında bulundurmaya ve müdafi yardımından yararlanmaya ilişkin yeni düzenlemelerin devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda uygulanmayacağı, bunlar hakkında değişiklik yapılmadan önceki 4/4/1929 tarihli ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Başvurucunun gözaltında tutulduğu tarihlerde 1412 sayılı Kanun, gözaltı süresinde avukata erişim imkânını tanımamaktadır. Başvurucunun belirtilen şartlarda 26/12/1999 ile 29/12/1999 tarihleri arasında gözaltında tutulduğu görülmektedir.
106. Başvurucuya isnat edilen suçlar kapsamındaki eylemlere ilişkin hükmün kesinleşmesinden önce Mahkemece yapılan ilk değerlendirmede, başvurucunun gözaltında müdafi olmaksızın elde edilen beyanlarının da delil olarak kabul edildiği görülmektedir (bkz. § 60). Ancak başvurucu yargılamanın ilerleyen aşamalarında müdafi yardımından yararlandırılmış ve müdafiinin de hazır bulunduğu 23/3/2004 tarihli celsede okunan aynı tarihli dilekçesiyle yakalandığı tarihte üzerinde ele geçirilen bombayı kendisinin imal ettiğini kabul etmiş, dolayısıyla gözaltı sırasında alınan bu yöndeki beyanını doğrulamıştır (bkz. §§ 56, 57). Ayrıca yargılama sırasında tanık olarak ifadeleri alınan iki kolluk görevlisi de başvurucunun yakalanması üzerine düzenledikleri tutanağın içeriğine itirazda bulunmadıkları gibi tanıklardan S.C. tutanakta yer aldığı şekilde yakaladıkları anda başvurucunun üzerinde bomba ele geçirdiklerini beyan etmiştir (bkz. §§ 44, 45).
107. Keza yeniden yapılan yargılama sırasında da müdafii yardımından yararlanan başvurucunun yargılama sonucunda diğer deliller -tanık beyanları, olay yerlerinden ve başvurucunun evinden elde edilen bulgular ile bu bulgulara dair düzenlenen raporlar- yanında müdafi olmaksızın alınan ve daha sonra üzerinde ele geçirilen bombayı kendisinin imal ettiğine dair müdafii huzurunda doğruladığı ifadesi doğrultusunda anılan eylemleri gerçekleştirmek suretiyle isnat edilen suçtan mahkûmiyetine karar verildiği, gözaltındayken alınan ifadelere hassasiyetle yaklaşıldığı ve başvurucunun ifadenin içeriği noktasında bir kısım itirazları dikkatle değerlendirilerek değerlendirme kapsamından çıkarıldığı (bkz. § 73), sonraki aşamalarda sağlanan müdafi yardımı ve yargılama usulünün diğer güvencelerinin soruşturma evresinde ve kovuşturma evresinin bir kısmında başvurucunun savunma hakkına verilen zararı telafi ettiği anlaşılmaktadır.
108. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
109. Başvurucu;
i. İBDA/C adlı örgütün sözde yöneticisi olduğu iddia edilen S.İ.E. hakkındaki mahkûmiyet kararının kesinleşmesinden sonra yapılan yeniden yargılama üzerine bu kişi hakkında beraat kararı verildiğini, siyasi saiklerle örgüt olarak kabul edilse de lideri bulunmayan İBDA/C adlı terör örgütünün gerçekte var olmadığını,
ii. Bu örgütün varlığı kabul edilse dahi kendisinin örgüt adına herhangi bir eylem gerçekleştirmediğini,
iii. Kendisinin gerçekleştirdiğini kabul etmemekle birlikte, beş ayrı yerde meydana gelen bombalama eylemlerinde ses bombalarının kullanıldığını, bu bombaların zarar verme özelliklerinin olmadığını, dava konusu olaylarda da can ve mal kaybı yaşanmadığını, kendi üzerinde ele geçirildiği kabul edilen bombanın da zarar verici özellik taşımayan ve patlamaya hazır da olmayan bir bomba olduğunu,
iv. Dolayısıyla dava konusu eylemleri gerçekleştirdiği kabul edilse dahi ancak daha az cezayı gerektiren farklı suçlardan mahkûmiyetine karar verilmesi gerektiğini, bu eylemlerin hiçbirinin 765 sayılı mülga Kanun'un 146. maddesinin (1) numaralı fıkrasında tanımlanan suçun oluşması için gereken vahim eylem niteliği taşımadığını,
v. Bu nedenlerle atılı suçtan verilen mahkûmiyet kararının Mahkemece yeniden yapılan yargılama sonucunda aynen onaylanması nedeniyle suçta ve cezada kanunilik ilkesinin, özel hayata saygı hakkının ve Anayasa’nın 17. maddesinin (3) numaralı fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
110. Bakanlık görüşünde; suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edilip edilmediği konusunda Anayasa Mahkemesi tarafından yapılacak incelemede, görüşte yer verilen Anayasa ve ilgili mevzuat hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi içtihatlarının ve somut olayın kendine özgü koşullarının da gözetilmesi gerektiğini belirtmiştir.
111. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında, aşamalarda ve bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü itirazlarını yinelemiştir.
2. Değerlendirme
112. Başvurucunun iddialarının suçta ve cezada kanunilik ilkesi kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
113. Anayasa’nın temel hak ve özgürlüklerle ilgili bölümlerindeki pek çok maddede kanunla düzenleme ilkesine yer verilmiştir. Bu düzenlemeler dışında Anayasa'nın 13. maddesinde ifade edilen temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasına ilişkin genel ilkelerde de sınırlamaların ancak kanunla yapılabileceği kurala bağlanmıştır. Anayasa’nın suç ve cezaları düzenleyen 38. maddesinde de suçta ve cezada kanunilik ilkesi özel olarak güvence altına alınmıştır (Karlis A.Ş. [1. B.], B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 31).
114. Suçta ve cezada kanunilik ilkesi, hukuk devletinin kurucu unsurlarındandır. Kanunilik ilkesi, genel olarak bütün hak ve özgürlüklerin düzenlenmesinde temel bir güvence oluşturmanın yanı sıra suç ve cezaların belirlenmesi bakımından özel bir anlam ve öneme sahiptir. Bu ilke kapsamında kişilerin kanunen yasaklanmamış veya yaptırıma bağlanmamış fiillerden dolayı keyfî bir şekilde suçlanmaları ve cezalandırılmaları önlenmekte, buna ek olarak suçlanan kişinin lehine olan düzenlemelerin geriye etkili olarak uygulanması sağlanmaktadır (Karlis A.Ş., § 32).
115. Anayasa’nın 38. maddesinin birinci fıkrasında "Kimse, ... kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz." denilerek suçların kanuniliği, üçüncü fıkrasında da "Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur." denilerek cezaların kanuniliği ilkeleri güvence altına alınmıştır. Anayasa’da öngörülen suçta ve cezada kanunilik ilkesi, insan hak ve özgürlüklerini esas alan bir anlayışın öne çıktığı günümüzde ceza hukukunun temel ilkelerinden birini oluşturmaktadır. Anayasa’nın 38. maddesine benzer şekilde 5237 sayılı Kanun’un 2. maddesinde düzenlenen suçta ve cezada kanunilik ilkesi; yasaklanan eylemlerin ve bu yasak eylemlere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesini, kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olmasını gerektirmektedir. Kişilerin yasak eylemleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan bu ilkeyle temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması amaçlanmaktadır (AYM, E.2010/69, K.2011/116, 7/7/2011).
116. Bununla birlikte ne kadar açık ve anlaşılır şekilde düzenlenirse düzenlensin suç ve ceza öngören kurallar yargı organlarının yorumuna ihtiyaç duyabilir. Ancak yargı organlarınca yapılacak yorumun kuralın özüyle çelişmemesi ve öngörülebilir olması gerekir (Mehmet Emin Karamehmet ve diğerleri [2. B.], B. No: 2017/4902, 28/1/2020, § 47). Yargı organları suça veya cezaya ilişkin olguları değerlendirirken ve özellikle fiillerin bir suça karşılık gelip gelmediğini belirlerken suçta ve cezada kanunilik ilkesini anlamsız kılacak şekilde öngörülemez bir yaklaşımda bulunmamalıdır.
117. Bireylerin cezai sorumluluklarının kapsamına ilişkin hukuki sorunların incelenmesi Anayasa Mahkemesinin görevleri arasında olmayıp konu, derece mahkemelerinin takdirine bırakılmıştır. Yine bu bağlamda suçun unsurlarının oluşup oluşmadığını ya da daha hafif veya ağır ceza verilmesi gerektiğini belirlemek de Anayasa Mahkemesinin görevleri arasında bulunmamaktadır (Tahir Canan [1. B.], B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 35). Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru incelemelerindeki rolü, derece mahkemelerin yerini almak değildir. Anayasa ve Sözleşme ile ortak koruma altına alınan temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil etmeyen, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içermeyen tespit ve sonuçlar Anayasa Mahkemesinin incelemesinin dışındadır (Adnan Şen [GK], B. No: 2018/8903, 15/4/2021, § 109).
118. Türk hukukunda bir yapının terör örgütü niteliğinde olup olmadığının tespitine ilişkin özel bir düzenlemeye yer verilmemekle birlikte bir yapının terör örgütü olarak tespiti ancak kesinleşmiş bir yargı kararıyla mümkündür (Ahmet Aslan [1. B.], B. No: 2021/23949, 6/10/2022, § 50; Adnan Şen [GK], § 111; aynı yöndeki Yargıtay kararları için bkz. Ahmet Aslan, §§ 17-19).
119. Somut olayda, başvurucunun eylemleri nedeniyle derece mahkemesinin 20/4/2006 tarihli kararıyla 765 sayılı mülga Kanun'un 146. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca Türkiye Cumhuriyeti Teşkilatı Esasiye Kanunu'nun tamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilgaya cebren teşebbüs etme suçundan mahkûmiyetine karar verilmiştir. Suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı Kanun'un 309. maddesinde düzenlenen Anayasayı ihlal suçu da cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs etme biçiminde tanımlanmıştır.
120. Mahkûmiyet kararında, başvurucunun eylemlerinin 5237 sayılı Kanun'un 309. maddesinin (1) numaralı fıkrasında düzenlenen suçu oluşturduğu, buna karşın 5237 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması hâlinde başvurucunun amaç suçu gerçekleştirmek için işlediği kabul edilen diğer suçlar yönünden hakkında aynı maddenin (2) numaralı fıkrası uyarınca ayrıca ceza verilmesi gerektiği değerlendirilerek cezaların miktarı ve sonuçları itibarıyla 765 sayılı mülga Kanun hükümlerinin başvurucunun lehine olduğu belirlenmiştir (bkz. § 61).
121. Yargıtayın 24/3/1994 tarihli ilamıyla İBDA/C adlı yapılanmanın Türkiye Cumhuriyetinin Anayasal düzenini cebren ihlal suçunu işlemek amacıyla vahamet arz eden elverişli eylemleri gerçekleştiren silahlı bir terör örgütü olduğu kabul edilmiş ve bu değerlendirme sonraki tarihli kararla da vurgulanmıştır (bkz. §§ 80, 81).
122. Somut olayda başvurucu, mahkûm edildiği davaya ilişkin yargılamanın yenilenmesi talebinin kabulü üzerine Mahkemece haksız olarak önceki hükmün aynen onaylanmasına karar verilmesinin anayasal haklarının ihlaline yol açtığını belirtmektedir. Başvurucu, yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunurken başka dosyada yargılanan örgüt lideri hakkında yargılamanın yenilenmesine karar verilmesini ve müdafii hazır bulunmaksızın kollukta alınan ifadesinin mahkûmiyet kararına esas alınamayacağını gerekçe göstermiştir. Mahkeme ise örgüt lideri olduğu belirtilen kişi ve diğer sanıklar hakkındaki yargılamaların başvurucu hakkındaki dava ile irtibatlı olmamasına ve her ne kadar başvurucu müdafi hazır bulunmaksızın alınan ifadesini sonradan inkâr etse de kovuşturma evresinde müdafii yardımından faydalandığı süreçte, kolluk görevlileri tarafından yakalandığı anda üzerinde ele geçirilen bombayı kendisinin imal ettiğini kabul ettiğine dair ifadesine dayalı olarak önceki mahkûmiyet kararını aynen onaylamıştır.
123. Başvurucunun dayandığı en temel argümanlardan biri örgüt lideri olduğu iddia edilen kişi hakkındaki yeniden yargılama talebinin diğer örgüt üyelerinin durumunu da etkileyebileceğinin Mahkemece nazara alınmamasıdır. Öte yandan talebe dayanak olan kararda İBDA/C adlı örgütün mensuplarının örgüt hiyerarşisinden bağımsız olarak örgüt adına suç işledikleri belirtildikten sonra "İBDA/C örgütü mensuplarının gerçekleştirdikleri anayasal düzeni değiştirmeye ve ortadan kaldırmaya yönelik şiddet eylemlerine doğrudan doğruya katıldığı tespit edilemeyen" ilgili dosya hükümlüsü özelinde yapılan değerlendirmeyle bu kişinin iştirak iradesini gösteren somut deliller ortaya konulmadan diğer örgüt mensuplarının örgüt adına işledikleri suçlardan salt örgüt yöneticisi sıfatı taşıdığından bahisle sorumlu tutulamayacağı sonucuna ulaşılmıştır (bkz. § 65). Bu durumda Mahkemenin emsal gösterilen davadaki tespitlerin örgüt adına bombalama eylemleri gerçekleştirdiği ve bomba ile yakalandığı iddiasıyla yargılanan başvurucu açısından lehe sonuç doğurmayacağına değerlendirmesinin temelsiz olmadığının altı çizilmelidir (bkz. § 73).
124. Diğer yandan başvurucunun üzerinde geçirilen bombanın patlamaya hazır olmadığına dair savunmasına karşın Polis Kriminal görevlilerinin düzenlediği 28/12/1999 tarihli ekspertiz raporunda, başvurucuda ele geçirilen bombanın bomba imha uzmanlarınca etkisiz hâle getirildiği belirtilmiş (bkz. § 26), yine bomba imha uzmanı kolluk görevlilerince düzenlenen 29/12/1999 tarihli olay yeri inceleme raporuna göre de başvurucunun üzerinde ele geçirilen materyaller üzerindeki inceleme sonucunda, su borusunun bombanın dış kabı, kol saatinin zaman ayarı ve anahtar olarak pillerin bombadaki rezistans sistemini çalıştırmak için kullanıldığının bu bombanın patlaması neticesinde canlılar üzerinde öldürücü, cansız maddeler üzerinde de tahrip edici güce sahip olduğu tespit edilmiştir (bkz. § 28).
125. Cezai sorumlulukların kapsamını belirlemek, buna bağlı olarak da suçun unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığını ya da bunun karşılığı olan cezanın derecesini değerlendirmek derece mahkemelerinin görevidir. Suçta ve cezada kanunilik ilkesinin gereği olarak derece mahkemelerinin bu değerlendirme kapsamındaki yorumlarının suçun tanımlandığı ve cezanın belirlendiği kuralın özüyle çelişmemesi, öngörülebilir olması gerekir. Başvurucunun iddiaları kapsamında gerçekleştirilen incelemede, Yargıtayın anılan örgütün bir terör örgütü olduğuna dair değerlendirmeleri çerçevesinde başvurucunun üzerinde ele geçirilen bombayı kendisinin imal ettiğine dair müdafi yardımından faydalandığı sırada verdiği ifadesi ve bu bombanın niteliğine dair raporlar doğrultusunda, yeniden yargılama yapan Mahkemenin kesinleşen önceki mahkûmiyet kararına atıfla önceki hükmün aynen onaylanmasına ilişkin kararında yer alan, başvurucunun söz konusu bomba itibarıyla dahi İBDA/C silahlı terör örgütünün amaçladığı nihai suçun işlenmesi açısından vehamet arz eden elverişli eylemi gerçekleştirdiğine ve suçun unsurları itibarıyla oluştuğuna dair değerlendirmelerinin temelsiz, suçun özü ile uyumsuz ve öngörülemez olduğu söylenemez.
126. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Selahaddin MENTEŞ bu sonuca katılmamıştır.
D. Diğer İhlal İddiaları
127. Başvurucunun tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının Ümit Tekin ([1. B.], B. No: 2013/781, 26/3/2013, §§ 14-19), Y.C.K. ([1. B.], B. No: 2012/889, 26/3/2013) ve Zafer Öztürk ([1. B.], B. No: 2012/51, 25/12/2012) kararları doğrultusunda zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle; mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutulmanın hukuki olmaması nedeniyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile deliller hatalı değerlendirilerek mahkûmiyetine karar verilmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının Ç.Ö. ([GK], B. No: 2014/5927, 19/7/2018), Ahmet Sağlam ([2. B.], B. No: 2013/3351, 18/9/2013) ve Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, § 53) kararları doğrultusunda açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Müdafi yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Selahaddin MENTEŞ'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
3. Diğer ihlal iddialarının kabul edilebilirlik kriterlerini karşılamaması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/4/2025 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY
1. Mahkemenin sayın çoğunluğu tarafından başvurucunun suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir. Aşağıda belirteceğim gerekçelerle sayın çoğunluğun görüşüne katılmadım.
2. Olay ve olgular mahkememizin gerekçeli kararında ayrıntılı olarak özetlenmiştir.
3. Başvurucu İBDA/C örgütünün yöneticisi olduğu iddia edilen S.İ.E hakkındaki mahkumiyet kararının kesinleşmesinden sonra yapılan yeniden yargılama faaliyeti üzerine örgütünün yöneticisi ve kurucusu hakkında beraat kararı verildiğini bu haliyle İBDA-C örgütünün var olmadığını ifade etmiştir.
4. Kendisinin gerçekleştirdiği eylemleri kabul etmediğini eylemleri sabit görülse de gelişen yeni durum karşısında eylemlerin 765 sayılı TCK’nın 146. maddesi (1) numaralı fıkrasında suçu oluşturmayacağı ve ayrıca vehamet arz etmediğini belirtmiştir.
5. Yeniden yargılama sonucu gelişen hukuki durum karşısında derece mahkemelerinin kendisi hakkında suçta ve cezada kanunilik ilkesi yönüyle gerekli inceleme yapmadan karar verdiklerini beyan etmiştir.
6. Başvurucunun talebi suçta ve cezada kanunilik ilkesi bağlamında değerlendirilmelidir. Anayasa Mahkemesi’nin bu konudaki yaklaşımı aşağıda belirtildiği şekildedir.
7. “ Suçta ve cezada kanunilik, Anayasa ve AİHS’de güvence altına alınmış temel bir ilkedir (B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 28).
8. Anayasa’nın “Suç ve cezalara ilişkin esaslar” kenar başlıklı 38. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
9. “Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.”
10. AİHS’nin “Kanunsuz ceza olmaz” kenar başlıklı 7. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
11. “Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu bulunamaz. Aynı biçimde, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.”
12. Anayasa’nın temel hak ve özgürlüklerle ilgili bölümlerinde kanunla düzenleme ilkesine pek çok maddede ayrı ayrı yer verildiği gibi, 13. maddede ifade edilen temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasına ilişkin genel ilkelerde de sınırlamaların “ancak kanunla” yapılabileceği kurala bağlanmıştır. Anayasa’nın suç ve cezaları düzenleyen 38. maddesinde de (§ 35) “suçta ve cezada kanunilik ilkesi” özel olarak güvence altına alınmıştır. (B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 31).
13. Anayasa’nın 38. maddesinin birinci fıkrasında, “Kimse, ... kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz” denilerek “suçta kanunilik”, üçüncü fıkrasında da “ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur” denilerek, “cezada kanunilik” ilkeleri güvence altına alınmıştır. Anayasa’da öngörülen “suçta ve cezada kanunilik ilkesi”, insan hak ve özgürlüklerini esas alan bir anlayışın öne çıktığı günümüzde, ceza hukukunun da temel ilkelerinden birini oluşturmaktadır. Anayasa’nın 38. maddesine paralel olarak 5237 sayılı Kanun’un 2. maddesinde düzenlenen “suçta ve cezada kanunilik ilkesi” uyarınca, hangi eylemlerin yasaklandığı ve bu yasak eylemlere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesi, kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olmasını gerektirmektedir. Kişilerin yasak eylemleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan bu ilkeyle temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması amaçlanmaktadır (AYM, E.2010/69, K.2011/116, K.T. 7/7/2011).
14. Suçta ve cezada kanunilik ilkesi, hukuk devletinin kurucu unsurlarındandır. Kanunilik ilkesi, genel olarak bütün hak ve özgürlüklerin düzenlenmesinde temel bir güvence oluşturmanın yanı sıra, suç ve cezaların belirlenmesi bakımından özel bir anlam ve öneme sahip olup, bu kapsamda kişilerin kanunen yasaklanmamış veya yaptırıma bağlanmamış fiillerden dolayı keyfi bir şekilde suçlanmaları ve cezalandırılmaları önlenmekte, buna ek olarak, suçlanan kişinin lehine olan düzenlemelerin geriye etkili olarak uygulanması sağlanmaktadır. (B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 32).
15. Kamu otoritesinin ve bunun bir sonucu olan ceza verme yetkisinin keyfi ve hukuk dışı amaçlarla kullanılmasının önlenebilmesi, kanunilik ilkesinin katı bir şekilde uygulanmasıyla mümkün olabilir. Bu doğrultuda, kamu otoritesini temsil eden yasama, yürütme ve yargı erklerinin, bu ilkeye saygılı hareket etmeleri; suç ve cezalara ilişkin kanuni düzenlemelerin sınırlarının, yasama organı tarafından belirgin bir şekilde çizilmesi, yürütme organının sınırları kanunla belirlenmiş bir yetkiye dayanmaksızın, düzenleyici işlemleri ile suç ve ceza ihdas etmemesi, ceza hukukunu uygulamakla görevli yargı organın da kanunlarda belirlenen suç ve cezaların kapsamını yorum yoluyla genişletmemesi gerekir (B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 32).
16. Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan “hukuk devleti”nin temel ilkelerinden biri “belirlilik”tir. Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu bir takım güvenceler içermesi gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup; birey, belirli bir kesinlik içinde, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale yetkisini doğurduğunu, kanundan öğrenebilme imkânına sahip olmalıdır. Birey, ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörüp, davranışlarını düzenleyebilir. Hukuk güvenliği, kuralların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de kanuni düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2009/51, K.2010/73, K.T. 20/5/2010; AYM, E.2009/21, K.2011/16, K.T. 13/1/2011; AYM, E.2010/69, K.2011/116, K.T. 7/7/2011; AYM, E.2011/18, K.2012/53, K.T. 11/4/2012).
17. Hukuk devletinde, bireylerin belirli bir zaman diliminde hangi fiillerin suç olarak tanımlandığı ve hangi cezai yaptırımlara bağlandığını bilip öngörebilmeleri, bir başka ifadeyle ceza hukuku kurallarının öngörülebilir ve erişilebilir olması şarttır. Aksi takdirde “Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz” şeklinde ifade edilen ceza hukuku prensibinin hayata geçirilmesi mümkün olmayacaktır. Zira ceza sorumluluğu, kişinin fiilinin bilincinde olduğu ve özgür iradesiyle suç olan bu fiili işlediği varsayımına dayanır. Bu nedenle, kişinin işlediği fiilden sorumlu tutulabilmesi için, hangi fiillerin suç olduğunun kanunlarda açıkça gösterilmesi gereklidir (AYM, E.1991/18, K.1992/20, K.T. 31/3/1992).”
18. Yukarıdaki ilkeler bağlamında somut olay değerlendirilmelidir. İBDA/C örgütünün yöneticisinin üzerine atılı eylemden beraat ettiği mahkemenin de kabul ettiği bir durumdur. Örgüt yöneticisinin yöneticilik vasfı dolayısıyla beraat ettiği bir durumda örgütün varlığının ve vehamet arz eden 765 sayılı TCK’nın 146. maddesi kapsamındaki eylemlerin amaç suç bakımından nasıl gerçekleştiğinin kabulü ortaya konulmamıştır.
19. Hukuk sistemimizde 765 sayılı TCK’nın 146. maddesindeki suçun oluşabilmesi için bu kapsamda eylem yapan örgütün varlığı ve yargı organlarınca kesinleşmiş bir kararın varlığı gereklidir. İBDA/C örgütünün liderinin beraat ettiği bir hukuki durum karşısında derece mahkemelerinin TCK 146. madde bağlamında örgütün varlığını eylemlerini değerlendirip karar vermeleri gerekmektedir. Somut olayda derece mahkemelerince bu durumlar ortaya konulmamıştır. Mahkememizce yukarıda belirttiğim ilkeler çerçevesinde inceleme yapılarak suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekmektedir.
20. Başvurucu yönünden, suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiği kanaatine vardığımdan sayın çoğunluğun görüşüne katılmadım.