logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Mevhibe Canan Arın [1.B.], B. No: 2022/83488, 15/1/2025, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MEVHİBE CANAN ARIN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2022/83488)

 

Karar Tarihi: 15/1/2025

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Muhterem İNCE

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Tolga BAŞBOZKURT

Başvurucu

:

Mevhibe Canan ARIN

Vekili

:

Av. Emine Rezzan AYDINOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, ulusal yayın yapan bir gazetede yayımlanan röportaj nedeniyle manevi tazminata hükmedilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucu, bir kadın hakları vakfının kurucusu olup aynı zamanda avukatlık yapmaktadır.

3. Ulusal yayın yapan Cumhuriyet gazetesinin (Gazete) 23/2/2020 tarihli nüshasında "Korkunç Olur" başlıklı haber yayınlanmıştır. Haber içeriğinde, İstanbul Sözleşmesi'nin gözden geçirilmesine ilişkin kamuoyundaki tartışmalara yer verilmiştir. Bu tartışma ile ilgili olarak başvurucu ile yapılan röportaj "Yobazlara Taviz" başlığı altında şu şekilde aktarılmıştır;

"AKP, İstanbul Sözleşmesi'ni yeniden gözden geçirme kararı alırken çocuk istismarına susuyor, hatta göz yumuyor. Çünkü bütün derdi mümkün olduğu kadar çocukları erken evlendirip çocuk doğurtmak. Ki buna evlilik denmez açıkça çocuk istismarı. Çocuk istismarı, AKP için hiç ödemli değil. AKP, din adına yaptığı konuşmalarda çocuk istismarını özendiriyor. AKP hem ensesti hem de babanın kızına tecavüzünü hem de oğlanın anneye tecavüzünü meşrulaştırıyor. İstanbul Sözleşmesi'nin gözden geçirilmesi korkunç bir taleptir. AKP içindeki yobazlara taviz vermek için alınmış bir karardır."

4. Yapılan haberlerin eleştiri sınırlarını aştığı ve kişilik hakkına saldırı niteliği taşıdığı iddiasıyla Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) başvurucuya ve gazetenin sahibi olduğu Cumhuriyet Vakfına yönelik manevi tazminat davası açmıştır.

5. İlk derece mahkemesi, manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar vermiştir. Mahkeme başvurucu ve gazetenin sahibi olduğu vakfın müştereken 10.000 TL manevi tazminatı davacıya ödemesine hükmetmiştir. Mahkeme gerekçesinde şu hususları belirtmiştir;

"Tüm dosya kapsamı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10.maddesi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 25 ve 26. maddeleri ile benzer uyuşmazlıklar yönünden Yüksek Mahkeme'nin müstekrar uygulaması birlikte değerlendirildiğinde; davacının mecliste grubu bulunan siyasi parti (iktidar partisi) olması nedeniyle siyasi kimliği ve bulunduğu konumdan dolayı, düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında kalan, ağır itham ve eleştirilere açık olması gerektiği, öte yandan, davalı tarafa ait gazetede yer alan haberdeki söylemlerinin 'düşünce ve kanaat hürriyeti' ve 'düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti' kapsamında değerlendirilebilmesi için, söz konusu söylemlerin, başta Uluslararası Sözleşmeler ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası olmak üzere, mevzuat hükümlerinin çizdiği sınır dahilinde olması gerektiği, somut uyuşmazlığa konu edilen haberdeki '..AKP hem ensesti hem de babanın kızına tecavüzünü hem de oğlanın anneye tecavüzünü meşrulaştırıyor...' şeklindeki söylemlerin düşünce ve kanaat hürriyeti ile düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti kapsamında değerlendirilmesinin hukuken olanaklı olmadığı, zira mezkur söylemler neticesinde özle biçim arasındaki dengenin bozularak davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu anlaşılmış ve davacının bu söylemler nedeniyle manevi tazminat talep edebileceği değerlendirilmiştir."

6. İlk derece mahkemesi kararının davalılar tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesi 8/6/2022 tarihinde davalı vakıf yönünden istinaf talebinin kabulüne ve ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına karar vermiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kurmuş olduğu yeni hükümde, başvurucunun davacıya 10.000 TL manevi tazminat ödemesine hükmederken davalı vakıf açısından davanın reddine kesin olarak karar vermiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararında şu hususları belirtmiştir,

"Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; davaya konu Cumhuriyet gazetesinin 23/02/2020 tarihli nüshasının 3. sayfasında yayımlanan 'Korkunç Olur' üst başlıklı davalı Canan Arın'a atfen 'Yobazlara Taviz' alt başlıklı haberde Canan Arın'ın'AKP, İstanbul Sözleşmesi'ni yeniden gözden geçirme kararı alırken çocuk istismarına susuyor, hatta göz yumuyor. Çünkü bütün derdi mümkün olduğu kadar çocukları erken evlendirip çocuk doğurtmak. Ki buna evlilik denmez açıkça çocuk istismarı. Çocuk istismarı, AKP için hiç önemli değil. AKP, din adına yaptığı konuşmalarda çocuk istismarını özendiriyor. AKP hem ensesti hem de babanın kızına tecavüzünü hem de oğlanın anneye tecavüzünü meşrulaştırıyor. İstanbul Sözleşmesi'nin gözden geçirilmesi korkunç bir taleptir. AKP içindeki yobazlara taviz vermek için alınmış bir karardır' şeklindeki ifadelerine yer verildiği, davalının davacıyı eleştirmesi bir hak olmakla birlikte eleştirenin şahsiyetini tahkir edecek derecede olmaması gerektiği, haberde yer alan davalı Canan Arın tarafından belirtilen 'AKP hem ensesti hem de babanın kızına tecavüzünü hem de oğlanın anneye tecavüzünü meşrulaştırıyor.' şeklindeki söylemininiddianın ağırlığı ve bunun toplumda oluşturacağı algı gözetildiğinde, davacı partinin tüzel kişiliğine yönelik haksız saldırı niteliğinde olduğu, özle biçim arasındaki dengenin bozularak davacı partinin kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği, ifade ve eleştiri özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği, davacı lehine manevi tazminat ödetilmesi koşullarının oluştuğu kanaatine varılmış olup davalı M. Canan Arın vekilinin bu hususa yönelik istinaf itirazları reddedilmiştir."

7. Başvurucu, nihai kararı 15/8/2022 tarihinde öğrendikten sonra 26/8/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

8. Başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

9. Başvurucu; gazetede yayınlanan röportajın ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu belirtmiştir. Başvurucu, ayrıca röportajında bahsettiği konunun AK Partili yöneticiler tarafından kamuoyu gündemine taşındığını ve daha önce bu konuda siyasetçiler tarafından yapılan açıklamaları sadece tekrar ettiğini belirtmiştir.

10. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, somut olayda çatışma hâlinde olan ifade özgürlüğü ile şeref ve itibar hakkı arasında adil bir denge kurulabilmesi için konuya ilişkin içtihatların ve somut olayın kendine özgü şartlarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü iddiaları yinelemiştir.

11. Başvuru, ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

12. İfade özgürlüğüne gerçekleştirilen müdahalenin dayanağı olan 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 58. maddesinin kanunilik ölçütünü karşıladığı değerlendirilmiştir. Müdahalenin başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır. Bu noktada müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ölçütü yönünden incelenmesi gereklidir.

13. Anayasa'nın 26. maddesinde korunan ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir ihtiyacı karşılayan orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72). Bunun için başvuruya benzer ihtilaflarda mahkemelerin taraflardan birinin ifade özgürlüğü ile diğerinin şeref ve itibarının korunması hakkı arasında adil bir denge sağlamaları hayati önemi haizdir. Çatışan haklar arasında dengeleme yapılırken kullanılması gereken ölçütler genel olarak şu şekildedir:

i. İfadelerin kim tarafından dile getirildiği (Kemal Kılıçdaroğlu, § 59; Nihat Zeybekci, B. No: 2015/5633, 8/5/2019, § 29),

ii. Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük düzeyi ve önceki davranışları yanında katlanması gereken eleştirinin sınırlarının sade bir vatandaşa göre daha geniş olup olmadığı (hedef alınan kişinin kamusal yetki kullanan bir görevli olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014 § 82; Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 45; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 60-66; Ali Suat Ertosun (7), B. No: 2014/1416, 15/10/2015, § 36; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri §§ 128, 129; hedef alınan kişinin siyasetçi olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. Bekir Coşkun, §§ 66, 67; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 56; Kemal Kılıçdaroğlu, §§ 59- 61),

iii. İfadelerin genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, kamuoyu ile diğer kişilerin düşünce açıklamaları karşısında sahip oldukları hakların ağırlığı (İlhan Cihaner (2), §§ 66-73; Kadir Sağdıç, §§ 60-66; Bekir Coşkun, § 69; Ergün Poyraz (2), § 56; Çetin Doğan (2) [GK], B. No: 2014/3494, 27/2/2019, § 62; Nihat Zeybekci, § 32),

iv. Kamuyu bilgilendirme değeri, toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı (İbrahim Okur (2), B. No: 2018/12363, 26/5/2021, § 28; Seray Şahiner Özkan, B. No: 2016/6439, 9/6/2021, § 44),

v. Şikâyetçinin kendisine yöneltilen ifadelere cevap verme olanağının bulunup bulunmadığı (Nihat Zeybekci, § 39; Temel Coşkun, B. No: 2017/1632, 29/1/2020, § 33; Şaban Sevinç (2), B. No: 2016/36777, 26/5/2021, § 42),

vi. İfadelerin hedef alınan kişinin hayatı üzerindeki etkisi (Ali Suat Ertosun (2), B. No: 2013/1592, 20/5/2015, § 33; Hüseyin Kocabıyık, B. No: 2020/15593, 22/11/2022, § 24),

vii. Cezalandırmaya konu edilen ifadelerin kullanıldıkları bağlamından kopartılıp kopartılmadığı (Nilgün Halloran, § 52; Bekir Coşkun, §§ 62, 63; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 45, Nihat Zeybekci, § 36),

viii. Başvurucunun yaptırıma maruz kalma endişesinin başvurucu üzerinde caydırıcı etki yaratıp yaratmayacağı (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ergün Poyraz (2), § 79; Kemal Kılıçdaroğlu ve Cumhuriyet Halk Partisi, B. No: 2014/12482, 8/5/2019, § 46),

ix. Dava konusu söylemlerin maddi vakıaların açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği (Deniz Karadeniz ve diğerleri [GK], B. No: 2014/18001, 6/2/2020, §§ 48, 49; Durmuş Fikri Sağlar (2) [GK], B. No: 2017/29735, 17/3/2021, § 50).

14. Anayasa Mahkemesi; somut olayın koşullarında başvurucunun davacı hakkında kullandığı ifadeler sebebiyle aleyhine manevi tazminata hükmedilmesinin zorunlu bir ihtiyaca karşılık gelip gelmediğini, müdahalenin gerçekleşmesi amaçlanan meşru amaçla orantılı olup olmadığını, bunu haklı göstermek için ortaya konan gerekçenin Anayasa Mahkemesince ortaya konan ve yukarıda açıklanan kriterleri karşılayan, ilgili ve yeterli bir gerekçe olup olmadığını davanın bütününe bakarak değerlendirecektir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Kemal Kılıçdaroğlu, § 58; Sinan Baran, B. No: 2015/11494, 11/6/2018, § 38; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 120).

15. Somut olayda, gazetenin 23/2/2020 tarihli nüshasında İstanbul Sözleşmesi'nin gözden geçirilmesine ilişkin tartışmalarla ilgili olarak bazı dernek yöneticileri ve akademisyenlerin görüşlerine yer verilmiştir. Bu doğrultuda, kadın haklarını savunan bir vakfın kurucusu olan başvurucunun da bu konudaki görüşleri gazetede yayımlanmıştır. Başvurucu, konu ile ilgili iktidar partisinin çocuk istismarına göz yumduğunu ve erken yaşta evliliği teşvik ettiğini ileri sürmüştür. Ayrıca başvurucu konuyla ilgili "AKP hem ensesti hem de babanın kızına tecavüzünü hem de oğlanın anneye tecavüzünü meşrulaştırıyor." şeklinde ifadelere yer vermiştir. Başvurucunun kullandığı ifadeler nedeniyle hakkında açılan tazminat davasında manevi tazminata hükmedilmiştir.

16. Dolayısıyla somut olayda Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ifade özgürlüğü ile şikâyetçinin şeref ve itibarı arasında adil bir denge kurulup kurulmadığını inceleyecektir. Eldeki başvurunun çözümlenmesinde gözönünde tutulması gereken hususlardan ilki, hem başvurucu hem de davacının toplumsal konumlarıdır (Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 59). Davacı AK Parti, başvuru konusu olayın yaşandığı tarihte iktidar partisidir. Başvurucu ise kadın hakları savunan bir vakfın kurucusu ve aynı zamanda avukattır. Başvuruya konu olayda, iktidar partisi tarafından İstanbul Sözleşmesi'nin gözden geçirilmesi gerektiğine yönelik kamusal bir tartışma başlatılmıştır. Başvurucu da basın aracılığıyla anılan tartışmada kendi görüşlerini ortaya koymuştur.

17. Siyasi partilerin -bilhassa kamusal politikaları oluşturup yön verdikleri için iktidarda olanların- kabul edilebilir eleştiri sınırları da özel bireylere nazaran çok daha geniştir. Demokratik bir sistemde, siyasi partilerin düşüncelerinin ve politikalarının da kamuoyunun sıkı denetimi altında olduğu her zaman gözönünde bulundurulmalıdır (kamu otoritelerinin kamuoyunun da sıkı denetimi altında olduğuna ilişkin değerlendirmeler için bkz. Ayşe Çelik, § 54; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 106; Bekir Coşkun, § 66; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 69). Bu sebeple, başvurucunun İstanbul Sözleşmesi açısından sarf ettiği eleştirilere davacı konumunda bulunan iktidar partisinin sade vatandaşa göre daha fazla hoşgörü göstermesi beklenmektedir. Ancak suç isnadı içeren ve olgusal temeli bulunmayan söz konusu dil ve üslup karşısında siyasi partilerin ve siyasetçilerin de lekelenmeme haklarının korunması gerektiği de gözardı edilmemelidir (benzer yönde bknz. Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Matbaacılık Reklamcılık Ltd. Şti. (2) [GK], B. No: 2016/12313, 26/12/2019, § 58).

18. Dolayısıyla somut başvuru açısından tespit edilmesi gereken ikinci husus, başvurucu tarafından dile getirilen iddiaların maddi bir vakıanın açıklanması mı yoksa değer yargısı nitelendirmesi mi olup olmadığı tespit edilmelidir. Zira, maddi olgular ile değer yargısı arasında dikkatli bir ayrıma gidilmelidir. Maddi olgular ispatlanabilse de, değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığı hatırda tutulmalıdır (bkz. Kadir Sağdıç, § 57; İlhan Cihaner (2) § 64 ).

19. Bu doğrultuda, başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar bir bütün olarak ele alındığında, özellikle başvurucunun ileri sürmüş olduğu "çocuk istismarına susuyor, hatta göz yumuyor", "bütün derdi mümkün olduğu kadar çocukları erken evlendirip çocuk doğurtmak", "çocuk istismarını özendiriyor", "AKP hem ensesti hem de babanın kızına tecavüzünü hem de oğlanın anneye tecavüzünü meşrulaştırıyor" şeklindeki iddiaların genel itibariyle olgu isnadına dayalı olduğu kabul edilmelidir. Zira, başvurucu, suç isnadına varan ve toplumun düzenini bozan bazı eylemlerin iktidar partisi tarafından özendirildiği ve meşrulaştırıldığını iddia etmektedir. Dolayısıyla, kişilik haklarına saldırı niteliği taşıyan olgusal isnatların yeterli kaynaklar ile desteklenmesi gerekmektedir (benzer yönde bknz. Nihat Durmuş ve Durmuş Ofset Gaz. Bas. Yay. Mat. Kül. ve Spor Etk. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/5761, 10/5/2018, § 54). Ancak başvurucunun, hem yargılama sürecinde hem de başvuru formunda suç isnadına varan iddialarını yeterli kaynaklar ile destekleyemediği gözlemlenmektedir. Başvurucu, her ne kadar bazı siyasetçilerin ve kamu görevlilerinin geçmişte yaptığı açıklamaları ve bazı raporları iddialarına dayanak göstermeye çalışmışsa da bunların, ortaya koyduğu ağır isnatları doğrudan desteklediğini söylemek güçtür. Bu nedenle, somut olaydaki gibi suç isnadına varan ve yeterli kaynaklar ile desteklenmeyen olgusal iddialar karşısında davacı konumundaki iktidar partisinin -her ne kadar eleştirilere katlanma yükümlülüğü oldukça geniş olsa da- ifade özgürlüğü lehine toleranslı davranması gerektiği söylenemeyecektir (benzer yönde değerlendirme için bknz. Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Matbaacılık Reklamcılık Ltd. Şti. (2) [GK], § 58).

20. Son olarak, başvurucunun anılan ifadelerinin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmeye ilişkin olay tarihinde kamuoyunda yürüyen tartışma bağlamında kalıp kalmadığı değerlendirilmelidir. Başvurucunun davacıya yönelik ifadelerinin bir kısmı İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmeye ilişkin güncel tartışmaya dair olsa da özellikle suç ithamı içeren ifadelerin söz konusu tartışmayla bir ilgisi bulunmamaktadır. Zira, anılan uluslararası sözleşmeden çekilme ile başvurucunun davacıyı itham eden ifadeleri arasında uygun bir illiyet bağı kurulamamaktadır. Nitekim bu durum mahkeme kararlarında "özle biçim arasındaki dengenin bozularak davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu" şeklinde tarif edilmiştir.

21. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru incelemesinde bireylerin anayasal hakları ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin dava konusu olguları değerlendirmesine ve hukuku yorumlamasına müdahalede bulunmaz (Önder Balıkçı, § 47; Haci Boğatekin (2), B. No: 2014/12162, 21/11/2017, § 49). Yukarıdaki yapılan tespitler kapsamında, ilk derece mahkemesi ile bölge adliye mahkemesi tarafından başvurucunun ifade özgürlüğü karşısında davacının şeref ve itibar hakkının korunmasına ilişkin adil bir dengeleme yaptığı kabul edilmelidir. Zira, ilk derece mahkemeleri kararlarında, tarafların konumlarını değerlendirmesinin ardından başvurucunun ortaya koymuş olduğu iddialar ve özellikle "AKP hem ensesti hem de babanın kızına tecavüzünü hem de oğlanın anneye tecavüzünü meşrulaştırıyor." şeklindeki söylemlerinin davacının kişilik haklarına haksız saldırı içerdiğini ve özle biçim arasındaki dengeyi bozduğunu belirtmiştir. Dolayısıyla, başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık geldiği ve-tazminat miktarı da gözönüne alındığında- orantılı olduğu, bu hâliyle derece mahkemelerinin çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir paylarını aşmadıkları sonucuna ulaşılmıştır.

22. Sonuç olarak başvurunun bütün şartları gözönünde tutulduğunda başvurucu aleyhine hükmedilen manevi tazminat ile Anayasa'nın 26. maddesinde koruma altında olan ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereği olarak zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı ve orantılı olduğu sonucuna varılmıştır.

23. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/1/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Mevhibe Canan Arın [1.B.], B. No: 2022/83488, 15/1/2025, § …)
   
Başvuru Adı MEVHİBE CANAN ARIN
Başvuru No 2022/83488
Başvuru Tarihi 26/8/2022
Karar Tarihi 15/1/2025

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, ulusal yayın yapan bir gazetede yayımlanan röportaj nedeniyle manevi tazminata hükmedilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
İfade özgürlüğü İfade özgürlüğü - şeref ve itibar dengesi İhlal Olmadığı
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi