TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
|
ALİGÜL ALKAYA VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU (3)
|
(Başvuru Numarası: 2022/9358)
|
|
Karar Tarihi: 25/2/2025
|
R.G. Tarih ve Sayı: 6/8/2025 - 32978
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Başkanvekili
|
:
|
Basri BAĞCI
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
|
|
Muhterem İNCE
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
|
|
Ömer ÇINAR
|
|
|
Metin KIRATLI
|
Raportör
|
:
|
Yüksel GÜNARSLAN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Aligül ALKAYA
|
|
|
2. Ahmet DOĞAN
|
|
|
3. Hatice DUMAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Faruk Nafiz ERTEKİN
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararının gereğinin yerine getirilmeyerek hapis cezasının infazına devam edilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucular hakkında 1994 yılında Marksist Leninist Komünist Partisi ismiyle yeniden yapılanan yasa dışı silahlı örgütün üyesi olma, yağma, örgüt adına adam öldürme ve yaralama gibi eylemlere bağlı olarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın tamamını veya bir kısmını bozma ve değiştirme veya kaldırmaya teşebbüs etme suçundan değişik yer Cumhuriyet başsavcılıklarınca soruşturmalar başlatılmıştır.
3. Bu soruşturmalar neticesinde açılan kamu davaları İstanbul 4 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesinin (DGM) E.2003/213 sayılı dosyasında birleştirilmiştir.
4. İstanbul 4 No.lu DGM’de yargılama devam ederken DGM'lerin kaldırılması nedeniyle yargılama İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesince (Mahkeme) yürütülmüştür.
5. Başvurucular, Mahkemenin 4/5/2011 tarihli kararıyla anayasal düzeni zor kullanarak ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiştir. Bu karar, Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşmiştir.
6. Başvurucular, mahkûmiyetle sonuçlanan suçlamalara ilişkin olarak Anayasa Mahkemesine başvurmuştur. Başvurucular -diğer iddiaların yanında- hakkaniyete uygun yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu Aligül Alkaya ayrıca müdafi yardımından yararlanma hakkının ihlal edildiğinden de şikâyetçi olmuştur.
7. Anayasa Mahkemesi kararında tüm başvurucuların hakkaniyete uygun yargılanma haklarının (Aligül Alkaya ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1138, 27/10/2015 §§ 146-172), başvurucu Aligül Alkaya'nın ayrıca müdafi yardımından yararlanma hakkının (Aligül Alkaya ve diğerleri, §§ 125-145 ) ihlal edildiğine hükmedilmiştir. Anılan kararda, diğer başvurucuların mahkûmiyetlerinin esas olarak başvurucu Aligül Alkaya'nın kolluk aşamasında müdafii olmaksızın alınan ifadelerine dayandırıldığı, ayrıca başvurucu Aligül Alkaya dışında diğer başvurucular tanık dinlenmesini talep ettikleri hâlde mahkemece bu konuda değerlendirme yapılmadığı belirtilmiştir. Kararda; başvurucuların bir kısmının mahkûmiyetinde esas olarak farklı mahkemelerce dinlenen tanıkların ifadelerinin dikkate alındığı ancak bu tanıkların duruşmada sorgulanmasına imkân verilmediği, bu şekilde tanık sorgulama hakkının gereklerinin yerine getirilmediği, böylelikle bir bütün olarak hakkaniyete uygun yargılanma haklarının ihlal edildiği ifade edilmiştir.
8. Anayasa Mahkemesi ayrıca başvurucuların hakkaniyete uygun yargılanma hakkı ile başvurucu Aligül Alkaya'nın ek olarak müdafi yardımından faydalanma hakkına yönelik ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir. Anılan kararda ilk derece mahkemesinin mahkûmiyet kararının ortadan kaldırılmasına ilişkin bir değerlendirmeye yer verilmemiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri, § 175).
9. Başvurucular, ihlal kararına dayanarak 28/12/2015 tarihinde yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur. Mahkemenin 30/3/2016 tarihli ek kararıyla başvurucuların yargılamanın yenilenmesi talebi dosya üzerinden, bu karara yapılan itiraz da kesin olarak reddedilmiştir.
10. Başvurucular, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararına dayanılarak yapılan yargılamanın yenilenmesi talebinin reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla bireysel başvuruda bulunmuştur.
11. Anayasa Mahkemesi Aligül Alkaya ve diğerleri (2) ([1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 61-69) kararında, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının sağladığı güvencelerle bağdaşmayacak şekilde Anayasa Mahkemesinin ihlal kararının uygulanmaması nedeniyle tüm başvurucuların hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
12. Anayasa Mahkemesi ayrıca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için duruşma açılmak suretiyle yeniden yargılama yapılmasına ve başvuruculara manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 73-75). Kararın ilgili kısmı şöyledir:
''73. Anayasa Mahkemesi, önceki ihlal kararında tespit ettiği ihlalin ve sonuçlarının giderilmemesi sebebiyle başvurucuların hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
74. İncelenen başvuruda tespit edilen ihlalin niteliği dikkate alındığında bu ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yargılamanın yenilenmesine ve duruşmanın açılmasına karar verilmesi dışında bir imkân kalmadığı değerlendirilmiştir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
75. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkına yönelik olarak daha önce verilen ihlal kararının gereğinin yerine getirilmemesi nedeniyle ikinci kez ihlal kararı verildiği gözetildiğinde yalnızca ihlal tespiti yapılmasının ve yargılamanın yenilenmesine hükmedilmesinin başvurucuların mağduriyetinin giderilmesi bakımından yeterli olmayacağı değerlendirilmiştir. Bu nedenle başvurucuların manevi zararları karşılığında başvuruculara ayrı ayrı net 5.500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.''
13. Başvurucuların müdafii, Anayasa Mahkemesinin 7/11/2019 tarihli ihlal kararına istinaden 25/6/2020 tarihinde İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesine müracaat ederek yargılamanın yenilenmesine, infaz evraklarının geri istenmesine ve başvurucuların tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir.
14. Mahkeme 8/7/2020 tarihli ek karar ile yeniden yargılama yapılmasına, başvurucular hakkında tayin edilip temyiz merciince onanan hapis cezalarının infazının durdurulmasına ise yer olmadığına karar vermiştir.
15. Başvurucuların müdafii anılan ek karara 24/7/2020 tarihinde itiraz etmiştir. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi 4/12/2020 tarihinde itirazın reddine kesin olarak karar vermiştir.
16. Başvurucuların müdafii 29/11/2021 tarihinde, Anayasa Mahkemesinin Behzet Çakar ve diğerleri (2) ([GK], B. No: 2019/2333, 1/7/2021) kararına atfen başvurucular hakkındaki mahkûmiyet hükümlerinin ortadan kaldırılmasını, infazın durdurulmasını ve başvurucuların tahliyesini talep etmiştir.
17. Mahkeme 10/12/2021 tarihinde dosya muhtevasına ve Anayasa Mahkemesinin tespit ettiği ihlalin niteliğine istinaden önceki hükümlerin ortadan kaldırılması, infazın durdurulması ve tahliye taleplerinin reddine karar vermiştir. Bu karara yapılan itiraz, itiraz merciince 30/12/2021 tarihinde reddedilmiştir.
18. Başvurucular, itirazın reddi kararını 12/1/2022 tarihinde öğrendikten sonra 28/1/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
19. Komisyon, adli yardım talebinin kabulüne ve başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. Birinci Bölüm başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir.
20. Bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucular hakkındaki dava ilk derece mahkemesinde derdesttir.
II. DEĞERLENDİRME
21. Başvurucular; isnat edilen suçlar nedeniyle mahkûmiyetlerine karar verilen asıl davanın sonunda yaptıkları bireysel başvuruda Anayasa Mahkemesince tüm başvurucular yönünden hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, Aligül Alkaya yönünden ayrıca müdafi yardımından yararlanma hakkının ihlaline ve ihlalin sonuçlarını gidermeye yönelik yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesine rağmen bu kararın fiilen uygulanmadığını, bu nedenle Anayasa Mahkemesince ikinci bir ihlal kararı verildiğini, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararları sonrasında önceki mahkûmiyet kararı ortadan kalkmasına rağmen hukuka aykırı şekilde özgürlüklerinden yoksun bırakılmaya devam edildiklerini beyan etmiştir. Başvurucular ayrıca infazın durdurulmasına ilişkin taleplerinin kendileri ve müdafileri dinlenmeksizin ve duruşma açılmaksızın incelendiğini belirterek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
22. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde özetle;
i. Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı üzerine yeniden yapılacak yargılamada infazın durdurulup durdurulmayacağı hususunda yargı makamlarının bir takdir yetkisinin söz konusu olduğunun Erol Eşrefoğlu ([GK], B. No: 2018/23111, 1/7/2021) kararıyla ortaya konulduğu,
ii. Anayasa Mahkemesinin başvurucular hakkında verdiği her iki ihlal kararında da yeniden yargılamaya ve manevi tazminata hükmedilmesinin ötesinde giderime ilişkin olarak yapılması zorunlu başkaca bir hususa yer verilmediği,
iii. Başvurucuların yeniden yargılama süresince özgürlüklerinden yoksun kalma hâlinin Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde yetkili mahkemece verilmiş bir mahkûmiyet kararına dayalı olduğu ve kanuna uygun bir tutma mahiyeti taşıdığı belirtilmiştir.
23. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında genel olarak başvuru formunda belirttikleri iddiaları tekrar ederek Bakanlık görüşünü kabul etmediklerini ifade etmiştir.
24. Başvuru, Anayasa Mahkemesince verilen ihlal kararları çerçevesinde yapılan yeniden yargılamada infazın durdurulmasına karar verilmemesi ve buna dair kararlara yönelik itirazların dosya üzerinden yapılan inceleme ile reddedilmesi üzerine yapılmıştır. Başvurucuların şikâyetlerinin özü yeniden yargılama sürecinde mahkûmiyete bağlı tutma hâllerinin hukuka aykırı olarak devam ettirildiği yönündedir. Bu sebeple ihlal iddiaları bir bütün olarak, Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında ve yeniden yargılama süreciyle sınırlı olarak incelenmiştir.
25. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru hakkı kapsamında verilen ihlal kararı üzerine yapılan yeniden yargılamada hapis cezasının infazına devam edilmesinin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal edip etmediği meselesini Erol Eşrefoğlu ve Behzet Çakar ve diğerleri (2) başvurularında incelemiştir. Sözü edilen başvurularda şu sonuçlara varmıştır:
i. Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı üzerine yapılan yeniden yargılamada infazın ertelenmesine veya durdurulmasına karar verilmesinin gerekli olup olmadığı ihlal kararının niteliğine bağlıdır. Bazı hâllerde ihlal kararı, başvurucunun mahkûmiyete bağlı tutulması ile mahkûmiyet arasındaki bağı koparmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir durumda başvurucunun bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma kapsamında özgürlüğünden yoksun bırakılması söz konusu değildir (Erol Eşrefoğlu, §§ 73, 75).
ii. Anayasa Mahkemesi ihlal kararı verirken ihlalin giderilmesi için ihlale konu mahkûmiyet hükmünün ortadan kaldırılması ya da infazının durdurulması yönünde bir gerekliliğe işaret etmemişse ihlal kararı üzerine yapılacak yeniden yargılamada infazın durdurulup durdurulmaması yargı makamlarının takdirindedir. Bununla birlikte anılan takdir yetkisinin kullanılmasında temel hak ve özgürlükler bağlamında bir soruna sebebiyet verilmemesi için özen gösterilmelidir (Erol Eşrefoğlu, § 73).
iii. Anayasa Mahkemesinin ihlale konu mahkûmiyet hükmünün ortadan kaldırılmasına da karar verdiği hâllerde ise yargı makamları öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararını ortadan kaldırmak zorundadır. Bu durumda artık dayanağı kalmayan hükme bağlı tutmanın sonlandırılması gerektiği izahtan varestedir. Dolayısıyla yargı makamlarınca söz konusu ihlal kararı doğrultusunda hükmün ortadan kaldırılmasıyla birlikte derhâl infazın durdurulmasına karar verilmesi gerekmektedir ancak mahkemelerin suç isnadına bağlı tutmaya ilişkin değerlendirme yaparak -Anayasa ve kanunlarda öngörülen koşulların bulunması hâlinde- başvurucunun tutuklanması yönünde bir karar vermesinin önünde engel bulunmamaktadır (Behzet Çakar ve diğerleri (2), §§ 63, 64).
26. Öte yandan Anayasa Mahkemesi Yaşar Alat ([GK], B. No: 2021/65564, 21/11/2024) başvurusunda infazın durdurulması talebinin reddinin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal edip etmediği meselesini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen ihlal kararı üzerine başlayan yargılamanın yenilenmesi süreci bağlamında değerlendirmiş ve yukarıda değinilen Erol Eşrefoğlu ve Behzet Çakar ve diğerleri (2) başvurularında ortaya konan ilkelerle uyumlu bir sonuca ulaşarak kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.
27. Somut olayda Anayasa Mahkemesi, başvuruculara ilişkin olarak verdiği her iki kararda tespit ettiği ihlallerin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için kararların bir örneğinin başvurucuların yargılandığı mahkemeye gönderilmesine karar vermiş ancak ihlalin giderilmesi noktasında yapılması zorunlu başkaca bir hususa kararda yer vermemiştir (bkz. §§ 7, 12). Dahası Anayasa Mahkemesi tarafından verilen her iki ihlal kararı -tespit edilen eksikliklerin niteliği itibarıyla- başvurucuların mahkûmiyete bağlı tutulması ile mahkûmiyet arasındaki bağı koparmamaktadır. Sözkonusu ihlal kararlarını, ihlale konu eksikliğin giderilerek sonucuna göre bir karar verilmesi biçiminde anlamak gerekir (benzer yöndeki kararlar için bkz.Erol Eşrefoğlu, § 75; Yaşar Alat, § 63). O hâlde başvuruya konu olayda yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi başvurucuların tutulma hâlinin niteliğini etkilememektedir ve başvurucuların bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma kapsamında özgürlüklerinden yoksun bırakılması söz konusu değildir.
28. Yargısal makamlar, başvuruya konu yeniden yargılama sürecinde takdir yetkilerini hukuki varlığını devam ettiren eski hükmün infazının devamı yönünde kullanmıştır. Bu bakımdan başvurucuların kesinleşen mahkûmiyet kararına bağlı olarak yeniden yargılama sürecindeki tutulması da Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasındaki mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların yerine getirilmesi kapsamındadır. Başvurucuların mahkûmiyet kararını veren mercinin bir mahkeme olmadığı, kararın hürriyeti kısıtlayıcı bir niteliğinin bulunmadığı veya hürriyetten yoksun bırakılmanın mahkemece verilen hürriyeti kısıtlayıcı cezanın kapsamını aştığı yönünde bir iddiası olmadığı nazara alındığında somut olayda Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrası yönünden bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna varılmıştır (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Tahir Laçin (2) [2. B.], B. No: 2020/8226, 22/5/2024).
29. Açıklanan gerekçelerle infazın durdurulmamasının hukuki olmaması sebebiyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrası yönünden ihlal edildiğine yönelik iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Engin YILDIRIM, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Selahaddin MENTEŞ ve Kenan YAŞAR bu görüşe katılmamıştır.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Engin YILDIRIM, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Selahaddin MENTEŞ ve Kenan YAŞAR'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetlerine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucuların yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMALARINA,
C. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 25/2/2025 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvuru, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararının gereğinin yerine getirilmeyerek hapis cezasının infazına devam edilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucular, anayasal düzeni zor kullanarak ortadan kaldırmaya teşebbüs suçundan müebbet hapis cezasına çarptırılmış ve bu karar Yargıtay tarafından onanmıştır. Başvurucular, yargılama sürecinde adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
3. Anayasa Mahkemesi, Aligül Alkaya ve diğerleri ([GK], B. No: 2013/1138, 27/10/2015) başvurusunda başvurucuların mahkûmiyetinin büyük ölçüde başvurucu Aligül Alkaya'nın kolluk aşamasında avukatsız alınan ifadelerine dayandığını, diğer başvurucuların tanık dinletme taleplerinin değerlendirilmediğini ve tanık sorgulama haklarının ihlal edildiğini belirleyerek hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir §172). Anayasa Mahkemesi, ihlalin giderilmesi için yeniden yargılama yapılmasına ve başvuruculara manevi tazminat ödenmesine hükmetmiştir.
4. Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı doğrultusunda başvurucular, ilk derece mahkemesine yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuş ancak mahkeme bu talebi dosya üzerinden reddetmiştir. Başvurucuların itirazları da sonuçsuz kalmış, Anayasa Mahkemesi ihlal kararının uygulanmadığını değerlendirerek ikinci kez ihlal kararı vermiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1.B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019)
5. Bunun üzerine başvurucular, mahkûmiyet kararlarının kaldırılması ve infazın durdurulması için tekrar ilk derece mahkemesine başvurmuş, mahkeme talepleri yeniden reddetmiştir.
6. Başvurucular üçüncü kez iş bu dosya ile Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuşlardır. Bireysel başvurunun incelenmesinde Mahkememiz çoğunluğunca verilen başvurunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna dair kararına katılmamaktayız.
7. Somut olaydaki temel mesele, Anayasa Mahkemesinin verdiği iki ayrı ihlal kararına rağmen, yeniden yargılama süreci boyunca başvurucuların hâlâ önceki mahkûmiyet hükmüne bağlı tutulmalarıdır.
8. Anayasa Mahkemesinin verdiği ihlal kararları, ilgili mahkûmiyetin Anayasaya aykırı olduğunu ve adil yargılanma standartlarını karşılamadığını tespit etmektedir. Bu tespit, yalnızca geçmiş bir usul hatasının varlığını değil, mevcut mahkûmiyetin hukuki temelini de sarsmaktadır. Dolayısıyla, bu aşamadan sonra önceki hükmün “geçerli ve infaz edilebilir” kabul edilmesi mümkün değildir.
9. İhlal kararı sonrası yapılacak yeniden yargılama, yalnızca şekli bir prosedür değil, mahkûmiyetin esasına yönelik bir yeniden değerlendirme sürecidir. Bu bağlamda kişi özgürlüğünün devam eden kısıtlanması, yalnızca “kesinleşmiş bir mahkûmiyet”e değil, aynı zamanda Anayasa Mahkemesi tarafından sakatlığı tespit edilmiş bir karara dayanmaktadır. Bu ise hukuken savunulabilir bir durum değildir.
10. Kişinin hükümlü olarak tutulması, onun hâlâ suçlu olduğu varsayımına dayanır. Ancak yeniden yargılama süreci başlatılmışsa ve önceki hüküm Anayasaya aykırı bulunmuşsa, kişinin “suçsuz sayılma hakkı” yani masumiyet karinesi zedelenmiş olur.
11. AİHM, Dicle ve Sadak/Türkiye başvurusunda yargılanmanın yenilenmesi taleplerinin kabulü sonrası yapılan yargılamada davalarının esasıyla ilgili olarak karar verilmeden önce başvuruculardan hükümlü olarak bahsedilmesinin masumiyet karinesine aykırı olacağına karar vermiştir (Dicle ve Sadak/Türkiye, B. No: 48621/07, 16/6/2015, §§ 60-66). Bu karar gereğince, somut olayda da yeniden yargılamanın eskisinden tamamen bağımsız bir yargılama olduğu gözetildiğinde, başvurucunun hükümlü olarak görülmesi ve dolayısıyla hükme bağlı tutukluluğunun devam ettiğinden bahsedilmesi mümkün değildir.
12. Anayasanın 153. maddesi gereğince, Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Mahkeme tarafından başvurucuların hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmiş ve ihlalin giderilmesi için yeniden yargılama yapılması gerektiği belirtilmiştir. Buna rağmen, yerel mahkemelerce infazın durdurulmaması ve başvurucuların tahliye edilmemesi, Anayasa Mahkemesi kararlarının etkisiz hâle getirilmesi anlamına gelmektedir. Hukuk devletinde, Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmaması, yargı yetkisinin ve bireysel başvuru mekanizmasının işlevsizleştirilmesi sonucunu doğurur.
13. Anayasa Mahkemesi, Behzet Çakar ve diğerleri (2) kararında, mahkûmiyet hükmünün ortadan kaldırılmasına karar verilen durumlarda infazın da derhal durdurulması gerektiğini vurgulamıştır. İhlal kararlarının yalnızca bir tespit niteliğinde olmadığı, aynı zamanda sonuçlarıyla birlikte değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu bağlamda, başvurucuların özgürlüklerinden yoksun bırakılmalarının dayanağı olan mahkûmiyet kararının geçerliliği tartışmalı hâle gelmiştir. Dolayısıyla, infazın sürdürülmesi kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlali anlamına gelmektedir. Aksi bir yorum, ihlal kararlarının fiilen uygulanamaz hâle gelmesine ve bireylerin anayasal güvencelerden mahrum bırakılmasına yol açar. (Behzet Çakar ve diğerleri [1.B.], B. No: 2014/16277, 13/9/2018)
14. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarına göre, AİHM'in ihlal kararı üzerine yargılamanın yenilenmesinin gerektiği hâllerde başvurucunun yeniden suç isnadı altında olduğu hem AİHM hem de Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edilmektedir (AİHM kararı için bkz. Mehmet Zeki Doğan/Türkiye, B.No:3324/19, 13/2/2024, §§59-60; Anayasa Mahkemesi kararı için bkz. Nihat Akbulak [GK], B. No: 2015/10131, 7/6/2018, §§38-39). Anayasa Mahkemesi, bu süreçlerde kişinin yeniden hakkında suç isnadı bulunan kimse hâline geldiğini kabul etmiş ve bu nedenle Anayasanın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının uygulanabilir olduğunu belirtmiştir.
15. Adil yargılanma hakkı kapsamında suç isnadı altında olmanın, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı açısından da önemi bulunmaktadır. Zira Anayasanın 36. Maddesi anlamındaki suç isnadı ile Anayasanın 19. maddesinin üçüncü fıkrası anlamındaki suç isnadı aynı anlama gelmektedir. Dolayısıyla, yargılamanın yenilenmesi talebinin kabulüne karar verildikten sonraki aşamada kişi hükümlü değil, suç isnadı altında olduğu için mahkemelerin hükmün infazının devamına karar vermesi kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlaline yol açacaktır.
16. Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı üzerine yeniden yargılama aşamasında hükme bağlı tutmanın sonlandırılması başvurucunun suç isnadına bağlı olarak tutulmasına kuşkusuz engel değildir. Derece mahkemelerinin suç isnadına bağlı tutmaya ilişkin bir değerlendirme yaparak -Anayasa ve kanunlarda öngörülen koşulların bulunması hâlinde- tutuklama yönünde karar vermeleri mümkün olabilecektir.
17. Yeniden yargılama sürecinde, önceki mahkûmiyet kararının geçerli kabul edilmesi ve infazın devam ettirilmesi, hukuka aykırı bir şekilde kişilerin özgürlüğünden yoksun bırakılmasına neden olmuştur. Anayasanın 19. maddesi, kişinin ancak yetkili bir mahkeme kararıyla ve hukuka uygun şekilde özgürlüğünden yoksun bırakılabileceğini düzenlemektedir. Ancak ihlal kararı verildikten sonra yerel mahkemelerin bu kararı dikkate alarak yeniden değerlendirme yapması gerekirdi. Bu yapılmadan başvurucuların özgürlüğü kısıtlanmış, böylece kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ihlal edilmiştir.
18. Anayasa Mahkemesinin ihlal kararlarının gerçek anlamda etkili olabilmesi için, bu kararların doğrudan sonuç doğurması gerekir. Bir mahkûmiyetin Anayasa’ya aykırı olduğu tespit edilmişse, bu tespit yalnızca yeniden yargılamayı başlatmakla kalmamalı, aynı zamanda infazı da derhal durdurmalıdır. Aksi halde bireysel başvuru mekanizması sadece biçimsel bir inceleme aracına dönüşür.
19. Anayasa Mahkemesinin ihlal tespiti yaptığı önceki kararlar dikkate alındığında, bu ihlalin sonuçlarının giderilmesi gerektiği açıktır. Ancak, derece mahkemeleri, başvurucuların özgürlüğünü kısıtlayan infazın devamına karar vererek ihlali daha da derinleştirmiştir. Böyle bir durum, yalnızca başvurucuların bireysel mağduriyetine yol açmakla kalmayacak, aynı zamanda hukuk devleti ilkesine duyulan güveni de zedeleyecektir. Anayasal güvencelerin kâğıt üzerinde kalmaması, etkin ve anlamlı bir şekilde uygulanabilmesi için, ihlal kararlarının bağlayıcılığı tam anlamıyla sağlanmalıdır.
20. Sonuç olarak, Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu ihlal kararı ile yeniden yargılamaya hükmetmesi durumunda, derece mahkemesince dayanağı kalmayan hükme bağlı tutmanın sonlandırılması (yani infazın durdurulması) yönünde karar verilmesi gerekirken, suç isnadına bağlı tutmaya ilişkin herhangi bir değerlendirme yapılmadan infazın durdurulması talebinin reddedilmesi ve belli bir süre de olsa hükme bağlı olarak başvurucunun özgürlüğünün kısıtlanmaya devam edilmesi, Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına aykırıdır.
21. Açıklanan gerekçelerle çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyoruz.
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Anayasa Mahkemesinin ihlal kararının gereği yerine getirilmeyerek hapis cezasının infazına devam edilmesi nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası bağlamında kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yapılan bireysel başvuruda Mahkememiz çoğunluğunca ulaşılan başvurunun açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiği şeklindeki sonuca katılmamaktayım.
2. Somut bireysel başvuruya konu temel sorun Anayasa Mahkemesinin adil yargılanma hakkı bağlamında verdiği ihlal kararı üzerine gerçekleştirilen yeniden yargılama sürecinde Anayasa Mahkemesince verilen ihlal kararları çerçevesinde yapılan yeniden yargılamada infazın durdurulmasına karar verilmemesi ve buna dair kararlara yönelik itirazların dosya üzerinden yapılan inceleme ile reddedilmesi hususunda odaklanmaktadır.
3. Mahkumiyet hükmünün infazı şeklindeki uygulama başvurucuların iddiasına göre kişi özgürlüğünü ihlal etmektedir. Başvuruculara isnat edilen suçlar nedeniyle mahkûmiyetlerine karar verilmesi üzerine yaptıkları bireysel başvuruda Anayasa Mahkemesince 2015 yılında tüm başvurucular yönünden hakkaniyete uygun yargılanma hakkı ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır (bkz.: Aligül Alkaya ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1138, 27/10/2015).
4. Başvurucular tarafından bu ihlal kararına dayanılarak gerçekleştirilen yeniden yargılanma talebi dosya üzerinden reddedilince başvurucular hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yeniden bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
5. Anayasa Mahkemesi bu başvuruda da (Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019) Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının sağladığı güvencelerle bağdaşmayacak şekilde ihlal kararının uygulanmaması nedeniyle yine başvurucuların hakkaniyete uygun yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar vermiştir.
6. Verilen ikinci ihlal kararına binaen başvurucular İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinden yargılamanın yenilenmesine, infaz evraklarının geri istenmesine ve başvurucuların tahliyesine karar verilmesini talep etmişlerdir. Mahkeme ise 10/12/2021 tarihinde dosya muhtevasına ve Anayasa Mahkemesinin tespit ettiği ihlalin niteliğine istinaden önceki hükümlerin ortadan kaldırılması, infazın durdurulması ve tahliye taleplerinin reddine karar vermiştir. Bunun üzerine eldeki bireysel başvuru yapılmıştır.
7. Somut başvuruda başvurucuların infazın durdurulması talebi derece mahkemelerince reddedilmiş ve yargılama süreci boyunca hükme bağlı olarak tutularak mahkumiyetin infazı sürdürülmüştür. Başvurucular bu durumun Anayasa’nın 19. maddesindeki kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile ilgili güvenceleri ihlal ettiğini ileri sürmektedir.
8. Mahkememiz çoğunluk kararına göre somut olayda Anayasa Mahkemesi, başvuruculara ilişkin olarak verdiği her iki kararda tespit ettiği ihlallerin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için kararların bir örneğinin başvurucuların yargılandığı mahkemeye gönderilmesine karar vermiş ancak ihlalin giderilmesi noktasında yapılması zorunlu başkaca bir hususa kararda yer vermemiştir. Dahası Anayasa Mahkemesi tarafından verilen her iki ihlal kararı -tespit edilen eksikliklerin niteliği itibarıyla- başvurucuların mahkûmiyete bağlı tutulması ile mahkûmiyet arasındaki bağı koparmamaktadır. Dolayısıyla söz konusu ihlal kararlarını, ihlale konu eksikliğin giderilerek sonucuna göre bir karar verilmesi biçiminde anlamak gerekir. O hâlde başvuruya konu olayda yargılamanın yenilenmesine karar verilmesi, başvurucuların tutulma hâlinin niteliğini etkilememektedir ve başvurucuların bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma kapsamında özgürlüklerinden yoksun bırakılması söz konusu değildir (bkz.: § 27).
9. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile ilgili olarak Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasına göre konumuz bağlamında “mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların” varlığı halinde kişilerin özgürlüklerinden yoksun bırakılması mümkündür. Mahkememiz çoğunluğu derece mahkemelerince verilip kesinleşen, akabinde Anayasa Mahkemesinin denetleyip buna ilişkin adil yargılanma hakkı ihlali sonucuna ulaştığı ve bu ihlal kararını esas alarak derece mahkemelerinin yeniden yargılamaya konu yaptığı bu hükmü halen “mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı ceza” olarak görmeye devam etmektedir.
10. Anayasa Mahkemesi bu konuda ilk olarak 2021 yılında verdiği bir kararda Anayasa Mahkemesince verilen ihlal kararının gereğinin yerine getirilmeyerek hapis cezasının infazına devam edilmesinin Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası bağlamında kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını ihlal etmediğine karar vermiştir (Bu konuda bkz.: Erol Eşrefoğlu [GK], B. No: 2018/23111, 1/7/2021).
11. Benzer durum Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) yapılan bireysel başvurular üzerine verilen adil yargılanma hakkı ihlalleri sonrasında gerçekleştirilen yargılamanın yenilenmesi süreçlerinde de kendisini gösterebilmektedir. Nitekim Mahkememiz bu bağlamda yapılan bir bireysel başvuruyla ilgili olarak yakın tarihlerde verdiği Yaşar Alat kararında da (Yaşar Alat ([GK], B. No: 2021/65564, 21/11/2024) başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası bağlamında kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşmıştır.
12. Esasında bu iki yeniden yargılama durumu da benzer yönlere sahiptir. Her ne kadar Anayasa Mahkemesinin verdiği ihlal kararına binaen gerçekleştirilen yeniden yargılama sürecinde hapis cezasının infazına karar verilmesinde Anayasa’nın 19. maddesi bağlamında bir ihlal olmadığı şeklindeki çoğunluk görüşüne 2021 yılındaki kararda (bkz.: Erol Eşrefoğlu [GK], B. No: 2018/23111, 1/7/2021)katılmış isem de bu konuda şu andaki hukuki yaklaşımımla her iki durumda da başvurucunun kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesinin daha isabetli olacağı kanaatindeyim. Bu nedenle bu konuya ilişkin görüşümü aşağıda belirttiğim gerekçelerle revize etme ihtiyacı gördüğümü ifade etmeliyim. (Bu konudaki görüşümün değişiklik gerekçelerini ilk olarak Yaşar Alat kararına yazdığım karşıoyumda ortaya koymuştum. Ancak o başvuruda AİHM tarafından verilen bir ihlal kararına dayalı, burada ise Anayasa Mahkemesinin verdiği ihlal kararına dayalı bir kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ihlali iddiası söz konusudur).
13. Her iki durumda da derece mahkemelerinin verdiği mahkumiyetlere ilişkin hak ihlali olup olmadığı yönüyle Anayasa Mahkemesi veya AİHM tarafından bir yargısal inceleme yapılıp bunun sonucunda denetlenen mahkumiyet hükmünün adil yargılanma hakkı ihlaline sebebiyet verdiği görülmektedir.
14. Mahkememiz çoğunluk görüşünün bu şekilde verilen bir ihlal kararını dikkate almayan ve mahkumiyet kararının infazının devamına daha önce kesinleşmiş olan mahkumiyet hükmü temelinde karar verilmesinde bir sorun görmeyen yaklaşımının bireysel başvurunun özü ile bağdaşmadığını daha net biçimde görmek mümkündür. Zira somut başvuruya konu hukuki meselede artık Anayasa Mahkemesi tarafından başvurucunun mahkumiyetinin Anayasa hükümlerine aykırı olduğu tespit edilmiş durumdadır.
15. Anayasa Mahkemesinin gerçekleştirdiği bireysel başvuru incelemelerinde verilen “ihlal” kararı, kesinleşmiş mahkumiyet hükmünün Anayasa hükümleri gereğince sorunlu olduğunu ve hak ihlaline sebebiyet vermesi nedeniyle de başvurucunun yeniden yargılanmasını gerektirdiğini ifade etmektedir. Aynı tespiti AİHM tarafından verilen ihlal kararı sonrasındaki yeniden yargılama süreci için de yapmak gerekmektedir.
16. Somut olay bağlamında düşünüldüğünde Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuruda incelenen mahkumiyet hükmü Anayasa Mahkemesi tarafından başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkını ihlal eden nitelikte bir hüküm olarak nitelendirilmiştir.
17. Bu durumda derece mahkemesi Anayasa Mahkemesince verilen ihlal kararı sonrasında ihlali giderebilmek amacıyla yeniden yargılama sürecinde bu aykırılığı giderecek biçimde gerçekleştireceği yargılama ile davayı esastan sonuçlandıran yeni bir hüküm kuracaktır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin ihlal tespiti sonrasında başvurucular aleyhine derece mahkemelerince kurulmuş olan önceki mahkumiyet hükmü artık hukuken geçerli bir hüküm olmaktan çıkmış olmalıdır. Bu durumda artık bireysel başvuru incelemesi sonucunda hakkaniyete uygun yargılanma hakkını ihlal ettiği tespit edilen derece mahkemesi hükmünün bireysel başvurunun amacı doğrultusunda yorumlanması zorunlu olup ihlal kararı karşısında başvurucuların hükme bağlı tutma pozisyonunun hukuken savunulabilir olmaması gerekmektedir.
18. Daha çarpıcı bir örnek olması bağlamında işkence altında elde edilen bir delile dayalı biçimde kurulmuş olan bir mahkumiyet hükmü üzerine Anayasa Mahkemesi tarafından verilen bir adil yargılanma hakkı ihlali sonrasında önceki mahkumiyet hükmünün yeniden yargılama sürecinde derece mahkemelerince gerçekleştirilecek yargılama sonucunda önceki hükmün onaylanacağı veya iptal edileceği zamana kadar geçerliliğini koruyacağını savunmak Anayasa Mahkemesi tarafından verilen ihlal kararına rağmen hak ihlalinin daha uzun süre boyunca devamı anlamına gelecektir. Bireysel başvuru sisteminin özünün bu biçimdeki bir yaklaşımla bağdaşmayacağı ise aşikardır.
19. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı sonrasında başvurucunun hükme bağlı tutulmasının sonlandırılıp -eğer şartları varsa- Anayasa’nın 19. maddesi bağlamında suç isnadına bağlı tutma aşamasına yeniden dönülmesi bireysel başvurunun niteliği gereği verilen ihlal kararının bu süreçte bir anlamı olması yönüyle zorunlu görülmelidir.
20. Ek olarak çoğunluk kararındaki yaklaşımla hareket edildiğinde yeniden yargılama sürecinde başvurucu ile ilgili olarak masumiyet karinesini ihlal eden durumlar da ortaya çıkabilecektir. Zira bu süreçte kişinin hükümlü statüsünün devam ettiğini ileri sürmek ona suçlu muamelesi yapılması anlamına gelebileceğinden bu durum başvurucunun masumiyet karinesini de zedeleyebilecektir.
21. Nitekim AİHM Dicle ve Sadak/Türkiye başvurusunda yargılanmanın yenilenmesi taleplerinin kabulü sonrası gerçekleştirilen yargılamada davalarının esasıyla ilgili olarak karar verilmeden önce başvuruculardan hükümlü olarak bahsedilmesinin masumiyet karinesine aykırı olacağına hükmetmiştir (Dicle ve Sadak/Türkiye, B. No: 48621/07, 16/6/2015, §§ 60 -66).
22. Bireysel başvurunun temel amacı bağlamında düşünüldüğünde çoğunluk kararındaki yaklaşımın insan haklarının etkili biçimde korunması yönü ile de açıklanması kolay değildir. Zira adil yargılanma hakkının önemli güvencelerinden birisine aykırı biçimde gerçekleştirilen bir yargılama sonucu verilmiş olan bir mahkumiyet hükmü olduğu Anayasa Mahkemesi tarafından açıkça tespit edilmiş olmasına rağmen ihlale konu bu hüküm yeniden yargılama sürecinde belli bir süre boyunca daha geçerli kalarak kişi mahkumiyete bağlı olarak tutulmaya devam edecektir.
23. Sonuç olarak çoğunluk kararındaki yaklaşımın aksine Anayasa Mahkemesi tarafından başvurucu hakkında verilen bir ihlal kararı sonrasında gerçekleştirilen yeniden yargılama sürecinde önceki hükmün geçerliliğini koruması ve bu süreçte başvurucunun hükme bağlı tutma halinin devam etmesi bireysel başvuru sisteminin etkisinin tam anlamıyla gerçekleşmesine imkan vermeyecek sakıncalı sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Bu nedenle başvurucunun Anayasa Mahkemesi ihlal kararı sonrasındaki tutulmasının hükme bağlı tutma statüsünden çıkarılıp -eğer şartları varsa- suç isnadına bağlı tutmaya dönüşmesi bireysel başvurudan beklenen işlevin gerçekleşmesi yönü ile zorunludur.
24. Yukarıda sıralanan gerekçelerle derece mahkemelerince Anayasa Mahkemesinin verdiği ihlal kararı sonrasında önceki mahkumiyet hükmüne binaen tutulmaya devam etmesi ve infazın durdurulması talebinin bir değerlendirme yapılmaksızın reddedilmesi başvurucuların Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası bağlamında kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını ihlal ettiği kanaatinde olduğumdan çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmamaktayım.