TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FATİH UYALIM BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2012/1025)
|
|
Karar Tarihi: 30/12/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Elif KARAKAŞ
|
Başvurucu
|
:
|
Fatih UYALIM
|
Vekili
|
:
|
Av. Recep SELÇUK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, askerlik görevi sırasında yaralanması
nedeniyle ilgili idare hakkında açtığı tam yargı davası sonucunda, reddedilen
maddi ve manevi tazminat miktarı üzerinden vekâlet ücreti belirlenmesi
nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini iddia etmekte ve tazminat talep etmektedir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 6/12/2012 tarihinde Edirne İdare Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, başvurunun kabul
edilebilir olduğuna ve esasının incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından, 24/10/2014 tarihinde,
başvurunun bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar
verilmiştir
5. Bakanlığın 6/11/2014 tarihli yazısı ile benzer
nitelikteki başvuruya ilişkin Anayasa Mahkemesi kararına atıfta bulunularak
ayrıca görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAYLAR VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru dilekçesinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Kırklareli 55. Mekanize Piyade Tugay
Komutanlığı emrinde askerlik görevini ifa etmekte iken, 25/9/2010 tarihinde
alkol alarak birlikte taşkınlık yapıp suç işleyen iki askere nöbetçi personel
tarafından müdahale edilip olayın araştırıldığı sırada bu askerlerin saldırısı
sonucu kesici aletle yüzünden yaralanmıştır.
8. Başvurucu, meydana gelen olay nedeniyle uğradığı maddi ve
manevi zararların tazmini için Milli Savunma Bakanlığı aleyhine Askeri Yüksek
İdare Mahkemesinde (AYİM) 14/4/2011 tarihinde tam yargı davası açmış,
150.000,00 TL maddi, 100.000,00 TL manevi tazminat ve adli yardım taleplerinde
bulunmuştur.
9. AYİM İkinci Dairesinin 4/5/2011 tarih ve E.2011/663
sayılı kararı ile başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar
verilmiştir.
10. Davaya bakan AYİM İkinci Dairesi, başvurucunun maddi
zararının tespit edilebilmesi için bilirkişi incelemesi yapılmasına karar
vermiş, bilirkişinin 12/4/2012 tarihli raporunda, başvurucunun maddi zararının
8.847,00 TL olduğu belirtilmiştir.
11. AYİM İkinci Dairesi, 16/5/2012 tarih ve E.2011/663,
K.2012/535 sayılı kararı ile “tıbbi rapor ve
bilirkişi raporu doğrultusunda 8.847,00 TL maddi ve 20.000,00 TL manevi
tazminatın yasal faizi ile birlikte başvurucuya ödenmesine ve fazlaya ilişkin
tazminat taleplerinin reddine, hükmedilen maddi ve manevi tazminat miktarları
üzerinden nispi olarak hesap edilen 3.461,64 TL avukatlık ücretinin davalı
idareden alınarak başvurucuya verilmesine, 2/11/2011 tarihli Resmî Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren 26/9/2011 tarih ve 659 sayılı Genel Bütçe
Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin
Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin (659 sayılı KHK) 6. ve 14.
maddeleri gereğince reddedilen tazminat talepleri üzerinden hesaplanan
12.119,18 TL avukatlık ücretinin başvurucudan alınarak davalı idareye
ödenmesine” oyçokluğuyla karar vermiştir. Karşı oy yazısında ise “somut olayda davalı idare tarafından savunmaya
ilişkin olarak yapılan işlemlerin tümünün 659 sayılı KHK’nın yürürlüğe girdiği
2/11/2011 tarihinden önceye ait olduğu, bu tarihler itibarıyla savunmayı yapan
davalı idare personelinin vekil sıfatının bulunmadığı, 2/11/2011 tarihinden
sonra yani davalı idare temsilcilerinin vekil sıfatını haiz oldukları tarihten
sonra savunmaya ilişkin olarak yapılan bir faaliyetin bulunmadığı”
düşüncesiyle davalı idare lehine vekalet ücreti takdir edilmesi yönünden
çoğunluk kararına karşı olunduğu belirtilmiştir.
12. Başvurucu bu karar aleyhine karar düzeltme yoluna
başvurmuş ve AYİM İkinci Dairesinin 7/11/2012 tarih ve E.2012/1021, K.2012/991
sayılı kararı ile başvurucunun talebi reddedilmiştir. Bu şekilde başvuru
yolları tüketilmiş, anılan ret kararı başvurucuya 22/11/2012 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
13. Başvurucu 6/12/2012 tarihinde, Anayasa Mahkemesine süresi
içerisinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrası şöyledir:
“İdare, kendi eylem
ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.”
15. 659 sayılı KHK’nin “Davalardaki
temsilin niteliği ve vekalet ücretine hükmedilmesi ve dağıtımı”
kenar başlıklı 14. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“ Tahkim usulüne tabi olanlar dahil adli ve idari davalar
ile icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi amirleri,
muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından yapılan takip ve
duruşmalar için, bu davaların idareler lehine neticelenmesi halinde, bunlar
tarafından temsil ve takip edilen dava ve işlerde ilgili mevzuata göre
hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine vekalet ücreti takdir
edilir.”
16. 11/4/2013 tarihli ve 6459 sayılı İnsan Hakları ve İfade
Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1.
maddesi ile 1602 sayılı Kanun’un 46. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen ve
30/4/2013 tarihi itibarıyla yürürlüğe giren cümle şöyledir:
“Ancak, tam yargı davalarında dava
dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin
nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak
üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde
cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin 30/12/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 6/12/2012 tarih ve 2012/1025 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
18. Başvurucu, hukuk muhakemesi sisteminde yer alan ıslah
müessesesinin, askeri idari yargılama usulü için öngörülmediğini belirterek
davanın açıldığı tarihte zarar miktarını tespit etmenin olanaksız olması
karşısında herhangi bir hak kaybına uğramamak için tazminat taleplerini zorunlu
olarak yüksek tuttuğunu, AYİM tarafından dava açıldığı zaman yürürlükte olmayan
bir düzenlemeye dayanılarak, reddedilen miktar üzerinden nispi olarak
hesaplanan 12.119,18 TL vekâlet ücreti ödemeye mahkûm edildiğini, böylece
lehine hükmedilen maddi ve manevi tazminatın önemli bir bölümünün vekâlet
ücreti olarak idareye geri verildiğini, bunun dayanağı olan 659 sayılı KHK’nin
14. maddesinin (1) numaralı fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğunu belirterek
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
19. Başvurucunun, aleyhine hükmedilen vekâlet ücretinin çok
yüksek olduğu, dolayısıyla mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği yönündeki
şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmayıp, başka bir kabul edilemezlik nedeni
de bulunmadığından, bu şikâyet yönünden başvurunun kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
20. Başvurucu, ıslah imkânının
ve haksız çıkan tarafa nispi vekâlet ücretine hükmedilmesine yönelik bir
düzenlemenin olmadığı dönemde dava açtığını ve dava açarken o dönemin
şartlarına göre dava konusu miktarı belirlediğini, dava devam ederken yürürlüğe
giren 659 sayılı KHK’deki düzenleme ile öngörmediği bir şekilde vekâlet ücreti
ödemeye mahkûm edildiğini, dolayısıyla Mahkemece lehine tazminata
hükmedilmesinin önemli ölçüde anlamını yitirdiğini, bu durumun adil yargılanma
hakkını kısıtladığını iddia etmiştir.
21. Bakanlık görüşünde, benzer konunun daha önce Anayasa
Mahkemesi önüne getirildiği, Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun görülerek kabul
edilemezlik kararı verildiği, somut başvuru açısından bu kriterlerden ayrılarak
farklı bir neticeye ulaşmayı gerektirecek herhangi bir neden bulunmadığından
ayrıca görüş sunulmasına gerek görülmediği bildirilmiştir.
22. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen
veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme
kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını
ihlal edebilir (B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
23. Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre
kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme
masraflarının hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına
müdahale oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun
talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir.
Ancak, bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir
amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu
yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil
dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklememiş
olması gerekir (B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 61-62).
24. Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara vekâlet
ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi de bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına
yönelik bir sınırlama oluşturur. Böyle bir sınırlamanın meşru görülebilmesi
için kamu yararı ile birey hakkı arasında makul bir dengenin gözetilmiş olması
gerekir. Başvuru konusu olayda dava açıldıktan sonra 2/11/2011 tarihinde
yayımlanarak yürürlüğe giren 659 sayılı KHK ile idarenin taraf olduğu
davaların, idarenin bünyesinde görev yapan kadrolu hukuk müşavirleri ve
avukatlar tarafından takibi öngörülmüş olup, davanın reddi halinde idare lehine
vekalet ücretine hükmedilmesi düzenleme altına alınmıştır. Gereksiz
başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin fuzuli
yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla
başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını
belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen
yükümlülükler dava açmayı imkânsız hale getirmedikçe ya da aşırı derecede
zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez.
Dolayısıyla davayı kaybetmesi halinde başvurucuya yüklenecek olan vekâlet
ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir (B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38 -
39).
25. Buna karşılık bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyan başvurucuların, reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan
vekâlet ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu,
belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da
mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu kapsamda,
davanın özel koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı,
mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir (B. No: 2012/791,
7/11/2013, § 54).
26. Başvurucunun tam yargı (tazminat) davasını açtığı
14/4/2011 tarihi itibarıyla 1602
sayılı Kanun’da, dava dilekçesinde belirtilen talep konusu miktarın sonradan
ıslah yoluyla değiştirilmesine veya dava sonucunda haksız çıkan davacının, her
halükarda davalı idare lehine reddedilen miktar üzerinden nispi vekâlet ücreti
ödenmesini öngören bir düzenlemenin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
27. Tazminat alacağının miktarı, ancak bilirkişi incelemesi
ve benzeri araştırmalardan sonra mahkemenin takdir yetkisi çerçevesinde
belirlenebilen bir olgudur. Tazminat müessesesinin bu özelliği gereği, hak
kazanılan tazminat miktarının dava açılmadan önce tam olarak bilinmesi veya
öngörülmesi mümkün değildir. Dava açılması aşamasında karşı karşıya kalınan bu
belirsizliğin, talep miktarının sonradan düzeltilmesi (ıslah) yoluyla aşılması
da 1602 sayılı Kanun gereği (§16) 30/4/2013 tarihi öncesinde mümkün
olmadığından, hak kaybına uğramak istemeyen davacılar için, tazminat
taleplerine ilişkin miktarları yüksek tutmaktan başka seçenek bulunmamaktadır.
28. Başvurucu da bu şartlar altında düzenlediği dilekçe ile
idare aleyhine tam yargı davası açarak 150.000,00 TL maddi, 100.000,00 TL
manevi tazminat talebinde bulunmuştur. AYİM önündeki davalarda haksız çıkan
davacı aleyhine ve davalı idare lehine vekalet ücreti ödenmesine ilişkin 659
sayılı KHK’nin 14. maddesindeki düzenleme, 2/11/2011 tarihinde yürürlüğe girmiş
ve bu düzenlemeyi dikkate alan AYİM de başvurucu lehine toplam 28.847,00 TL tazminata
hükmettikten sonra başvurucunun, reddedilen fazlaya ilişkin tazminat talepleri
üzerinden davalı idareye 12.119,18 TL vekalet ücreti ödemesine karar vermiştir.
29. Buna göre, başvurucunun dava açtığı sırada ıslah
imkânının olmaması nedeniyle hak kaybına uğramamak amacıyla talebini yüksek
tuttuğu, hak kazandığı toplam 32.308,00 TL tazminat ve vekâlet ücreti
karşısında 12.119,18 TL de bir vekâlet ücreti ödeme yükümlülüğü altına girdiği
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, başvurucunun dava açtığı tarihten sonra, 659
sayılı KHK’nin 14. maddesi ile yapılan düzenleme uyarınca, reddedilen dava
konusu miktar üzerinden nispi vekâlet ücreti ödeme zorunluluğu ile karşı
karşıya kaldığı görülmektedir.
30. Dava devam ederken başvurucuların aleyhine yapılan bu
değişikliğin, başvurucular tarafından önceden öngörülmesi beklenilemez. Bununla
birlikte, anılan bu düzenlemenin tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlal
ettiği de söylenemez. Bu durumda, düzenleme sonucu gerçekleşen müdahalenin
ölçülü olup olmadığının da incelenmesi gerekir.
31. Somut olayın koşulları bir bütün halinde
değerlendirildiğinde, başvurucunun maddi durumunun elverişsiz olması nedeniyle
lehine adli yardım kararı verildiği, ayrıca dava açıldığı sırada ıslah
imkânının olmaması nedeniyle hak kaybına uğramamak amacıyla talebini yüksek
tuttuğu ve hak kazandığı tazminatın 1/3’ünden fazlasını vekâlet ücreti adı
altında davalı idareye geri ödemek zorunda bırakıldığı ve açılan tazminat
davasının bu şekilde başvurucu açısından büyük ölçüde anlamsız hale geldiği
dikkate alındığında yapılan müdahalenin ölçülü olduğu söylenemez.
32. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
2. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
33. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
34. Başvuru konusu olayda, tespit edilen ihlalin sonuçlarının
ortadan kaldırılması bakımından yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmadığından başvurucuya net 8.500,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
35. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 172,50 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.672,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle;
Başvurucunun,
A. Aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmiş olmasının mahkemeye erişim
hakkını ihlal ettiğine ilişkin iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahale nedeniyle başvurucuya
net 8.500,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 172,50 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.672,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
30/12/2014 tarihinde OY
BİRLİĞİYLE karar verildi.