TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET HÜSEYİN ÇAVDAR VE ADALET
ÇAVDAR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2012/1081)
|
|
Karar Tarihi: 19/11/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Özcan ÖZBEY
|
Başvurucular
|
:
|
Mehmet Hüseyin ÇAVDAR
|
|
|
Adalet ÇAVDAR
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Hikmet TEPE
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular, oğullarının zorunlu
askerlik hizmetini yerine getirirken bakımını yaptığı silahın ateş alması
sonucunda ölmesi olayı ile bağlantılı olarak vazife malullüğü aylığı
bağlanmamasına ilişkin işlemin iptali talebiyle açtıkları davanın
reddedilmesinden dolayı yaşam hakkı, adil yargılanma hakkı ve sosyal hukuk
devleti ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürerek, yargılamanın yenilenmesi ve
5.000,00 TL manevi tazminat isteminde bulunmuşlardır.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 5/12/2012 tarihinde
Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir
eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 18/3/2013
tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından, 22/11/2013
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar
verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 22/11/2013
tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, görüşünü 21/1/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı görüşü, başvuruculara 30/1/2014
tarihinde tebliğ edilmiş olup, başvurucular, karşı görüşlerini 21/2/2014
tarihinde sunmuşlardır.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile Bakanlık görüş yazısında
ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular, Mehmet Çavdar’ın ebeveynleridir. Mehmet
Çavdar, Van/Başkale 6’ıncı Hd. A.K.lığı
4’üncü Hd. Taburu 14. Hudut Bölük Komutanlığı emrinde
er olarak askerlik görevini yapmakta iken, 17/6/2010
tarihinde hazır kıt’a görevini tamamladıktan sonra,
silahının doldur-boşalt faaliyetini yapmıştır. Bu işlemin akabinde silahların
silahlığa konulması sırasında Kısım Çavuşundan aldığı izinle, bakımını yaptığı
silahının ateş alması sonucu yaralanarak aynı gün vefat etmiştir.
9. Başvurucular, olaydan dolayı kendilerine vazife malullüğü
aylığı bağlanması talebiyle Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaat etmişlerdir.
Anılan Kurumun 27/10/2011 tarihli kararı ile
başvurucuların oğlu Mehmet Çavdar 5434 sayılı Kanun kapsamında vazife malulü
kabul edilmiştir. Kurumun 3/11/2011 tarihli yazısında
ise, başvuruculara aylık bağlanabilmesi için 5434 sayılı Kanun’un 72. maddesi
uyarınca Mehmet Hüseyin Çavdar’ın malul ve muhtaç, Adalet Çavdar’ın ise dul ve
muhtaç olması gerektiği belirtilerek, evli olması nedeniyle Adalet Çavdar’a
aylık bağlanması yönündeki talep reddedilmiş, diğer başvurucu Mehmet Hüseyin
Çavdar yönünden ise anılan madde gerekçe gösterilerek “malullük, muhtaçlık ve mal bildirimi”
belgelerinin sunulması halinde talebin incelenebileceği başvuruculara
bildirilmiştir.
10. Bunun üzerine başvurucular,
oğullarının askerlik görevini yerine getirdiği bölgenin terör bölgesi olduğunu,
silahlığın kilit altında bulunmadığını, ayrıca silahlıkta nöbetçi olmadığını ve
ölüm olayının silahlıkta görevli personelin ihmalinden kaynaklandığını, bu
nedenle taleplerinin 2330 sayılı Kanun kapsamında mütalaa edilip, malullük,
muhtaçlık ve dul olma gibi şartlar aranmaksızın kendilerine görev malullüğü
aylığı bağlanması gerektiğini belirterek, kararın iptali istemiyle anılan kurum
aleyhine Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açmışlardır.
11. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Üçüncü Dairesinin 10/5/2012 tarih ve E.2012/959, K.2012/1333 sayılı kararında
“silahına bakım yapması faaliyetinin 2330
sayılı Kanun kapsamında emniyet, asayiş,
kaçakçılığın men ve takibi görevlerinin 3497 sayılı Kara Sınırlarının Korunması
ve Güvenliği Hakkında Kanun’da belirtilen görevler içinde değerlendirilmesinin
mümkün olmadığı, bu faaliyetin askerlik hizmetinin gereği olarak olağan
yapılması gereken faaliyet olduğu, askerlik hizmetinin olağan faaliyetlerinin
2330 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmek suretiyle uygulamanın
genişletilmesinin kanunun amacına uygun düşmediği, sonuç ve kanaatine varıldığından ölüm olayının 2330
ve 3497 sayılı Kanun kapsamında sayılan görevlerden kaynaklanmaması ve bu
görevler sırasında meydana gelmemesi nedeniyle davacıların oğlunun vazife
malullüğünün 2330 sayılı Kanun kapsamında kabul edilmemesinde ve buna bağlı
olarak davacıların aylık bağlanabilmesi için 5434 sayılı Kanunun 72/1’inci
maddesinde belirtilen koşulların aranarak davacılara 2330 sayılı Kanun
kapsamında aylık bağlanmamasında hukuka aykırılık bulunmadığı”
belirtilerek dava reddedilmiştir.
12. Başvurucuların, bu karara karşı 28/6/2012
tarihinde karar düzeltme kanun yoluna gitmeleri üzerine, anılan Mahkemenin
11/10/2012 tarih ve E.2012/1554, K.2012/1988 sayılı kararı ile bu istemleri de
reddedilmiştir. Bu karar başvuruculara 5/11/2012
tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Ayrıca olay ile ilgili olarak başvurucuların başvurusu
üzerine, Milli Savunma Bakanlığı Nakdi Tazminat Komisyonunca 58.856,30 TL
tazminatın başvuruculara ödenmesine karar verildiği Bakanlık görüş yazısında
belirtilmiştir.
14. Diğer taraftan, başvuru dilekçesi ve eklerinde,
başvurucuların olay nedeniyle idare aleyhine bir tazminat davası açıp
açmadıkları ya da cezai bir soruşturmanın yürütülüp yürütülmediği konusunda bir
bilgi bulunmadığı gibi başvurucuların bu yönden bir şikâyetlerinin de olmadığı
görülmüştür.
15. Başvurucular, 5/12/2012 tarihli
dilekçeleri ile süresi içinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
B. İlgili Hukuk
16. 8/6/1949 tarih ve 5434 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nun mülga 44. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Her ne sebep ve suretle olursa olsun vücutlarında hasıl olan arızalar veya düçar
oldukları tedavisi imkansız hastalıklar yüzünden vazifelerini yapamıyacak duruma giren iştirakçilere (Malül)
denir ve haklarında bu kanunun malüllüğe ait
hükümleri uygulanır."
17. 5434 sayılı Kanun'un mülga 45. maddesi şöyledir:
"44 üncü maddede yazılı malüllük;
a) İştirakçilerin vazifelerini yaptıkları sırada
vazifelerinden doğmuş olursa;
b) Vazifeleri dışında kurumların verdiği her hangi bir
kuruma ait başka işleri yaparken, bu işlerden doğmuş olursa;
c) Kurumların menfaatini korumak maksadiyle
bir iş yaparken o işten doğmuş olursa (Maksadın ilgili kurumlarca kabul
edilmesi şartiyle);
ç) Fabrika, atelye ve benzeri
işyerlerinde, işe başlamadan evvel iş sırasında veya işi bitirdikten sonra, o
işyerinde husule gelen ve yine o işyerinin mahiyetinden veya çalışma konusundan
ileri gelen kazadan doğmuş olursa;
Buna (Vazife malüllüğü) ve bunlara
uğrıyanlara da (Vazife malülü)
denir."
18. 5434 sayılı Kanun’un 72. maddesinin mülga birinci,
ikinci, üçüncü ve son fıkraları şöyledir:
“Ölen iştirakçilerin, iştirakçi bulunmayan dul ve muhtaç
anaları ile iştirakçi olmayan ve ölüm tarihinde muhtaç ve (65) yaşını doldurmuş
bulunan babalarına Sandığa müracaat tarihini takip eden aybaşından itibaren
aylık bağlanır. Muhtaç babalardan çalışarak geçimini sağlayamayacak derecede malül olanlar için yaş kaydı aranmaz.
Muhtaç olması sebebiyle aylık bağlanan babanın ölümünde
aylığı, muhtaç olması şartı ile Sandığa müracaat tarihini takip eden aybaşından
itibaren öz anaya bağlanır.
Şu kadar ki, ölüm tarihinde; evli bulunmaları dolayısıyla
aylık bağlanmamış ve sonradan dul kalmış veya boşanmış muhtaç analar ile (65)
yaşını doldurmamış malul ve muhtaç bulunmayan babaların, (65) yaşını
doldurmaları veya malul duruma girmeleri halinde, muhtaç bulunmaları şartı ile
(65) yaşını doldurmuş olmakla beraber muhtaç olmadıklarından dolayı aylık
bağlanmamış bulunanların sonradan muhtaç duruma girmeleri halinde, Sandığa
müracaatlarını takip eden aybaşından itibaren aylık bağlanır.
(Değişik cümle: 04/07/2012 - 6353
S.K./69. md.) 5510 sayılı Kanunun 47 nci maddesinin sekizinci fıkrasında belirtilen durumlardan
dolayı veya 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması
Hakkında Kanun ile bu Kanuna ek 18/12/1981 tarihli ve 2566 sayılı Bazı Kamu
Görevlilerine Nakdi Tazminat Verilmesi ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun
kapsamında mütalaa edilen görevler nedeniyle veya 12/4/1991 tarihli ve 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren olaylar sebebiyle hayatlarını
kaybetmiş bulunan iştirakçilerle bunlardan aylık almaktayken ölenlerin, baba
veya analarına; yukarıda belirtilen kanunların veya bu Kanunun 56 ncı maddesi kapsamına girecek şekilde hayatını kaybeden
erbaş ve erlere veya 56 ncı maddede belirtilen
öğrencilere ya da bunlardan aynı sebeplerle aylık almakta iken ölenlerin ana
veya babalarına; ölüm tarihini takip eden ay başından geçerli olarak malullük
ve muhtaçlık şartı aranmaksızın aylık bağlanır, hayatını kaybeden erbaş ve
erler ile yedek subay okulu öğrencilerinin ana ve babasına bağlanan aylığın
toplamı 16 yaşından büyük işçiler için tespit edilen otuz günlük asgari ücretin
net tutarından az olamaz.”
19. 3/11/1980 tarih ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat
ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun’un 1. maddesi şöyledir:
“Bu kanunun amacı; barışta güven ve asayişi korumak,
kaçakçılığı men, takip ve tahkikle (Ek ibare: 04/07/2012
- 6353 S.K./72. md.) trafik ve yol güvenliğini veya
tutuklu ve hükümlülerin sevk ve nakillerini sağlamakla görevli olanların (Ek
ibare: 12/07/2013- 6495 S.K./73. md.) ; Türk Silahlı
Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Emniyet
Teşkilatında bulunan patlayıcı maddelerin incelenmesi, muhafazası, nakli, imha
edilmesi ve zararsız hâle getirilmesi işlemlerinde görevlendirilenlerin bu
görevlerinden dolayı ya da görevleri sona ermiş olsa bile yaptıkları hizmet
nedeniyle derhal veya bu yüzden maruz kaldıkları yaralanma veya hastalık sonucu
ölmeleri veya sakat kalmaları halinde ödenecek nakdi tazminat ile birlikte
bağlanacak aylığın ve bu yüzden yaralanmaları halinde ödenecek nakdi tazminatın
esas ve yöntemlerinin düzenlenmesidir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Mahkemenin 19/11/2014 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 5/12/2012 tarih ve 2012/1081 numaralı
bireysel başvuruları incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
21. Başvurucular, ebeveynleri oldukları
Mehmet Çavdar’ın zorunlu askerlik hizmetini yerine getirirken bakımını yaptığı
silahın ateş alması sonucunda vefat ettiğini, bu olayın meydana gelmesine,
bölgenin terör bölgesi olması nedeniyle silahlığın kilit altında tutulmaması,
silahlıkta nöbetçi bulunmaması ve sorumlu personelin ihmali davranışlarının
neden olduğunu belirterek; müteveffanın, bölgede her an terör saldırısı
olabileceği ihtimaliyle silahını alması ve ona bakım yapmasının askeri hizmet
içerisinde kabul edilerek “şehit statüsünde”
görülmesi ve 5434 sayılı Kanun’un 72. maddesinde sayılan şartlar aranmaksızın,
2330 sayılı Kanun kapsamında vazife malullüğü aylığı bağlanması gerekirken, “söz konusu ölüm olayının doğrudan doğruya kara
sınırının korunmasına veya emniyet ve asayişin sağlanmasına, kaçakçılığın men
ve takibine yönelik bir görevin ifası sırasında meydana gelmediği, olağan
olarak yapılması gereken bir askeri faaliyet sonucu gerçekleştiği”
değerlendirmesi yapılarak, vazife malullük aylığı bağlanması taleplerinin
reddedilmesinin, Anayasa’da güvence altına alınan yaşam hakkı, adil yargılanma
hakkı ve sosyal hukuk devleti ilkesini ihlal ettiğini ileri sürmüş,
yargılamanın yenilenmesi ve 5.000,00 TL manevi tazminat isteminde
bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder. Bu nedenle başvurucuların iddialarının esas itibarıyla
adil yargılama hakkına ilişkin olduğu görülerek, Anayasa’nın 36. maddesi
kapsamda inceleme yapılmıştır.
23. Başvurucular, vazife malullüğü aylığı bağlanmamasına
ilişkin işlemin iptali talebiyle açtıkları davanın reddedilmesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
24. Bakanlık görüş yazısında; Askeri
Yüksek İdare Mahkemesinin bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olduğu, mevcut
davada, kendisine sunulan kanıtlar ile 2330 sayılı Kanun’un uygulanabilirliğini
adil bir şekilde değerlendirdikten sonra davanın özel koşullarını da dikkate
alarak karar verdiği, başvurucuların söz konusu yargılama süreci boyunca
haklarını savunmak için vekilleri aracılığıyla kendi görüşlerini sunma imkânı
buldukları, kararların kendilerine tebliğ edildiği, itiraz edebilme haklarını
kullanabildikleri, iddialarının Mahkeme tarafından esastan dinlenerek
incelendiği, bu hususta takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu belirtilmiştir.
25. Başvurucular, oğullarının
terör bölgesinde görev yaptığını, terör mağdurlarına vazife malullüğü
bağlanırken hiçbir şart aranmadığı için kendileri bakımından da aranmaması
gerektiğini ifade etmişlerdir.
26. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
27. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
28. 6216 sayılı Kanun’un “Esas
hakkındaki inceleme” kenar başlıklı 49. maddesinin (6) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı
yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal
edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile
sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme
yapılamaz.”
29. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216
sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara
ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye
tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.
30. Bir anayasal hakkın ihlali iddiasını içermeyen, yalnızca
derece mahkemelerinin kararlarının yeniden incelenmesi talep edilen
başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve Kanun tarafından Mahkemenin
yetkisi kapsamı dışında bırakılan hususlara ilişkin olduğu açıktır. Bu
kapsamda, bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk
kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul
edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece
mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel
başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasada yer alan hak ve
özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve bariz takdir hatası veya açık bir
keyfilik içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki
hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede, derece
mahkemelerinin delilleri takdirinde bariz bir takdir hatası veya açık keyfilik
bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (B.
No: 2012/1027, 12/2/2013, §§ 25-26).
31. Somut olayda, başvurucuların oğullarının askerlik
vazifesini yerine getirirken olay günü silahına bakım yaptığı esnada silahın
kaza ile ateş alması sonucunda hayatını kaybettiği, başvurucuların başvurusu
üzerine, Milli Savunma Bakanlığı Nakdi Tazminat Komisyonunca 58.856,30 TL
tazminatın kendilerine ödenmesine karar verildiği, ayrıca başvurucuların
vekilleri aracılığıyla vazife malullüğü aylığı bağlanması talebiyle Sosyal
Güvenlik Kurumuna müracaatta bulunduğu, söz konusu Kurumun Vazife Malullüğü
Tespit Kurulu kararı ile, başvurucuların oğulları
Mehmet Çavdar’ın vazife malulü kabul edildiği, ancak başvuruculara aylık
bağlanabilmesi için, 5434 sayılı Kanun’un 72. maddesi gereği başvurucu Mehmet
Hüseyin Çavdar’ın malul ve muhtaç, Adalet Çavdar’ın ise dul ve muhtaç olması
gerektiğinin bildirildiği, bu işlem üzerine başvurucuların 2330 sayılı Kanun
kapsamında malullük, muhtaçlık ve dul olma şartları aranmaksızın aylık
bağlanması gerektiği gerekçesiyle işlemin iptali talebiyle Askeri Yüksek İdare
Mahkemesinde dava açtıkları görülmektedir. Dolayısıyla uyuşmazlığın,
başvurucuların oğlunun ölümünün 2330 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilip
değerlendirilmeyeceğine ilişkin olduğu anlaşılmış olup, yapılan yargılama
neticesinde, Mahkeme, kendisine sunulan kanıtlar kapsamında 2330 sayılı
Kanun’un uygulanabilirliğini değerlendirdikten sonra davanın özel koşullarını
da dikkate alarak davanın reddi yönünden karar vermiştir (§ 11).
32. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen
kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme
imkânını verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin
şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına
saygı gösterilmediği, bu süreçte karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden
bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın
çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından
dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna
sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık
keyfiliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (B. No:
2013/2767, 2/10/2013, § 22).
33. Başvuru konusu olayda, başvurucuların, yargılama
sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair bir bilgi ya da belge sunmadıkları,
Mahkemece delillerin değerlendirilmesinin ve verilen kararın içeriğinin adil
olmadığı şikâyetini dile getirdikleri anlaşılmaktadır. Buna göre,
başvurucuların iddialarının esas itibarıyla Derece Mahkemesince verilen kararın
yanlış olduğuna, delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
uygulanmasında isabet bulunmadığına ve dolayısıyla kararın sonucuna ilişkin
olduğu görülmektedir. Yapılan incelemede, Derece Mahkemesince
yürütülen yargılama sırasında başvurucuların, karşı tarafın sunduğu deliller ve
görüşlerle ilgili bilgi sahibi olma ve bunlara karşı etkili bir şekilde itiraz
etme ve kendi delillerini ve iddialarını sunma konularında bir sorunla
karşılaştıklarına dair bir bulguya rastlanılmadığı gibi, somut olayda dosyadaki
bilgi ve belgeler dikkate alınarak yapılan yargılama ve kurulan hükümde
herhangi bir bariz takdir hatası veya açıkça keyfi bir durum da tespit
edilmemiştir.
34. Açıklanan nedenlerle, başvurucular tarafından ileri
sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi
kararının bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik de içermediği
anlaşıldığından, başvurunun “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle; başvurucuların, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde bırakılmasına, 19/11/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.