TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KADİR YILMAZBAŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2012/1199)
|
|
Karar Tarihi: 19/11/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Özcan ÖZBEY
|
Başvurucu
|
:
|
Kadir YILMAZBAŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Özgür Cenk KARABULUT
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, zorunlu askerlik görevini yerine getirdiği
sırada bulduğu bir adet patlamamış T-40 bomba atar mühimmatının elinde
patlaması sonucu yaralandığını, vazife malullüğü aylığı bağlanması talebiyle
Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaatta bulunduğunu, isteminin reddedilmesi üzerine
Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) açtığı davanın da, hakkında açılmış
olan ceza davası sonucu beklenilmeden reddedildiğini, Mahkeme üyelerinden
ikisinin askeri hâkim sınıfından olmayan subaylardan oluşması sebebiyle
Mahkemenin tarafsız ve bağımsız olmadığını belirterek, Anayasa’nın 17., 36., 37. ve 38. maddelerinin ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 12/12/2012 tarihinde
Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 18/3/2013
tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından, 26/6/2013 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve
bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 27/6/2013
tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, tanınan ek süre
sonunda görüşünü 28/8/2013 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı görüşü, başvurucuya 12/9/2013
tarihinde tebliğ edilmiş olup, başvurucu, karşı görüşlerini 27/9/2013 tarihinde
sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile Bakanlık görüş yazısında
ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, zorunlu askerlik görevini ifa amacıyla 22/2/2010 tarihinde askere sevk edilerek, acemilik eğitimini
Sivas’ta tamamladıktan sonra, Tunceli 4. Komd. Tug. K.lığı emrinde görevlendirilmiştir.
9. Başvurucu, 30/6/2010 tarihinde
nöbet görevini yerine getirmek için bulunduğu nöbet bölgesine yakın atış
sahasında patlamamış 1 adet bomba atar mühimmatı bularak alması ve merminin
patlaması sonucunda çeşitli yerlerinden yaralanmış ve sağ eli de bilekten
itibaren kopmuştur.
10. Başvurucu hakkında düzenlenen Adana Asker Hastanesi
Baştabipliğinin 4/11/2010 tarih ve 3030 nolu raporuyla “sağ el
bileği dezartikülasyon” teşhisi konulmuş
ve durumu için de “TSK Sağlık Yeteneği
Yönetmeliği 57. madde D dilimi fıkra 2’ye uyar, barışta ve savaşta askerliğe
elverişli değildir” tespiti yapılmıştır. Anılan rapor, Milli Savunma
Bakanlığı Sağlık Daire Başkanlığınca 28/12/2010
tarihinde onaylanarak, başvurucu terhis edilmiştir.
11. Osmaniye Devlet Hastanesi Özürlü Sağlık Kurulunun 7/3/2011 tarihli raporu ile başvurucunun olaydan ötürü %56
oranında özürlü olduğuna karar verilmiştir.
12. Başvurucu, vazife malullüğü aylığı bağlanması talebiyle 6/6/2011 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaat etmiş,
ancak anılan kurum tarafından altmış gün içerisinde cevap verilmediğinden, bu
kez işlemin iptali istemiyle AYİM’e dava açmıştır.
13. AYİM Üçüncü Dairesinin 31/5/2012 tarih ve E.2011/2276,
K.2012/1367 sayılı kararında; “davacı
hakkında olaydan sonra düzenlenen idari tahkikat raporundan ve hakkında
düzenlenen soruşturma evrakında bulunan tutanak ve tanık beyanlarından;
30/6/2010 tarihinde saat 13:15 sıralarında korkuluk–1 nöbet yerinde nöbetçi
olan davacının, nöbet yeri komutanı M.C.E.’nin ikaz etmesine rağmen nöbet yerini terk ederek kolye
yapmak için mermi aramak üzere atış alanına indiği, çelik yeleğini ve kompozit başlığını çıkarıp, nöbet mahallinden uzakta
emirler hilafına mermi çekirdeği aradığı, yaklaşık 5 dakika sonra yeniden nöbet
yerine, elinde bir adet patlamamış T-40 mühimmatla döndüğü, yine ikaza
aldırmayarak mermiyi kurcalarken patladığı ve belirtilen şekilde yaralandığı
anlaşılmakla davacının hizmet hali dışına çıkarak yabancılaştığı, ayrıca
ikazlara rağmen nöbet yerini terk ederek elde ettiği mühimmatı kurcalarken
hadisenin oluştuğu sabit olduğundan olayda ‘vazife malullüğü’ hükümlerinin
uygulanmasının mümkün olmadığı anlaşılmıştır. Başsavcılık düşüncesinde
hakkındaki adli sürecin sonuçlanması belirtilmiş ise de, bu sürecin davacının
itham edildiği ceza hukuku cürmü açısından önem arz ettiği, idare hukuku
açısından (idari işlem bakımından) eldeki verilere göre durumun tam olarak
aydınlanmış olduğu kanısı ile bu görüşe iştirak edilmemiştir.”
gerekçesi ile dava reddedilmiştir.
14. Başvurucunun, bu karara karşı 9/7/2012
tarihinde karar düzeltme kanun yoluna gitmesi üzerine, anılan Mahkemenin
11/10/2012 tarih ve E.2012/1570, K.2012/2063 sayılı kararı ile bu istemi de
reddedilmiştir. Bu karar başvurucuya 13/11/2012
tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Ayrıca olay ve olgular ile ilgili olarak Bakanlık görüş
yazısında ek şu tespitlere yer verilmiştir:
· Olay nedeniyle soruşturmayı yürüten askeri savcılık,
olayla ilgili bilgi ve görgüsü olan tüm tanıkları ve başvurucuyu dinlemiş, olay
yerinde uzman ekiplerce gerekli incelemeler yaptırılmıştır. Tahkikat
çerçevesinde toplanan tüm delillerin değerlendirilmesi sonrasında başvurucu
aleyhine kasten tahrip suçundan kamu davası açılmıştır.
· Yargılamayı yapan Kara Kuvvetleri Komutanlığı 8. Kolordu
Askeri Mahkemesi, olayla ilgili bilgi ve görgüsü olan tüm tanıkları dinlemiş,
gerekli tüm araştırma ve incelemeleri yapmıştır. Delilleri değerlendiren askeri
mahkeme başvurucunun olayda tamamen kusurlu olduğunu, davranışıyla nöbet
talimatına aykırı hareket etmek suçunu işlediğine 20/3/2012
tarih, E.2012/60, K.2012/75 sayılı kararıyla hükmetmiştir.
· Başvurucuya başvuru konusu olay nedeniyle Türk Silahlı
Kuvvetleri (TSK) Mehmetçik Vakfı tarafından maddi yardım yapılıp yapılmaması
konusu halen değerlendirilmekte olup karar verilebilmesi için başvurucu
aleyhine yürütülen ceza kovuşturmasının sonucu beklenilmektedir.
· Başvurucu tarafından 2/11/2011
tarihinde Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2011/509 sayılı dosyası
üzerinden tazminat davası açılmıştır. Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesi, 18/10/2012 tarih ve E.2011/509, K.2012/603 sayılı kararıyla
başvurucunun davasını gören yargı merciinin AYİM olması gerektiği gerekçesiyle
davayı reddetmiştir. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 15/5/2013
tarih ve E.2013/4678, K.2013/8891 sayılı ilamıyla kararı onamış, karar
başvurucu vekiline 15/7/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
· Başvurucunun maluliyet aylığı haricindeki maddi ve manevi
tazminat taleplerinin değerlendirildiği Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin
görevsizlik kararından sonra AYİM’e aynı taleplerle
dava açıp açmadığı yönünde başvurucu tarafından herhangi bir bilgi
sunulmamıştır.
16. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı
olarak verdiği cevapta, vücut bütünlüğünün kaybı nedeniyle olay tarihinden
sonra Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde maddi ve manevi tazminat davası
açtığını, verilen görevsizlik kararından sonra ise 6/8/2013
tarihinde AYİM’de tam yargı davası açtığını
belirtmiştir.
17. Başvurucu, 12/12/2012
tarihli dilekçesi ile süresi içinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
18. 8/6/1949 tarih ve 5434 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’nun 56. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Muvazzaf, yedek ve gönüllü erlerin silah altında
bulundukları esnada veya celp ve terhislerinde (Serbest sevkler dahil) sevkleri sırasında, Yedek Subay okulu öğrencilerinin
gerek okulda, gerek okuldan evvelki hazırlık kıtasında vazife malulü olmaları
halinde, kendilerine, öğrenim durumlarına göre, 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun 36 ncı maddesinde tespit edilen giriş
derece ve kademe tutarlarının, daha önce Devlet Memuriyetinde bulunmuş
olanlardan kazanılmış hak aylıkları veya emekli keseneğine esas aylıkları, sözü
edilen giriş derece ve kademe tutarının üzerinde olanlara bu aylıkları
emeklilik gösterge tablosunda karşılığı olan derece ve kademe tutarının,% 70'i
üzerinden aylık bağlanır.”
19. 31/5/2006 tarih ve 5510 sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun “Malul sayılma” kenar başlıklı 25. maddesinin birinci
fıkrası şöyledir:
“Sigortalının veya işverenin talebi üzerine Kurumca
yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık kurullarınca usûlüne uygun düzenlenecek raporlar ve dayanağı tıbbî
belgelerin incelenmesi sonucu, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b)
bentleri kapsamındaki sigortalılar için çalışma gücünün veya iş kazası veya
meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az % 60'ını, (c) bendi
kapsamındaki sigortalılar için çalışma gücünün en az % 60’ını veya vazifelerini
yapamayacak şekilde meslekte kazanma gücünü kaybettiği Kurum Sağlık Kurulunca
tespit edilen sigortalı, malûl sayılır.”
20. 5510 sayılı Kanun’un “Vazife
malullüğü” kenar başlıklı 47. maddesi şöyledir:
“Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra ilk defa 4 üncü
maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı olanlar için
aşağıdaki hallerde vazife malûllüğü hükümleri
uygulanır. 25 inci maddede belirtilen malûllük;
sigortalıların vazifelerini yaptıkları sırada veya vazifeleri dışında
idarelerince görevlendirildikleri herhangi bir kamu idaresine ait başka işleri
yaparken bu işlerden veya kurumlarının menfaatini korumak maksadıyla bir iş
yaparken ya da idarelerince sağlanan bir taşıtla işe gelişi ve işten dönüşü
sırasında veya işyerinde meydana gelen kazadan doğmuş olursa, buna vazife malûllüğü ve bunlara uğrayanlara da vazife malûlü denir.
Vazife malûllükleri;
a) Keyif verici içki ve her çeşit maddeler kullanmaktan,
b) Kanun, tüzük ve emir dışında hareket etmiş olmaktan,
c) Yasak fiilleri yapmaktan,
d) İntihara teşebbüsten,
e) Her ne suretle olursa olsun kendisine veya başkalarına
menfaat sağlama veya zarar verme amacından,
doğmuş olursa bunlara uğrayanlar hakkında vazife malûllüğü hükümleri uygulanmaz.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 19/11/2014 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 12/12/2012 tarih ve 2012/1199 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, olay günü nöbet tuttuğu sırada ihtiyacını
gidermek amacıyla çelik başlık ve yeleğini çıkararak, girişi engellenmemiş atış
sahasına gittiğini, dönüşte nöbet mahalline 10-15 metre mesafede bir adet bomba
atar mühimmat bularak aldığını, taşırken ayağının kayması neticesinde taşa
çarpan merminin patlaması ile yaralandığını, mevcut durum ve raporlara rağmen
vazife malullüğü aylığının bağlanması yönündeki talebinin idarece reddedilmesi
üzerine açtığı davanın, ceza yargılaması sonuçlanıp maddi hakikat ortaya
çıkmadan Mahkemece reddedildiğini, Mahkeme üyelerinden ikisinin askeri hakim
sınıfından olmayan subaylardan oluşması sebebiyle Mahkemenin tarafsız ve
bağımsız olmadığını belirterek, yaşam hakkı ve adil yargılanma hakkına bağlı
olarak Anayasa’nın 17., 36., 37. ve 38. maddelerinin
ihlal edildiğini, bu nedenle yargılamanın yenilenmesi ve tazminata hükmedilmesi
gerektiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder. Bu nedenle başvurucuların iddiaları Anayasa’nın 17. ve 36.
maddeleri ile ilişkili görülerek yaşam hakkı ve adil yargılanma hakkı kapsamda
değerlendirilmiştir.
1. Yaşam
Hakkının İhlal Edildiği İddiası
24. Başvurucu, olay günü askerlik
nöbetini tuttuğu mahalde bulup aldığı bomba atar mühimmatın patlaması ile
yaralandığını, mevcut durum ve raporlara rağmen görev malullüğü aylığının
bağlanması yönündeki talebinin Mahkemece reddedildiğini, vatani görevini yerine
getirmek için askere sağlam gittiğini, ancak sağ elini kaybederek döndüğünü, idarenin,
halin icaplarına ve ihtiyaçlarına göre hizmeti devamlı ve iyi bir şekilde
topluma arz etmesi ve hizmeti yürütürken kimsenin zarara uğramamasını sağlamak
amacıyla gerekli önlemleri alması ve personeli eğitmesinin zorunlu olmasına
rağmen bu gerekleri yerine getirmediğini belirterek, Anayasa’nın 17. maddesinin
ihlal edildiğini iddia etmiştir.
25. Bakanlığın kabul edilebilirlik açısındaki görüş
yazısında; öncelikle başvurucunun mağdur sıfatını taşıması ve bunun için de iç
hukuktaki idari ve yargısal prosedürlerin tamamlanması
gerektiği, oysa başvurucu ile ilgili TSK Mehmetçik Vakfı tarafından maddi
yardım yapılması konusundaki çalışmanın henüz tamamlanmadığı, ayrıca Ankara 3.
Asliye Hukuk Mahkemesinin görevsizlik nedeniyle red
kararından sonra başvurucunun AYİM’de tazminat davası
açması gerekirken böyle bir dava açıldığına dair başvurucu tarafından herhangi
bir bilginin verilmediği, bu itibarla, idari ve yargısal yolların tüketilip
tüketilmediği ile mağdur sıfatının bulunup bulunmadığı konularında takdirin
Anayasa Mahkemesine ait olduğu belirtilmiştir.
26. Bakanlık görüşüne karşı olarak
başvurucu; vücut bütünlüğünün kaybı nedeniyle olay tarihinden sonra Ankara 3.
Asliye Hukuk Mahkemesinde maddi ve manevi tazminat davası açtığını, verilen
görevsizlik kararından sonra ise 6/8/2013 tarihinde AYİM’de tam yargı davası açtığını, bu davanın, somut
başvuruya konu dava ile ilgisinin bulunmadığını ifade etmiştir.
27. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“…Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
28. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“İhlale neden olduğu
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir.”
29. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle
derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından
değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
30. Buna göre Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia
edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde
başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun
ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke
uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle
ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi,
bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve
aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir (B. No: 2012/403, 26/3/2013,
§ 17).
31. Somut olayda başvurucunun, vazife malullüğü aylığı
bağlanması talebiyle Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaat ettiği, talebinin kabul
edilmemesi üzerine açtığı davanın da reddedilmesi nedeniyle bireysel başvuruda
bulunduğu görülmektedir. Dolayısıyla mevcut davanın, başvurucu tarafından,
meydana gelen yaralama olayında idarenin kusuru bulunduğu, bu nedenle yaşam
hakkının ihlal edildiği iddia edilerek idare aleyhine açılmış hukuki ya da
cezai nitelikteki bir dava olmadığı, olaydan dolayı Sosyal Güvenlik Kurumunun
vazife malullüğü aylığı bağlanmamasına ilişkin işleminin iptali talebiyle
açılmış bir dava olduğu anlaşılmaktadır.
32. Diğer yandan gerek Bakanlık görüş yazısında gerekse
başvurucunun karşı beyanında; başvurucunun, vücut
bütünlüğünün kaybı nedeniyle olay tarihinden sonra Ankara 3. Asliye Hukuk
Mahkemesinde maddi ve manevi tazminat davası açtığı, verilen görevsizlik
kararından sonra ise 6/8/2013 tarihinde AYİM’de tam yargı davası açtığı, ayrıca başvurucu
ile ilgili TSK Mehmetçik Vakfı tarafından maddi yardım yapılması konusundaki
çalışmanın henüz tamamlanmadığı tespit
edilmiştir. Bu nedenle, yaşam hakkının ihlali iddialarının Anayasa Mahkemesince
incelenebilmesi için öncelikle söz konusu bu idari ve yargısal hukuk yollarının
tüketilmiş olması gerekmektedir.
33. Açıklanan gerekçelerle, anılan şikâyet konusunda idare
aleyhine açılmış bir davanın olması, yine maddi yardım ile ilgili olarak idari
sürecin de devam ediyor olması nedeniyle öngörülmüş olan idari ve yargısal
başvuru yollarının tamamının tüketilmediği anlaşıldığından, başvurunun bu
kısmının “başvuru yollarının tüketilmemesi”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
34. Başvurucu, vazife malullüğü aylığı bağlanmamasına ilişkin
işlemin iptali talebiyle açtığı davanın, hakkındaki ceza yargılamasının
sonuçlanıp maddi hakikatin ortaya çıkması beklenilmeden Mahkemece reddedilmesi
ve Mahkeme üyelerinden ikisinin subaylardan oluşmasından dolayı Mahkemenin
tarafsız ve bağımsız olmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
a. Ceza
Yargılamasının Sonucunun Beklenilmediği Şikâyeti
35. Başvurucu, “nöbet
talimatına aykırı hareket etmek” iddiasıyla aleyhinde açılmış olan
ceza davasının sonucunun beklenilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
36. Bakanlık görüş yazısında; AİHM ve
Anayasa Mahkemesi içtihatlarına işaret edilerek, delillerin kabul
edilebilirliği veya değerlendirilmesi gibi konuların öncelikle yerel
mahkemeleri ilgilendirdiği, AİHM’in, bir yerel
mahkemenin şu veya bu şekilde karar vermesine neden olan unsurlar hakkında
değerlendirme yapma yetkisi olmadığını, zira bunun kendisini üçüncü ya da
dördüncü derece yargı organı görmesi anlamına geleceğine karar verdiğini, bu
hususta takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu belirtilmiştir.
37. Başvurucu, Bakanlık görüşüne katılmayarak, başvuru
dilekçesindeki iddialarını tekrarlamıştır.
38. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
39. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
40. 6216 sayılı Kanun’un “Esas
hakkındaki inceleme” kenar başlıklı 49. maddesinin (6) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı
yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal
edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile
sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme
yapılamaz.”
41. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216
sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara
ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye
tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.
42. Bir anayasal hakkın ihlali iddiasını içermeyen, yalnızca
derece mahkemelerinin kararlarının yeniden incelenmesi talep edilen
başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve Kanun tarafından Mahkemenin
yetkisi kapsamı dışında bırakılan hususlara ilişkin olduğu açıktır. Bu
kapsamda, bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul
edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece
mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması,
bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasada yer
alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve bariz takdir hatası veya
açık bir keyfilik içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve
hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede,
derece mahkemelerinin delilleri takdirinde bariz bir takdir hatası veya açık
keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu
olamaz (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, §§ 25-26).
43. Somut olayda Mahkeme, başvurucu
hakkında olaydan sonra düzenlenen idari tahkikat raporu, soruşturma evrakında
bulunan tutanak ve tanık beyanları ile diğer bilgi ve belgelerden yararlanmak
suretiyle ilgili mevzuat kapsamında bir sonuca varmış ve mevcut deliller
çerçevesinde başvurucunun hizmet hali dışına çıkarak yabancılaştığı, ayrıca
ikazlara rağmen nöbet yerini terk ederek elde ettiği mühimmatı kurcalarken
hadisenin oluştuğunu kabul etmiştir. Buna göre Mahkeme, “vazife
malullüğü” hükümlerinin uygulanmasının mümkün olmadığına karar
vermiştir. Ayrıca Mahkeme, gerekçeli kararında başvurucunun söz konusu şikayeti kapsamındaki talebini de incelemiş ve hakkındaki
adli sürecin sonuçlanmasının başvurucunun itham edildiği ceza hukuku cürmü
açısından önem arz ettiğini, idare hukuku açısından (idari işlem bakımından)
eldeki verilere göre durumun tam olarak aydınlanmış olduğunu, bu nedenle anılan
adli sürecin sonucunu beklemeye gerek olmadığını belirtmiştir.
44. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen
kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme
imkânını verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin
şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına
saygı gösterilmediği, bu süreçte karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden
bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın
çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından
dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna
sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık
keyfiliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (B. No:
2013/2767, 2/10/2013, § 22).
45. Başvuru konusu olayda, başvurucunun, yargılama sürecinin
hakkaniyete aykırı olduğuna dair bir bilgi ya da belge sunmadığı, Mahkemece
delillerin değerlendirilmesinin ve verilen kararın içeriğinin adil olmadığı
şikâyetini dile getirdiği anlaşılmaktadır. Buna göre, başvurucunun iddialarının
esas itibarıyla Derece Mahkemesince verilen kararın yanlış olduğuna, delillerin
değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının uygulanmasında isabet bulunmadığına
ve dolayısıyla kararın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir. Yapılan incelemede, Derece Mahkemesince yürütülen yargılama
sırasında başvurucunun, karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerle ilgili
bilgi sahibi olma ve bunlara karşı etkili bir şekilde itiraz etme ve kendi
delillerini ve iddialarını sunma konularında bir sorunla karşılaştığına dair
bir bulguya rastlanılmadığı gibi, somut olayda dosyadaki bilgi ve belgeler
dikkate alınarak yapılan yargılama ve kurulan hükümde herhangi bir bariz takdir
hatası veya açıkça keyfi bir durum da tespit edilmemiştir.
46. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararının
bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik de içermediği anlaşıldığından,
başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Askeri
Yüksek İdare Mahkemesinin Bağımsız ve Tarafsız Olmadığı Şikâyeti
47. Başvurucu, Mahkeme üyelerinden ikisinin askeri hâkim
sınıfından olmayan subaylardan oluşması sebebiyle Mahkemenin tarafsız ve
bağımsız olmadığını belirtmiştir.
48. Anayasa Mahkemesi tarafından bu konu daha önce
incelenirken belirtildiği üzere, AYİM’in oluşumu,
statüsü ve görevleri Anayasa ve ilgili Kanun’da hüküm altına alınmıştır. AYİM’e atanan askeri hâkimlerin bağımsızlığının Anayasa ve
ilgili Kanun hükümleri ile garanti altına alındığı, atanma ve çalışma usulleri
yönünden, askeri hâkimlerin bağımsızlıklarını zedeleyecek bir hususun olmadığı,
kararlarından dolayı idareye hesap verme durumunda bulunmadıkları, disipline
ilişkin konuların AYİM Yüksek Disiplin Kurulunca incelenip karara bağlandığı
görülmektedir (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 29).
Diğer yandan, sınıf subayı üyelerin en fazla dört yıllık bir süre ile görev
yapmaları, disiplin konularında Disiplin Kuruluna tabi kılınmaları, görev
süreleri zarfında idari veya askeri yetkililerce herhangi bir değerlendirmeye
tabi tutulmamaları, bu subayların idareye karşı bağımsızlıklarını
güçlendirmiştir (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 30)
Buna göre, somut başvuru açısından anılan kararlardan farklı karar verilmesini
gerektiren bir yön bulunmamaktadır.
49. Açıklanan nedenlerle, somut olayda Mahkemenin bağımsız ve
tarafsız olmadığına ilişkin bir husus saptanmadığından, başvurunun bu bölümünün
de “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasının “başvuru
yollarının tüketilmemesi”,
2.
Adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
19/11/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.