TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
RAMAZAN İPEK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2012/1105)
|
|
Karar Tarihi: 17/7/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
Raportör
|
:
|
Elif KARAKAŞ
|
Başvurucu
|
:
|
Ramazan İPEK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, tam ve daimi malûliyet yardımı yapılmamasına
ilişkin işlemin iptali talebiyle açtığı davada verilen karar nedeniyle
Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 14/12/2012 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve
Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 29/1/2014
tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, 27/9/1996 tarihi
itibarıyla sözleşmeli uzman erbaş statüsünde Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)
bünyesinde görev yapmakta iken 2011 yılında kendisine testis tümörü tanısı
konulmuş ve akabinde cerrahi müdahale ile testisleri alınmıştır.
6. GATA Sağlık Kurulunun 29/6/2011
tarihli raporu ile başvurucu hakkında “Türk
Silahlı Kuvvetlerinde görev yapamaz.” kararı verilmiş ve bunun
üzerine başvurucunun sözleşmesi feshedilmiştir.
7. Başvurucu, Ordu Yardımlaşma Kurumundan (OYAK) maluliyet
yardımı alabilmek için başvurduğu OYAK Genel Müdürlüğü tarafından Gülhane
Askeri Tıp Akademisine (GATA) sevk edilmiş ve GATA Sağlık Kurulunun 14/10/2011 tarihli ek raporu ile başvurucunun “bu hastalıktan dolayı fikren ve bedenen bir işle
meşgul olmak imkanından kati surette mahrum kalmadığı” yönünde karar
verilmiştir.
8. OYAK Genel Müdürlüğü, anılan karara dayanarak
başvurucunun tam ve daimi maluliyet yardımı talebini 2/11/2011
tarihli işlemle reddetmiştir.
9. Anılan işlemin iptali
istemiyle açılan dava, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Üçüncü Dairesinin 4/10/2012 tarih ve E.2012/18, K.2012/1163 sayılı kararıyla
reddedilmiştir. Kararın gerekçe kısmı şöyledir:
“205 sayılı Kanun'da
yer verilen düzenleme uyarınca davacının tam ve daimi maluliyet yardımından
yararlanabilmesi için maluliyetine neden olan rahatsızlığının tedavisinin
mümkün olmaması ve bu rahatsızlık nedeniyle başka bir işle meşgul olma imkanının bulunmaması gerekmektedir. GATA Sağlık Kurulunun 14/10/2011 tarihli ek raporu ile davacının maluliyetine yol
açan rahatsızlık nedeniyle bir işle meşgul olmak imkanından kati surette mahrum
kalmadığı anlaşıldığından tesis edilen işlem tüm yönleri ile hukuka uyarlıdır.”
10. Bu karar 20/11/2012
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu tarafından karar düzeltme
kanun yoluna gidilmemiş, 14/12/2012 tarihinde süresi
içinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
11. 3/1/1961 tarih ve 205 sayılı Ordu
Yardımlaşma Kurumu Kanunu'nun 26/a maddesi şöyledir:
" Maluliyet
yardımı aşağıdaki hallerde ödenir:
a)Tam ve daimi
malullük, üyelerden herhangi biri ister vazife dahili
ister vazife harici olsun, herhangi bir kaza,
hastalık ve sakatlık neticesinde bir işle meşgul olmak imkanından kati surette
mahrum kaldığı heyeti sıhhiye raporu ile tebeyyün ettiği takdirde
tam ve daimi malul addedilir.
Muvakkat ve kısmi
malullük ile muvakkat hastalıklar tam ve daimi maluliyet mefhumunun haricindedir.
Ancak, vücudun yarısının felci, iki kol veya iki bacağın, iki elin, iki ayağın
ve iki gözün, bir kol ile bir bacağın, bir el ile bir ayağın tamamıyla kaybı, tedavisi gayrikabil daimi hastalıklarla gayrikabili
tedavi olduğu heyet-i sıhhiye raporu ile tebeyyün edip Kurumca da vazifeye
devamına imkan olmadığı kabul edilen sair hastalıklar
tam ve daimi maluliyet hali olarak kabul edilir.
Hastalık sebebiyle
yapılacak tam ve daimi maluliyet yardımı, maluliyet halinin tespitinden bir
sene sonra ödenir.
Tam ve daimi
maluliyet yardımı 25 inci madde gereğince hesaplanan ölüm yardımı gibi hesap ve
tesviye olunur."
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
12. Mahkemenin 17/7/2014 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 14/12/2012 tarih ve 2012/1105 numaralı bireysel
başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
13. Başvurucu, kanser rahatsızlığının kesin tedavisinin
olmadığını ve kanserli organın ameliyatla alınmış olmasının bu rahatsızlığın
bittiği anlamına gelmediğini, zira hastalığın yeniden nüksetme tehlikesinin
bulunduğunu, aksi durumun hakkında TSK'da görev yapamayacağına ilişkin kararın
verilmemesini ve sözleşmesinin feshedilmemesini gerektirdiğini, bilimsel açıdan
bakıldığında rahatsızlığının 205 sayılı Kanun'un 26. maddesinde yer alan "tedavisi gayrikabil daimi hastalıklar"
grubuna girdiğini, anılan madde kapsamında getirilen "bir işle meşgul olma imkanından kati
surette mahrum kalma" şeklindeki zorlaştırıcı koşulun
Anayasa'ya aykırı olduğunu, Mahkemenin bu nedenle Anayasa Mahkemesi'ne
Anayasa'ya aykırılık itirazında bulunması ve sonuca göre hareket etmesi
gerekirken davayı reddettiğini belirterek Anayasa'nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
14. Başvurucu, testis kanseri teşhisi konularak geçirdiği
cerrahi operasyon sonrasında TSK ile sözleşmesinin feshedilmesi üzerine tam
maluliyet aylığı bağlanması istemiyle yaptığı başvurunun reddedilmesi nedeniyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
15. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme), esas
itibarıyla medeni ve siyasal hakları güvence altına almakta; çalışma hakkı,
ücretsiz sağlık hizmetleri ya da belirli bir yaşam standardını sağlayabilmek
için devletten mali yardım talep etme hakkı gibi sosyal ve ekonomik haklar ise
bu güvence kapsamında yer almamaktadır. Bununla birlikte, Sözleşme’de
korunan hakların birçoğu sosyal ve ekonomik etki ve sonuçlar doğurduğundan bu
iki alanı birbirinden ayıran kesin bir sınır da bulunmamaktadır (Benzer yöndeki
AİHM kararı için bkz. Airey/İrlanda, B. No: 6289/73, 9/10/1979).
16. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de sosyal ve
ekonomik haklar bünyesinde yer alan sosyal yardımlarla ilgili ihlal
iddialarını, Sözleşmede korunan hakların niteliğine uygun düştüğü takdirde
Sözleşme kapsamındaki bu haklarla bağlantı kurarak inceleme yapabilmektedir.
AİHM, örneğin genel sağlık sigortası kapsamında tedavi giderlerinin tamamının
devlet tarafından karşılanmamasının kişinin yaşamını tehlikeye attığı
iddiasının yaşam hakkı kapsamında (Örnek için bkz. AİHM, Nitecki/Polonya, B. No: 65653/01, 21/3/2002);
bu durumun kişinin yaşam koşullarını gerekli asgari düzeyin altına indirdiği
iddiasının ise insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele yasağı kapsamında (Örnek
için bkz. Pancenko/Letonya, B. No:40772/98, 28/10/1999)
incelenebileceğini belirtmiştir.
17. Sosyal yardımlarla ilgili ihlal iddialarının mülkiyet
hakkı kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceğine gelince; her şeyden
önce, mülkiyet hakkı mülk edinme hakkını korumamaktadır. Mülkiyet hakkına
ilişkin bu genel ilke sosyal yardımlar yönünden de geçerli olup, devletten
sosyal yardım talep etme hakkı Sözleşme’nin güvencesi altında değildir. Ancak,
eğer bir devletin sosyal yardım veya ödenek ödenmesini öngören bir mevzuatı
mevcut ise, bu mevzuatın gerekliliklerini yerine getirip söz konusu yardım ya
da ödeneği almaya hak kazanmış olanların mülkiyet hakkı kapsamında korunmaya
değer menfaatlerinin olduğunun kabulü gerekmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı
için bkz. Stec ve Diğerleri/Birleşik Krallık [BD] [k.k.], B. No:65731/01 ve 65900/01, 6/7/2005,
§§54-56).
18. Anayasa ve AİHS'nin ortak koruma alanında yer alan
mülkiyet hakkı, mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir
kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün, bu mülkte gelecekteki değer
artışını da içerecek şekilde mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki
menfaati ne kadar güçlü olursa olsun Anayasa ve Sözleşme'yle
korunan mülkiyet kavramı içerisinde değildir. Gelecekte elde edileceği iddia
edilen bir kazanç, kazanılmadığı veya bu kazanca yönelik icrası mümkün bir
iddia mevcut olmadığı sürece mülk olarak değerlendirilemez (Benzer yöndeki AİHM
kararları için bkz. Denimark Ltd/Birleşik Krallık,
B. No: 37660/97, 26/9/2000; Kopecky/Slovakya, B. No: 44912/98, 28/9/2004, § 35) (B.
No:2012/636, 15/4/2014, § 36).
19. Yukarıdaki hususun istisnası olarak belli durumlarda, bir
"ekonomik değer" veya
icrası mümkün bir "alacak"
iddiasını elde etmeye yönelik "meşru
bir beklenti", Anayasa'nın ve Sözleşme'nin ortak koruma
alanında yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir. Meşru beklenti,
makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir iddianın doğurduğu, ulusal
mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma şansının yüksek olduğunu
gösteren yerleşik ve istikrarlı bir yargı içtihadına dayanan, yeterli somutluğa
sahip nitelikteki bir beklentidir. Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya
sadece ulusal hukukta mülkiyet hakkı kapsamında savunulabilir bir iddianın
varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir. (Bu konudaki AİHM
kararları için bkz. Kopecky/Slovakya, B. No: 44912/98, 28/9/2004, § 52; Saghinadze/Gürcistan, B. No: 18768/05, § 103,
27/5/2010; SA Dangeville/Fransa, B. No: 36677/97, 16/4/2002, §§
44-45) (B. No:2012/636, 15/4/2014, § 37).
20. Aynı şekilde, koşula bağlı bir
alacağın koşulun gerçekleşmemesi nedeniyle sona ermesi durumunda (bkz. AİHM, Malhous/Çek Cumhuriyeti [BD],
B. No:33071/96, 13/12/2000 ) ve mevzuatın yorumlanış
ve uygulanış biçimine dair bir ihtilaf üzerine başvurucunun mülkiyete dayalı
iddialarının derece mahkemelerince reddedilmesi durumunda da meşru beklenti söz konusu olmaz (bkz. Kopecký/Slovakya, B. No: 44/912/98, 28/9/2004, §
50).
21. Başvuru konusu olayda, başvurucu,
tam ve daimi malûliyet yardımı yapılmaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmekte ise de, başvurucunun yürürlükteki Kanunda öngörülen
tam ve daimi malûliyet yardımına hak kazanma koşulunu taşımadığı için bu
yardımdan yararlandırılmadığı, söz konusu yardıma hak kazanması gerektiği
yolundaki iddialarını da belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma şansının
yüksek olduğunu gösteren yerleşik ve istikrarlı bir yargı içtihadına
dayandırmadığı ve bu konuda açtığı iptal davasının derece mahkemesi tarafından
reddedildiği görülmektedir. Dolayısıyla, mülkiyet hakkı iddiasında bulunan başvurucu
yönünden sahip olunan mevcut bir mülkün ya da bu hakka dayalı meşru bir
beklentinin söz konusu olmadığı ve buna bağlı olarak mülkiyet hakkı bağlamında
korunması gereken bir menfaatin bulunmadığı görülmektedir.
22. Başvurucunun iddiaları esasen, tam ve daimi malûliyet
yardımına hak kazanma koşullarını düzenleyen Kanun maddesindeki başka bir
koşulun tarafına uygulanması gerektiği, AYİM’in esas
aldığı koşulun ise zorlaştırıcı ve Anayasa’ya aykırı olduğu hususlarına
ilişkindir.
23. Buna göre, başvurucunun açtığı iptal davasında
hükmedilecek karara bağlı olan ve ancak bu davanın kendisi yönünden olumlu
sonuçlanması halinde ileri sürülebilmesi mümkün olan mülkiyet hakkı iddiasının,
özünde hukuk kurallarının yorumlanmasına ve mahkeme kararının sonucuna ilişkin
olup adil yargılanma hakkı şikâyetine bağlı bir şikâyet olduğu anlaşılmaktadır.
24. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine
karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel
başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
25. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi,
hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince
uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel
başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin
tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir
hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun
yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik
bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
26. Başvuruya konu davada, Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi, başvurucunun tam ve daimi malûliyet yardımına hak
kazanıp kazanamayacağını dosyadaki bilgi ve belgeler ile ilgili mevzuat
çerçevesinde değerlendirmiş ve başvurucuya söz konusu yardımın yapılmamasına
ilişkin işlemin hukuka uygun olduğunu belirterek ve Anayasa’ya aykırılık
iddiasını da “Ordu Yardımlaşma Kurumunun
Anayasa’nın 2. ve 60. maddeleri uyarınca 205 sayılı Kanun ile ve bu Kanun’un
1’inci maddesinde yazılı sosyal yardımları sağlamak maksadıyla kurulduğu,
hususi hukuk hükümlerine tabi, mali ve idari bakımdan özerk tüzel kişiliği haiz
bir kuruluş olduğu, Kanun koyucunun OYAK’ın kurulmasını sağlarken Devletin
Anayasa gereğince yapmakla yükümlü olup tam yapamadığı sosyal yardımı TSK
mensuplarının akçalı katkılarıyla kurulacak ek sosyal güvenlik kurumu
niteliğinde bulunan Ordu Yardımlaşma Kurumu vasıtasıyla gerçekleştirmeyi amaçladığı”
gerekçesiyle ciddi bulmayarak davanın reddine karar vermiştir.
27. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen
kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme
imkânı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda adil
yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama
sürecinde haklarına saygı gösterilmediği, bu çerçevede yargılama sürecinde
karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya
bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve
iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili
iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz
olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye
alınmamış eksiklik, ihmal ya da bariz takdir hatası veya açık keyfiliğe ilişkin
bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir. Somut olayda başvurucu,
yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair bir bilgi ya da belge
sunmamış olup, başvurucunun mahkemece hukuk kurallarının yorumlanmasının ve
verilen kararın içeriğinin adil olmadığı şikâyetini dile getirdiği
anlaşılmaktadır.
28. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, derece mahkemesi kararının
bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik de içermediği anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle başvurunun “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
bırakılmasına, 17/7/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.