logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Münis Düşenkalkar [2.B.], B. No: 2013/1244, 17/7/2014, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MÜNİS DÜŞENKALKAR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/1244)

 

Karar Tarihi: 17/7/2014

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Engin YILDIRIM

Raportör

:

Selami ER

Başvurucu

:

Münis DÜŞENKALKAR

Temsilci

:

Av. Ayşenur DEMİRKALE

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, birikmiş teşvik ikramiyelerinin ödenmesi talebiyle açtığı davanın makul süre sınırı aşılarak 7 yıldan fazla bir sürede tamamlandığını, mahkeme kararlarının gerekçesiz ve somut durumu açıklamaktan uzak olduğunu, aynı alanda çalışan diğer kişilere teşvik ikramiyesi ödemeleri yapıldığı halde belediye sanatçılarına ödeme yapılmadığını belirterek adil yargılanma hakkının, zorla çalıştırma yasağının, eşitlik ilkesinin, Anayasa’nın 55., 64., ve 123. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 1/2/2013 tarihinde İstanbul 7. İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde eksiklikler tamamlatılarak Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 17/6/2013 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölümün 24/7/2013 tarihli ara kararı gereğince başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.

5. Adalet Bakanlığı’nın 27/9/2013 tarihli görüş yazısı 22/10/2013 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiş, başvurucu vekili Adalet Bakanlığı cevabına karşı beyanlarını yasal süresi içinde 5/11/2013 tarihinde ibraz etmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve ekleri ile ilgili dava dosyasında yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, 1990 yılından itibaren İstanbul Bakırköy Belediye Tiyatrosunda sözleşmeli tiyatro sanatçısı olarak çalışmaktadır.

8. Başvurucu, 16/8/2005 tarihinde Bakırköy Belediye Başkanlığına (idare) başvurarak, Bakırköy Belediye Tiyatrosu Sanatçı Hizmet Sözleşmesinin 73. maddesinde yer alan hüküm gereği ödenmesi gereken fakat ödenmeyerek birikmiş olan tüm teşvik ikramiyelerinin kendisine ödenmesi talebinde bulunmuştur.

9. İdare, 24/8/2005 tarih ve 2005/1000 sayılı cevabıyla, özetle 17 Ağustos depremi ertesinde yaşanan ekonomik kriz ve tasarruf tedbirleri nedeniyle ödemelerin yapılamadığını ama bu konunun değerlendirilerek ödeme planına alınacağını belirtmiş, fakat başvurucuya birikmiş olan teşvik ikramiyeleri ödenmemiştir.

10. Başvurucu, 1990 yılından itibaren yoksun kalınan teşvik ikramiyelerinin yasal faiziyle birlikte ödenmesi talebiyle İstanbul 5. İdare Mahkemesinde 11/10/2005 tarihinde dava açmıştır.

11. Mahkeme, 21/4/2006 tarih ve E.2005/2530, K.2006/893 sayılı kararıyla, teşvik ikramiyesi ödenmesi konusunda idareye takdir hakkının tanınmadığı gerekçesiyle teşvik ikramiyesinin idareye başvuru tarihi olan 16/8/2005 tarihinden itibaren hesaplanacak faiziyle birlikte başvurucuya ödenmesine karar vermiştir.

12. Karar, başvurucu tarafından yasal faizin 1990 yılından itibaren işletilmesi gerektiği gerekçesiyle; davalı idare tarafından ise teşvik ikramiyesinin ödenmesi konusunda idarenin takdir yetkisinin bulunması gerekçesiyle temyiz edilmiştir.

13. Temyiz talebini inceleyen Danıştay 11. Dairesi, Belediye Tiyatroları Yönetmeliğinde yer alan teşvik ikramiyesinin amacının verimli çalışmayı teşvik etmek ve emsallerine göre başarılı olan personeli ödüllendirmek olduğu, maaş ve sözleşme ücreti gibi olağan ve mutlak bir ödeme niteliğinde olmadığı, yönetim kurulu teklifi ve başkanın onayı ile verilebildiği, ödenmesi konusunda idareye takdir yetkisi verildiği, bu yetkinin kullanımında hukuka aykırılık olmadığı gerekçesiyle ve 22/4/2009 tarih, E.2006/8545, K.2009/4235 sayılı kararıyla, başvurucunun temyiz isteminin reddine, davalı idarenin temyiz isteminin ise kabulüne karar vererek ilk derece mahkemesi kararını bozmuştur.

14. Bozma kararı sonrasında davayı tekrar ele alan İstanbul 5. İdare Mahkemesi, 30/10/2009 tarih ve E.2009/1683, K.2009/1752 sayılı kararıyla, bozma kararı doğrultusunda teşvik ikramiyesinin ücretin bir unsuru olmadığı, bu nedenle ödenmesi zorunlu parasal hak kapsamında olmadığı, ödenmesinin idarenin takdir yetkisine ve onaya bağlı olduğu ve belediye başkanının onayı bulunmadığından ödenmediğinin anlaşıldığı gerekçesiyle başvurucuya ikramiye ödenmemesi yolunda tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığından davanın reddine karar vermiştir.

15. Karar, başvurucu tarafından tekrar temyiz edilmiş, temyiz talebini inceleyen Danıştay aynı Dairesi, kendi kararına uyan Mahkemece verilen karar ve dayandığı gerekçenin hukuk ve usule uygun olduğunu belirterek 11/10/2012 tarih ve E.2010/1184, K.2012/6287 sayılı kararıyla ilk derece mahkemesi kararını onamış ve 7/1/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

16. Başvurucu, 1/2/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

17. İlgili Hukuk

18. Bakırköy Belediye Tiyatroları Yönetmeliğinin 22. maddesinin 1. fıkrası şu şekildedir:

“Sanatçıların, stajyerlerin yevmiyelerinin, sanat uygulayıcılarının ve sahne uygulatıcılarının Belediye Tiyatrosuna alımı, terfi ve ödüllendirilmeleri ile öteki yükümlülüklerinin ve ücretlerinin saptanmasına ilişkin işlemlerin yürütülmesine, sözleşmelerin yenilenmesine yürürlükteki mevzuat hükümlerine uygun olması şatıyla Yönetim Kurulu karar verir. Yukarıda belirtilen personelin alınma ve çıkarılma kararları, Belediye Başkanının onayı ile geçerlilik kazanır.”

19. Bakırköy Belediye Tiyatrosu Sanatçı Hizmet Sözleşmesinin 73. maddesi şu şekildedir:

“Sözleşmeli olarak çalıştırılanlara çalıştırıldıkları günlere oranlı olarak mali yıl içinde dört aylık ücreti ikramiye olarak Ocak, Nisan, Temmuz ve Ekim aylarında ödenir. Yönetim Kurulunun teklifi ve Belediye Başkanının onayı ile yılda iki kez teşvik ikramiyesi ödenir.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Mahkemenin 17/7/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 1/2/2013 tarih ve 2013/1244 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

21. Başvurucu, birikmiş teşvik ikramiyelerinin ödenmesi talebiyle açtığı davanın makul süre sınırı aşılarak 7 yıldan fazla bir sürede tamamlandığını, mahkeme kararlarının gerekçesiz ve somut durumu açıklamaktan uzak olduğunu, aynı alanda çalışan diğer kişilere teşvik ikramiyesi ödemeleri yapıldığı halde belediye sanatçılarına ödeme yapılmadığını belirterek adil yargılanma hakkının, zorla çalıştırma yasağının, eşitlik ilkesinin ve ayrıca Anayasa’nın 55. ve 64., maddeleri ile 123. maddesinde yer alan devlet çalışanlarına yaptıkları işle uyumlu ücret ödemesi, devletin sanat ve sanatçıyı koruması, idarenin hukuki denetimi ilkelerinin yorumlarla ihlal edildiğini ileri sürerek ihlalin tespiti ile 100.000 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminat ve ayrıca 5.000 TL yargılama masrafının kendisine ödenmesi taleplerinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

22. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun kendisiyle aynı durumda çalışan diğer kurum çalışanlarından farklı bir biçimde idarenin kendisine teşvik ikramiyesi ödememesi ve yargı kararlarının da bunu onaması nedeniyle Anayasa’nın 55., 64. ve 123. maddeleri ile Anayasa’nın 18. maddesiyle ilişkili olarak eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır.

23. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Başvurucunun özü itibariyle kendisine teşvik ikramiyesi ödememesi ve yargı kararlarının da bunu onamasından, dolayısıyla alması gereken ücret kendisine ödenmeden çalıştırıldığından şikâyetçi olduğu ve bahsedilen şikâyetin zorla çalıştırma yasağına yönelik olduğu anlaşıldığından bu şikâyetler zorla çalıştırma yasağı kapsamında değerlendirilmiş, başvurucunun gerekçeli karar hakkı ve makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiaları ise ayrıca incelenmiş, diğer haklar yönünden inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

24. Ayrıca başvurucu kendisine Anayasa’nın 10. maddesinin ilk fıkrasında sayılan hangi nedene dayalı olarak veya hangi sebeple ayrı muamele yapıldığından bahsetmemiştir. Başvurucu esas olarak kendisine çalışması karşılığı ödenmesi gereken bir bedelin ödenmemesi nedeniyle haklarının ihlal edildiğinden şikâyet etmektedir. Başvurucunun emsal gösterdiği ve kendilerine ödeme yapıldığını iddia ettiği kişiler başka kurum çalışanları olup, o kurumların mevzuatına ve o kurumların idari karar süreçlerine tabi olduklarından kendilerine farklı ödemeler yapılması bu farklılığın doğal sonucudur. Bu nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 18. maddesine yönelik şikâyetinin incelemesinde ayrıca eşitlik ilkesi yönünden değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Zorla Çalıştırma Yasağının İhlali İddiası

25. Başvurucu aynı durumda çalışan birçok kişiden farklı bir biçimde kendisinin yasal haklarına ulaşması engellenerek çalıştırıldığını, aynı sözleşmeleri imzalayan farklı kurumlarda, benzer durumdaki sanatçılara dava konusu ödemelerin yapıldığını, bu nedenle kendisinin zorla çalıştırıldığını ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

26. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, bir anayasal hak ihlali iddiasının Anayasa Mahkemesi tarafından incelenebilmesi için Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanında olması gerektiği, mahkemelerin uyuşmazlıklarla ilgili vardıkları sonucun esas yönünden adil olup olmadığı ile mahkemelerin maddi ve hukuki hatalarının bireysel başvuru kapsamında incelenemeyeceği, ayrımcılık yasağıyla ilgili iddianın soyut biçimde incelenmeyeceği, bir temel hakla bağlantılı olarak ele alınması gerektiği, somut başvuruya konu davada idarenin ödeme konusunda takdir yetkisi olduğu ve mahkemenin de idari işlemin hukuka uygunluğu yönünde karar verdiği ifade edilmiştir.

27. Başvurucu, Adalet Bakanlığının görüşüne karşı, Anayasa Mahkemesinin yaptığı incelemede temyiz mahkemesi gibi inceleme yapmadığı, ancak temel hak ve özgürlükler alanında çok geniş inceleme yetkisine sahip olduğunu belirterek ihlal iddialarını tekrar etmiştir.

28. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir.

29. Anayasa’nın “Zorla çalıştırma yasağı” başlıklı 18. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya yasaktır.”

30. AİHS’nin “Kölelik ve zorla çalıştırma yasağı” başlıklı 4. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“1. Hiç kimse köle ya da kul durumunda tutulamaz.

2. Hiç kimse zorla çalıştırılamaz ve zorunlu çalışmaya tabi tutulamaz.”

31. Anayasa’nın 18. maddesinin gerekçesinde angarya, kişinin emeğinin karşılığını almadan zorla çalıştırılması olarak tanımlanmıştır. Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da angarya, bir maldan ya da bir kişinin çalışmasından karşılıksız yararlanma biçiminde tanımlanmıştır. Hizmetlerin karşılığında kendilerine ücret ödenen kişilerin bu yükümlülük kapsamındaki çalışmalarının angarya olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığı belirtilmiştir (AYM, E.2011/150, K.2013/30, 14/2/2013).

32. Anayasa’da “zorla çalıştırma” yasaklanmakla birlikte bu kavramın tanımı yapılmamıştır. Bu kavramın tanımı ve içeriği belirlenirken, temel insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmelerden ve ilgili uluslararası otoritelerin yorum ve uygulamalarından yararlanılabilir. Zorla çalıştırma yasağına ilişkin uluslararası kurallar, 29 No.lu Cebri ve Mecburi Çalıştırmaya İlişkin ILO Sözleşmesi’nde düzenlenmiştir. Anılan Sözleşme’nin 2. maddesinde yapılan ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince (AİHM) de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 4. maddesinde yer alan zorla çalıştırma yasağının kapsamının belirlenmesinde esas alınan tanıma göre, zorla çalıştırma, “herhangi bir kişinin ceza tehdidi altında ve bu kişinin tam isteği olmadan mecbur edildiği tüm iş veya hizmetleri” ifade etmektedir. Buna göre, zorla çalıştırmadan söz edilebilmesi için, kişinin ceza tehdidi altında ve rızası bulunmaksızın çalıştırılması gerekmektedir (AYM, E.2011/150, K.2013/30, 14/2/2013).

33. AİHM tarafından da AİHS’in 4. maddesinin yorumlanmasında ILO Sözleşmesi’nde yer alan tanıma başvurulmaktadır (Bkz. AİHM, Sliadin/Fransa, B. No: 73316/01, 26/10/2005, § 115-116). AİHM, içtihatlarında “zorla veya zorunlu” bir çalışmanın tespitinde iki ayrı durumun varlığı aranmaktadır. Bunlardan ilki, kişinin yaptığı çalışmanın yasal zorunluluk veya yükümlülük gereği olması ya da kendi iradesi dışında çalışmaya zorlanması; ikincisi ise bu çalışmanın kişiye sıkıntı verici, kişiyi usandırıcı ya da bunaltıcı veya meşakkatli olmasıdır. AİHM, serbestçe yapılmış bir sözleşme gereğince yapılması gereken işin, taraflardan biri taahhüdünü yerine getirmediğinde yaptırımla karşılaşması nedeniyle zorla çalıştırma sayılamayacağını belirtmektedir (Bkz. Van Der Mussele/Belçika, B. No: 8919/80, 23/11/1983, § 32-34).

34. Başvuru konusu olayda, başvurucu bir kamu idaresiyle yaptığı sözleşmeye istinaden ve ücreti mukabili sözleşmeli tiyatro sanatçısı olarak çalışmaktadır. Başvurucu bahsedilen kurumun ilgili yönetmeliğine göre kendisine yapılması gereken teşvik ikramiyesi ödemelerinin yapılmadığı gerekçesiyle dava açmış, yargılama sonunda bahsedilen yönetmelik ve sözleşmede idareye teşvik ikramiyesi ödenmesi konusunda takdir yetkisi verildiği gerekçesiyle reddedilmiştir. Başvurucu yaptığı işin karşılığı olarak kendisine ücret ödenmediğinden veya istemediği bir işin kendisine zorla yaptırıldığından şikâyet etmemektedir.

35. Bu durumda başvurucu zorla çalışma yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de başvurucunun tiyatro sanatçısı olarak bir kamu kurumunda yaptığı çalışmanın kamu idaresiyle yaptığı sözleşmeye istinaden ve ücreti mukabili olduğu, bu işte zorla da çalıştırılmadığı anlaşıldığından zorla çalıştırma yasağı yönünden bir müdahalenin bulunmadığı açıktır.

36. Açıklanan nedenlerle, zorla çalıştırma yasağı hususunda bir müdahalenin olmadığı açık olduğundan, başvurunun bu şikâyet hususunda diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Gerekçeli Karar Hakkının İhlali İddiası

37. Başvurucu yerel mahkeme ve Danıştay kararlarının somut durumu açıklamaktan uzak kararlar olduğunu belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

38. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, mahkeme kararlarının gerekçeli olmasının adil yargılanma hakkının bir gereği olduğu, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığının ortaya konması ve hüküm ile olay ve olgular arasında bağlantı kurulması gerektiği, ancak temyiz incelemesinde kararlarının tamamen gerekçeli olmak zorunda olmadığı, somut başvuruya konu yargılamada gerek idare mahkemesinin gerekse Danıştay dairesinin yeterli gerekçe yazmış olduğu ifade edilmiştir.

39. Başvurucu, Adalet Bakanlığının görüşüne karşı, Anayasa Mahkemesinin yaptığı incelemede temyiz mahkemesi gibi inceleme yapmadığı, ancak temel hak ve özgürlükler alanında çok geniş inceleme yetkisine sahip olduğunu belirterek ihlal iddialarını tekrar etmiştir.

40. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir.

41. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan ve 141. maddesinde devlete bir yükümlülük olarak getirilen gerekçeli karar hakkı, mahkeme kararlarında kararların dayandığı hukuki gerekçenin yeterli açıklıkta gösterilmesini gerektirir. Bununla birlikte mahkeme kararlarının gerekçesinde tarafların tüm iddialarının ayrıntılı bir biçimde tartışılması zorunluluğu bulunmamaktadır. Gerekçenin ayrıntısı davanın niteliğine göre değişmekle birlikte kararın hüküm kısmına dayanak oluşturacak hukuki bir gerekçenin kısa ve özet de olsa bulunmasının zorunlu olduğu açıktır (B. No: 2013/1034, 20/3/2014, § 33).

42. Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin onama kararlarında kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmakla beraber (bkz. García Ruiz/İspanya, B. No: 30544/96, 21/1/1999, § 26) başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin de tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz başvurularıyla başvurucuların usuli haklarının ihlal edildiğine yönelik somut şikâyetlerinin temyiz incelemesinde tartışılmaması gerekçeli karar hakkını ihlal edebilir.

43. Başvuru konusu olayda, Mahkeme 21/4/2006 tarihinde teşvik ikramiyesi ödenmesi konusunda idareye takdir hakkının tanınmadığı gerekçesiyle başvurucu lehine karar vermiş, temyiz incelemesi yapan Danıştay 11. Dairesi 22/4/2009 tarihinde Bakırköy Belediye Tiyatroları Yönetmeliğinde yer alan teşvik ikramiyesinin amacının verimli çalışmayı teşvik etmek ve emsallerine göre başarılı olan personeli ödüllendirmek olduğu, maaş ve sözleşme ücreti gibi olağan ve mutlak bir ödeme niteliğinde olmadığı, yönetim kurulu teklifi ve başkanın onayı ile verilebildiği, ödenmesi konusunda idareye takdir yetkisi verildiği, bu yetkinin kullanımında hukuka aykırılık olmadığı gerekçesiyle Mahkemenin teşvik ikramiyesiyle ilgili hükmünü bozmuştur. Mahkeme bu defa 30/10/2009 tarihinde Danıştay’ın bozma kararı doğrultusunda teşvik ikramiyesinin ücretin bir unsuru olmadığı, bu nedenle ödenmesi zorunlu parasal hak kapsamında olmadığı, ödenmesinin onaya bağlı olduğu ve belediye başkanının onayı bulunmadığından ödenmediğinin anlaşıldığı gerekçesiyle başvurucunun talebinin reddine karar vermiştir. Tekrar yapılan temyiz başvurusunda ise Danıştay, kendi kararına uyan Mahkemece verilen karar ve dayandığı gerekçenin hukuk ve usule uygun olduğunu belirterek kararı onamıştır.

44. Başvurucu mahkeme kararlarının gerekçesiz olduğunu ileri sürmüş ise de gerek ilk derece mahkemesinin, gerekse temyiz incelemesini yapan Danıştay Dairesinin kararında maddi olay ve olgular incelenmiş, ilgili düzenlemeler yorumlanmış ve hükümle bağlantısı kurulmuştur. Bu durumda mahkemelerin kararlarında hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu görüldüğünden gerekçeli karar hakkı yönünden bir ihlalin olmadığı açıktır.

45. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun gerekçeli karar hakkına ilişkin iddiası yönünden bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin 'açıkça dayanaktan yoksun olması' nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası

46. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden İnceleme

47. Başvurucu, açtığı davanın, makul süre sınırını aşarak 7 yılda tamamlandığını ve bu nedenle etkili bir sonuca ulaşmasının engellendiğini belirterek makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

48. Adalet Bakanlığı görüşünde, yargılama süresinin makul olup olmadığı incelenirken her olayın kendine özgü koşulları, davanın karmaşık olup olmadığı, yargılama süresince tarafların gösterdiği davranışlar ve yetkili makamların tutumları ile davanın başvurucu açısından taşıdığı önem gibi hususların dikkate alındığı belirtilmiş, somut başvuruda davanın yedi yıl sürdüğü, başvurucunun yargılama süresinin uzun olduğuna yönelik şikâyetleri incelenirken bu hususların da göz önünde bulundurulması gerektiği yönünde beyanda bulunulmuştur.

49. Başvurucu, Adalet Bakanlığının görüşüne karşı beyanında, Anayasa Mahkemesinin yaptığı incelemede temyiz mahkemesi gibi inceleme yapmadığı, ancak temel hak ve özgürlükler alanında çok geniş inceleme yetkisine sahip olduğunu belirterek ihlal iddialarını tekrar etmiştir.

50. Anayasa’nın 36. maddesinin “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

51. AİHS’nin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar … konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir …”

52. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/673, 19/12/2013, § 27).

53. Makul süre incelemesinde; yargılamaya intikal eden maddi vakıalar ve ispat araçlarından oluşan dava malzemesinin veya uygulanacak hukuk kurallarının karmaşık olması; tarafların genel olarak yargılama sürecindeki tutumu, yargılama sürecinin uzamasındaki etkisi ve usuli haklarını kullanırken gereken dikkat ve özeni gösterip göstermedikleri; yargı makamları yanında dava süreciyle ilgili kamu gücü kullanan tüm devlet organlarına atfedilebilir yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden kaynaklanan bir gecikme olup olmadığı ve yargılamanın süratle sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin gösterilip gösterilmediği; başvurucu için hukuki korumanın bir an önce gerçekleştirilmesindeki yararının ne olduğu gibi davanın niteliği ve niceliğine ilişkin birçok hususun birlikte değerlendirilerek karar verilmesi gerekmektedir (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 58)

54. Başvuruya konu süreç, başvurucunun 11/10/2005 tarihinde Mahkemeye başvurarak ödenmesi gerektiğini iddia ettiği birikmiş olan tüm teşvik ikramiyelerinin kendisine ödenmesi talebiyle başlamış, Danıştay’ın 11/10/2012 tarihli onama kararı ile sona ermiştir. Bu durumda yargılama süreci yaklaşık 7 yıl sürmüştür.

55. Belediye Başkanlığının 24/8/2005 tarihli cevabına karşı başvurucunun açtığı davada ilk derece Mahkemesinin duruşmalı yapılan yargılamada verdiği 21/4/2006 tarihli ilk kararı Danıştay 11. Dairesi’nin 22/4/2009 tarihli kararıyla bozulmuş, ilk derece Mahkemesinin bozma kararına uyarak verdiği 30/10/2009 tarihli kararı ise Danıştay aynı Dairesinin, 11/10/2012 tarihli kararıyla onanmıştır.

56. Yargılama süreçleri incelendiğinde ilk derece mahkemesinin ilk kararını yaklaşık 7 ayda, ikinci kararını ise yaklaşık 5 ayda verdiği ve genel olarak yargılama sürecinin uzamasına sebebiyet vermediği, bunun yanında her iki temyiz incelemesinin de yaklaşık 3 yıl sürdüğü anlaşılmaktadır. Yargılamanın uzamasında esas nedenlerinin ilk verilen mahkeme kararının bozulması ve bozma kararı sonrası bozmaya uyarak verilen kararın incelemesi dâhil her iki temyiz incelemesinin yaklaşık üçer yıl sürmesi olduğu görülmektedir.

57. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu yoksun kalınan teşvik ikramiyelerinin yasal faiziyle birlikte ödenmesi talepli idari dava, hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf ve tanık sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır. Yargılamanın makul sürede tamamlanamamasının başvurucunun tutum ve davranışlarıyla veya usuli haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla açıklanması ve ilişkilendirilmesi de mümkün değildir. Bu durumda yaklaşık 7 yıl süren davanın makul sürede tamamlanmadığı sonucuna varılmıştır.

58. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan “makul sürede yargılanma hakkı”nın ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden

59. Başvurucu, yoksun kalınan teşvik ikramiyelerinin yasal faiziyle birlikte ödenmesi talepli idari davanın 7 yıl 2 ay sürmesi ve davanın reddedilerek teşvik ikramiyesi almasının engellendiğini ve makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini belirterek 100.000,00 TL maddi, 50.000,00 TL manevi tazminat ile 5.000,00 TL masraf talebinde bulunmuştur.

60. Adalet Bakanlığı görüşünde tazminat istemine ilişkin görüş sunmamıştır.

61. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesi şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.

…”

62. Başvurucu, birikmiş teşvik ikramiyelerinin ödenmesi talebiyle açtığı davanın reddedilerek teşvik ikramiyesi almasının ve makul sürede yargılanma haklarının iddia ederek maddi tazminat talep edilmişse de başvurucunun makul süre şikâyeti dışındaki iddiaları hakkında kabul edilemezlik kararı verilmiş ve bu süreçte uzun süren yargılama ile başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar arasında illiyet bağı kuracak bir delil sunulmamıştır. Başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla beraber, tespit edilen ihlalle iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

63. Başvuruya konu idare mahkemesinde görülen yoksun kalınan teşvik ikramiyelerinin yasal faiziyle birlikte ödenmesi talepli idari davanın, yaklaşık 7 yıl 2 ay sürmesi sebebiyle başvurucuya yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında takdiren 5.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

64. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,38 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan nedenlerle;

A. Başvurunun,

1. Zorla çalıştırma yasağına ilişkin şikâyetinin, “açıkça dayanaktan yoksun olması”,

2. Gerekçeli karar hakkına ilişkin şikâyetinin, “açıkça dayanaktan yoksun olması”,

nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Makul sürede yargılanma hakkına ilişkin şikâyetinin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Yargılamanın makul süreyi aşması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya takdiren 5.000,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

F. Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine,

17/7/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Münis Düşenkalkar [2.B.], B. No: 2013/1244, 17/7/2014, § …)
   
Başvuru Adı MÜNİS DÜŞENKALKAR
Başvuru No 2013/1244
Başvuru Tarihi 1/2/2013
Karar Tarihi 17/7/2014

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, birikmiş teşvik ikramiyelerinin ödenmesi talebiyle açtığı davanın makul süre sınırı aşılarak 7 yıldan fazla bir sürede tamamlandığını, mahkeme kararlarının gerekçesiz ve somut durumu açıklamaktan uzak olduğunu, aynı alanda çalışan diğer kişilere teşvik ikramiyesi ödemeleri yapıldığı halde belediye sanatçılarına ödeme yapılmadığını belirterek adil yargılanma hakkının, zorla çalıştırma yasağının, eşitlik ilkesinin, Anayasa’nın 55. , 64. , ve 123. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (idare) İhlal Manevi tazminat
Gerekçeli karar hakkı (idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Zorla çalıştırma ve angarya yasağı Zorla çalıştırma ve angarya Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Yönetmelik Bakırköy Belediye Tiyatroları Yönetmeliği 22
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi