TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FİRAS ASLAN VE HEBAT ASLAN
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2012/1158)
|
|
Karar Tarihi: 21/11/2013
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Mehmet ERTEN
|
|
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Serhat ALTINKÖK
|
Başvurucular
|
:
|
Firas ASLAN
|
|
|
Hebat ASLAN
|
Vekili
|
:
|
Av. İnan AKMEŞE
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1.
Başvurucular; tutukluluk hallerinin devamına dair kararların formül gerekçelere
dayandığını, tutukluluğa itiraz incelemesinin duruşmasız olarak yapıldığını ve
Mahkemece Cumhuriyet Savcısından alınan mütalaanın kendilerine bildirilmediğini
ileri sürerek Anayasa’nın 19. maddesinde düzenlenen kişi özgürlüğü ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru,
11/12/2012 tarihinde İstanbul 17. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. Birinci
Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 18/3/2012 tarihinde Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğü’nün 33. maddesinin (3) numaralı
fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm, 26/3/2013 tarihinde yapılan toplantıda Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 28. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b)
bendi uyarınca kabul edilebilirlik ve esas hakkındaki incelemenin birlikte
yapılmasına karar vermiştir.
5. Başvuru
konusu olay ve olgular 26/3/2013 tarihinde Adalet
Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, görüşünü 31/5/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet
Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 5/6/2013 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucular, karşı
beyanlarını 26/6/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine
sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7.
Başvurucuların dilekçesinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8.
Başvuruculardan Hebat ASLAN 1987 doğumlu olup
Tekirdağ 1 No.lu F Tipi Cezaevi’nde tutuklu olarak bulunmaktadır. Diğer
başvurucu Firas ASLAN 1986 doğumlu olup İstanbul’da
ikamet etmektedir.
9.
Başvurucular, 31/12/2008 tarihinde İstanbul Emniyet
Müdürlüğüne bağlı Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü görevlilerince yakalanıp
gözaltına alınmış, emniyet ve savcılık ifadelerinin ardından “Yasa Dışı Silahlı Örgüte Üye Olmak”
suçlaması ile tutuklama talebiyle sevk edildikleri İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesince
3/1/2009 tarihinde tutuklanmışlardır.
10. Başvurucular,
E.2009/38 sayılı dosya kapsamında İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinde
yargılanmaya başlanmıştır.
11. İstanbul
10. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan 4/10/2012 tarihli
duruşmada, 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında gösterilen tutuklama nedenlerinin var
olduğu, tutuklama nedenlerine nazaran adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının
yetersiz kalacağı ve tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu gerekçesiyle
başvurucuların tutukluluk hallerinin devamına karar verilmiştir.
12. Başvurucular,
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin tutukluluk halinin devamına dair kararına,
Anayasa’nın 19. maddesine aykırı olduğu iddiasıyla 9/10/2012
tarihinde itiraz etmişlerdir.
13. İstanbul
10. Ağır Ceza Mahkemesinin tutukluluk halinin devamına dair kararına karşı
yapılan itiraz, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 15/10/2012
tarih ve Değişik İş 2012/718 sayılı kararı ile reddedilmiştir. Ret kararı
başvuruculara 12/11/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. İstanbul
10. Ağır Ceza Mahkemesince 5271 sayılı Kanun’un 108. maddesi gereğince yapılan
tutukluluk incelemesinde, 31/10/2012 tarihinde
başvurucuların tutukluluk hallerinin devamına karar verilmiştir.
15. Başvuruculardan
Firas ASLAN 27/11/2012
tarihli duruşmada tahliye edilmiştir. Adalet Bakanlığı görüşünde,
başvuruculardan Hebat ASLAN’ın
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunduktan sonra 19/2/2013
tarihinde tahliye edildiğini bildirmiştir.
16. Başvurucular
hakkındaki dava Mahkeme önünde derdesttir.
B. İlgili
Hukuk
17.
5271sayılı Kanun’un 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya
sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen
ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı
verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni
var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe
oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a)
26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
11.
Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (Madde 309, 310, 311,
312, 313, 314, 315),
b) 10.7.1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli
Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah
kaçakçılığı (Madde 12) suçları.
…”
18. 5271
sayılı Kanun’un 101. maddesi şöyledir:
“(1)
Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi
üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re’sen
mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî
kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere
yer verilir.
(2) (Değişik fıkra: 02/07/2012-6352
S.K./97.md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye
isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller
somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli
veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle
kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.
…
(5) Bu
Madde ile 100 üncü Madde gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir.”
19. 5271
sayılı Kanun’un 104. maddesi şöyledir:
“(1)
Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık
salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli
veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya
mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir.
…”
20. 5271
sayılı Kanun’un 108. maddesi şöyledir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla
tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet
savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü Madde hükümleri
göz önünde bulundurularak karar verilir.
…
(3) Hâkim
veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip
gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında
ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde de re'sen
karar verir.”
21. 5271
sayılı Kanun’un 270. maddesi şöyledir:
“İtirazı
inceleyecek merci, yazı ile cevap verebilmesi için itirazı, Cumhuriyet savcısı
ve karşı tarafa bildirebilir. Merci, inceleme ve araştırma yapabileceği gibi
gerekli gördüğünde bunların yapılmasını da emredebilir.”
22. 5271
sayılı Kanun’un 271. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kanunda
yazılı olan hâller saklı kalmak üzere, itiraz hakkında duruşma yapılmaksızın
karar verilir. Ancak, gerekli görüldüğünde Cumhuriyet savcısı ve sonra müdafi
veya vekil dinlenir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
23.
Mahkemenin 21/11/2013 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda, başvurucuların 11/12/2013 tarih ve 2012/1258 numaralı bireysel
başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
24. Başvurucular; tutukluluk hallerinin devamına dair kararların
formül gerekçelere dayandığını, gerek kendilerinin itirazı üzerine gerekse de
5271 sayılı Kanun’un 108. maddesi gereğince mahkemesince resen gerçekleştirilen
incelemelerin duruşmasız olarak dosya üzerinden yapıldığını, Mahkemece
Cumhuriyet Savcısından alınan mütalaanın kendilerine bildirilmemesi neticesinde
çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerine riayet edilmediğini ileri
sürerek Anayasa’nın 19. maddesinde düzenlenen kişi özgürlüğü ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
25. Adalet
Bakanlığı görüşünde; hem tahliye taleplerini hem de tutukluluğun devamına karşı
yapılan itirazların incelenmesini kapsayacak şekilde, belli bir mahkeme
nezdinde yapılan tutukluluğun yasallığına ilişkin itiraz başvurularının Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesince (“AİHM”) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
(“AİHS”) 5. maddesinin (4) numaralı fıkrası çerçevesinde değerlendirildiğini
ifade etmiştir. Adalet Bakanlığı ayrıca, AİHM’in bir
yargılamada tutuklamanın uzatılmasına ilişkin olan ve ex
officio (resen) ilkesiyle kabul edilen
mahkeme kararları hakkında, AİHS’nin 5. maddesinin (4) numaralı fıkrası
bakımından bir yargıya varmakla yükümlü olmadığı yönündeki içtihadını birçok
kararında yinelediğini belirtmiştir.
26. Adalet
Bakanlığı somut olayda İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesince 5271 sayılı Kanun’un
108. maddesi gereğince verilen 31/10/2012 tarihli
kararın, başvurucuların tutukluluğunun hukukiliğinin değerlendirmesine ilişkin
başvuruları veya itirazları bulunmaksızın resen yapılan bir inceleme
neticesinde verildiğini ifade etmiştir.
27. Başvurucular, Adalet Bakanlığının başvurunun kabul
edilebilirliği yönünden yaptığı değerlendirmelere katılmamış, başvuru
dilekçesinde dile getirdikleri iddialarını yineleyerek; tutukluluk hallerinin
devamına dair kararların formül gerekçelere dayanmasının, tutukluluğa itiraz
incelemesinin duruşmasız olarak dosya üzerinden gerçekleştirilmesinin,
tutukluluğa itiraz üzerine Mahkemece Cumhuriyet Savcısından alınan mütalaanın
kendilerine bildirilmemesinin ve bu nedenle yargılama sırasında silahların
eşitliği ilkesine riayet edilmemesinin Anayasa’nın 19. maddesinde yer alan kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkını ihlal ettiğini ifade etmişlerdir.
28. Anayasa’nın
19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
“Her ne
sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında
karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest
bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına
sahiptir.”
29.
AİHS’nin 5. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
“Yakalama
veya tutulma yoluyla özgürlüğünden yoksun kılınan herkes, tutulma işleminin
yasaya uygunluğu hakkında kısa bir süre içinde karar verilmesi ve eğer tutulma
yasaya aykırı ise, serbest bırakılması için bir mahkemeye başvurma hakkına
sahiptir.”
30.
Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci ve AİHS’nin 5. maddesinin (4) numaralı
fıkraları, her ne sebeple olursa olsun hürriyeti kısıtlanan kişiye
tutuklanmasının yasallığı hakkında süratle karar verebilecek ve tutulması
kanuni değilse salıverilmesine hükmedebilecek bir mahkemeye başvurma hakkı
tanımaktadır. Anılan Anayasa ve AİHS hükümleri esas olarak, tutukluluğun
yasallığına ilişkin itiraz başvurusu üzerine, bir mahkeme nezdinde yürütülmekte
olan davalardaki tahliye talepleri veya tutukluluğun uzatılması kararlarının
incelenmesi açısından bir güvence oluşturmaktadır.
31. 5271 sayılı Kanun’un 108. maddesinde, soruşturma evresinde
şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler
itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda,
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100. madde
hükümleri göz önünde bulundurularak; kovuşturma evresinde ise tutuklu sanığın
tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar
gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da en geç otuz günlük süre içinde hâkim
veya mahkemece resen karar verileceği hükme bağlanmıştır.
32. 5271
sayılı Kanun’un 108. maddesine göre yapılacak değerlendirme resen (ex officio)
yapılmakta olup Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası ile hürriyeti
kısıtlanan kişiye tanınan yargı merciine itiraz edebilme hakkı kapsamında
değerlendirilemez. Bu nedenle başvurucuların, 31/10/2012
tarihinde 5271 sayılı Kanun’un 108. maddesine göre mahkemece resen yapılan
incelemenin duruşmasız olduğu ve çelişmeli yargılama ilkesine uyulmadığı
yönündeki şikâyetlerinin “konu bakımından
yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
33.
Başvurucular itiraz üzerine mahkemece verilen tutukluluğun devamına ilişkin
kararların formül gerekçelere dayandığından şikâyetçi olmuşlardır. Buna göre,
formül gerekçelere dayanılarak verilen tutukluluğun devamına ilişkin mahkeme
kararlarına karşı başvurucuların 5271 sayılı Kanun’un 141. ve 142. maddelerine
göre maddi ve/veya manevi tazminat istemiyle dava açmaları mümkündür. Bu
nedenle bu şikâyet bakımından başvuru yollarının tüketilip tüketilmediği
değerlendirilmelidir.
34.
Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için ihlale neden olduğu
iddia edilen işlem veya eylem için öngörülen idari ve yargısal başvuru
yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir. Bireysel başvurunun ikincil
nitelikte bir hak arama yolu olması nedeniyle, asıl olan hak ve özgürlüklere
kamu otoritelerince saygı gösterilmesi ve olası bir ihlal durumunda bunun idari
ve/veya yargısal olağan yollarla giderilmesidir. Bu nedenle bireysel başvuru
yoluna ancak kanunda öngörülen olağan yollar tüketilmesine rağmen ihlalin
ortadan kaldırılamadığı durumlarda gidilebilir (B. No: 2012/338, 2/7/2013, §§ 26–28).
35. Ancak
tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir olmaları yanında, telafi kabiliyetini
haiz olmaları ve tüketildiklerinde başvurucunun şikâyetlerini gidermede makul
başarı şansı tanımaları gerekir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi
tek başına yeterli olmayıp uygulamada da etkili olduklarının gösterilmesi ya da
en azından etkili olmadıklarının kanıtlanmamış olması gerekir (B. No: 2012/338,
2/7/2013, § 29).
36. 5271
sayılı Kanun’un tazminat isteminin düzenlendiği 141. maddesinin (1) numaralı
fıkrasına göre, kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan
veya tutukluluğunun devamına karar verilenler ile kanuna uygun olarak
tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu
süre içinde hakkında hüküm verilmeyen kişilerin, maddî ve manevî her türlü
zararlarını Devletten isteyebileceklerine ilişkin hükümlerin bu hususta bir
başvuru mekanizması öngördüğü görülmektedir (B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 30). Ancak, aynı Kanun’un tazminat isteminin
koşullarının düzenlendiği 142. maddesinin (1) numaralı fıkrasında “Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine
tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme
tarihini izleyen bir yıl içinde” tazminat isteminde bulunulabileceği
hükmüne yer verilmiştir.
37. Somut
olayda başvuruculardan Firas ASLAN 31/12/2008
tarihinde gözaltına alınmış ve 27/12/2012 tarihinde tahliye edilmiş, Hebat ASLAN ise 31/12/2008 tarihinde gözaltına alınmış ve
19/2/2013 tarihinde tahliye edilmiştir. Başvurucular, mahkemece verilen
tutukluluğun devamına ilişkin kararların formül gerekçelere dayandığından
şikâyetçi olmuşlardır. Buna göre, formül gerekçelere dayanılarak verilen
tutukluluğun devamına ilişkin mahkeme kararlarına karşı başvurucuların 5271
sayılı Kanun’un 141. ve 142. maddelerine göre maddi ve/veya manevi tazminat istemiyle
dava açmaları mümkündür. Ancak başvurucuların tutukluğun devamının formül
gerekçelere dayandığı yönündeki şikayetleri açısından 5271 sayılı Kanun’un
anılan maddelerinde belirtilen yolun hüküm kesinleşmeden önce etkili olduğuna
yönelik uygulamada bir örnek bulunmamaktadır (B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 32).
38. Bu
nedenle başvurucuların mağduriyetini giderebilecek nitelikte tüketilmesi
gereken bir başvuru yolu olmadığı anlaşılmaktadır. Başvurunun, “tutukluluğun devamına ilişkin mahkeme kararlarının
formül gerekçelere dayandığı” şeklindeki kısmının, dayanaktan yoksun
olmadığı görülmektedir. Başka bir kabul edilemezlik nedeni de görülmeyen
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
39.
Başvurucuların, Cumhuriyet savcısının görüşünün kendilerine tebliğ edilmediği
ve kendilerinin başvurusu üzerine gerçekleştirilen tutukluluğa itiraz
incelemesinin dosya üzerinden duruşmasız olarak gerçekleştirildiği yönündeki
iddialarının da açıkça dayanaktan yoksun olmadığı, ayrıca başka bir kabul
edilemezlik nedeni de bulunmadığı görüldüğünden bu şikayetler
bakımından başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
İnceleme
40.
Başvurucuların, tutukluluk hallerinin devamına dair mahkeme kararlarının formül
gerekçelere dayandığı yönündeki şikâyetlerinin Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci, tutukluluğa itiraz incelemesinin çelişmeli yargılama ve silahların
eşitliği ilkelerine uyulmaksızın duruşmasız olarak dosya üzerinden
gerçekleştirildiği yönündeki şikâyetlerinin Anayasa’nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
a. Anayasa’nın
19. Maddesinin Yedinci Fıkrasının İhlal Edildiği İddiası
41.
Başvurucular, tutuklu bulundurulmalarına karşı yaptıkları itiraz başvurusunun
formül gerekçelerle reddedildiğinden şikâyet etmiştirler.
42. Adalet Bakanlığı görüşünde, başvurucuların tahliye
taleplerinin formül gerekçelerle reddedildiği yönündeki şikâyetleri ile ilgili
olarak; tutuklamaya ilişkin konularda AİHM kararlarlarına
göre belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için makul şüphe ya da
inandırıcı nedenlerin aranmasının yeterli olduğunu, somut olayda başvurucunun
atılı suçu işlediğine dair inandırıcı delillerin bulunup bulunmadığının, toplam
tutukluluk süresi ve tutukluluk konusundaki yerel mahkeme kararlarının
gerekçelerinin, davanın kapsamının ve karmaşıklığının, sanık sayısının, iki
ayrı iddianame ve iki davanın birleştirilmesinin, isnat olunan suçun organize
suç olmasının, yargılama süresince derece mahkemesine izafe edilebilecek
herhangi bir ihmal veya hareketsiz kalmanın bulunup bulunmadığının ve
yargılamanın sürdürülüp tamamlanmasında mahkemenin kendinden beklenen her türlü
dikkat ve özeni gösterip göstermediğinin birlikte değerlendirilmesi gerektiğini
ifade etmiştir.
43.
Başvurucular, Adalet Bakanlığının görüşüne katılmamış ve başvuru dilekçesindeki
beyanlarını tekrarlamışlardır.
44.
Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
“Tutuklanan
kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma
sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma
ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine
getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.”
45.
Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında
tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma
veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu
güvence altına alınmıştır.
46.
Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun, genel bir ilke çerçevesinde
değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu
sürenin makul olup olmadığı, her davanın kendi özelliklerine göre
değerlendirilmelidir. Tutukluluğun devamı ancak masumiyet karinesine rağmen
Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkından daha ağır basan gerçek bir kamu yararının mevcut olması durumunda
haklı bulunabilir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 61;
Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz: Labita/İtalya [BD], no.
26772/95, 6/4/2000, § 152).
47. Bir
davada tutukluluğun belli bir süreyi aşmamasını sağlamak, öncelikle derece
mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla, yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini
etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest
bırakılma taleplerine ilişkin kararlarda bu olgu ve olayların ortaya konulması
gerekir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 62).
48.
Tutuklama tedbirine kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının
yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya
değiştirilmesini önlemek maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama
nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse
de bu süre geçtikten sonra, uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin
hâlâ devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu
gerekçeler “ilgili” ve “yeterli” görüldüğü takdirde, yargılama
sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın
karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi
faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate
alınır. Tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup
olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 63).
49. Dolayısıyla
Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin
değerlendirmesinde esas olarak, serbest bırakılma taleplerine ilişkin
kararların gerekçelerine bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından
yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde
kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı göz önüne alınmalıdır.
Öte yandan hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde
kuvvetli belirti ve tutuklama nedenlerinden biri veya birkaçının varlığı devam
ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk halinin makul kabul
edilmesi gerekir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, §§ 63-64).
50. Makul
sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp
gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise
tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı
ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 65).
51. Dava
dosyası incelendiğinde, 4/10/2012 tarihli duruşmada
başvurucular “iddianame kapsamında sadece
telefon tapelerinin var olduğunu, Firas
ASLAN’ın telefon görüşme kayıtlarının dahi olmadığını
ve telefon görüşmesinde sadece adının geçtiğini, somut olgularla desteklenmeyen
telefon görüşmelerine göre ceza verilemeyeceğinin Yargıtay tarafından da kabul
edildiğini, gizli tanık ve tutanak mümzilerinin
aleyhlerine herhangi bir beyanlarının bulunmadığını, 3 yıl 9 aydır tutuklu
olduklarını” ifade ederek Mahkemeden tahliye edilmelerini talep
etmişlerdir.
52. Başvurucuların tahliye taleplerini değerlendiren İstanbul
10. Ağır Ceza Mahkemesi, “tutuklu sanıkların
üzerlerine atılı suçu işledikleri hususunda; mağdur beyanları ve tutanaklar göz
önünde bulunduğunda kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların
bulunduğu, atılı suçlara öngörülen cezaların alt ve üst sınırına göre kaçma
şüphesinin varlığını gösteren olguların varlığı ve atılı suçların 5271 sayılı
Kanun’un 100. maddesinin (3) fıkrasında gösterilen tutuklama nedenleri arasında
yer aldığı, ayrıca tutuklama nedenlerine göre de adli kontrol hükümlerinin
uygulanmasının yetersiz kalacağı ve tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu” gerekçesiyle
başvurucuların tutukluluk hallerinin devamına karar vermiştir.
53.
Başvurucular karara itiraz etmiş, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 15/10/2012 tarih ve 2012/718 Değişik İş sayılı kararıyla “sanıklar üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti,
mevcut delil durumuna nazaran mahkemesince verilen tutukluluk halinin devamına
ilişkin kararda herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı” gerekçesiyle
tahliye talepleri reddedilmiştir.
54.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını,
delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar
gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde
tutulabilirler. Bu şartların tutukluluk süresince devam ediyor olması,
tutukluluğun devamının hukuka uygunluğu ve meşruiyeti bakımından olmazsa olmaz
bir koşul olmakla birlikte bu durumun devam edip etmediğinin ilgili ve yeterli
gerekçelerle ortaya konulması ve yürütülen işlemlerde gerekli özenin
gösterilmesi gerekir (B. No: 2012/338, 2/7/1013, §
70).
55. Somut
olayda başvurucular 31/12/2008 tarihinde gözaltına
alınmış ve İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesince 3/1/2009 tarihinde
tutuklanmışlardır. Başvuruculardan Firas ASLAN 27/12/2012 tarihinde, Hebat ASLAN
ise 19/2/2013 tarihinde tahliye edilmiştir. Buna göre başvuruculardan Firas ASLAN 3 yıl 11 ay 24 gün, Hebat
ASLAN ise 4 yıl 1 ay 16 gün boyunca özgürlüklerinden mahrum kalmışlardır.
56. Derece
mahkemelerince verilen tutukluluğa itiraz ve itirazın reddine dair kararların
gerekçeleri incelendiğinde, bu gerekçelerin tutukluluğun devamının hukuka
uygunluğu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte olmadığı
ve aynı hususların tekrarı niteliğinde olduğu görülmektedir. Somut olaydaki
tutukluluk halinin devamına ilişkin bu gerekçelerin ilgili ve yeterli olduğu
söylenemez. İlgili ve yeterli olmayan gerekçelere dayanılarak başvurucuların
özgürlüklerinden mahrum bırakıldıkları an ile ilk derece mahkemesi kararıyla
tahliye edilmelerine kadar geçen tutuklu bulundukları süre makul olarak
değerlendirilemez.
57.
Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. Anayasa’nın
19. Maddesinin Sekizinci Fıkrasının İhlal Edildiği İddiası
58.
Başvurucular, tutukluluğa itiraz incelemesinin duruşmasız olarak dosya
üzerinden gerçekleştirildiğini ve tutukluluğa itiraz üzerine Mahkemece
Cumhuriyet Savcısından alınan mütalaanın kendilerine bildirilmediğini ve bu
nedenle haklarında yürütülen yargılamada çelişmeli yargılama ve silahların
eşitliği ilkelerine riayet edilmediğini ileri sürmüşlerdir.
59. Adalet Bakanlığı görüşünde, itiraz incelemesinin duruşmasız
yapıldığı iddiası ile ilgili olarak; başvurucuların İstanbul 10. Ağır Ceza
Mahkemesinde devam eden yargılama esnasında duruşmalara katıldıklarını ve hâkim
karşısında dinlenilme hakkına sahip olduklarını, AİHM kararları göz önüne
alındığında tutukluluğun devamı konusundaki incelemenin sanığın makul
aralıklarla dinlenilerek gerçekleştirilmesi gerektiğini ancak tutukluluğa
ilişkin her incelemede şüpheli ya da sanığın dinlenmesi zorunluluğunun bu
türden incelemenin çok kısa sürede karara bağlanması gerektiği de göz önüne
alındığında yargı sistemini işlemez hale getirebileceğini, şüpheli veya sanığın
makul aralıklarla dinlenilmesinin yeterli olduğunu ifade etmiştir.
60. Görüşte
ayrıca itiraz incelemesinden kısa bir süre önce tutuklu kişilerin hâkim
karşısına çıktığı durumlarda itiraz incelemesinde ayrıca duruşma yapılmamasının
AİHS’e aykırılık oluşturmayacağı ifade edilmiştir.
61. Adalet
Bakanlığı görüşünde, itiraz incelemesinde sadece Cumhuriyet Savcısının görüşünün
alındığı iddiası ile ilgili olarak, tarafların karşı tarafın beyanlarından
haberdar edilmesi ve bu beyanlara cevap verebilme olanağının tanınması
gerektiğini, tutuklu kişilerin makul aralıklarla dinlenerek hakkında karar
verilmesi ile ilgili olarak 11/4/2013 tarih ve 6459
sayılı İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun ile yapılan değişikliğin 30/4/2013 itibarıyla yürürlüğe
girdiğini ifade etmiştir.
62.
Başvurucular, Adalet Bakanlığının görüşüne karşı, başvuru dilekçesindeki
beyanlarını tekrarlamışlardır.
63. Anayasa’nın
19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
“Her ne
sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında
karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest
bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına
sahiptir.”
i. Tutukluluğa
İtirazın Duruşma Yapılmaksızın Değerlendirildiği İddiası
64.
Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası, yakalama veya tutuklama yoluyla
özgürlüğünden yoksun bırakılan kişiye, özgürlüğünden yoksun bırakılmasının
yasaya uygunluğunun özünü oluşturan usule ve esasa ilişkin koşullar ile ilgili
olarak yetkili bir yargı merciine başvurma hakkı tanımaktadır. Hürriyeti kısıtlanan
kişinin şikayetleri ile ilgili olarak yetkili yargı merciince yapılacak
değerlendirmenin, adli nitelik taşıması ve özgürlükten mahrum bırakılan
kişilerin itirazları bakımından uygun olan teminatları sağlaması gerekir
(Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz: Çatal/Türkiye, B. No. 26808/08, 17/4/2012, § 32; A. ve
Diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B. No. 3455/05, 18/2/2009, § 203).
65.
Tutukluluğunun gözden geçirilmesi esnasında yapılan incelemenin“çelişmeli yargı” ve “silahların eşitliği” ilkelerine riayet edilmesi gerekir
(Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz: Altınok/Türkiye, B. No: 31610/08, 29/11/2011, § 45).
66.
Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası, tutukluluğun yasaya aykırı olup
olmadığının hâkim önünde düzenlenen duruşmalarda etkili olarak incelenmesini
talep etme ve tutukluluk halinin gerekli olup olmadığının yetkililer tarafından
hızlı bir şekilde tespit edilmesini isteme hakkını da teminat altına
almaktadır.
67.
Hürriyeti kısıtlanan kişinin, salıverilme talebine ilişkin karar veren ilk
derece mahkemesi huzurunda hazır bulunması ancak itiraz incelemesinin yapıldığı
mahkemenin önüne çıkmaması ve burada duruşma yapılmaması, silahların eşitliği
ilkesi gözetildiği müddetçe Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası ile
sağlanan teminatları ihlal etmez (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz: Saghinadze ve Diğerleri/Gürcistan, B. No: 18768/05, 27/5/2010, § 150; Depa/Polonya, B. No: 62324/00, 12/12/2006, §§ 48–49).
68.
Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca, tutukluluğun devamına
ilişkin olarak mahkemelerce verilen kararlara yapılan her itirazda başvurucunun
dinlenilmesi gerekli olmamakla beraber tutuklu kişinin makul aralıklarla
dinlenilmeyi talep etme hakkı vardır (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz: Altınok/Türkiye, B.
No: 31610/08, 29/11/2011, § 54; Knebl/Çek Cumhuriyeti, B. No: 20157/05, 28/10/2010, § 85).
69. 5271
sayılı Kanun’un 108. maddesinin (3) numaralı fıkrasına göre hâkim veya mahkeme,
tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip
gerekmeyeceğini her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında;
(1) numaralı fıkrasına göre ise soruşturma evresinde en geç otuz günlük zaman
dilimleri içerisinde incelemek zorundadır.
70. 5271
sayılı Kanun’un 104. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre şüpheli veya sanık
soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında herhangi bir süre
beklemeksizin salıverilmesini talep edebilir. Aynı Kanun’un 267. maddesine göre
ise resen ya da talep üzerine tutukluluk hakkında verilmiş tüm kararlar mahkeme
önünde itiraza konu olabilirler.
71. Somut
olayda itiraz incelemesi sırasında duruşma yapılmamıştır. Başvurucuların ve
Cumhuriyet Savcısının tutukluluk halinin hukuka aykırı olup olmadığına ilişkin
sözlü açıklama yapmak üzere Mahkemeye çağrılmadığı ve dinlenmediği incelemede
silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğinden bahsedilemez (Benzer yöndeki
AİHM kararı için bkz: Çatal/Türkiye, B. No: 26808/08, 17/4/2012,
§ 37).
72.
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, düzenli aralıklarla yapılan ve başvurucuların
da savunma yapma fırsatı bulduğu duruşmalarda, tutukluluk halinin hukuka aykırı
olup olmadığını incelemiştir. Mahkemece yapılan 4/10/2012
tarihli duruşmada, başvurucuların tutukluluk hallerinin devamına karar
verilmiştir. Başvurucular, haklarında verilen tutukluluğun devamına dair karara
aynı gün içinde itiraz etme imkânı bulmuşlar ancak talep mahkemece
reddedilmiştir. Bunun üzerine başvurucular, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin
tutukluluk halinin devamına dair kararına, Anayasa’nın 19. maddesine aykırı
olduğu iddiasıyla 9/10/2012 tarihinde itiraz
etmişlerdir. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin tutukluluk halinin devamına
dair kararına karşı yapılan itiraz, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 15/10/2012 tarih ve 2012/718 Değişik İş sayılı kararı ile
tarafların yazılı belgeleri temel alınarak duruşma yapmaksızın reddedilmiştir. 31/10/2012 tarihinde ise Mahkeme, 5271 sayılı Kanun’un 108.
maddesi uyarınca başvurucuların tutukluluk halini duruşma yapmaksızın resen
gözden geçirmiştir.
73.
Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında öngörülen kural dikkate
alındığında hürriyeti kısıtlanan kişinin durumu hakkında kısa sürede karar
verilmesi esası dâhil olmak üzere tutukluluk kararına karşı yapılan her
itirazda duruşma yapılması ceza yargılaması sistemini işlemez hale
getirecektir. Bu nedenle, Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında yer
alan yargılama usulüne ilişkin yükümlülükler, duruşma yapmayı gerektirecek özel
bir durum olmadığı sürece, tutukluluğa karşı yapılacak itirazlar için her durumda
duruşma yapılmasını gerektirmez (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz: Çatal/Türkiye,
B. No: 26808/08, 17/4/2012, § 40; Altınok/Türkiye, B. No: 31610/08,
29/11/2011, § 54).
74. Somut
olayda başvurucular, tutukluluk halleri ile ilgili itirazlarını İstanbul 10.
Ağır Ceza Mahkemesince yapılan 4/10/2012 tarihli
duruşmada dile getirme ve mahkeme önünde sözlü savunma yapma fırsatı
bulmuşlardır. Bu nedenle, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan
incelemeden 11 gün gibi makul bir süre sonra, 15/10/2012
tarihinde İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde yapılan itiraz incelemesi
sırasında duruşma yapılması gerekli değildir.
75.
Açıklanan nedenlerle, itiraz incelemesi esnasında başvurucular hakkında verilen
tutukluluk kararına ilişkin olarak duruşma yapılmamış olmasının Anayasa’nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrasını ihlal etmediğine karar verilmesi gerekir.
ii. Cumhuriyet
Savcısı’nın Görüşünün Tebliğ Edilmediği
İddiası
76.
Tutukluluk haline itirazda bulunulan bir davada, Cumhuriyet Savcısı ve tutuklunun
davaya katılma hakkı bulunmaktadır. Ayrıca tutukluluk haline itiraz
başvurusunda Cumhuriyet Savcısı ve tutuklu arasında silahların eşitliği
ilkesinin gözetilmesi gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz: Ceviz/Türkiye,
B. No: 8140/08, 17/7/2012, § 52; Nikolova/Bulgaristan [BD], B. No: 31195/96, 25/3/1999, § 58).
77.
Silahların eşitliği, başvurucunun soruşturma dosyasına ulaşabilmesine imkân
verilmesini gerektiren bir ilkedir. Cumhuriyet Savcısının görüşlerine etkili
bir şekilde cevap verebilme imkânı, kural olarak başvurucunun söz konusu
belgelere ulaşması halinde mümkün olabilir. Bu gerekliliğin hangi şekilde
yerine getirileceğini belirlemek kanun koyucuya ait olmakla beraber, tarafların
beyanlarının birbirlerine bildirilmesi ve bu beyanlara cevap verebilme imkânına
sahip olmaları gerekir.
78. Şüpheli veya sanığın salıverilme taleplerinin incelenmesine
ilişkin usulün belirlendiği 5271 sayılı Kanun’un 105. maddesinin (1) numaralı
fıkrasına, 6459 sayılı Kanun’un 15. maddesi ile “Duruşma dışında bu karar verilirken Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık
veya müdafiinin görüşü alınmaz.” cümlesi
eklenerek, duruşma yapılmaksızın dosya üzerinden karar verilirken tarafların
görüşlerinin alınmayacağı hükme bağlanmıştır. Böylece 6459 sayılı Kanun’un
yürürlüğe girdiği 30/4/2013 tarihinden sonraki
salıverilme taleplerinin duruşma dışında değerlendirilmesi halinde incelemeler
dosya üzerinden gerçekleştirilecek ve tarafların görüşleri alınmayacaktır.
79. Somut
olayda başvurucular, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin tutukluluk halinin
devamına dair kararına 9/10/2012 tarihinde itiraz
etmişlerdir. Mahkeme, 5271 sayılı Kanun’un 270. maddesine göre Cumhuriyet
Savcısının yazılı görüşünü almış ancak bu görüş başvuruculara bildirilmemiştir.
Başvurucuların Cumhuriyet Savcısının görüşüne cevap verme imkânları olmamıştır.
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin tutukluluk halinin devamına dair kararına
karşı yapılan itiraz, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesince 15/10/2012
tarihinde Cumhuriyet Savcısı görüşü doğrultusunda reddedilmiştir.
80.
Tutukluluğa itiraz incelemesinde Cumhuriyet Savcılığından alınan görüşün
başvuruculara bildirilmemesi nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci
fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanunun 50. Maddesi Yönünden
81. 6216
sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas inceleme sonunda
ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yapılması gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş; ancak yerindelik denetimi
yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm
altına alınmıştır.
82.
Başvuruda Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci ve sekizinci fıkralarının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır. Başvuruculardan her biri 10.000,00 TL maddi ve
20.000,00 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
83.
Başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile ilgili olarak
tazminat talebi ile zarar arasında illiyet bağı kurulamamıştır. Başvurucuların
maddi tazminat talepleri reddedilmelidir.
84.
Başvurucuların özgürlük ve güvenlik haklarına yönelik müdahale nedeniyle
yalnızca ihlal tespitiyle telafi edilemeyecek ölçüdeki manevi zararları
karşılığında, somut olayın özelliklerini dikkate alarak takdiren
başvurulardan Firas ASLAN’a
4.000,00 TL ve Hebat ASLAN’a
4.200,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
85.
Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen
172,50 harç ve 2.640,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.812,50 TL
yargılama giderinin başvuruculara ödenmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle;
A. Başvurunun,
31/10/2012 tarihinde 5271 sayılı Kanun’un 108.
maddesine göre mahkemece resen yapılan itiraz incelemesinin duruşmasız olarak
gerçekleştirildiği ve çelişmeli yargılama ilkesine uyulmadığı yönündeki
şikâyetler ile ilgili kısmının “konu
bakımından yetkisizlik” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B.
Başvurunun diğer iddialar yönünden KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C.
Tutukluluğun makul süreyi aşması ve tutukluluğun devamına ilişkin kararların
gerekçelerinin yetersiz olması nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci
fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D.
Tutukluluğa itirazla ilgili yargılama usulü çerçevesinde sözlü açıklama ve duruşma
yapılmaması nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının İHLAL
EDİLMEDİĞİNE,
E.
Tutukluluğa itirazla ilgili yargılama usulü çerçevesinde başvurucular veya
avukatlarına Cumhuriyet Başsavcısının görüşünün bildirilmemesi nedeniyle
Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,
F.
Başvurucu Firas ASLAN’a
4.000,00 TL, Hebat ASLAN’a
4.200,00 TL takdiren manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
G.
Başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
H.
Başvurucular tarafından yapılan 172,50 TL harç ve 2.640,00 TL vekâlet
ücretinden oluşan toplam 2.812,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA
ÖDENMESİNE,
I.
Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Hazinesine başvuru
tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde,
bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz
uygulanmasına,
İ. Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine,
21/11/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.