TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NESİN KAYSERİLİOĞLU BAŞVURUSU
(2)
|
(Başvuru Numarası: 2012/1238)
|
|
Karar Tarihi: 19/11/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal
TERCAN
|
|
|
Hasan
Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Recep
ÜNAL
|
Başvurucu
|
:
|
Nesin
KAYSERİLİOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, disiplin soruşturması ve idari yargılama
kapsamında kendisi hakkında verilen kararlar nedeniyle adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi ve manevi tazminat taleplerinde
bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 20/12/2012 tarihinde
Karaman 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve
Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 10/12/2013
tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 8/5/2014
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar
verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 8/5/2014
tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlığın 4/7/2014
tarihli yazısı ile görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAYLAR VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu hakkında, Karaman Barosuna kayıtlı avukat
olarak çalışmakta iken görevi kötüye kullanma, müteselsilen
hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma, hizmet nedeniyle güveni kötüye
kullanma, açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suçlarından Karaman Ağır
Ceza Mahkemesinde (E.2007/118) kamu davası açılmıştır.
8. Karaman Baro Başkanlığı tarafından 24/8/2006
tarihinde, anılan kamu davasına konu eylemler nedeniyle başvurucu hakkında
disiplin soruşturması açılmasına karar verilmiştir.
9. Karaman Baro Başkanlığı Disiplin Kurulu Başkanlığının
(Baro Disiplin Kurulu) 23/8/2007 tarih ve E.2006/4
sayılı kararı ile iddiaların sübuta ermesi halinde meslekten çıkarılmayı
gerektirir suçlar olması nedeniyle Karaman Ağır Ceza Mahkemesinin E.2007/118
sayılı dava dosyası sonuçlanıncaya kadar 19/3/1936 tarih ve 1136 sayılı
Avukatlık Kanunu’nun 153. maddesi gereğince başvurucunun tedbir mahiyetinde
işten yasaklanmasına karar verilmiştir. Bu karar başvurucuya 5/9/2007
tarihinde tebliğ edilmiştir.
1. İtiraz Üzerine İşten Yasaklanma Kararının
Türkiye Barolar Birliğince Kaldırılması ve Sonrası
10. Başvurucu, işten yasaklama kararına karşı itiraz
başvurusunda bulunmuştur. Türkiye Barolar Birliği (TBB) Disiplin Kurulunun 2/11/2007 tarihli kararı ile tedbir mahiyetinde işten
yasaklama kararı kaldırılmıştır. Bu karar başvurucuya 18/12/2007
tarihinde tebliğ edilmiştir.
11. TBB Disiplin Kurulunun tedbir mahiyetinde işten yasaklama
kararını kaldırma kararının gerekçelerine uygun olarak teşekkül ettirilen
Disiplin Kurulu, 15/2/2008 tarih ve E.2006/4 sayılı
kararla başvurucu hakkında devam etmekte olan ceza davası sonuçlanıncaya kadar
geçerli olmak üzere başvurucunun tedbiren işten
yasaklanmasına yeniden karar vermiştir.
12. Başvurucu, hakkında verilen tedbir mahiyetinde işten
yasaklama kararına karşı itirazda bulunmuş ve TBB Disiplin Kurulunun 25/4/2008 tarihli kararıyla itirazının reddine karar
verilmiştir. Bu karar Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü (Bakanlık)
tarafından uygun görülmüş ve 4/7/2008 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Baro Disiplin Kurulu ve TBB Disiplin
Kurulu kararlarının ve Bakanlığın uygun görme kararının iptali istemiyle Ankara
3. İdare Mahkemesinde dava açmıştır.
13. Ankara 3. İdare Mahkemesinin 5/5/2010
tarih ve E.2009/823, K.2010/749 sayılı kararı ile iptal davasının reddine karar
verilmiştir. Bu karar başvurucuya 11/8/2010 tarihinde
tebliğ edilmiştir. Başvurucu bu karara karşı temyiz yoluna başvurmuştur.
14. Danıştay Sekizinci Dairesinin 15/7/2011
tarih ve E.2010/9419, K.2011/3719 sayılı kararı ile Ankara 3. İdare
Mahkemesinin kararının onanmasına karar verilmiştir. Başvurucunun karar
düzeltme talebi aynı Dairenin 8/2/2012 tarih ve
E.2011/8788, K.2012/439 sayılı kararı ile reddedilmiştir. Anılan karar
kesinleşmiş olup, başvurucuya 2/3/2012 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
2. Başvurucunun İşten Yasaklanma Kararına Karşı
İkinci İtirazı
15. Başvurucu, işten yasaklanma kararının kaldırılması
talebiyle ikinci defa başvuruda bulunmuş olup, bu başvurusu 19/12/2008
tarihli Baro Disiplin Kurulu kararıyla reddedilmiştir. Başvurucunun bu karara
itirazı, TBB Disiplin Kurulunun 20/2/2009 tarihli
kararıyla reddedilmiştir. TBB kararı Bakanlık tarafından uygun görülmüştür.
İptal davası açılmadığından anılan kararlar kesinleşmiştir.
3. Başvurucunun İşten Yasaklanma Kararına Karşı
Üçüncü İtirazı
16. Başvurucu, işten yasaklanma kararının kaldırılması
talebiyle üçüncü defa başvuruda bulunmuş olup, bu başvurusu 1/5/2009
tarihli Baro Disiplin Kurulu kararıyla reddedilmiştir. Başvurucunun bu karara
itirazı, TBB Disiplin Kurulunun 10/7/2009 tarihli
kararıyla reddedilmiştir. TBB kararı Bakanlık tarafından 11/8/2009
tarihinde uygun görülmüştür.
17. Başvurucu, talep ve itirazı üzerine verilen kararlar
aleyhine 28/10/2009 tarihinde Ankara 3. İdare
Mahkemesinde yürütmenin durdurulması istemli iptal davası açmıştır.
Başvurucunun yürütmenin durdurulması istemi Ankara 3. İdare Mahkemesinin 9/2/2010 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Başvurucunun bu
karara yönelik itirazı Ankara Bölge İdare Mahkemesinin 7/4/2010
tarih ve 2010/1607 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
18. Ankara 3. İdare Mahkemesinin 22/10/2010
tarih ve E.2009/1687, K.2010/1812 sayılı kararı ile iptal davasının reddine
karar verilmiştir. Bu karar başvurucuya 12/4/2011
tarihinde tebliğ edilmiş olup, başvurucu karara karşı temyiz yoluna
başvurmuştur.
19. Danıştay Sekizinci Dairesinin 13/9/2011
tarih ve E.2011/5066 sayılı kararı ile Ankara 3. İdare Mahkemesinin kararının
onanmasına karar verilmiştir. Bu karar başvurucuya, 19/10/2011
tarihinde tebliğ edilmiş olup, başvurucunun karar düzeltme yoluna başvurup
başvurmadığı tespit edilememiştir.
4. Başvurucunun İşten Yasaklanma Kararına Karşı
Dördüncü İtirazı
20. Başvurucu, işten yasaklanma kararının kaldırılması
talebiyle dördüncü defa başvuruda bulunmuş olup, bu başvurusu 29/9/2009 tarihli Baro Disiplin Kurulu kararıyla
reddedilmiştir. Başvurucunun bu karara itirazı, TBB Disiplin Kurulunun 4/12/2009 tarihli kararıyla reddedilmiştir. TBB kararı
Bakanlık tarafından uygun görülmüş ve başvurucuya 24/2/2010
tarihinde tebliğ edilmiştir. İptal davası açılmadığından anılan kararlar
kesinleşmiştir.
5. Başvurucunun İşten Yasaklanma Kararına Karşı
Beşinci İtirazının Türkiye Barolar Birliği Tarafından Kabulü ve Buna İlişkin
Israr Kararına Karşı Açılan İptal Davası
21. Başvurucu, işten yasaklanma kararının kaldırılması
talebiyle beşinci defa başvuruda bulunmuş olup, bu başvurusu 17/2/2010
tarihli Baro Disiplin Kurulu kararıyla reddedilmiştir. Başvurucunun bu karara
itirazı, TBB Disiplin Kurulunun 26/3/2010 tarihli
kararıyla kabul edilerek, tedbir mahiyetinde işten yasaklanma kararının
kaldırılmasına karar verilmiştir.
22. Anılan karar, Bakanlık tarafından uygun görülmeyerek 21/4/2010 tarihinde TBB Başkanlığına geri gönderilmiştir.
TBB Disiplin Kurulu 30/4/2010 tarihinde ısrar kararı
vermiştir. Bu karar, başvurucuya 14/6/2010 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
23. TBB Disiplin Kurulunun anılan ısrar kararına karşı,
başvurucu hakkında yürütülen ceza yargılamasında şikâyetçi konumunda olan M.K.
tarafından Ankara 6. İdare Mahkemesinde yürütmenin durdurulması istemli iptal
davası açılmıştır. Ankara 6. İdare Mahkemesinin 10/12/2010
tarih ve E.2010/1468 sayılı kararı ile yürütmenin durdurulmasına karar
verilmiştir. TBB’nin bu karara itirazı, Ankara Bölge İdare Mahkemesinin 16/2/2011 tarih ve 2011/753 sayılı kararı ile
reddedilmiştir.
24. Başvurucu, iptal davasının konusunun, TBB Disiplin Kurulu
tarafından kendisi lehine verilen ısrar kararı olduğunu, bu nedenle kendisine
davanın ihbarının gerektiğini ileri sürerek 24/2/2011
tarihinde davaya müdahale talebinde bulunmuştur. Mahkemenin 11/3/2011
tarihli ara kararı ile başvurucunun bu talebinin, davanın taraflarına
bildirilmesine karar verilmiştir. Ankara 6. İdare Mahkemesinin 28/4/2011 tarihli kararı ile başvurucunun bu talebinin
kabulüne karar verilmiştir.
25. Başvurucu, Karaman 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla
dava dosyasının bir suretinin kendisine gönderilmesini talep etmiş ve İdare
Mahkemesince başvurucunun talebi yerinde görülerek dosyanın bir sureti 9/6/2011 tarihinde başvurucu tarafından teslim alınmıştır.
26. Başvurucu 14/6/2011 tarihli
dilekçesi ile daha önce verilmiş ve Bölge İdare Mahkemesinin denetiminden
geçmiş olan 10/12/2010 tarihli yürütmenin durdurulması kararının yeniden gözden
geçirilmesini ve avukatlık mesleğinin yürütülmesi ile ilgili olarak avukatın
hak ve sorumlulukları ile ilgili uygulama, teamül ve kuralların bilinmesi,
irdelenmesi ve açıklanması hususlarının İdare Mahkemesinin uzmanlık alanı
içerisinde olmadığı gerekçesiyle uzman bilirkişi incelemesi yapılmasını talep
etmiştir.
27. Ankara 6. İdare Mahkemesinin 24/6/2011
tarih ve E.2010/1468, K.2011/983 sayılı kararı ile M.K.’nin
açtığı iptal davasının kabulüne karar verilmiştir. Anılan kararın gerekçesinde,
“… Mahkememizin 10.12.2010
günlü yürütmenin durdurulması kararının yeniden gözden geçirilerek kaldırılması
istenilmekte ise de; yürütmenin durdurulması kararlarına karşı ancak kararın
tebliğinden itibaren 7 gün içinde Bölge İdare Mahkemesine itiraz yoluna
gidilebileceği, bunun dışında idare mahkemelerince yürütmenin durdurulması
istemleri hakkında verilmiş kararları kaldırma yetkisinin yasal olarak mevcut
olmadığı göz önüne alındığından müdahilin bu istemi hakkında hüküm
kurulmaksızın esasa…” geçildiği ifade
edilmiştir. Bu karar başvurucuya 15/7/2011
tarihinde tebliğ edilmiş olup, başvurucu karara karşı temyiz yoluna
başvurmuştur.
28. Danıştay Sekizinci Dairesinin 30/1/2012
tarih ve E.2011/7835, K.2012/195 sayılı kararı ile Ankara 6. İdare Mahkemesinin
kararının onanmasına karar verilmiştir. Bu karar başvurucuya, 2/3/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucunun karar
düzeltme talebi aynı Dairenin 28/9/2012 tarih ve
E.2012/6617, K.2012/6873 sayılı kararı ile reddedilmiştir. Anılan karar
başvurucuya 20/11/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.
6. Başvurucunun İşten Yasaklanma Kararına Karşı
Altıncı ve Yedinci İtirazları
29. Başvurucu, işten yasaklanma kararının kaldırılması
talebiyle altıncı ve yedinci defa başvuruda bulunmuş olup, bu başvuruları 30/3/2011 ve 29/7/2011 tarihli Baro Disiplin Kurulu
kararıyla reddedilmiştir. Başvurucunun bu kararlara itirazları, TBB Disiplin
Kurulunun 27/5/2011 ve 9/9/2011 tarihli kararlarıyla
reddedilmiştir. TBB kararları Bakanlık tarafından uygun görülmüş ve başvurucuya
20/7/2011 ve 13/10/2011 tarihlerinde tebliğ
edilmiştir. İptal davası açılmadığından anılan kararlar kesinleşmiştir.
7. Başvurucunun İşten Yasaklanma Kararına Karşı
Sekizinci, Dokuzuncu ve Onuncu İtirazları
30. Başvurucu, işten yasaklanma kararın kaldırılması
talebiyle Disiplin Kuruluna sekizinci, dokuzuncu ve onuncu kez başvuruda
bulunmuş, bu başvuruları sırasıyla 7/10/2011, 16/11/2011
ve 28/12/2011 tarihlerinde verilen kararlar ile Disiplin Kurulu tarafından
reddedilmiştir. Başvurucunun bu kararlara karşı itirazda bulunup bulunmadığı
tespit edilememiştir. İptal davası açılmadığından anılan kararlar
kesinleşmiştir.
8. Başvurucunun İşten Yasaklanma Kararına Karşı
Onbirinci İtirazı
31. Başvurucu, işten yasaklanma kararının kaldırılması
talebiyle onbirinci defa başvuruda bulunmuş olup, bu
başvurusu 27/1/2012 tarihli Baro Disiplin Kurulu
kararıyla reddedilmiştir. Başvurucunun bu karara itirazı, TBB Disiplin
Kurulunun 24/3/2012 tarihli kararıyla kabul edilmiş ve
hakkındaki tedbir mahiyetinde işten yasaklama kararı kaldırılmıştır. TBB kararı
Bakanlık tarafından uygun görülmüştür. Kaldırma kararı ve olur yazısı 8/5/2012 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
32. Başvurucu, 20/12/2012 tarihinde,
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
33. 1136 sayılı Kanun’un “İşten
yasaklanma” kenar başlıklı 153. maddesi şöyledir:
“Hakkında meslekten çıkarma cezasını
gerektirebilecek mahiyette bir işten dolayı kovuşturma yapılmakta olan avukat
disiplin kurulu karariyle, tedbir mahiyetinde işten
yasaklanabilir.
Kararın verilmesinden önce ilgilinin dinlenmiş
veya dinlenmek üzere çağrılmış olup da belirtilen günde gelmemiş olması
şarttır. (Ek cümle : 2/5/2001 - 4667/71 md.) Ancak, baroya bildirdiği büro adresine tebligat
yapılamayan avukatın ayrıca çağrılması ve dinlenmesi zorunlu değildir.
Disiplin kurulu, bu karara esas olacak
delillerin hangi sınır dahilinde gösterilip
inceleneceğini, istekle bağlı olmaksızın, serbestçe takdir eder.
Karar, hakkında kovuşturma yapılan avukata
gerekçesiyle birlikte tebliğ olunur ve bu karar verildiği tarihte yürürlüğe
girer. Ancak, karara karşı Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kuruluna itiraz
olunabilir. İtiraz kararın uygulanmasını durdurmaz. Bu husustaki itirazlar
ivedilikle ve en geç bir ay içinde karara bağlanır. İtiraz yerinde görülürse
karar kaldırılır.
İşten yasaklanma kararı, yargı organları ile
sair mercilere baro başkanlığı tarafından derhal duyurulur.”
34. 1136 sayılı Kanun’un “Disiplin
kurulu kararına karşı itiraz” kenar başlıklı 157. maddesi şöyledir:
“Disiplin kurulu kararlarına karşı, Cumhuriyet
Savcısı ve ilgililer, tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde Türkiye
Barolar Birliği Disiplin Kuruluna itiraz edebilirler.
Birlik disiplin kurulu, disiplin davalarını
dosya üzerinde inceler. Ancak, işten veya meslekten çıkarma cezasına yahut
işten yasaklanmaya dair kararların incelenmesi sırasında, ilgili avukatın
isteği üzerine veya kendiliğinden duruşma yapılmasına karar verebilir.
145 ve 146 ncı
maddeler, birlik disiplin kurulu hakkında da uygulanır.
Birlik disiplin kurulunda duruşmaya raportör üyenin işi izah etmesiyle başlanır. Bu üyenin duruşmadan
önce raporunu imzalayıp dosyaya koymuş bulunması gereklidir.
Raportör üyenin izahından sonra ilgili avukat
ve varsa vekilleri gerekli izahlarda bulunurlar. Bunlardan itirazı yapmış olan
taraf önce dinlenir. Son söz, hakkında disiplin kovuşturması yapılanındır.
Birlik disiplin kurulu, inceleme konusu
kararın onanmasına veya kovuşturmanın derinleştirilmesi için kararın bozularak
dosyanın ilgili baroya gönderilmesine karar verebileceği gibi, yeniden
incelemeyi gerektirmiyen hallerde, uygun görmediği
kararı kaldırarak işin esası hakkında karar verebilir veya verilmiş olan kararı
düzelterek onaylayabilir.
(Değişik : 2/5/2001 -
4667/74 md.) Birlik Disiplin Kurulunun, itiraz
üzerine verdiği kararlar Adalet Bakanlığına ulaştığı tarihten itibaren iki ay
içinde Bakanlıkça karar verilmediği veya karar onaylandığı takdirde kesinleşir.
Ancak Adalet Bakanlığı uygun bulmadığı kararları bir daha görüşülmek üzere,
gösterdiği gerekçesiyle birlikte Türkiye Barolar Birliğine geri gönderir. Geri
gönderilen bu kararlar, Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulunca üçte iki
çoğunlukla aynen kabul edildiği takdirde onaylanmış, aksi halde onaylanmamış
sayılır; sonuç Türkiye Barolar Birliği tarafından Adalet Bakanlığına
bildirilir. Şu kadar ki, uyarma, kınama ve para cezasına ilişkin kararlar kesin
olup, Bakanlığın onayına tâbi değildir.
(Değişik : 2/5/2001 -
4667/74 md.) 8 inci maddenin altıncı ve yedinci
fıkraları hükümleri burada da kıyasen uygulanır.”
35. 1136 sayılı Kanun’un “Delillerin
serbestçe takdiri, ceza vermenin amacı ve cezadan mahsup” kenar
başlıklı 158. maddesi şöyledir:
“Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulu ve
barolar disiplin kurulları, gösterilen delilleri, soruşturma ve duruşmadan
edinecekleri kanıya göre serbestçe takdir ederler.
(Değişik : 2/5/2001 -
4667/75 md.) Bu kurullar disiplin cezalarının
verilmesinde; avukatlık onurunu, düzen ve gelenekleri ile meslek kurallarını ve
itibarını korumak, mesleğin amaç ve gereklerine ve adalete uygun olarak yerine
getirilmesini sağlamak ilkelerini göz önünde tutarlar.
(Ek: 22/1/1986 -
3256/26 md.) İşten yasaklanan avukata süreli olarak
işten çıkarma cezası verilmesi halinde, işten yasaklandığı süre cezadan mahsup
edilir.”
36. 6/1/1982 tarih ve 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu’nun “Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu ile Vergi Usul Kanununun uygulanacağı haller”
kenar başlıklı 31. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“1. Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, ehliyet,
üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri,
feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti,
yargılama giderleri, adli yardım hallerinde ve duruşma sırasında tarafların
mahkemenin sukünunu ve inzibatını bozacak
hareketlerine karşı yapılacak işlemler ile elektronik işlemlerde Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulanır.”
37. İlk Derece Mahkemesinin nihai karar tarihi itibarıyla
yürürlükte olan 18/6/1927 tarih ve 1086 sayılı mülga
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 275. maddesi şöyledir:
“Mahkeme, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi
gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile
çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişi dinlenemez.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
38. Mahkemenin 19/11/2014 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 20/12/2012 tarih ve 2012/1238 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
39. Başvurucu;
i. Ankara 6. İdare Mahkemesinde yapılan yargılama ile ilgili
olarak; dava dilekçesinin reddi gerekirken aksi yönde işlem yapıldığını,
davanın kendisine ihbar edilmediğini, dosyayı inceleme ve dosyadan örnek alma
taleplerinin reddedildiğini, davaya katılma dilekçesinin taraflara tebliğ
edilmediğini, bilirkişi incelemesi ve yürütmenin durdurulması kararının yeniden
gözden geçirilmesi talepleri hakkında karar verilmediğini, hakkında mahkumiyet
kararı olmamasına rağmen ve 1136 sayılı Kanun’a aykırı olarak, aynı Kanun’un 153.
maddesindeki “tedbiren işten yasaklanma kararının” süresiz
uygulanabileceğinin kabul edildiğini, başka bir avukat hakkında resmi belgede
sahtecilik suçu nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair
karar nedeniyle, aynı avukat hakkında “iki
yıl süreyle işten çıkarma” cezası verildiğini, ancak açılan iptal
davası üzerine anılan işleme ilişkin olarak Ankara 6. İdare Mahkemesinin,
yürütmenin durdurulması ve iptal kararı vererek çelişkiye düştüğünü, bu
nedenlerle Anayasa'nın 13., 15., 17., 36., 38., 40.,
48. ve 74. maddelerinde düzenlenen hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini
ileri sürmüş, 3.000.000,00 TL maddi ve 2.000.000,00 TL manevi tazminata
hükmedilmesini talep etmiştir.
ii. Başvurucu ayrıca, 1136 sayılı Kanun’un 153 ilâ 156. ve 158.
maddelerinin ceza normu içermesine rağmen takdire dayalı olduğunu, tedbiren yasaklama için bir süre öngörülmediğini, Baro
Disiplin Kurulunun hiçbir evrensel hukuk ilkesi veya uluslararası sözleşme
hükmünü dikkate almaksızın delilleri serbestçe değerlendirerek karar verdiğini,
aynı Kanun’un 158. maddesinde yasaklamaya ilişkin tedbir süresinin verilecek
cezadan fazla olması, ceza davasında beraat edilmesi veya başka nitelikte
cezalar verilmesi hallerinde mahsubun nasıl yapılacağının açıklanmaması
nedeniyle hakkında uygulanan tedbirin cezaya dönüştüğünü, bu nedenlerle anılan
Kanun maddelerinin Anayasa’nın 13., 15., 17., 36.,
38., 48. ve 74. maddelerine aykırı olduğunu ileri sürmüş ve iptallerini talep
etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Ankara 6. İdare Mahkemesince Yürütülen
E.2010/1468 Sayılı Yargılama Yönünden
a. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiği İddiası
i. Yargılama
Kapsamındaki Bazı Usuli İşlemler ve Mahkemenin
Ulaştığı Sonuçların Hukuka Uygun Olmadığına İlişkin İddialar
40. Bakanlığın 4/7/2014 tarihli
yazısı ile Anayasa Mahkemesinin 20/2/2014 tarih ve 2013/3081 başvuru numaralı
kararında bu tür şikâyetlerin incelenmesinde göz önüne alınacak kriterlerin
belirlendiğini, somut başvuru açısından farklı bir sonuca varılmasını
gerektirecek bir yön bulunmaması nedeniyle görüş sunulmasına gerek görülmediği
bildirilmiştir.
41. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
42. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
43. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine
karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel
başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
44. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede,
kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık
keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
45. Başvurucu, reddi gereken dava dilekçesinin
reddedilmediğini, davanın kendisine ihbar edilmediğini, dosya inceleme ve
dosyadan örnek alma taleplerinin reddedildiğini, davaya katılma dilekçesinin
taraflara tebliğ edilmediğini ve yürütmenin durdurulması kararının yeniden
gözden geçirilmesi talepleri hakkında karar verilmediğini, hakkında mahkumiyet kararı olmamasına rağmen kanuna aykırı olarak, tedbiren işten yasaklanma kararının süresiz
uygulanabileceği sonucuna varıldığını, başka bir avukat hakkında verilen
disiplin cezasına ilişkin davada aynı Mahkemenin, yürütmenin durdurulması ve
iptal kararı vererek çelişkiye düştüğünü, bu nedenlerle Anayasa’nın 36.
maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
46. Olaylara ilişkin açıklamalardan da anlaşılacağı üzere,
başvurucunun davaya müdahale talebi davanın taraflarına tebliğ edilmiş ve daha
sonra Mahkemece kabul edilmiş; dava dosyasının sureti de talebi üzerine
başvurucuya gönderilmiştir. Nihai kararda başvurucunun yürütmenin durdurulması
kararının yeniden gözden geçirilmesi talebinin niçin yeniden
değerlendirilmediği de açıklanmıştır. Dolayısıyla başvurucunun dayandığı ve
yargılama sürecinde gerçekleştiğini iddia ettiği eksikliklerin tamamının süreç
içerisinde giderildiği anlaşılmaktadır. Bunların dışında
başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden
bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı
bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde
itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla
ilgili iddialarının İlk Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir
bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkeme kararında bariz takdir hatası veya
açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
47. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, İlk Derece Mahkemesi
kararının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından,
başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Gerekçeli Karar Hakkı Yönünden
48. Başvurucu, bilirkişi incelemesi talebi konusunda
mahkemece bir karar verilmemiş olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
49. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü
kararları gerekçeli olarak yazılır.”
50. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak
niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken
şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü
kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de, hak
arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (B.
No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
51. Mahkemelerin hükümleri için gerekçe yazmaları gerekmekle
birlikte bu, tarafların tüm iddialarına detaylı yanıt vermek zorunluluğu
şeklinde anlaşılmamalıdır. Gerekçe yazma yükümlülüğünün ileri sürülen
iddiaların davanın sonucuna etkisi yönünden her davanın şartları çerçevesinde
değerlendirilerek belirlenmesi gerekmektedir. Bu kapsamda ileri sürülen
iddianın kabulü halinde davanın sonucuna etkili olması bekleniyor ise
mahkemelerin bu iddiayı değerlendirmeleri gerekebilir (B. No: 2013/735, 17/9/2014, § 45).
52. Nitekim AİHM, derece mahkemelerinin kendisine sunulan tüm
iddialara yanıt vermek zorunda olmadığını, ancak ileri sürülen iddialardan biri
kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması halinde, mahkemelerin bu
hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabileceğini belirtmiştir
(bkz. Hiro Balani/İspanya,
B. No. 18064/91, 9/12/1994, § 28).
53. Öte yandan temyiz mercilerinin kararlarının tamamen
gerekçeli olması zorunlu değildir. Temyiz merciinin yargılamayı yapan
mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak
ya da basit bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan
husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları
incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da
bozduğunu göstermesidir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013,
§ 57).
54. Somut olayda başvurucu, 14/6/2011
tarihli dilekçesi ile avukatlık mesleğinin yürütülmesi ile ilgili olarak
avukatın hak ve sorumlulukları ile ilgili uygulama, teamül ve kuralların
bilinmesi, irdelenmesi ve açıklanması hususlarının İdare Mahkemesinin uzmanlık
alanı içerisinde olmadığı gerekçesiyle uzman bilirkişi incelemesi yapılmasını
talep etmiştir. İdare Mahkemesince başvurucunun talebi yerinden görülmeyerek
bilirkişi incelemesi yaptırılmamıştır. Mahkemenin 24/6/2011
tarihli gerekçeli kararında ise, bu konuda herhangi bir açıklamaya yer
verilmeyerek, başvurucunun bu talebinin zımnen reddedildiği anlaşılmaktadır.
55. Başvurucu nihai karara karşı temyiz dilekçesinde, İdare
Mahkemesince bilirkişi incelemesi talebi konusunda bir karar verilmeden hüküm kurulduğunu
ileri sürmüştür. Danıştay Sekizinci Dairesinin 30/1/2012
tarihli kararında “İdare Mahkemesince
verilen kararın dayandığı gerekçe usul ve yasaya uygun” olduğu ve “bozulmasını gerektiren bir neden bulunmadığı”
gerekçeleriyle “temyiz isteminin reddi ile
anılan kararın onanmasına” karar verilmiştir.
56. 1086 sayılı Kanun’un 275. maddesinde mahkemenin, çözümü
özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün
alınmasına karar vereceği, hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki
bilgi ile çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişi dinlenemeyeceği
düzenlemesine yer verilmiştir. Başvurucunun talep ettiği bilirkişi incelemesi,
esas itibarıyla 1136 sayılı Kanun ve ilgili mevzuatın somut davada uygulanması
ile ilgili olup, belirtilen Kanun hükmü gereğince, böyle bir konuda bilirkişi
dinlenemeyeceği gibi, bu kapsamdaki bilirkişi incelemesi, İlk Derece
Mahkemesince ulaşılan, davanın esasına ilişkin sonuç bakımından belirleyici
niteliği haiz değildir. Dolayısıyla, esasa etkili olmaması nedeniyle,
başvurucunun ihlal iddiasına konu olan bu hususun bir ihlal oluşturmadığı
açıktır.
57. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği
iddiasına yönelik açık ve görünür bir ihlalin olmadığı anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan
yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Diğer İhlal
İddiaları
58. Başvurucu başvurusuna konu olaylar nedeniyle, adil
yargılanma hakkının yanı sıra, Anayasa’nın 13., 15.,
17., 38., 40., 48. ve 74. maddelerinde düzenlenen hak ve özgürlüklerin de ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
59. Başvuruya konu ihlal iddiasıyla
ilgili deliller sunarak olaya ilişkin iddialarını ve hangi Anayasa hükmünün
ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını
kanıtlama yükümlülüğü başvurucuya ait olmasına rağmen, başvurucu tarafından
soyut şekilde birtakım Anayasa hükümlerine atıfta bulunulmakla birlikte,
belirtilen hükümlerin nasıl ihlal edildiğine ilişkin bir açıklama ve
kanıtlamada bulunulmadığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Diğer Yargılama ve İdari Süreçler Yönünden
60. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1.
maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve
kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.”
61. Anılan Kanun hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman
bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi
olup, Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar
aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir. Bu açık düzenleme
karşısında, anılan tarihten önce kesinleşmiş nihaî işlem ve kararları da
içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir.
62. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi için kesin
bir tarihin belirlenmesi ve Mahkemenin yetkisinin geriye yürür şekilde
uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin gereğidir (B. No. 2012/51, 25/12/2012, § 18).
63. Başvurucu, deliller aksini işaret
etmesine ve ceza davasının henüz sonuçlanmamış olmasına rağmen müteaddit
defalar hakkında tedbir mahiyetinde işten yasaklama kararı verilmesi nedeniyle
bu yasağın süresiz olacak şekilde uygulandığını; 1136 sayılı Avukatlık
Kanunu’nun 153 - 156 ve 158. maddelerinin ceza normu içermelerine rağmen
takdire dayalı olduğunu, tedbiren yasaklama için bir
süre öngörülmediğini, Baro Disiplin Kurulunun delilleri serbestçe ve hiçbir
evrensel hukuk ilkesi veya uluslararası sözleşme hükmünü dikkate almaksızın
karar verdiğini, aynı Kanun’un 158. maddesinde yasaklamaya ilişkin tedbir
süresinin verilecek cezadan fazla olması, ceza davasında beraat edilmesi veya
başka nitelikte cezalar verilmesi hallerinde mahsubun nasıl yapılacağının
açıklanmadığını ileri sürmüş, bu şekilde hakkında uygulanan tedbirin cezaya
dönüştüğünden şikâyetçi olmuştur.
64. Ankara 6. İdare Mahkemesince yürütülen E.2010/1468 sayılı
yargılama dışında, başvurucunun ihlal iddialarının dayanağını teşkil eden diğer
yargılama ve idari süreçlere ilişkin kararların tamamı, Anayasa Mahkemesinin
zaman bakımından yetkisinin başlangıç tarihi olan 23/9/2012
tarihinden önce kesinleşmiştir.
65. Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu kararların bireysel
başvuruların incelenmeye başlandığı tarih olarak belirlenen 23/9/2012
gününden önce kesinleşmiş oldukları anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının
diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun;
1. Ankara
6. İdare Mahkemesince yürütülen E.2010/1468 sayılı yargılamaya ilişkin
şikâyetlerinin “açıkça dayanaktan yoksun
olması”,
2. Diğer yargılama ve idari süreçlere ilişkin şikâyetlerinin “zaman bakımından yetkisizlik”,
nedenleriyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerine bırakılmasına,
19/11/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.