TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FERİT ÇELİK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2012/1220)
|
|
Karar Tarihi: 10/12/2014
|
R.G. Tarih-Sayı: 4/4/2015-29316
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Şükrü DURMUŞ
|
Başvurucu
|
:
|
Ferit ÇELİK
|
Vekili
|
:
|
Av. Hadi CİN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, görevli ve
yetkili mahkeme önüne çıkarılmadan altı ayı aşan süreyle özgürlükten yoksun
bırakılma ve yargılama sürecinde gerekçesiz olarak tutukluluğun devamına karar
verilmesi nedeniyle Anayasa’nın 19. ve 36. maddelerinde tanımlanan kişi
hürriyeti ve güvenliği ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 17/12/2012
tarihinde Antalya 4. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvuruda Komisyona
sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, 22/1/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve dosyanın Bölüm’e
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 18/2/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvurunun bir örneğinin Adalet
Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığı görüşünü 17/3/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından
Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 28/3/2014
tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu, dilekçesini 14/4/2014
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Akdeniz Üniversitesi öğrencisi iken 2/12/2011 tarihinde gözaltına alınmış, üç gün gözaltında
kaldıktan sonra 5/12/2011 tarihinde tutuklanma talebiyle sevk edildiği Antalya
4. Sulh Ceza Mahkemesinin aynı tarih ve 2011/287 sorgu sayılı kararıyla
tutuklanma talebi reddedilmiş ve serbest bırakılarak adli kontrol uygulanmasına
karar verilmiştir.
9. Sulh Ceza Mahkemesinin
anılan kararına Cumhuriyet Savcısı tarafından itiraz edilmesi üzerine, Antalya
5. Asliye Ceza Mahkemesinin 9/12/2011 tarih ve
2011/356 değişik iş sayılı kararı ile itirazın kabulüne ve başvurucu hakkında
yakalama emri çıkarılmasına karar verilmiştir.
10. Anılan karara istinaden
yakalanan ve tekrar mahkeme huzuruna çıkarılan başvurucu hakkında 9/12/2011 tarihinde tutuklama kararı verilmiştir.
11. Başvurucu hakkındaki
soruşturma dosyası daha sonra İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
12. İzmir Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından başvurucu hakkında terör örgütüne üye olmak, örgütün
propagandasını yapmak ve görevi yaptırmamak için direnmek suçlarından 16/3/2012 tarihinde İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu
davası açılmıştır.
13. İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesince E.2012/74 sayılı dosya
kapsamında yürütülen yargılamanın 11/7/2012 tarihli
ilk duruşmasında başvurucunun tutukluluk halinin devamına karar verilmiştir.
Kararın ilgili kısmı şöyledir:
“… tutuklanmalarında ve
aşamalardaki tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesinden sonra toplanan
ve dosyadaki mevcut diğer delillerden anlaşılacağı üzere lehe bir değişme
olmadığı gibi isnat olunan suçların niteliği, yasada öngörülen ceza miktarları
ile suçların işlendiği hususunda dosyadaki mevcut iletişim tespit tutanakları,
olay tutanakları, teşhis ve tespit tutanakları, arama- el koyma tutanakları
içerikleri ve mevcut delillere göre kuvvetli suç şüphe sebeplerinin ve bu
kapsamda kaçma ve kişiler üzerinde baskı yapılması hususunda kuvvetli
şüphenin/olgunun bulunması (kaçma, adaletin işleyişine müdahale riski ile
tekrar suç işlenmesinin önlenmesi) nedenleri ile haklarındaki tutuklama
koşulları devam ettiği anlaşıldığından, CMK’nın
100(1), (2), (3-a), (4), 101/(2) maddeleri ile tutuklama tarihleri ve Yargıtay
Ceza Genel Kurulu kararları ile CMK’nın 102/(2),
104/(1), (2), 105/(1) ve 108 maddeleri de nazara alınarak yerinde görülmeyen
tahliye istemlerinin reddi ile TUTUKLULUK HALLERİNİN DEVAMINA …” .
14. İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi 1/10/2012
tarihli duruşmada da aynı gerekçe ile tutukluluk halinin devamına karar
vermiştir.
15. Başvurucu bu karara itiraz etmiştir. Başvurucunun
itirazını inceleyen İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/10/2012
tarih ve 2012/2438 D.İş sayılı kararı ile
başvurucunun itirazının reddine karar verilmiştir. Kararın ilgili kısmı
şöyledir:
“… 2012/74 Esas sayılı dava dosyasında
yapılan incelemede; tutuklu sanığın üzerine atılı suçların niteliği, mevcut
delil durumu, delillerin henüz tam olarak toplanmamış olması, kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması, atılı suç için yasada
öngörülen ceza miktarları, sanığın kaçma şüphesinin bulunması, anılan
nedenlerle CMK’nın 100. maddesindeki tutuklama
koşullarının ortadan kalkmadığı, 6352 sayılı Yasanın CMK’nın
98. maddesi ile değişik 5271 sayılı Kanunun 109. maddesi ile öngörülen “adli
kontrol” hükümlerinin de yeterli olmayacağı anlaşılmakla tahliye talebinin
reddi yönünde verilen kararın usul ve yasaya uygun olup, düzeltilmesini
gerektiren bir durum bulunmadığı anlaşıldığından itirazın reddine...” .
16. İtirazın reddi kararı 16/11/2012
tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir. Başvurucu 17/12/2012
tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
17. İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi 23/1/2013,
3/4/2013, 2/5/2013, 30/5/2013 ve 5/6/2013 tarihlerinde aynı gerekçelerle (Bkz.
§ 13) başvurucunun tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
18. İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi 3/7/2013
tarihli oturumda mütalaasını bildirmesi için dosyanın iddia makamına tevdiine,
başvurucu Ferit Çelik’in tutuklu kaldığı süreler nazara alınarak tahliyesine
karar vermiştir.
19. İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/3/2014
tarih ve E.2012/74 sayılı kararı ile 6526 sayılı Kanun hükümleri gereğince
Antalya Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verdiği dava dosyası,
Antalya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/65 sırasına kaydedilmiştir.
20. Antalya 1. Ağır Ceza Mahkemesince 10/7/2014
tarih ve E. 2014/65, K. 2014/224 sayılı kararıyla, başvurucunun silahlı terör
örgütü propagandası suçundan açılan kamu davasının 6352 sayılı Kanun’un geçici
1. maddesi uyarınca ertelenmesine, silahlı örgüt üyesi olmak suçundan 7 yıl 6
ay, görevi yaptırmamak için direnme suçundan ise 1 yıl 9 ay 10 gün olmak üzere
toplam 8 yıl 15 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar
verilmiştir.
21. Başvurucu hakkındaki dava Yargıtayda
temyiz aşamasında derdesttir.
B. İlgili
Hukuk
22. 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu’nun 265. maddesinin
(1), (3), ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir
veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
….
(3) Suçun, kişinin kendisini
tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle veya birden fazla kişi tarafından
birlikte işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.
(4) Suçun, silâhla ya da var
olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten
yararlanılarak işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı
oranında artırılır.”
23. 5237 sayılı Kanun’un 314. maddesi şöyledir:
“(1) Bu kısmın
dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı
örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş
yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer
hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.”
24. 12/4/1991 tarih ve 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanunu’nun 5. maddesi şöyledir:
“3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında
ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları
yarı oranında artırılarak hükmolunur. Bu suretle tayin olunacak cezalarda,
gerek o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan cezanın yukarı sınırı
aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezasına hükmolunur.
Suçun, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmiş olması
dolayısıyla ilgili maddesinde cezasının artırılması öngörülmüşse; sadece bu
madde hükmüne göre cezada artırım yapılır. Ancak, yapılacak artırım, cezanın
üçte ikisinden az olamaz.
(Ek fıkra: 22/7/2010 - 6008/4 md.) Bu madde hükümleri çocuklar hakkında uygulanmaz.”
25. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir;
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve
bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında
tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik
tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe
sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer
alan;
…
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar
(Madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
…
(4) (Değişik: 2/7/2012-6352/96 md.) Sadece
adlî para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla
olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
26. Mahkemenin 10/12/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
17/12/2012 tarih ve 2012/1220 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
27. Başvurucu, görevli ve
yetkili mahkeme önüne çıkarılmadan altı ayı aşan süreyle özgürlüğünden yoksun
bırakıldığını, yargılama sürecinde gerekçesiz olarak tutukluluğun devamına
karar verildiğini, dava dosyasında aynı suç ve eylemlerle hakkında daha fazla
sevk maddesi bulunan başka bir sanığın tahliye edilmesine rağmen kendisinin
tahliye edilmediğini belirterek adil yargılanma ve kişi hürriyeti ve güvenliği
haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi ile 25.000,00 TL tazminatın
ödenmesine karar verilmesini talep edilmiştir.
B. Değerlendirme
28. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Bu nedenle başvurucunun
iddiaları Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci ve sekizinci fıkralarının
sağladığı haklar kapsamında değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik
a. Anayasa’nın
19. Maddesinin Yedinci Fıkrasının İhlal Edildiği İddiası
29. Başvurucu, matbu
gerekçelerle tutukluluğunun devam ettirildiğini, kaçma şüphesi bulunmadığını,
serbest bırakıldıktan sonra tekrar evinde yakalanmış olmasının kaçma şüphesinin
olmadığını gösterdiğini, makul şüphenin tutuklama kararı için yeterli olmakla
birlikte tutukluluğun devamı için yeterli olmadığını, somut olarak hangi
delillerin tutukluluğun devamına sebebiyet verdiğinin açıkça belirtilmesi
gerektiğini iddia etmiştir.
30. Adalet Bakanlığı görüşünde
özetle, başvurucunun 9/12/2011 tarihinde tutuklandığı
ve 3/7/2013 tarihli duruşmada tahliye edildiğini, dolayısıyla toplam 1 yıl 6 ay
ve 24 gün süreyle tutuklu kaldığını, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
kararlarına göre, bir suç işlediği şüphesiyle bir kişinin hürriyetinden mahrum
bırakılabilmesi için, ilgilinin atılı suçu işlediği yönünde makul şüphe (reasonable suspicion) ya da inandırıcı nedenlerin (raisons plausibles) bulunmasının gerekli olduğu, bu
gerekliliğin tutukluluk açısından olmazsa olmaz bir koşul olduğu, bu koşulun,
kişinin tutukluluğunun devam ettirildiği her aşamada varlığını sürdürmesi ve
makul şüphenin ortadan kalktığı anda ilgilinin serbest bırakılması gerektiğini,
makul şüphenin varlığının, elde edilen deliller, somut olayın kendine özgü
koşulları da dikkate alındığında, olaylara dışarıdan bakan ve tamamen objektif
bir gözlemciyi ikna edecek yeterlilikte olması gerektiğini, AHİM kararlarına
göre bir kişinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 5. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (c) bendi kapsamında özgürlüğünden yoksun
bırakılabilmesi için başlangıçta "makul şüphenin varlığı" yeterli olup
tutukluluğun devam ettirilebilmesi açısından ise "makul şüphenin varlığını
sürdürmesi"nin gerekli olduğunu, ancak, belirli
bir sürenin ötesinde tutukluluğun devamı açısından makul şüphenin varlığı tek
başına yeterli olmayıp, özgürlükten yoksun bırakmayı meşru kılacak gerçek bir
kamu yararı gerekliliğinin arandığını, Mahkeme içtihatları dikkatlice
incelendiğinde, her somut olayın kendine özgü koşullarının "belirli bir
süre" kavramı açısından önemli bir unsur olarak ortaya çıktığını, gerçek bir
kamu yararı kavramının, AİHM'e göre belirli sürenin
ötesindeki tutukluluğu meşru kılan "tutuklama
nedenleri" olduğunu, söz konusu kamu yararı gereklerinin,
ulusal yargı organlarının kararlarında gösterilen ve tutukluluğun devamına
gerekçe oluşturan "kaçma şüphesi" (Stögmüller/Avusturya, no.
1602/62, 10 Kasım 1969, par. 15), "yargılamayı
etkileme tehlikesi", "yeniden suç işleme riski" ve "kamu düzeninin bozulması tehlikesi" olduğunu,
AİHM açısından bu nedenlerden herhangi birinin bulunmasının, belirli bir sürenin
ötesindeki tutukluluğu meşru kılma açısından yeterli olduğunu belirtmiştir.
31. Başvurucu Bakanlık görüşüne
karşı beyanında, tutuklandıktan 7 ay sonra yetkili ve görevli mahkeme önüne
çıkartıldığını, Mahkemenin tutuklama kararı verirken hızlı davrandığını ancak
tutuklamadan sonra işi adeta sürüncemede bıraktığını, tutuklama gerekçelerinin
matbu olduğunu, ayrıca kanunda bulunmayan “tekrar suç işleme şüphesi”
ifadesinin gerekçe olarak kullanıldığını, kaçma şüphesi iddiasının haklı ve
makul olmadığını, kaçma imkanı varken kaçmadığını,
tutukluluk konusunda ayrımcılığa maruz kaldığını, adli kontrolün yetersiz
kalacağı gerekçesinin doğru ve haklı olmadığını, dava dosyasında bulunan tek
delilin kolluk personeli tarafından çekilen, ancak ilgili kanun maddelerinin
hiçbirine uygun olmayan ve bu nedenle hukuka aykırı deliller niteliğinde olan
kamera görüntüleri olduğunu, isnat edilen eylemlerde, suç örgütü üyeliğinin
hiçbir dayanağının bulunmadığını, eylemlerinin bazıları suç unsuru taşısa bile,
bunların ancak suç ve suçluyu övme niteliğinde değerlendirilebileceğini ve
tutuklama nedeni sayılamayacağını belirtmiştir.
32. Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrası şöyledir:
“Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve
soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır.
Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını
veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.”
33. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları
ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
34. Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin,
yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında
serbest bırakılmayı isteme hakları güvence altına alınmıştır.
35. Tutukluluk süresinin makul
olup olmadığı her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir.
Anayasa’nın 38. maddesinde “Suçluluğu hükmen
sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” şeklinde ifadesini
bulan masumiyet karinesi, yargılama süresince kişinin hürriyetinin esas,
tutukluluğun ise istisna olmasını gerektirmektedir. Masumiyet karinesine rağmen
tutukluluğun devamı, ancak kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına nazaran daha
ağır bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı görülebilir. Bu nedenle
bir davada tutukluluğun makul süreyi aşmamasını gözetmek, öncelikle derece
mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla, belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen
tüm olayların derece mahkemeleri tarafından değerlendirilmesi ile serbest
bırakılma taleplerine ilişkin kararlarda bu olgu ve olayların ortaya konulması
gerekir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 61- 62).
36. Tutuklama tedbirine,
kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu
kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek
maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir
süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre
geçtikten sonra, uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam
ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili” ve “yeterli” görüldüğü takdirde, yargılama sürecinin özenli
yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize
suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde
gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 63).
37. Diğer taraftan özgürlük
hakkı, adli makamlarla güvenlik görevlilerinin özellikle organize suçlarla
etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek
biçimde yorumlanmamalıdır. Nitekim AİHM, Sözleşme’nin 5. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (c) bendinin, Sözleşme’ye Taraf
Devletlerin güvenlik görevlilerinin bilhassa organize olanlar olmak üzere
suçlulukla etkili olarak mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye sebep
olabilecek biçimde uygulanmaması gerektiğini vurgulamaktadır (B. No: 2013/2814,
18/6/2014, § 69).
38. Bir kişinin gerekçeden
tamamen yoksun bir yargı kararıyla tutuklanması ve tutukluluğun uzatılması kabul
edilemez . Bununla beraber tutukluluğu meşru kılan
gerekçeler gösterilerek bir zanlı ya da sanığın tutuklanmasının keyfi olduğunu
söylemek mümkün değildir. Ancak aşırı derecede kısa gerekçelerle ve hiçbir
yasal hüküm gösterilmeden tutuklama kararı vermek ya da tutukluluğu devam
ettirmek bu çerçevede değerlendirilmemelidir (B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 70).
39. İtiraz veya temyiz
merciinin, incelemeye konu mahkeme kararına ve bu karardaki gerekçelere
katıldığı durumlarda, buna ilişkin kararını ayrıntılı olarak
gerekçelendirmemesi, kural olarak, gerekçeli karar hakkına aykırılık teşkil
etmez (B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 71).
40. Ayrıca hukuka uygun olarak
tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama
nedeninin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar
tutukluluk halinin makul kabul edilmesi gerekir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 65).
41. Makul sürenin
hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun daha önce yakalanıp gözaltına
alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama
tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı tarihtir
(B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 66).
42. Somut olayda başvurucu 2/12/2011 tarihinde gözaltına alınmış, 5/12/2011 tarihinde
adli kontrol kararı ile serbest bırakılmış ve serbest bırakma kararına yapılan
itiraz üzerine 9/12/2011 tarihinde tutuklanmıştır. İzmir 10. Ağır Ceza
Mahkemesinin 3/7/2013 tarihli kararı ile tahliye
edilmiştir. Bu durumda makul süre açısından dikkate alınması gereken tutulma
süresi 1 yıl 6 ay 27 gündür.
43. Başvurucu, dava dosyası
kapsamında, toplam 4 kişi ile birlikte yargılanmış ve yargılanma sonucu silahlı
örgüt üyesi olma ve görevi yaptırmamak için direnmek suçlarından toplam 8 yıl
15 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, silahlı terör örgütü propagandası yapmak suçundan açılan davanın
ise 6352 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi gereğince ertelenmesine karar
verilmiştir.
44. Başvurucunun tutuklu olduğu
yargılamanın ilk duruşmasının 11/7/2012 tarihinde
olmak üzere, tanıkların beyanlarının tespiti ve bilirkişi incelemeleri
yapılması amacıyla birkaç aylık aralıklarla duruşmaların yapıldığı ve 3/7/2013
tarihli 6. duruşmada tutuklu kaldığı süre dikkate alınarak serbest
bırakılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
45. Başvurucunun tutukluluk
halinin devam ettiği süreçte, tutukluluk nedeniyle yargılamanın yürütülmesinde
gösterilmesi gereken özel hassasiyetin yargılama makamınca gösterilmediği
sonucuna varılması için bir neden bulunmamaktadır.
46. Başvurucu hakkında isnat
olunan suçların ağırlığı, dosya kapsamında yargılanan sanık sayısı, derece
mahkemelerince verilen tutukluluğun devamı ve itiraz üzerine verilen kararların
gerekçeleri birlikte değerlendirildiğinde, başvurucunun 1 yıl 6 ay 27 günlük
tutukluluk süresi Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası yönünden makuldür.
Derece mahkemelerince verilen tutukluluğa itiraz
ve itirazın reddine dair kararların gerekçeleri, toplam tutukluluk
süresi de göz önünde bulundurulduğunda, tutukluluğun devamının hukuka
uygunluğunu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içeriktedir.
Somut olaydaki tutukluluk halinin
devamına ilişkin bu gerekçeler ilgili ve yeterlidir.
47. Açıklanan nedenlerle,
başvurunun tutukluluk süresinin matbu gerekçelerle uzatıldığı iddiası ile
ilgili olarak “açıkça dayanaktan yoksun
olması” sebebiyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Anayasa’nın
19. Maddesinin Sekizinci Fıkrasının İhlal Edildiği İddiası
48. Başvurucu, görevli ve
yetkili mahkeme önüne çıkarılmadan altı ayı aşan süreyle özgürlüğünden yoksun
bırakıldığını iddia etmiştir.
49. Başvurucunun bu şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması ve başkaca bir
kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir. Üye M. Emin KUZ bu görüşe katılmamıştır.
2. Esas
Yönünden
50. Anayasa’nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrası şöyledir:
“Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi,
kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna
aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir
yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.”
51. Anayasa’nın bu hükmü
uyarınca hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar
verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest
bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına
sahiptir.
52. Anayasada yer alan bu usulde adil yargılanma hakkının bütün
güvencelerini sağlamak mümkün değil ise de, tutmanın koşullarına uygun somut
güvencelerin yargısal nitelikli
bir kararla sağlanması gerekir. Her incelemede veya incelemenin her aşamasında
duruşma yapılması yargı sistemini işlemez hale getirebilir. Bununla birlikte
özgürlüğünden yoksun bırakılan kişinin tutulma halinin devam edip etmeyeceğine
ilişkin incelemenin, çelişmeli yargılama ilkesine uygun olarak ve kişinin
dinlenilmesi suretiyle makul aralıklarla yapılması gerekir. (B.No: 2012/849, 4/12/2013, § 123-124)
53. Somut olayda başvurucunun 9/12/2011 tarihinde tutuklanması sonrasında açılan kamu
davası kapsamında ilk duruşma 11/7/2012 tarihinde yapılmıştır. Bu tarihler
arasında başvurucunun tutukluluk durumu duruşma yapılmaksızın dosya üzerinden
incelenmiştir. Başvurucunun isnat edilen
suç kapsamında tutukluluk durumunun duruşmasız olarak incelenmesi ve yedi ay
boyunca bu şekilde devam eden bir usule göre özgürlüğünden yoksun bırakılması
yeterli güvencelerin sağlanmaması sonucunu doğurmuştur.
54. Açıklanan nedenlerle
Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun’un 50. Maddesinin Uygulanması
55. 6216 sayılı Kanun’un 50.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas inceleme sonunda ihlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş olup, yerindelik denetimi yapılamayacağı,
idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
56. Başvuruda Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Başvuru
kapsamında 25.000,00 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Kişi hürriyeti
ve güvenliğine yönelik müdahale nedeniyle oluşan manevi zararın varlığı ile
somut olayın özellikleri dikkate alınarak başvurucuya takdiren
net 3.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
57. Başvurucu tarafından yapılan
172,50 TL başvuru harcı ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.672,50 TL yargılama giderinin ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. “Gerekçesiz
kararlarla tutukluluğun devamına karar verildiği” şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, OYBİRLİĞİYLE,
2. “Makul sürede
yetkili ve görevli mahkemeye çıkarılmama” şikâyetinin KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, üye M. Emin KUZ’un
karşı oyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Soruşturma aşamasında tutukluluk durumunun duruşmasız olarak
incelenmesi nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE, OYBİRLİĞİYLE,
C. Başvurucuya takdiren net 3.000,00 TL
manevi tazminat ÖDENMESİNE, OYBİRLİĞİYLE,
D. Ödemenin kararın tebliğinden sonra Maliye Bakanlığına yapılacak
başvurudan itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması halinde
bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz
uygulanmasına, OYBİRLİĞİYLE,
E. Başvurucu tarafından yapılan 172,50 TL başvuru harcı ve 1.500,00
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.672,50 TL yargılama giderinin ÖDENMESİNE, OYBİRLİĞİYLE,
10/12/2014 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
Başvurucunun,
makul sürede mahkemeye çıkarılmadığı ve yargılama sürecinde gerekçesiz olarak
tutukluluğunun devamına karar verildiği için kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurusunun “makul sürede yetkili ve görevli
mahkemeye çıkarılmama” şikâyeti yönünden kabul edilebilir olduğuna karar
verilmiştir.
Kararda,
başvurucunun mahkemeye çıkarılmadan altı ayı aşan süreyle özgürlüğünden yoksun
bırakılma durumunun, tutuklandığı 9/12/2011 tarihi ile
ilk duruşmasının yapıldığı 11/7/2012 tarihi arasında gerçekleştiği ve
tutukluluğun 11/7/2012 tarihinden sonra da devam ettiği gerekçesiyle başvurunun
kabul edilebilir olduğuna hükmedilmiştir.
Bilindiği
gibi, 6216 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinin sekizinci fıkrasına göre Anayasa
Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012
tarihidir. İhlal iddiasına dayanak teşkil eden nihaî işlem ve kararların bu
tarihten önce kesinleşmemiş olması gerekmekte; aksi takdirde bu başvuruların
zaman bakımından kabul edilemez olduğuna karar verilmektedir.
Başvurucunun
makul sürede mahkeme önüne çıkarılmadığı konusundaki şikâyeti 9/12/2011-11/7/2012 tarihleri arasına ilişkindir.
Dolayısıyla söz konusu şikâyete konu süreç 11/7/2012
tarihi itibariyle sona ermiştir.
Tutukluğun
11/7/2012 tarihinden sonra da devam ettiği ve 3/7/2013
tarihinde sona erdiği gerekçesiyle başvuruyu kabul edilebilir bulan çoğunluğun
görüşünün tutukluluğun makul süreyi aşması ile ilgili şikâyetlerde, uzun
tutukluluk şikâyetinin niteliği gereği kabul edilmesi doğru ise de, Anayasa
Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlamasından önce sona eren süreçlere
ilişkin şikâyetlerde bu kabul isabetli görünmemektedir.
Nitekim, AİHM de, gözaltına
alındıktan sonra süresi içinde mahkeme önüne çıkarılmadıklarını ve tutukluluğun
uzatılmasına itiraz etmek için gerekli olan evraka soruşturma safhasında
gizlilik kararı alındığı için ulaşamadıklarını ileri süren başvurucuların,
mahkeme önüne çıkarılmalarından ve ilgili evrak üzerindeki gizlilik kararının
kaldırılmasından yaklaşık dört yıl geçtikten sonra bu şikâyetleri yapmalarını,
hâlen tutuklu olarak yargılanmalarına rağmen, Sözleşmenin 35. maddesinin
birinci paragrafındaki altı aylık sürenin aşılması sebebiyle, aynı maddenin
dördüncü paragrafına göre kabul edilemez bularak reddetmiştir (Eroğlu
vd./Türkiye, B. No:65194/10, 27/3/2012, par. 2 ve 3).
AİHM,
başka bir kararında da, gerek hâkim önüne çıkarılmama gerekse ilgililerin
tutuklanmaları ile tutukluluk hallerinin devamına dayanak oluşturan delillere
erişim sorununun belirli bir süreçle ve bu süreç boyunca verilen kararlarla
ilgili olduğunu ve bu sorunlara ilişkin değerlendirmenin davanın esasından
tamamen ayrı tutulduğunu belirtmiştir (Karaosmanoğlu ve Özden/Türkiye,
B.No:4807/08, 17/06/2014, par.47).
Bu
itibarla, başvurucunun mezkûr şikayetine konu sürecin Anayasa Mahkemesinin
zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012
tarihinden önce gerçekleştiği ve sona erdiği anlaşıldığından, başvurunun bu
kısmının “zaman bakımından yetkisizlik” sebebiyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerektiği düşüncesiyle çoğunluğun kabul edilebilirlik kararına
katılmıyorum.