TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
FERİT ÇELİK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2012/1220)
Karar Tarihi: 10/12/2014
R.G. Tarih-Sayı: 4/4/2015-29316
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör
Şükrü DURMUŞ
Başvurucu
Ferit ÇELİK
Vekili
Av. Hadi CİN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, görevli ve yetkili mahkeme önüne çıkarılmadan altı ayı aşan süreyle özgürlükten yoksun bırakılma ve yargılama sürecinde gerekçesiz olarak tutukluluğun devamına karar verilmesi nedeniyle Anayasa’nın 19. ve 36. maddelerinde tanımlanan kişi hürriyeti ve güvenliği ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 17/12/2012 tarihinde Antalya 4. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvuruda Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 22/1/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve dosyanın Bölüm’e gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 18/2/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvurunun bir örneğinin Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığı görüşünü 17/3/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 28/3/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu, dilekçesini 14/4/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Akdeniz Üniversitesi öğrencisi iken 2/12/2011 tarihinde gözaltına alınmış, üç gün gözaltında kaldıktan sonra 5/12/2011 tarihinde tutuklanma talebiyle sevk edildiği Antalya 4. Sulh Ceza Mahkemesinin aynı tarih ve 2011/287 sorgu sayılı kararıyla tutuklanma talebi reddedilmiş ve serbest bırakılarak adli kontrol uygulanmasına karar verilmiştir.
9. Sulh Ceza Mahkemesinin anılan kararına Cumhuriyet Savcısı tarafından itiraz edilmesi üzerine, Antalya 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 9/12/2011 tarih ve 2011/356 değişik iş sayılı kararı ile itirazın kabulüne ve başvurucu hakkında yakalama emri çıkarılmasına karar verilmiştir.
10. Anılan karara istinaden yakalanan ve tekrar mahkeme huzuruna çıkarılan başvurucu hakkında 9/12/2011 tarihinde tutuklama kararı verilmiştir.
11. Başvurucu hakkındaki soruşturma dosyası daha sonra İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
12. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucu hakkında terör örgütüne üye olmak, örgütün propagandasını yapmak ve görevi yaptırmamak için direnmek suçlarından 16/3/2012 tarihinde İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
13. İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesince E.2012/74 sayılı dosya kapsamında yürütülen yargılamanın 11/7/2012 tarihli ilk duruşmasında başvurucunun tutukluluk halinin devamına karar verilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
“… tutuklanmalarında ve aşamalardaki tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesinden sonra toplanan ve dosyadaki mevcut diğer delillerden anlaşılacağı üzere lehe bir değişme olmadığı gibi isnat olunan suçların niteliği, yasada öngörülen ceza miktarları ile suçların işlendiği hususunda dosyadaki mevcut iletişim tespit tutanakları, olay tutanakları, teşhis ve tespit tutanakları, arama- el koyma tutanakları içerikleri ve mevcut delillere göre kuvvetli suç şüphe sebeplerinin ve bu kapsamda kaçma ve kişiler üzerinde baskı yapılması hususunda kuvvetli şüphenin/olgunun bulunması (kaçma, adaletin işleyişine müdahale riski ile tekrar suç işlenmesinin önlenmesi) nedenleri ile haklarındaki tutuklama koşulları devam ettiği anlaşıldığından, CMK’nın 100(1), (2), (3-a), (4), 101/(2) maddeleri ile tutuklama tarihleri ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararları ile CMK’nın 102/(2), 104/(1), (2), 105/(1) ve 108 maddeleri de nazara alınarak yerinde görülmeyen tahliye istemlerinin reddi ile TUTUKLULUK HALLERİNİN DEVAMINA …” .
14. İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi 1/10/2012 tarihli duruşmada da aynı gerekçe ile tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
15. Başvurucu bu karara itiraz etmiştir. Başvurucunun itirazını inceleyen İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/10/2012 tarih ve 2012/2438 D.İş sayılı kararı ile başvurucunun itirazının reddine karar verilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
“… 2012/74 Esas sayılı dava dosyasında yapılan incelemede; tutuklu sanığın üzerine atılı suçların niteliği, mevcut delil durumu, delillerin henüz tam olarak toplanmamış olması, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması, atılı suç için yasada öngörülen ceza miktarları, sanığın kaçma şüphesinin bulunması, anılan nedenlerle CMK’nın 100. maddesindeki tutuklama koşullarının ortadan kalkmadığı, 6352 sayılı Yasanın CMK’nın 98. maddesi ile değişik 5271 sayılı Kanunun 109. maddesi ile öngörülen “adli kontrol” hükümlerinin de yeterli olmayacağı anlaşılmakla tahliye talebinin reddi yönünde verilen kararın usul ve yasaya uygun olup, düzeltilmesini gerektiren bir durum bulunmadığı anlaşıldığından itirazın reddine...” .
16. İtirazın reddi kararı 16/11/2012 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir. Başvurucu 17/12/2012 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
17. İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi 23/1/2013, 3/4/2013, 2/5/2013, 30/5/2013 ve 5/6/2013 tarihlerinde aynı gerekçelerle (Bkz. § 13) başvurucunun tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
18. İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi 3/7/2013 tarihli oturumda mütalaasını bildirmesi için dosyanın iddia makamına tevdiine, başvurucu Ferit Çelik’in tutuklu kaldığı süreler nazara alınarak tahliyesine karar vermiştir.
19. İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/3/2014 tarih ve E.2012/74 sayılı kararı ile 6526 sayılı Kanun hükümleri gereğince Antalya Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verdiği dava dosyası, Antalya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/65 sırasına kaydedilmiştir.
20. Antalya 1. Ağır Ceza Mahkemesince 10/7/2014 tarih ve E. 2014/65, K. 2014/224 sayılı kararıyla, başvurucunun silahlı terör örgütü propagandası suçundan açılan kamu davasının 6352 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi uyarınca ertelenmesine, silahlı örgüt üyesi olmak suçundan 7 yıl 6 ay, görevi yaptırmamak için direnme suçundan ise 1 yıl 9 ay 10 gün olmak üzere toplam 8 yıl 15 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
21. Başvurucu hakkındaki dava Yargıtayda temyiz aşamasında derdesttir.
B. İlgili Hukuk
22. 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 265. maddesinin (1), (3), ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
….
(3) Suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.
(4) Suçun, silâhla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.”
23. 5237 sayılı Kanun’un 314. maddesi şöyledir:
“(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.”
24. 12/4/1991 tarih ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 5. maddesi şöyledir:
“3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur. Bu suretle tayin olunacak cezalarda, gerek o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan cezanın yukarı sınırı aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.
Suçun, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmiş olması dolayısıyla ilgili maddesinde cezasının artırılması öngörülmüşse; sadece bu madde hükmüne göre cezada artırım yapılır. Ancak, yapılacak artırım, cezanın üçte ikisinden az olamaz.
(Ek fıkra: 22/7/2010 - 6008/4 md.) Bu madde hükümleri çocuklar hakkında uygulanmaz.”
25. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir;
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (Madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
(4) (Değişik: 2/7/2012-6352/96 md.) Sadece adlî para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 10/12/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 17/12/2012 tarih ve 2012/1220 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu, görevli ve yetkili mahkeme önüne çıkarılmadan altı ayı aşan süreyle özgürlüğünden yoksun bırakıldığını, yargılama sürecinde gerekçesiz olarak tutukluluğun devamına karar verildiğini, dava dosyasında aynı suç ve eylemlerle hakkında daha fazla sevk maddesi bulunan başka bir sanığın tahliye edilmesine rağmen kendisinin tahliye edilmediğini belirterek adil yargılanma ve kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi ile 25.000,00 TL tazminatın ödenmesine karar verilmesini talep edilmiştir.
B. Değerlendirme
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Bu nedenle başvurucunun iddiaları Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci ve sekizinci fıkralarının sağladığı haklar kapsamında değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
a. Anayasa’nın 19. Maddesinin Yedinci Fıkrasının İhlal Edildiği İddiası
29. Başvurucu, matbu gerekçelerle tutukluluğunun devam ettirildiğini, kaçma şüphesi bulunmadığını, serbest bırakıldıktan sonra tekrar evinde yakalanmış olmasının kaçma şüphesinin olmadığını gösterdiğini, makul şüphenin tutuklama kararı için yeterli olmakla birlikte tutukluluğun devamı için yeterli olmadığını, somut olarak hangi delillerin tutukluluğun devamına sebebiyet verdiğinin açıkça belirtilmesi gerektiğini iddia etmiştir.
30. Adalet Bakanlığı görüşünde özetle, başvurucunun 9/12/2011 tarihinde tutuklandığı ve 3/7/2013 tarihli duruşmada tahliye edildiğini, dolayısıyla toplam 1 yıl 6 ay ve 24 gün süreyle tutuklu kaldığını, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına göre, bir suç işlediği şüphesiyle bir kişinin hürriyetinden mahrum bırakılabilmesi için, ilgilinin atılı suçu işlediği yönünde makul şüphe (reasonable suspicion) ya da inandırıcı nedenlerin (raisons plausibles) bulunmasının gerekli olduğu, bu gerekliliğin tutukluluk açısından olmazsa olmaz bir koşul olduğu, bu koşulun, kişinin tutukluluğunun devam ettirildiği her aşamada varlığını sürdürmesi ve makul şüphenin ortadan kalktığı anda ilgilinin serbest bırakılması gerektiğini, makul şüphenin varlığının, elde edilen deliller, somut olayın kendine özgü koşulları da dikkate alındığında, olaylara dışarıdan bakan ve tamamen objektif bir gözlemciyi ikna edecek yeterlilikte olması gerektiğini, AHİM kararlarına göre bir kişinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendi kapsamında özgürlüğünden yoksun bırakılabilmesi için başlangıçta "makul şüphenin varlığı" yeterli olup tutukluluğun devam ettirilebilmesi açısından ise "makul şüphenin varlığını sürdürmesi"nin gerekli olduğunu, ancak, belirli bir sürenin ötesinde tutukluluğun devamı açısından makul şüphenin varlığı tek başına yeterli olmayıp, özgürlükten yoksun bırakmayı meşru kılacak gerçek bir kamu yararı gerekliliğinin arandığını, Mahkeme içtihatları dikkatlice incelendiğinde, her somut olayın kendine özgü koşullarının "belirli bir süre" kavramı açısından önemli bir unsur olarak ortaya çıktığını, gerçek bir kamu yararı kavramının, AİHM'e göre belirli sürenin ötesindeki tutukluluğu meşru kılan "tutuklama nedenleri" olduğunu, söz konusu kamu yararı gereklerinin, ulusal yargı organlarının kararlarında gösterilen ve tutukluluğun devamına gerekçe oluşturan "kaçma şüphesi" (Stögmüller/Avusturya, no. 1602/62, 10 Kasım 1969, par. 15), "yargılamayı etkileme tehlikesi", "yeniden suç işleme riski" ve "kamu düzeninin bozulması tehlikesi" olduğunu, AİHM açısından bu nedenlerden herhangi birinin bulunmasının, belirli bir sürenin ötesindeki tutukluluğu meşru kılma açısından yeterli olduğunu belirtmiştir.
31. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında, tutuklandıktan 7 ay sonra yetkili ve görevli mahkeme önüne çıkartıldığını, Mahkemenin tutuklama kararı verirken hızlı davrandığını ancak tutuklamadan sonra işi adeta sürüncemede bıraktığını, tutuklama gerekçelerinin matbu olduğunu, ayrıca kanunda bulunmayan “tekrar suç işleme şüphesi” ifadesinin gerekçe olarak kullanıldığını, kaçma şüphesi iddiasının haklı ve makul olmadığını, kaçma imkanı varken kaçmadığını, tutukluluk konusunda ayrımcılığa maruz kaldığını, adli kontrolün yetersiz kalacağı gerekçesinin doğru ve haklı olmadığını, dava dosyasında bulunan tek delilin kolluk personeli tarafından çekilen, ancak ilgili kanun maddelerinin hiçbirine uygun olmayan ve bu nedenle hukuka aykırı deliller niteliğinde olan kamera görüntüleri olduğunu, isnat edilen eylemlerde, suç örgütü üyeliğinin hiçbir dayanağının bulunmadığını, eylemlerinin bazıları suç unsuru taşısa bile, bunların ancak suç ve suçluyu övme niteliğinde değerlendirilebileceğini ve tutuklama nedeni sayılamayacağını belirtmiştir.
32. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
“Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.”
33. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
34. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları güvence altına alınmıştır.
35. Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir. Anayasa’nın 38. maddesinde “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” şeklinde ifadesini bulan masumiyet karinesi, yargılama süresince kişinin hürriyetinin esas, tutukluluğun ise istisna olmasını gerektirmektedir. Masumiyet karinesine rağmen tutukluluğun devamı, ancak kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına nazaran daha ağır bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı görülebilir. Bu nedenle bir davada tutukluluğun makul süreyi aşmamasını gözetmek, öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla, belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri tarafından değerlendirilmesi ile serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararlarda bu olgu ve olayların ortaya konulması gerekir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 61- 62).
36. Tutuklama tedbirine, kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra, uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili” ve “yeterli” görüldüğü takdirde, yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 63).
37. Diğer taraftan özgürlük hakkı, adli makamlarla güvenlik görevlilerinin özellikle organize suçlarla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek biçimde yorumlanmamalıdır. Nitekim AİHM, Sözleşme’nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendinin, Sözleşme’ye Taraf Devletlerin güvenlik görevlilerinin bilhassa organize olanlar olmak üzere suçlulukla etkili olarak mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye sebep olabilecek biçimde uygulanmaması gerektiğini vurgulamaktadır (B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 69).
38. Bir kişinin gerekçeden tamamen yoksun bir yargı kararıyla tutuklanması ve tutukluluğun uzatılması kabul edilemez . Bununla beraber tutukluluğu meşru kılan gerekçeler gösterilerek bir zanlı ya da sanığın tutuklanmasının keyfi olduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak aşırı derecede kısa gerekçelerle ve hiçbir yasal hüküm gösterilmeden tutuklama kararı vermek ya da tutukluluğu devam ettirmek bu çerçevede değerlendirilmemelidir (B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 70).
39. İtiraz veya temyiz merciinin, incelemeye konu mahkeme kararına ve bu karardaki gerekçelere katıldığı durumlarda, buna ilişkin kararını ayrıntılı olarak gerekçelendirmemesi, kural olarak, gerekçeli karar hakkına aykırılık teşkil etmez (B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 71).
40. Ayrıca hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk halinin makul kabul edilmesi gerekir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 65).
41. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun daha önce yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı tarihtir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 66).
42. Somut olayda başvurucu 2/12/2011 tarihinde gözaltına alınmış, 5/12/2011 tarihinde adli kontrol kararı ile serbest bırakılmış ve serbest bırakma kararına yapılan itiraz üzerine 9/12/2011 tarihinde tutuklanmıştır. İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 3/7/2013 tarihli kararı ile tahliye edilmiştir. Bu durumda makul süre açısından dikkate alınması gereken tutulma süresi 1 yıl 6 ay 27 gündür.
43. Başvurucu, dava dosyası kapsamında, toplam 4 kişi ile birlikte yargılanmış ve yargılanma sonucu silahlı örgüt üyesi olma ve görevi yaptırmamak için direnmek suçlarından toplam 8 yıl 15 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, silahlı terör örgütü propagandası yapmak suçundan açılan davanın ise 6352 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi gereğince ertelenmesine karar verilmiştir.
44. Başvurucunun tutuklu olduğu yargılamanın ilk duruşmasının 11/7/2012 tarihinde olmak üzere, tanıkların beyanlarının tespiti ve bilirkişi incelemeleri yapılması amacıyla birkaç aylık aralıklarla duruşmaların yapıldığı ve 3/7/2013 tarihli 6. duruşmada tutuklu kaldığı süre dikkate alınarak serbest bırakılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
45. Başvurucunun tutukluluk halinin devam ettiği süreçte, tutukluluk nedeniyle yargılamanın yürütülmesinde gösterilmesi gereken özel hassasiyetin yargılama makamınca gösterilmediği sonucuna varılması için bir neden bulunmamaktadır.
46. Başvurucu hakkında isnat olunan suçların ağırlığı, dosya kapsamında yargılanan sanık sayısı, derece mahkemelerince verilen tutukluluğun devamı ve itiraz üzerine verilen kararların gerekçeleri birlikte değerlendirildiğinde, başvurucunun 1 yıl 6 ay 27 günlük tutukluluk süresi Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası yönünden makuldür. Derece mahkemelerince verilen tutukluluğa itiraz ve itirazın reddine dair kararların gerekçeleri, toplam tutukluluk süresi de göz önünde bulundurulduğunda, tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içeriktedir. Somut olaydaki tutukluluk halinin devamına ilişkin bu gerekçeler ilgili ve yeterlidir.
47. Açıklanan nedenlerle, başvurunun tutukluluk süresinin matbu gerekçelerle uzatıldığı iddiası ile ilgili olarak “açıkça dayanaktan yoksun olması” sebebiyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Anayasa’nın 19. Maddesinin Sekizinci Fıkrasının İhlal Edildiği İddiası
48. Başvurucu, görevli ve yetkili mahkeme önüne çıkarılmadan altı ayı aşan süreyle özgürlüğünden yoksun bırakıldığını iddia etmiştir.
49. Başvurucunun bu şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması ve başkaca bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir. Üye M. Emin KUZ bu görüşe katılmamıştır.
2. Esas Yönünden
50. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
“Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.”
51. Anayasa’nın bu hükmü uyarınca hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.
52. Anayasada yer alan bu usulde adil yargılanma hakkının bütün güvencelerini sağlamak mümkün değil ise de, tutmanın koşullarına uygun somut güvencelerin yargısal nitelikli bir kararla sağlanması gerekir. Her incelemede veya incelemenin her aşamasında duruşma yapılması yargı sistemini işlemez hale getirebilir. Bununla birlikte özgürlüğünden yoksun bırakılan kişinin tutulma halinin devam edip etmeyeceğine ilişkin incelemenin, çelişmeli yargılama ilkesine uygun olarak ve kişinin dinlenilmesi suretiyle makul aralıklarla yapılması gerekir. (B.No: 2012/849, 4/12/2013, § 123-124)
53. Somut olayda başvurucunun 9/12/2011 tarihinde tutuklanması sonrasında açılan kamu davası kapsamında ilk duruşma 11/7/2012 tarihinde yapılmıştır. Bu tarihler arasında başvurucunun tutukluluk durumu duruşma yapılmaksızın dosya üzerinden incelenmiştir. Başvurucunun isnat edilen suç kapsamında tutukluluk durumunun duruşmasız olarak incelenmesi ve yedi ay boyunca bu şekilde devam eden bir usule göre özgürlüğünden yoksun bırakılması yeterli güvencelerin sağlanmaması sonucunu doğurmuştur.
54. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesinin Uygulanması
55. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş olup, yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
56. Başvuruda Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Başvuru kapsamında 25.000,00 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Kişi hürriyeti ve güvenliğine yönelik müdahale nedeniyle oluşan manevi zararın varlığı ile somut olayın özellikleri dikkate alınarak başvurucuya takdiren net 3.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
57. Başvurucu tarafından yapılan 172,50 TL başvuru harcı ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.672,50 TL yargılama giderinin ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. “Gerekçesiz kararlarla tutukluluğun devamına karar verildiği” şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, OYBİRLİĞİYLE,
2. “Makul sürede yetkili ve görevli mahkemeye çıkarılmama” şikâyetinin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, üye M. Emin KUZ’un karşı oyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Soruşturma aşamasında tutukluluk durumunun duruşmasız olarak incelenmesi nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE, OYBİRLİĞİYLE,
C. Başvurucuya takdiren net 3.000,00 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, OYBİRLİĞİYLE,
D. Ödemenin kararın tebliğinden sonra Maliye Bakanlığına yapılacak başvurudan itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması halinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına, OYBİRLİĞİYLE,
E. Başvurucu tarafından yapılan 172,50 TL başvuru harcı ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.672,50 TL yargılama giderinin ÖDENMESİNE, OYBİRLİĞİYLE,
10/12/2014 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
Başvurucunun, makul sürede mahkemeye çıkarılmadığı ve yargılama sürecinde gerekçesiz olarak tutukluluğunun devamına karar verildiği için kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurusunun “makul sürede yetkili ve görevli mahkemeye çıkarılmama” şikâyeti yönünden kabul edilebilir olduğuna karar verilmiştir.
Kararda, başvurucunun mahkemeye çıkarılmadan altı ayı aşan süreyle özgürlüğünden yoksun bırakılma durumunun, tutuklandığı 9/12/2011 tarihi ile ilk duruşmasının yapıldığı 11/7/2012 tarihi arasında gerçekleştiği ve tutukluluğun 11/7/2012 tarihinden sonra da devam ettiği gerekçesiyle başvurunun kabul edilebilir olduğuna hükmedilmiştir.
Bilindiği gibi, 6216 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinin sekizinci fıkrasına göre Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihidir. İhlal iddiasına dayanak teşkil eden nihaî işlem ve kararların bu tarihten önce kesinleşmemiş olması gerekmekte; aksi takdirde bu başvuruların zaman bakımından kabul edilemez olduğuna karar verilmektedir.
Başvurucunun makul sürede mahkeme önüne çıkarılmadığı konusundaki şikâyeti 9/12/2011-11/7/2012 tarihleri arasına ilişkindir. Dolayısıyla söz konusu şikâyete konu süreç 11/7/2012 tarihi itibariyle sona ermiştir.
Tutukluğun 11/7/2012 tarihinden sonra da devam ettiği ve 3/7/2013 tarihinde sona erdiği gerekçesiyle başvuruyu kabul edilebilir bulan çoğunluğun görüşünün tutukluluğun makul süreyi aşması ile ilgili şikâyetlerde, uzun tutukluluk şikâyetinin niteliği gereği kabul edilmesi doğru ise de, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlamasından önce sona eren süreçlere ilişkin şikâyetlerde bu kabul isabetli görünmemektedir.
Nitekim, AİHM de, gözaltına alındıktan sonra süresi içinde mahkeme önüne çıkarılmadıklarını ve tutukluluğun uzatılmasına itiraz etmek için gerekli olan evraka soruşturma safhasında gizlilik kararı alındığı için ulaşamadıklarını ileri süren başvurucuların, mahkeme önüne çıkarılmalarından ve ilgili evrak üzerindeki gizlilik kararının kaldırılmasından yaklaşık dört yıl geçtikten sonra bu şikâyetleri yapmalarını, hâlen tutuklu olarak yargılanmalarına rağmen, Sözleşmenin 35. maddesinin birinci paragrafındaki altı aylık sürenin aşılması sebebiyle, aynı maddenin dördüncü paragrafına göre kabul edilemez bularak reddetmiştir (Eroğlu vd./Türkiye, B. No:65194/10, 27/3/2012, par. 2 ve 3).
AİHM, başka bir kararında da, gerek hâkim önüne çıkarılmama gerekse ilgililerin tutuklanmaları ile tutukluluk hallerinin devamına dayanak oluşturan delillere erişim sorununun belirli bir süreçle ve bu süreç boyunca verilen kararlarla ilgili olduğunu ve bu sorunlara ilişkin değerlendirmenin davanın esasından tamamen ayrı tutulduğunu belirtmiştir (Karaosmanoğlu ve Özden/Türkiye, B.No:4807/08, 17/06/2014, par.47).
Bu itibarla, başvurucunun mezkûr şikayetine konu sürecin Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce gerçekleştiği ve sona erdiği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının “zaman bakımından yetkisizlik” sebebiyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle çoğunluğun kabul edilebilirlik kararına katılmıyorum.
Üye