TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET REŞİT ARSLAN VE
DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/583)
|
|
Karar Tarihi: 10/12/2014
|
R.G. Tarih-Sayı: 4/4/2015-29316
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Murat ŞEN
|
Başvurucu
|
:
|
1. Mehmet Reşit ARSLAN
|
|
|
2. Sinan AKBAYIR
|
|
|
3. Muharrem GENÇ
|
|
|
4. Şehmus ÖZSUBAŞI
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucular, hükümlü olarak bulundukları Kırıkkale F
Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunun aldığı kararlar ve fiili
uygulamalarıyla uzaktan eğitim yoluyla katıldıkları yüksek öğrenimleri için
gerekli bilgisayar kullanımının ve kaynaklara ulaşımın kısıtlanmasının ve buna
ilişkin şikâyetin usul hükümleri gözetilmeksizin İnfaz Hâkimliği tarafından
reddedilmesinin eğitim ve öğrenim ile adil yargılanma haklarını ihlal ettiğini
ileri sürmüşler ve tazminat talebinde bulunmuşlardır.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 7/1/2013 tarihinde Kırıkkale Cumhuriyet
Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan
ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona
sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 25/4/2014 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 27/6/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 30/6/2014 tarihinde Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) bildirilmiştir. Bakanlık, tanınan ek süre sonunda görüşünü
29/8/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş,
başvuruculardan Mehmet Reşit Arslan’a 2/9/2014 tarihinde diğer başvuruculara
3/9/2014 tarihinde bildirilmiştir. Bakanlığın görüşlerine karşı cevaplarını,
başvurucular Mehmet Reşit Arslan ve Muharrem Genç 12/9/2014 tarihinde, Şehmus Özsubaşı 17/9/2014
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur. Başvurucu Sinan Akbayır
cevap dilekçesi sunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvurucular, başvuru tarihinde Kırıkkale F Tipi Yüksek
Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda terör suçundan hükümlü olarak bulunmaktadır.
8. Başvurucu Sinan Akbayır
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümünde,
başvurucu Muharrem Genç Ankara Üniversitesi Adalet Meslek Yüksek Okulunda ve
Anadolu Üniversitesi İşletme Bölümünde, başvurucu Mehmet Reşit Arslan Gazi
Üniversitesi Bilgi Yönetimi Bölümünde ve başvurucu Şehmus
Özsubaşı Kırıkkale Üniversitesi Bilgisayar
Programcılığı Bölümünde öğrencidir. Başvurucular uzaktan eğitim programına
uygun bilgisayar sınıfını kullanarak eğitimlerine devam etmektedir.
9. Kırıkkale F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu İdare ve Gözlem
Kurulu, 18/9/2012 tarih ve K.2012/104 sayılı kararı ile 2012–2013 eğitim ve
öğretim yılı uzaktan eğitim faaliyetlerinin planlanmasında, terör suçlusu
hükümlülerin mesai günleri 13:30–16:30 saatleri arasında personel nezaretinde
uzaktan eğitim sınıfına çıkarılmalarına karar vermiştir.
10. Anılan kararın gerekçe kısmı şöyledir:
“2011-2012 eğitim-öğretim yılında Kırıkkale
İnfaz Hâkimliği’nin 26/10/2012 tarih ve 2011/192-232
sayılı kararı ile uzaktan eğitime katılan hükümlülerin hafta içi mesai saatleri
içerisinde 08:00-12:00 ve 13:30-16:30 saatleri arasında uzaktan eğitim sınıfına
çıkartılmalarına karar verilmiş ve uygulanmıştır. 2011-2012 eğitim yılında
uzaktan eğitime çıkan hükümlülerin bir kısmının sevk gönderildiği bir kısmının
da eğitimlerini tamamladığı, 2012-2013 eğitim-öğretim yılında ise yeni
hükümlülerin kayıt yaptırdıkları, bunlardan çıkar amaçlı suç örgütüne üye olmak
suçundan hükümlü A.G.’nin de uzaktan eğitime hak
kazanması nedeniyle uzaktan eğitim sınıfına çıkarılma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine ihtiyaç duyulmuştur.7 hükümlünün terör, 1 hükümlünün de çıkar
amaçlı suç örgütüne üye olma suçundan hükümlü olarak bulunması sebebi ile
uzaktan eğitim sınıfına çıkarılma saatleri kurum derslikleri de göz önünde
bulundurularak yeniden düzenlenmiştir,
Kurumumuzda 1 adet çini, 1 adet bilgisayar, 2
adet ağaç işleri, 1 adet anten kurulum sistemleri, 1 adet doğalgaz sıhhi
tesisat atölyesi, çeşitli kurslar ve sosyal - kültürel
faaliyetler için 1 adet derslik ve 1 adet uzaktan eğitim sınıfı bulunmaktadır.
Kurumumuzun Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu olması nedeniyle 5275
sayılı Kanunun 9 uncu maddesinde belirtilen hükümlü ve tutukluların
barındırıldığı bunlardan terör suçu işleyenler ile tehlikeli sayılan tutuklu
hükümlü olduğu dikkate alındığında eğitim öğretim faaliyetleri, meslek kursları
ile sosyal kültürel faaliyetlere katılan tutuklu ve hükümlülerin suç grupları,
türleri, iyi hallilikleri, kurumda bulundukları süre
içerisinde tutum ve davranışları, kurumun ve görevli personelin güvenliği ile
hükümlü ve tutukluların güvenliği de dikkate alınarak oluşturulmaktadır. Bahse
konu faaliyetlerin yapılacağı alanlarda belirli sayıda ve özellikte güvenlik
unsurlarının da değerlendirilerek belirlenip inşa edildiği, bu alanların
dışında eğitim ve öğretim faaliyetlerinin yapılacağı başka bir alanın da
bulunmaması, uzaktan eğitime katılacak hükümlülerin suç grupları itibari ile
bir arada bulundurulmasına hem yasal olarak hem de güvenlik nedeniyle imkân
bulunmaması, fiziki alan yetersizliği nedeniyle uzaktan eğitim için ikinci bir
sınıfın açılmasının da imkânının bulunmadığı, ikinci bir sınıfın açılması
halinde ise diğer hükümlü-tutukluların kullandıkları sosyal - kültürel
faaliyetler ile meslek kurslarına katılamayacakları ve böylelikle
eğitim-iyileştirme faaliyetlerinde diğer hükümlü-tutukluların hak kaybına neden
olacağı bu durumda hakkaniyete uygun olmayacağı değerlendirilmektedir.
Bu itibarla; çıkar amaçlı suç örgütüne üye
olmak suçundan hükümlü A.G’nin
mesai günleri 08:30-12:00 saatleri arasında, terör suçlusu hükümlülerin ise,
mesai günlerinde 13:30-16:30 saatleri arasında personel nezaretinde uzaktan
eğitim sınıfına çıkarılmalarına, hükümlülerin 2012-2013 eğitim-öğretim yılı
için bu şekilde uzaktan eğitimden faydalanmalarına”
11. Başvurucular, Kurulun anılan kararının önceki eğitim ve
öğretim yıllarında belirlenenden daha az süre öngörmesi nedeniyle uzaktan
eğitim sınıfına çıkarılma saatlerinin artırılması ve anılan kararını iptali
için Kırıkkale İnfaz Hâkimliğine başvurmuşlardır.
12. İnfaz Hâkimliği, 14/11/2012 tarih ve E.2012/496,
K.2012/496 sayılı kararı ile "hükümlülerin
görmekte oldukları ve okumakta oldukları eğitim kurumlarının durumu, cezaevinin
imkânları ve hükümlülerin eğitim sınıfına çıkmadıkları saatlerde de okumakta
oldukları okullardan temin ettikleri ders kitaplarından çalışmak suretiyle
eğitimlerini sürdürmeleri imkân dâhilinde olduğu" gerekçesiyle
talebi reddetmiştir.
13. Anılan karara yapılan itiraz, Kırıkkale Ağır Ceza
Mahkemesinin 7/12/2012 tarih ve 2012/820 Değişik İş sayılı kararı ile
reddedilmiştir.
14. Karar, başvuruculara 20/12/2012 tarihinde tebliğ edilmiş
ve başvurucular 7/1/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
B. İlgili Hukuk
1. Ulusal Hukuk
15. 16/5/2001 tarih ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu’nun
4. maddesi şöyledir:
“İnfaz hâkimliklerinin görevleri şunlardır:
1. Hükümlü ve tutukluların ceza infaz
kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri, yerleştirilmeleri,
barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin
sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve
tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem
veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.
2. Hükümlülerin cezalarının infazı, müşahedeye
tabi tutulmaları, açık cezaevlerine ayrılmaları, izin, sevk, nakil ve
tahliyeleri; tutukluların sevk ve tahliyeleri gibi işlem veya faaliyetlere
ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.
3. Hükümlü ve tutuklular hakkında alınan
disiplin tedbirleri ve verilen disiplin cezalarının kanun, tüzük veya
yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı olduğu iddiasıyla yapılan
şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.
4. Ceza infaz kurumları ve tutukevleri izleme
kurullarının kendi yetki alanlarına giren ceza infaz kurumları ve
tutukevlerindeki tespitleri ile ilgili olarak düzenleyip intikal ettirdikleri
raporları inceleyerek, varsa şikâyet niteliğindeki konular hakkında karar
vermek.
5. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.
Kanunlarda başka bir yargı merciine bırakılan
konulara ilişkin hükümler saklıdır.”
16. 4675 sayılı Kanun’un 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“(2) Şikâyet başvurusu üzerine infaz hâkimi,
duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir; ancak, gerek
gördüğünde karar vermeden önce şikâyet konusu işlem veya faaliyet hakkında resen
araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir; ayrıca ceza
infaz kurumu ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet savcısının da yazılı görüşünü
alır. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Disiplin cezasına karşı yapılan
şikâyet üzerine infaz hâkimi, hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan ve
talep edilen diğer delilleri toplayıp değerlendirdikten sonra kararını verir.
(Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Hükümlü veya tutuklu, savunmasını, hazır
bulunmak ve vekâletnamesini ibraz etmek koşuluyla avukatıyla birlikte veya
avukatı aracılığıyla yapabilir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) İnfaz
hâkimi gerekli görmesi durumunda hükümlü veya tutuklunun savunmasını ceza infaz
kurumunda da alabilir.”
17. 13/12/2004 tarih ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 67. maddesinin (3) ve (4) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(3) Kapalı ve açık ceza infaz kurumları
ile çocuk eğitim evlerinde ancak, eğitim ve iyileştirme programları çerçevesinde
kurum yönetimince belirlenen yerlerde görsel ve işitsel eğitim araç ve
gereçlerinin kullanımına izin verilebilir. Eğitim ve iyileştirme programları
gerekli kıldığı takdirde denetim altında internetten yararlanılabilir. Hükümlü,
odasında bilgisayar bulunduramaz. Ancak, Adalet Bakanlığının uygun görmesi
hâlinde eğitim ve kültürel amaçlı olarak bilgisayarın ceza infaz kurumuna
alınmasına izin verilebilir.
(4) Bu haklar, tehlikeli hâlde bulunan veya
örgüt mensubu hükümlüler bakımından kısıtlanabilir. "
18. 20/3/2006 tarih ve 2006/10218 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük'ün 90. maddesinin
(3), (4) ve (5) numaralı fıkraları şöyledir:
"(3) Kapalı ve açık kurumlar ile çocuk
eğitim evlerinde ancak, eğitim ve iyileştirme programları çerçevesinde kurum
yönetimince belirlenen yerlerde görsel ve işitsel eğitim araç ve gereçlerinin
kullanımına izin verilebilir. Eğitim ve iyileştirme programları gerekli kıldığı
takdirde denetim altında internetten yararlanılabilir. Hükümlü, odasında bilgisayar
bulunduramaz. Ancak, Bakanlığın uygun görmesi hâlinde eğitim ve kültürel amaçlı
olarak bilgisayarın kuruma alınmasına izin verilebilir.
(4) Bu haklar, idare ve gözlem kurulu kararı
ile tehlikeli hükümlü oldukları saptananlar veya örgüt mensubu hükümlüler
bakımından kısıtlanabilir.
(5) İşlediği suçun nitelik ve işleniş biçimi
göz önüne alındığında, toplum için ciddi bir tehlike oluşturan, kurumdaki tutum
ve davranışlarıyla, suç işlemek amacıyla kurulan silâhlı
örgütün yöneticiliğini yapmaya devam eden, bu konuda herhangi bir yöntemle,
kurum içi veya dışındaki kişilere talimat veya mesaj veren hükümlülerin, idare
ve gözlem kurulu kararıyla televizyon yayınlarını izlemesine ve bilgisayar ile
internetten yararlanmasına izin verilmez."
19. 2006/10218 sayılı Tüzük’ün 40.
maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi şöyledir:
“(1) İdare ve gözlem kurulu aşağıda sayılan
işleri yapmakla görevli ve yetkilidir;
…
c) Kurumlarda kalmakta olan hükümlüleri
gruplandırmak,
…”
20. 17/6/2005 tarihli Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri
Yönetmeliği’nde ceza infaz kurumlarında tutulan hükümlülerin gözlem ve
sınıflandırılmalarına dair usul ve esaslar düzenlenmiştir.
21. Bakanlığın Genç ve Yetişkin Hükümlü ve Tutukluların
Eğitim ve İyileştirilme İşlemleri ve Diğer Hükümlere ilişkin 46/1 Sayılı
Genelgesi’nde uzaktan eğitime katılacak öğrencilerin, personel nezaretinde
internetten yararlandırılabilecekleri belirtilmiştir.
2. Uluslararası Belgeler
22. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin R (89) 12 sayılı “Ceza İnfaz Kurumlarındaki Eğitim” konulu
tavsiye kararı ile ceza infaz kurumlarındaki eğitim hakkında üye devletlerce
benimsenmesi önerilen temel ilkeler şunlardır:
“1. Bütün hükümlü ve tutukluların, meslekî eğitim,
yaratıcı ve kültürel faaliyetler, bedensel eğitim, spor, sosyal eğitim ve
kütüphane tesislerini ihtiva edecek şekilde tasarlanmış bir eğitime sahip
olması sağlanacaktır.
2. Hükümlü ve tutuklulara verilecek eğitimin,
dış dünyada aynı yaş gruplarına sağlanan eğitimle aynı olması sağlanacak ve
öğrenme fırsatlarının alanı olabildiğince geniş tutulacaktır.
3. Ceza infaz kurumlarında eğitim; kişinin
sosyal, ekonomik ve kültürel şartlarını akılda tutarak onu bir bütün hâlinde
geliştirmeyi hedefleyecektir.
4. Ceza infaz kurumları sisteminin yönetimine
katılanların ve ceza infaz kurumlarını yönetenlerin hepsi eğitimi mümkün
olabildiğince daha fazla destekleyecek ve kolaylaştıracaktır.
5. Hükümlü ve tutukluların, eğitimin bütün
yönlerine aktif olarak katılmasını teşvik etmek için her türlü çaba
gösterilecektir.
6. Ceza infaz kurumları eğitimcilerinin, uygun
yetişkin eğitim metotlarını benimsemelerinin sağlanması için geliştirme
programları temin edilecektir.
7. Özel zorlukları olan hükümlü ve tutuklulara
ve özellikle okuma yazma problemi olanlara özel itina gösterilecektir.
8. Meslekî eğitim, bireyin daha geniş olarak
geliştirilmesine olduğu kadar, iş piyasasındaki ihtiyaçlar da dikkate alınarak
düzenlenecektir.
9. Hükümlü ve tutuklular haftada en az bir
kez, iyi düzenlenmiş bir kütüphaneye gidebilmelidir.
10. Hükümlü ve tutukluların beden eğitimi
çalışmaları yapmaları ve spor faaliyetlerine katılmaları teşvik edilmelidir.
11. Yaratıcı ve kültürel faaliyetlere önemli
bir rol verilecektir. Çünkü bu faaliyetler hükümlü ve tutukluların kendilerini
ifade etmelerinde ve geliştirmelerinde özel bir potansiyele sahiptir.
12. Sosyal eğitim, topluma geri dönmesini
kolaylaştırmak amacıyla, hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumlarındaki
günlük yaşamını idare etmesini sağlayacak uygulanabilir unsurları içine
almalıdır.
13. Mümkün olan her durumda hükümlülerin ceza
infaz kurumları dışında eğitime katılmasına izin verilmelidir.
14. Eğitimin ceza infaz kurumları içerisinde
verilmesi gereken hâllerde, kurum dışından da destek alınmalıdır.
15. Hükümlü ve tutukluların salıverilme
sonrasında da eğitimlerine devam etmelerini sağlayacak tedbirler alınmalıdır.
16. Hükümlü ve tutukluların uygun eğitim
almalarını sağlayacak malî kaynak, alet, donanım ve öğretim personeli hazır
bulundurulmalıdır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
23. Mahkemenin 10/12/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 7/1/2013 tarih ve 2013/583 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
24. Başvurucular, hükümlü olarak bulundukları Kırıkkale F
Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda uzaktan eğitim kapsamında
bilgisayar üzerinden lisans eğitimine katıldıklarını, bu sebeple bilgisayar
odasının kullandırılmasının eğitim faaliyeti için gerekli olduğunu, ancak idare
ve gözlem kurulunun aldığı kararla bu sınıftan yararlanmalarının haftada onbeş saate indiğini, bu sürenin eğitim ve öğretim
faaliyetleri için yeterli olmadığını, ayrıca sınıfa giderken ceza infaz kurumu
idaresinin arama yaparak bu faaliyete fiili olarak ve yıldırmak suretiyle engel
olmaya çalıştığını, bilgisayarlardaki internete erişimin sınırlı olmasının da
proje ve ödevlerin yapılmasına imkân vermediğini, buna ilişkin şikâyetlerin
infaz hâkimliği tarafından duruşma ve keşif yapılmaksızın, tanık ve sorumlular
dinlenmeden reddedildiğini belirterek Anayasa'nın 10., 17., 35., 36., 40. ve
42. maddelerinde tanımlanan eşitlik ilkesi, kötü muamele yasağı, mülkiyet, adil
yargılanma, etkili başvuru ve eğitim ve öğrenim haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüşler, kısıtlamanın kaldırılması ve tazminat talebinde
bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
25. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde, başvurucular,
haklarının keyfi sınırlandırılmasına imkân veren mevzuatın değiştirilmesine
ilişkin taleplerinin doğrudan Anayasa Mahkemesinin önüne getirilememesinin
etkili başvuru hakkını, siyasi ve etnik kimlikleri nedeniyle eğitim araçlarının
kullandırılmasının sınırlandırılması ve eğitime giderken arama gibi sıkı
güvenlik önlemlerinin uygulanmasının kötü muamele yasağı, suç ve cezaların
kanuniliği ve eşitlik hakkına aykırı olduğunu ve kendilerine ait bilgisayar
gibi eğitim araçlarının belirli saatlerde kullanılmasına izin verilmemesinin
mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüşlerdir. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucuların değişik haklar
temelinde ileri sürdüğü iddiaların özü, eğitim haklarının değişik gerekçelerle
ve uygulamalarla sınırlandırılması ile bu konudaki şikâyetlerinin infaz
hâkimliği tarafından adil yargılanma hakkı temelinde değerlendirilmediğine
ilişkindir. Bu sebeple başvurucuların iddiaları adil yargılanma ve eğitim
öğrenim hakları çerçevesinde incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
26. Başvurucular, uzaktan eğitim kapsamında bilgisayar
odasından yararlanmaları gereken sürenin ceza infaz kurumu idaresince makul
olmayan ve kabul edilemeyecek gerekçelerle sınırlandırılması üzerine Kırıkkale
İnfaz Hâkimliği nezdinde yaptıkları şikâyetin duruşma ve keşif yapılmaksızın
sorumlu görevliler dinlenmeden ve başvurucuların katılımı sağlanmadan, açık ve
adil bir yargılama yapılmaksızın reddedilmesinin adil yargılanma haklarını
ihlal ettiğini ileri sürmüşlerdir.
27. Bakanlık görüş yazısında, iddiaların bir disiplin
cezasına yönelik olarak infaz hâkimliğine yapılan bir şikâyete ilişkin
olmadığını, infaz hâkimliğinin ilgili kanun uyarınca dosya üzerinden inceleme
yapabileceğini ve bu hususun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6.
maddesinin ihlali olarak kabul edilemeyeceğini belirtmiştir.
28. Başvurucular Mehmet Reşit Arslan, Muharrem Genç ve Şehmus Özsubaşı Bakanlık görüşüne
karşı beyanlarında özetle, infaz hâkimliğinin duruşmasız yargılama yapmasının
adil yargılanma hakkına uygun olarak değerlendirilemeyeceğini, duruşma
yapmamanın istisna olması gerektiğini, ancak tam tersi bir durumun olduğunu,
dosya üzerinden inceleme yapmanın idare lehine karar vermek olduğunu ileri
sürmüşlerdir. Başvurucu Sinan Akbayır, Bakanlık
görüşüne karşı beyan sunmamıştır.
29. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasa’da güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
30. 30/11/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un, “Bireysel
başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek
Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü
tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
31. Anılan Anayasa ve Kanun hükmüne göre, Anayasa Mahkemesine
yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü
tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu ek
protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve
Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B.No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
32. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
33. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini istemek hakkına sahiptir. …”
34. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden
bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde
belirlenmesi gerekir (B.No:
2012/13, 2/7/2013, § 38).
35. Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6.
maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin “medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili
uyuşmazlıkların” ve bir “suç
isnadının” esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu
belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Bu ifadeden, hak
arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek
için, başvurucunun ya medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın
tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş
olması gerektiği anlaşılmaktadır (B.No:
2012/917, 16/4/2013, § 21).
36. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına göre
Sözleşme, bir kişinin sahip olduğunu ileri sürebileceği tüm hak ve
yükümlülükler bakımından adil yargılanma hakkını güvenceye almamaktadır.
Sözleşmenin 6. maddesi bir kimsenin “medeni
hak ve yükümlülükleri”nin
karara bağlanmasıyla ilgili bir yargılama usulünde uygulanır. Sözleşmenin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının “medeni”
meselelerde uygulanabilirliği için ilk olarak bir uyuşmazlığın bulunması
gerekir. İkinci olarak uyuşmazlık, en azından savunulabilir bir şekilde iç
hukukta tanınmış olduğu söylenebilecek “haklar
ve yükümlülükler” ile ilgili olmalıdır. Üçüncü olarak uyuşmazlık
konusu “haklar ve yükümlülükler”,
Sözleşme’deki anlamıyla “medeni” olmalıdır. Son olarak adil yargılanma hakkının
kapsamına alınması istenen usulün, medeni hak ve yükümlülüğe ilişkin bir
uyuşmazlığı karara bağlaması gerekir (B.No:
2013/3912, 6/2/2014, § 21).
37. Somut olayda infaz hâkimliğinin hükümlü ve tutuklular
(mahkûmlar) hakkındaki disiplin kararları dışında olan ve ceza infaz kurumunun
idari işlerine ilişkin yapılan şikâyetlerin “medeni
hak ve yükümlülükler” kapsamında kalıp kalmayacağının ve infaz
hâkimliğinin yargı yeri olarak kabul edilip edilmeyeceğinin değerlendirilmesi
gerekmektedir.
38. AİHM’in, Sözleşme’nin 6. maddesine dair
benimsediği dinamik yorum anlayışı Mahkeme’nin medeni hak ve yükümlülüklerle
ilgili soyut bir tanımlama yapmaktan kaçınmasına neden olmaktadır. Medeni hak
ve yükümlülük kavramı, ilke olarak, özel hukuk davalarını Sözleşme’nin 6.
maddesinin koruması altına almaktadır. Fakat AİHM, geliştirdiği içtihatla, özel
kişiler arasındaki uyuşmazlıklar yanında, kamu hukuku özellikleri ağır basan,
devlet ile birey arasındaki uyuşmazlıkları da medeni hak ve yükümlülük
kavramına dâhil etmekte ve 6. maddenin kapsamına girdiğini ortaya koymaktadır. AİHM’in bu yaklaşımı, Avrupa devletlerinin, devletlerin
kamu gücüne dayanan bir imtiyazı kullandığı alanlarda da hukuk yolları sağlama
eğilimi ile uyumludur (B.No:
2013/3912, 6/2/2014, § 23).
39. Adil yargılanma hakkının bir insan hakkı olarak
kavranmasının bir sonucu olarak AİHM’in geliştirdiği
içtihatlar ile “medeni hak ve yükümlülükler”
deyiminin kapsamını genişletmesinin en önemli sonucu adil yargılanma
hakkının norm alanının genişlemesi olmuştur. Adil yargılanma hakkının norm
alanının genişlemesinin bir sonucu olarak, bireyler sahip olduklarını iddia
ettikleri tüm yasal hak ve yükümlülükleri talep edebilir; aynı zamanda devletin
bu hak ve yükümlülüklere yaptığı her türlü müdahaleye yargı önünde itiraz
edebilirler (B.No:
2013/3912, 6/2/2014, § 24).
40. Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma
hakkının kapsamının belirlenmesinde de AİHM’in “medeni hak ve yükümlülükler” deyiminin
kapsamını genişletme eğilimi göz önüne alınmalıdır. AİHM, “medeni hak ve yükümlülükler” deyimini,
hangi hukuk alanına girdiğine ve devletin müdahale edip etmediğine bakmaksızın,
bir kişinin sahip olduğu, savunulabilecek hak ve yükümlülükleri kapsayacak
şekilde genişletme eğilimindedir (B.No:
2013/3912, 6/2/2014, § 26).
41. Mahkûmların cezaevinde tutulmaları sürecinde cezaevi
idaresinin işlemleri nedeniyle karşılaşabilecekleri ve 4675 sayılı Kanun’un 4.
maddesinde infaz hâkimliğinin görevleri arasında sayılan durumların,
mahkûmların cezaevinin getirdiği doğal kısıtlamalar temelinde korunan hakları
için güvence oluşturması için kabul edildiği söylenebilir. Bu haklar somut
olarak sayılmamış ise de her mahkûmun cezaevinde bulunmanın getirdiği
kısıtlamalar çerçevesinde tüm temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu açıktır (§
63). Dolayısıyla infaz hâkimliğinin görevleri arasında sayılan durumlar “medeni hak ve yükümlülükler” kapsamında
kabul edilmelidir.
42. İnfaz hâkimliğinin yargı yeri olup olmadığı konusunda, AİHM’in, Sözleşme’nin 6. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkı bağlamında mahkemeyi, ulusal kanunlarda mahkeme olarak
nitelendirilmiş olup olmadığına bakmaksızın, belli bir usul izleyerek ve hukuk
kurallarına dayanarak, gerektiğinde devlet zoruyla yerine getirilmesi mümkün
olan karar verme yetkilerini elinde tutan organ olarak nitelendirmesi esas
alınmalıdır (B.No. 2013/3912, 6/2/2014, § 35; ayrıca
bkz. Sramek/Avusturya,
B. No: 8790/79, 22/10/1984, § 36). İlgili karar organının mahkeme olarak
nitelendirilebilmesi için ayrıca dava konusu olayı hem maddi hem de hukuki
açıdan inceleme yetkisine sahip olması (bkz. Belilos/İsviçre, B.No:
10328/83, 28/4/1988, § 70) ve dava konusunu bağlayıcı bir şekilde sonuçlandırma
yetkisinin bulunması gereklidir (bkz. Findlay/İngiltere, B.No: 22107/93,
25/2/1997, § 77).
43. Bu tanıma göre yargısal faaliyetin en önemli unsuru, bir
hukuki uyuşmazlığın tüm yönleriyle esastan çözümlenerek karara bağlanması ve bu
kararın kesin hüküm niteliği taşımasıdır. Kesin hüküm, davanın tarafları
arasındaki hukuki ilişkinin, bütün bir gelecek için kesin olarak tespiti veya
düzenlenmesi ve aynı davanın hükmün kesinleşmesinden sonra yeniden açılamamasıdır
(B.No. 2013/3912, 6/2/2014, § 36). Dolayısıyla infaz
hâkimliği, mahkûmlar ve cezaevi idaresi arasında meydana gelebilecek
uyuşmazlıkları çözüme kavuşturan ve kendi yargılama usulü çerçevesinde kesin
karara ulaştıran bir yargı merciidir.
44. Yukarıda belirtilen açıklamalar çerçevesinde
başvurucuların, uzaktan eğitim için bilgisayar odasında geçirmeleri gereken
sürenin kısıtlanmasına ilişkin olarak infaz hâkimliğine yaptıkları şikâyetin
duruşma yapılmaksızın, beyanları alınmadan, keşif yapılmadan ve sorumluları
dinlenmeden dosya üzerinden karara bağlanmasına ilişkin iddialarının adil
yargılanma hakkı çerçevesinde incelenmesi gerekir.
i. Duruşmalı Yargılama Yapılmadığına Dair
İddialar
45. 6216 sayılı Kanun'un 'Bireysel
başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi' kenar
başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
46. Anılan kanuni düzenlemeden de anlaşıldığı üzere Anayasa
Mahkemesi, açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar
verebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının salt
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, karmaşık veya
zorlama şikâyetlerden ibaret olan ya da temel haklara yönelik bir müdahalenin
olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular açıkça dayanaktan
yoksun kabul edilebilir (B.No:
2012/665, 13/6/2013, § 20).
47. Anayasa'nın 141. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır.
Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın
veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar
verilebilir.”
48. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının temel unsurlarından biri de Anayasa’nın 141. maddesinde
düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir. Yargılamanın
açıklığı ilkesinin amacı adli mekanizmanın işleyişini kamu denetimine açarak yargılama
faaliyetinin saydamlığını güvence altına almak ve yargılamada keyfiliği
önlemektir. Bu yönüyle ilke hukuk devletinin en önemli gerçekleştirme
araçlarından birini oluşturur. Ancak bu her türlü yargılamanın mutlaka
duruşmalı yapılması zorunluluğu anlamına gelmez. Adil yargılama ilkelerine
uyulmak şartıyla usul ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı
yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara
bağlanması anayasal hakların ihlalini oluşturmaz (B.No: 2013/664, 17/9/2013, § 107).
49. Duruşmalı yargılama ilkesi, adil yargılanma hakkının
gereklerinin bir bütün olarak uygulanmasını gerektiren ilk derece
mahkemelerindeki ceza davalarında (bkz. Findlay/Birleşik Krallık, B.No:
22107/93, 25/2/1997, § 79)
ve kişinin, duruşmada, kendi savunmasını yaparken lehe delilleri ortaya
koyması, aleyhe delilleri dinlemesi ve tanıkların sorgu ve çapraz sorgusuna
katılması gibi haklarının bulunduğu durumlarda bilhassa önemlidir
(bkz. Jussilia/Finlandiya, B.No:
73053/01, 23/11/2006, § 40).
50. Diğer taraftan duruşmalı yargılama
ilkesi her yargılama için mutlak bir yükümlülük değildir. Bu durum, kişinin
kendi özgür iradesi ile açık veya zımni olarak duruşmadan feragat edebilmesinin
adil yargılanma hakkı açısından mümkün olmasının bir sonucudur (bkz. Hakansson ve Sturesson/İsveç, 11855/85,
21/2/1990, § 66). Dolayısıyla mahkemelerde duruşmalı yargılama gerektirmeyen
usul hükümlerinin uygulanabilmesi de mümkündür. Özellikle ceza yargılaması
dışındaki yargılamalarda, yargılamaya konu olguların güvenilir veya duruşma
gerektirecek bir itiraza konu olmaması durumunda ve mahkemelerin, tarafların
sunduğu belgeler ve diğer yazılı materyallerle adil ve makul karar verebileceği
durumlarda duruşmalı yargılama yapılması gerekmeyebilir (Benzer kararlar için
bkz. Jussilia/Finlandiya, § 40; Döry/İsveç, B.No. 28394/95, 12/11/2002, § 37; Pursiheimo/Finlandiya,
B.No: 57795/00, 25/11/2003).
Bununla birlikte yargılamaya taraf olan kişilerin hakkaniyetli yargılama
temelinde beyanlarını sözlü vermesinin gerektiği durumlarda duruşma yapılmaması
yargılamanın bir bütün olarak adil olmasını engelleyebilir (bkz. Göç/Türkiye, B.No: 36590/97, 11/7/2002, § 51).
51. Somut olayda başvurucuların, uzaktan eğitim sınıfının
saatlerinin kısıtlanmasına ilişkin şikâyetleri, infaz hâkimliği tarafından 4675
sayılı Kanun’un 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca dosya üzerinden
inceleme yapılarak karara bağlanmıştır. “Klasik
anlamda” bir mahkeme niteliğinde olmayan infaz hâkimliği, “medeni hak ve yükümlülükler” kapsamında
bir yargılama yapmaktadır. Bu nedenle ceza yargılamasındaki suç isnadı
çerçevesinde Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasında düzenlenen
güvencelerin infaz hâkimliği yargılamasında sağlanması gerekmez.
52. İnfaz hâkimliklerinin görevi 4675 sayılı Kanun’un 4.
maddesi gereğince mahkûmların, cezaevinin idari uygulamalarına karşı
şikâyetlerini değerlendirmektir. Bu şikâyetler cezaevi idaresinin mahkûmlar
hakkında aldığı idari karar ve işlemlere yöneliktir. Dolayısıyla infaz
hâkimliğinin duruşmasız karar vermesi adil yargılanma ilkesine bir müdahale
olarak değerlendirilmemelidir. Somut olayda başvurucuların, uzaktan eğitim
sınıfı kullanımının kısıtlanmasına ilişkin iddiaların duruşma yapılmaksızın
dosya üzerinden tarafların sunduğu belgeler ve diğer materyaller çerçevesinde
değerlendirilmiş olmasının, infaz hâkimliğinin yaptığı yargılamayı bir bütün
halinde adil olmaktan çıkardığına dair somut herhangi bir bilgi ve belge
sunamadıkları anlaşılmaktadır.
53. Açıklanan nedenlerle, başvurunun bu kısmının bir ihlalin
olmadığı açık olduğundan “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
ii. Başvurucuların Adil Yargılanma Hakkına
İlişkin Diğer İddiaları
54. Başvurucular infaz hâkimliğinin keşif yapmadan karar vermesinin
adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüşlerdir.
55. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen
kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme
imkânı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin
şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun, yargılama sürecinde haklarına
saygı gösterilmediği, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde
itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya
da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının, derece mahkemesi
tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının
oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya
da açık keyfiliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (B.No: 2013/2767, 2/10/2013, § 22).
56. Başvurucuların keşif yapılmamasına ilişkin iddialarının,
esas itibarıyla infaz hâkimliği ve itiraz mercii tarafından delillerin
değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ilişkin olduğu,
yürütülen yargılama sırasında başvurucuların, karşı tarafın sunduğu deliller ve
görüşlerle ilgili bilgi sahibi olma ve bunlara karşı etkili bir şekilde itiraz
etme ve kendi delillerini ve iddialarını sunma konularında bir sorunla
karşılaştığına dair bir bulguya rastlanılmadığı gibi yapılan yargılama ve
kurulan hükümde bariz takdir hatası veya açık keyfilik de tespit edilmemiştir
57. Açıklanan nedenlerle, başvurunun bu kısmının bir ihlalin
olmadığı açık olduğundan “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Eğitim Öğrenim Hakkının İhlali İddiaları
58. Bakanlık görüşünde, bireysel başvurunun kabul
edilebilirliğine ilişkin bir değerlendirmede bulunulmamıştır.
59. Başvurucuların Anayasa’nın 42. maddesinde düzenlenen
eğitim ve öğrenim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurusunun, açıkça
dayanaktan yoksun olmadığından ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de görülmediğinden kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
60. Anayasa'nın "Eğitim
ve öğrenim hakkı ve ödevi" başlıklı 42. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından
yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve
düzenlenir."
61. Sözleşme’ye ek Türkiye'nin taraf olduğu 1
No.lu Protokol'ün "Eğitim hakkı"
başlıklı 2. maddesi şöyledir:
"Hiç kimse eğitim hakkından yoksun
bırakılamaz. … "
62. Başvurucular, hükümlü olarak bulundukları Kırıkkale F
Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda uzaktan eğitim kapsamında
bilgisayar üzerinden lisans eğitimine katıldıklarını, bu sebeple uzaktan eğitim
sınıfının kullandırılmasının eğitim faaliyeti için önemli olduğunu, ancak idare
ve gözlem kurulunun aldığı kararla bu sınıftan yararlanmalarının haftada onbeş saate indirildiğini, bu sürenin eğitim ve öğretim
faaliyetleri için yeterli olmadığını, ayrıca sınıfa girerken ceza infaz kurumu
idaresinin arama yaparak bu faaliyete de fiili olarak yıldırmak suretiyle engel
olmaya çalıştığını, bilgisayarlardaki internete erişimin sınırlı olmasının da
proje ve ödevlerin yapılmasına imkân vermediğini belirterek eğitim ve öğrenim
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
63. Bakanlık, görüş yazısında, Anayasa Mahkemesi ve AİHM
kararlarına atıfta bulunarak eğitim hakkının demokratik bir toplumda temel bir
yer işgal ettiğini, önemine rağmen bu hakkın mutlak olmadığını, doğası gereği
Devlet tarafından düzenleme yapılmasını gerektirdiğinden zımnen kabul edilen
bazı kısıtlamalar olabileceğini, somut olayda cezaevi idaresinin yeni bir
uzaktan eğitim sınıfı açma imkânı olmadığının belirtildiğini, farklı suçlardan
hükümlü olanların aynı sınıfta olmasının güvenlik riski oluşturacağı
gözetilerek ders saatlerinde düzenleme yapıldığını ve hükümlülere diğer ders
materyalleri ile derslerine çalışma imkânlarının verildiği hususlarının
gözetilmesi gerektiğini belirtmiştir.
64. Başvurucular Mehmet Reşit Arslan, Muharrem Genç ve Şehmus Özsubaşı’nın Bakanlık
görüşüne karşı beyanlarında genel olarak başvuru formunda ileri sürdükleri
iddialarını tekrar ederek cezaevi tarafından yapılan kısıtlamanın, yüksek
öğrenimi asgari düzeyde devam ettirme imkânını ortadan kaldırdığını, uzaktan
eğitime ilişkin tüm materyallere niteliği itibarıyla bilgisayar üzerinden
ulaşılabildiğini, derslere bilgisayar üzerinden katılma zorunluluğunu saat
kısıtlaması yüzünden yerine getiremediklerini, internet sınırlaması yüzünden de
derslere yönelik araştırmaları yapamadıklarını ileri sürmüşlerdir.
a. Genel İlkeler
65. Mahkûmlar, Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında hukuka
uygun “bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutma”
şeklinde değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı dışında (bkz. B.No: 2014/1711, 23/7/2014, §§
29-33) Anayasa’nın ve Sözleşme’nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve
hürriyetlerin tamamına genel olarak sahiptirler (Aynı yönde bir karar için bkz.
Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B.No. 74025/01, 6/10/2005, § 69). Bununla birlikte
cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin
sağlanması gibi cezaevinde güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir
makul gerekliliklerin olması durumunda bu haklar sınırlanabilir. Ancak bu
durumda dahi mahkûmların haklarına yönelik yapılacak sınırlandırmalar temel hak
ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına ilişkin olarak Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen kanunla, meşru bir amaçla ve demokratik toplum düzeninin gereklerine
uygun olarak ölçülü olma şartlarını taşımalıdır (Aynı yönde bir karar için bkz.
Silver ve Diğerleri/Birleşik Krallık,
B.No. 5947/72, 6205/73, 7052/75, 7061/75, 7107/75, 7113/75,
7136/75, 25/3/1983, §§ 99-105).
66. Eğitim, sınırlı kaynaklar da gözetildiğinde karmaşık ve
masraflı bir faaliyettir. Devlet, eğitime erişimi nasıl düzenleyeceğine karar
vermek için eğitim ihtiyaçları ile bunları karşılayacak sınırlı imkânlar
arasında denge kurmak zorundadır. Ancak, diğer kamu hizmetlerinden farklı
olarak eğitim, Anayasa ve Sözleşme uyarınca doğrudan güvence altına alınmış bir
haktır. Ayrıca, eğitim çok özel bir kamu hizmeti olarak sadece doğrudan
faydaları olan bir hizmet değil geniş sosyal fonksiyonları da olan bir
hizmettir. Demokratik bir toplumda insan haklarının sağlamlaşması ve devamı
için eğitim hakkının vazgeçilmez ve temel bir katkısı olduğu da aşikârdır (bkz.
Velyo Velev/Bulgaristan, B.No:16032/07,
27/5/2014, § 32).
67. Öte yandan eğitimin toplum için taşıdığı öneme karşın,
eğitim hakkı mutlak ve sınırsız bir hak değildir. Eğitimin niteliği gereği
devlet tarafından düzenleme yapılmasını gerektirdiğinden bazı kısıtlamalara
tabi tutulması da doğaldır. Şüphesiz eğitim kurumlarını düzenleyen kurallar,
toplumun ihtiyaç ve kaynakları ile eğitimin farklı düzeylerine has özelliklere
göre, zaman ve mekân içinde değişiklik gösterebilir. Bu nedenle, devletler bu
konuda yapacakları düzenleme ve uygulamalarda belli bir takdir alanına
sahiptirler. Devletin bu takdir alanı, eğitim kurumunun seviyesi yükseldikçe
artmakta, buna karşılık bu eğitimin birey ve toplum bakımından önemine bağlı
olarak azalmaktadır (B.No:
2012/782, 26/6/2014, § 37; Ponomaryovi/Bulgaristan, 5335/05, 21/6/2011, § 50).
68. Anayasa'nın 42. maddesinde yer alan eğitim ve öğrenim
hakkı, kamu otoritelerine bireyin eğitim ve öğrenim almasını engellememe
negatif ödevini yüklemekle birlikte Anayasa'da öngörülen ilköğretim dışında
devletin tüm bireylere eğitim ve öğrenim sağlaması şeklinde pozitif bir ödev de
yüklememektedir (B.No:
2012/782, 26/6/2014, § 32). Bununla birlikte kamu otoriteleri, katılma imkânı
sağlanan eğitim ve öğretime herkesin etkin bir şekilde katılabilmesini
sağlamakla yükümlüdür. Başka bir ifade ile eğitim ve öğrenim hakkı belli bir
zamanda mevcut olan eğitim kurumlarına erişimin sağlanmasını güvence altına
almaktadır (bkz. Belçika Eğitim Dili Davası,
B.No: 1474/62, 1677/62, 1691/62, 1769/63, 1994/63, 2126/4,
23/7/1968; Ponomaryovi/Bulgaristan, B.No:
5335/05, 21/6/2011; Catan
ve diğerleri/Moldovya Cumhuriyeti ve Rusya, B.No:
43370/04, 19/10/2012; Kjeldsen, Busk Madsen
ve Pedersen/Danimarka, 5926/72, 7/12/1976, § 53). Böylelikle eğitim
hakkı, kamu ve özel eğitim kurumlarını kapsadığı gibi eğitimin ilk, orta ve
yüksek öğrenim seviyelerini de kapsar (B.No:
2012/782, 26/6/2014, § 35; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Kjeldsen, Busk Madsen
ve Pedersen/Danimarka, 7/12/1976, § 50; Leyla Şahin/Türkiye, 44774/98, 10/11/2005, §§ 134-136).
69. Anayasa’nın 42. maddesinde ve Sözleşme’ye
ek 1 No.lu Protokol'ün 2. maddesinde eğitim hakkının sınırlandırılmasına
ilişkin bir düzenleme yapılmamıştır. Bununla birlikte Anayasa’nın 42.
maddesinde “öğrenim hakkının kapsamı kanunla
tespit edilir ve düzenlenir” ifadesi ile eğitimin karmaşık ve
masraflı yapısı gözetilerek devlete bir takdir alanı yaratılmıştır. Bu takdir
alanı, eğitim kurumlarını düzenleyen kuralların toplumun ihtiyaç ve kaynakları
ile eğitimin farklı düzeylerine özgü nitelikleri açısından zaman ve mekâna göre
değişebilmesinden kaynaklanmaktadır. Yine de takdir alanı içinde yapılacak
düzenlemelerdeki kısıtlamaların kabul edilebilir olup olmadığı
değerlendirilirken kısıtlamaların kişiler açısından öngörülebilir olup
olmadığına, meşru amaç izlenip izlenmediğine ve başvurulan araç ile ulaşılmak
istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi bulunup bulunmadığına
bakılmalıdır (bkz. Leyla Şahin/Türkiye,
§ 154). Dolayısıyla eğitim hakkının özüne dokunan ve etkinliğini ortadan
kaldıran kısıtlamalardan korunmak için bu kısıtlamaların öngörülebilir olması
ve meşru amaç çerçevesinde ölçülü olarak yapılması gereklidir.
70. Anayasa’nın 42. maddesinde eğitim hakkının
sınırlandırılmasında Anayasa ve Sözleşme’nin ortak alanında kalan diğer
haklardan farklı olarak belirli ve sınırlı meşru amaçlar düzenlenmemiştir
(Benzer bir karar için bkz. Velyo Velev/Bulgaristan, § 32). Bu durumun,
devletin takdir alanının sınırsız olduğu sonucunu doğurduğu söylenemez. Zira
Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca temel hak olan eğitim hakkının kısıtlanmasında
yukarıdaki paragrafta da belirtildiği gibi kanunilik, meşru amaç, demokratik
toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gerekleri ve ölçülülük ilkesi
aranacaktır.
71. Eğitim hakkı, devleti belli eğitim kurumlarını kurma ve
destekleme yükümlülüğü altına sokmamaktadır. Bununla birlikte, kurulan ve
desteklenen bir eğitim kurumuna etkili bir şekilde erişimi sağlamak devlet için
bir yükümlülüktür (bkz. Ponomaryovi/Bulgaristan, § 49). Bu kapsamda
Anayasa’nın 42. maddesi ve Sözleşme’nin eki 1 No.lu Protokol'ün 2. maddesinin
ceza infaz kurumlarında mahkûmlara eğitim ve öğrenim faaliyeti imkânları
sağlanması için bir düzenleme yapılmasını güvence altına aldığı söylenemez
(Aynı yönde kararlar için bkz. Durmaz, Işık,
Unutmaz ve Seza/Türkiye [kabul edilebilirlik kararı (k.k.)], B. No: 46506/99 46569/99 46570/99, 4/9/2001; Epistatu/Romanya, B. No: 29343/10, 24/9/2013, § 62
ve 63). Ancak ceza infaz kurumlarında mahkûmların eğitimi için bir kurum
açılmışsa mahkûmiyetin doğal sonuçları çerçevesinde mahkûmların eğitim
faaliyetine erişiminin sağlanması gerekmektedir.
72. Anayasa’nın 42. maddesi devlete ceza infaz kurumlarında
mahkûmlara eğitim öğrenim imkânı sağlanması yönünde pozitif bir yükümlülük
yüklememiştir. Bununla birlikte 5275 sayılı Kanun’da, İnfaz Tüzüğü’nde ve
Adalet Bakanlığı Genelgelerinde mahkûmlar için eğitsel, kültürel ve sosyal
faaliyetlerin önemi vurgulanarak bu tür faaliyetlerin mahkûmların topluma
kazandırılmasındaki önemi ortaya konulmuş (§§ 15-21) ve yasal olarak devlet,
mahkûmlara ceza infaz kurumunun imkânları çerçevesinde eğitim ve öğrenim
sağlama yükümlülüğü altına girmiştir. Uluslararası belgelerde de aynı husus
dile getirilmiş, tutuklu ve mahkûmların eğitim faaliyetlerine katılmalarının
sağlanması gerektiği vurgulanmıştır (bkz. § 22). Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme’de olmayan bir yükümlülük ceza infaz kurumunun
imkânları da gözetilerek yasalarla ortaya konulmuştur. Bu çerçevede ceza infaz
kurumunda sağlanan bir eğitim faaliyetine erişimin engellenmemesi ceza infaz
kurumu için bir zorunluluktur.
73. Yasalar uyarınca mahkûmlara tanınan eğitim hakkının
sınırlandırılması hususunda Anayasa ve Sözleşme’de
bir yükümlülük yüklenmediği gerekçesi ile sınırsız bir takdir alanı olduğu
söylenemez. Bu durumda dahi Anayasa’nın 13. maddesindeki düzenleme esas
alınmalıdır. Anayasa’nın 13. maddesindeki sınırlamanın sınırı belirlenirken
mahkûmlar açısından cezaevinde bulunmanın doğal ve kaçınılmaz sonuçları göz
önünde tutulmalıdır. Zira mahkûmların temel hak ve hürriyetlere genel olarak
sahip olmaları, bu hakların mahkûmlar için ceza infaz kurumu dışındaki bireyler
kadar güvence altına alındığı anlamında değerlendirilmemelidir. Ceza infaz
kurumlarının işlevi ve amacı kapsamında mahkûmların hakları ceza infaz kurumuna
girmekle zaten sınırlanmıştır. Eğitim hakkı için de aynı değerlendirme
mümkündür. Eğitim hakkı çerçevesinde eğitim ve öğrenim faaliyetlerine katılımın
ceza infaz kurumunun imkânları çerçevesinde tanınması halinde bu katılımın
cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz sonuçları çerçevesinde değerlendirilmesi
gerekir. Ancak her halükarda böyle bir imkânın
tanınmasından sonra sınırlanması durumunda da öngörülebilirlik, meşru amaç, demokratik
toplumun gerekleri ve ölçülülük ilkeleri gözetilmelidir.
b. Genel İlkelerin Uygulanması
74. Mevcut yasal düzenlemeler (§§ 15-21) ve Avrupa Konseyi
Bakanlar Komitesinin tavsiye kararları (§ 22) kapsamında ceza infaz
kurumlarında mahkûmlara yönelik eğitim ve öğrenim olanaklarının sağlanması
gerekli olmasına rağmen Anayasa’nın 42. maddesinde düzenlenen eğitim hakkı
Devlete böyle bir yükümlülük yüklememektedir (Bkz. Benzer yöndeki karar için Napoli/İtalya, B.No: 26161/95, 18/5/1998; Epistatu/Romanya, B.No: 29343/10,
23/9/2013, § 63). Ancak böyle bir yükümlülüğün olmamasına rağmen Devlet
tarafından eğitim imkânlarının sağlanması durumunda eğitim hakkının
kısıtlanmasında yukarıda belirtilen ilkeler temelinde hareket edilmelidir.
75. Başvuru konusu olayda, başvurucular uzaktan eğitim ile
yüksek öğrenimlerine başlamışlar ve cezaevi idaresi de Bakanlığın genelgesi
uyarınca başvurucuların eğitim faaliyetlerine katılabilmeleri için uygun bir
bilgisayar odası temin etmiştir. 2011/2012 eğitim-öğretim döneminde
başvurucular kendilerine tanınan imkânlar çerçevesinde eğitim faaliyetlerine
devam etmişlerdir. Ancak 2012/2013 eğitim-öğretim yılında çıkar amaçlı suç
örgütüne üye olmak suçundan hükümlü bir kişinin de uzaktan eğitime başlaması
nedeniyle güvenliğin sağlanması amacıyla bilgisayar odasının kullanımında yeni
bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur. Bunun üzerine cezaevi idare ve gözlem
kurulu, 5275 sayılı Kanun’un verdiği yetkiye dayanarak bilgisayar odasını
kullanma saatlerini başvurucular açısından kısıtlamıştır. Diğer taraftan
başvurucular, bilgisayar odasının kullanılmasının da tek başına yeterli
olmadığını ve odalarına bilgisayarlarını taşıyarak kullanmalarının
engellendiğini, bilgisayar odasına gidiş ve gelişlerde uygulanan sıkı güvenlik
tedbirlerinin eğitimden yıldırmak için yapıldığını belirtmişlerdir. Ayrıca
bilgisayarların internet bağlantısının sınırlandırılmasının ödev veya hazırlık
çalışması yapma imkânını ortadan kaldırdığı ileri sürülmüştür.
76. Yüksek güvenlikli bir cezaevinde eğitim sınıflarına
giderken ve gelirken arama yapılması cezaevinde güvenliğin ve disiplinin
sağlanması için makul kabul edilmelidir. Bu tür güvenlik tedbirlerinin
uygulanması başlı başına eğitim hakkının engellenmesi olarak değerlendirilemez.
Diğer taraftan, yüksek güvenlikli bir cezaevinde başvurucuların
bilgisayarlarını odalarına sokmasına izin verilmemesi ve internet imkânının
kısıtlanması da Anayasa’nın 42. maddesinde koruma altına alınan eğitim
hakkından yoksun bırakılma olarak kabul edilmemelidir (Benzer kararlar için
bkz. Georgiou/Yunanistan,
B.No: 45138/98, 13/1/2000; Durmaz ve diğerleri/Türkiye, B.No:
46506/99, 46569/99, 46570/99 ve 46939/99, 4/9/2001; Arslan/Türkiye, B.No: 31320/02,
1/6/2006; Mehmet Veysi Özel/Türkiye,
B.No: 4243/09, 22/10/2013).
77. Cezaevi idaresinin, başvuruculara tanınan eğitim hakkına
müdahale edip etmediğinin ortaya konulması gereklidir. Cezaevi idare ve gözlem
kurulu 2011/2012 eğitim-öğretim yılında başvuruculara bilgisayar odasını 21
saat kullanma imkânı tanımıştır. 2012-2013 eğitim-öğretim yılında ise çıkar
amaçlı suç örgütüne üye olmaktan hükümlü başka bir mahkûmun da uzaktan eğitime
başlaması üzerine güvenlik sebebiyle terör suçluları açısından bilgisayar
kullanım saatleri kısıtlanarak haftada 15 saate indirilmiştir. Başvurucuların
bilgisayar odasını kullanmaları tamamen ortadan kaldırılmamış, ancak mevcut
bilgisayar odasından başka bilgisayar kullanma imkânı olmadığından kullanım
saati azaltılmıştır. Dolayısıyla başvurucuların, bilgisayar odasını kullanma
süresi kısıtlanarak eğitim hakkına müdahale edilmiştir.
78. Eğitim hakkına ilişkin her türlü kısıtlamaların
öngörülebilir olması ve meşru amaç çerçevesinde orantılı olarak yapılması
gerekir. Anayasa’nın 42. maddesi cezaevlerinde eğitim olanaklarının sunulmasına
dair pozitif bir yükümlülük öngörmemiştir. Buna rağmen cezaevi tarafından
eğitim imkânlarının sağlanması durumunda, eğitim hakkının keyfi ve makul
olmayan bir şekilde sınırlandırılmasının da kabul edildiği söylenemez.
79. 5275 sayılı Kanun ve İnfaz Tüzüğü uyarınca (§§ 17-18)
tehlikeli veya örgüt suçundan ceza almış mahkûmlar için eğitim ve öğrenim
faaliyetlerine katılımın sınırlandırılabileceği kabul edilmiştir. Dolayısıyla
cezaevi idare ve gözlem kurulunun uzaktan eğitim sınıfının kullanım saatlerini
kısıtlaması öngörülebilir bir durumdur. Ayrıca Anayasa’nın 42. maddesinde
düzenlenen eğitim hakkı ve yasal düzenlemeler her mahkûmun eğitim
faaliyetlerinin tamamına katılmasının sağlanmasını güvence altına almamıştır.
Cezaevinde bulunmanın getirdiği doğal sonuçlar çerçevesinde ve imkânlar
kapsamında eğitim faaliyetlerinin düzenlenmesi öngörülmüştür. Bu nedenle
başvurucuların, yüksek güvenlikli bir cezaevinde kendilerine tanınan eğitim
imkânlarının kısıtlanabileceğini öngörmeleri beklenmelidir. Her eğitim-öğretim
yılında idare ve gözlem kurulunun yasal olarak kendisine verilen yetki uyarınca
(§18) uzaktan eğitim faaliyetinin katılım planlamasını yapması da eğitim
açısından öngörülebilirliğin sağlanmasına yöneliktir.
80. Eğitim hakkının kısıtlanmasında Anayasa ve Sözleşme’de sınırlı sayıda belirtilmiş meşru amaçlar
listesi bulunmamaktadır. Bu nedenle özellikle mahkûmlar açısından eğitim
hakkında yapılacak düzenlemelerde Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenen genel
ilkeler çerçevesinde meşru amaçların ne olabileceği hususunda devletin geniş
bir takdir alanı bulunmaktadır. Bu nedenle cezaevi idare ve gözlem kurulunun
cezaevinin güvenliğini sağlamak amacıyla uzaktan eğitim sınıfının kullanımını
sınırlamasının meşru bir amaç çerçevesinde yapıldığı kabul edilmelidir.
81. Eğitim hakkının kısıtlanmasına dair meşru amaç ve
sınırlama arasındaki dengenin sağlanması, hakkın korunması için elzemdir. Bu
dengeyi sağlarken meşru amaç çerçevesinde elde edilmek istenen beklentiler ile
hakkın sınırlandırılmasında kullanılan araçlar arasındaki orantılılık
değerlendirilmelidir. Anılan orantılılık incelemesinde dikkat edilmesi gereken
bir husus da meşru amaç çerçevesindeki beklentilerin makul ve kabul edilebilir
olup olmadığıdır.
82. Cezaevi idare ve gözlem kurulu, İnfaz Tüzüğü’nün (§ 19)
kendisine verdiği yetki kapsamında mahkûmları sınıflandırmakta ve gruplara
ayırmaktadır. Bu sınıflandırmada öncelikle ilgili yönetmelik (§ 20) ve daha
sonra mahkûmların kişisel özellikleri ve disiplin durumu gözetilmektedir. Tüm
bu kıstaslar değerlendirildikten sonra sınıflandırma ve gruplandırma
yapılmaktadır. Başvurucuların bulunduğu Kırıkkale Ceza İnfaz Kurumunun, F Tipi
yüksek güvenlikli cezaevi statüsünde olması bu sınıflandırmanın önemini daha da
arttırmaktadır. Zira terör veya çıkar amaçlı suç örgütüne üye olmak suçlarından
ceza almış ve tehlikeli hükümlülerin bulunduğu F Tipi cezaevlerinde güvenliğin
ve disiplinin sağlanması sadece idare için değil mahkûmların güvenliği için de
önemlidir. Bu nedenle belirli suçlardan hüküm giymiş veya disiplin açısından
tehlikeli olan mahkûmların bir arada bazı faaliyetlere katılmasının
engellenmesi kabul edilebilir bir durumdur.
83. Başvuru konusu olayda idare ve gözlem kurulu, aynı
uzaktan eğitim sınıfında olmasına rağmen bireysel olarak yürütülmesi gereken
uzaktan eğitim faaliyetinden yararlanma hususunda hükümlülerin işledikleri suç
temelinde bir kısıtlama yapmıştır. Bu kısıtlamada esas alınan husus cezaevi
güvenliği için terör suçlularının ve çıkar amaçlı suç örgütüne üye olmak
suçundan hüküm giymiş kişilerin bir araya getirilmemesidir. Cezaevinde
disiplinin ve güvenliğin sağlanması için böyle bir sınıflandırma yapılması
idarenin takdir alanı içinde olup, makul ve kabul edilebilir bir tedbirdir.
Diğer taraftan cezaevi idaresi bu tedbir kapsamında bilgisayar odasının
kullanılmasına dair yeni bir planlama yaparken başvurucuların uzaktan eğitim
sınıfını kullanmasını tamamen engellememektedir. Aksine cezaevinin imkânları
çerçevesinde bir kısıtlamaya gitmektedir.
84. Eğitim faaliyetine yönelik uzaktan eğitim sınıfının
kullanımının kısıtlanmasında yapılacak ölçülülük değerlendirmesinde, uzaktan
eğitim kapsamında derslere devam zorunluluğunun olup olmadığı ve bu durumun
eğitim faaliyetlerine etkisi incelenmelidir. Zira bu husus, eğitim hakkının
kısıtlanmasının, hakkın kullanımını anlamsız kılacak ve beklenen amaçları
sağlayacak nitelikte olup olmadığı açısından önemlidir. Başvuru dosyasında ve
eklerinde, başvurucuların 2012-2013 eğitim öğretim yılında katıldıkları uzaktan
eğitim faaliyetinde eğitimi bilgisayar üzerinden takip etmelerinin zorunlu olup
olmadığına dair bir belgeye rastlanmamıştır. İnfaz hâkimliğinin kararında da bu
husus belirtilmemiştir. Sadece İdare ve Gözlem Kurulunun 2011-2012
eğitim-öğretim yılına ilişkin 24/10/2011 tarih ve K.2011/724 sayılı kararında
uzaktan eğitim için 21 ders saatinin zorunlu olduğu belirtilmiştir. Ancak bu
zorunluluğun tüm dersler veya bazı dersler için olup olmadığı açıklanmamıştır.
Bu sebeple başvurucuların bilgisayar odası kullanımı süresinin 21 saatten 15
saate indirilmesinin başvurucuların katıldıkları eğitim faaliyetini anlamsız
hale getirip getirmediği tespit edilememiştir.
85. Başvurucuların cezaevi idaresinin kendilerine tanıdığı
eğitim imkânları kapsamında alacakları ders saatini düzenleyerek eğitim
faaliyetine katılmalarını engeller bir duruma rastlanmamıştır. Ayrıca
başvurucular, uzaktan eğitim ile katıldıkları programlardan mezun olmaları için
belirli bir süre sınırlaması olduğuna veya eğitimin uzaması durumunda
karşılaşabilecekleri sıkıntılara dair bir iddia da ileri sürmemişlerdir.
Başvurucuların daha iyi eğitim almak için daha uzun süre bilgisayar üzerinden
dersleri takip etmeyi istediklerinin kabulü halinde de anılan kısıtlamanın
eğitim hakkını engellediği sonucunu ulaşılamaz. Aksi takdirde cezaevi idaresinin
sunduğu eğitim faaliyetinin kalitesinden ve etkinliğinden de sorumlu olması
gibi bir durum ortaya çıkar ki Anayasa’nın 42. maddesinin yüklemediği bir
sorumluluğu cezaevi idaresine yüklemek gibi bir durumla karşı karşıya kalınır.
86. Başvurucuların anılan kısıtlamaya yönelik itirazı
üzerine, infaz hâkimliği kısıtlamanın derslerin okullardan temin edilen ders
kitaplarından çalışılması suretiyle telafi edilebileceğini belirtmiştir.
Uzaktan eğitim faaliyeti sadece bilgisayar üzerinden yapılmayıp diğer ders materyalleri
ile birlikte yürütüldüğünden, cezaevi idaresi tarafından ders kitapları gibi
bazı materyallerin, başvurucuların eğitim hakkını ortadan kaldırmak için değil,
güvenlik ve disiplinin sağlanmasına dair görevlerin yerine getirilmesi için
temin edildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca idare ve gözlem kurulunun 2011-2012
eğitim öğretim yılında başvurucuları uzaktan eğitim sınıfından tam zamanlı
olarak faydalandırması, idarenin başvurucuların eğitim faaliyetine katılmaları
için teşvik edici olduğunun bir göstergesidir. 2012-2013 eğitim-öğretim yılı
için ise güvenlik gibi cezaevleri açısından vazgeçilmez bir amaç çerçevesinde
uzaktan eğitim sınıfının kullanımının kısıtlanması, eğitim hakkına ölçülü ve
makul bir müdahale olarak değerlendirilmelidir. Dolayısıyla cezaevinde tutulan
başvurucuların, daha az ders alarak eğitimlerini uzatmaları durumunda
karşılaşacakları sorunlara dair somut, makul ve kabul edilebilir bir iddia da
ileri sürmedikleri anlaşıldığından eğitim faaliyetinin, imkânlar çerçevesinde
saat kısıtlaması yapılarak devamının sağlandığı gözetilerek, cezaevinde
güvenlik ve disiplinin sağlanması amacıyla uzaktan eğitim sınıfı kullanımı
kısıtlamasının ölçülü olduğu değerlendirilmektedir.
87. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların iddialarının bir
ihlal içermediği anlaşıldığından, Anayasa’nın 42. maddesinde güvence altına
alınan eğitim ve öğrenim hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1. Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.
Anayasa’nın 42. maddesinde güvence altına alınan eğitim ve öğrenim hakkının
ihlaline ilişkin şikâyetlerin KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 42. maddesinde güvence altına alınan eğitim ve
öğrenim hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde bırakılmasına,
10/12/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.