TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ KARATAY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2012/990)
|
|
Karar Tarihi: 10/12/2014
|
R.G. Tarih-Sayı: 4/4/2015-29316
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Recep ÜNAL
|
Başvurucu
|
:
|
Ali KARATAY
|
Vekili
|
:
|
Av. Serkan CENGİZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, içeriğinde “Devrimden Sonra” adlı yerli sinema filminin
yer aldığı kompakt diskin (CD), hükümlü olarak tutulduğu Ceza İnfaz Kurumu
idaresince kendisine verilmemesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini;
öte yandan, bu karara karşı şikâyet başvurusu ve itiraz aşamalarında Cumhuriyet
savcısı görüşlerinin kendisine tebliğ edilmediğini ve itiraz incelemesinin
duruşmasız yapıldığını, bu nedenlerle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 3/12/2012 tarihinde
İzmir 11. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde belirlenen eksiklikler
tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 12/6/2013
tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm tarafından 17/9/2013
tarihinde yapılan toplantıda başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 23/9/2013
tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlığın yazılı görüşü 25/11/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunulmuştur.
6. Bakanlık görüş yazısı, başvurucuya 17/12/2013
tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını 19/12/2013 tarihinde sunmuştur.
III. OLAYLAR VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/11/2008
tarih ve E.2007/13, K.2008/225 sayılı kararıyla başvurucunun hapis cezası ile
cezalandırılmasına karar verilmiş ve bu karar Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 1/11/2010
tarih ve E.2010/7510, K.2010/11178 sayılı kararıyla onanmıştır.
9. Başvurucu, cezasının kalan kısmının infazı için 2011
yılının Şubat ayında İzmir Kırıklar 1 No.lu F Tipi Ceza İnfaz Kurumuna
yerleştirilmiştir. Başvurucu halihazırda Haymana
Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda bulunmaktadır.
10. Başvurucuya, ailesi tarafından, içeriğinde “Devrimden Sonra” adlı yerli sinema
filminin yer aldığı bir CD gönderilmiştir. Sözü edilen CD’yi inceleyen İzmir 1.
No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü Eğitim Kurulunun
(Eğitim Kurulu), 28/5/2012 tarih ve 2012/58 sayılı
kararıyla, CD’nin başvurucuya verilmemesine karar verilmiştir. Anılan kararın
ilgili kısmı şöyledir:
“… Hükümlü/tutuklu Ali KARATAY’a
posta ile gelen cd.’nin içeriğinde ‘siyasi propaganda
yapıldığı, halkı bölmeyi amaçlayan propaganda yapıldığı, belli ideolojileri
övdüğü vs.’ olduğu için yukarıda adı geçene VERİLMEMESİNE oy birliğiyle karar
verilmiştir.”
11. Başvurucu, 30/5/2012 tarihli
dilekçe ile Eğitim Kurulu kararına karşı İzmir İnfaz Hâkimliğine şikâyet
başvurusunda bulunmuştur. Başvuru ile ilgili olarak Cumhuriyet savcısı yazılı
mütalaasında, reddine karar verilmesi yönünde görüş bildirmiştir. Mütalaanın
ilgili kısmı şöyledir:
“...
İlgili Ali KARATAY adına posta yoluyla
gönderilen ‘Devrimden Sonra’ adlı film cd ile ilgili olarak
... Eğitim Kurulu Başkanlığının ... sayılı kararı ile söz konusu cd'nin
izletilmemesine dair kararın ‘siyasi propaganda yapıldığı, halkı bölmeyi amaçlayan
propaganda yapıldığı, belli ideolojileri övdüğü vs.’ için uygun olduğu
anlaşılmakla;
Adı geçen ... adına
posta yoluyla gönderilen ... film cd. ile ilgili olarak ... Eğitim Kurulu Başkanlığının ...
sayılı kararı ile ilgili itirazlarının reddine karar verilmesi
hususu;
Kamu adına mütalaa olunur.”
12. İzmir 1. İnfaz Hakimliğinin
21/6/2012 tarih ve E.2012/997, K.2012/995 sayılı kararı ile başvurucunun
şikâyetinin reddine karar verilmiştir. Anılan kararın ilgili kısmı şöyledir:
“…
Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Tüzüğün 43/1-ı maddesinde eğitim
kurulunun, kuruma gelen her türlü yayının, kurum güvenliğini tehli(ke)ye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve
yorumları kapsayan nitelikte olup olmadığına karar verme ve yetkisinde
olduğunun belirtildiği,
5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkındaki (Kanunun) 62/3 maddesinde bu tür hiçbir yayının hükümlüye
verilmeyeceği ve Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesinin 11/b maddesinde
‘Mahkemelerce yasaklanmamış olsa bile kurum güvenliğini tehlikeye düşürdüğü
veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsadığı eğitim kurulu
kararıyla tespit edilen hiçbir yayın kuruma kabul edilmez’ şeklinde hüküm
belirtildiğinden, hükümlü Ali KARATAY’ın itirazına
konu dosya içinde mevcut, Devrimden Sonra adlı CD incelendiğinde, içerikleri
dikkate alındığında siyasi propaganda yapıldığı, halkı bölmeyi amaçlayan
propaganda yapıldığı, belli ideolojileri övdüğü için ve tüm dosya kapsamı birlikte
değerlendirildiğinde, Kurum Eğitim Kurulu Başkanlığının …
sayılı kararının Kanun, Tüzük ve Yönetmeliklere uygun
olduğu anlaşıldığından, itirazın reddine karar vermek gerektiği …”
13. Başvurucu, İnfaz Hâkimliğinin ret kararına karşı 2/7/2012 tarihli dilekçe ile itiraz kanun yoluna başvurmuş
olup, itirazı inceleyen İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2/10/2012 tarih ve
2012/1392 sayılı kararı ile itirazın reddine karar verilmiştir.
14. İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesinin kararı başvurucuya 5/11/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 3/12/2012 tarihinde,
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 16/5/2001 tarih ve 4675 sayılı İnfaz
Hâkimliği Kanunu’nun 4. maddesi şöyledir:
“İnfaz hakimliklerinin görevleri şunlardır :
1. Hükümlü ve tutukluların ceza infaz
kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri, yerleştirilmeleri,
barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin
sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve
tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem
veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.
2. Hükümlülerin cezalarının infazı, müşahadeye tabi tutulmaları, açık cezaevlerine ayrılmaları,
izin, sevk, nakil ve tahliyeleri; tutukluların sevk ve tahliyeleri gibi işlem
veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.
3. Hükümlü ve tutuklular hakkında alınan
disiplin tedbirleri ve verilen disiplin cezalarının kanun, tüzük veya
yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı olduğu iddiasıyla yapılan
şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.
4. Ceza infaz kurumları ve tutukevleri izleme
kurullarının kendi yetki alanlarına giren ceza infaz kurumları ve tutukevlerindeki
tespitleri ile ilgili olarak düzenleyip intikal ettirdikleri raporları
inceleyerek, varsa şikâyet niteliğindeki konular hakkında karar vermek.
5. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.
Kanunlarda başka bir yargı merciine bırakılan
konulara ilişkin hükümler saklıdır.”
17. 4675 sayılı Kanun’un 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Şikayet başvurusu
üzerine infaz hâkimi, duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde
karar verir; ancak, gerek gördüğünde karar vermeden önce şikayet konusu işlem
veya faaliyet hakkında resen araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge
isteyebilir; ayrıca ceza infaz kurumu ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet
savcısının da yazılı görüşünü alır. (Ek cümle: 22/7/2010-6008
S.K./5.md.) Disiplin cezasına karşı yapılan şikâyet üzerine infaz hâkimi,
hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan ve talep edilen diğer delilleri
toplayıp değerlendirdikten sonra kararını verir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008
S.K./5.md.) Hükümlü veya tutuklu, savunmasını, hazır bulunmak ve
vekaletnamesini ibraz etmek koşuluyla avukatıyla birlikte veya avukatı
aracılığıyla yapabilir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008
S.K./5.md.) İnfaz hâkimi gerekli görmesi durumunda hükümlü veya tutuklunun
savunmasını ceza infaz kurumunda da alabilir.”
18. 13/12/2004 tarih ve 5275 sayılı Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Süreli veya süresiz yayınlardan yararlanma hakkı” kenar
başlıklı 62. maddesi şöyledir:
“(1) Hükümlü, mahkemelerce yasaklanmamış
olması koşuluyla süreli ve süresiz yayınlardan bedelini ödeyerek yararlanma
hakkına sahiptir.
(2) Resmî kurumlar, üniversiteler, kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşları ile mahkemelerce yasaklanmamış olması
koşuluyla Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına
çalışan dernekler tarafından çıkartılan gazete, kitap ve basılı yayınlar,
hükümlülere ücretsiz olarak ve serbestçe verilir. Eğitim ve öğretimine devam
eden hükümlülerin ders kitapları denetime tâbi tutulamaz.
(3) Kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya
müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan hiçbir yayın hükümlüye
verilmez.”
19. 6/4/2006 tarih ve 26131 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza İnfaz
Kurumlarının Yönetimi İle Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün “Eğitim
kurulunun görev ve yetkileri” kenar başlıklı 43. maddesinin (1)
numaralı fırkasının (ı) bendi şöyledir:
“(1) Eğitim kurulu
aşağıda sayılan işleri yapmakla görevli ve yetkilidir;
…
ı) Kuruma gelen her türlü yayının, kurum
güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları
kapsayan nitelikte olup olmadığına karar vermek,
…”
20. 12/7/2005 tarihli Adalet Bakanı Olur’u ile
yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’nin
“Kuruma kabul edilmeyecek yayınlar”
kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:
“a) Mahkemelerce yasaklanmış olan,
b) Mahkemelerce yasaklanmamış olsa bile, kurum
güvenliğini tehlikeye düşürdüğü veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve
yorumları kapsadığı eğitim kurulu kararıyla tespit edilen,
hiçbir yayın kuruma kabul edilmez.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 10/12/2014 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 3/12/2012 tarih ve 2012/990 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
22. Başvurucu, ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunması
nedeniyle bazı sınırlamalara tabi tutulması kaçınılmaz olsa da idarenin,
bilgiye ve sanat eserlerine erişim hakkını ölçüsüz, suç teşkil edecek ve
ayrımcılık oluşturacak şekilde ortadan kaldırdığını, hakkında herhangi bir
yasaklama kararı olmayan ve pek çok sinemada gösterilen filme erişiminin
engellenmesinin tek nedeninin, Türkiye’de sosyalist bir devrim gerçekleşmesi
kurgusu üzerine çekilmiş olması olduğunu belirterek, bilgiye erişim, maddi ve
manevi varlığını geliştirme ve ayrımcı muameleye tabi tutulmama haklarının
ihlal edildiğini; ayrıca, Cumhuriyet savcısının şikâyet başvurusunun reddine
yönelik mütalaasının “karşıt değerlendirmesini
sunması için” kendisine bildirilmediğini, İnfaz Hakimliğinin
duruşma yapmaksızın şikâyet başvurusunu reddettiğini, İnfaz Hakimliğinin
kararına karşı itiraz üzerine Cumhuriyet savcısının mütalaasının yine kendisine
bildirilmediğini, itirazı inceleyen mahkemenin de duruşma yapmaksızın itirazı
reddettiğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında tanımlanan adil
yargılanma hakkının (silahların eşitliği ilkesi) ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder. Bu bakımdan başvurucunun, belirtilen film CD’sine
erişiminin engellenmesi ile ilgili şikâyetlerinin bir bütün olarak ifade
özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerekir. Bunların dışında, başvurucunun adil
yargılanma hakkı kapsamındaki şikâyetlerinin ayrıca incelenmesine gerek
görülmemiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
24. Başvurucu, film CD’sine erişiminin engellenmesi sonucunda
bilgiye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
25. Bakanlık görüş yazısında, içeriğinde sinema filmi yer
alan CD’nin başvurucuya verilmemesi ile ilgili iddiaların, Sözleşme’nin 10.
maddesi kapsamında ifade özgürlüğünün ilk aşaması olan kanaat oluşturma, bilgi
edinme ve bilgiye erişim özgürlükleri çerçevesinde incelenmesi gerektiği
bildirilmiştir.
26. Başvurucu, belirtilen Bakanlık görüşüne karşı herhangi
bir karşı beyanda bulunmamıştır.
27. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/11/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı
fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun
esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia
edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve
Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013,
§ 18).
28. Anayasa’nın “Düşünceyi
açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı,
resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma
hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya
fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo,
televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine
bağlanmasına engel değildir.
Bu hürriyetlerin
kullanılması, (Ek ibareler: 3.10.2001-4709/9 md.)
millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve
Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların
önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce
belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel
ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya
yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla
sınırlanabilir.
Haber ve düşünceleri yayma araçlarının
kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek
kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.
(Ek fıkra: 3.10.2001-4709/9 md.) Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
29. Sözleşme’nin “İfade
özgürlüğü” kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:
“1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir.
Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları
gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme
özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema
işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.
2. Görev ve
sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve
demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu
güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin
önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması,
gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve
tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler,
koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”
30. Görüldüğü üzere Anayasa’nın 26.
maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde, ifade özgürlüğünün, resmi
makamların müdahalesi olmaksızın, haber veya fikir almak özgürlüğünü kapsadığı;
aynı şekilde Sözleşme’nin 10. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde
de ifade özgürlüğü hakkının, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke
sınırları gözetilmeksizin, haber ve görüş alma özgürlüğünü kapsadığı hüküm
altına alınmıştır.
31. Buna göre, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı,
haber veya fikirlere ulaşma hakkını güvence altına almaktadır. Dolayısıyla,
haber veya fikirlere ulaşma hakkının, bireysel başvuru incelemesi bakımından,
Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetki alanı içerisinde yer aldığı
konusunda tereddüt bulunmamaktadır.
32. Başvurucunun, açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmayan
ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine dair başvurusunun, kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
33. Bakanlık görüş yazısında, şikâyete konu film CD’sinin
başvurucuya verilmemesine ilişkin kararın iç hukukta açık ve ulaşılabilir bir
yasal dayanağının olduğu ve söz konusu kararın suç işlenmesinin önlenmesi ve
kamu emniyeti gibi amaçlarla meşru kabul edilebileceği, ancak her somut olayın
özellikleri dikkate alınarak yapılan demokratik toplumda zorunluluk teşkil
etmesi kriteri bakımından, şikâyete konu olayın ilgili
yargı kararları da dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiği, somut olayda,
ihtilaf konusu CD içeriğinde yer alan filmin, genel itibarıyla ülkede
gerçekleşen bir sosyalist devrimden sonra günlük hayatta meydana gelen
değişimleri konu edindiği, ancak gerek Eğitim Kurulu kararında, gerekse itiraz
üzerine yargı organlarının vermiş oldukları ret kararlarında, söz konusu filmin
içeriğinde yer alan hangi unsurların siyasi propaganda niteliği taşıdığı, halkı
bölmeyi amaçladığının açıkça belirtilmediği, keza özellikle yerel yargı
makamlarının vermiş oldukları ret kararlarında 5275 sayılı Kanun’un “Süreli ve süresiz yayınlardan yararlanma hakkı”
başlıklı 62. maddesinin (3) numaralı fırkası ile Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane
ve Kitaplık Yönergesi’ne dayandıkları, ancak bu yasal
düzenlemelerde belirtilen kurum güvenliğini tehlikeye düşürme veya müstehcen
haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan yayın kavramlarının yerel yargı
organlarınca yeterince irdelenmediği hususlarına dikkat çekilmiştir.
34. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı
beyan dilekçesinde, cezaevlerinde tutulan mahpusların, yasal koşullar
çerçevesinde film izleme hakları olduğunu, diğer mahpuslar gibi kendisine
tanınmış olan bu haktan yararlanmak istemesine rağmen, ayrımcı bir işlem
sonucunda bu haktan yoksun bırakıldığını, idarenin sadece filmin adına bakarak
karar verdiğini, film hakkında herhangi bir yasaklama kararının bulunmadığını,
kurum güvenliğini tehlikeye düşürüp düşürmeyeceğinin ise tartışılmadığını,
Eğitim Kurulu kararının gerekçesinde yer verilen “siyasi propaganda yapıldığı, halkı bölmeyi amaçlayan propaganda
yapıldığı, belli ideolojileri övdüğü” ibarelerinin lafız ve öz
itibarıyla yasal dayanaktan yoksun olduğunu, bireyin kendini geliştirmesinin,
bu amaçla bilgi kaynaklarına ve sanat eserlerine ulaşmasının, çağdaş
demokrasinin olmazsa olmaz unsurlarından olduğunu, mahpusun dış dünyada olup
bitenler hakkında bilgi sahibi olabilmesinin, kendini geliştirmesi ve infaz
sonrası toplumla kaynaşması bakımından önemli olduğunu, dolayısıyla idarenin
özgürlüğe müdahalesinin demokratik toplumun gerekleri ile bağdaşmadığını ve
ölçüsüz olduğunu ifade etmiştir.
35. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti”
kenar başlıklı 26. maddesinde herkesin, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı,
resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma
hakkına sahip olduğu, bu özgürlüğün resmî makamların müdahalesi olmaksızın
haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsadığı hükme
bağlanmıştır.
36. Sözleşme’nin “İfade
özgürlüğü” kenar başlıklı 10. maddesinde ise, herkesin ifade
özgürlüğü hakkına sahip olduğu ve bu hakkın, kamu makamlarının müdahalesi
olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve
görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsadığı hüküm altına alınmıştır.
37. Görüldüğü üzere, Anayasa ve Sözleşme hükümleri çerçevesinde
haber veya fikirlere ulaşma hakkı, ifade özgürlüğünün unsurları arasında yer
almaktadır.
38. Anayasa’nın “Temel hak
ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz.”
39. Anayasa’nın “Düşünceyi
açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka
yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu
hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da
vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya
benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.
Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni,
kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti
ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların
cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin
açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının
yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin
gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına
ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla,
düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında
uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
40. Anayasa’nın 26. maddesinde düşünceyi açıklama ve yayma
özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade edilmiş ve
“başka yollar” ifadesiyle her
türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir (B.
No:2013/2602, 23/1/2014, §43).
41. İfade özgürlüğü, insanın serbestçe haber ve bilgilere,
başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı
kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla
serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına
aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir (B. No: 2013/2602, 23/1/2014, §40).
42. Bilgi ve düşünceleri edinme özgürlüğünün, ifade
özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası olduğu konusunda herhangi bir tereddüt
bulunmamaktadır. Anayasa’da ifade özgürlüğüne ilişkin olarak daha ayrıntılı
düzenlemeler de yer almakla birlikte mevcut koşullar altında başvurunun, ifade
özgürlüğüne ilişkin temel düzenleme olan Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında incelenmesinin
uygun olacağı değerlendirilmiştir.
43. Mutlak olmayan ve sınırlanabilir bir hak niteliğinde olan
ifade özgürlüğü, Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması rejimine tabidir. İfade özgürlüğüne ilişkin 26. maddenin ikinci
fıkrasında sınırlama sebeplerine yer verilmiştir. Ancak bu özgürlüğe yönelik
sınırlamaların da bir sınırının olması gerektiği açıktır. Temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasında, Anayasa’nın 13. maddesindeki ölçütlerin göz
önünde bulundurulması zorunludur. Bu sebeple, ifade özgürlüğüne getirilen
sınırlamaların denetiminin Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçütler
çerçevesinde ve Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında yapılması gereklidir.
44. Açıklanan ilkeler ışığında, başvuruya konu olayda, ifade
özgürlüğünün ihlal edilip edilmediğinin tespiti bakımından, sırasıyla,
müdahalenin mevcudiyetinin ve meşru olup olmadığının belirlenmesi gereklidir.
a. Müdahalenin
Mevcudiyeti
45. Ceza infaz kurumunda bulunan bir hükümlü olarak
başvurucunun “Devrimden Sonra”
adlı filmin CD’sine erişiminin engellenmesinin, başvurucunun bilgi ve
düşünceleri edinme özgürlüğü ve dolayısıyla ifade özgürlüğüne yönelik bir
müdahale oluşturduğu açıktır.
b. Müdahalenin
Meşruluğu
46. Tespit edilen müdahalenin, Anayasa’nın 26. maddesi
anlamında meşru kabul edilebilmesi için, aynı maddenin ikinci fıkrasında
belirtilen sınırlama nedenlerinden bir veya daha fazlasına dayanması ve hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen
güvencelere uygun olması gereklidir. Bu nedenle, sınırlamanın Anayasa’nın 13.
maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş
ve kanunla öngörülmüş olma, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin
ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama
koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Müdahalenin
Kanuniliği
47. Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel
ilkelerinden biri “belirlilik”tir.
Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi
bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve
uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı
koruyucu bir takım güvenceler içermesi gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal
güvenlikle bağlantılı olup; birey, belirli bir kesinlik içinde, hangi somut
eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların
kamu otoritesine hangi müdahale yetkisini doğurduğunu, kanundan öğrenebilme
imkânına sahip olmalıdır. Birey, ancak bu durumda kendisine düşen
yükümlülükleri öngörüp, davranışlarını düzenleyebilir. Hukuk güvenliği,
kuralların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete
güven duyabilmesini, devletin de kanuni düzenlemelerde bu güven duygusunu
zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2009/51, K.2010/73,
K.T. 20/5/2010; AYM, E.2009/21, K.2011/16, K.T.
13/1/2011; AYM, E.2010/69, K.2011/116, K.T. 7/7/2011; AYM, E.2011/18,
K.2012/53, K.T. 11/4/2012).
48. Kanunilik şartı, hak ve özgürlüklere yönelik
sınırlamaların yalnızca şekli olarak kanunla düzenlenmesi ile sınırlı olmayıp,
bunların içerik olarak da belirli bir amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmalarına ilişkin gerekliliği de ifade etmektedir. Bu açıdan kanun metni,
bireylerin, gerektiğinde hukuki yardım almak suretiyle, hangi somut eylem ve
olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını belli bir açıklık ve
kesinlikte öngörebilmelerine imkân verecek düzeyde kaleme alınmış olmalıdır.
Dolayısıyla, uygulanması öncesinde kanun, muhtemel etki ve sonuçlarına dair
yeterli derecede öngörülebilir olmalıdır. Bununla birlikte, kanun metninin tüm
sonuç ve etkileri göstermesi her zaman beklenemeyeceğinden, aranan açıklığın
ölçüsü, söz konusu metnin içeriği, düzenlemeyi hedeflediği alan ile hitap
ettiği kitlenin statü ve büyüklüğü gibi faktörler dikkate alınarak
belirlenebilir. Bu özelliklere sahip kanunun, aynı zamanda kolaylıkla
erişilebilir nitelikte olması gerekir (AYM, E.2011/62, K.2012/2, K.T. 12/1/2012).
49. AİHM içtihatlarına göre de bir kanuni düzenlemenin
bireylerin davranışını ona göre düzenleyebileceği kadar kesinlik içermesi,
kişinin gerektiği takdirde hukuki yardım almak suretiyle, bu kanunun düzenlediği
alanda belli bir eylem nedeniyle ortaya çıkacak sonuçları makul bir düzeyde
öngörebilmesi gerekmektedir. Öngörülebilirliğin mutlak ölçüde olması gerekmez.
Kanunun açıklığı, arzu edilir bir durum olmakla birlikte; bazen aşırı bir
katılığı da beraberinde getirebilir. Oysa hukukun ortaya çıkan değişikliklere
uyarlanabilmesi gerekmektedir. Birçok kanun, işin doğası gereği, yorumlanması
ve uygulanması pratik gerçekliğe bağlı olan yoruma açık formüller içermektedir
(bkz. Kayasu/Türkiye, B. No: 64119/00, 76292/01, 13/11/2008, § 83).
50. 5275 sayılı Kanun’un “Süreli veya süresiz yayınlardan yararlanma hakkı”
kenar başlıklı 62. ve Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’nin “Kuruma
kabul edilmeyecek yayınlar” kenar başlıklı 11. maddelerinde,
yasaklanmış veya yasaklanmamış olmakla birlikte kurum güvenliğini tehlikeye
düşüren veyahut müstehcen içeriğe sahip yayınların ceza infaz kurumuna kabul
edilmeyeceği düzenlemesine yer verilmiştir.
51. Ceza infaz kurumları ve infazla ilgili mevzuatın, belirli
düzeyde açık ve öngörülebilir olması yanında, özellikle özgürlüğü bağlayıcı
cezanın amacı, kurumun iç disiplininin sağlanması ve benzeri birçok nedenle,
cezaevi idaresine belirli ölçüde takdir yetkisi ve bir hareket alanı sağlaması
da gerekir. Bu nedenle, müdahalenin dayanağı olan düzenlemeler; yeterli düzeyde
açık, belirli, öngörülebilir ve erişilebilir niteliktedir.
52. Gerek Eğitim Kurulu, gerekse İnfaz Hâkimliği
kararlarında, sinema filminde siyasi ve halkı bölmeyi amaçlayan propagandalar
yapıldığı ve belli ideolojilerin övüldüğü gerekçelerine ve bu kapsamda 5275
sayılı Kanun’un 62. ve Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’nin 11. maddelerine dayanılmıştır (§§ 18, 20).
53. Belirtilen hususlar çerçevesinde, başvurucunun haber veya
fikirlere ulaşma hakkına yönelik müdahalenin kanuni olduğu açıktır.
ii. Meşru Amaç
54. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin meşru kabul
edilebilmesi için, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen
millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve
Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların
önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce
belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel
ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya
yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarına yönelik
olması gerekir (bkz. B. No: 2013/409, 25/6/2014, §
84).
55. Somut olayda müdahale gerekçesi olarak, CD’nin içeriğinde
siyasi ve halkı bölmeyi amaçlayan propaganda yapılması ve belli ideolojilerin
övülmesi gösterilmiştir. Derece mahkemelerinin kararları bir bütün olarak
değerlendirildiğinde başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin “kamu düzeni”nin sağlanması kapsamında Devlet tarafından
belirlenen amaçların ve faaliyetlerin uzantısı niteliğinde olduğu ve bunun da
Anayasa’nın ifade özgürlüğünü güvence altına alan 26. maddesinin ikinci fıkrası
anlamında meşru bir amaç taşıdığının kabulü gerekir.
iii. Demokratik Toplumda Gereklilik ve
Ölçülülük
56. Başvurucu, kendini geliştirmesi, bu
amaca uygun olarak bilgi kaynaklarına ve sanat eserlerine ulaşmasının, çağdaş
demokrasilerin “olmazsa olmaz”
unsurlarından olduğunu, her ne kadar cezaevinde bulunması nedeniyle bazı
sınırlamalara tabi tutulması kaçınılmaz ise de, cezaevi idaresinin kendisine
yönelik ölçüsüz ve ayrımcı bir tutumla bilgiye erişim hakkını ortadan
kaldırdığını, hakkında yasaklama kararı olmayan filmi izleme talebinin, sert ve
antidemokratik ifadelerle engellendiğini ileri sürmüştür.
57. Bakanlık görüş yazısında, her somut
olayın özellikleri dikkate alınarak yapılan demokratik toplumda zorunluluk
denetimi bakımından, şikâyete konu olayın ilgili yargı kararları da dikkate
alınarak değerlendirilmesi gerektiği, somut olayda, ihtilaf konusu CD
içeriğinde yer alan filmin, genel itibarıyla ülkede gerçekleşen bir sosyalist
devrimden sonra günlük hayatta meydana gelen değişimleri konu edindiği, ancak
gerek Cezaevi Eğitim Kurulu kararında, gerekse itiraz üzerine yargı
organlarının vermiş oldukları ret kararlarında, söz konusu filmin içeriğinde
yer alan hangi unsurların siyasi propaganda niteliği taşıdığı, halkı bölmeyi
amaçladığının açıkça belirtilmediği, keza özellikle yerel yargı makamlarının
vermiş oldukları ret kararlarında 5275 sayılı Kanun’un “Süreli ve süresiz yayınlardan yararlanma hakkı”
başlıklı 62. maddesinin (3) numaralı fırkası ile Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane
ve Kitaplık Yönergesine dayandıkları, ancak bu yasal düzenlemelerde belirtilen
kurum güvenliğini tehlikeye düşürme veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve
yorumları kapsayan yayın kavramlarının yerel yargı organlarınca yeterince
irdelenmediği hususlarına dikkat çekilmiştir.
58. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı
beyan dilekçesinde, cezaevlerinde tutulan mahpusların, yasal koşullar
çerçevesinde film izleme hakları olduğunu, diğer mahpuslar gibi kendisine
tanınmış olan bu haktan yararlanmak istemesine rağmen, ayrımcı bir işlem
sonucunda bu haktan yoksun bırakıldığını, idarenin sadece filmin adına bakarak
karar verdiğini, film hakkında herhangi bir yasaklama kararının bulunmadığını,
kurum güvenliğini tehlikeye düşürüp düşürmeyeceğinin ise tartışılmadığını,
Eğitim Kurulu kararının gerekçesinde yer verilen “siyasi propaganda yapıldığı, halkı bölmeyi amaçlayan propaganda
yapıldığı, belli ideolojileri övdüğü” ibarelerinin lafız ve öz
itibarıyla yasal dayanaktan yoksun olduğunu, bireyin kendini geliştirmesinin,
bu amaçla bilgi kaynaklarına ve sanat eserlerine ulaşmasının, çağdaş
demokrasinin “olmazsa olmaz”
unsurlarından olduğunu, mahpusun dış dünyada olup bitenler hakkında bilgi
sahibi olabilmesinin, kendini geliştirmesi ve infaz sonrası toplumla kaynaşması
bakımından önemli olduğunu, dolayısıyla idarenin özgürlüğe müdahalesinin
demokratik toplumun gerekleri ile bağdaşmadığını ve ölçüsüz olduğunu ifade
etmiştir.
59. İfade özgürlüğü mutlak nitelikte olmayıp, birtakım
sınırlamalara tabi tutulabilir. İfade özgürlüğüne ilişkin olarak Anayasa’nın
26. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlamaların Anayasa’nın 13.
maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük
ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması
gerekmektedir (B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 91).
60. Anayasa’da belirtilen “demokrasi”
kavramı, çağdaş ve özgürlükçü bir anlayışla yorumlanmalıdır. “Demokratik toplumda gereklilik” ölçütü,
Anayasa’nın 13. maddesi ile Sözleşme’nin “demokratik
toplum düzeninin gerekleri” ölçütünün bulunduğu 9.,
10. ve 11. maddeleri arasındaki uyumu açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla, “demokratik toplumda gereklilik” ölçütü;
çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik temelinde yorumlanmalıdır (B. No:
2013/409, 25/6/2014, § 93).
61. Nitekim Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatları
uyarınca, demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp
güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup
tümüyle kullanılamaz hale getiren sınırlamalar, demokratik toplum düzeni gerekleriyle
uyum içinde sayılamaz. Bu nedenle, temel hak ve özgürlükler, istisnaî olarak ve
ancak özüne dokunmamak koşuluyla, demokratik toplum düzeninin sürekliliği için
zorunlu olduğu ölçüde ve ancak yasayla sınırlandırılabilirler. (AYM,
E.2006/142, K.2008/148, K.T. 24/9/2008). Başka bir
ifadeyle, yapılan sınırlama hak ve özgürlüğün özüne dokunarak, kullanılmasını
durduruyor, aşırı derecede güçleştiriyor veya hak ve özgürlüğü etkisiz hale
getiriyorsa veyahut ölçülülük ilkesine aykırı olarak, sınırlama amacı ile
müdahalede kullanılan araç arasında olması gereken orantılılık sağlanamıyorsa,
bu durum demokratik toplum düzeninin gerekleri ile bağdaşmaz (Bkz. AYM,
E.2009/59, K.2011/69, K.T. 28/4/2011; AYM, E.2006/142,
K.2008/148, K.T. 17/4/2008; B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 94).
62. Hak ve özgürlüklere yapılacak her türlü sınırlamada esas
alınan bir başka güvence de Anayasa’nın 13. maddesinde ifade edilen “ölçülülük ilkesi”dir. Bu ilke, temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin başvurularda öncelikli olarak dikkate
alınması gereken bir güvencedir. Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum
düzeninin gerekleri ve ölçülülük kriterleri iki ayrı
ölçüt olarak düzenlenmiş olmakla birlikte bu iki ölçüt arasında ayrılmaz bir
ilişki vardır. Nitekim Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında gereklilik ve
ölçülülük arasındaki bu ilişkiye dikkat çekmiş, amaç ile araç arasında makul
bir ilişki ve dengenin bulunması gerektiğine karar vermiştir (AYM, E.2007/4,
K.2007/81, K.T. 18/10/2007; B. No: 2013/409,
25/6/2014, § 96).
63. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel
hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır.
Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak
için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple ifade özgürlüğü alanında
getirilen müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin
elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (B. No:
2012/1051, 20/2/2014, § 84).
64. Bu bağlamda, başvuru konusu olay bakımından yapılacak
değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan derece mahkemelerinin
kararlarında dayandıkları gerekçelerin ifade özgürlüğünü kısıtlama bakımından “demokratik bir toplumda gerekli” olduğunu
inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (benzer yöndeki bir
karar için bkz. B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 98).
65. AİHM de konuyla ilgili ilk kararlarından itibaren,
Sözleşme’nin 10. maddesinin ikinci fıkrasında geçen “gerekli” kavramını Anayasa Mahkemesinin yaklaşımına benzer
bir biçimde açıklamıştır. AİHM’e göre “gerekli” kavramı, “toplumsal bir ihtiyaç baskısı”nı (“pressing social need”)
ima etmektedir (Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 48). O halde ifade özgürlüğüne yargısal veya
idari bir müdahalenin, toplumsal bir ihtiyaç baskısını karşılayıp
karşılamadığına bakılması gerekecektir. Bu çerçevede bir müdahale, meşru amaç
taşıyan orantılı bir müdahale olmalıdır; ikinci olarak müdahalenin haklılığı
için kamu makamlarının gösterdikleri gerekçeler konuyla ilgili ve yeterli
olmalıdır (başka bir bağlamda benzer bir değerlendirme için bkz. B. No:
2013/8463, 18/9/2014, § 56).
66. Dolayısıyla, belli ideolojileri övdüğü, siyasi ve halkı
bölmeyi amaçlayan propaganda yaptığı tespit edilen film CD’sinin başvurucuya
verilmemesi yoluyla ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin cezaevi güvenliğinin
tehlikeye düşürülmemesi şeklindeki meşru amaçla orantılı olduğunun kabulü
halinde, başvurucunun talebinin reddine ilişkin gerekçelerin inandırıcı, başka
bir deyişle ilgili ve yeterli oldukları sonucuna varılabilir (Aynı yönde AİHM
kararı için bkz. Özgür Gündem/Türkiye,
B. No: 23144/93, 16/3/2000, § 57).
67. Yapılacak değerlendirmelerde ifade özgürlüğünün “herkes”e
tanındığının hatırda tutulması gerekir. Yüksek güvenlikli bir cezaevinde
tutulan bir hükümlü olarak başvurucunun da, herkes gibi, Anayasa’nın 26.
maddesi hükmünden yararlanabileceğinde tereddüt bulunmamaktadır. Bununla
beraber, disiplini bozacak faaliyetleri önlemeye yönelik hukuki düzenlemeler
olmadan bir cezaevinde düzen ve güvenliğin sağlanması da düşünülemez. Bunlardan
başka, bir kimsenin kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararına dayanarak cezaevine
kapatılmasındaki amacın, özgürlüğünden mahrum etmenin yanı sıra, cezasının
infazı bittikten sonra infaz dönemindeki çalışmalarla yeniden topluma
kazandırılması olduğu da dikkate alınmalıdır.
68. Son olarak, Anayasa Mahkemesi kendi takdirini davada
uygulamadan önce, müdahalenin gözetilen meşru amaçlarla orantılı olması
hususunun, öncelikle kamu gücünü kullanan makamlara ait olduğunun belirtilmesi
gerekir. Bu konuda devletin bir takdir yetkisi olduğu açıktır. Bu takdir
yetkisinin genişliği birçok unsura, özellikle de söz konusu faaliyetin
niteliğine ve sınırlamaların amacına bağlı olarak değişmektedir.
69. Somut olayda, başvurucuya Ceza İnfaz Kurumu tarafından
teslim edilmeyen film CD’si hakkında, Eğitim Kurulu tarafından verilen kararda,
şikâyete konu CD’nin siyasi propaganda içerdiği, halkı bölmeyi amaçladığı ve
belli ideolojileri övdüğü belirtilmiş ve bu hususlar karara gerekçe
gösterilmiştir. Bu karara karşı yapılan şikâyet başvurusu üzerine İnfaz
Hâkimliğinin vermiş olduğu ret kararında gerekçe olarak, CD’nin içeriği
itibarıyla siyasi propaganda söylemlerine yer vermesi, belli ideolojileri
övmesi ve halkı bölmeyi amaçlaması hususları gösterilmiştir. İtiraz üzerine
İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen kararda, önceki karardaki gerekçelere
atıf yapılarak itirazın reddine karar verilmiştir.
70. Özetle; gerek Eğitim Kurulu, gerekse İnfaz Hâkimliği
kararlarında, sinema filminde siyasi ve halkı bölmeyi amaçlayan propagandalar
yapıldığı ve belli ideolojilerin övüldüğü gerekçelerine dayanılmıştır.
71. Başvuruya konu sinema filmi incelendiğinde, kurgusal
olarak Türkiye’de gerçekleşen bir sosyalist devrimin ardından günlük hayatta
ortaya çıkan değişimlerin konu edildiği; devrimin, hayatın her alanında ve
farklı toplumsal kesitlerdeki yansımalarının sıradan insanların gözüyle
irdelendiği; filmin senaryosunun, birbirinden bağımsız farklı farklı hikayeler üzerine kurgulandığı; bu kapsamda, siyasi
iktidarın el değiştirmesinin ardından ülkeden kaçmaya çalışan varlıklı bir
karı-koca arasındaki tartışma, toprakların kolektifleştirilmesinin
ardından şaşkınlık yaşayan köylüler, oturduğu evin kirasını ödeyemeyen bir
kiracı ile ev sahibi arasında geçen diyalog, Afganistan’da görev yapan askeri
birlikte yaşananlar, elektrik, su ve doğalgaz faturaları gelmeyen yaşlı bir
kadının yaşadığı şaşkınlık, fabrikaları kamulaştırılan tekstil işçilerinin
kaygıları, devrim yanlısı bir yazarın katilinin başından geçenler ve sağlık
sorunları olan emekli bir işçi ile doktor arasındaki diyaloğun dramatize
edildiği görülmüştür.
72. İdare ve İnfaz Hâkimliği kararlarındaki, filmin propagandist
yönüne ilişkin tespitlerin, filmin içeriği ile kabaca uyumlu olduğu görülmekte
ise de, belirtilen kararlarda özellikle, filmin hangi sahnelerinde ve ne
şekilde halkı bölmeyi amaçlayan propaganda yapıldığı çok kısa da olsa
tartışılmamıştır.
73. Öte yandan, anılan tespitler, Kanunda, bir yayının
cezaevine kabul edilmeme nedenleri arasında doğrudan düzenlenmemiştir. Siyasi
ve halkı bölmeyi amaçlayan propaganda ve belli ideolojilerin övülmesi, kurum
güvenliğini tehlikeye düşürme ihtimali yönünden değerlendirmeye tabi
tutulabilirse de müdahaleye ilişkin kararlarda hiçbir şekilde, filmin içeriği
hakkında yapılan tespitlerin, hangi yönden kurum güvenliğini tehlikeye
sokabileceği, CD’nin başvurucuya teslim edilmesinin cezaevi güvenliği
bakımından hangi somut riskleri barındırdığı açıklanmamıştır. Hatta soyut
olarak dahi, anılan filmin kurum güvenliğini tehlikeye sokabilecek bir niteliğe
sahip olduğundan söz edilmemiştir.
74. Somut başvurunun özel koşulları çerçevesinde, başvuruya
konu kararlarda, başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin, demokratik
bir toplumda gerekliliği hususunda ikna edici bir açıklama yapılmadığından,
müdahalenin amaçlanan hedefler açısından
orantısız olduğu ve bu bağlamda demokratik bir toplumda gerekli
ve ölçülülük ilkesine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
75. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 26.
maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
76. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
77. Başvurucu, mağduriyetinden doğan manevi zararları
açısından, ihlalin tespitinin yeterli bir karşılık oluşturacağını, bunun
dışında, ortaya çıkan ihlallerin sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından,
dosyanın yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili Mahkemeye gönderilmesini talep
etmiştir.
78. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması bakımından hukuki yarar bulunduğundan, yeniden yargılama yapılmak
üzere dosyanın ilgili Mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
79. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 172,50 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.672,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle;
A. Başvurucunun, Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan
ifade özgürlüğünün ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade
özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili Mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 172,50 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.672,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
10/12/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.